Browsing by Author "Eray, Şafak"
Now showing 1 - 20 of 26
- Results Per Page
- Sort Options
Item Big data in adolescent psychiatry: Do patients share their psychiatric symptoms on social networking sites?(Medicinska Naklada, 2018-10-29) Uçar, Halit Necmi; Uçar, Lütfi; Kaymak, Müslüm; Lettieri, Emanuele; Eray, Şafak; Kocael, Ömer; Vural, Ayşe Pınar; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı.; 0000-0002-4847-7751; AAG-8101-2021; C-8761-2017; 55548608400; 57200534873; 24437388700Background: Fascinating developments in big data technologies and unprecedented diffusion of social networking sites (SNSs) generate unseen opportunities for scientific fields, including psychiatry. This study focuses on the use of SNSs by adolescent psychiatric patients and the potential use of SNS-generated data to help medical practitioners diagnose and treat patients' mental health. Our objective is to understand and measure the psychiatric and individual conditions in which symptom-sharing occurs on SNSs and the frequency of these conditions. Based on literature, we hypothesized that the perceived value of social network sites positively affects adolescents' sharing of symptoms on these sites. Subjects and methods: An empirical test of this hypothesis was conducted with a survey of 224 adolescents admitted to a psychiatry clinic in Turkey. The hypothesis was tested using a hierarchical multiple regression analysis. Results: The perceived value of SNSs explained an additional 37.8% of variation in symptom sharing on SNSs above and beyond the control variables, which are gender, age, type of disorder, and amount of internet and SNS use. The findings suggested that adolescents share symptoms on SNSs only if they attribute value to the SNSs that they use. We also found that 72% of adolescents in our sample shared their symptoms on SNSs. Conclusions: There is an attractive opportunity for information technology companies to develop, together with health professionals; data analytics that are able to detect symptoms to support psychiatric diagnoses and pave the way for big-data enabled personalized medicine.Item Çocuk psikiyatri polikliniğine adli rapor amacıyla yönlendirilen olguların klinik ve sosyodemografik özelliklerinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2018-10-10) Eray, Şafak; Murat, Duygu; Uçar, Halit NecmiErgenlik dönemi yaşam boyu suç oranının en yüksek olduğu dönem olarak bilinmektedir. Çocuk ve ergenlerin maruz kaldıkları veya işledikleri suçlar ise çocuk ve ergen adli raporlarının konusunu oluşturmaktadır. Çalışmamızın birincil amacı adli makamlarca adli rapor talebi ile çocuk ve ergen ruh sağlığı polikliniğine yönlendirilen, çocukların klinik ve sosyodemografik özelliklerini incelemektir. Çalışmamızın ikincil amacı ise çocuk koruma kanununda değişen yasa sonrası, geçmiş yıllara kıyasla çocuk psikiyatrisine başvuran adli olguların değişen niteliklerini tartışmaktır. Çalışmamıza 2016-2017 yılları arasında çocuk psikiyatri polikliniğine adli rapor talebi ile başvuran 81 olgu dahil edilmiştir. Hastaların klinik ve sosyodemografik verileri bir çocuk psikiyatristi tarafından yapılan yaklaşık 45 dakikalık görüşme sonunda toplanmıştır. Zeka düzeyleri Porteus ve Kent E-G-Y testleri ile belirlenmiştir. Çalışmaya dahil edilen raporların %71,6’sını suça sürüklenen çocukların (SSÇ) değerlendirilmesiyle ilgili raporlar oluşturmaktadır. SSÇ’lerin %91,4’ü erkektir. SSÇ’lerin işledikleri iddia olunan suçlar sırasıyla kişiye zarar verme (%24,1), hırsızlık (%20,7), cinsel suçlar (%19), mala zarar verme (%12,1), 5682 Sayılı Kanun’a muhalefet (%10,3), hakaret (%8,6), madde kullanmadır (%5,2) .En sık aldıkları tanılar dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (%27,6) ve davranım bozukluğudur (%20,7). İkinci sırada istenen raporlar ise evlilik izni ve ruh sağlığı ile ilişkili raporlardır (%12,3). Çalışmamızda büyük oranda SSÇ ve onların klinik özellikleri ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte değişen yasa ile istismar mağduru çocukların rapor talebiyle daha az başvuruda bulundukları izlenmiştir. Ayrıca çocuk psikiyatrisine başvuran evlilik raporlarının sıklığı göz önüne alındığında, çocuk evliliklerini engelleyebilecek ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının gerekli olduğu düşünülmüştür.Item Çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniğine başvuran, psikometrik test yapılmış hastaların retrospektif analizi: Tek merkezli deneyim(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021) Balatacı, Umut; Eray, Şafak; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Zeka testleri, tanımlama (zihinsel iyileştirme, öğrenme güçlükleri, diğer bilişsel bozukluklar, üstün zekâlılık), yerleştirme (üstün zekalı ve diğer özel programlar) dahil olmak üzere çeşitli nedenlerle ve klinik değerlendirmeye ek olarak bilişsel olarak uygulanır. Çalışmamızın amacı zeka düzeyi ile ebeveynlik tarzı ve sosyodemografik faktörlerin aralarındaki ilişkileri incelemektir. Çalışmaya psikometrik test yapılan 595 hastadan ebeveynlerine ulaşılıp PARI ölçeği yapılabilen 135 hasta dahil edildi. Hastaların 26’sına (%19.3) WİSC-R testi, 15’ine (%11.1) MCHAT testi, 35’ine (%25.9) ODKL testi, 42’sine (%31.1) GOODENOUGH ve PORTEUS testleri ve 64’üne (%47.4) AGTE yapılmıştı. Olguların 83’ü (%61.5) erkek, 52’si (38.5) kadın olup kadın/erkek oranı 0.62 saptandı. Yaş ortalaması 81.74±3.92 ay olarak bulundu. Kardeş sayısı arttıkça PARI’nın baskı ve disiplin boyutu (faktör 5) puanlarının da istatistiksel anlamlı olarak arttığı görüldü (p=0.049, r=0.574). Çocukların okul öncesi eğitim süresi artıkça ebeveynlerinin PARI Aşırı annelik boyutu (Faktör 1), Ev kadınlığı reddetme boyutu (Faktör 3) ve Karı-Koca geçimsizlik boyutu (Faktör 4) puanlarının azaldığı görüldü, bu istatiksel olarak anlamlıydı (sırasıyla p=0.032, p=0.022, p=0.038 ve r=0.185, r=0.197, r=0.179). Yabancı dil eğitimi almayan çocuklarda AGTE’de hafif gelişim geriliği daha fazla saptandı (p=0.010). PARI sonuçları ile WİSC-R sonuçlarını değerlendirdiğimizde aşırı annelik boyutu (Faktör 1) puanları azaldıkça WİSC-R test sonuçlarının olumlu yönde değişim gösterdiği saptandı. Ebeveynlik çocuğun desteklenmesi ve gelişimsel potansiyeline ulaşmasının sağlanmasına yönelik davranışlar bütünü olarak ele alınabilir. Olumlu ebeveynlik çocuğa gerekli kişiler arası ilişkilerde ve hayatının diğer alanlarında yüksek işlevsellik kazandırabilir. Yüksek riskli ailelerde dahi efektif ebeveynliğin tüm risk faktörlerininin etkilerini azaltan çocuğun işlevselliğini koruyan ve dirençli çocuklar yetiştirilmesine olanak sağlayan anahtar bir bileşen olduğu gösterilmiştir.Item Çocuklarda ve ergenlerde beden kitle indeksi, duygusal-davranışsal sorunlar ve prososyal davranışlar arasındaki ilişki(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-06-09) Eray, Şafak; Zengin, Akgün; Şahin, Volkan; Turan, Serkan; Mutlu, Caner; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0002-4847-7751; 0000-0003-3581-7005; 0000-0003-0888-2370; 0000-0002-6548-0629; 0000-0001-6507-8042Çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniklerine başvuran çocuk ve ergenlerin beden kitle indekslerinin araştırılması ve bunların prososyal özellikler, duygusal ve davranışsal sorunlar ile olası ilişkisinin araştırılması, bir halk sağlığı sorunu olan obezitenin eşlik eden olumsuz etkilerini daha iyi anlamak ve çözümü için öneriler sunmak için önemlidir. Çalışmamızın amacı, çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniğine başvuran çocuk ve ergenlerin BKİ z-skoru ile prososyal becerileri, duygusal davranış sorunları arasındaki ilişkileri incelemektir. Çalışmamıza Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine Haziran 2021-Eylül 2021 ayları arası Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi polikliniğine başvurmuş 130 çocuk ve ergen hasta dâhil edilmiştir. Çalışma prosedürü, yazılı bilgilendirilmiş onam veren tüm katılımcılara sözlü olarak da anlatılmıştır. Çalışmanın etik kurul kararı Uludağ Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan alınmıştır. Hastalara tanısı; Okul Çağı Çocukları İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli (ÇDŞG-ŞY) DSM-5 yarı yapılandırılmış görüşmesi Türkçe formu ile konulmuştur. Bireylerin duygusal güçlükleri ve prosoyal özellikleri, Güçler-güçlükler Anketi–Ebeveyn ölçeği ile değerlendirilmiştir. Hastaların BKİ ise aynı hemşire tarafından boy ve kilo ölçümleri ile yapılacaktır. Çalışmaya katılan çocuk ve ergenlerin yaş ortalaması 11.9+-3.74’dır.Cinsiyetlere göre bakıldığında katılımcıların %53,4 kız (n:63) kız cinsiyetindeydi. Çalışmaya katılanların %5,9 (n=7) obez, %12,7’i (n=15) aşırı kilolu, %12,7’si (n=42) normal kilolu, %37,3’ü (n=44) zayıf, %8.5’u (n=10) aşırı zayıf,olarak saptanmıştır. Cinsiyetler arasında obezite açısından fark izlenmedi (p=0,72). Çalışmamız pandemi döneminde başvuran ergenlerin prososyal özelliklerinin ve beden kitle indeksi ve, duygusal davranışsal sorunlar ve hastalıkları arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışma olması bakımından önemlidir. Çocuk ve ergenlerde obezitenin yol açtığı olası sorunların tanınması eşlik edebilecek ruhsal sorunların öngörülmesi ve erken müdahalenin yapılması açısından önemlidir. Ayrıca uygun gereksinimlerin tanınması ve karşılanması koruyucu ruh sağlığı açısından önem taşımaktadır. Bu anlamda risk faktörlerini tanımlayan ve araştıran çalışmaların artması toplum sağlığı açısından önemli yer tutar.Publication Covid-19 pandemic may have unique effects on emergency admissions for pediatric psychopathology: A single-center study(Yerküre Tanıtım & Yayıncılık Hizmetleri, 2021-01-01) Eray, Şafak; Şahin, Volkan; ERAY ÇAMLI, ŞAFAK; ŞAHİN, VOLKAN; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı; 0000-0002-4847-7751; 0000-0003-0888-2370; AAG-8101-2021; ISP-2828-2023Objective: In December 2019, a new coronavirus was identified that caused an epidemic across China and a worldwide pandemic (COVID-19). We aimed to examine the admissions of the children to the emergency service with psychiatric symptoms by comparing retrospectively in terms of sociodemographic variables, diagnoses, psychiatric symptoms, and psychiatric treatments during and before the Covid-19 Pandemic.Methods: In our study, the first group consisted of the 170 patients who were consulted to child and adolescent psychiatry emergency service department between 11.03.2019 and 30.09.2019 and the second group consisted of the 102 patients who have consulted in the same period previously. The statistical analysis of the study was performed by using SPSS 23. The significant level was accepted as a p-value <0.05.Results: We found that child psychiatry applications decreased by 42% compared to the previous year. There was no statistically significant difference between the groups in terms of gender and age between the two groups (p> 0.05). The diagnosis of depression and anxiety disorders were found to be the most common diagnosis in both two groups (48.8%;42%, respectively). We observed an increase in diagnoses of post-traumatic stress disorder, eating disorders, and obsessive-compulsive disorders and a decrease in neurodevelopmental disorders among the children who applied to the emergency department during the Covid-19 Pandemic.Conclusion: Our results contribute the knowledge about the features of emergency administrations of children during the pandemic. Further research is crucial to ensure that child and adolescent psychiatry services are prepared in extraordinary situations such as epidemics.Item Deneysel şizofreni modeli oluşturulmuş sıçanlarda üridin’in etkisinin araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021) Makinecioğlu, İbrahim; Eray, Şafak; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; YokŞizofreni, temelleri prenatal dönemde atılan; nörogelişimsel bir probleme genetik, çevresel ve sosyal faktörlerin de katkıda bulunduğu, pozitif, negatif ve kognitif semptom kategorileri içeren komplike bir sendromdur. Sıklıkla geç adölesan ve erken erişkinlik dönemlerinde ortaya çıkmaktadır. Sinaptik budanma hipotezi hastalığın özellikle neden karakteristik olarak geç adölesan dönemde başlangıç gösterdiğini açıklamaya çalışmaktadır.Şizofreni hastalığında bozuk olduğu bilinen ve deneysel bir belirteç olduğu kabul edilen irkilme refleksininin ön uyaran ile inhibisyonu (ÖUAİ) modeli deneysel şizofreni modeli oluşturmak için en ideal yöntemlerden birisidir. Başta şizofreni olmak üzere birçok psikiyatrik hastalıkta bozulan ÖUAİ, irkilme refleksi oluşturacak kadar kuvvetli bir sesli, görsel ya da dokunsal uyaran öncesinde verilen daha düşük şiddette ve kısa sürede bir ön uyaranın (prepulse) irkilme refleksinde azalmaya neden olmasıdır. Endojen bir molekül olan üridinin beyin fosfolipid metabolizması açısından önemli etkileri vardır ve dışarıdan verildiğinde kan beyin bariyerinden geçtiği ve beyinde fosfolipid prekürsörlerini arttırdığı gösterilmiştir. Planladığımız çalışma ile ÖUAİ’ye göre istatistiksel olarak anlamlı olmayan şekilde ayrılmış deneysel popülasyonlarda üridinin tek başına ÖUAİ üzerine etkisi ve konvansiyonel bir antipsikotik olan klozapin ile etkisi karşılaştırıldı ve kronik kullanımı ile yüksek ve düşük ÖUAİ’li deneysel popülasyonlarda etkinlik açısından incelendi. Bu çalışma deneysel şizofreni modeli üzerinde üridinin tek başına ve nöroleptiklerle karşılaştırılmalı olarak şizofreni tedavisindeki yeri açısından planlanmış bir çalışmadır. Tedavide zorlanılan şizofreni hastalığının prodrom döneminde endojen bir molekül olup düşük yan etki profili ile kullanılabilmesi açısından umut vadetmektedir.Item Depresyon tanılı ergenlerde duygu tanıma ve düzenleme işlevleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021) Aytaç, Ece; Eray, Şafak; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Duygusal zekâ çerçevesinden bakıldığında; duygu düzenleme, kendi duygularını ve karşısındaki kişinin duygularını tanıma, duyguyu anlama ve düşünceyi yönetmek için duyguları kullanma bir arada kullanılması gereken, birbiriyle ilişkili donanımlardır. Bu mekanizmanın doğru çalışması tüm becerilerin uyum içinde kullanılmasına bağlıdır. Sosyal, akademik ve ailesel işlevselliğin sağlıklı yürütülmesi ancak duygu tanıma, zihin kuramı ve duygu düzenleme becerilerinin tümünün yeterli ve yerinde kullanımı ile mümkündür. Çalışmamızda ilk olarak ergen yaş grubunda ciddi işlevsellik kaybına yol açan Majör Depresif Bozuklukta bu becerilerin bozulmasına etki eden değişkenlerin tespit edilmesi amaçlanmıştır. İkinci olarak hastalık şiddeti, anksiyete düzeyleri, sosyodemografik etkiler, yaş ve cinsiyet gibi değişkenlerin duygu düzenleme ve zihin kuramı becerileri üzerine etkilerinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Üçüncü amacımız majör depresyon tanısı konan ergenlerde duygu düzenleme zorlukları ile zihin kuramı bozuklukları arasında ilişki olup olmadığını saptamaktır. Bu çalışma, 12-18 yaş arası depresyon tanısı almış olan ergenlik çağındaki katılımcıların duygu düzenleme zorlukları, duygu tanıma becerileri ve zihin kuramı becerileri ile hastalık şiddeti, yaş ve cinsiyet gibi değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olabileceği hipotezinden yola çıkarak yapılmıştır. Çalışmamıza 52 depresyon tanılı ergen, 56 psikiyatrik açıdan sağlıklı ergen katılmıştır. Araştırma kapsamında değişkenlerin incelenmesi için hasta ve kontrol grubuna Okul Çağı Çocukları İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi - Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli (ÇDŞG - ŞY) DSM-5 yarı yapılandırılmış görüşmesi (Kaufman 1997), araştırmacılar tarafından oluşturulmuş Sosyodemografik Veri Formu, Kovaks Depresyon Ölçeği (Kovacs 1981), Klinik Global İzlenim Ölçeği (CGI) (Guy W. - 1976), Çocuklarda Anksiyete Bozuklukları Tarama Ölçeği (Birmaher 1999), Duygu Düzenlemede iv Güçlükler Ölçeği (Gratz ve Roemer 2004), Gözlerden Zihin Okuma Testi (Baron-Cohen 1997), İma Testi (Corcoran 1995) uygulanmıştır. Depresyon tanılı ergenlerde duygu düzenleme güçlükleri anlamlı düzeyde daha yüksektir, depresyon şiddetiyle korelasyon göstermektedir. En yüksek korelasyon gösteren alt boyut Strateji Yoksunluğu olarak bulunmuştur. Zihin kuramı testlerinden Gözlerden Zihin Okuma testinde anlamlı farklılık görülmezken İma Testinde anlamlı farklılık bulunmuştur, hasta grubunda anksiyete düzeyiyle korelasyon göstermektedir. DDGÖ ve ÇATÖ’den yüksek puan alma ve ailede psikiyatrik hastalığı olan bir bireyin bulunmasının depresyon tanısı almada riski arttırdığı görülmüştür. Duygu düzenleme güçlüklerinin anlamlı olarak yüksek olması literatür ile uyumludur. Alt boyutların incelenmesi ve korelasyonların ortaya konması hastalık içinde yaşanan spesifik zorlukları daha açık göstermektedir. Yapılan zihin kuramı testlerinde sosyal algısal alan değişiklik göstermezken, sosyal bilişsel alan anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Literatür bu kavramlar bakımından farklı sonuçlar sunan çalışmalar içermektedir. Kaygı düzeyinin yüksek olması ve ailede psikiyatrik hastalık tanısı olan bireyin bulunması, depresyon riskini arttırmaktadır. Hastaların bu alanlarda da değerlendirilmeleri ve gerekli müdahalelerin yapılması gerekmektedir.Item Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda tedavi öncesi ve sonrası duygusal uyarılma profilleri ile otistik belirti özelliklerinin değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021) Kanbur, Ayşe; Eray, Şafak; Sağdilek, Engin; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı.Bu çalışmada Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) şikayet ve belirtisi ile başvuran çocuklarda tanı, eş tanı değerlendirmesinin yapılması ve DEHB tanısı konan çocukların özelliklerinin farklı veri toplama araçları ile değerlendirilmesi, otistik belirti özelliklerine ilişkin değerlendirmelerinin yapılması ve duygusal uyaranlara yanıtlarının objektif otonom sinir sistemi yanıtları ile değerlendirilmesi, DEHB tanısı olan çocukların tedavi öncesi ve sonrası karşılaştırmalarının yapılması planlanmıştır. Çalışmamız 46 DEHB tanılı, yaş ve cinsiyet olarak eşleşmiş 43 sağlıklı gönüllü ile yapılmıştır. Hasta grubu; Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi polikliniğine ilk defa başvuran 9-12 yaş arası; daha önce DEHB tanısı konulmamış, tedavi almamış ilk tanı DEHB hastaları arasından seçilmiştir. Hastalara DEHB tanısı; hasta ve aile ile yapılan görüşmelerde psikiyatrik muayene ve Okul Çağı Çocukları İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli (ÇDŞG-ŞY) DSM-5 yarı yapılandırılmış görüşmesi, Moxo dikkat testi, conners öğretmen ve ana-baba değerlendirme ölçekleri, araştırmacılar tarafından oluşturulmuş sosyodemografik veri formu değerlendirilerek konulmuştur. Ayrıca hastalara farklı bir günde WISC-R testi yapılarak zekâ düzeyleri de değerlendirilmiştir. DEHB tanısı konduktan sonra; çocukların otistik özelliklerinin olup olmadığı ebeveynleri tarafından doldurulan 6-18 Yaş Aralığındaki Çocuklarda Otizm Spektrum Tarama Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Katılımcıların tamamının reaksiyon zamanları ölçülmüş ve elektrodermal aktivite (EDA) ölçümleri yapılmıştır. Fizyolojik ölçümler sırasında çocuklara Sözel Olmayan İpuçlarını Algılama Becerileri testinden (SOİAB) seçilen 6 adet ana duyguyu (üzgün, şaşkın, kızgın, mutlu, korkmuş, tiksinmiş) içeren 13 adet resim izletilerek duygusal uyaran verilmesi sağlanmıştır. v Çalışmamızda DEHB tanısı olan çocukların daha fazla otistik belirti özelliği taşıdığı, reaksiyon zamanlarının daha uzun olduğu, duyguları tanıma becerileri ve duygusal uyaranlara verdikleri elektrodermal yanıt açısından kontrol grubundan çok farklı olmadığı görülmüştür. Ayrıca DEHB tedavisi alan çocukların tedavi öncesine göre ölçek puanlarında anlamlı olarak düşme olduğu, ancak sağlıklı çocuklarla karşılaştırıldığında sağlıklı çocuklarda hala anlamlı farklılık saptandığı bulunmuştur.Item Ergenlerde algılanan duygu dışa vurumu ile psikosomatik belirtiler arasındaki ilişki(Uludağ Üniversitesi, 2015-03-03) Eray, Şafak; Vural, Pınar; Çetinkaya, Fatma; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Giriş: Psikosomatik tıp anlayışı; insanı biyopsikososyal bütünlük açısından ele alarak ruh-beden ayrımına karşı çıkan bir anlayıştır. Bu çalışmada pediatri kliniğinde sık karşılaşılan birçok bedensel belirtilerin ailedeki duygusal ortamın göstergesi olan duygu dışa vurumu ile ilişkisi araştırılmak istenmiştir. Gereç ve Yöntem: Çalışmanın araştırma grubunu, 2014-2015 öğretim yılında Kocaeli-Gebze ilçesi ortaöğretim kurumlarında eğitimine devam etmekte olan lise öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, Bilgi Toplama Formu ve ülkemizde geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları yapılmış olan kısaltılmış Duygu Durum Ölçeği, Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ve Psikosomatik Belirtiler Alt Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Çalışmamızda kızlarda erkeklere göre daha yüksek psikosomatik belirti saptanmıştır. Kronik veya ruhsal bir hastalığı bulunan gençlerin psikosomatik belirtilerinin, olmayanlara göre daha fazla olduğu gösterilmiştir. Ailede kronik fiziksel ya da ruhsal hastalığın varlığında ise psikosomatik belirtiler anlamlı bir oranda artış göstermektedir. Duygu dışa vurum ile psikosomatik belirtiler arasında güçlü ilişkiler olduğu bulunmuştur. Duygusal destek yokluğunun, müdahaleciliğin ve sinirliliğin fazla olduğu ailelerde, gençlerin psikosomatik belirtileri daha fazla yaşadığı görülmüştür. Sonuç: Çalışmamızda ergenlerde ailedeki duygusal ortamın, algılanan müdahalecilik, sinirlilik ve duygusal destek yokluğunun psikosomatik belirtilerin ortaya çıkması ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Bu bulgular psikosomatik yakınmalarla başvuran gençlerin değerlendirmesindeki multidisipliner yaklaşımın önemini vurgulamaktadır.Item Ergenlerde algılanan duygu dışavurumunun benlik saygısı ve duygusal davranışsal sorunlarla ilişkisinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015) Eray, Şafak; Vural, Ayşe Pınar; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Duygu Dışavurumu (DD), kökenlerini, aile içindeki duygusal iklimin psikiyatrik bozukluklarda prognostik bir faktör olup olamayacağına dair çalışmadan alan, ampirik olarak türetilmiş bir kavramdır. Bizim çalışmamızın amaçlarından biri klinik olmayan örneklemde, yaş, cinsiyet gibi sosyodemografik değişkenler ile DD düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Diğer bir amacı ise hasta olmayan popülasyondaki ergenlerin algıladıkları DD ile yaşadıkları duygusal, davranışsal sorunlar, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), akran ilişkileri ve sosyal beceriler ve benlik saygısı ile ilişkisini araştırmaktır. Çalışmanın araştırma grubunu, 2014-2015 öğretim yılında Kocaeli-Gebze ilçesi ortaöğretim kurumlarında eğitimine devam etmekte olan lise öğrencileri oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, Bilgi Toplama Formu¸Güçler Güçlükler Anketi- Ergen Formu, Kısaltılmış Duygu Durum Ölçeği (KDDÖ), Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (RBÖ) kullanılarak toplanmıştır. Ergenlerde algılanan DD, ve alt maddeleri olan Duygusal Destek Yokluğu (DDY), müdahalecilik ve sinirlilik ile duygusal sorunlar (p<0,001), davranışsal sorunlar (p<0,001), DEHB (p<0,001), akran ilişkilerindeki sorunlar (p<0,001) arasında olumlu yönde ileri derecede ilişki bulunmuştur. Sosyal beceriler arasında ise olumsuz yönde ileri derecede ilişki gözlenmiştir (p<0,001). Ayrıca içe atım (p<0,001) ve dışavurum (p<0,001) problemleri ile algılanan DD arasındaki yüksek derecede ilişki izlenmiştir. KDDÖ ve RBÖ arasında ise anlamlı ilişki gözlenmemiştir (p>0,05). Koruyucu ruh sağlığı ve psikopatolojilerin tanı ve tedavisinde DD kavramının önemi göz önüne alındığında, DD kavramının klinik olmayan örneklemdeki yerinin hastalıkların önlenmesinde ve tedavisinde yön gösterici olabileceği düşünülmüştür. Bu çalışmada Türk toplumunda klinik olmayan örneklemde DD ile psikopatolojiyi araştıran ilk çalışma olma özelliği taşımaktadır.Publication Evaluation of the resilience of the girls with central precocious puberty treated with gonadotropin-releasing hormone analog(Walter De Gruyter Gmbh, 2021-11) Güneş, Sevinç Odabaşı; Akın, Onur; Eray, Şafak; ERAY ÇAMLI, ŞAFAK; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi ve Ruh Sağlığı Anabilim Dalı; AAG-8101-2021Objectives: The aim of this study was to evaluate the resilience of girls with central precocious puberty (CPP) during treatment with a gonadotropin-releasing hormone agonist (GnRHa) and compare these results with their healthy peers.Methods: The Connor-Davidson Resilience Scale (CD-RISC) is a self-report scale used to quantify resilience, which is divided into seven subgroups (hardiness, coping, flexibility, purpose, optimism, regulation of emotion and cognition (REC), and self-efficacy). Fifty-one girls with CPP receiving GnRHa treatment and 51 healthy controls were involved in the study. Anthropometric measurements were evaluated and CD-RISC was performed at least six months after the initiation of GnRHa treatment.Results: There was no statistically significant difference between the anthropometric evaluations of girls with CPP and the control group. Similarly, the total score and subgroup scores of patients with CPP and the control group showed no statistically significant difference. In the correlation analysis, there was a weak negative correlation between height and flexibility (r=-0.314 p=0.025), height SDS and flexibility (r=-0.254 p=0.092), height SDS, and purpose (r=-0.285 p=0.058). Also, there was a weak negative correlation between REC and weight (r=-0.435 p=0.003), REC and weight SDS (r=-0.461 p=0.002), REC and height (r=-0.269 p=0.077), REC and height SDS (r=-0.322 p=0.033), REC and BMI (r=-0.289 p=0.058), and REC and BMI SDS (r=-0.353 p=0.019).Conclusions: The resilience of girls with CPP treated with GnRHa was found to be similar to their healthy peers. The early diagnosis of the disease and adequate treatment may decrease the discrepancy of somatic changes between girls with CPP and their peers, which may help them to overcome the stress of CPP and long-term treatment.Item İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinde akran zorbalığı ve eşlik eden duygusal davranışsal sorunlar; Bursa ili örneklemi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019) Gür, Neslişah; Eray, Şafak; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Akran zorbalığı (AZ) "bir ya da daha fazla öğrencinin bir başka öğrenciye sürekli olarak olumsuz eylemlerde bulunması" şeklinde tanımlanmaktadır. Bir eylemin zorbalık olarak nitelendirilebilmesi için: kasıtlı olması ve zarar verme amacı gütmesi, tekrarlayıcı nitelikte olması, zorba ve kurban arasında güç eşitsizliği olması gerekmektedir. AZ'na maruz kalan ve zorbalık yapan çocuklarda depresyon, psikiyatrik problemler, ebeveynlerle ve arkadaşlarla ilişkide sorunlar daha sık görülmektedir. Bununla birlikte AZ'nın çocuk ve gençlerin aile tutumları ile ilişkisi de bildirilmiştir. Ülkemizde bu konuya ait çok az veri vardır. Bu araştırmanın amacı Bursa İli ilköğretim 5. 6. 7. ve 8. sınıf öğrencilerinde akran zorbalığı sıklığının araştırılması ve eşlik eden faktörlerin çok boyutlu olarak saptanmasıdır. Araştırmanın uzun erimli amacı AZ hususunda, koruyucu program geliştirmek için bir ön çalışma yapmaktır. Çalışmanın örneklemi 5, 6, 7 ve 8. sınıfta okuyan öğrenciler oluşturmuştur ve öğrenciler kurban, zorba, zorba/kurban ve AZ'na katılmayan olarak 4 gruba ayrılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak; araştırmacılar tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu, "Olweus Öğrenciler İçin Akran Zorbalığı Anketi", "Güçler Ve Güçlükler Anketi" ve "Kısaltılmış Duygu Dışavurum Ölçeği" kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde IBM SPSS Statistics Version22.0 kullanıldı. Araştırmanın örneklemi 431 kız, 425 erkek öğrenci tarafından oluşturmaktadır. Çalışma grupları ölçek alt boyutları açısından karşılaştırıldığında davranış problemleri ve duygusal problemler hem zorba hem de kurban olan grupta anlamlı olarak yüksekken, prososyal davranışlar bu iki grupta da anlamlı olarak az bulunmuştur. Bununla birlikte kurban ya da zorba olan ergenlerin olmayan akranlarına göre istatistiksel anlamlı olarak ailelerinin duysal olarak daha az destekleyici ve müdahaleci algıladıkları izlenmiştir. Gruplar arasında dikkat eksikliği, akran problemleri ve ailenin sinirli algılanması açısından fark saptanmamıştır. Aile ikliminin müdahaleci (p=0,005) olarak algılanmasının 1,042 kat ve duygusal sorunlar (p=0,002) yaşamanın 1,161 kat, akranlarla sorun (p=0,040) yaşamak 1,147 kat kurban olmayı artırmaktadır. Davranış sorunları yaşamak (p=0,043) 1,330 kat zorba olmayı artırmaktadır. Müdahalecilik (p<0,001) 1,075 kat, duygusal destek yokluğu (p=0,044) 1,030 kat, duygusal sorunlar (p<0,001) 1,301 kat, akran sorunları (p=0,027) 1,268 kat zorbakurban olmayı artırmaktadır. Prososyal davranışların (p=0,027) artması zorba-kurban olmayı 1,219 kat azaltmaktadır. Çalışmamızda algılanan aile ikliminin ve psikopatolojinin akran zorbalığı üzerine etkisi incelenmiştir. Bu etki, aile ikliminin psikopatoloji etiyolojisindeki yeri düşünüldüğünde, psikopatolojiler aracılığıyla oluşabileceği düşünülmüştür. Bulgular aile ikliminin, AZ'daki önemini göstermektedir. Bu nedenle akran zorbalığının azaltılmasında bireylerin ruh sağlığını koruyucu ve tedavi edici müdahalelerin yapılması, hali hazırda var olan okul temelli koruyucu yöntemlerin yanı sıra aile temelli koruyucu yöntemlerinde geliştirilmesi gerekliliği düşünülmüştür.Item İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinde akran zorbalığı ve eşlik eden duygusal davranışsal sorunlar; Bursa ili örneklemi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019) Gür, Neslişah; Eray, Şafak; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Akran zorbalığı (AZ) “bir ya da daha fazla öğrencinin bir başka öğrenciye sürekli olarak olumsuz eylemlerde bulunması” şeklinde tanımlanmaktadır. Bir eylemin zorbalık olarak nitelendirilebilmesi için: kasıtlı olması ve zarar verme amacı gütmesi, tekrarlayıcı nitelikte olması, zorba ve kurban arasında güç eşitsizliği olması gerekmektedir. AZ’na maruz kalan ve zorbalık yapan çocuklarda depresyon, psikiyatrik problemler, ebeveynlerle ve arkadaşlarla ilişkide sorunlar daha sık görülmektedir. Bununla birlikte AZ’nın çocuk ve gençlerin aile tutumları ile ilişkisi de bildirilmiştir. Ülkemizde bu konuya ait çok az veri vardır. Bu araştırmanın amacı Bursa İli ilköğretim 5. 6. 7. ve 8. sınıf öğrencilerinde akran zorbalığı sıklığının araştırılması ve eşlik eden faktörlerin çok boyutlu olarak saptanmasıdır. Araştırmanın uzun erimli amacı AZ hususunda, koruyucu program geliştirmek için bir ön çalışma yapmaktır. Çalışmanın örneklemi 5, 6, 7 ve 8. sınıfta okuyan öğrenciler oluşturmuştur ve öğrenciler kurban, zorba, zorba/kurban ve AZ’na katılmayan olarak 4 gruba ayrılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak; araştırmacılar tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu, “Olweus Öğrenciler İçin Akran Zorbalığı Anketi”, “Güçler Ve Güçlükler Anketi” ve “Kısaltılmış Duygu Dışavurum Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde IBM SPSS Statistics Version22.0 kullanıldı. Araştırmanın örneklemi 431 kız, 425 erkek öğrenci tarafından oluşturmaktadır. Çalışma grupları ölçek alt boyutları açısından karşılaştırıldığında davranış problemleri ve duygusal problemler hem zorba hem de kurban olan grupta anlamlı olarak yüksekken, prososyal davranışlar bu iki grupta da anlamlı olarak az bulunmuştur. Bununla birlikte kurban ya da zorba olan ergenlerin olmayan akranlarına göre istatistiksel anlamlı olarak ailelerinin duysal olarak daha az destekleyici ve müdahaleci algıladıkları izlenmiştir. Gruplar arasında dikkat eksikliği, akran problemleri ve ailenin sinirli algılanması açısından fark saptanmamıştır. 2 Aile ikliminin müdahaleci (p=0,005) olarak algılanmasının 1,042 kat ve duygusal sorunlar (p=0,002) yaşamanın 1,161 kat, akranlarla sorun (p=0,040) yaşamak 1,147 kat kurban olmayı artırmaktadır. Davranış sorunları yaşamak (p=0,043) 1,330 kat zorba olmayı artırmaktadır. Müdahalecilik (p<0,001) 1,075 kat, duygusal destek yokluğu (p=0,044) 1,030 kat, duygusal sorunlar (p<0,001) 1,301 kat, akran sorunları (p=0,027) 1,268 kat zorbakurban olmayı artırmaktadır. Prososyal davranışların (p=0,027) artması zorba-kurban olmayı 1,219 kat azaltmaktadır. Çalışmamızda algılanan aile ikliminin ve psikopatolojinin akran zorbalığı üzerine etkisi incelenmiştir. Bu etki, aile ikliminin psikopatoloji etiyolojisindeki yeri düşünüldüğünde, psikopatolojiler aracılığıyla oluşabileceği düşünülmüştür. Bulgular aile ikliminin, AZ’daki önemini göstermektedir. Bu nedenle akran zorbalığının azaltılmasında bireylerin ruh sağlığını koruyucu ve tedavi edici müdahalelerin yapılması, hali hazırda var olan okul temelli koruyucu yöntemlerin yanı sıra aile temelli koruyucu yöntemlerinde geliştirilmesi gerekliliği düşünülmüştür.Publication Impact of the pandemic on the mental health of children and clinical practice in Turkey: A narrative review with recommendations(Exeley, 2021-01-01) Turan, Serkan; Eray, Şafak; TURAN, SERKAN; ERAY ÇAMLI, ŞAFAK; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi; 0000-0002-6548-0629; 0000-0002-4847-7751; HKE-9636-2023; AAG-8101-2021; AFO-6356-2022Publication Index depressive episode and antidepressant exposure were associated with illness characteristics of pediatric bipolar disorder(Wiley, 2021-05-31) İnal, Neslihan; Ermiş, Çağatay; Koç, Doğukan; Aksoy, Sena; Karaçetin, Gül; Tunçtürk, Mustafa; Eray, Şafak; Karabina, Berna; Akça, Ömer Faruk; Özgül, Dilek; Kılıç, Birim Günay; Uytun, Merve Çikili; Beşenek, Mert; Kavurma, Canem; Bilaç, Öznur; Gökçen, Cem; Topal, Zehra; Yazıcı, İpek Percinel; Sapmaz, Şermin Yalın; Özyurt, Gonca; Diler, Rasim Somer; ERAY ÇAMLI, ŞAFAK; KARABİNA, BERNA; 0000-0002-4847-7751; AAG-8101-2021; FBB-9411-2022Objective Pediatric bipolar disorder (PBD) is a serious, recurrent disorder leading to severe functional impairment. As a first mood episode, index episode could affect the long-term course of the illness. This study aimed to investigate the clinical characteristics of youth with PBD from our multicenter, nationwide, naturalistic follow-up samples and to identify (i) the effects of index mood episode and (ii) the effect of previous antidepressant treatments on the age at mania onset of PBD. Method The study sample consisted of 271 youth with BD-I followed by the child and adolescent psychiatry clinics of seven different university hospitals and three research state hospitals, representing six geographic regions across Turkey. All diagnoses were made according to structured interviews, and all data were retrospectively obtained from clinical records by the clinicians. Results When patients with index depressive/mixed episodes (IDE, n=129) and patients with index (hypo)manic episodes (IME, n=142) were compared, the total number of mood episodes and rapid cycling feature were significantly higher in the IDE group than in the IME group. The Cox regression analysis adjusted for sociodemographic and illness characteristics revealed female adolescents in the IDE group treated with antidepressants were more likely to have an earlier onset of mania (hazard ratio=2.03, 95% confidence interval=1.31-3.12, p=0.001). Conclusion This is the first large-scale nationwide follow-up study in Turkey that indicated prior antidepressant treatments were associated with an earlier onset of mania in youth, particularly in adolescent females. Larger prospective studies are needed to identify neurodevelopmental processes underlying PBD and initiate prevention approaches.Publication More anxious or more shy? examining the social anxiety levels of adolescents with primary enuresis nocturna: A controlled study(Elsevier, 2019-08-01) Eray, Şafak; Tekcan, Demet; Baran, Yusuf; ERAY ÇAMLI, ŞAFAK; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı; 0000-0002-4847-7751; AAG-8101-2021; C-8761-2017IntroductionEnuresis nocturna (EN) is very common worldwide, and psychiatric disorders are 1.3-4.5 times higher in children with EN. When the authors focus on symptoms of individuals with EN, they figured out that the individuals were impaired in social and emotional skills because of the dramatic consequences of EN. The authors presume that, despite a lack of psychiatric comorbidity, primary enuresis nocturna (PEN) itself and its consequences may increase adolescents' social anxiety (SA), leading to adulthood mental diseases. Objective In this study, the authors aimed to investigate the presence of SA of adolescents with monosymptomatic PEN without any psychiatric comorbidity by comparing them with their healthy peers.MethodsThe study was composed of 56 children who applied to pediatric nephrology outpatient clinic and were diagnosed with monosymptomatic PEN and 42 healthy controls. The psychiatric diagnoses were made by a child psychiatrist, with the help of a semistructured interview (Kiddie Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia-Present and Lifetime Version, K-SADS-PL), and patients were required to fill out the Screen for Child Anxiety and Related Disorders, Social Anxiety Scale for Adolescents (SAS-A), and Children's Depression Inventory (CDI) scales with the help of a clinical psychologist. The physical examination made by a pediatric nephrologist and dysfunctional voiding and incontinence scoring system questionnaire were used to evaluate the voiding dysfunction in children.ResultsThere was no significant difference in the total depression and anxiety scores between the groups (p > 0.05). There was a significant difference between the two groups in the subscale of SA (t = 2.67 p = 0.009) (Table). Social Anxiety Scale for Adolescents (p < 0.001) and subscales of SAS-A (Fear of Negative Evaluation [p < 0.001], General Social Avoidance and Distress [p = 0.003], Social Avoidance and Distress in New Situations [p < 0.001]) scores were significantly higher in the patient group. Discussion The authors want to emphasize the comorbid SA of adolescents diagnosed with PEN. This anxiety may disturb adolescents' health in two ways: first, with the help of direct consequences of the SA and second, being late for seeking help for the EN and possible delay in EN treatments. The main limitation of this study is the assessments of the prior mental status of subjects were made by K-SADS-PL, thus remaining a recall bias. A follow-up study may be more objective.ConclusionSo all adolescents diagnosed with PEN should require a detailed mental examination to prevent further negative consequences and provide more comprehensive treatment. Also, the study needed to be repeated in larger samples, and prospective studies should be designed to enhance authors' understanding.Publication Online social network sites usage and impression management of adolescents and relationship with emotional and behavioral problems(Yerküre Tanıtım & Yayıncılık Hizmetleri, 2020-01-01) Gürbüz, Hatice Gözde Akkın; Eray, Şafak; Albayrak, Zeynep Seda; Kadak, Muhammed Tayyib; ERAY, ŞAFAK; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi.; 0000-0002-4847-7751; AAG-8101-2021Objective: In recent years, almost all youths go online on social network sites (SNSs) practically every day. Online social networks may be considered a connection between the inner lives of adolescents and the outside world. On the other hand, how young people with mental difficulties use online social networks has attracted the attention of researchers in recent years. In this study, we aimed to investigate habits and durations of social network usage of adolescents, impression management on SNS and its relation to adolescent psychopathological features.Methods: The population of our study consisted of 374 adolescents who were selected randomly from different neighborhoods in Istanbul that represent different socioeconomic levels. Participants were evaluated with Strengths and Difficulties Questionnaire and Online Social Networking Questionnaire.Results: It was found that behavioral problems, attention deficit and hyperactivity disorder (p <0.001) and peer problems (p = 0.003) increased with the time spent on SNS. Three quarter of adolescents have said that they care comments on their posts made by their friends. There is a relationship between behavioral and emotional problems and adolescents' impression on SNSs.Conclusion: Our study found that adolescents' behavior on social networks is related to their psychopathological symptoms. The expression of young people's behaviors or thoughts/emotions at SNS and perception the impression of themselves may provide information on the mental states of them.Item Perceived expressed emotion, emotional and behavioral problems and self-esteem in obese adolescents: A case-control study(Galenos Publ House, 2018-05-22) Çolpan, Merve; Eray, Şafak; Eren, Erdal; Vural, Ayşe Pınar; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Pediatrik Endokrinoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-4847-7751; 0000-0002-1684-1053; AAG-8101-2021; AAM-1734-2020; JPK-3909-2023; CEM-2787-2022; C-8761-2017; AAH-1155-2021; 55548608400; 36113153400; 24437388700Objective: Obesity is a chronic disease which leads to medical and psychiatric complications. Family climate is a critical factor in the treatment of obesity and comorbid psychiatric disorders. In our study, perceived expressed emotion (EE), psychopathology, self-esteem and emotional and behavioural problems (BP) among obese adolescents were investigated and compared with their non-obese peers. Methods: The subjects were 49 obese adolescents and 47 non-obese adolescents served as the control group. All participants were requested to fill out the Socio-demographic Data Form, Shortened Level of Expressed Emotion Scale, Rosenberg Self-Esteem Scale, Strength and Difficulties Questionnaire-Adolescent Form. Results: In our study, obese adolescents showed a significant difference in perceived EE (p < 0.001). Subscales of EE, such as Lack of Emotional Support (p < 0.001), intrusiveness (p < 0.001), irritability (p < 0.001), self-esteem (p < 0.001), emotional and BP (p < 0.001), attention deficit-hyperactivity disorder (p < 0.001), problems in peer relationships (p < 0.001) and social skills (p < 0.001) were significantly worse when compared with the control group. There was a strong relationship between EE and emotional and BP and self-esteem. Conclusion: The higher rate of perceived EE, psychopathology and low self-esteem among obese adolescents showed that obesity prevention and treatment are also crucial for good mental health in adolescents. The important role of the family in mental health of obese adolescents was emphasized. It was shown that identification of risk factors in childhood that promote obesity should be done so that targeted intervention and prevention programs can be developed.Item Perceived family climate and self-esteem in adolescents with ADHD: A study with a control group(SAGE Publications, 2020-06) Uçar, Halit Necmi; Eray, Şafak; Kocael, Ömer; Vural, Ayşe Pınar; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı.; CEM-2787-2022; 24437388700Objective: In this study, our objective is to assess the perception of family environments by adolescents with ADHD based on perceived expressed emotion (EE) and the self-esteem of the adolescents. Method: Uludag University Medical Faculty Hospital completed this study with 41 adolescents with ADHD and 35 control group participants who were matched based on age and gender. Results: The total scores of perceived EE, described as a lack of emotional support, irritability, and intrusiveness, were significantly higher in ADHD group than in the control group. The group with ADHD also showed significantly lower self-esteem. There was a negative correlation between self-esteem scores and total perceived EE scores in the ADHD group and the control group. Conclusion: This study showed that the adolescents with ADHD perceive less emotional support and higher levels of intrusiveness, with patients also describing their families as more irritating. Other results in this study show that adolescents with less emotional support possess lower self-esteem, as do adolescents with more irritable parents.Item Prevalence of childhood affective disorders in Turkey: An epidemiological study(Elsevier, 2018-10-01) Vural, Pınar; Eray, Şafak; Uçar, Halit Necmi; Kocaelli, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü.; 0000-0002-4847-7751; GIK-1690-2022; AAG-8101-2021; AAE-1055-2021; 24437388700; 55548608400; 57200534873; 57189871582Aim: To determine the prevalence of affective disorders in Turkey among a representative sample of Turkish population. Methods: This study was conducted as a part of the "The Epidemiology of Childhood Psychopathology in Turkey" (EPICPAT-T) Study, which was designed by the Turkish Association of Child and Adolescent Mental Health. The inclusion criterion was being a student between the second and fourth grades in the schools assigned as study centers. The assessment tools used were the K-SADS-PL, and a sociodemographic form that was designed by the authors. Impairment was assessed via a 3 point-Likert type scale independently rated by a parent and a teacher. Results: A total of 5842 participants were included in the analyses. The prevalence of affective disorders was 2.5 % without considering impairment and 1.6 % when impairment was taken into account. In our sample, the diagnosis of bipolar disorder was lacking, thus depressive disorders constituted all the cases. Among depressive disorders with impairment, major depressive disorder (MDD) (prevalence of 1.06%) was the most common, followed by dysthymia (prevalence of 0.2%), adjustment disorder with depressive features (prevalence of 0.17%), and depressive disorder-NOS (prevalence of 0.14%). There were no statistically significant gender differences for depression. Maternal psychopathology and paternal physical illness were predictors of affective disorders with pervasive impairment. Conclusion: MDD was the most common depressive disorder among Turkish children in this nationwide epidemiological study. This highlights the severe nature of depression and the importance of early interventions. Populations with maternal psychopathology and paternal physical illness may be the most appropriate targets for interventions to prevent and treat depression in children and adolescents.