Browsing by Author "Esmer, Ahmet"
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bilateral müsinöz kistadenom(Uludağ Üniversitesi, 1989) Erdoğan, Eftal; Esmer, Ahmet; Erol, Oktan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Müsinöz kistadenom tüm benign over tümörlerinin % 25'ini teşkil ederler. Sıklıkla 30-40 yaş grubunda görülürler. Bu yazımızda 17 yaşında bir bilateral müsinöz kistadenom olgusu sunulmuş ve literatür gözden geçirilmiştir.Publication Conparision of prostaglandin analogues for cervical ripening at term pregnancies(Galenos Yayincilik, 2009-03-01) ÖZERKAN, KEMAL; Alyamaç, Funda Akpınar; Özerkan, Kemal; Altun, Oktay; Esmer, Ahmet; Arslan, Emel; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; K-2269-2016; AAH-9791-2021Objective: Our aim that compare the efficacy and safety of vaginal misoprostol with vaginal dinoprostone in term labor induction and cervical ripening.Material and method: The patients included in the study had medical or obstetric indication for induction of labor, had reached a gestational age of at least 37 weeks, had unfavourable bishop score and 61 alive singleton pregnancies in cephalic presentation. 50 proportional to g misoprostol, at every 4 hours, maximum 4 doses were applied to one group and; 0.5 mg dinoprostone, at every 12 hours, maximum 2 doses were applied to the other group. The data were analyzed statistically by Chi square test and Fisher's exact test when applicable.Results: Intervals from application of initial dose to delivery time were 13 +/- 1,51 hours and 13,8 +/- 1,75 hours for the dinoprostone and misoprostol groups, respectively (p= 0.724). More women in dinoprostone group were given birth vaginally within 24 hours, but this was not statistically significant(% 74.1 vs % 57.1, p=0.187). Induction agent dose, oxytocin augmentation requirement, mode of deliveries and neonatal outcomes were not significantly different between two groups.Conclusion: Vaginal misoprostol has similar efficacy and safety as vaginal dinoprostone. One may be an alternative to the other in cervical ripening and labor induction. Misopristol, due to cost effectiveness can be prefered.Item The endometrium in asymptomatic breast cancer patients on tamoxifen: Value of transvaginal ultrasonography with saline infusion and Doppler flow(Academic Press Inc Elsevier Science, 2004-05) Develioğlu, Osman H.; Omak, Melike; Bilgin, Tufan; Esmer, Ahmet; Tüfekçi, Mehpare; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; 6701315440; 6507305700; 7004103925; 6602313069; 6602656874Objective. To define by transvaginal ultrasonography an optimal cutoff for endometrial thickness measurements to be used in screening for endometrial pathologies in asymptomatic breast cancer patients on tamoxifen, and to evaluate the incorporation of saline infusion sonohysterography and Doppler studies into the diagnostic scheme. Methods. Sixty tamoxifen-treated women examined by transvaginal ultrasonography with saline infusion were included in this retrospective study. Variables of interest were endometrial thickness and texture, and the presence of intracavitary fluid at ultrasonography, total endometrial thickness, defined as the sum of the two endometrial layers and the presence of polypoid masses at sonohysterography, and uterine artery flow indices at Doppler ultrasonography. The dilatation and curettage performed after the sonographic scan detected pathological endometrial changes in nine cases, including six endometrial polyps, two endometrial hyperplasias, and one endometrial cancer. All parameters evaluated were compared between patients with benign and pathological endometria. Continuous variables that differed significantly between the groups were investigated further by receiver operating characteristics curve analyses and the diagnostic value of combinations of various parameters by binary logistic regression. Results. The endometrial thickness in patients with proven endometrial pathologies was significantly greater compared with women with benign endometria, both by transvaginal ultrasonography (12.7 +/- 5.5 vs. 7.0 +/- 4.5 mm; P = 0.003) and by sonohysterography (6.3 +/- 2.8 vs. 4.1 +/- 1.7 mm; P = 0.036). While saline infusion sonohysterography also revealed a significantly higher frequency of polypoid masses in the former group (67% vs. 2%; P < 0.001), no other significant differences were defined between the groups in regard to any other sonographic or Doppler parameter evaluated. For the diagnosis of any endometrial pathology, the optimal cutoffs of endometrial thickness at ultrasonography and total endometrial thickness at sonohysterography were 9.5 and 5.5 mm, with sensitivities of 89% and 78% and specificities of 78% and 84%, respectively. A logistic regression model including polypoid lesions (B = -4.935; P < 0.001) and total endometrial thickness at sonohysterography (B = 0.432; P = 0.027) as the only two independent variables had a sensitivity of 100% and specificity of 84%. Conclusion. Saline infusion sonohysterography does, yet Doppler ultrasonography does not, add to the value of endometrial thickness measurements by transvaginal ultrasonography in the screen for endometrial pathologies in asymptomatic breast cancer patients on tamoxifen.Item Gebeliğe bağlı hipertansiyonun öngörülmesinde mikroalbuminürinin yeri(Uludağ Üniversitesi, 1997-01-27) Uncu, Gürkan; Develioğlu, Osman H.; Kolsal, Nedret; Kimya, Yalçın; Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Gebeliğe bağlı hipertansiyonun öngörülmesindeki rolünü belirlemek amacıyla, 24.-30. gebelik haftalarındaki 79 normal gebeden alınan idrar örneklerinde mikroalbumin düzeyleri ölçüldü. İdrar mikroalbumin düzeyleri normal olan gebelerde % 1.5 olan gebeliğe bağlı hipertansiyon insidansı,kabul edilen 18 mikrogram/dk lık sınırın üzerinde değere sahip olanlarda % 21.4 olarak bulundu. Mikroalbuminürinin gebeliğe bağlı hipertansiyonu öngörmekteki sensilivilesi % 75. 0, spesifikasi % 85.3, pozitif prediktif değeri % 21. 4, negatif prediktif değeri ise % 98.5 olarak belirlendi. Bu bulgularla gebeliğin 24.-30. haftalarında ölçülecek mikroalbuminürinin gebeliğe bağlı hipertansiyonun öngörülmesi amacıyla kullanabileceği sonucuna varıldı.Item Gebeliğe bağlı hipertansiyonun önlenmesinde Rollover test'in (supine pressor test) değeri(Bursa Üniversitesi, 1981) Esmer, Ahmet; Önal, Fikret; Uğurbil, Kemal; Bursa Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Gebeliğin 28-34. haftaları arasında, daha önce böbrek hastalığı ve hipertansiyonu olmayan 64 primigravida kadında Rollover test (ROT) uygulandı. 20 hastada pozitif ROT sonuçlan alındı. Bu gebelerin 14'ünde gebeliğe bağlı hipertansiyon (GBH) geliştiği saptandı, % 30 oranında yalancı pozitif ve% 9 oranında yalancı negatif sonuç olduğu gözlendi. ROT'in gebeliğe bağlı hipertansiyonun önceden saptanmasında faydalı bir test olabileceği sonucuna varıldı.Item Gebelikte aşı(Bursa Üniversitesi, 1978) Kıyan, Suat; Esmer, Ahmet; Ahat, Erdal; Bursa Üniversitesi/Tıp Fakültesi.Bu yazıda gebelikte aşı uygulamasının genel ilkeleri incelenmektedir. Kullanılan değişik aşılar ve bunların kullanılmaması gereken durumlar açıklanmıştır.Item Gebelikte görülen vulvovaginal candidiasis'in clortrimazole ile tedavisi(Bursa Üniversitesi, 1981) Dönmez, Emine; Esmer, Ahmet; Kıyan, Suat; Bursa Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Vulvovaginal candidiasisi olan 32-36. gebelik haftalarındaki 64 hastada clortrimazole uygulandı. Teşhis kültürler ile konuldu ve hastalara 6 gün, günde 1 tablet clortrimazole ve günde 2 defa vulvalarına sürmek üzere clortrimazole krem verildi. Hastaların eşlerine de clortrimazole krem uygulandı. 62 hastada tedaviden sonra hiçbir şikayet kalmadı. 2 hastada hafif şikayetler kaldı, 4 hastanın tedaviden sonraki kültürlerinde candida üredi. Candida'nın kadın genital organlarındaki varlığı tartışıldı ve Clortrimazole'ün gebelikteki vulvouaginal candidiasiste etkili birantimikotik ajan olduğu sonucuna varıldı.Item Geç postpartum kanama(Bursa Üniversitesi, 1989) Erdoğan, Eftal; Esmer, Ahmet; Küçükkömürcü, Şakir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Geç postpartum kanamalar doğumdan sonraki 2.-31. günler arasında ortaya çıkar. Görülme sıklığı 1000 gebelikte 1 olarak bildirilmektedir. Bu yazıda bir geç postpartum kanama olgusu ilgili literatür gözden geçirilerek sunulmuştu.Item İkiz gebelikte bir fetusun intrauterin ölümü(Uludağ Üniversitesi, 1988) Erdoğan, Eftal; Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Bir ikiz gebelikte fetuslardan birisinin intrauterin ölümü olgu ve ilgili literatür gözden geçirilerek sunulmuştur.Item İntraoperatif % 0.9 NaCl, povidon iodin ve sefazolin irrigasyonlarının intraperitoneal adezyon oluşumuna etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1993-04-28) Kimya, Yalçın; Ozan, Hakan; Demir, Ufuk; Çolak, Zafer; Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Laparatomi sırasında enfeksiyon riskini azaltmak amacıyla yapılan intraoperatif lavajların postoperatif dönemde adezyon oluşumuna yol açabileceği düşüncesi, oluşabilecek infertilite sorunu açısından jinekolojide önemli bir yer tutar. Çalışmamızda preoperatif dönemde 0.1 mg sultamisilin ile enfeksiyon profilaksisi uygulanan sıçanlara genel anestezi altında laparatomi uygulanmış ve bikornuat uterus demonstre edilerek sağ kornu mekanik travmarize edilmiştir. Birinci gruptaki (n= 20) sıçanların periton boşluğuna herhangi bir uygulamada bulunulmamış, ikinci (n= 22), üçüncü (n= 18) ve dördüncü (n= 14) gruptaki sıçanların periton boşlukları ise sırasıyla 37 C'de 10 ml % 0.9 NaCl, povidon iodinin % 0.9 NaCl içinde % 2'1ik ve sefazolinin % 0.9 NaCl içinde % 200 lük solüsyonu ile irrige edilmiş ve batın kapatılmıştır. Postoperalif 14. günde dekapitasyonu takibe laparatomi tekrarlanarak traperilon al adezyon skorlaması yapılmıştır. Her üç ajan arasında lavaj sonrası postoperatif adezyon oluşumu açısından anlamlı bir fark bulunmamış ve enfeksiyona meyilli olgularda söz konusu ajanlar ile batın içi irrigasyonun yararlı olacağı sonucuna varılmıştır.Item İntrauterin kontraseptiflere bağlı hipermenorenin epsilon aminocaproic asid ile tedavisi(Bursa Üniversitesi, 1981) Esmer, Ahmet; Önal, Fikret; Uğurbil, Kemal; Bursa Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Intrauterin kontraseptif araç kullanımına bağlı hipermenoresi olan 23 hastada menstruasyon sırasında oral yoldan Epsilon aminocaproic asitten günde 3 defa 2 gr. uygulanmıştır. Bütün haftalarda adet kanamalarının miktarının belirgin olarak azaldığı gözlenmiştir. 4 hastada bulantı, baş ağrısı gibi yan etkiler olduğu saptanmıştır.Item Klomifen sitrat ile ovulasyon indüksiyonu sırasında oluşan bir ovarial hiperstimülasyon olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1988) Erdoğan, Eftal; Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Klomifen sitrat ile ovulasyon indüksiyonu sırasında oluşan semptom veren bir over kisti olgusu bildirildi ve konu ile ilgili literatür tarandı.Item Klomifen sitrat ve anansefali(Bursa Üniversitesi, 1989) Erdoğan, Eftal; Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Klomifen ile ovulasyon indüksiyonu sonucu oluşan bir anansefali olgusu sunulmuş ve ilgili literatür gözden geçirilmiştir.Item Klomifen sitrat' a bağlı 79 gebeliğin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1988) Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.1983-1988 yılları arasında, Klomifen sitrat ile ovulasyon indüksiyonu sonucu gelişen 79 gebelik incelendi. Gebeliklerin % 73.4 'ü ilk 3 tedavi siklusunda oluştu. Gebeliklerin % 2.5 'i ikiz (2 adet ikiz gebelik) idi. Abortus insidansı,% 11.4 ve ovarial kist insidansı % 15.3 idi. Klomifen dozu arttıkça, elde edilen gebelik sayısının azaldığını saptadık. Bu gebelikler arasında 3 adet konjenital anomali uyardı. Bunlardan birincisi, bir anensefali olgusu, ikincisi, bir megasistis-mikrokolon intestinal hipoperistaltizm sendromu olgusu ve üçüncüsü renal agenesis, pulmoner hipoplazi olgusu idi.Item Luteal faz defekti(Uludağ Üniversitesi, 1991) Bilgin, Tufan; Esmer, Ahmet; Erdoğan, Eftal; Baş, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Luteal faz yetmezliği, luteal faz süresinin kısalması veya corpus luteumun honnonal salgısının azalması ile ortaya çıkan bir infertilite nedenidir. Tüm infertil popülasyonun % 5'inden sorumludur. Hiperprolaktinemi, hiperandrojenik durumlar, hipotiroidizm, indüklenmiş sikluslar, doğum ve abortus sonrası, menarştan hemen sonra ve menopoza yakın sikluslar, rekürrent abortus, ağır egzersiz yapan sporcularda ve açıklanamayan infertilite olgularında luteal faz yetmezliği görülür.Item Myastenia gravis ve gebelik(Bursa Üniversitesi, 1980) Küçükkömürcü, Şakir; Esmer, Ahmet; Bursa Üniversitesi/Tıp Fakültesi.Myasthenia gravis, doğum kliniklerinde sık rastlanılan bir hastalık değildir. Gebelik, doğum ve lohusalık dönemlerinde hastalığın seyrinde değişiklikler görülebilir. Tedavide kullanılan ilaçlar fötüs ve yenidoğan üzerine zararlı etki göstermemektedir. Kliniğimizde izlediğimiz bir Myastenia Gravis ve Gebelik olgusu sunulmuş ve literatür gözden geçirilmiştir.Item Bir olgu nedeniyle servikal ektopik gebelik(Uludağ Üniversitesi, 1997-01-27) Ozan, Hakan; Küçükkömürcü, Şakir; İşler, Cevdet; Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Ektopik gebelik, mortalite oranı yüksek ve teşhisi zor bir patoloji türüdür. Her ne kadar cerrahi gelişse de halen yaygın olarak kabul gören bir tedavi yöntemidir. Rutin antenatal vizitlerde teşhis edilen sekiz haftalık bir servikal gebelik olgusu sunulmuş ve denek kullanılmıştır.Item Plasma ascorbic acid level and erythrocyte fragility in preeclampsia and eclampsia(Elsevier Science BV, 1997) Ozan, Hakan; Esmer, Ahmet; Kolsal, Nedret; Çopur, Ömer Utku; Ediz, Bülent; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İstatistik Bölümü.An imbalance between oxidants and antioxidants in the circulation is blamed to cause preeclampsia and eclampsia. In this study plasma ascorbic acid level was analysed in 13 eclamptic, 14 mild preeclamptic, 12 severe preeclamptic and 20 uncomplicated pregnancies to see whether there is any correlation with blood pressure, proteinuria, serum triglyceride level, erythrocyte fragility and leukocyte count. Plasma ascorbic acid level was normal and had no significant difference among the groups. Fasting serum triglyceride level was significantly higher in the study group than in the control group but it did not differ among the three study groups. Erythrocyte fragility was found to be increased in all three study groups. Blood leukocyte count was increased in the study groups, especially in the eclampsia group. However, plasma ascorbic acid level and erythrocyte fragility were found to have no significant correlation with blood pressure and proteinuria. It was concluded that though the ascorbic acid levels were normal in both the study and the control groups, erythrocyte fragility increased probably due to an elevation in peroxide and free radical levels in preeclampsia and eclampsia groups, but-without any correlation with the severity of the clinical picture.Item Postmenopozal kanamalı kadınlarda jinekolojik kanser tanısında CA 125'in yeri(Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Bilgin, Tufan; Küçükerdoğan, İsmail; Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Kırk beş postmenopozal kanamalı kadında serum CA 12 5 seviyelerine bakıldı. Küretaj materyallerinin malign olarak değerlendirildiği on dört hastadan altısında yüksek CA 125 seviyeleri saptandı. Otuz bir benign olgudan sadece ikisinde yüksek seviye vardı. Sensitivite ve spesifisite sırasıyla % 42.9 ve % 93.6 olarak bulundu. Serum CA 125 seviyelerinin yüksek olduğu benign histopatolojili olgularda malignensi yönünden yeniden değerlendirmenin yararlı olabileceği kanısına varıldı.Item Preeklampsi ve trombofili ilişkisinin trobelastogram ile belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2009) Bülbül, Mehmet; Esmer, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.Trombofili ve preeklampsi ilişkisinin belirlenmesinde konvansiyonel yöntemlerin yerine kalıtsal ve kazanılmış trombofilik faktörlerin tümünün değerlendirildiği tromboelastogram (TEG) ile preeklampsi hastalarında tromboza eğilimi araştırmaktır.Mart 2003 ile Aralık 2008 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde doğum yapan gebeler tarandı. Ağır preeklampsi tanısı alan 92 hasta, daha önce trombofili tanısı alan 73 vaka ve kontrol grubu olarak da 31 vaka çalışmaya dahil edildi.Reaksiyon zamanını gösteren r değeri trombofili grubunda (10,7 ± 2,8 dak) kontrol grubuna (7,8 ± 3,7 dak) göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek saptandı (p=0,003). Preeklampsi grubu (9,5 ± 3,0 dak) ile kontrol grubu ve preeklampsi grubu ile trombofili grubu arasında istatistiksel anlamlı fark yoktu (p>0,05). Pıhtının oluşum zamanı gösteren 'k' değeri de benzer şekilde trombofili grubunda (3,4 ± 1,4 dak) kontrol grubuna (2,6 ±1,1 dak) göre anlamlı şekilde yüksek saptandı (p=0,025). Trombofili grubunda pıhtı oluşumunun hızı ve gücünü gösteren ? angel değeri (49,8 ± 10,2) preeklampsi grubu (54,6 ± 9,7) (p=0,045) ve kontrol grubuna (57,4 ± 9,2) (p=0,04) göre anlamlı derecede düşüktü. Gruplar maksimum amplitüt zamanı (TMA) açısından karşılaştırıldığında trombofili grubu (34,5 ± 4,4 dak) kontrol grubuna (29,4± 5,9 dak) göre anlamlı olarak yüksek değerlere sahipti (p=0,001). Koagulasyon indeksi (CI) trombofili grubunda (-4,2 ± 3,4) kontrol grubuna (-1,7 ± 3,7) göre anlamlı olarak düşük saptandı (p=0,006). Clot lysis time (CLT) preeklampsi grubunda (41,4 ± 14,8 dak) trombofili grubunda (49,3 ± 14,0 dak)(p=0,028) ve konrol grubuna (49,7 ± 14,3 dak) (p=0,032) göre anlamlı olarak düşük saptandı.Tromboelastogramda r, k, angel, Cl, TMA parametreleri trombofili grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak farklı çıkarken bu fark preeklampsi ile kontrol gurubu arasında gösterilemedi. Sadece CLT preeklampsi grubunda diğer iki gruba göre istatistiksel olarak anlamlı oranda düşük saptandı. Sonuç olarak TEG hiperkoagulasyonu belirlemede de kullanılabilir. Bu çalışma da son dönemde yapılan diğer çalışmalar gibi preeklampsi ile trombofili ilişkisinin sanıldığı kadar güçlü olmadığını göstermektedir.