Browsing by Author "Arslan, Murat"
Now showing 1 - 20 of 21
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akciğer kanserinde rekombinant insan eritropoietini'nin olaysız yaşam süresine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2005) Arslan, Murat; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Akciğer kanserli olgularda, Rekombinant nsan Eritropoietini'nin (rHuEPO)lokal progresyon ve/veya yeni metastaz gelişimine kadar geçen süre olarak tarif edilen olaysız yaşam süresine (OYS) etkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Retrospektif olarak tıbbi onkoloji kliniğimizin medikal kayıtlarından yararlanılarak 1997 -2001 yılları arasında küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK)tanısı olan hastalar değerlendirmeye alındı. Bu olgulardan en az 4 kür platin içeren kemoterapi alan ve sonrasında hastalık progresyonuna kadar düzenli takiplerine devam edilenler çalışmaya dahil edildi. Bunlardan rHuEPO tedavisi alanlar ile GrupEve almayanlarla da Grup C oluşturuldu. Her iki gruptaki OYS'leri saptandı. rHuEPO uygulanmasının OYS ve tedavi sonuçlarına etkisi ile evre, cerrahi ve/veya radyoterapi yapılması, metastaz bölgelerinin sayısı ve yerleri, tedavilere başlarken tespit edilen hemoglobin (Hb) değerleri, uygulanan kemoterapi sayısının OYS üzerine etkisi araştırıldı.Bulgular: Kriterlerine uygun 74 hasta çalışmaya dahil edildi. Bunlardan 27'sinin Grup E, 47'sinin GrupC için uygun olduğu saptandı. Grup E'de ortalama yaş 54.8±1.6,GrupC'de ise 57.6±1.2 olduğu tespit edildi. GrupE'deki hastalardan 2'si (%7.4) EvreIIIA, 7'si (%25.9) Evre IIIB ve 18'i (%66.7) Evre IV'idi. Grup C'deki hastaların 5'i(%10.6) Evre IIIA, 17'si (%36.2) Evre IIIB ve 25'i (%53.2) Evre IV'dü. Grup E'de OYS14.4 ±3.14 ay (aralık 3-61 ay), GrupC'de ise 10.6 ±0.99 ay şeklinde (aralık 3-28 ay)olduğu bulundu. Bu iki süre arasında anlamlı fark bulunmadı (p=0.955). Grup E'de lokal hastalık kontrolünün anlamlı olarak daha iyi olduğu bulundu. Bu grupta kemik,karşı akciğer, uzak lenf nodu metastazı ile tanı anında hastalık yaygınlığının OYS açısından önemli birer risk faktörü olduğu saptandı. GrupC'de benzer bir ilişki izlenmedi. Diğer klinik faktörlerden evrenin ve küratif lokal tedavi uygulanmasının prognoz için önemli olduğu saptandı.Sonuç: rHuEPO uygulamasının OYS ve tedavi sonuçlarına olumlu etkisi bulunmaktadır. Ancak bazı klinik özelliklerin varlığında rHuEPO uygulaması ile hastalık progresyonu açısından risk oluşturabilir. Bu konuda prospektif ve geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.Item Cisplatin plus etoposide in advanced non-small cell lung cancer patients age of 70 years or older(Elsevier, 2003-08-01) Kanat, Ozkan; Evrensel, Türkkan; Demiray, Mutlu; Kurt, Ender; Gönüllü, Güzin; Arslan, Murat; Manavoǧlu, Osman; Özkan, Hasan Atilla; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0003-2501-3097; 0000-0002-9732-5340; M-8060-2019; AAJ-1027-2021; 55881548500; 6603942124; 6603631569; 7006207332; 6506410014; 57197925370; 6602587152; 9250698600Item Cisplatin’e bağlı böbrek toksisitesi ve sentetik oral prostaglandin E1 analoğunun etkinliğinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2002-09-30) Kurt, Ender; Evrensel, Türkkan; Gönüllü, Güzin; Kanat, Özkan; Demiray, Mutlu; Arslan, Murat; Ünlü, Özgür; Dilek, Kamil; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İstatistik Bilim Dalı.Bir oral prostaglandin E1 analoğu olan misoprostolün steroid olmayan antienflamatuar ilaçlar (NSAID) ve siklosporin nefrotoksisitesinde protektif etkisi olduğu gösterilmesine karşın, cisplatin nefrotoksisitesindeki rolü incelenmemiştir. Çalışmamızda cisplatine bağlı gelişen akut böbrek yetmezliğinin ve misoprostolün akut cisplatin nefrotoksisitesindeki etkinliğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla cisplatin+etoposid kemoterapi rejimi alması planlanan 28 akciğer kanserli hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar iki gruba ayrıldı. Misoprostol grubu kemoterapinin yanısıra çalışma süresince günde 4 kez 100 µg dozda misoprostol aldı. Kontrol grubu sadece kemoterapi aldı. Her iki grupta renal fonksiyonlar kemoterapi başlamasından önce ve kemoterapinin 2. ve 6. günlerinde değerlendirildi. Sonuç olarak, cisplatin kullanımına bağlı gelişen fonksiyonel bozukluklarda misoprostolün koruyucu etkinlik gösteremediği saptandıItem Comparison of clinical outcomes of different erythropoietin usage strategies(Sage Publications, 2004) Arslan, Murat; Evrensel, Türkkan; Kurt, Ender; Demiray, Mutlu; Gönüllü, Güzin; Kanat, Ozkan; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0003-2501-3097; M-8060-2019; 57197925370; 6603942124; 7006207332; 6603631569; 6506410014; 55881548500; 6602587152Aim: There is no comprehensive study that compares the different usage strategies of recombinant human erythropoietin (rHuEPO) in platinum-induced anemia. In order to clarify this issue, we conducted a prospective clinical study. Material and methods: Seventy-seven patients were studied in three main groups. Group 1 (n = 17) consisted of cancer patients without anemia. These patients received rHuEPO starting from the first chemotherapy cycle. Group 2 (n = 26) consisted of patients whose hemoglobin (Hb) values decreased by at least 1 g/dL after the first cycle of chemotherapy. Group 3 (n = 34) consisted of patients whose Hb values dropped below 10.5 g/dL after the second chemotherapy cycle. Groups 2 and 3 were each divided into two subgroups. In groups 1, 2A and 3A rHuEPO (5000 U/day subcutaneously three times a week) treatment was continued until three weeks after the completion of chemotherapy. In groups 2B and 3B, rHuEPO was given for 12 weeks only. Results: There were no prominent differences between the Hb values of these groups throughout the chemotherapy cycles. Transfusion rates and the number of patients who became anemic were also not different between groups. Conclusion: No rHuEPO usage strategies are superior to others in terms of Hb levels and transfusion requirements. The decision as to when rHuEPO is to be added to platinum-containing therapy should be tailored to the health conditions of individual patients.Item Comparison of the serum erythropoietin levels in chemotherapy-naive and cisplatin-treated cancer patients(Aepress Sro, 2005) Arslan, Murat; Evrensel, Türkkan; Kurt, Ender; Demiray, Mutlu; Ercan, İlker; Kanat, Özkan; Ali, Rıdvan; Özkan, Atilla; Mananoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Hematoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-9732-5340; 0000-0003-2501-3097; 0000-0002-2382-290X; AAJ-1027-2021; M-8060-2019; 57197925370; 6603942124; 7006207332; 6603631569; 6603789069; 55881548500; 7201813027; 9250698600; 6602587152There are conflicting data about the effects of cisplatin on erythropoietin (EPO) response to anemia. Aim of our study was to investigate whether endogenous EPO response to anemia in cisplatin treated patients was insufficient in comparison to the anemic chemotherapy-naive cancer patients and non cancer patients with iron deficiency anemia. Patients who had hemoglobin (Hb) levels of less than 110 g/l were included in the study. Fifteen chemotherapy-naive cancer patients were enrolled in Group A. Group B consisted of 15 patients who had been treated with three cycles of cisplatin chemotherapy and then became anemic and in Group C were included 15 patients who had iron deficiency anemia, without any malignancy. The mean Hb values were not different between all groups (102.8 +/- 39.8 g/l, 103.1 +/- 2.5 g/l and 99.3 +/- 3.6 g/l in Group A, Group B and Group C, respectively). However, EPO levels were found to be significantly lower in Group A and Group B than Group C (29.63 +/- 9.09 mU/ml, 20.87 +/- 2.43 mU/ml and 85.38 +/- 25.72 mU/ml, respectively; p=0.017 Group A vs. Group C, p=0.005 Group B vs. Group C). No significant difference was found between Group A and B (p=0.917). Opposite the iron deficiency anemia, cancer anemia is associated with an inadequate EPO response to anemia and administration of cisplatin does not lead to it further deterioration.Item Evaluation of the effects of Helicobacter pylori eradication therapy on gastric antral epithelial hyperproliferation:A prospective six-month follow-up study(H G E Update Medical Publishing S A, 2004) Demiray, Mutlu; Gulten, Macit; Manavoğlu, Osman; Evrensel, Türkkan; Ulukaya, Engin; Yerci, Ömer; Kanat, Ozkan; Kurt, Ender; Arslan, Murat; Gönüllü, Güzin; Demiray, Hulya; Gülten, Tuna; Memik, Faruk; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Genetik Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı.; 0000-0003-2501-3097; 0000-0002-9732-5340; 0000-0003-4875-5472; M-8060-2019; AAJ-1027-2021; K-5792-2018; 6603631569; 6603629209; 6602587152; 6603942124; 6602927353; 6603810549; 55881548500; 7006207332; 57197925370; 6506410014; 57213483995; 6505944216; 6701813462Background/Aims: H. pylori-induced hyperproliferation of the gastric epithelium may have a critical role in gastric carcinogenesis. H. pylori-related hyperproliferation and reversibility of hyperproliferation after eradication therapy is still controversial. Therefore, we have evaluated the effects of H. pylori and its eradication on gastric antral epithelial proliferation. Methodology: A total of 32 H. pylori-positive and 22 H. pylori-negative subjects were enrolled into the study. Triple eradication therapy was given to the H. pylori-positive group. Upper endoscopy was repeated one month after the therapy and six months later, antral biopsy specimens were taken in each endoscopy. Biopsy specimens from H. pylori-negative subject were taken at the beginning of the study and sixth months later also. Results: Proliferative index was 40.2% in H. pylori-positive state; it regressed to 27.6% after eradication and six months later the proliferative index was 30.7%. H. pylori-negative group's proliferative index was 25.5% initially and six months later it was 25.6%. The difference between the H. pylori-positive and negative group was statistically significant (p<0.0001). The difference between H. pylori-positive group's values at the beginning of the study and one month after the eradication was significant (p<0.0001). In addition, the difference between H. pylori-positive group's initial values and those six months after eradication was also significant (p<0.0001). Conclusions: H. pylori increased the gastric epithelial proliferation and after the eradication therapy proliferative index decreased to control values. H. pylori and the related factors inducing gastric antral hyperproliferation may have an important role in H. pylori-related gastric malignancies.Item Gelişmekte olan ülkelerde dış ticaretin vergilendirilmesi ve Türkiye uygulaması(Uludağ Üniversitesi, 1995) Arslan, Murat; Yıldız, Mircan; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Maliye Anabilim Dalı.Gelişmekte olan ülkelerin asıl amaçlan KALKINMA'dır. Kalkınma ise sağlıklı ve yeterli FİNANSMAN gerektirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde servet ve gelir etkin bir şekilde vergilendirilmediğinden genelde; KAMUSAL gelirler dolaylı vergilerle karşılanmaktadır. Bunlar arasında dış ticarete dayalı vergiler ve bunlar içinde de gümrük vergileri önemli bir oran teşkil etmektedir. Yüzyılımızın ortalanna kadar gümrük vergilerinin amacı HİMAYE'ye yönelik iken günümüzde himayecilik gayesi yerini FİSKAL nedenlere terketmekte dolayısıyla korumacılık ve düzenleyicilik amacına yönelik dış ticaret vergilerinin yerini gelir amaçlı dış ticaret vergileri almaktadır. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerde ithalat aşırı derecede vergilendirilirken ihracat artırılarak daha fazla gelir getirmesi için çeşitli müşevviklerle uyarılmaktadır. Konuya Türkiye açısından baktığımızda; aynı karakter ve VERGİSEL yapıdaki benzerliği görmekteyiz. Amaç ise büyük ölçüde gelir temin etmektir. Bunu özellikle bugün ithalattan alınan (KDV, Gümrük Vergisi, Ek Gümrük Vergileri, Toplu Konut Fonu, Destekleme ve Fiat İstikrar Fonu, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu, Tütün Fonu, Madencilik Fonu, Sınır Ticareti Fonu, Serbest Bölge Tesis Fonu, Savunma Sanayiini Geliştirme ve Destekleme Fonu, İhracatı Teşvik Fonu, Ek Pirimler, Stopaj, Bandrol Ücreti) ve sayıları ondördü bulan mükellefiyetlerle ithalat vergilendirilirken ihracatta çeşitli (ihracat-yatırım ve vergisel) teşviklerle desteklenmekte ve Türkiye'de dış ticaretin vergilendirilmesi PÜLÜRALİST bir karakter sergilemektedir.Item Holmium laser enucleation, laparoscopic simple prostatectomy, or open prostatectomy: The role of the prostate volume in terms of operation time(Karger, 2021-02) Akdemir, Serkan; Yıldız, Ali; Arslan, Murat; Günseren, Kadir Ömür; Çiçek, Mehmet Çağatay; Yavaşçaoğlu, İsmet; Vuruşkan, Hakan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.; 0000-0001-8673-3093; ABC-9924-2020; JKJ-9881-2023; EIN-0828-2022; EFH-9523-2022; 56664496600; 57204319673; 6603612497; 6507328150Introduction: To compare the prostate removal speeds of 3 enucleation techniques and to evaluate how the operating times change depending on the prostate volume. Methods: Medical records of patients with 80-g or larger prostates who underwent holmium laser enucleation of the prostate (HoLEP), laparoscopic simple prostatectomy (LSP), or open prostatectomy (OP) due to medical treatment-resistant benign prostatic hyperplasia (BPH) were reviewed retrospectively. Patients were classified into 3 groups according to the surgical procedure. Age, BMI, prostate weights, total operation times, prostate removal speeds, hospitalization and catheterization days, complications, and improvements on functional outcomes in the 3rd month of follow-up were compared between groups. In addition, the association between prostate weight and total operation time was analyzed for each group. Results: HoLEP, LSP, and OP groups consisted of 60, 61, and 37 patients, respectively. While HoLEP was similar to OP in terms of prostate removal speed and total operation time, LSP was statistically slower and required more operation time than HoLEP and OP. There was a relationship between prostate weight and total operation time only in HoLEP. Conclusion: LSP, one of the enucleation techniques in the treatment of large prostates, was slower and required more operation time than HoLEP and OP in terms of total operation time and prostate removal speed. HoLEP seems going to be the fastest candidate for the rapid removal of large prostates in the future.Item İleri evre yaşlı küçük hücreli dışı akciğer kanseri hastalarının tedavisinde sisplatin ve etoposid(Uludağ Üniversitesi, 2003-04-21) Kanat, Özkan; Evrensel, Türkkan; Özkan, Atiia; Demiray, Mutlu; Ercan, İlker; Kurt, Ender; Gönüllü, Güzin; Arslan, Murat; Demıray, Hülya; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.Bu çalışmanın amaçları 70 yaş ve üzeri ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) hastalarında sisplatin ve etoposid tedavisinin aktivitesini ve tolerabilitesini araştırmaktı. Yirmi dört hasta çalışmaya alındı. Sisplatin 60 mg/m2 dozunda 1. günde ve etoposid 120 mg/m2 dozunda 1-3. günlerde verildi. Toplam 116 siklus uygulandı. On iki (%50) hasta altı siklus tedaviyi tamamladı. Üç hastada (%12.5) kısmi yanıt elde edilirken, 12 hastada (%50) stabil hastalık ve 9 hastada (%37.5) progresyon mevcuttu. Ortalama sağ kalım 48.5 ± 6.06 hafta ve 1 yıllık sağ kalım oranı %38’di. Grade 3-4 nötropeni hastaların %16.6’ında, grade 4 trombositopeni %4.1’nde ve grade 1-2 nöropati %25’inde görüldü. Bir hastada grade 3 nefrotoksisite nedeniyle tedavi sonlandırıldı. Sonuç olarak sisplatin ve etoposid yaşlı KHDAK hastalarının tedavisinde aktiftir ve nisbeten iyi tolere edilmektedir. Yeni, aktif ve iyi tolere edilen rejimler mevcut sonuçları iyileştirebilir.Item Laboratuvar ölçekli biyodizel üretim tesisinin projelendirilerek imal edilmesi ve bu tesiste çeşitli bitkisel yağ kaynaklarından biyodizel üretimi(Uludağ Üniversitesi, 2015-06-26) Arslan, Murat; Alibaş, Kamil; Uludağ Üniversitesi/Gemlik Asım Kocabıyık Meslek Yüksekokulu/Makine Bölümü.; Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi/Biyosistem Mühendisliği Bölümü.Her geçen gün azalan fosil yakıtlar insanlığı yenilenebilir enerji kaynaklarının arttırılması konusunda yeni arayışlara itmektedir. Biyodizel yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde önemli bir paya sahiptir. Ham maddesi hayvansal ve bitkisel kökenli yağ olan biyodizel ülkemiz tarımı içinde önem arz etmektedir. Biyodizel toksin olmayan, doğada kolay bozulabilen ve çevreci bir yakıttır. Geleneksel dizel motorlarında değişikliğe gerek kalmadan kullanılabilmektedir. Bu çalışmanın amacı biyodizelin üretilmesinde kullanılacak olan laboratuvar ölçekli bir biyodizel tesisinin projelendirilerek imal edilmesi ve imal edilen bu tesiste çeşitli bitkisel yağ kaynaklarından biyodizel üretmektir.Item Laboratuvar ölçekli biyodizel üretim tesisinin projelendirilerek imal edilmesi ve yabani zeytinden (Oleaoleaster) üretilecek biyodizelin yakıt özelliklerinin belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015-07-21) Arslan, Murat; Alibaş, Kamil; Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Tarım Makineleri Anabilim Dalı.Her geçen gün azalan fosil yakıtlar insanlığı yenilenebilir enerji kaynaklarının arttırılması konusunda yeni arayışlara itmektedir. Biyodizel yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde önemli bir paya sahiptir. Ham maddesi hayvansal ve bitkisel kökenli yağ olan biyodizel ülkemiz tarımı içinde önem arz etmektedir. Biyodizel toksin olmayan, doğada kolay bozulabilen ve çevreci bir yakıttır. Geleneksel dizel motorlarında değişikliğe gerek kalmadan kullanılabilmektedir. Bu çalışmada laboratuvar ölçekli bir biyodizel tesisi projelendirilerek imal edilmiş ve imal edilen bu tesiste ormanlarımızda doğal olarak yetişen, halk arasında "Delice" adı verilen yabani zeytinden elde edilen yağın biyodizeli transesterifikasyon yöntemi ile üretilmiştir. Üretilen biyodizelin en önemli parametrelerinden olan kinematik viskozitesi ile birlikte özgül ağırlığı, iyot sayısı, parlama noktası ve ısıl değerleri teste tabi tutulmuştur. Yapılan testler sonucunda yabani zeytinyağı biyodizelinin kinematik viskozitesinin 4.93 mm2/s, özgül ağırlığının 0.883 g/cm3, iyot sayısının 82 g iyot/100g, ısıl değerinin 41300 kj/kg olarak TS 14214 standardına uygun olduğu parlama noktası olarak 60 0C ile C1190 standardında olduğu saptanmıştır.Item Olgu sunumu: primer testis lenfoması(Uludağ Üniversitesi, 2002-09-30) Kanat, Özkan; Kurt, Ender; Evrensel, Türkkan; Adım, Şaduman Balaban; Demiray, Mutlu; Gönüllü, Güzin; Arslan, Murat; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Ana Bilimdalı/Rıbbi Onkoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Bilim Dalı.Primer testis non-Hodgkin lenfoması nadir görülen bir hastalıktır. Tüm testis malignitelerinin %1-9’unu oluşturur. Nadir görümesine rağmen, 60 yaşın üzerinde en sık görülen testis malignitesidir. En sık rastlanan histolojik tipi diffüz büyük B hücreli lenfomadır. Özellikle erken evre hastalıkta standart bir tedavi mevcut olmamakla birlikte, evre I ve II hastalıkta, orşiektomi sonrası doksorubisinli kemoterapi uygulaması önerilmektedir. İleri evre (evre III ve IV) hastalıkta kombinasyon kemoterapisi tercih edilen tedavi modalitesidir. Primer testis lenfomalı, 69 yaşındaki erkek hasta, hastalığın klinik özellikleri ve tedavi modaliteleri ile birlikte tartışmaya sunuldu.Item Phase II study of gemcitabine plus paclitaxel in metastatic breast cancer patients with prior anthracycline exposure(Taylor & Francis, 2005) Demiray, Mutlu; Kurt, Ender; Evrensel, Türkkan; Kanat, Özkan; Arslan, Murat; Saraydaroǧlu, Özlem; Ercan, İlker; Gönüllü, Güzin; Gökgöz, Şehsuvar; Topal, Uğur; Tolunay, Şahsine; Taşdelen, İsmet; Manavoǧlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-2501-3097; 0000-0002-2382-290X; 0000-0002-9732-5340; M-8060-2019; AAH-9701-2021; AAI-1612-2021; AAJ-1027-2021; 6603631569; 7006207332; 6603942124; 55881548500; 57197925370; 15074395500; 6603789069; 6506410014; 6603238737; 8950356200; 6602604390; 9637821500; 6602587152Chemotherapy provides palliation and modest prolongation of symptom-free survival in metastatic breast cancer. Taxane containing regimens are commonly considered to be among the initials in metastatic setting due to earlier use of anthracyclines in the course of breast cancer. Therefore, we conducted this Phase 11 study to assess efficacy and safety of gemcitabine plus paclitaxel (GT) combination therapy in anthracycline pretreated metastatic first-line setting. Patients and Methods: The study enrolled 26 women with pathologically confirmed and measurable metastatic breast cancer who were previously treated with anthracycline but no prior chemotherapy for metastatic disease. Twenty six and twenty four patients were eligible for toxicity and efficacy evaluations respectively. Mean age was 47.3 years and median ECOG performance status was 0. Twenty patients (76.9 percent) had visceral metastases, most commonly located in liver and lung. Treatment schedule was as follows: paclitaxel 175 mg/m(2) was administered intravenously in 3 hours on Day 1 and gemcitabine 1000 mg/m2 was administered intravenously in 30 minutes on Day 1 after paclitaxel application, and on Day 8 every 21 days. Results: Objective response rate was 41.7 percent (95 percent CI: 21.9-61.4) with 16.7 percent (95 percent CI: 1.7-31.6 percent) CR, and 25.0 percent (95 percent CI: 7.6-42.3 percent) PR. Median time to progression and overall survival were 9.6 and 14.5 months, respectively. Grade 3-4 toxicity was observed in 34.6 percent (9) patients. Treatment of two patients was discontinued due to toxicity, consisting of Grade 3 hypersensitivity reactions and Grade 4 infections in one patient each. Dose reductions due to myelotoxicity were performed in 4 (15.3 percent) patients. Hematologic toxicities were generally manageable with appropriate dose modifications and supportive care. Conclusion: Gemcitabine and paclitaxel combination regimen is effective and has manageable toxicity profile as first line metastatic setting.Item Platinum uygulamasında eritropoietin destek tedavisinin yeri(Uludağ Üniversitesi, 2001) Arslan, Murat; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.AMAÇ: Çalışmamızda platin içeren kemoterapi rejimlerine eklenen rekombinant insan eritropoietin'in farklı kullanım stratejilerinin birbirleriyle ve transfüzyona dayalı klasik tedavi yaklaşımıyla karşılaştırılması amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Klasik tedavi yaklaşımını temsil eden kontrol grubu retrospektif olarak oluşturuldu. Eritropoietin uygulanan hastalar prospektif olarak takip edildi. rHuEPO ß 5000 Ü, haftada 3 gün uygulandı. Grup 1'de eritropoietin uygulamasına ilk siklusta başlandı ve kemoterapi rejimi tamamlandıktan sonra 3 hafta daha devam edildi. Grup 2, ilk siklus uygulandıktan sonra hemoglobin değeri en az 1 g/dl düşen hastaları içeriyordu. Grup 3 kemoterapi rejiminin 3. siklusunda anemi gelişen hastalardan oluşturuldu. Grup 2 ve 3 iki alt gruba daha ayrıldı. Grup 2A ve 3A'da eritropoietin, kemoterapi uygulamalarının tamamlanmasından sonra üç hafta daha devam edildi. Grup 2B ve 3B'de ise 12 hafta eritropoietin uygulandı. Gruplardaki hemoglobin seyirleri, transfüzyon oranları, hemoglobin değeri 10 g/dl altına inen ve 12 g/dl üzerine çıkan hasta oranları belirlendi ve eritropoietin tedavisine cevap oranları değerlendirildi. BULGULAR: Kontrol grubunda hemoglobin değerlerinin progresif olarak düşmesine rağmen, sadece ilk üç siklusta istatistiksel açıdan anlamlı fark olduğu tespit edildi. Ayrıca tedavi bitimindeki değerin, ilk siklus öncesi ölçülenden belirgin olarak düşük olduğu saptandı (p<0,0001). Grup 1 ve 2A'da, eritropoietin uygulaması başlandıktan 8-10 hafta, Grup 2B, 3A ve 3B'de ise 3 - 4 hafta sonra hemoglobin değerlerinin kontrol grubundakinden belirgin olarak yüksek seyrettiği bulundu. Ayrıca tedavi bitimindeki hemoglobin seviyeleri de tüm rHuEPO gruplarında, kontrol grubundakinden istatistiksel açıdan anlamlı olacak şekilde yüksekti. Grup 1 ve 3A'da tedavi bitiminde elde edilen hemoglobin değerleri, ilk siklus öncesinde tespit edilen değere göre fark göstermezken, diğer eritropoietin gruplarında ise istatistiksel açıdan anlamlı olacak şekilde düşmenin olduğu saptandı. Bununla birlikte eritropoietin grupları arasında tedavi bitiminde elde edilen hemoglobin değerlerinin istatistiksel açıdan farklı olmadığı tespit edildi. Kontrol grubunda hemoglobin değeri 10 g/dl inen hasta sayısı 3. siklus öncesinde 10 (%25) iken, 6. siklus öncesinde 24'e (%60) yükseldiği saptandı (p<0,0001). Eritropoietin tedavisi uygulanan gruplarda bu şekilde bir artış söz konusu değildi ve 6. kür siklusunda hemoglobin değeri 10 g/dl altına inen hasta sayısı kontrol grubundan istatistiksel açıdan da anlamlı olacak şekilde azdı. Tüm gruplar arasında hasta başına düşen transfüzyon sayısı açısından fark olmadığı, ancak sadece Grup 3A'da transfüzyon yapılmayan hasta sayısının kontrol grubundakinden istatistiksel düzeyde anlamlı olacak şekilde az olduğu saptandı. Eritropoietin tedavisine alınan cevap oranlan açısından gruplar arasında fark yoktu. SONUÇ: rHuEPO uygulanan gruplarda, tedavinin etkinliği çıktıktan sonra elde edilen hemoglobin değerleri, klasik tedavi yaklaşımıyla elde edilen değerlerden anlamlı olacak şekilde iyidir. Eritropoietin gruplarında kontrol grubuna göre transfüzyon ihtiyacında belirgin azalmanın izlenmemiş olması, kontrol grubunda hemoglobin hedeflerinin düşük olmasına bağlanabilir. Grup 3A'daki uygulama, diğer parametrelerde istatistiksel olarak belirgin fark olmamasına rağmen, kısa sürede eritropoietin tedavisine yanıt alınması, başlangıç değerine göre tedavi bitimindeki hemoglobin seviyesinin düşük kolmaması, transfüzyon yapılmayan hasta sayısının kontrol grubundakinden az olması ve bu olumlu etkilerin daha az rHuEPO uygulaması ile elde edilmiş olması nedeniyle diğer tedavi stratejilerinden kısmen üstündür. Çalışmamızda eritropoietin'in platinum bazlı kemoterapi alan hastaların tedavilerine rutin olarak eklenmesini destekleyen net veriler elde edilmemiştir. Eritropoietin'in tedaviye eklenme kararı; malignitenin tipi ve evresine, eşlik eden yandaş hastalıklara ve uygulanan kemoterapi rejiminin hemoglobin üzerinde beklenen etkisine dikkat edilerek alınmalıdır.Item Prognostic value of nm23 in gastrointestinal stromal tumors(Humana Press, 2004) Kanat, Ozkan; Adım, Şaduman; Evrensel, Türkkan; Yerci, Ömer; Ediz, Bülent; Kurt, Ender; Demiray, Mutlu; Gönüllü, Güzin; Arslan, Murat; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; 0000-0002-9732-5340; 0000-0003-2501-3097; AAJ-1027-2021; M-8060-2019; AAH-3847-2021; 55881548500; 15730076300; 6603942124; 6603810549; 7801344831; 7006207332; 6603631569; 6506410014; 57197925370; 6602587152Aim/Background: nm23 is suggested to represent a new class of metastasis suppressor genes. An inverse correlation between nm23 expression level and metastatic potential has been demonstrated in different malignancies. This study evaluated the prognostic value of nm23 in gastrointestinal stromal tumors (GISTs). Methods: Imummohistochemical expression level of nm23 was studied in a total of 32 patients with localized GISTs. The relationship between the expression level of nm23 and patient outcome was investigated. Results: A tumor size of 10 cm or more and a mitotic rate of 10 or more per 50 high-power fields were not significantly associated with the metastasis risk (p = 0.60 and 0.55, respectively). Tumors with high expression of nm23 tended to have significantly lower metastatic potential (p = 0.02). The median survival was significantly longer in patients with high expression of nm23 (p = 0.007). Conclusion: These results suggest that expression level of nm23 may be considered as a prognostic predictor in GISTs. Future studies with larger patient numbers will be essential to confirm the prognostic significance of nm23 in patients with GIST.Item Response to neoadjuvant chemotherapy in breast cancer could be predictable by measuring a novel serum apoptosis product, caspase-cleaved cytokeratin 18: A prospective pilot study(Taylor & Francis, 2006) Demiray, Mutlu; Ulukaya, Engin; Arslan, Murat; Gökgöz, Sehsuvar; Saraydaroğlu, Ozlem; Ercan, İlker; Evrensel, Türkkan; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Tibbi Onkoloji Bilim Dalı.; 0000-0002-9732-5340; 0000-0003-2501-3097; 0000-0002-2382-290X; AAJ-1027-2021; M-8060-2019; K-5792-2018; AAH-9701-2021The M30-monoclonal antibody recognizes a neo-epitope of cytokeratin 18 which is formed after caspase-cleavage during apoptosis. Caspase-cleaved cytokeratin 18 is released from apoptotic cells into circulation. The aim of this study was to evaluate the relationship between M30-antigen level and chemotherapy response in neoadjuvant treatment of breast cancer. Forty-two patients with invasive breast carcinoma received 4 cycles of anthracycline based neoadjuvant chemotherapy. Serum samples were obtained for assessment of M30-antigen levels before the administration of first chemotherapy cycle (baseline), and then after 24 and 48 hours for determination of chemotherapy induced apoptosis. M30-antigen levels at 24 and 48 hours were found to be significantly higher than baseline (p < 0.001, p = 0.003, respectively). M30-antigen levels in responders showed statistically significant increases at 24 and 48 hours (p < 0.001; p = 0.004, respectively), while statistically significant increases were not observed in nonresponders. Percentage change of M30-antigen levels was significantly higher in responders than nonresponders at 24 hours (p = 0.020). In conclusion, our study revealed a significant relationship between increases of M30-antigen levels in serum and overall response to therapy.Item Single-agent irinotecan as second-line treatment for advanced gastric cancer(Sage Publications, 2003) Kanat, Özkan; Evrensel, Türkkan; Manavoğlu, Osman; Demiray, Mutlu; Kurt, Ender; Gönüllü, Güzin; Kıyıcı, Murat; Arslan, Murat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Medikal Onkoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-9732-5340; 0000-0003-2501-3097; 0000-0002-3208-6211; AAJ-1027-2021; M-8060-2019; 55881548500; 6603942124; 6602587152; 6603631569; 7006207332; 6506410014; 6507627491; 57197925370Aim. To investigate the activity and toxicity of irinotecan (CPT-11) as a single agent in patients with advanced gastric cancer after failure of previous 5-fluorouracil-based combination chemotherapy. Patients and methods: Sixteen patients with advanced gastric received CPT-11, 350 mg/m2 every 21 days. The median age of the patients was 54.6 years; ECOG performance status was 0-1 in 14 patients and 2 in 2 patients. Dominant metastatic sites included liver, lung, lymph nodes and peritoneum. Results: No complete response was observed. Two patients (12.5%) achieved a partial response to treatment. One patient (6.25%) had a minor response. Ten patients (62.5%) had progressive disease on therapy, and 3 patients (18.75%) had stable disease. The median survival of all 16 patients was 5 months. Grade 3 neutropenia was observed in 3 patients (18.75%), grade 4 thrombocytopenia in 1 patient (6.25%), and grade 3 anemia in 1 patient (6.25%). Three patients (18.75%) suffered from grade 3 diarrhea. Conclusions: CPT-11 is moderately active and a well-tolerated regimen for selected advanced gastric cancer patients who experience disease progression after receiving first-line treatment.Item Successful treatment of thymoma-associated erythroid hypoplasia and thrombocytopenia with paclitaxel(Elsevier, 2005-02) Kanat, Özkan; Evrensel, Türkkan; Kurt, Ender; Arslan, Murat; Demiray, Mutlu; Aker, Sibel; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Onkoloji ve Patoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-9732-5340; 0000-0003-2501-3097; AAJ-1027-2021; M-8060-2019; 6602187347; 6603942124; 7004319959; 57197925370; 6603631569; 57207515238; 6602587152Item Tek silindirli dizel motorda atık kızartma yağı metil esteri ile polyester iplik üretiminde açığa çıkan atık yağın farklı oranlardaki karışımlarının motor performansına, egzoz emisyonuna ve enjektör aşınmasına etkisinin belirlenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Arslan, Murat; Alibaş, İlknur; Bursa Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Biyosistem Mühendisliği Anabilim Dalı.; 0000-0001-5204-9621Bu çalışmada, dizel, biyodizel, biyodizel+%10 ASFY ve biyodizel+%20 ASFY yakıt karışımlarının tek silindirli hava soğutmalı direkt enjeksiyonlu dizel jeneratörde motor performansı, emisyon değerleri veher bir enjektör üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bu amaçla 6 kW gücündeki dizel jeneratör farklı elektriksel güç aralıklarında dört farklı yakıt ve karışımları kullanılarak 100 saat çalıştırılmıştır. Yapılan performans testlerinde en yüksek moment değeri 6000 W elektriksel güç değerinde biyodizel+%10 ASFY yakıt karışımında 17,28 Nm olarak gerçekleşmiştir. Aynı elektriksel güç değerinde en düşük moment değeri dizel yakıtta %2,98 düşüşle 16,77 Nm olarak görülmüştür. Özgül yakıt tüketiminde 6000 W elektriksel güç değerinde en düşük değer 1,58 kg/saat ile dizel yakıtta gerçekleşmiş aynı yükte biyodizel yakıtta %27,98 artışla 2,03 kg/saat olarak saptanmıştır. Emisyonlarda karbonmonoksit (CO) değeri tam yükte Biyodizel+%20 karışımı dizel yakıta göre %12,5 düşüş göstermiştir. Hidrokarbon (HC) en düşük1200 W yükte 8 ppm olarak gerçekleşirken en yüksek değeri 2400 W yükte biyodizel+%10 ASFY yakıt karışımında 26 ppm olarak ölçülmüştür. Duman yoğunluğu (is) değerlerinde tam yükte dizel yakıtta 5,811/m olarak gerçekleşirken bu oran aynı yükte biyodizel+%10 ASFY yakıt karışımında 0,162 1/m olarak gerçekleşmiştir. Azotoksit (NOx) değeri 4800 W yükte 73 ppm ile en düşük değerini biyodizel+%20ASFY yakıt karışımında ölçülürken, 2400 W yük değerinde %245,2 artışla 179 ppm olarak biyodizel yakıtta gerçekleşmiştir. Her bir yakıt ve karışımları için 100 saatlik çalışmadan sonra, tüm enjektör iğnelerinin ve meme uçlarının görsel inceleme, taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve enerji dağılımlı X-ışını (EDX) analizleri yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre dizel enjektör meme ucunda ve birinci bölgede Fe %83,7 değeriyle en yüksek yüzdesel orana sahip element olarak görülmüştür. C oranı %58,5ile ve O oranı %18,5 ile dizel enjektör meme ucu ve üçüncü bölgede gerçekleşmiştir. Diğer elementlerin ise oransal değerlerinin yüzdesel olarak düşük kaldığı tespit edilmiştir. Enjektör iğnelerinde inorganik bileşenler, enjektör meme uçlarında ise inorganik bileşenlerle birlikte, yaşlandırma ürünleri gözlemlenmiştir. Biyodizel ve dizel yakıt sonuçları arasında enjektör memesi işlevi açısından önemli bir fark bulunmazken, biyodizel+%10 ASFY ve biyodizel+%20 ASFY yakıt karışımlarında işlevsel bozukluklar tespit edilmiştir.Item Therapy, outcome and analysis of c-kit expression in patients with extrapulmonary small cell carcinoma(Wiley, 2005-05) Sezgin, Canfeza; Veral, Ali; Karabulut, Bülent; Göker, Erdem; Kurt, Ender; Evrensel, Türkkan; Yalçınkaya, Ülviye; Kanat, Özkan; Demiray, Mutlu; Arslan, Murat; Ercan, İlker; Manavoǧlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-2382-290X; 0000-0003-2501-3097; 0000-0002-9732-5340; M-8060-2019; AAJ-1027-2021; 7006207332; 6603942124; 6508300295; 55881548500; 6603631569; 57197925370; 6603789069; 6602587152In this study, we aimed to investigate the clinicopathological characteristics with special emphasis on c-kit expression and the treatment results of patients with extrapulmonary small cell carcinoma (EPSCC). The medical records of the patients with EPSCC were reviewed, and the data regarding patient and tumour characteristics, treatment and clinical outcome were retrieved and analysed. A total of 28 patients with the diagnosis of EPSCC were identified. There were 19 males and 9 females, with a mean age of 56.5 years. Patients with limited disease (LD) (n = 13) were treated with surgery, chemotherapy (CT) and radiotherapy with different sequences. Patients with extensive disease (ED) (n = 15) were mainly treated with combination CT. The median overall survival was 14.5 months in patients with LD compared to 11 months in those with ED (p = 0.029). Ten patients (36%) showed c-kit overexpression. There was no significant difference between the survival of c-kit-positive and c-kit-negative patients (p = 0.367). In conclusion, our study demonstrates that the prognosis of EPSCC is poor despite currently available treatments. C-kit may be considered as a potential target for novel therapeutical approaches.