Browsing by Author "Tekinalp, Atakan"
Now showing 1 - 5 of 5
- Results Per Page
- Sort Options
Publication A real-life Turkish experience of venetoclax treatment in high-risk myelodysplastic syndrome and acute myeloid leukemia(Cig Media Group, 2021-08-10) Gemici, Aliihsan; Dogu, Mehmet Hilmi; Tekinalp, Atakan; Alacacioglu, Inci; Guney, Tekin; Ince, Idris; Geduk, Ayfer; Cağlıyan, Gulsum Akgun; Maral, Senem; Serin, Istemi; Gunduz, Eren; Karakus, Volkan; Bekoz, Huseyin Saffet; Eren, Rafet; Gunes, Ahmet Kursad; Sargin, Fatma Deniz; Sevindik, Omur Gokmen; Ozkalemkas, Fahir; ÖZKALEMKAŞ, FAHİR; Pinar, Ibrahim Ethem; PINAR, İBRAHİM ETHEM; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Hematoloji Anabilim Dalı.; JWP-2738-2024; AAA-5330-2022Venetoclax is a selective B-cell lymphoma 2 (BCL2) inhibitor, which is approved to treat elderly patients with newly diagnosed acute myeloid leukemia (AML) and high-risk myelodysplastic syndrome (MDS). A total of 60 patients with a median age of 67 years from different centers were included in the final analysis. Our real-life data support the use of venetoclax in patients with both newly diagnosed and relapsed high-risk MDS and AML.Introduction: Venetoclax is a selective B-cell lymphoma 2 (BCL2) inhibitor, which is approved to treat elderly patients with newly diagnosed acute myeloid leukemia (AML) and high-risk myelodysplastic syndrome (MDS) in combination with either low-dose cytarabine (ARA-C) or hypomethylating agents. We aimed to collect and share data among the efficacy and safety of venetoclax both as a monotherapy or in combination with other drugs used to treat high-risk MDS or AML. Materials and Methods: A total of 60 patients with a median age of 67 (30-83) years from 14 different centers were included in the final analysis. Thirty (50%) of the patients were women; 6 (10%) of the 60 patients were diagnosed with high-risk MDS and the remaining were diagnosed with AML. Results: The best objective response rate (complete remission [CR], complete remission with incomplete hematological recovery (CRi), morphological leukemia-free state [MLFS], partial response [PR]) was 35% in the entire cohort. Best responses achieved during venetoclax per patient number were as follows: 7 CR, 1 CRi, 8 MLFS, 5 PR, and stable disease. Median overall survival achieved with venetoclax was 5 months in patients who relapsed and not achieved in patients who were initially treated with venetoclax. Nearly all patients (86.7%) had experienced a grade 2 or more hematologic toxicity. Some 36.7% of these patients had received granulocyte colony stimulating factor (GCSF) support. Infection, mainly pneumonia (26.7%), was the leading nonhematologic toxicity, and fatigue, diarrhea, and skin reactions were the others reported. Conclusion: Our real-life data support the use of venetoclax in patients with both newly diagnosed and relapsed high-risk MDS and AML. (C) 2021 Elsevier Inc. All rights reserved.Item Böbrek biyopsisi ile reaktif amiloidoz tanısı alan hastaların retrospektif analizi(Uludağ Üniversitesi, 2012-03-13) Yıldız, Abdülmecit; Tekinalp, Atakan; Hoyrazlı, Ayşe; Gül, Bülent; Aktaş, Nimet; Oruç, Ayşegül; Aytaç, Berna; Ermurat, Selime; Yoğurt, İsmail; Güllülü, Mustafa; Yurtkuran, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Bu çalışmada böbrek biyopsisi sonucu AA amiloidozu tanısı alan 32 hastanın demografik,klinik ve laboratuar özellikleri retrospektif olarak incelendi. Yaş ortalaması 49,3±14,5, Cinsiyet dağılımı (E/K) 22/10, Biyopsi endikasyonu; 29 (%90,6) olguda nefrotik sendrom, 3 (%3,4) olguda açıklanamayan akut böbrek yetmezliği nedeniyle koyuldu. 14 (%43,8) olguda altta yatan hastalık saptanamadı. 11(%34) olguda romatolojik hastalık, 3 (%9,4) olguda malinite ve 3 (%9,4) olguda kronik bakteriyal enfeksiyon saptandı.1 (%3) olguda biyopsi sonrası kanama gelişti. AA amiloidozu düşünülen hastalarda böbrek biyopsisi güvenle tercih edilebilir. İdyopatik olguların oranı yüksek olup malign hastalıklar etyolojide düşünülmelidir.Item İmatinib tedavisinin kronik miyeloid lösemi hastalarında erektil fonksiyonlar üzerine etkisinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2012) Tekinalp, Atakan; Ali, Rıdvan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Kronik miyeloid lösemi (KML), 9. ve 22. kromozomlar arasındaki translokasyon sonucu oluşan, philadelphia kromozomu olarak adlandırılan BCR/ABL füzyon geni ve bu genin tirozin kinaz aktivitesi yüksek onkoproteinleri ile karakterize, tüm hematolojik kök hücre serilerini tutan miyeloproliferatif bir hastalıktır. Genellikle ileri yaşlarda görülür. KML'de ispatlanmış etiyolojik bir ajan söz konusu değildir.KML'de allojeneik kök hücre nakli de dâhil çeşitli tedavi yöntemleri uygulanmıştır. Tirozin kinaz inhibitörlerinden (TKİ) imatinibin keşfi ve tedaviye girmesi, tedavi yanıtları ve sağ kalım açısından bir dönüm noktası kabul edilebilir.TKİ ile hücre içi sinyal iletimi, hücre proliferasyonu ve farklılaşması baskılanır. Hayvan çalışmalarında (ratlar, maymunlar ve köpeklerde) imatinibin spermatogenezi etkilediği ancak diyabetik ratlarda diyabete bağlı gelişen erektil disfonksiyonların TKİ tedavisi ile gerileyebileceği gösterilmiştir. TKİ'lerinin teratojenik etkileri olabileceğinden korkulması nedeni ile TKİ kullanan şahısların gebelikten kesin bir şekilde kaçınması gerektiği önerilmektedir.İmatinib kullanımı sırasında gebeliklerin gerçekleştiği ve bunların normal bir şekilde sonlanabildiği de bir gerçektir. İnsanlar üzerinde yapılmış gonadal fonksiyonları inceleyen bir çalışma hali hazırda yoktur. İmatinib tedavisi altındaki erkeklerde erektil fonksiyonları değerlendiren çalışmamız literatürde bir ilki oluşturmaktadır.Çalışmamızda Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı'nda takip ve tedavi altındaki erkek KML hastalar incelendi. KML dışında bilinen bir sistemik hastalık öyküsü olmayan, TKİ dışında farmakolojik tedavi almayan 31 hasta tespit edildi. Bunlardan 24'ü imatinib, 6'sı nilotinib ve 1'i de dasatinib tedavisi almaktaydı. Bu hastaların erektil fonksiyonları, Uluslararası Erektil Fonksiyon Değerlendirme İndeksi (IIEF-5) ile değerlendirildi. Tüm hastaların 12'sinde (%38,7) erektil disfonksiyon (ED) saptanmadı. İmatinib kullanan hasta grubuna bakıldığında 10 hastada (%41,5) ED saptanmazken, 11 hastada (%45,8) hafif, 3 hastada (%12,5) orta şiddette ED bulundu. Bu olgular yaşlarına göre değerlendirildiğinde ED oranı normal sınırlar içinde saptandı. ED ile imatinib kullanım dozu ve tedavi süresi arasındaki ilişki değerlendirildiğinde istatistikî yönden anlamlı bulunmadı (sırasıyla; p=0,255 ve p=0,243). Sonuç olarak; olgu sayısı sınırlı olmakla birlikte bu çalışmada TKİ kullanımının ED oluşturmadığı belirlendi. Hormonal özellikleri de içeren ve daha geniş olgu sayılı çalışmalara ihtiyaç olduğu kanısına varıldı.Item Kök hücre nakli hastalarında tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı(Uludağ Üniversitesi, 2011-12-16) Akkuş, Yeliz; Akdemir, Nuran; Göker, Hakan; Aksu, Salih; Sucak, Gülsan A.; Özet, Gülsüm; İlhan, Osman; Karacan, Yasemin; Tekinalp, Atakan; Özkocaman, Vildan; Ali, Rıdvan; Özkalemkaş, Fahir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Hematoloji Bilim Dalı.Bu çalışma kök hücre nakli yapılan hastaların nakil öncesi ya da nakil sonrası TAT uygulamalarının değerlendirilmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Veriler Ankara’da bulunan 5 hastanede tedavi gören 153 hastadan toplanmıştır. Veri toplama formu sosyo-demografik özellikler ve geçen ve bir önceki yıllardaki ilik nakillerinde TAT kullanımına ilişkin bilgileri kapsamaktadır. Hastaların TAT rak %48.4’ünün şifalı bitkisel ürünleri, %28.1’inin dini aktiviteleri (dualar) kullandığı belirlenmiştir. Hastaların sıklıkla bitkisel ürün olarak ısırgan otunu (%69.0) ,hayvansal ürün olarak ise kaplumbağa kanını kullandığı saptandı. Hastalar çoğunlukla tedavi edici, gevşetici ve manevi güç olarak TAT kullandığını belirtmiştir. Hastaların %79.0’u doktorları ile TAT kullanımlarına ilişkin tartışmadıklarını/danışmadıklarını belirtmiştir. Bu çalışmanın bulgularının diğer çalışmalardakilerle benzer olduğu saptanmıştır.Item Oral antidiyabetik tedavi ile kan şekeri regüle edilememiş tip 2 diyabetli hastalarda tedaviye insülin glargin ve tek doz insülin glulisin eklenmesinin etkinliğinin retrospektif olarak değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2012-04-10) Ersoy, Canan; Ünal, Oğuz Kaan; Yoğurt, İsmail; Hoyrazlı, Ayşe; Özışık, Seçil; Tekinalp, Atakan; Sığırlı, Deniz; İmamoğlu, Şazi; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.Biri metformin olmak kaydıyla en az iki oral antidiyabetik ilaç (OAD=Oral Anti-diabetic Drug) ile kan şekeri regüle olmayıp (Hemoglobin A1c= HbA1c= %7-10) bazal-plus insülin tedavisi alan tip 2 diabetes mellitus (T2DM) tanılı hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. İncelenen 78 hasta dosyasından 15 hastanın bazal-plus tedavi aldığı ve devam ettiği belirlendi. Sabah açlık kan şekeri değerlerine göre insülin glargin (17:00’de) başlanıp titre edildiği, takiplerinde en yüksek postprandiyal kan şekeri değerlerine göre akşam öğününe insülin glulisin eklenip titre edildiği görüldü. İnsülin glargin sonrası sabah açlık, tokluk, gece 23:00 ve 02:00 kan şekeri değerlerinde, insülin glulisin sonrası akşam tokluk ve gece 23:00 kan şekeri değerlerinde anlamlı düşüş saptandı. HbA1c’de %8.3’ten %6.8’e anlamlı düşüş saptanırken (p<0.001), hipoglisemi ve kilo artışında anlamlı değişiklik saptanmadı. Sonuçta OAD ile kan şekeri regülasyonu sağlanamayan hastalarda bazal-plus insülin tedavisinin yan etki artışı yapmadan etkili kan şekeri regülasyonu ve HbA1c düşüşü sağladığı belirlendi. Bu sonuçlarla bazal-plus tedavisinin intensif insülin tedavisine geçişte uygun bir basamak olduğu kanaatine varıldı.