Browsing by Author "Anamur, Hasan"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Item Andre Gide ve Bursa izlenimleri(Uludağ Üniversitesi, 1990) Anamur, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Fakültesi.Andre Gide 1914 yılı Nisan ve Mayıs aylarında Türkiye'de bulunmuş ve bu gezisinde en uzun süre Bursa'da kalmıştır. Güncesinde "La Marche turque" başlığı altında yayınladığı gezi notlarında tek olumlu izlenimler Bursa kenti üzerindedir. Gerçekten de Gide Türkiye'yi Chateaubriand penceresinden görmüştür; önyargıları gezi notlarında açıkça görülmektedir. Bu temel olumsuz yaklaşımına karşın. Gide' in. Türkiye izlenimleri pek çok bakımdan ilginç bir tanıklıktır.Item Ankara dans la litterature Française(Uludağ Üniversitesi, 1989) Anamur, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Pedagoji Fakültesi.Istanbul a été dans la littérature française, durant des siècles, le symbole de la Turquie. On constate, toutefois, qu'à partir des années de la Guerre d'Indépendance turque, une autre ville, Ankara, y gagne sinon plus du moins autant d'importance qu'Istanbul, en tant que symbole de la République et des réformes d'Atatürk. Nous signalons dans cette étude, dans les limites d'une communication, cette situation nouvelle et l'opposition symbolique créée entre ces deux villes.Item Atatürk ve tiyatronun işlevi(Uludağ Üniversitesi, 1988) Anamur, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Fakültesi.Bugün 27 Mart, Dünya Tiyatro Günü. Bilindiği gibi, 1948 yılı Haziranında kurulan ve merkezi Paris 'te bulunan Uluslararası Tiyatro Enstitüsü, kısaltılmış adıyla lTI (International Theatre lnstitut), 27 Mart gününü Dünya Tiyatro Günü olarak ilan etmiş ve 1962'den beri bu enstitüye üye ülkelerde kutlanan Dünya Tiyatro Günü'n de, her yıl dünyaca tanınmış bir tiyatro adamın ya da bir sanatçıya bir metin hazırlatılmıştır. Uluslararası nitelikteki bu metin üye ülkelerin dillerine çevrilerek bütün tiyatrolarda gösteriden önce okunmuştur. 1977'M Stockholm'de toplanan ITI kongresi okunması gelenek baline gelmiş olan bu bildirilerin her ülkenin kendi sanat ve tiyatro adamlannca yazılmasını uygun görmüş, bu tarihten sonra Türkiye'de de Dünya Tiyatro Günü bildirileri Türk tiyatro adamlarınca yazılmaya başlanmıştır. 1978 yılının 27 Martında ilk ulusal bildiriyi Muhsin Ertuğrul yazmıştır.Item Atatürkçü düşünce(Uludağ Üniversitesi, 1986) Anamur, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Fakültesi.Değerli öğretim Üyeleri, Sevgili öğrenciler,; Bu konuşmamda, elimden geldiğince kısa bir biçimde, Atatürkçü düşünce üzerinde duracağım. Ancak, konuya girmeden, "Atatürkçü düşünce" deyimiyle ne anladığımızı belirtmek ve bu düşüncenin bir tanımını yapmak gerekecek. Bilindiği gibi, bu konuda pek çok tanımlama girişimleri yapılmıştır ve bunların hemen hepsinde Atatürkçü düşüncenin çağdaş Batı uygarlığı ilkelerinden kaynaklandığı ve Batı uygarlığının bir özümlernesi olduğu ortak görüşüne varılmıştır.Item Eğitimde çağdaşlaşma ve eğitim fakülteleri(Uludağ Üniversitesi, 1988) Anamur, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Fakültesi.Bu bildiride, geleneksel eğitim anlayışı üzerine Rabelais, Jean Jacques Rousseau ve Einstein 'in aykırı düşüncelerine değinildikten sonra Türkiye 'de ortaöğretimin bugünkü durumu örneklerle belirlenmekte ve temel sorunları çıkartılmaktadır. Bize göre 6 Kasım 1981 tarihli 2547 sayılı yasa ortaöğretime öğretmen yetiştirme görevini ve yetkisini yalnız üniversiterere (Eğitim Fakültelerine) vererek eğitimin temel sorununa çözüm yolunu açmıştır. Biz, kuruluş dönemi zorlukları aşıldıktan ve eğitimin, bildiri içinde belirtilen kronikleşmiş engelleri kaldırdıktan sonra Eğitim Fakültelerinin çağdaş düşünceyle ve en yeni bilimsel yöntemlerle donanmış öğretmenler yetiştireceğine, bunları yetiştirmeye başladığına inanıyoruz.Item Jean Giraudoux ve Troya Savaşı olmayacak üzerine(Uludağ Üniversitesi, 1991) Anamur, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Fakültesi.Jean Giraudoux'nun Troya Savaşı Olmayacak (1935) başlıklı oyunu İlya da'nın Odysseus ile Menelaos'un savaş öncesi Troya'ya elçi olarak gelişlerine kısa ca değinen iki dizesinden esinlenilmiş gibidir: lll, 205-207 ve XI,· 140 (Azra Erhat A. Kadir çevirisi). İlyada'ya bir tür öndeyiş niteliğinde olan bu oyunda Giraudoux bir yandan gerçeği tümüyle yeniden yaratırken, bir yandan da kara mizalı içinde yoğurulmuş hem banşçı hem de karamsar bir bildiri iletir. Troya Savaşı Olmayacak'ın yapısı bir engelli yarışa ya da çıkılmak zorunda olunan ve her basamağı barışa karşı bir engel oluşturan bir merdivene benzetilebilir. Oyunun eyleyeni olan Hector, barışa ulaşabilmek için, savaşın bu görünür engellerini aşmaya çalışacak, ancak sonunda temel nedene takılacaktır: "İnsanların aptallığı ile insandışı güçlerin aptallığına.Item Orhan Veli Kanık'ın bitmemiş (?) betline çevirisi üzerine(Uludağ Üniversitesi, 1993) Anamur, HasanCumhuriyet dönemi Türk şiirinde çok özel bir yeri olan Orhan Veli Kanık, yalnız şiir alanında değil, deneme ve fıkra yazarlığıyla çevirmenlik alanlarında da önemli yapıtlar bırakmıştır. Biz bu bildirimizde önce Orhan Veli'nin dil ve çeviri konularındaki görüşleriyle tiyatro çevirmenliği üzerinde durmak; ozanın Alfred de Musset'den yapmaya başlamış olduğu bitmemiş (?) Bettine çevirisinin el yazmasını tanıtmak, sonra da bu çeviri metni süremizin elverdiği ölçüde incelemek istiyoruz.Item La place d’amédée ou comment s'en débarrasser dans le théâtre de ionesco(Uludağ Üniversitesi, 1986) Anamur, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Fakültesi.Amedee ya da Nasıl Kurtulmalı'nın ionesco'nun Tiyatrosundaki yeri. ionesco kendi yapıtı üzerine en çok yazan tiyatro adamlarından biridir. Bir yazarın kendi yapıtını her uzman gerçek nitelikleriyle değerlendirebilme güçlüklerine karşın lonesco 'nun kendi tiyatrosunu çok açık bir biçimde gördüğü söylenebilir. Bu tiyatronun, "uyumsuzluk tiyatrosu" olarak nitelenmesine karşın kendine özgü bir mantığı, Ionesco'nun deyimiyle "çağın gereklerine uyumlu bir mantığı" ve alışılmış dışı bir ruhbilimsel yaklaşımı vardır. Tüm oyunlarının yapısında bu mantığa göre işleyen bir dizge vardır. Ionesco'nun kişileri de geleneksel davranış bütünlüğü ve kimlik kavramları dışındadırlar. Bu kişiler, çoğu kez, oyun içinde yapısal bir değişim yaratmadan, karşılıklı kişilik değiştirebilirler. Anlatım açısından biçim ve içeriğin ayrılmaz bir bütün oluşturduğu bu tiyatro bir temel karşıtlık üzerine kurulmuştur. Somut düzeyde "gömülme" ve "yükselme" olarak beliren bu kavramlar simgesel olarak "yok olma" ve "kurtulma" anlamlarını içerir. Amedee ya da Nasıl Kurtulmalı' nın bu tiyatroda özel bir yeri vardır; bu oyun bir yeni yönelişin ilk örneğidir: İlk kez bu oyunda bir öykü vardır ; ilk kez bu oyun tiyatro geleneğine uygun olarak ''güldürü" diye nitelenmiştir ; ilk 3 perdeli oyundur; lonesco ilk kez bu oyunla değişik bir yaratıcılık uygulamasına girişmiştir: düşlerden yola çıkmak ve bunları ilk önce öykü biçiminde yazmak. Yine ilk kez bu oyunla lanesco'nun kişileri tinsel içerik ve kimlik kazanmaya başlamışlardır. Ayrıca, iki temel izlekten biri olan "yükselme" izleği ilk kez bu oyunda belir.Item Le theme de la justice dans l'electre de Jean Giraudoux(Uludağ Üniversitesi, 1990) Salı, Mesut; Anamur, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Fransız Dili Eğitimi Anabilim Dalı.Araştırmamızda Giraudoux'nun Elektra adlı oyunun da adalet kavramını ve "bu kavramın Devlet kavramıyla olan ilişkisini irdelemeye çalıştık. Giriş bölümünde Giraudoux'nun tiyatrosunu genel ni telikleri açısından ele alıp yazarın tiyatroya verdiği öne mi vurguladık. Giraudoux için tiyatro en iyi"gece okulu"dur. Ayrıca yazara iletilerini kitlelere ulaştırma konusunda şiir ve romana göre ç.ok daha geniş olanaklar sağlar. Yazın yaşamına öykü, roman, anılar yazarak başlaman yazar tüm bu nedenlerle 1928 yılından sonra kendini tiyatroya adamış, oyunların da tüm insanları çok yakından ilgilendiren savaş, bar iş, sevgi, kardeşlik, özgürlük temalarını işlemiş, insanı tinsel ve kültürel açıdan geliştirmeyi amaçlamıştır. Amaç bu olunca seyirciyi tiyatroya çekmek bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor. İşte bu nedenle yazar biçerane özen göstermek, sahne de olağan yaşamdan çok farklı büyülü bir ortam yaratmak yükümü altına giriyor. Bunun bilincinde olan Giraudoux biçemi en önemli öğelerden biri olarak algılıyor ve "yaratıcı öğe biçemdir"diyor. I. bölümde oyunun kişilerini toplumsal konumları ve özellikle de yazarın bu kişilere yüklemiş olduğu görevler açısından inceledik. Oyunun kişilerini"salt adalet "kavra-80 mı karşısındaki tutum alışlarına göre iki öbekte topladık: 1. öbek: salt adalet kavramından yana olanlar, Electre, Oreste, Dilenci, Bahçıvan s Narses kadın.dilenciler, topallar, sakat ve körler, kısacası ezilen ve horlananlar, 2. öbek :Egisthe,Clytemnestre, Mahkeme Başkanı, Agathe, kısacası yönetici ve soylular. II. bölümde farklı adalet tanımlarını ele alıp bu tanımların içerdiği anlamlara değindik. Ardından bu farklı adalet anlayışlarının yapıta nasıl yansıdığını, bu anlayışlar karşısında yazarın tutum'1 alışının hangi yönde olduğunu belirlemeyi amaçladık. Gördük ki tüm yapıt boyunca yazılı yasalardan kaynaklanan adalet, bir başka deyişle varolan adaletle, insan bilincinin ürünü olan ve varolması gerekeni belirten adalet sürekli bir çatışma içindedir. Tanrı sal adalet anlayışına karşı çıkan yazar, var olması gerekeni belirleyen salt adaleti yasalardan kaynaklanan var olan adalete yeğliyor. tüm toplumsal kurumların bu adalet anlayışı üzerine kurulmasından yana oluyor. Bunu belirledikten sonra Giraudoux'nun Electre' in kişiliğinde sergilediği a- dalet anlayışının Proudhon'un adalet anlayışıyla örtüştü ğünü saptadık. Gerek Giraudoux, gerekse Proudhon adaleti, en üstün ahlaksal bir değer olarak algılayıp adaleti yeryü-81 zünde egemen kılmanın insana saygının bir gereği olduğu nu vurguluyorlar. Sonuçta insanın insana saygı duyduğu bir dünya toplumunun evrensel barış amacına ulaşmada en etkin yol olacağı görüşünde birleşiyorlar. III. bölümde yazarın yapıtında Egisthe'in kişiliğinde her türden totaliter yönetimlere karşı olduğunu belirle meye çalıştık. I, Dünya savaşı öncesi yapıtlarında kişisel sorunlara ağırlık veren yazarın savaş sonrası toplumsal ve siyasal sorunlara eğilmeye başladığını, 1930' lu yıllardan sonra bu eğilimin pekiştiğini vurguladık. Totaliter yöne timlerin giderek tüm dünya ülkeleri için yaşamsal bir tehlike oluşturmasının yazarı toplumun dikkatini bu tehlike ye çekmek amacıyla 1937 yılında Electre adlı yapıtı yaz maya yönelttiğini belirledik. İnsana saygı, insan onuru kav ramlarını herşeyin üstünde tutan yazarın bu tür yönetimleri kesinlikle onaylamayacağı doğaldır. Öyleyse yazarın özlemini duyduğu yönetim biçimi hangisidir?Bu soruya yanıt ararken gördük ki Giraudoux yapıtında tüm kötülükler den arınmış bir toplum öneriyor. Electre' in kişiliğinde sevgi ve adalet temellerine dayalı bir Devlet 'i savunuyor. Yapıtın baş kişilerinden Electre 'e göre "eğer bir suç insan onuruna zarar veriyor, halkı kirletiyor, toplum sal çürümeye"ye yol açıyorsa kesinlikle bağışlanamaz. İki yüzlülüğün, adaletsizliğin, eşitsizliğin egemen olduğu bir 82 toplumun yok olması var olmasından iyidir. Giraudoux' nun özle mini duyduğu Devlet insan haklarına saygılı olmalı, insan onurunu ve adalet ilkelerini herşeyin üstünde tutmalıdır. Sonuç "bölümünde yazarın bir erdem olarak algıladığı adaletin bireye bazı görevler yüklediği görüşünde olduğunuzu nedenle Electre'in adaleti gerçekleştirme yolunda verdiği savaşımı onayladığını, bu savaşımın herkese örnek olmasını önerdiğini ortaya koymaya çalıştık. Gerçekten de sos yal eşitsizliklerin ileri boyutlara ulaştığı, insan onuru nun zedelendiği toplumlarda bu savaşımdan kaçınan kişi her türden aşağılanmayı daha baştan kabullenmiş demektir. Yazarın vurguladığı gibi Electre ; ve O'nun gibiler zaman zaman yıkımlara neden olsalar da eğer bu yıkımlardan sonra adale tin egemen olduğu, kötülerden ve kötülüklerden arınmış yepyeni bir dünya kurulacaksa buna yıkım denemez, olsa olsa bu bir yeniden doğuştur.Item Yabancı dil öğretiminde yöntemler ve sorunlar(Uludağ Üniversitesi, 1986) Anamur, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Fakültesi.Bu yazıda "geleneksel" ve "çağdaş" dil öğretim yöntemleri karşılaştırılmakta ve konu çeşitli yönlerden incelenerek öneriler getirilmektedir. Sözcük öğretimi ve dilbilgisi kurallarının ezberletilmesi aşamasından sonra bu sözcüklerin öğrenilen kurallara göre kullanımını öngören geleneksel yöntem yabancı dili sanki bir "ölü dil" sözkonusuymuş gibi ele almakta ve bu yöntemin uygulandığı öğretim kurumlarında başarılı sonuçlar elde edilememektedir. Türkiye'ye genelleştirebilecetimiz bu durumun en çarpıcı kanıtı, bu yöntemle altı yıl yabancı dil öğretimi görmüş öğrencilerin Üniversite 'de yeniden yabancı dil eğitimden geçirilmeleri zorunluluğudur. Buna karşılık, canlı iletisim olayı üzerine kurulu iletişimsel yöntemlerle yabancı dil öğretimi yapan orta ya da yükseköğretim kurumlarında, bir yada iki yıllık hazırlık sınıfından sonra, tüm eğitim izlencesi yabancı dilde yapılabilmekte ve öğrenci anadilinde düşünüp yabancı dil konuşma eğiliminden kurtulduğu için sözlü iletişim de bu öğrenciler için sorun olmaktan çıkmaktadır. Yazıda ayrıca yabancı dil öğretmenlerinin iki yöntemdeki durumları ve iki yöntemin parasal yükleri üzerinde de durulmaktadır.