Browsing by Author "Eylemer, Eda"
Now showing 1 - 3 of 3
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Comparison of the effects of medical and surgical treatments in giant prolactinoma: A single-center experience(Springer, 2021-07-08) Hakyemez, Bahattin; Cander, Soner; CANDER, SONER; Oz Gul, Ozen; ÖZ GÜL, ÖZEN; Eylemer, Eda; Gunes, Elif; Hakyemez, Bahattin; HAKYEMEZ, BAHATTİN; Gullulu Boz, Elif; GÜLLÜLÜ BOZ, SAİDE ELİF; Yilmazlar, Selcuk; YILMAZLAR, SELÇUK; Ersoy, Canan; ERSOY, CANAN; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi.; AAA-3274-2019Purpose Giant prolactinomas, which have extremely large sizes and high prolactin (PRL) values, are rarely seen. Although medical therapy is effective, surgical treatment is more frequently applied due to slightly lower response rates and compression symptoms. This study aimed to compare the medical and surgical treatment results in giant prolactinomas. Methods Thirty-nine patients who were followed up in our center for giant prolactinoma were included in the study, and the response rates of the patients were evaluated after the medical and surgical treatments. The treatment responses were compared in terms of tumor volume, PRL level, visual field, and pituitary function. Results The outcomes of the 66 treatment periods (medical n = 42; surgical n = 24) in 39 patients (mean age, 47.2 years; men, 89.7%) were evaluated. The most common presentations were hypogonadism and visual defects. The mean longest tumor diameter at diagnosis was 52.2 +/- 11.8 mm, and the median PRL levels were 5000 ng/mL. PRL level normalization was achieved in 69% with medical therapy, and a curative response was obtained in only two patients with surgery. Tumor volume reduction was 67% (no cure) in the medical and 75% (13% cure) in the surgical groups (p = 0.39). Improvement of visual field was 70.8% in the medical and 84.2% in the surgical group (p = 0.12). Conclusion In our study, it was observed that medical therapy was effective and safe in patients with giant prolactinomas. The use of surgical treatment should be limited to prolactinomas with compression or post-resistance to medical treatment in serious cases.Item Nefroloji kliniği’nde yatan hastaların analizi(Uludağ Üniversitesi, 2015-04-21) Ayar, Yavuz; Ersoy, Alparslan; Sayılar, Emel Işıktaş; Yıldız, Abdülmecit; Oruç, Ayşegül; Orhan, Safiye; Şanlı, Cemile; Ceylan, Alper; Tırnova, Zelal Şahin; Eylemer, Eda; Çamcı, Nihal Yücel; Göktaş, Sibel Yorulmaz; Akalın, Emin Halis; Şahin, Ahmet Bilgehan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Aile Hekimliği Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı.Ülkemizde artan nufüs ve yaşam beklentisi ile birlikte kronik hastalık görülme sıklığında belirgin bir artış gözlenmektedir. Kronik böbrek hastalıklarının etyolojisinde diyabet, hipertansiyon ve glomerülonefritler ön sıralarda yer almaktadır. Hastane kayıtları retrospektif değerlendirildiğinde toplam yatışların 1/5’inde genitoüriner, kardiyovasküler ve dolaşım sistemi ile ilişkili hastalıklar görülmektedir. Çalışmamızda Ocak 2013 Ocak-Aralık 2014 ayları arasında klinikte takip edilen 295 kadın, 346 erkek, toplam 641 hasta değerlendirildi. Hastalar klinik, demografik, laboratuar değerlerine göre analiz edildi. Kliniğimizde en sık yatış tanıları %27.17 kronik böbrek yetmezliği (KBY), %21.3 renal transplantasyon hastası (transplantasyon hazırlık, enfeksiyon vb.), %15.36 proteinüri etyoloji ve %7.7 akut böbrek yetmezliği idi. Hastalarımızın 2013 ve 2014 yıllarında sırasıyla; %93.2 ve %92.8’i şifa veya haliyle taburcu olurken, %3.3 ve %3.9’u kaybedilmiş, %3.6 ve %3.3’ü yoğun bakım ünitesine veya diğer kliniklere devredilmişti. Yatış süresi hastaların ortalama yıllara göre 14 (2-106) ve 15 (2-111) gün idi. Hastaların 2013 ve 2014 yıllarında %36.5ve %42.1’inde enfeksiyon mevcuttu. Hastaların yıllara göre %31.2 ve %23.4’ü hemodiyalize girerken, %29.4 ve %33.9’u immünsüpresif tedavi kullanmaktaydı. Sonuç olarak diyaliz tedavisi ve uzun süreli yatışlar enfeksiyon görülme sıklığı ile mortaliteyi arttırmaktadır.Item Pemetrexed tedavisi altında progresyon gösteren ileri evre küçük hücreli olmayan akciğer kanserli hastalarda tedavi seçeneklerinin retrospektif değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2018) Eylemer, Eda; Kanat, Özkan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Akciğer kanseri dünyada kanserden ölümün en sık nedenidir. En sık küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri (KHOAK) görülür. Tedavi planı; tümörün tipi, evrelemesi, KHOAK ise EGFR (Epidermal büyüme faktörü reseptörü), ALK (Anaplastik lenfoma kinaz), ROS1 gibi driver mutasyonların olup olmaması ve hastanın fonksiyonel kapasitesine göre yapılır. Dünyada standart tedavide birinci seçimde pemetrexed ve taksan bazlı tedaviler kullanılırken, ülkemizde bu kemoterapötik ajanlar ikinci seçimde kullanılmaktadır. Üçüncü seçimde optimal tedavi seçeneği belli değildir. Retrospektif olarak gerçekleştirdiğimiz bu çalışmanın amacı, 17.10.2010 – 17.10.2017 tarihleri arasında merkezimizde takip ettiğimiz 96 adet KHOAK'li hastada ikinci seçim pemetreksed sonrası üçüncü seçimde verdiğimiz tedavileri ve bu tedavilerin progresyonsuz sağkalım ile genel sağkalım oranlarını güncel literatür bilgileri ile karşılaştırmaktır. Beraberinde hastalarımızda yaş, cinsiyet, Eastern Cooperative Oncology Group (ECOG) performans skoru, metastaz varlığı bakılmış ve bu durumların da progresyonsuz sağkalım ile genel sağkalım etkileri incelenmiştir. Çalışmamızdaki hastaların büyük çoğunluğunun erkekler olduğu (%84,4) ve genel sağkalımın kadınlara göre daha yüksek olduğu görüldü (ortalama 53,4 hafta, p=0,04). Kranial metastazı olan ve ECOG performans skoru düşük olan hastaların genel sağkalımı üzerine etkisi anlamlı saptandı (p=0,023 ve p=0,003). Driver mutasyon taşımasalar bile üçüncü seçimde en sık verilen grup tirozin kinaz inhibitörleriydi (TKIs) (52 hasta). 48 hastaya erlotinib verildi. Üçüncü seçim tedavinin sağkalımı (p=0,015) ve progresyonsuz sağkalımı (p=0,022) arttırdığı görüldü. Tedavilerin birbirlerine üstünlükleri saptanmadı. TKIs alan hastaların sağkalımları ortalama 37,2 hafta, progresyonsuz sağkalımları da ortalama 18,1 hafta olarak belirlendi ve genel literatür bilgisine benzer olarak sonuçlandı. Sonuç olarak; çalışmamızda Erlotinib, diğer TKIs'lara ve sitotoksik ajanlara göre üstün bulunmasa da literatürde, üçüncü seçimde hasta eğer daha önce almadıysa Erlotinib tedavisini önerilmektedir.