Browsing by Author "Özşen, Mine"
Now showing 1 - 16 of 16
- Results Per Page
- Sort Options
Item 9 yaşında bir çocukta servikal meningioma: Bir olgu sunumu(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-05-07) Tunçbilekli, Yağmur; Kasap, Reyhan; Özşen, Mine; Yirmibeş, Selin; Tolunay, Şahsine; Taşkapılıoğlu, M. Özgür; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-1359-4445; 0000-0001-7620-2571; 0000-0002-5771-7649; 0000-0002-8211-6175; 0000-0002-9038-0515; 0000-0001-5472-9065Pediatrik spinal tümörler içerisinde spinal meningiomların görülme sıklığı %4,3 gibi oldukça düşük oran olmasına rağmen metastatik kitleleri taklit edebildiğinden ayırıcı tanıda mutlaka akılda tutulmalıdır. Bu olgu sunumunda, travma sonrası başlayan boyun ve sol omuza yayılan ağrı, sol kolunda güçsüzlük şikâyeti olan ve servikal meningiom saptanan 9 yaşında erkek hasta bildirilmiştir. Tedavide altın standart cerrahi rezeksiyondur.Publication Bronchial carcinoid tumors with massive osseous metaplasia: A case report and review of the literature(Türk Patoloji Derneği, 2020-05-01) Özşen, Mine; Yalçınkaya, Ulviye; Akyıldız, Elif Ülker; Bayram, Ahmet Sami; Gökalp, Gökhan; YALÇINKAYA, ÜLVİYE; AKYILDIZ, ELİF ÜLKER; BAYRAM, AHMET SAMİ; GÖKALP, GÖKHAN; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Cerrahi Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-5771-7649; 0000-0003-0684-0900; JHY-9777-2023 ; AAI-2336-2021; ABB-7580-2020; AAH-8924-2021Bronchial carcinoid tumors are primary lung neoplasms thought to originate from neuroendocrine cells, i.e. Kulchitsky cells, in the bronchial mucosa, although the type of cellular origin has not been clearly understood. A 61-year-old male patient underwent surgery and microscopic examination of the specimen revealed an anastomosing trabecular bony structure among the nests of tumor cells with round nucleus, granular chromatin, and large eosinophilic cytoplasm. Our case has been deemed worthy of being presented as bronchial carcinoid tumor with exaggerated osseous metaplasia.Item Ependimoma ve anaplastik ependimoma olgularında sağkalım belirleyicileri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-02-04) Özşen, Mine; Tolunay, Şahsine; Deligönül, Adem; Doğan, Şeref; Taşkapılıoğlu, Mevlüt Özgür; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Onkoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Beyin ve Sinir Cerrahi Anabilim Dalı.; 0000-0002-5771-7649; 0000-0002-9038-0515; 0000-0002-3669-6391; 0000-0002-8706-199; 0000-0001-5472-9065Son dönemde ependimomalarda tanımlanan moleküler özellikler prognostik bir faktör olarak önerilmektedir. Ancak dünya genelinde eşit dağılıma sahip olmayan ekonomik koşullar moleküler çalışmaların rutin olarak tüm merkezlerde değerlendirilmesine olanak sağlamamaktadır. Bu durum göz önünde bulundurularak çalışmamızda ependimoma ve anaplastik ependimoma olgularımızdaki klinikopatolojik ve immünohistokimyasal özelliklerin sağkalım üzerindeki etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamıza merkezimizde 2010-2020 yılları arasında eksizyon materyallerinden yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın ependimoma, anaplastik ependimoma tanısı alan 64 olgu dahil edildi. Olguların demografik bilgileri, tümör çapı, klinik ve radyolojik bilgileri, sağkalım durumu, nüks varlığı ve son kontrol tarihleri hastane veri tabanından ve patoloji raporlarından elde edildi. Çalışmaya dahil edilen olgulara ait hematoksilen eozin (H&E) boyalı ve immünohistokimyasal çalışma yapılan lamlar yeniden değerlendirildi. Yapılan istatistiksel analizde nükssüz sağkalımla lokalizasyon ve rezeksiyon durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulundu (p=0,050 <α=0,05 ve p=0,034 <α=0,05). Olgunun eksitus ve sağ olma durumu baz alınarak yapılan analizde eksitus ile histopatolojik tanı ve tümör derecesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık mevcuttu (p=0,013 <α=0,05). Ki-67 proliferasyon indeksi total sağkalım, nükssüz sağkalım ve sağ kalma haliyle istatistiksel olarak anlamlı şekilde ilişkiliydi (<α=0,05). Ependimomalarda moleküler değerlendirme klinik gidişatı öngörmede önemli bir parametre olmakla birlikte her merkezde uygulanabilir olmaması nedeniyle olgunun klinik gidişatını ön görmede tümörün lokalizasyonu, olgunun tanı yaşı, tümörün rezeksiyon genişliği, olgunun Karnofsky performans durumu, adjuvan radyoterapi tedavisi alıp almadığı ve tümörün ki-67 proliferasyon indeksi değerlendirilmesi gereken değerli parametrelerdir.Publication Evaluation of incidence and histolopathological findings of soft tissue sarcomas in genitourinary tract: Uludag University experience(Brazilian Soc Urol, 2019-01-01) Vuruşkan, Berna Aytaç; Özşen, Mine; Coşkun, Burhan; Yalçınkaya, Ülviye; AYTAÇ VURUŞKAN, BERNA; ÖZŞEN, MİNE; COŞKUN, BURHAN; YALÇINKAYA, ÜLVİYE; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Cerrahi Patoloji Anabilim Dalı; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı; 0000-0002-5771-7649; 0000-0002-8242-9921; AAI-1609-2021; JCO-5169-2023; AAH-8924-2021; AAH-9746-2021; AAH-9704-2021Purpose: In this study we aimed to review urological soft tissue sarcomas of genitourinary tract that were diagnosed in our institution and their prognostic factors for survival.Materials and Methods: The clinical and pathological records of 31 patients who had diagnosis of soft tissue sarcomas primarily originating from the genitourinary tract between 2005-2011 were reviewed.Results: The most common site was kidney (17 cases, 54.8%), and most common diagnosis was leiomyosarcoma (11 cases, 35.4%). A total of 24 patients (77.4%) had surgical excision. The surgical margins were positive in 7 patients who presented with local recurrence after primary resection. Twelve patients developed metastatic disease. During follow-up (range 9-70 month), 26 of the 31 patients (88.9%) were alive. Significant survival differences were found according to histological type (p: 0.001), with lower survival rates for malignant fibrous histiocytoma. The tumor size, the presence of metastasis at the time of diagnosis and tumor localization were not statistically significant for overall survival.Conclusions: In our series, prostate sarcomas, paratesticular rhabdomyosarcoma and malignant fibrous histiocytoma had poor prognosis, especially in patients presenting with metastatic disease.Item Gastrointestinal yerleşimli lipomalar: 19 olgunun retrospektif analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-08-26) Özşen, Mine; Yerci, Ömer; Uğraş, Nesrin; Işık, Özgen; Yılmazlar, Tuncay; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.; 0000-0002-5771-7649; 0000-0001-7118-5258; 0000-0003-0127-548X; 0000-0002-9541-5035; 0000-0003-1924-0795Bu tanımlayıcı çalışmada gastrointestinal sistem yerleşimli lipoma tanısı alan olguların sunulması ve bu tümörlerin klinikopatolojik özelliklerinin literatür bilgileri eşliğinde değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı arşivi taranarak gastrointestinal sistem yerleşimli lipoma tanısı alan 19 olgu retrospektif olarak incelendi. Olguların 11'i kadın (%57,9), 8'i erkekti (%42,1). Ortalama yaş değeri 62,3 yaş olarak saptandı (yaş dağılımı 36-78). 19 olgunun 14'ü kolon, 3'ü ince barsak, 1'i mide ve 1'i rektum yerleşimliydi. Angiolipoma tanısı alan inen kolon yerleşimli tek olgu dışında kalan tüm olgular klasik lipoma morfolojsindeydi. Genellikle insidental olarak saptanan lipomalar, obtrüksiyon, intusepsiyon ve kanama gibi ciddi gastrointestinal semptomlara yol açabilen, adenokarsinomalara eşlik edebilen ve malignitelerle ayırıcı tanısı yapılması gereken tümörlerdir. Tüm olgular operasyon öncesinde uygun radyolojik ve endoskopik yöntemlerle incelenmeli ve her olgu için en uygun tedavi seçeneği değerlendirilmelidir.Publication Granulomatous lobular mastitis: Clinicopathologic presentation of 90 cases(Türk Patoloji Derneği, 2018-09-01) Özşen, Mine; Tolunay, Şahsine; Gökgöz, Mustafa Şehsuvar; ÖZŞEN, MİNE; TOLUNAY, ŞAHSİNE; GÖKGÖZ, MUSTAFA ŞEHSUVAR; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Meme Cerrahisi Anabilim Dalı; 0000-0002-5771-7649; AAI-1612-2021; AAI-1609-2021; JKX-1058-2023Objective: Granulomatous lobular mastitis is a rare benign chronic breast disease first described by Milward in 1970, and then by Kessler and Wolloch in 1972. In this study, we aimed to present clinicopathologic features of granulomatous lobular mastitis with literature data.Material and Method: In this study, the archives of Uludag University Medical Faculty Department of Pathology were screened for granulomatous lobular mastitis cases between 2005 and 2017.Results: A total of 90 patients with granulomatous lobular mastitis diagnosed between 2005 and 2017 were identified. All of the cases were female. The mean age was 34 t8.3 (range 21-60 years). There was sarcoidosis in one case and tuberculosis in another case, but no systemic disease was found in the charts of the other cases. Histopathological evaluation of 90 cases revealed non-necrotizing granulomas involving lobule-restricted, epithelioid histiocytes and Langhans-type multinuclear giant cells. There was no case of necrosis, including our only case with a history of tuberculosis.Conclusion: We conclude that our granulomatous lobular mastitis cases have similar characteristics with the series reported earlier, when all features are taken into consideration.Publication Klinikoradyolojik olarak maligniteleri taklit eden santral sinir sistemi enfeksiyöz hastalıkları(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-11-03) Özşen, Mine; Tolunay, Sahsine; Dinç, Havva Merve; Doğan, Şeref; Kocaeli , Hasan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı.; 0000-0002-5771-7649; 0000-0002-9038-0515; 0009-0007-4491-2297; 0000-0002-8706-1994; 0000-0003-4140-5955Santral sinir sistemi (SSS) enfeksiyonları gelişen tanı ve tedavi yöntemlerine rağmen hala önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Gözlenen şikayetlerin nonspesifik olması özellikle intrakranial tüberküloma ve beyin absesi başta olmak üzere çeşitli SSS enfeksiyon hastalığının klinikoradyolojik olarak malignitelerle karışabilmesine neden olmaktadır. Bu durum göz önünde bulundurularak çalışmamızda klinikoradyolojik olarak maligniteleri taklit eden SSS enfeksiyöz hastalıklarının klinikoradyolojik ve histomorfolojik özelliklerini olgularımız üzerinden paylaşarak bilimsel literatüre katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Bu retrospektif çalışmada patoloji arşivi taranarak, 2010-2023 yılları arasında klinikoradyolojik bulgular doğrultusunda malignite ön tanısı ile opere edilen ancak histopatolojik değerlendirme sonucu santral sinir sisteminin enfeksiyon hastalıkları ile uyumlu tanı alan 19 olgu dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen 19 olgunun 8’i kadın, 11’i erkekti. Olguların ortalama yaş değeri 51+15,68 iken yaş dağılımı 21 ile 72 arasında değişmekteydi. Klinikoradyolojik bulgular doğrultusunda 6 olguya glial tümör, 3 olguya tümöral lezyon, 3 olguya neoplaziye bağlı patolojik kırık, 2 olguya meningioma, 2 olguya metastaz, 2 olguya sinir kılıfı tümörü ve 1 olguya hipofiz adenomu ön tanısı ile eksizyon planlandı. Histomorfolojik değerlendirmede olguların %52,6’sında nekrotizan granülomatöz iltihap, %15,8’inde süpüratif inflamasyon ve %10,5’inde kist hidatik ile uyumlu bulgular saptandı. SSS enfeksiyonları farklı predispozan durumlarda farklı etkenlerin neden olduğu, doğru ve etkin tedavi edilmediği takdirde morbidite ve mortalite oranları yüksek hastalıklardır. Bu hastalıkların santral sinir sisteminin primer ve metastatik maligniteleri ile örtüşen şikayet, semptom ve radyolojik bulguya sahip olması doğru tanı koymayı zorlaştıran durumlardır. Olguyu değerlendirirken ihtimaller akılda bulundurulmalı ve olgu klinik öyküsü ile birlikte bir bütün halinde değerlendirilmelidir.Publication Lesions that mimic malignant tumors in nasopharyngeal biopsies: Case series of 10 years(Sage Publications Ltd, 2021-03-17) Özşen, Mine; Saraydaroğlu, Özlem; Yirmibeş, Selin; Coşkun, H. Hakan; ÖZŞEN, MİNE; SARAYDAROĞLU, ÖZLEM; Yirmibeş, Selin; COŞKUN, HAMDİ HAKAN; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı; 0000-0002-5771-7649; 0000-0002-8211-6175; AAI-1609-2021; DPZ-1981-2022; EBH-3474-2022; EQK-3127-2022Introduction: Lesions mimicking malignancies in the nasopharynx are frequently seen in adult patients. These include inflammatory, metaplastic, and cystic lesions. We aimed to draw attention to rare tumor-like lesions that can be confused with malignancies and cause diagnostic difficulties clinically and radiologically. Methods: A total of 538 patients who underwent nasopharyngeal biopsy in our center between January 2010 and June 2020 were evaluated. Patient information was obtained from patient files and evaluated retrospectively. Results: A total of 19 of the 538 patients had tumor-like lesions that were included in the study. Granulomatous inflammation was present in seven cases, oncocytic metaplasia in four cases, benign cyst in five cases, fungal infection in two cases, and immunoglobulin G4-related disease in one case. Conclusions: The nasopharynx is a region where various lesions can be seen. Some lesions form tumor-mimicking mass effect, cause increased thickness, and lead to increased metabolic activity in positron emission tomography-computed tomography that create the illusion of a malignant tumor and histopathologic verification is crucial. We aimed to present these rare tumor-like lesions that should be kept in mind in the differential diagnosis.Item Lipomatous tumors in pediatric patients: A retrospective analysis of 50 cases(Federation of Turkish Pathology Societies, 2020-01) Özşen, Mine; Yalçınkaya, Ulviye; Yazıcı, Zeynep; Sarısözen, Mehmet Bartu; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim dalı.; AAH-8924-2021; AAI-2303-2021; DPV-0069-2022; 6508300295Objective: Although lipomatous tumors are the most common type of mesenchymal tumors in adults, they account for less than 10% of all soft tissue lesions in pediatric patients. In this descriptive study, we aim to present our series of pediatric lipomatous tumors consisting of lipoma, neural fibrolipoma, lipoblastoma, atypical lipomatous tumor, myxoid liposarcoma and pleomorphic liposarcoma, and to evaluate the clinicopathological characteristics of these tumors in reference to the literature. Material and Method: In this study, pediatric lipomatous tumor cases diagnosed between 2002 and 2018 were screened from pathological archives and retrospectively evaluated. Results: A total of 50 cases were diagnosed with lipomatous tumor within the mentioned period. Of the total cases, 24 were female (48%) and 26 were male (52%), with age distribution ranging from 1 to 204 months. Histopathological examination revealed lipoma in 26 cases (52%), lipoblastoma in 19 (38%), atypical lipomatous tumor in 2 (4%), myxoid liposarcoma in 2 (4%), and pleomorphic liposarcoma in 1 case (2%). Conclusion: Although lipomatous tumors are the most common type of mesenchymal tumors; they rarely occur in children. Since there is a limited number of studies on pediatric lipomatous tumors in the literature, there is insufficient data on the prevalence and incidence of these tumors. These tumors may slowly enlarge to greater sizes, especially those localized in deep tissues, and may cause various clinical symptoms by compressing surrounding tissues. Local recurrences may occur, even after total excision, and require close monitoring.Item Nadir bir patolojik kırık nedeni: Amiloidoma(Uludağ Üniversitesi, 2017-12-01) Özşen, Mine; Yalçınkaya, Ülviye; Bilgen, Sadık; Yazıcı, Zeynep; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbı Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Amiloidoma, amilodin değişik dokularda özellikle ekstrasellüler alanda lokalize bir kitle oluşturacak şekilde birikimi ile meydana gelen tümöral bir oluşumdur. En sık lokalizasyon mediasten ve retroperiton olup kemik tutulumu oldukça nadirdir. Amiloidoma tanısı histopatolojik, immünohistokimyasal ve histokimyasal değerlendirmeye dayanmaktadır. Olgu sunumumuzda patolojik femur kırığı ile başvuran ve kemikte yoğun amiloid birikimi saptanan 70 yaşındaki erkek hasta literatür bilgisi eşliğinde sunulmuştur.Item Nadir görülen bir böbrek tümörü: müsinöz tubuler ve iğsi hücreli karsinoma(Uludağ Üniversitesi, 2018-11-13) Özşen, Mine; Vuruşkan, Berna Aytaç; Vuruşkan, Hakan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.Müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinoma; oldukça nadir görülen renal epitelyal bir neoplazmdır. Olgu sunumumuzda müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinoma saptanan olgu sunulmuş ve hastalığın epidemiyolojisi, radyolojik bulguları ve histopatolojik özellikleri ilgili literatür eşliğinde kısaca tartışılmıştır. 43 yaşındaki erkek hasta, sol yan ağrısı şikayeti ile başvurduğu dış merkezde yapılan radyolojik incelemede, sol böbreğinde kitle saptanması üzerine ileri tanı ve tedavi için hastanemiz üroloji polikliniğine yönlendirildi. Yapılan fizik muayene ve tetkikler doğrultusunda renal hücreli karsinoma düşünülen olguya radikal nefrektomi operasyonu planlandı. Materyalden hazırlanan kesitlerin mikroskobik incelemesinde; miksoid stroma içerisinde, eozinofilik sitoplazmalı, iğsi şekilli, düşük gradeli nükleer özellikler gösteren hücrelerin, uzamış veya birbiri ile anastomozlaşan tubul benzeri yapılanmalarından oluşan tümöral lezyon dikkati çekti. Histopatolojik ve immünohistokimyasal bulgular doğrultusunda olguya müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinoma tanısı verildi. Tüm renal neoplazilerin %1'den azını oluşturan bu tümörlerin prognozu, diğer epitelyal böbrek tümörlerine kıyasla daha iyidir. Bu nedenle müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinoma olgularını ayırıcı tanıya girdikleri papiller renal hücreli karsinoma olgularından ayırmak son derece önemlidir.Publication Phyllodes tumor of the breast: A clinicopathological evaluation of 55 cases(Aves, 2020-01-01) Hasdemir, Seçil; Tolunay, Şahsine; Özşen, Mine; Gökgöz, Mustafa Şehsuvar; HASDEMİR, SEÇİL; TOLUNAY, ŞAHSİNE; ÖZŞEN, MİNE; GÖKGÖZ, MUSTAFA ŞEHSUVAR; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Meme Cerrahisi Anabilim Dalı; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı; 0000-0003-1769-7484; 0000-0002-9038-0515; 0000-0002-5771-7649; 0000-0003-1394-2630; GBY-7549-2022; AAI-1612-2021; AAI-1609-2021; JKX-1058-2023Objective: Phyllodes tumors are biphasic tumors consisting of epithelial and stromal components that account for less than 1% of all breast tumors. According to the World Health Organization (WHO) phyllodes tumors are classified into three categories as benign, borderline and malignant. It has been reported that these tumors are usually benign and both the stromal component and the epithelial component may progress to malignancy. In this descriptive study, it was aimed to present the cases of phyllodes tumor and to evaluate the clinicopathological features of these tumors in the light of the literature.Materials and Methods: In our study, 55 cases of phyllodes tumor diagnosed between 2005-2018 in the Department of Medical Pathology were retrospectively studied. A total of 55 cases were included in the study.Results: All cases were female with a mean age of 39.7+15.2 years. Fifty-seven tumors diagnosed in 55 cases were classed as benign in 20 cases (35.1%), borderline in 14 cases (24.6%) and malignant phyllodes tumors in 23 cases (40.3%). Ductal carcinoma in situ (solid and cribriform type) were detected in one case with malignant phyllodes tumor, whereas invasive ductal carcinoma was detected in one case. Bilateral ductal carcinoma in situ was present in the patient with invasive ductal carcinoma.Conclusion: These tumors which rapidly grow into large masses can be clinically and pathologically confused with benign lesions, macroscopic and microscopic evaluation of concomitant in situ-invasive carcinomas should be considered. Phyllodes tumors have an important role in breast surgery and pathology.Publication Pineal bölge tümörleri: Tek merkez deneyimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-11-24) Özşen, Mine; Tolunay, Sahsine; Yılmazlar, Selçuk; Bekar, Ahmet; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Beyin ve Sinir Cerrahi Anabilim Dalı.; 0000-0002-5771-7649; 0000-0002-9038-0515; 0000-0003-3633-7919; 0000-0002-2716-1985Yetişkinlerde tüm intrakraniyal tümörlerin %1'inden azını, pediatrik grupta ise %3-11'ini oluşturan pineal bölge tümörleri oldukça heterojen bir gruptur. Bölgenin tümör ve lezyonlarını genel bir başlık altında toplayarak dört gruba ayırmak mümkündür. Bunlar germ hücreleri tümörler, pineal parankimal tümörler ve glioma gibi komşu yapılardan kaynaklanan tümörler ve diğerleri şeklindedir. Çalışmamıza merkezimizde 2005-2020 yılları arasında opere edilmiş tüm pineal bölge tümörleri dahil edildi. Olguların demografik bilgileri, ön tanı, tümör çapı, klinik ve radyolojik bilgileri, sağkalım durumu, nüks varlığı ve son kontrol tarihleri hastane veritabanından ve patoloji raporlarından elde edildi. Çalışmaya dahil edilen olgulara ait hematoksilen eozin boyalı preparatlar ile mevcutsa immünohistokimyasal ve histokimyasal çalışma yapılan preparatlar histopatolojik tanı ve grade açısından yeniden değerlendirildi. Olguların histopatolojik değerlendirmesinde 6 (%22,2) olgu menengioma, 5 (%18,5) olgu pineoblastoma, 4 (%14,8) olgu pineositoma, 2 (%7,4) olgu pineal bölgenin papiller tümörü, 2 (%7,4) olgu orta derecede farklılaşma gösteren pineal parankimal tümör, 2 (%7,4) olgu glioblastoma, 2 (%7,4) olgu germ hücreli tümör (germinoma ve matür kistik teratoma), 1 (%3,7) olgu oligodenrioglioma, 1 (%3,7) olgu pilositik astrositoma, 1 (%3,7) olgu metastatik karsinoma ve 1 (%3,7) olgu gliozis ve hemosiderin pigment birikimi şeklinde tanı aldı. Pineal bölge çeşitli benign ve malign natürde tümörlerin gözlenebildiği özel bir lokalizasyondur. Histopatolojik değerlendirme yapılmadan önce mutlaka olgunun klinik, laboratuvar ve radyolojik verilerine hakim olunmalıdır. Mikroskobik değerlendirme bölgenin sahip olduğu geniş tanı yelpazesi göz önünde bulundurularak, yapılmalı ve gerekli durumlarda immünohistokimyasal ve histokimyasal çalışmalardan yardım alınmalıdır.Item Retrospektif olarak otoimmün hepatit olgularında CK7 immünohistokimyasal boyamasının ayırıcı tanıdaki yeri(Uludağ Üniversitesi, 2018) Özşen, Mine; Balaban Adım, Şaduman; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.Otoimmün hepatit (OİH), nadir görülen ve tedavi edilmediği takdirde önemli bir morbidite ve mortalite nedeni olabilen kronik inflamatuar bir hastalıktır. Sitokeratin 7 (CK7) immünohistokimyasal boyaması intrahepatik biliyer sistemin çeşitli bileşenlerini tanımlamada yardımcı bir yöntem iken, hepatositlerde CK7 ekspresyonu gözlenmez. Literatürde morfolojik ve immünfenotipik olarak safra duktus epiteli ile hepatosit arasında özelliklere sahip duktuler hepatosit ya da progenitör kök hücre olarak ifade edilen bir grup hücrenin CK7 ile pozitif boyandığını belirten yayınlar mevcuttur. Bu çalışmanın amacı OİH tanılı olgularda CK7 immünohistokimyasal boyaması ile progenitör hücre hiperplazisi ya da duktuler hepatosit olarak da adlandırılan periportal hücresel değişiklikleri ortaya koymak ve kronik hepatit olgularında progenitör hücre hiperplazisinin ayırıcı tanı için anlamını, OİH'lerde tanı için objektif bir kriter olup olamayacağını araştırmaktır. Çalışmamızda Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı'nda 2005-2017 yılları arasında OİH, kronik hepatit B (HepB), kronik hepatit C (HepC) ve primer biliyer siroz (PBS) tanısı almış 219 olgu incelendi. CK7 immünreaktivitesi açısından OİH olguları HepB, HepC ve PBS olguları ile karşılaştırıldığında, OİH grubunda HepB ve HepC grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir yükseklik (p<0,005) saptanırken PBS grubu ile arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Sonuç olarak çalışmamızda CK7 immünreaktivitesinin OİH olgularını kronik viral hepatitlerden ayırmada klinikopatolojik değerlendirmeye ek yardımcı bir yöntem olarak kullanılabileceği ortaya konulmuştur. Ancak kronik viral hepatit tanılı olgularımızda da CK7 immünreaktif hepatositlerin yaygın olarak saptanması ve PBS tanılı olgularla OİH tanılı olgularımız arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark elde edilememesi sebebiyle, CK7 immünreaktivitesinin OİH için tanısal histopatolojik kriterler içerisine alınmasının uygun olmadığı kanısına varılmıştır.Publication The ki-67 index and neutrophile-lymphocyte ratio are prognostic factors in patients with low-risk endometrial cancer(Mre Press, 2021-04-21) Çubukcu, Erdem; Şahin, Ahmet Bilgehan; Atalay, Fatma Öz; Ocak, Birol; Özşen, Mine; Abakay, Candan Demiröz; Özerkan, Kemal; Hasanzade, Ulviyya; Mesahorlı, Merve; Deligönül, Adem; Ozan, Hakan; Evrensel, Türkkan; ÇUBUKÇU, ERDEM; ŞAHİN, AHMET BİLGEHAN; ÖZ ATALAY, FATMA; OCAK, BİROL; ÖZŞEN, MİNE; DEMİRÖZ ABAKAY, CANDAN; ÖZERKAN, KEMAL; HASANZADE, ULVIYYA; Mesahorlı, Merve; DELİGÖNÜL, ADEM; OZAN, HAKAN; EVRENSEL, TÜRKKAN; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Jinekolojik Onkoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-7846-0870; 0000-0001-7537-1699; 0000-0002-5771-7649; 0000-0001-5380-5898; AAH-9791-2021; K-2269-2016; AAM-4927-2020; ETP-1691-2022; JHC-4482-2023; HHA-1866-2022; AAI-1609-2021; AAH-3855-2021; EXU-7466-2022; FNB-4540-2022; ESM-4544-2022; DKZ-4159-2022; EXJ-0967-2022Objective: To investigate the prognostic factors comparing clinical, histopathological, and laboratory parameters in low-risk endometrial cancer (EC). Methods: In the present single-center study, multivariate Cox regression analysis was performed on retrospective clinical and laboratory data and histopathological features obtained from the re-evaluation of 253 patients with low-risk EC. Receiver operating characteristic curves (ROC) were plotted for neutrophile-lymphocyte ratio (NLR), platelet-lymphocyte ratio, lymphocyte-monocyte ratio and Ki-67 index for recurrence. Kaplan-Meier analysis was employed for survival rates. Results: The median age was 58.5 years (32.0-75.4). Most of the patients were obese and post-menopausal. In nearly half of the patients, lymphadenectomy was performed in addition to hysterectomy and oophorectomy. The median tumor size was 30 mm (range 2-80), and the median Ki-67 index was 25 (1-90). According to the ROC curve analysis, the cut-off values for the Ki-67 index, NLR, PLR, and LMR were determined as >= 22, >= 1.98, >= 115.3, and >= 4.71, respectively. The log-rank test revealed that the patients with a Ki67 index lower than 22% and NLR lower than 1.98 had statistically longer recurrence-free survival (RFS) (p = 0.002 for Ki-67 index and p = 0.004 for NLR). The multivariate analysis revealed that the Ki-67 index and NLR were statistically significant factors for RFS (p = 0.012 and p = 0.029, respectively). Conclusion: The present study highlights the prognostic implications of both the Ki-67 index and NLR in lowrisk EC.Item Vezikula seminalis ve duktus deferens yerleşimli lokalize amiloidozis olgularının retrospektif analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-02-12) Özşen, Mine; Vuruşkan, Berna Aytaç; Vuruşkan, Hakan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.Amiloidoz, sistemik veya lokalize tutulum gösterebilen, amiloid proteinin ekstraselüler matrikste birikimi ile karakterize heterojen bir hastalık grubudur. Lokalize amiloidoz, amiloid birikiminin tek bir dokuya sınırlı kalması sonucu gelişen ve lokalize bir kitle oluşturması nedeniyle de klinik olarak maligniteleri taklit edebilen non-neoplastik bir hastalıktır. Bu çalışmada vezikula seminalis ve duktus deferens yerleşimli lokalize amiloidoz serimizin sunulması ve bu tümörlerin klinikopatolojik özelliklerinin literatür bilgileri eşliğinde sunulması amaçlanmıştır. Çalışmamızda Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı arşivi taranarak 2013–2018 yılları arasında tanı almış vezikula seminalis ve duktus deferens yerleşimli lokalize amiloidoz olguları incelendi. Sistoprostatektomi prosedürü uygulanan 4 olguda sadece vezikula seminalislerde, prostatektomi prosedürü uygulanan 6 olgunun 5'inde hem vezikula seminalis hem de duktus deferenslerde ve 1 olguda ise sadece duktus deferenslerde lokalize amiloidoz saptandı. Olguların tamamında subepitelyal yerleşimli, eozinofilik, amorf, homojen madde şeklinde gözlenen birikimlere Kongo red boyaması uygulandı. Kongo red histokimyasal boyaması ile bu alanlarda kiremit kırmızısı boyanma saptandı ve polarize ışık mikroskobi bakısında elma yeşili refle verdiği tespit edildi. Sonuç olarak, lokalize amiloidoz çok farklı lokalizasyonlarda saptanabilmekle birlikte vezikula seminalis ve duktus deferens lokalizasyonunda nispeten nadirdir. İnsidental saptanmaları nedeniyle biyopsi örnekleri değerlendirilirken amiloid birikimi açısından da olguların değerlendirilmesi ve gerekli görülen olgularda Kongo red boyamasının yapılması önem arz etmektedir.