Browsing by Author "Oral, H. Barbaros"
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bruselloz'da high mobility group box protein 1 (HMGB1) ve çözünebilir CD163 (sCD163)'un diyagnostik ve prognostik değeri(Uludağ Üniversitesi, 2012) Ayarcı, Ayşe Oğuz; Oral, H. Barbaros; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı.Brucella bakterilerine karşı konak defansı tam olarak anlaşılamamıştır, fakat hücresel immünitenin virülan Brucella enfeksiyonuna karşı etkin bir rol oynadığı bilinmektedir. Sonuç olarak CD4+ ve CD8+ T lenfositler IFN-γ salgılayarak makrofajların bakterisidal işlevlerini etkinleştirdikleri için Brucella'ya immünitede kısmen de olsa kritik rol oynarlar. Bu nedenle, makrofaj aktivasyonunun değerlendirilebilen belirteçlerin kullanılması diagnostik ve prognostik öneme sahip olabilir. Yüksek hareketli grup kutu proteini 1 (High mobility group box 1 protein; HMGB1) aktive makrofajlardan salgılanan geç başlangıçlı bir proinflamatuvar sitokindir. Çözünür CD163 (soluble CD163; sCD163) antienflamatuvar makrofajlara özgü bir belirteçtir Bu çalışmanın amacı, bruselloz ve onun akut, subakut ve kronik formlarının ile HMGB1 ve sCD163 serum düzeylerinin olası ilişkileirini test etmekti. Bu amaçla 49 bruselloz hastasının serum HMGB1 ve sCD163 düzeyleri (23 akut, 15 subakut, 11 kronik) 52 sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Bruselloz tanısı, hastalıkla uyumlu klinik semptom ve bulgulara ek olarak kan kültür pozitifliği ve/veya serolojik stestlerdeki artmış Brucella antikorları ile konuldu. Serum HMGB1 ve sCD163 konsantrasyonları üretici firma protokolüne göre ticeri enzim bağlı immunosorbent assay (ELISA) kiti ile belirlendi. Hem serum HMGB1 ve sCD163 seviyeleri Bruselloz hastalarında sağlıklı kontrollere göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Serum HMGB1 ortanca düzeyi Bruselloz hastalarında 170,65 (13,19-188,23) ng/mL iken sağlıklı kontrollerde 77,09 (0,00-182,84) ng/mL idi. Serum sCD163 ortanca düzeyi Bruselloz hastalarında 1,27 (0,37- 2,13) mg/L iken sağlıklı kontrollerde 0,57 (0,21- 1,52) mg/L idi. Ayrıca serum HMGB1 ile sCD163 arasında pozitif bir korelasyon vardı, oysa bunların ikisi de CRP, lökosit ve sedinentasayon ile korele bulunmadı. Sonuç olarak, bizim çalışmamız HMGB1 ve sCD163 düzeyleri bruselloz için bir tanı belirteci olabileceğini, ancak bunların hiçbirinin hastalığın üç farklı formunu (akut, subakut, kronik) ayırt etmek için kullanılamayacağını gösterdi. Öte yandan, bu sonuçların biyolojik önemini onaylamak için daha büyük hasta serileri çalışmaların yapılması gerekmektedir. Ayrıca, tedaviye yanıt olarak bu mediyatörlerdeki değişimleri değerlendirmeye gereksinim vardır.Item Bruseloz'da spesifik T hücre yanıtının regülasyonu(Uludağ Üniversitesi, 2006) Kazak, Esra; Oral, H. Barbaros; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı.Brucella, insanlarda endokardit, artrit, osteomiyelit, menenjite yol açan gram negatif hücre içi bakteridir. Hastalığın kronikleşme riski ve yüksek morbiditesi nedeni ile etkili aşı ve yeni tanı reaktanlarının geliştirilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaçla Brucella antijenlerinden yeni sentetik peptitler geliştirilmiş ve hayvan modellerinde denenmiştir. Ancak bu peptidlere karşı insan immün sisteminin yanıtına ait yeterli çalışma yoktur. Çalışmamızda B. abortus’dan elde edilen L7/L12 ve GAPDH peptitlerine karşı Bruselloz’lu hastaların periferal kan lenfositlerinin profilleri ve sitokin yanıtının araştırılması amaçladık. Akut Bruselloz’lu ve sağlıklı hastaların kan lenfositlerinde bu antijenlere yanıt olarak ortaya çıkan lenfosit alt gruplarındaki değişiklikleri akım sitometrisi ile ve hücre dışı sitokin üretimini bu hücrelerin kültür süpernatantlarında ELISA yöntemi ile araştırdık. Çalışmaya 25 Akut Bruselloz hastası ve 15 sağlıklı birey alındı. Bu kişilerden elde edilen periferal mononükleer hücreler PHA, L7/L12, GAPDH ile uyarıldıktan sonra lenfosit alt grupları ve hücre dışı sitokin (IFN-γ, IL-4, IL10) miktarı ölçüldü. Uyarı sonucu Bruselloz’lu hastalarda hücre dışı IFN-γ seviyeleri yüksek tespit edildi. Gruplar arasında uyarı sonrası IL-4, IL-10 seviyeleri arasında farklılık yoktu. Çalışmada ayrıca CD3+/CD4+, CD3+/CD8+, CD4+/CD25+, CD4+/CD27-, CD3+/CD152+(CTLA4), CD3+/CD69+ lenfosit dağılımı araştırıldı. Bu peptidler ile uyarı sonucunda hastalarda CD3+/CD69+ lenfosit oranının arttığı saptandı. Ancak diğer lenfosit alt gruplarının dağılımında hasta ve sağlıklı gruplar arasında farklılık tespit edilmedi. Bu çalışmalarda elde edilen veriler ışığında Bruselloz’da koruyucu immüniteden Th1 tip immünitenin sorumlu olduğunu, GAPDH ve/veya L7/L12’nin yeni Bruselloz aşı preparasyonlarında; bu peptitler ile uyarıyı takiben IFN-γ yapımını temel alan spesifik hücresel immün yanıtı ölçen immünolojik tanı testlerinde kullanılabileceğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte GAPDH ve L7/L12’nin kompleks immünomodülatör etkilerini açıklığa kavuşturacak yeni ve daha ileri çalışmalara gereksinim vardır.Item Cytokine gene polymorphisms as potential risk and protective factors in renal cell carcinoma(Academic Press Ltd, 2005-04-07) Baştürk, Bilkay; Yavaşçaoğlu, İsmet; Vuruşkan, Hakan; Göral, Güher; Oktay, Bülent; Oral, H. Barbaros; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı/İmmünoloji Birimi.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-8784-1974; 0000-0003-0463-6818; AAD-6918-2021; K-7285-2012The major aim of this study was to investigate the association of the cytokine gene polymorphisms with the development of renal cell carcinoma (RCC). The study included 29 patients with RCC and 50 healthy controls. All genotyping (TNF-alpha, TGF-beta, IL-10, IL-6, IFN-gamma) experiments were performed using sequence-specific primers PCR (PCR-SSP). It was found that TNF-alpha -308 G/G and TGF-beta codon 10-25 T/T-G/C genotypes were significantly higher in frequency in the patients with RCC group compared with the healthy control group. Additionally, the frequency of TNF-alpha -308 G allele was significantly higher in the patients when compared to controls. On the other hand, the frequencies of TNF-alpha -308 G/A, IL-6 C/C and TGF-beta 1 codon 10-25 C/C-G/G genotypes were significantly lower in the cancer group compared with the healthy control group. However, after correction for multiple comparisons (Bonferroni), these results did not remain significant. Nevertheless, these findings suggest that the TNF-alpha -308 G/G and TGF-beta codon 10-25 T/T-G/C genotypes may be potential risk factors for RCC, whereas TNF-alpha -308 G/A, IL-6 C/ C and TGF-beta 1 codon 10-25 C/C-G/G genotypes may be possible protective factors. The number of the cases has to be increased to investigate the independency of these polymorphisms involved in the oncogenesis of RCC.Item Eritrosit süspansiyonlarının depolama sürecinin immünmodülatuvar etkileri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-02-20) Yılmaz, Hakan; Oral, H. Barbaros; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Tıp Fakültesi/İmmünoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-6684-8675Allojeneik kan transfüzyonu sonucunda alıcıda meydana gelen reaksiyonların en önemlilerinden biri transfüzyonla ilişkili immün modülasyondur (TRIM). Kanın depolama süresi, allojeneik lökositler ve daha birçok etkenin TRIM’e neden olduğu düşünülmektedir. Çalışmamızda TRIM gelişimine yönelik yeni bilgiler elde edilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmamızda üç adet bağışçıdan alınan tam kanlardan eritrosit süspansiyonları (ES) elde edildi. ES’lerin 0, 7, 14, 21 ve 42. depolama günlerinde torbalardan alınan kan örneklerinden periferik kan mononükleer hücreleri (PKMNH) izole edildi. CD3+,CD4+ ve CD8+T hücrelerin proliferasyon, aktivasyon ve canlılık düzeylerindeki değişimler akım sitometre cihazı yardımıyla değerlendirildi. Ayrıca bir kişiden EDTA’lı tüpe alınan 30 mL kandan PKMNH’leri ve granülositler izole edildi. Kanın depolama sürecinde kullanılan CPD ve SAG-M solüsyonlarının bu hücrelerin canlılığına olan etkisi incelendi. Sonuç olarak 21. günden sonra ES içindeki T hücre canlılığının ilk günlere oranla azaldığı ve 42. güne gelindiğinde ölü T hücre oranının %90'ların üzerine çıktığı belirlendi. 21 ve 42. günlerde CD3 hücre düzeyinin %0,1-%0,2’lere düştüğü görüldü. T hücrelerin poliferasyon yeteneğinin 14. günden sonra en alt seviyeye indiği görüldü. Ayrıca ES’ler elde edildikten sonra 18 saat içinde aktivasyon belirteç (CD25, CD69, CD154) düzeylerinin azalmaya başladığı belirlenmiştir. CPD ve SAG-M solüsyonlarının ayrı ayrı uygulanmasının PKMNH ve granülositlerin canlılığını azalttığı, ancak transfüzyonu simüle eden konsantrasyonlar olan %12 CPD ve %88 SAG-M karışımının canlılığa etkisi olmadığı, sadece PKMNH’lerine 10 µL’lik konsantrasyonda pozitif etki yaptıkları görülmüştür. 21 ve 42. günlerde, depolanan ES’lerin TRIM’e neden olabileceği düşünülmüştür. Ancak daha fazla kişi ve farklı yöntemler kullanılarak alıcıdaki etkilerinin görülebilmesi için ek çalışma yapılması gerekmektedir.Item Eritrosit süspansiyonlarının depolanma sürecinde eksozom/mikropartikül profilindeki değişikliklerin incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-12-13) Pashazadeh, Mehrdad; Oral, H. Barbaros; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/İmmünoloji Anabilim Dalı/İmmünoloji Bilim Dalı.Eksozomlar, çeşitli hücre tipleri tarafından salınan hücre dışı veziküllerdir. Bu veziküller membran hücreleri ile sitozolik proteinler, lipitler ve RNA arasında transfer için araç olarak görev yaparak önemli bir hücre içi iletişim modelini temsil eder. Bu çalışmada, eksozomların eritrosit süspansiyonlarının (ES) içinde depolanma süreci boyunca gösterdikleri değişimleri belirlemek amaçlanmıştır. Sağlıklı bağışçılardan (10) alınan tam kanlar eritrosit süspansiyonuna (ES) eşit miktarda iki ayrı kan torbasına aktarıldı. Torbalardan biri lökosit filtresinden geçirilerek lökositi azaltılmış (LA-ES) ve azaltılmamış ES'ler (NL-ES) elde edildi ve eşit miktarda dört kan torbasına ayrıldı. 0, 14, 28 ve 42. günlerde incelenmek üzere 4°C de saklandı. Eksozomları önce karboksilateks boncuklar ile anti-CD9 antikorlarla kaplanır ve eksozom içeren örneklerin boncuklarla bağlanması gereken miktarı belirlemek için BCA Protein Assay yapılarak eksozom hacimleri belirlendi ve akan hücre ölçer ile araştırıldı. T ve Tc lenfosit kökenli eksozom seviyelerinde her iki grupta (lökositi azaltılmamış ve azaltılmış) azalma görülmüştür.T hücre kökenliler lökositi azaltılmış grupta 42.gün örneklerinde 0. güne göre anlamlı şekilde azalırken, T sitotoksik lenfosit kökenliler lökositi azaltılmamış grupta 14 ve 42. gün örneklerinde 0. güne göre anlamlı şekilde azalma göstermiştir (p<0,05). B lenfosit kökenli eksozom seviyelerinde de her iki grupta azalma görülmüştür. G-MDSC kökenlı eksozomlar her iki grupta 0, 14 ve 28. günlerde anlamlı şekilde azalmıstır (p<0,05). 42. gün örneklerinde bu eksozomların düzeyleri belirgin şekilde yüksek bulunmuştur. Ayrıca lökositi azaltılmış ve azaltılmamış gruplar arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0,05). Çalışmadan elde edilen sonuclar immün baskılayıcı özellikteki MDSC ve G-MDSC kökenli eksozomların immünmodülasyonda rol oynadığı düşündürmektedir. Çalışma sonuçları eksozomların lökoredüksiyondan etkilenmediklerini göstermiştir. İmmünmodülasyonun lökoredüksiyonla engellenememesinin nedenlerinden birisi de filtrelerden geçebilen eksozomlar olabilir.Publication Evaluation of one year, five years and ten years life time of patients with kidney transplant: Single-center experience(Lippincott Williams & Wilkins, 2020-09-01) Elgin, Ersin; Aydın, Mehmet Fethullah; Ünsal, Oktay; Yıldız, Abdulmecid; Oruç, Ayşegül; Günseren, Kadir Ömur; Çiçek, Mehmet Çağatay; Budak, Ferah; Oral, H. Barbaros; Ersoy, Alparlan; Elgin, Ersin; Aydın, Mehmet Fethullah; Unsal, Oktay; Yıldız, Abdulmecid; ORUÇ, AYŞEGÜL; GÜNSEREN, KADİR ÖMÜR; ÇİÇEK, MEHMET ÇAĞATAY; BUDAK, FERAH; ORAL, HALUK BARBAROS; Ersoy, Alparlan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Bursa Bölge Koordinasyon Merkezi.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İmmünoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-9509-5799; 0000-0002-5665-7402; 0000-0002-0342-9692; 0000-0001-7625-9148; 0000-0003-0463-6818; F-4657-2014; K-7285-2012; AAH-4002-2021; AAJ-8220-2020; IZP-9398-2023; DXA-2790-2022; JKA-8956-2023; JJY-8484-2023; EIF-8983-2022; JJO-6552-2023; CNT-9025-2022Item İndolamin 2, 3 dioksijenaz (IDO) gen polimorfizminin COVİD-19 ve kliniği üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-01-25) Karaca, Mert; Oral, H. Barbaros; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/İmmünoloji Anabilim Dalı.; 0000-0001-6711-676XPandemi olarak ilan edilmiş, küresel bir sorun teşkil eden COVID-19 hastalığına, koronavirüs ailesinden SARS-CoV-2 virüsü ile enfeksiyonun neden olduğu bilinmektedir. İnsan bağışıklık sisteminin bu virüse karşı verdiği tepkiler halen anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bu araştırmada önemli bir immünmodülatör olan IDO (indoleamine 2-3-dioxygenase)’nun COVID-19 üzerindeki etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamızın tasarlanmasında, SARS-CoV virüsünün özellikleri ve COVID-19’un klinik tablosu ile IDO’nun özellikleri ve diğer viral enfeksiyonlar ile ilişkileri göz önünde bulundurulmuştur. IDO gen bölgelerinde görülen polimorfizmlerin inflamatuvar epizodlarda etkili olduğu da bilinmektedir. Bu doğrultuda, IDO-1 ve IDO-2 için belirlenen iki ayrı IDO SNP gen bölgelesinde, 40 hasta için melting curve analizi ile tek nükleotid polimorfizm (SNP) tespiti yapılmıştır. Ek olarak serum örneklerinde ELISA yöntemiyle Th1, Th2, Th17 ilişkili bazı sitokin ve IDO-1 konsantrasyonları saptanarak, sitokinlerin IDO-1 seviyeleri ile korelasyonları incelenmiştir. Yapmış olduğumuz tek nükleotid polimorfizm çalışmamızın sonucunda; IDO-1 rs7820268 SNP bölgesinin COVID-19 hastalığına yatkınlıkla ilişkili olduğu sonucu elde edilmiştir. Bu SNP bölgesi için elde edilen sonuçlar üzerine yapmış olduğumuz analizler sonucunda, yatkınlık dışında, patogenez ile bir ilişki saptanamamıştır. IDO-2 için incelenen rs4503083 SNP bölgesinde ise hasta ve sağlıklı kontrol grubu ile anlamlı farklılık tespit edilmemiştir. ELISA sonuçlarımız da ise; IL-6 ve TNF-α ile IDO-1 arasında negatif yönlü korelasyonlar saptanmıştır. Önemli olarak, SARS-CoV-2 virüsünün diğer viral enfeksiyonların aksine IDO-1’i baskıladığı tespit edilmiştir. Yoğun bakım hastalarında, asemptomatik hastalardan daha düşük seviyelerde IDO-1 konsantrasyonu görülmüştür. Tez çalışma sonuçlarımız IDO’yu COVID-19 prognozu için terapötik hedef olarak önermektedir.Item İnsan indolamin -2,3-dioksijenaz (İDO) geninin ELAM-1 promotoru kontrolünde klonlanması ve ekspresyonu(Uludağ Üniversitesi, 2017-04-28) Karaçay, Mehmet; Ersoy, Figen; Oral, H. Barbaros; Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı.İmmünolojik tolerans, antijen ile karşılaşan lenfositlerin yanıtsız kalması olarak tanımlanmıştır. İmmün sistem bazı patolojik durumlarda ve immün toleransın kırılması sonucunda, öz antijenlerine karşı duyarlı hale gelerek, kendi doku antijenlerine karşı reaksiyona geçmektedir. Böylece immün tolerans bozularak otoimmün hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Otoimmün hastalıkların görülme sıklığı toplum genelinde %1-2 oranındadır. Birçok otoimmün hastalıkta triptofan aminoasit katabolizmasıyla ilgili teoriler ortaya atılmıştır. Triptofan aminoasit katabolizmasının başlangıç ve hız sınırlayıcı adımını gerçekleştiren İndolamin 2, 3-dioksijenaz (IDO), hücre içi bir enzimdir. IDO kullanımı sonucunda T hücre aktivasyonu baskılanırken, triptofanın katabolik ürünü olan kinürinin ve türevleri, serbest oksijen radikalleri gibi moleküller T hücre proliferasyonunu ve yaşamlarını düzenlerler. Endotel Lökosit Adezyon Molekülü- 1 (ELAM-1) lökositlerin enflamasyonlu dokulara göçünde yer alan bir molekülüdür. Normal koşullar altında endotel hücrelerde düşük düzeylerde eksprese edilir. Ayrıca endotel hücre kültürlerinde IL-1 (Interlökin-1) ve TNF (Tümör Nekroz Faktör) gibi sitokinler tarafından 4-6 saat gibi kısa bir sürede uyarılabilir. Bu tez çalışmasının amacı ELAM-1 promotor kontrolünde klonlanan IDO geninin sadece enflamasyon koşulları altında ekspresyonunu sağlamaktır. Bu amaçla hazırlanan plazmit memeli hücre hattı olan HeLa hücrelerine aktarılmış ve sitokinler aracılığı ile uyarılarak IDO aktivasyonu gözlemlenmiştir. IDO ekspresyonu ELISA, qRT-PZR ve Western blot analizleriyle gösterilmiştir. Bu çalışmanın devamında yapılması planlanan hayvan modelleme çalışmalarıyla birçok otoimmün hastalığa yeni bir gen tedavi yaklaşımı olarak kullanılıp kullanılmayacağı belirlenecektir.Item Malign melanoma olgularında yeni B hücre alt gruplarının araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-02-15) Cevhertaş, Laçin; Oral, H. Barbaros; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Tp Fakültesi İmmünoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-2287-3569İmmün kontrol noktası inhibitör (ICI) tedavisinin malign melanoma olgularındaki etkinliğinin belirlenmesi için öngörücü biyo-belirteçlerin tanımlanması, tedavi seçimine ve klinikte takibine yardımcı olması açısından önemlidir. Malign melanomada ICI’nin ana hedefi T hücre efektör fonksiyonları olmasına rağmen, olgun ve farklılaşmış B hücre fenotiplerinin de ICI yanıtları ile pozitif ilişkide olduğu öne sürülmekte ancak ICI tedavisindeki rollerine yönelik çalışmalar az sayıdadır. Bu çalışmada, uzun süreli takip edilen metastatik melanoma (MM)’lı olguların ICI immünoterapisine verdikleri B-hücre aracılı immün yanıtları, tedaviye yanıt veren (YV) ve yanıtsız (YZ) olgulardaki B hücre alt gruplarındaki farklılıkların saptanması ve B hücre ilişkili sitokinlerin prognostik ve öngörücü klinik biyo-belirteç olarak kullanılabilme potansiyellerinin araştırılması amaçlanmıştır. MM’li olgular ve sağlıklı kontrollerden alınan periferik kan örneklerinden akan hücre ölçer ile B hücre alt grupları saptanmıştır. Aynı grupların serum örneklerinden BAFF ve APRIL sitokin seviyeleri Elisa yöntemi ile tespit edilmiştir. ICI tedavisinin, YZ olgularda naif B hücre frekanslarını periferde arttırırken, dönüşmüş bellek (IgD-CD27+), klasik (CD21+CD27+), dönüşmemiş bellek B hücre ve IgA+ B hücre frekanslarını azalttığı saptanmıştır. Tedavinin erken ve geç vizitlerinde dönüşmüş (IgM-IgD-) ve dönüşmüş bellek B hücreler YV’lerde yüksek frekanslarda bulunmuştur. ICI tedavisinin, CD21- /dü dönüşmüş B hücre frekanslarının YZ olgularda arttırdığı, YV olgularda BAFF-R ekspresyonunu azalttığı saptanmıştır. YZ olgulara nazaran her vizitte BAFF-R ve TACI ekspresyonları YV olgularda yüksek tespit edilmiştir. Tedavi başlangıcında YZ olguların BAFF serum konsantrasyonlarının, kontrollerden ve YV olgulardan yüksek olduğu tespit edilmiştir. Tez çalışma sonuçları, serum BAFF seviyelerinin, BAFF-R ve TACI ekspresyonlarının ve CD21-/dü B hücre frekanslarının ICI tedavisi altındaki MM’li hastaların efektif anti-tümör yanıtlarında rolü olduğunu ileri sürmektedir.Item Meme kanserinde foliküler yardımcı T lenfositlerin fonksiyonel ve moleküler analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-11-19) Yılmaz, İzel; Oral, H. Barbaros; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Tıp/İmmünoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-1918-2516T foliküler yardımcı (Tfh) hücreler, lenf nodu (LN)’nda antijene özgü antikor üreten B hücrelerinin olgunlaşmasında görev alır. Kanser hastalarının LN ve periferik kanlarında bulunan Tfh hücrelerinin moleküler ve fonksiyonel karakterizasyonu net bir şekilde tanımlanmamıştır. Bu çalışmada fenotipik karakterizasyon için meme kanseri hastaların LN ve periferik kanından izole edilen lenfositler kullanıldı ve CD4, CD8, PD-1, CXCR5, CCR7, CD45RO, CD127, CD25, TIM-3, LAG-3, CTLA-4 ve ICOS ifadeleri, akım sitometresi aracılı analiz edildi ve klinik veriler ışığında incelendi. LN kesitlerinden CD4, CD19 ve BCL-6 immünofloresan boyamalar yapıldı. Fonksiyonel analizlerde, CD4+ T hücreleri izole edildi ve anti-CD3/CD28 uyarımı sonrası zamana bağlı; PD-1 ve CXCR5 ilişkili, erken aktivasyon ve inhibitör belirteçlerinin ifadelerindeki değişimler ve proliferasyonları incelendi. Uyarım sonrası CD4+ T hücreler PD-1 ve CXCR5 bağımlı olarak izole edildi ve bu hücrelerdeki BCL-6, ICOS ve TIM-3 ifadeleri immünfloresan boyama ile ve bu popülasyonlardaki diğer T hücre alt grupları ile ilişkili moleküllerinin mRNA düzeyi RT-PZR tekniği ile araştırıldı. Sonuç olarak, LN’de dolaşıma kıyasla daha yüksek Tfh ilişkili CD4+PD-1+ CXCR5+ hücreler tespit edildi, bu hücrelerin CCR7+CD45RO+ merkezi bellek fenotipik özelliği taşıdığı ve yüksek oranda CD127, TIM-3 ve ICOS ifadesine sahip olduğu saptandı. Ayrıca, CD4+PD-1+CXCR5+ hücrelerinin yüksek oranda çoğalma kapasitesine sahip olduğu ve uyarım ile erken aktivasyon ve inhibitör reseptör ifadelerini arttırdığı tespit edildi. Uyarım sonrası CD4+PD-1+CXCR5+ hücrelerinde yüksek oranda BCL-6 mRNA düzeyi, ICOS ve TIM-3 ifadesi de görüldü. Böylelikle çalışmamız, Tfh hücrelerinin esas olarak LN'de yüksek çoğalma kapasitesindeki CD4+PD-1+CXCR5+BCL-6+ICOS+TIM-3+ hücreler olarak karakterize edilebileceğine ışık tutmaktadır ve bu hücrelerinin aktivasyonunun hedeflenmesi ile anti-kanser hümoral bağışıklık yanıtını indüklenebileceğini düşünülmektedir.Item MicroRNA expression patterns of CD8+ T cells in acute and chronic brucellosis(Public Library Science, 2016-10-06) Güvenç, Furkan; Deniz, Günnur; Budak, Ferah; Bal, S. Haldun; Tezcan, Gülçin; Akalın, E. Halis; Göral, Güher; Oral, H. Barbaros; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İmmünoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-0463-6818; 0000-0002-5956-8755; AAU-8952-2020; K-7285-2012; AAH-3843-2020; F-8554-2017; F-4657-2014; 6701913697; 57191480128; 25650627600; 57207553671; 6603453166; 7004498001Although our knowledge about Brucella virulence factors and the host response increase rapidly, the mechanisms of immune evasion by the pathogen and causes of chronic disease are still unknown. Here, we aimed to investigate the immunological factors which belong to CD8+ T cells and their roles in the transition of brucellosis from acute to chronic infection. Using miRNA microarray, more than 2000 miRNAs were screened in CD8+ T cells of patients with acute or chronic brucellosis and healthy controls that were sorted from peripheral blood with flow cytometry and validated through qRT-PCR. Findings were evaluated using GeneSpring GX (Agilent) 13.0 software and KEGG pathway analysis. Expression of two miRNAs were determined to display a significant fold change in chronic group when compared with acute or control groups. Both miRNAs (miR-126-5p and miR-47533p) were decreased (p <0.05 or fold change > 2). These miRNAs have the potential to be the regulators of CD8+ T cell-related marker genes for chronic brucellosis infections. The differentially expressed miRNAs and their predicted target genes are involved in MAPK signaling pathway, cytokine-cytokine receptor interactions, endocytosis, regulation of actin cytoskeleton, and focal adhesion indicating their potential roles in chronic brucellosis and its progression. It is the first study of miRNA expression analysis of human CD8+ T cells to clarify the mechanism of inveteracy in brucellosis.Item Ratların trichinella spiralis enfeksiyonlarına immünomodülatör maddelerin etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2007) Muz, Mustafa Necati; Tınar, Recep; Oral, H. Barbaros; Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Parazitoloji Anabilim Dalı.Bu çalışmada bazı immünomodülatör maddelerin ratlarda Trichinella spiralis enfeksiyonuna etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada deney hayvanı olarak 42 adet 21 günlük dişi Wistar albino rat (Rattus rattus) kullanılmış, bunlar yedişerli altı gruba ayrılmıştır. Araştırma iki safhadan oluşmuştur. Araştırmanın birinci safhasında, ratlara 14 gün süre ile immünomodülatör maddeler uygulanmıştır. 1.Gruptakilere: 0,5 mg/kg dozda kapsaisin deri altı yolla, 2. Gruptakilere: 10 mg/kg dozda propolis ağız yoluyla, 3.Gruptakilere: 1 mg/kg dozda beta glukan ağız yoluyla 4.Gruptakilere: Bu grup, kapsaisin solüsyonunda bulunan sıvıların etkisini ortaya koymak için oluşturulmuştur. Toplam 5 ml solüsyonun %10’nunu tween-80 (taşıyıcı madde), %10’nunu %95’lik etil alkol (çözücü madde) ve %80’nini fizyolojik tuzlu su (hacim sağlayıcı madde) oluşturmuştur. Bu solüsyon, ratlara 5 ml dozda derialtı yolla uygulanmıştır. Araştırmanın ikinci safhasında 35 günlük olan ratlar, yüzer adet Trichinella spiralis larvası içeren kas parçacıkları yedirilerek enfekte edilmiş, altıncı grup enfekte edilmeksizin kontrol olarak tutulmuştur. Ratların nekropsisi enfeksiyondan yedi hafta sonra yapılarak, dil ile diyafram kasları, trişinoskopi ve sindirim tekniği ile mukayeseli olarak incelenmiştir. Sayımda, deneme gruplarındaki her bir ratın dil ve diyafram kaslarından 0.5’er gram alınarak yapılan trişinoskopinin ardından sindirim metodu uygulanmıştır. Kullanılan her bir immünomodülatör maddenin Trichinella spiralis larvalarına olan etkisinin farklı düzeylerde olduğu tespit edilmiş, en önemlisi kapsaisin bulunmuş bunu propolis ve beta glukan izlemiştir.Item Raw 264.7 hücre hattında CD80 ve CD86 ekspresyonun CRISPR/Cas9 gen düzenleme sistemi kullanılarak baskılanması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-08-29) Ardahanlı, Elif; Oral, H. Barbaros; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/İmmünoloji Anabilim Dalı.İmmünolojik tolerans, bağışıklık sisteminin bir antijene yanıt vermemesi durumudur. İmmünolojik toleransın başarısızlığı otoimmünite ve otoimmün hastalıklarla sonuçlanır. Son yıllarda otoimmün hastalıkların görülme sıklığı ve prevalansında rahatsız edici bir artış vardır. Bu hastalıklar kronik yapıları, ilgili sağlık hizmetleri maliyetleri ve genç nüfuslardaki prevalansı sebebiyle önemli bir klinik problemdir. Bu çalışmada T hücrelerini uyaran profesyonel antijen sunan hücrelerden makrofajlarda, CD80 ve CD86 genlerinin susturularak, T hücrelerinde anerji oluşturulup tolerans mekanizmasının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada, mouse CRISPR Knockout Pooled Library kullanılarak seçilen CD80 ve CD86 genlerine özgü oligonükleotitler, LentiCRISPRv2 vektörüne klonlandı. Ligasyon yapılan CRISPR vektörlerinin virüsleri üretildi ve Raw 264.7 hücreleri bu virüslerle transdükte edildi. Bu hücreler daha sonra puromisin seleksiyonuna tabi tutuldu ve hayatta kalan hücreler, de novo sentezin baskılanıp baskılanmadığını göstermek için IFN-γ ile uyarıldı. Ardından bu hücreler CD80 ve CD86 monoklonal antikorlarıyla muamele edilerek akan hücre ölçerde okutulup analizleri yapıldı. IFN-γ ile uyarımı takiben yapılan akan hücre ölçer sonuçlarında, kontrol vektörüyle trandükte edilen hücrelerle benzer şekilde gen düzenlemesi yapılan makrofajlarda CD80 ve CD86 ekspresyonlarında artış görülmüş olup, beklenen CD80-CD86 susturulması gerçekleşmemiştir. Otoimmün hastalıklara karşı tolerans mekanizmalarının tetiklenmesine yönelik tedavi denemeleri yapılmakta ve olumlu sonuçlar alınmaktadır. Özellikle CD80 ve CD86 ekspresyonunu baskılanması üzerine yapılmış çalışmalar yeni olup bizim çalışmamız da bu denemelere örnektir. Çalışmamızda CD80-CD86 genleri susturulamasa da, sorunu çözmeye yönelik ileri çalışmalarda, CRISPR/Cas9 sistemi ile eş uyaran sinyalini baskılamaya yönelik yaklaşımlar alternatif tedavi yöntemi olarak yerini alabilir.