Browsing by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 20 of 30148
- Results Per Page
- Sort Options
Item 0-24 aylık bebeği olan ebeveynlerin bebek bakımında uyguladıkları geleneksel yöntemler(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-09-10) Ergin, Ahmet; Acar, Güliz Aydemir; Baltacı, Kerim0-24 aylık bebeği olan ebeveynlerin, bebek bakımında uyguladıkları geleneksel yöntemlerin dağılımını belirlemek ve sosyodemografik faktörlerle ilişkisini incelemektir. Tanımlayıcı tip araştırmaya, Eylül-Ekim 2018 tarihlerinde, Denizli Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin pediatri polikliniklerine başvuran, 0-24 ay çocuğu olan ebeveynler dahil edilmiştir. Örneklem büyüklüğü 384 hesaplanmıştır. Çalışmaya gönüllü katılımcılara yüz yüze görüşme tekniği ile 56 sorudan oluşan bir soru formu uygulanarak veriler toplanmıştır. SPSS 15 programı ile veriler analiz edilmiştir. Araştırmaya 351 kişi katılmıştır (%91,4). Anne yaş ortalaması 29,4±5,6; baba yaş ortalaması 32,7±5,9 ‘dur. 0-24 ay arasında çocuğu olan ebeveynlerin %97,2’si bebek bakımında en az bir geleneksel yöntem uyguladığını belirtmiştir. En fazla uygulanan üç geleneksel yöntem sırasıyla tuzlama (%65,0), nazardan korunma (%49,9) ve perine bakımı (%46,2) ile ilgili yöntemlerdir. Anne yaşının genç olması (p=0,002), aile büyükleri ile birlikte yaşamak (p=0,008), bebek bakımı konusunda bilgileri kitap dışı kaynaklardan öğrenmek (p=0,016) bebek bakımında geleneksel yöntemleri uygulamada bağımsız risk faktörleridir (p<0,05). Geleneksel yöntemler ebeveynlerin büyük çoğunluğu tarafından bebek bakımında uygulanmaktadır.Item 0-24 aylık çocuğu olan annelerin çocuk bakımına ilişkin bilgi, geleneksel inanç ve uygulamaları(Uludağ Üniversitesi, 2018) Aşılar, Rabia Hacıhasanoğlu; Bekar, PınarGİRİŞ ve AMAÇ: Geleneksel uygulamalar, modernleşen tıp uygulamalarına karşın güncelliğini korumaktadır. Bu araştırmanın amacı 0-24 aylık çocuğu olan annelerin çocuk bakımına ilişkin bilgi, geleneksel inanç ve uygulamalarını belirlemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı özellikte olan bu araştırma Erzincan il merkezinde bulunan beş Aile Sağlığı Merkezine Ekim 2014-Şubat 2015 tarihleri arasında herhangi bir nedenle başvuran 0-24 aylık bebeği olan araştırmaya alınma ölçütlerini karşılayan 207 anne ile yapıldı. Veriler, tanımlayıcı form kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemi ile toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler sayı, yüzde ve ortalama olarak verildi. BULGULAR: Çocukların % 40,1’inin 0-6 ay arasında olduğu, annelerin % 65,2’sinin çocuk bakımı konusunda bilgi aldığı ve bunların % 49,6’sının bilgiyi hemşire/doktordan aldığı belirlendi. Ayrıca annelerin % 2,9’unun göbek düşmesi için krem ve pudra kullandığı, % 39,1’inin sarılık olmasın diye çocuğa uygulama yaptığı, % 27,2’sinin çocuğu kırk çıkma gezmesine götürdüğü, % 22,7’sinin kokmasın diye çocuğu tuzladığı, %48,8’inin çocuğu kolay uyutabilmek için salladığı, %58’inin kundakladığı ve annelerin yaş ortalamasının 27,14±5,50 (min: 18-max: 45) olduğu belirlendi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu sonuçlara göre annelerin bebeklerin sağlığına zarar verebilecek bazı geleneksel uygulamaları yaptıkları belirlenmiştir. Bu nedenle hemşirelerin annelere doğum öncesi ve sonrası izlemlerde çocuk bakımına yönelik eğitim ve danışmanlık yapmaları ve toplumun bu konularda bilinçlendirilmesi önerilmektedir.Item 0-6 yaş çocuklarda ev kazası geçirme sıklığı ve ilişkili faktörler(Uludağ Üniversitesi, 2014-01-21) Karatepe, Tekin Ulaş; Akış, Nalan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Halk Sağlığı Anabilim Dalı.Bu çalışma, Nilüfer Halk Sağlığı Eğitim ve Araştırma Bölgesinde yaşayan 0-6 yaş grubu çocuklarda yapılan kesitsel bir araştırmadır. Çalış mada çocukların son iki hafta içinde ev kazası geçirme sıklığı ve ilişkili risk faktörleri değerlendirilmiştir. Çocukların ev kazası geçirme sıklığı % 19,65 (n=104) bulunmuştur. Kaza geçirme sıklığı erkek çocuklarda kız çocuklara göre anlamlı olarak daha fazladır (sırasıyla % 25,67, % 13,80; p<0,05). En sık karşılaşılan kaza tipi düşmedir (%67,21) ve kazaların %82,22’si ev içinde meydana gelmiştir. Ev kazası geçiren çocukların annelerinin güvenlik tanılama ölçeğinden aldıkları ortalama puan 162,91 ± 20,34; geçirmeyenlerin ise 169,22±18,91’dir. Ev kazası geçirmeyen çocukların anneleri anlamlı olarak daha fazla puan almışlardır (p<0,05). Çocuklarda ev kazalarını azaltmak için anne babalara eğitim verilmesi uygun olacaktırItem 0-6 yaş grubu sağlıklı çocuklarda gerdirilmiş penis uzunluğu ölçümleri(Uludağ Üniversitesi, 2011) Gül, Yahya; Sağlam, Halil; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Ortalama penis uzunluğunun etnik kökene göre değerlendirilmesi ve güncellenmesi son yıllarda yapılan çalışmalar ile ortaya konmuştur. Bu çalışmada 0–6 yaş grubu Türk çocuklarında kullanılabilecek gerdirilmiş penis uzunluğu ortalama değerlerinin saptanması ve penis uzunluğu/boy arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlam Çocuk Polikliniği ve Dörtçelik Çocuk Hastanesine 1 Şubat 2010 ile 31 Ocak 2011 tarihleri arasında başvuran, sağlıklı 0–6 yaş grubundaki 948 sünnetsiz, erkek çocuk kesitsel olarak çalışmaya alındı Olgular yaşlarına göre; yenidoğan (0–0.9) ay (n:101), 1–3 ay (n:96), 3.1–6 ay (n:111), 6.1–12 ay (n:102), 12.1–24 ay (n: 127), 24.1–36 ay (n:102), 36.1–48 ay (n:106), 48.1–60 ay (n:101). 60,1–72 ay (n: 102) olarak gruplandırıldı. Prematüritelik, kronik hastalık ve mikrogenitalya nedeni olabilecek spesifik bir sendrom ya da endokrinolojik anormalliği olanlar çalışma dışı bırakıldı. Çalışmaya alınan çocukların penis uzunluğu, boy, kilo gibi antropometrik ölçümleri alındı. Penis uzunluğu ölçümü, gerdirilmiş pozisyonda ucu ramus pubise dayanan cetvel yardımı ile ölçüldü. Penis gerdirilmiş durumda iken ramus pubis ile glans penis arası mesafe cm olarak kaydedildi. Persentil eğrileri LMS Chart Maker Pro Version 2.3 kullanılarak oluşturuldu. Penis uzunlukları ve penis uzunluğu/boy oranı tabloları ve persentil eğrileri oluşturuldu. Çocukların ortalama penis uzunlukları ve penis uzunluğu/boy oranı ort±SS ve median, minimum-maksimum değerler olarak verildi. Mikropenis gerdirilmiş penis uzunluğunun yaşa göre ortalama değerden -2 standart sapma daha küçük olması olarak tanımlandı. Çalışmamızda 101 term yenidoğanda ortalama gerdirilmiş penis uzunluğu 2,76±0,42 olarak saptandı. Yenidoğanda mikropenis için sınır değer -2 standart sapmaya göre 1,92 cm olarak belirlendi. Penis uzunluğu ile boy arasında anlamlı bir ilişki mevcuttu. Yenidoğanlarda ortalama penis uzunluğu/boy oranı 0.053±0,008 idi. Bu oran daha büyük çocuklarda 0.042±0.007 ile 0.052±0.008 arasında değişmekteydi. Bu çalışma 0–6 yaş grubu Türk çocuklarının penis uzunlukları için yeni referans değerler ve persentil eğrileri oluşturmamızı sağladı. Ayrıca belirlenen penis uzunluğu/boy oranları bu yaş grubundaki çocuklarda penis uzunluğunun değerlendirilmesine katkıda bulunabilir.Item 01 Ocak 2009- 31 Mart 2016 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Gastroenteroloji Polikliniğine başvuran ve özofagusta web saptanan hastaların retrospektif değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2017) Arslan, İsmail; Nak, Selim Giray; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Özofagus webleri lümeni tam veya yarım halka şeklinde daraltan, mukoza ve submukozadan oluşan ince, şeffaf, membranöz yapılardır. Çalışmamızda web saptanan hastaların demografik özelliklerinin, anemi parametrelerinin, eşlik eden hastalıklarının, endoskopik bulgularının, semptom süresinin, web bölgesinin, tanıda özofagografi kullanımının, uygulanan tedavilerin ve Plummer Vinson Sendromu (PVS) görülme sıklığının değerlendirilmesini amaçladık. Çalışmamıza 01 Ocak 2009-31 Mart 2016 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Gastroenteroloji Polikliniğine başvuran ve özofagial web saptanan 68 hasta dâhil edildi. Hastaların demografik özellikleri, klinik ve laboratuvar bulguları elektronik ortamda hastane bilgi yönetim sistemi ile retrospektif olarak incelendi. Çalışmaya dâhil edilen hastaların yaş ortalaması 50,97 (18-89) olup, hastaların %89,7'si kadın (n=61), %10,3'ü erkekti (n=7). Hastaların %91,8'inde (n=62) disfaji mevcuttu. Yapılan endoskopilerin %85,3'ünde (n=58) tek web, %14,7'sinde (n=10) multiple web saptandı. Weblerin %89,7'si (n=61) proksimal özofagustaydı. Tedaviyi kabul eden 65 hastanın %81,5'ine (n=53) buji dilatasyon uygulandı. %18,5'inin (n=12) ise webleri endoskop ile yırtıldı. Başlangıçta dilatasyon yapılan 53 hastanın %47,2'sine (n=25) tekrar dilatasyon uygulandı. 26 hastada PVS triadı (disfaji, demir eksikliği anemisi ve proksimal özofagusta web) vardı. Çalışmamızda hastaların yaş ve cinsiyet dağılımı, saptanan ek hastalıkları literatür ile benzerdi. Hastaların yaşı arttıkça multiple web saptanma ve proksimal dışı web saptanma sıklığının arttığı görüldü. 1 hastada PVS tanısı konulduktan 3 yıl sonra özofagus skuamöz hücreli kanseri saptandı.Item 01.01.2013 - 01.07.2013 tarihleri arasında U.Ü.T.F. gastroenteroloji kliniğinde ERCP işlemi yapılan hastaların değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2014) Taşdemir, Ünal; Gülten, Macit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.ERCP (Endoskopik Retrograd Kolanjiyopankreatografi) , pankreas ve safra yolları hastalıklarının teşhis ve tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir işlemdir. ERCP sonrası pankreatit, kolanjit, kanama, perforasyon sık karşılaşılan komplikasyonlardır. Pankreatit, ERCP'nin en sık karşılaşılan komplikasyonudur. Bu çalışmada ERCP işlemi sonrası gelişen komplikasyonlar ve sıklıklıkları, post-ERCP pankreatitin olası risk faktörleri araştırıldı. Çalışmaya 01.01.2013/01.07.2013 tarihleri arasında UÜTF (Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi) Endoskopi Ünitesinde çeşitli endikasyonlarla tanı ve tedavi amaçlı ERCP işlemi yapılan toplam 263 hasta alındı. 24 hastada ERCP sonrası 25 komplikasyon gelişti. Hastaların 15'inde(%5.7) post-ERCP pankreatit, 3'ünde (%1.1) kolanjit, 4'ünde (%1.5) kanama, 1'inde (%0.4) perforasyon, 2'sinde (%0.8) basketin taşa impaktasyonu gelişti. Post-ERCP pankreatit gelişen hastalar da; öncesinde akut pankreatit, kolesistektomi, ERCP öyküsünün olması, yaş, cinsiyet, ERCP tekniği, işlem sırasında pankreatik kanala girilmesi veya pankreatik kanala opak madde kaçışı risk faktörü olarak araştırıldı. Pankreatit gelişen hastaların yaş ortalaması 50.2±16.8 yıl, pankreatit gelişmeyen hastaların yaş ortalaması 60.1±16.9 yıl idi ve yaş ile pankreatit gelişimi arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (p=0.22). Post-ERCP pankreatit gelişen hastaların 10'u (%66.7) kadın, 5'i (%33.3) erkek idi ve cinsiyet ile post-ERCP pankreatit gelişimi arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (p=1.000). ERCP öyküsü olan 49 hastanın 5'inde pankreatit gelişti ve pankreatit gelişimi açısından anlamlı bir ilişki saptanmadı (p=0.166). Kolesistektomi öyküsü olan 19 hastanın 2'sinde pankreatit gelişti ve pankreatit gelişimi açısından anlamlı bir ilişki saptanmadı (p=0.296). Akut pankreatit öyküsü olan 25 hastanın 2'sinde pankreatit gelişti ve pankreatit gelişimi açısından anlamlı bir ilişki saptanmadı (p=0.132). ERCP tekniği olarak ERCP kateteri veya sfinkteratom kullanılan 242 hastanın 12'sinde, pre-cut kesi yapılan 21 hastanın 3'ünde pankreatit gelişti ve pankreatit gelişimi açısından anlamlı bir ilişki saptanmadı (p=0.107). ERCP sırasında pankreatik kanalı kanüle olan veya pankreatik kanala opak madde kaçışı olan 33 hastanın 8'inde pankreatit gelişti ve istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.001). Çalışmamıza alınan hastaların çoğunun yaşlı ve kadın olması, hasta sayımızın az olması ve çalışmamızın retrospektif olması böyle bir sonucu ortaya çıkarmış olabileceğinden daha fazla hasta sayısı ile prospektif çalışmalara ihtiyaç olduğu görüldü.Item 01444 Numaralı İnegöl Müslim Nüfus Defteri’nin transkripsiyon ve değerlendirmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-09-20) Uzer, Hatice; Pay, Salih; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı/İslam Tarihi Bilim Dalı.Osmanlı Devleti, modern anlamda ilk nüfus sayımını II. Mahmud (1808-1839) döneminde 1830-1831 yıllarında yapmıştır. Bu nüfus sayımlarının yapılma amacı Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sonrasında yeni kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye için uygun kişileri tespit etmek ve gayrimüslim erkek nüfusu belirleyerek vergi mükellefi olan kişileri kayıt altına almaktı. Bu amaç doğrultusunda başlatılan ve ilerleyen dönemlerde daha da geliştirilen nüfus sayımları Osmanlı arşivlerinde Osmanlı toplumunun demografik istatistik bilgisini vermesi açısından önemli bir kaynaktır. 1831 yılında Hüdavendigâr Sancağına bağlı olan İnegöl Kazası da ilk nüfus sayımlarının yapılmış olduğu yerlerdendir. Çalışmamızı teşkil eden İnegöl nüfus defteri Osmanlı Arşivinde NFS.d. 01444 numara ile kayıtlıdır. Defterin ilk sayfası mevcut olmadığından sayım tarihi kesin olarak bilinememektedir. Defterdeki yoklamalarda verilmiş olan en geç tarihin H.1259 (M. 1843) olmasından dolayı, bu defterin 1843 tarihli sayıma ait olduğu söylenebilir. Bu sayım askerî amaç gözetilerek yapıldığından dolayı kayıtlarda İnegöl nüfusunun o dönemine dair demografik, askerî ve sosyo-ekonomik bilgiler yer almaktadır. Çalışmada defterde yer alan bilgiler doğrultusunda tablolar oluşturularak veriler değerlendirilmiş ve defterin transkribi verilmiştir. Ortaya çıkan veriler XIX. yüzyılın ilk yarısında İnegöl’ün askerî ve sosyo-ekonomik durumuna farklı açılardan bakma imkânı sunmuştur.Item 06.02.2023 tarihli Kahramanmaraş depremlerinde psikososyal destek kapsamında deprem bölgesinde görev alan meslek elemanlarının kadın depremzedelere ilişkin deneyimleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-16) Temşi, Zeliha; Budak, Ferah; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Kadın ve Aile Çalışmaları (Disiplinlerarası) Anabilim Dalı; 0009-0006-8837-6695Bu araştırmada yakın dönemde meydana gelen Kahramanmaraş depremlerinden hareketle depremlerin kadınlar üzerindeki etkisini psikososyal destek amacıyla deprem bölgesinde görev alan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kuruluşlarda görevli meslek elemanlarının gözlemlerine dayanarak saptamakamaçlanmıştır. Çalışmada niteliksel araştırma yönteminin derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada 06.02.2023 tarihli Kahramanmaraş depremlerinde psikososyal destek kapsamında deprem bölgesinde görev alan meslek elemanları arasından amaçlı örneklem yoluyla Bursa Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlarda görevli 6 erkek 15 kadın olmak üzere toplamda 21 gönüllü belirlenmiştir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından gerekli onaylar alınarak görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçlarında; meslek elemanlarının belli bir kısmının kadın depremzedelerin erkek depremzedelere kıyasla deprem sürecinden daha fazla etkilendiklerini gözlemledikleri, belli bir kısmının ise erkeklerle kadınlar arasında depremden psikolojik olarak etkilenme açısından farklılık olmadığını, duygularını yansıtma biçimleri arasında farklılık olduğunu gözlemledikleri görülmüştür. Meslek elemanlarının anne çocuk ilişkisine vurgu yaptığı, çocuk kaybı yaşayan kadınların çok daha fazla zorlandığı görülmüştür. Kadınların ev yaşantısına önem verdiği, ev kaybının kadınları olumsuz etkilediği görülmüştür. Meslek elemanlarının deprem bölgesinde ortak tuvalet kullanımından kaynaklı kadın depremzedelerin enfeksiyon riski altında olduklarını, kadınların ped benzeri özel ihtiyaçlara erişimde zorlandıklarını gözlemledikleri anlaşılmıştır. Deprem sürecinde kadınları en çok zorlayan konulardan birinin mahremiyet olduğu öğrenilmiştir. Kadınların zorlandığı başka bir konu ise; istihdama katılmamaları ve toplumun kendisine yüklediği sorumlulukları deprem gibi olağanüstü durumlarda bile yerine getirmeye çalışmalarıdır. Çalışma sonuçlarından hareketle kadın depremzedelerin yaşamış oldukları sorunların ortadan kaldırılması veya azaltılması amacıyla oluşturulan öneriler ile çalışma tamamlanmıştır.Item "0900" ziraat kiraz (Prunus avium) çeşidinin su ile ön soğutmasında bazı uygulamaların meyve kalitesine ve muhafaza süresine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-10) Sarı, A. Ersegün; Türk, Rahmi; Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı.Bu araştırma, 2002 yılında 0900 Ziraat kiraz (Prunus avium L.) çeşidine su ile ön soğutma aşamasmda yapılan bazı uygulamaların meyvelerin kalitesi ve muhafaza süresine etkilerini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Yıkama suyuna kalsiyum hipoklorit ve ozon eklenerek ön soğutulan meyveler 8 hafta süreyle meyve çekirdek evi sıcaklığı 0°C olacak şekilde lOh içerisinde hedeflenen sıcaklığa düşürülerek soğuk muhafazaya alınmışlardır. Muhafaza süresince haftalık periyotlarla ve raf ömrü kalite değişimleri kontrol meyveleri ile kıyaslanarak tespit edilmeye çalışılmıştır. Ön soğutma sırasmda yapılan uygulamaların meyve kalitesi üzerine olan fiziksel etkileri; ağırlık kaybı, modifiye atmosfer ambalajlarındaki atmosfer değişimi, sap kopma direnci, meyve sapı nem içeriği, meyve eti sertliği, duyusal analizler ve meyve kabuğu renk değişimi ölçümleri ile ortaya konulmaya çalışılmıştır. Kimyasal olarak ortaya çıkan değişimler ise meyvedeki toplam suda çözünebilir kuru madde miktarı, pH, titre edilebilir asit kapsamı, toplam şeker kapsamı ile belirlenmeye çalışılmıştır. Özellikle ağırlık kaybı, tat, görünüş ve renk analizleri ozonlu su ile ön soğutulan kirazların yedi hafta süreyle başarılı bir şekilde muhafaza edilebileceğini ortaya koymuş; aynı şekilde bu meyvelerin raf ömrü süresince de yüksek kalitede bulundukları tespit edilmiştir. Kontrol grubu meyvelerin ise 4 hafta sonunda hızlı bir kalite kaybına uğradığı ve meyvelerin %30'unun tüketilemez hale geldiği saptanmıştır.Item 1 Ocak 2010 – 31 Aralık 2021 tarihleri arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinde anti-HCV pozitifliği saptanan olguların retrospektif değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Özer, Rabia Aslı; Yılmaz, Emel; Bursa Uludağ Üniversitesi / Tıp Fakültesi / Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim DalıÇalışmamızda, farklı klinik ve polikliniklerden, farklı amaçlarla istenen anti-HCV testlerinin pozitif sonuçlanma oranlarını ve anti-HCV pozitif bireylerin demografik özelliklerini, risk faktörlerini, HCV RNA test istem oranlarını, genotiplerini, klinik, laboratuvar ve görüntüleme özelliklerini, tedaviye ulaşma ve tedavide başarı oranlarını inceleyerek literatüre katkıda bulunmayı amaçladık. Çalışmamız tek merkezli bir çalışma olup, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 1 Ocak 2010 – 31 Aralık 2021 arasında anti-HCV pozitifliği saptanan hastalar, hastane otomasyon veri sistemi üzerinden retrospektif olarak değerlendirildi. Rekürren testler çıkarıldığında 163.135 anti HCV testi istendiği ve %2,3’ünün (n=3767) antiHCV pozitif olduğu belirlendi. Bunlardan 18 yaşın altında olan hastalar çalışma dışı bırakılarak, 3655 hasta çalışmaya dahil edildi. En çok anti-HCV istemi yapan gastroenteroloji (%20,7) iken, anti-HCV testlerinin en yüksek oranda pozitif sonuçlandığı enfeksiyon hastalıkları (%7,93) idi. Anti-HCV pozitif hastaların %80,8’inden (n=2954) HCV RNA istendiği ve %45,7’sinin (n=1350) HCV RNA pozitif olduğu belirlendi. HCV RNA isteme oranı enfeksiyon hastalıklarında %97,2; gastroenterolojide %89,8 idi. Diğer branşlarda antiHCV pozitif saptanan hastaların %45,3’ünün ilgili bölümlere yönlendirildiği ve %33,7’sinden HCV RNA istendiği belirlendi. Hastaların %77,5’inin genotip bilgisine ulaşılırken, genotip 1-1b %57,9 ile en sık görülen genotip olarak vurgulandı. HCV RNA pozitif olguların %61,6’sının tedaviye ulaştığı, tedavilerin %68’inde tedavi sonrası 24.ayda viral yük değerlendirildiği tespit edildi. DEA rejimi ile tedavi edilenlerde %99’unda; IFN + DEA rejimi ile tedavi edilenlerin %97’sinde ve IFN bazlı rejim ile tedavi edilenlerin %81’inde 24.ayda kalıcı viral yanıt sağlandığı belirlendi. Sonuç olarak çalışmamızda HCV enfeksiyonu olan hastalara tanı konulmasında, tedavi amaçlı uygun hekime yönlendirilmesinde, HCV RNA isteme oranlarında ve tedavi takibinde eksiklikler olduğu görüldü.Item 1,2,3,4 - tetrahidroizokinolin türevlerinin sentezleri ve bazı araürünlerin kimyasal özelliklerinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1990) Coşkun, Necdet; Sümengen, Doğan; Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Kimya Anabilim Dalı.Bu çalışmada, bazılarının antidepresan ve antiaritmik oldukları bilinen, 4-feni-l,2,3,4-tetrahidroizokinolinlerin sentezleri için etkin, yüksek verimli yöntemler geliştirilmiştir. Aromatik aldehidlerin alkilaminlerle İTaBH/ beraberinde aminolanmaları ilk defa indirgen ortamda aminoalkilleme olarak ge liştirilmiştir. Aminoalkilleme - haloasetofenonlarla, cl-halo- asetatlarla ve fv-haloasetamidlerle gerçekleştirilmiştir. Aminoalkilleme reaksiyonları sonucu elde edilen bileşikler, azot- içeren heterohalkalı bileşikler sentezlerinde kullanılmışlar dır. N-Alkil-N-benzil-2-aminoasetofenonlar çeşitli asidik or tamda 4-fenil-l,2-dihidroisokinolinlere dönüştürülmüş " ve bu maddelerin türlü indirgenler kullanılarak 4-fenil-l, 2,3,4-tetrahidroizokinolin sentezleri yapılmıştır.- 4-Penil-1.2-dihidroizökinolinlerin, 4-fenil-l, 2,,3,4-fcetra- hidroizokinolin ve 4-fenilizokinolinyum tuzu vermek üzere disproporsiyonlaşmaya uğradıkları kanıtlanmıştır. Bazı araürünlerin kimyasal özellikleri ve biyolojik aktif İlkleri test edilmiştir.Item 1,2,3,4-tetrahidro-4-fenilizokinolin-3-on, fenili zokinolinyum, ... -imidazolin-N-oksid ve 5-6-dihidro-4H-1,2,5 oksadiojin bileşiklerinin sentezleri ve özelliklerinin araştırılması.(Uludağ Üniversitesi, 1992-04-12) Coşkun, Necdet; Sümengen, Doğan; Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Kimya Anabilim Dalı.Tersiyer fenilasetamidler aynı kapta sodyum veya potasyum borhidrür beraberinde, karşılık gelen aromatik aldehid, amin ve arilasetil klorürden elde edildiler. Oluşan ürünler kurşun tetraasetat ile O-asetilmandelamid türevlerine dönüştürüldüler. Amidden O-asetilmandelamidi veren teaksiyon sadece aril halkasında elektron salan gruplara sahip olan amidlerle gerçekleştirildi. O-Asetilmandelamid türevleri, proton veya Lewis asidleri ile 1,2,3,4-tetrahidroizokinolin-3-on'lara dönüştürüldüler. N,N-Disübstitüe fenilasetamidler oksidleyici olarak kurşun tetraasetat asetik asid trifluorasetik asid karışımında kullanılarak doğrudan l,2,3,4-tetrahidroizokinolin-3-on lara dönüştürüldüler. A -Imidazolin-N-oksidler, karşılık gelen aromatik Schiff bazları ile syn-2-bromoasetofenon oksimin reaksiyonundan elde edildiler. Bazı örneklerde 5,6-dihidro-4H-1,2,5-oksadiazinler de yan ürün olarak izole edildiler.Item 1,3-difenil-4,5-bis(hidroksiimino)-imidazolidin ve Ni(II), Cu(II), Pd(II), UO2(VI) komplekslerinin sentezi(Uludağ Üniversitesi, 1984-07-11) Ahsen, Vefa; Bekaroğlu, Özer; Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Kimya Mühendisliği Anabilim Dalı.Antitümör etkileri incelenmekte olan vic-dioksimlerle, terapötik etkilerden ötürü kullanım alanı bulan imidazolidin türevleri ayrı ayrı birçok çalışmaya konu olmuştur. Bu iki fonksiyonel gurubun bir arada bulunması halinde, her ikisinin özelliklerini ortak olarak bulundurabilecek yeni bir ligandın sentezi ve geçiş metalleriyle oluşturduğu komplekslerin incelenmesi bu çalışmanın esasını oluşturmaktadır. Bir sekonder amin olan N,,N'-difenilmetandiamin ile dikloroglioksim, aşırı NaHCO3 ihtiva eden etanol çözeltisinde reaksiyona sokulup 5-üyeli heterosiklik imidazolidin halkasının vic-dioksim türevi elde edilmiştir. l,3-difenil-4,5-bis(hidroksiimino)imidazolidin (LH2) ligandının elementel analizi C15H14N4O2 kapalı formülüne çok iyi uymaktadır. Kütle spektrumunda 282 de çıkan moleküler iyona ait pik, ligandın molekül ağırlığını kesin olarak belirlemektedir. 1H-n.m.r. spektrumunda nispeten zayıf olana (10.7 ppm) kaymış olan oksim OH protonlarına ait geniş singlet ve i.r. spektrumunda 3340 ve 2800-2600 cm-1 de çıkan bandlar Lh2'de oksim protonları ile halkadaki N atomları arasında bir H köprüsünün (0-H...N) mevcudiyetini göstermektedir. Anti- formundaki ligandın bu H-köprülerinin yapıya kazandırdığı kararlılıktan ötürü amphi-formuna dönüşümü mümkün olamamaktadır. LH2'nin Ni(II), Co(II), Cu(II), Pd(II) ve U02(VI) metal iyonları ile vermiş olduğu kompleksler izole edilmiş, hepsinde de metal/ligand oranının 1:2 olduğu elementel analiz sonuçlarından anlaşılmıştır. Beşli imidazolidin halkasından ileri gelen gerginlik nedeniyle, vicdioksim gurubunda N...N mesafesi arttığından, nikel(II) kompleksi, beklenilen kare-düzlemsel yapıdaki kırmızı bileşik olmayıp, magnetik susseptibilite ölçümlerinden de anlaşıldığı gibi, tetrahedral N,0-şelatı halindedir. Co( II) kompleksinde iki vig-dioksim gurubu N,N'-şelatı yaparak bir kare düzlem oluşturmakta, i.r. spektrumuyla da belirlenen H2O molekülü kare-piramidin tepesinde yer almaktadır. Magnetik momentinin 3.72 BM olması da bu yapıyı doğrular. LH2'nin Cu(II), Pd(II) ve U02(VI) kompleksleri ise kare düzlemsel yapıdadır. N,N-şelatı oluşumu yanında 0-H...0 köprülerinin de meydana geldiği i.r. spektrum- larında 1760 cm-1de görülen zayıf bending titreşimlerinden anlaşılmıştır. Sonuç olarak, beşli imidazolidin halkasından ötürü 1, 3-difenil-4,5-bis(ihidroksiimino)imidazolidin' in gergin bir yapıya sahip olup, bu özellik nikel(II) ile diğer vic-dioksimlerde olduğu gibi kare-düzlemsel değil, tetrahedral bir kompleks vermesine yol açmıştır. İmidazolidin ve vic-dioksimlerin son yıllarda ilgi çeken terapötik etkileri nedeniyle LH2'nin bu yönden de araştırılması uygun olacaktır.Item 1-sübstitüe tetrahidroizokinolinlerin sentezleri ve özelliklerinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2005) Tunçman, Selen; Coşkun, Necdet; Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Kimya Anabilim Dalı.1-Aril-6,7-dimetoksi-1,2,3,4-tetrahidroizokinolinler 2a-e 2-(3,4-dimetoksifenil)-etilaminin aromatik aldehitler ile TFA içinde reflüks edilmesi sonucu one-pot prosedüregöre hazırlanmışlardır. Tetrahidroizokinolinlerin 2a-e H2O2/WO4-2 ile metanol içindeoda sıcaklığında muamele edilmesi ile karşılık gelen 3,4-dihidroizokinolin-2-oksitler3a-e elde edilmiştir. Siklik nitronların 3a-e DMAD ile toluen içinde oda sıcaklığındaetkileştirilmesi karşılık gelen izoksazolo[3,2-a]izokinolinleri 4a-e vermiştir. 4Bileşiklerinin toluen içinde reflüks edilmesi ile karşılık gelen ilidler 5a-e yüksekverimlerle elde edilmiştir (Metot A). Sübstitüentlerin 4a-e bileşiklerinin çevrilme hızıüzerindeki etkisi bizi ard arda gelen C-C bağının heterolitik olarak ayrışması ve 1,3-sigmatropik çevrilmeyi içeren yeni bir mekanizma tartışmaya teşvik etmiştir.Nitronların 3 molce eşit miktarda DMAD ile toluen içinde reflüks edilmesini içerenone-pot reaksiyon yine ilidleri 5a-e vermiştir (Metot B). Elde edilen bileşiklerin yapılarıspektral yöntemlerle ve elementel analizlerle aydınlatılmıştır. 2-(3,4-dimetoksifenil)-etilaminin TFA içinde (S)-1-metilbenzilizosiyanat ve aromatik aldehitler ile one-potreaksiyonu üzerinden homokiral tetrahidroizokinolinlerin 2 hazırlanması denendiğindeoptikçe aktif olmayan 1-aril-2-aminokarbonil tetrahidroizokinolinler 7 elde edilmiştir.Oluşan amidin önce debenzilasyonu ve onun halkalaşmasının karşılık gelen 7bileşiklerini verdiği açıkça görülmüştür. Bu nedenle öncelikle 2 bileşikleri kloroformiçinde (S)-1-metilbenzilizosiyanat ile karşılık gelen aminokarbonillenmiştetrahidroizokinolinleri 6 elde etmek üzere etkileştirilmiş sonra karşılık gelen ürelerin 7yüksek verimlerle elde edilmesi için oda sıcaklığında TFA ile muamele edilmiştir.Item 1. Izmirer colloquium: bestandsaufnahme und begrİffsklarung(Uludağ Üniversitesi, 1986) Saxer, RobertZum ersten Mal überhaupt wurde eine Veranstaltung dieser Art für Germanisten der gesamten Türkei durchgeführt - als Frucht der Kooperation zwischen der Edebiyat - Fakultat der Universitat ızmir und dem deutschen Generalkonsulat bzw. dem deutschen Kulturinstitut in Izmir. Und sie soU Tradition bekommen, wie die angefangene Zahlung zeigt.Item 1.2080 (X210Cr12), 1.7225 (42CrMo4) ve Ck45 çeliklerinin yorulma dayanımı açısından optimum ısıl işlem parametrelerinin belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1999-04-20) Başuslu, Okan; Demirci, A. Halim; Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Makine Mühendisliği Anabilim Dalı.Mühendislik malzemeleri genellikle kullanım esnasında tekrarlanan gerilmeler ve titreşimler altında çalışmaktadırlar. Malzemelerde tekrarlanan gerilmeler ve titreşimlerin meydana getirdiği ve belirli bir sayıda yüklemeden sonra oluşan çatlak veya kırılma ile sonuçlanan işleme yorulma denir. Yorulma olayında malzemenin bir süre sonra gevrek ve önceden habersiz olarak kırılması ekonomik kayıplarla birlikte can kaybına da yol açmaktadır. Bu nedenle makine elemanlarının tasarım aşamasında yorulma mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Bu çalışmada 1.2080, 1.7225 ve Ck45 çeliklerinin yorulma dayanımı açısından optimum ısıl işlem parametreleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bunun için malzemeler sırasıyla normalizasyon, sertleştirme ve temperleme işlemlerine tabi tutulmuş ve çeşitli yükleme değerlerinde yorulma ömürleri araştırılmıştır. Ayrıca mukayese bakımından 1.2080 çeliğinin numuneleri horlanarak aynı parametreler altında deneye tabi tutulmuşlardır.Item 1.2601, 1.2842, Ck45 çeliklerinin yorulma dayanımı açısından optimum ısıl işlem şartlarının belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1999-04-20) Kızıl, Ünsal; Demirci, A. Halim; Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Makine Mühendisliği Anabilim Dalı.Birçok makina elemanı ve mühendislik malzemeleri servis şartlarında ilk önce bir çatlak ulusumu ve daha sonra kırılmaya sebebiyet veren, tekrarlanan gerilmeler ve titreşimlere maruz kalırlar. Yorulma denilen bu olayı önemli yapan, tüm mekanik kusurların yaklaşık % 90'ına karşılık gelmesi ve kırılma öncesi gözlemlenebilir olmasının zorluğu veya imkansızlığıdır.Fark edilmesindeki bu zorluk ve sinsi oluşu, ekonomik açıdan zarar verebilirken, insan hayatı için de tehlike riski taşımaktadır.Bu cüzden tasarımcıların yorulma dayanımını veya yorulma ömrünü mutlaka göz önünde bulundurmaları gerekmektedir. Yorulmayı tekrarlanan gerilimler dışında etkileyen başka faktörler de bulunmaktadır. Bu çalışmada 1.2601, 1.2842 ve Ck45 çeliklerinden hazırlanan yorulma deney numunelerine ; ısıl işlem şartları sonrası yorulma deneyleri uygulanmış ve yorulma dayanımları açısından optimum ısıl işlem koşulları belirlenmeye çalışılmıştır.Farklı yükleme değerlerinde ısıl işlem uygulanmış yorulma deney numunelerinin yorulma ömürlerinin bulunması, böylece uygun yükleme ve ısıl işlem şartlarının belirlenmesi hedeflenmiştir.Bunla rın dışında 1.2842 çeliğinden hazırlanan numuneler mukayese yapabilmek amacıyla horlanarak aynı koşullar altında deneye tabi tutulmuşlardır. Yükleme dışındaki; sıcaklık, yüzey özellikleri, boyut etkisi, metalurjik faktörler gibi birçok etkenin de yorulma dayanımım olumsuz etkilediği tespit edilmiştir.Item 1.5T ve 3.0T MR görüntüleme ile proksimal humerus epifizinden adli yaş tayininde Vieth metodunun uygulanabilirliğinin retrospektif değerlendirmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019) Aydoğan, Taner; Fedakar, Recep; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Adli Tıp Anabilim Dalı.Adli yaş tayini, Ceza Hukuku ve Medeni Hukuk başta olmak üzere hukukun birçok alanında önem arz etmektedir. Bu çalışmamızda, Vieth ve ark. tarafından proksimal tibia ve distal femur epifzleri için önerilen 5’li evreleme yöntemi kullanılarak, aynı metodun proksimal humerus epifizi için uygulanabilir olup olmadığı ve ülkemizde yaş tayininde bu metodun uygulanabilirliğinin değerlendirilmesi amaçlandı. Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı tarafından 1.5 Tesla (T) ve 3.0T Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) tarayıcıları ile omuz MRG yapılan, yaşları 10-30 arasında değişen toplam 629 hastaya ait omuz MRG’leri iki gözlemci tarafından yaş tayini amacıyla değerlendirildi. Olguların 388’i erkek ve 241’i kadındı. 1.5T ve 3.0T MRG tarayıcılarından elde edilen Omuz MRG’lerine ait, koronal oblik oryantasyonda T1 ağırlıklı turbo spin eko (T1-w TSE) ve T2 ağırlıklı turbo spin eko (T2-w TSE SPAIR) dizilerindeki görüntüler değerlendirildi. 1.5T MRG için 5 ve 6. evrenin izlendiği minimum yaşlar kadınlarda sırasıyla; 17,42 ve 22,02 yıl, erkeklerde; 18,77 ve 21,10 yıl olarak tespit edildi. 3.0T MRG için kadınlarda; 18,66 ve 21,06 yıl, erkeklerde; 18,85 ve 22,69 yıl olarak tespit edildi. 1.5T MR görüntülerine göre 2. evredeki olgularda cinsiyetler arasında anlamlı farklılık izlendi. Hem 1.5T MRG hem de 3.0T MRG için gözlemci-içi ve gözlemciler arası uyumluluklar çok iyi bulundu. (κ > 0.80) Çalışmamızdan elde edilen veriler; Vieth ve ark. tarafından belirlenen evreleme sistemine göre; erkeklerde proksimal humerus epifizi için 5 ve 6. evrelerin, kadınlarda proksimal humerus epifizi için 6. evrenin Türk popülasyonunda reşitliğin tespitinde kullanılabileceğini göstermektedir. Bu evreleme metodunun proksimal humerus epifizinden yaş tayini amacıyla araştırmacılar için uygulanabilir bir yöntem olduğu kanaatindeyizItem 10 yıllık feokromasitoma deneyimi ve literatüre bakış(Uludağ Üniversitesi, 2009-02-11) Serin, Sibel Ocak; Güçlü, Metin; Ersoy, Canan; Ayar, Koray; Bal, Öznur; İmamoğlu, Şazi; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı.Çalışmamızın Amacı feokromasitoma tanısı ile takip edilen hastalarda elde edilen bulguların incelenmesi ve literatür verileri ile karşılaştırılmasıdır. Araştırmamızda 1997–2007 yılları arasında bölümümüze başvuran hastalardan feokromasitoma tanısı almış 16 olguya ait veriler retrospektif olarak incelenmiştir. 10 yıllık dönemde yaşları 49,8±14,5 yıl olan 9 erkek, 7 kadın toplam 16 feokromasitoma olgusu tespit edildi. 16 olgunun 14’ünde 2–8 yıllık hipertansiyon (HT) öyküsü varken, 2 olguya ilk başvuru anında tanı konuldu. 13 olgu ataklar şeklinde, 1 olguda ise kronik HT mevcuttu. 6 hasta ataklar sırasında olmak üzere toplam 11 hasta antihipertansif tedavi alırken, 5 hasta ise herhangi bir tedavi almıyordu. Hipertansif ataklara en sık çarpıntı (%68,7), terleme (%68,7) ve baş ağrısı (%62,5) eşlik ediyordu. 14 hastaya (%87,5) total kitle eksizyonu gerçekleştirilirken, 2 hasta opere edilemedi. Opere olguların 10’unda (%73,3) HT kür ile sonuçlanırken, 4 (%26,6) olguya tekrar antihipertansif tedavi başlandı. MEN-2A’lı ve malign feokromasitomalı 2 hasta progresyon veya akut komplikasyon nedeniyle kaybedilirken, 1 hasta ise tümor nüksü sonrası hayatını kaybetmiş olup 13 olgunun poliklinik kontrolleri halen devam etmektedir. Feokromasitoma ön tanılı hastalarda özellikle ataklar sırasında spesifik laboratuvar incelemeleri yapılmalı ve görüntüleme yöntemleri ile tanı konulan hastalara cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Bu tedavi ile kür sağlanabilir ve anti hipertansif tedavi ihtiyacı ortadan kalkabilirken, eşlik edebilen hastalıklar ve nüks açısından hastalar yakın takip edilmelidir.Item 10-11 yaş grubundaki öğrencilerin kesirleri kavramaları üzerine deneysel bir çalışma(Uludağ Üniversitesi, 2007-10-22) Yazgan, Yeliz; Altun, Murat; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/İlköğretim Anabilim Dalı/Sınıf Öğretmenliği Bilim Dalı.Bu çalışmada, eşit dağıtım ve paylaştırma durumlarını, problem çözmeyi, grup ve sınıf tartışmalarını esas alan bir deneysel öğrenme ortamının 4 ve 5. sınıf öğrencilerinin kesir kavramını kazanımları üzerindeki etkisi incelenmektedir. Çalışmayı gerçekleştirmek için deney grubu olarak seçilen bir ilköğretim okulunda 16 ders saati süreyle öğretim yapılmış ve sonuçlar kontrol grubu olarak seçilen başka bir ilköğretim okulundan elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmıştır. Öğretimin planlanmasında ve yürütülmesinde Yapılandırmacılık ve Gerçekçi Matematik Eğitimi yaklaşımları esas alınmıştır. Her iki gruba, grupları denkleştirmek ve başarı düzeylerine göre alt gruplara ayırmak amacıyla Genel Matematiksel Başarı Testi (GMBT), öğretimin etkisini ölçmek amacıyla Kesir Kavrayış Ön Testi (KKÖT) ve Kesir Kavrayış Son Testi (KKST) uygulanmıştır. Deney grubundaki öğrenciler öğretime devam ederken, kontrol grubundaki öğrenciler öğretmen merkezli sunumun ve bireysel ödevli çalışmaların ağırlıkta olduğu geleneksel öğretimlerini sürdürmüşlerdir. Çalışmanın nicel sonuçları, öğretimin sonunda deney grubundaki öğrencilerin kontrol grubundaki öğrencilerinkinden daha güçlü ve ilişkisel bir kavrayış kazandıklarını göstermiştir. Bunun yanında öğretimin etkisinin öğrencilerin başarı düzeylerine ve cinsiyetlerine göre farklılaşmadığı da ortaya çıkmıştır. Nitel sonuçlar ise, deney grubundaki öğrencilerin özellikle temel kavramların (birim kesir, kesirlerin denkliği, kesirleri karşılaştırma ve sıralama vs.) anlamlarının kazanımı ve problemleri görselleştirme açısından kontrol grubundakilere göre daha ileri bir düzeye ulaştıklarını göstermiştir.