Bursa Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi / Uludağ Journal of Economy and Society
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/17242
Browse
Browsing by Department "İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi"
Now showing 1 - 20 of 445
- Results Per Page
- Sort Options
Item 135 nolu gelir vergisi genel tebliği ve bir sorun(Uludağ Üniversitesi, 1992) Taş, Metin; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiÜcretlerin gerçek usulde vergilendirilmesinde gayrisafi ücretten kanunen düşülebilecek olan indirimlerin birisi de sosyal güvenlik kesintileridir. Ülkemizde ücretlilerin zorunlu sosyal güvenliği Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kanunu çerçevesinde sağlanmaktadır. Emekli aidatı veya sosyal sigorta primleri kesintisinin yapıldığı Emekli Sandığı ya da Sosyal Sigortalar Kurumu'nun Tür kiye'de olması şarttır. Bugün ülkemizde 506 Sayılı Kanunun geçici 20. maddesi çerçevesinde kurulan ve Sosyal Sigortalar Kanunu'na uygun hale getirilmiş bazı sandıklar da vardır. Bazı bankalar ve sigorta şirketleri bu çerçevede personeline hizmet eden sigorta kurumlarına sahiptirler. Bu sigorta kurumlarına yapılan ödențilerin de sosyal sigorta primi olarak kabul edilmesi ve Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenen sigorta primi için uygulanan miktar sınırlamasına uyulması koşuluyla gayrisafi ücretten indirilmesi mümkündür. Ücretin bir kısmının vergi dışı bırakılmış olması ve vergi dışı bırakılan kısımdan sosyal güvenlik kesintisi yapıldığı durumlarda; bu kesintinin tamamının gayrisafi ücretten düşülüp-düşülmemesi bir sorun oluşturmaktadır.Item 1475 sayılı iş yasasında kadın işçileri koruyucu hükümler ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kahyaoğlu, Gamze Akkuzu; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İşletme BölümüTürkiye'de istatistiklerle kadını yorumlarsak, Ekim 1992 verileriyle toplam kadın nüfusu 8.785.960'dı . Yani toplam nüfus içindeki kadın oranı % 49.55 'dir. İşte istihdam edilen kadın oranı ise % 31 .07' dir. İstihdam edilen kadın nüfusun toplam iktisaden faal kadın nüfusun içindeki % .6 Iık kısmı tarım ,ormancılık ve balıkçılık sektöründe, % 7.7'si toplum hizmetleri, sosyal ve kişisel hizmetler sektöründe, % 6.8' i ise imalat sektöründe yer almaktadır. Bu kısa bilgilerden de anlaşılacağı gibi , Ülkemiz kalkınmasında önemli bir yeri olan tarım sektöründe büyük çoğunluğu sosyal güvenceden yoksun ve ücretsiz aile işçisi olarak kadınların istihdam piyasasına artan onların değişik sorunlarla karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır.Item 19. yüzyılda Çin'de Avrupa tesirinin başlaması ve 1839 - 1842 Afyon savaşı(Uludağ Üniversitesi, 1994) Akarslan, Mediha; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Uluslararası İlişkiler BölümüSiyasi tarihçiler, tarihte "evrensel" nitelik kazanmış çeşitli uluslararası sistemlerin mevcut olduğundan söz ederler. Bunlara örnek olarak da gösterebileceğimiz; Eski Ortadoğu İmparatorlukları, Hint İmparatorluğu, Çin İmparatorluğu ve Roma İmparatorluğu bulunmaktadır. Çin İmparatorluğu M.Ö. 18. yüzyıldan, M. S. 1912 yılına kadar yaşamıştır. Diyebiliriz ki ; 1839-1911 yılları Çin tarihi açısından, bu büyük İmparatorluğun çözülmesinin acıklı öyküsüdür. Çin İmparatorluğu'nun çözülme ve parçalanmaya başlaması 1839 Afyon Savaşı ile başlamıştu2. Afyon Savaşı, Çin İmparatorluğu açısından "eşit olmayan anlaşmalar" dönemini başlatan ve o anda siyasal iktidarı elinde bulunduran Mançu Hanedanlığı'nın çöküşünü hazırlandıran bir olaydır. Olaya değişik bir açıdan bakacak olursak; tarihte Amerikalılar kızılderilileri boyun eğdirmek için en büyük silah olarak viskiyi kullanmışlardır. İngilizler de Çin İmparatorluğu 'nu içten parçalamak için afyon kullanımını teşvik ve desteklemeden istifade etmişlerdir. Esasında XX. yüzyılın başlarında Avrupa'da afyon içme alışkanlığı yaygındı. Özellikle Paris' li sanatçılar arasında afyon kullanma büyük boyutta idiItem 1908 sonrası çeşitlenen Osmanlı siyasal hayatında Türkçülüğün konumu(1989) Öğün, Süleyman Seyfi; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi1908 sonrası doğan nispi özgürlük ortamında, Osmanlı siyasal hayatında yer alan akımlar kendilerini daha açık bir şekilde ifade edebilme fırsatı bulmuşlardır. Bu akımların önde gelenlerinden biri de Türkçülüktür. Etnik ve kültürel temelli bir milliyetçilik anlayışını içeren Türkçülük, kapsadığı temalar çerçevesinde nasıl bir entelektüel oluşum yaşamıştır? Türkçü akınım göreli olarak zenginleşen Osmanlı siyasal hayatındaki konumu nedir? Diğer bir deyişle kendisi dışında hangi akımlarla uzlaşmazlık içindedir, hangileri ile paralellik taşımaktadır? Makalemde bu sorulara karşılık aramaya çalışacağını.Item 1918-1991 Arası Sovyetler Birliği'nde rejimin hakim güçleri(Uludağ Üniversitesi, 1994) Akarslan, Mediha; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Uluslararası İlişkiler BölümüDünyada tarih boyunca kurulan en büyük imparatorluklarından biri olan Çarlık Rusyası nın devamı durumunda Sovyetler Birliği, J. Dünya Savaşı sırasında büyük bir devrim yaşayarak, savaştan çekilmiş ve kendi sorunlarıyla uğraşmıştır. Tarihi bir perspektiften bakacak olursak Doğu Avrupa'da Moskova Rus Devleti adı altında bir devletin ortaya çıkması uzun bir süreç içinde meydana gelmiştir. Rus knezliklerinden biri olan Moskova kısa bir süre içinde büyüyerek XVI. yüzyılın ortalarında bölgesel bir güç olarak ortaya çıkması bir siyasi oluşumun meydana gelmesinde dönüm noktası olmuş, bu tarihten itibaren bir Avrasya İmparatorluğu olma yolunda genişlemiştir. Bu dönemde, Moskova knezlikten, gerek yapısal gerekse siyasal olarak otokrat bir devlet ve Doğu Avrupa'da bir güç haline gelme sürecini ve dönüşümünü yaşamıştır. Ortaya çıkan bu Moskova-Rus Devleti "Moskova-Üçüncü Roma" görüşü ile de siyasi ideolojisini saptamış görünüyordu.Item 1965, 1969, 1973 ve 1977 seçimlerinde İstanbul ilinde CHP'nin siyasal devşirme kalıbı ve elit yapısı (II)(Uludağ Üniversitesi, 1982) Kotil, Ahmet; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiÖnce MV'Ieri ve A-A 'larının ön seçimler öncesindeki işleriyle ilgili verileri sunalım. 1) Yerel (Belediye Meclisi, İl Genel Meclisi üyeleri, Belediye Başkanları) ve ulusal (Millet Meclisi ve Senato üyeleri) meclis üyeleri sürekli olarak MV'Ierinin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadırlar. MV'Ierinin 1965'de % 75.0'i, 1969'da % 63.6'sı, 1973'de % 72.2'si, 1977'de % 86.9'u, ortalama % 76.7'si, MV seçildikleri sırada ya yerel ya da ulusal düzeyde meclis üyesidirler. Bu neyi göstermektedir'? Birincisi siyasette profesyonelleşme eğiliminin ağırlık kazandığını göstermektedir. İkincisi MV seçilmede daha önce yerel ya da ulusal meclisler düzeyinde bir siyasal tecrübe sahibi olmanın önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Nihayet siyasal elitin göreli erkliğinin bir göstergesidir.Item 1980 sonrası Türk vergi politikasında ana yönelişler(Uludağ Üniversitesi, 1994) Yüce, Mehmet; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Maliye Bölümü24 Ocak Kararlarıyla 1980 sonrası dönemde yeni bir ekonomik anlayış hakim olmuştur. Bu anlayış sonucu olarak vergi politikası, bütçe ve para politikalarıyla koordineli bir şekilde ele alınarak gönüllü iç tasarrufu artırmak, kaynakların yeniden tahsisini sağ amak, gelir dağılımı gibi amaçları gerçekleştirmede bir araç olarak kullanılmaya çalışılmıştır. 1980'Ii yıllarda vergi politikasında meydana gelen bu değişme, uygulanan iktisat politikaları bütününden bağımsız bir oluşum değildir. Sözkonusu dönemde uygulanan istikrar ve yapısal uyum politikalarının özü, mevcut uluslararası iş bölümü çerçevesini veri kabul eden ve Türkiye açısından hizmet sektörlerini ekonomik gelişmenin merkezine koyan bir uluslararası ekonomik entegrasyon anlayışı olarak özetlenebilir. Bir başka açıdan, uygulamaya konulan politika modeli, kaynak tahsislerin yönünü içe dönük üretimden dışa dönük yapılanmaya, imalat sanayiinden hizmet sektörüne çevrilmesini ve özellikle de kamu kesiminin daralmasını hedeflemiştir. İktisat ve maliye politikası dünyada esen neo-liberal rüzgarların da etkisiyle ekonomik/mali mevzuatın ‘’liberalleştirilmesi’’ve ‘’esnekleştirilmesi’’ temelinde yeniden tanımlanmış ve çeşitlendirilmiştir.Item 1980-1984 yılları arasında Türkiye'de enflasyon ve kontrol önerileri(Uludağ Üniversitesi, 1984) Parasız, İlker; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiEnflasyonun geleneksel tanımı, cari fiyat düzeyinde toplam talebin toplam arzdan daha fazla olması demektir. Bu durumda fiyatlar genel düzeyinde sürekli artış olacaktır. Dolayısıyla, iktisatçılar enflasyonu fiyatlar genel düzeyinde sürekli artış olarak tanımlarlar. Öte yandan, halk ve bazı iktisatçılar da enflasyonu yalnızca fiyat artışları şeklinde ele almaktadır. Ülkemiz açısından enflasyonun tanımıyla ilgili herhangi bir tartışmaya girmeye gerek yoktur.Item 1983-84 yılında Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine kayıt yaptıran öğrenciler üzerinde uygulanan anket ve sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 1985) Aytaç, Mustafa; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi1985 yılı tüm dünya ülkeleri tarafından uluslararası gençlik yılı olarak kabul edilmiştir. Bunun sonucu olarak ülkeler bu gençlik yılında, kendi ülkelerindeki gençlerle ilgili araştırmalar yapmakta, seminer ve paneller düzenlemektedirler. Uluslararası gençlik yılı ülkemizde de büyük bir coşku ile kutlanmaktadır. Bakanlıklarımız, üniversitelerimiz ve hemen hemen tüm kuruluşlar seminer, panel ve gösteriler düzenleyerek buna katılmaktadırlar. İletişim araçları ise uluslararası gençlik yılında gençler üzerine daha fazla eğilmekte ve onlarla yapılmış araştırmalara yer vererek sorunlarını kamuoyuna sunmaya çalışmaktadırlar. 1985 gençlik yılında ülkemizin özel bir de yeri vardır. Gençliğin bir toplumdaki yerinin ne kadar önemli olduğunu Atatürk "Gençliğe Hitabında" çok anlamlı bir şekilde vurgulamıştır. Buna ek olarak Atatürk, eserlerinden en büyüğü olan Türkiye Cumhuriyetini 1927 yılında Türk Gençliğine emanet etmekle kalmamış, ulusal kurtuluş savaşının başlangıç günü sayılan 19 Mayıs 1919 yılının da Gençlik ve Spor Bayramı olarak her yıl kutlanmasını istemiştir ve her yıl 19 Mayıs günleri Gençlik ve Spor Bayramı olarak ülkemizde büyük bir coşku ile kutlanmıştır. İster gelişmiş, isterse gelişmekte olan ülkeler olsun, bugünün toplumlarında az veya çok gençlik sorunları ortaya çıkmaktadır. Bu sorunlar gelişmekte olan ülkeler de hem daha fazla hem de daha çok birbirine bağlıdır. Özellikle son 30-35 sene içerisinde gelişme yolunda büyük ilerlemeler sağlamış bulunan Türkiye'de de gençlerin sorunları nitelik ve nicelik olarak artmıştır. Ülkemiz gençlerinin en büyük sorunu eğitimdir. İlkokula başlarken bu sorunlar doğmakta, ilkokul sonrası sıkı bir eleme sınavına bağlı olarak ortaöğretimde artmakta, üniversite kapılarında ise doruğa çıkmaktadır. Üniversiteye giremeyenler çalışmak istemekte, fakat iş bulamamakta, üniversiteyi bitirenler de aynı durumla karşı karşıya kalmaktadırlar.Item 1989'da gelen Bulgaristan göçmenlerinin hukuki durumu(1989) Aslan, İsmail Yılmaz; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İşletme BölümüBilindiği gibi 1989 yılında Bulgaristan'dan göçe zorlanarak üçyüzbinin üstünde Türk soyundan ve Müslüman Bulgar vatandaşı Türkiye'ye göç etmiştir. Bu zorunlu göçle ülkemize gelen göç menlerin hukuki durumlarında bir belirsizlik vardır. Genel olarak göçmenlerin hukuki, durumları çeşitli tarihlerde değişikliğe uğramış olan 14 Haziran 1934 tarihli İskan Kanununa tabidir. 16.6.1989 tarih 3583 sayılı kanunla bu kanuna eklenen 33. madde ile 1.1.1984 tarihinden beri Türkiye'ye göçe zorlanan Türk soylu kişilerin iskan kanununa tabi olacakları belirtilmiştir. Aynı madde iskan kanununda hüküm olmayan hallerde 2641 sayılı ve 17 Mart 1982 tarihli "Afganistan'dan Pakistan'a sığınan Türk Soylu Göçmenlerin Türkiye'ye Kabulü ve İskanına Dair Kanun" hükümlerinin kıyasen uygulanacağı amirdir.Item 24 Ocak 1980 sonrası Türkiye'de uygulanan para politikasının reel ankes etkisi açısından değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1984) Parasız, İlker; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiTürkiye'de kalkınma sorununun 1950'li yıllardan sonraki çözümünde, para politikası sürekli ön planda tutulmuş ve kalkınma sorunuyla para politikası arasındaki ilişkiler, Keynesgil yaklaşım çerçevesinde düzenlenmeye çalışılmıştır. Söz konusu dönemlerde, faiz oranları hem güdümlü faiz uygulaması hem de aşırı para arzı artışı nedeniyle düşük düzeylerde tutularak, ekonomik potansiyelin harekete geçirilmesi amaçlanmıştır. Ancak, kalkınma süreci içinde gerek yatırımların gerçekleştirilmesinde gerek kurulu kapasitelerin çalıştırılmasında, döviz gereksinimi de hızla artmıştır. Öte yandan önceleri 12'şer yıllık devalüasyon aralarında son olarak da 7 yıllık devalüasyon arasında ister istemez aşırı değerlenen Türk lirasıyla ucuz ithalat girdisi kullanan Türk firmaları döviz ihtiyacını daha da arttırmışlardır.Item 24 ocak istikrar programı üzerine(Uludağ Üniversitesi, 1987) Acar, Yalçın; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesiİthal ikamesine dayalı sanayileşme politikasının hatalı uygulanmasına paralel olarak döviz ihtiyacı giderek artan Türkiye ekonomisi 70'li yılların ikinci yarısında ciddi bir bunalıma sürüklenmişti. 1974 ve 1978 yıllarında karşılaşılan iki petrol şokunun da etkisiyle sorunlar daha da büyümüş ve ekonominin dengeleri büsbütün bozulmuştu. Fiyat artışlarının hızlanması, döviz darboğazı, KİT açıkları, tasarrufların azalması, yatırımların gerilemesi, büyüme hızının düşmesi, işsizliğin artması ve gelir dağılımının daha da bozulması bu sorunların başlıcalarını oluşturmaktaydı. Bu sorunları çözmek ve ekonominin bozulan dengelerini tekrar sağlayabilmek amacıyla 24 Ocak İstikrar Programı uygulamaya konmuştur. Yakında altıncı yılını tamamlayacak olan bu programın sonuçlarına geçmeden önce kısaca ana özelliklerine değinmekte yarar vardır.Item 41. Genel Kurul'da Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK)(Uludağ Üniversitesi, 1988) Alper, Yusuf; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Çalışma Ekonomisi Bölümü ve Endüstri İlişkiler BölümüEn büyük sosyal sigortalar kuruluşumuz olan SSK ve diğer sosyal güvenlik müesseselerimiz, değişik vesilelerle sık sık kamuoyunun gündemine gelmekte ve yoğun tartışmaların odak noktası olmaktadırlar. 4.6.1986 tarih ve 3300 kanun gereği, üç yılda bir toplanması gereken SSK genel kurulu, 27-29 Haziran 1988 tarihlerinde toplanarak, 1985 yılından itibaren geçen üç yıllık süredeki kurum faaliyetlerini değerlendirmiştir. Yine aynı genel kurulda, 1988 yılını takip eden üç yıllık süredeki kurum çalışma programının da temel esasları belirlenmiştir. Genel kurul toplantısı, SSK ile ilgili tartışmaları tekrar gündeme getirmiş, kamuoyunda ilgili tarafların değişik konulardaki görüşlerini dile getirmesine vesile olmuştur.Item Adam Ferguson 1723-1816(Uludağ Üniversitesi, 1983) Mac Rae, Donald; Sezai, İhsan; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiSosyal bilimlerin tarihinin ciddi incelemeler gerektiren bir saha olmadığını söyleyebilmek ancak- bilgisizlik ve kötü niyetle izah edilebilir. Ne yazık ki, etrafımızda, hala sosyal bilimlerin ne olduğunu, ne başardığını ve neden bir sosyal bilimler tarihine ihtiyaç duyulduğunu soracak kadar aptal insanlar var. Aslında bunları ciddiye almamak lazım. Sosyal bilimler bazılarını rahatsız etse bile; düştüğü yanlışlıklara ve muğlaklığına rağmen günlük hayatımızın, hükümetlerimizin, idarelerimizin ve en önemlisi yirminci yüzyılda kendimizin farkında olabiIişin gerçekleri (kaynakları) İşin tuhafı, "Sosyal bilimler tarihi" ne karşı çıkanların bazılarının bizzat sosyal bilimciler arasından çıkmış olmasıdır. Bunlara bakılırsa o, metodolojiden ve sıhhatli bilgiden mahrum eski devirler bizi neden ilgilendirsin? Yaşayan bir bilim, canlılığı ve varlığını "bugün"ün aciliyeti ve "gelecek"in bekleyişi ile beslemelidir. Bir sosyal bilimin, mesela sosyoloji'nin tarihi ile uğraşmak kapatılmış bir demiryolu hattının zaman çizelgesini hazırlamak gibi boş bir gayret değil midir? Bu "tarihe karşı olmak" tavrını taşıyanlara benim söyleyeceğim tek şey vardır : Sosyal bilimlerin tarihi, çeşitli disiplinlerin en vazgeçilmez esaslarını teşkil eder. Bunun böyle olduğunu görmek isteyenler Adam Ferguson'un çalışmalarına baksınlar; bize hak vereceklerdir. Adam Ferguson'un bu bakımdan dikkate şayan olması , Vico, Montesquieu ve Herder ı unutmadığını söyleyerek belirteyim ki, sadece ilk sosyolog olmasından değildir. Hatta Marx'ı, Sombart'ı ve Schiller'i etkilemiş olmasından da değildir. Bunlar ilave hususlar olabilir. Asıl sebep, yukarda ki genel çizgidedir. Sosyal bilimlerin kendi geçmişleri ile olan bağlantıları ile tabii bilimlerin kendi geçmişleri arasındaki bağlantılan arasında kuvvet farkı hariç, hiç bir şekil farkı yoktur.Item AGV niteliklerinin imalat sistemlerine etkisinin benzetim ile incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2016) Şenaras, Arzu Eren; Sezen, Hayrettin Kemal; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Ekonometri BölümüRekabetin artması firmaları daha etkin ve verimli olmaya zorlamaktadır. Verimliliği artırmanın bir yolu ürüne değer katmayan işlemlerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu değer katmayan işlemlerin başında da ürünün fabrika içinde gezmesi olan postalar arası taşıma gelmektedir. Son yıllarda bu tip taşımalar için sıklıkla AGV seçeneği göz önüne alınmaktadır. Kurulacak taşıma sistemi agv temelli olması durumunda ilk maliyet yüksek olması yanında AGV’nin imalat sistemini nasıl etkileyeceği de önemli bir konudur ve sistem gereksinimi karşılamayan yatırım sisteme katkısı olmayacağı açıktır. Kurulacak yeni taşıma sisteminin özelliklerinin sistem üzerindeki etkilerini incelemek için benzetim tekniği kullanılabilir. Geliştirilen benzetim modeli üzerinde sistem parametrelerini değiştirip bir takım denemeler yaparak sistem performansını ölçmek, yanlış karar verme olasılığını oldukça azaltacaktır. Bu çalışmanın amacı, bir imalat atölyesinde AGV parametrelerinin sistem üzerindeki etkilerini incelenmesidir. AGV’nin faydalı kullanım oranı, beklenen ortalama parça sayısı ve sistem gereksinimlerinin karşılanıp karşılanmadığı Arena paket programında geliştirilen benzetim modeli ile incelenmiş ve farklı AGV niteliklerine göre sistem sonuçları gözlenmiştir.Item Alman federal mahkeme kararı(Uludağ Üniversitesi, 1983) Pulaşlı, Hasan; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi1· Devreden, o şey üzerindeki zilyetliğini, zilyed yardımcısı vasıtasıyla kullanıyorsa, mülkiyet, müşterek zilyetliğin devri yoluyla § 929 BGB ye göre iktisap edene geçmez. 2- Bağışlayan malikse ve bağışlanan, şeyin vasıtasız zilyed ise, kendisiyle iktisap eden arasında somut bir zilyetlik ilişkisi anlaşmasıyla bağışlama icra olunabilir.Item Bir alt-sistem olarak Kuzeydoğu Asya ve Kore'lerin birleşme sorunu I(Uludağ Üniversitesi, 1982) Kar, Bülent; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiBu yazı iki ana kısımdan oluşmakta. Birinci kısımda, uluslararası sistemin bir alt-sistemini' oluşturan Kuzeydoğu Asya ele alınacak, ikinci kısımda ise bu alt-sistemin odağını oluşturan Koreler ve bu ülkelerin barışçıl bir yoldan birleşmeleri için harcanan çabalara yer verilecektir. Uluslararası politikada "sistem" denilince akla, "davranışçı" okulun ürettiği en önemli yaklaşımlardan biri olan "sistem analizi" gelmektedir. Bu kuramın en önemli temsilcisi ise Morton Kaplan'dır. Kaplan, geliştirdiği kuramda alt-sistemlerin tüm sistemi ne şekilde etkilediklerini ve meydana gelen değişikliklerin alt-sistemlerdeki değişiklikler sonucu ortaya çıktığını vurgulamakta, genel sistemin bazı girdiler· le etkilenece~ini ve hatta tümden bir değişim olabileceğini söylemektedir. Kaplan 'a göre, alt-sistemleri oluşturan ulus-devletler, genel sistemin kendilerine tanıdığı ve sınırlan bir ölçüde belirlenmiş hareket alanı içerisinde diledikleri şekilde hareket etme olanağına sahiptirler. Kaldı ki, bu değişiklikler şüphesiz tarihin farklı dönemlerinde işlerliği olan farklı yapısal ve davranışsal sistemleri belirleyen bir tür bağımlılığın" sonucunda ortaya çıkar. Bunun nedeni ise, son yinni yıl içinde görülen teknolojik gelişmelerle daha da küçülen dünyanın ve üzerinde yaşayan toplumların birbirleriyle daha sıkı ilişkiler içine girerek, daha bağımlı duruma gelmesidir. ömeğin, soğuk savaş dönemi de, her iki bloğa üye olan devletler arasındaki gerginlik ve bu gerginliğin getirdiği güçlükler, sadece bu devletlerde yaşayan insanları değil, tüm toplumları etkilemiştir. Gene bu güçlükler, toplumlan yalnız psikolojik olarak etkilemek kalmamış, ekonomik olarak da kendini göstermiştir. Sözkonusu dönemde, karşıt blok üyesi bir toplumun gereksinim duyduğu mallar ancak blok liderinin "oluru" ile alınabilmiş veya satılabilmiştir.Item Bir alt-sistem olarak Kuzeydoğu Asya ve Kore'lerin birleşme sorunu II(Uludağ Üniversitesi, 1982) Kar, Bülent; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Uluslararası İlişkiler BölümüYazımızın birinci bölümünde, uluslararası sistemin bir alt-sistemini oluşturan Kuzeydoğu Asya'yı ele almış ve bu konu ile uğraşan bilim adamlarının uluslararası sistem konusundaki görüşlerine yer vermiştik. Gene aynı yazımızda uluslararası sistem türlerinden birkaçını ele alarak, Kuzeydoğu Asya'daki ulus-devletlerin ilişkilerindeki davranış türlerini sözü edilen sistem içinde incelemeye çalıştık. Bu çalışmayı yaparken de sistemin özelliklerini sıralayarak somut olaylarla açıklamalar getirdik. Elinizdeki ikinci bölüm birinci yazımızda sözü edilen alt-sistemin odağı Güney ve Kuzey Kore’lerin Birleşme" konusunda yaptıkları çalışmalar ve etkileşimi içermektedir.Item Alternatif bütçeleme yaklaşımları(Uludağ Üniversitesi, 1986) Lazol, İbrahim; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiBütçe; herhangi bir örgütle bir yıl ve ya daha kısa bir zaman aralığında kaynakların elde edileceği ve yatırılacağı y erleri belirten sayısal bir plandır. Bütçeler planlama, başarı değerleme, faaliyetleri koordine etme, haberleşme ve koordinasyon sağlama gibi fonksiyonların yerine getirilmesine katkı sağlamak amacıyla düzenlenir. Geleneksel olarak hazırlanan bir bütçe büyük ölçüde geçmiş yıl verilerine dayandırılır. Bu süreç içinde bazı eksiklikler ortaya çıkmakta ve bunu tamamlayıcı bazı yeni teknikler ileri sürülmektedir. Bunların başlıcaları: Planlama, programlama ve bütçeleme sistemi; destek bütçeleme; başarı denetimi ve günbatımı kavramları; sıfır tabanlı bütçeleme olarak belirtile bilir. Ancak bu tekniklerin de kendilerine özgü sınırları ve uygulama zorlukları bulunmaktadır.Item Amerika ve Türkiye örenkleriyle istatistik ve kamuoyu(Uludağ Üniversitesi, 1985) Gürsakal, Necmi; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiBu çalışmada istatistiğin son derece gelişmiş olduğu Amerika ile istatistiğin henüz gelişmekte olduğu ülkemiz ele alınarak, istatistik -kamuoyu ilişkileri değerlendirilmektedir. Amerika 'da 1980 'li yıllardan sonra bir meslek olarak istatistik ve istatistikçinin, topluma katkılarının karşılığında hakettiği yerde bulunup bulunmadığı daha yaygın bir şekilde tartışılmıştır. Ayrıca Amerikalı istatistikçiler, "halkla ilişkiler", "toplumsal Sorumluluk", "kalite kontrolüne önem verme", "istatistiklerin öncelikle sırası" gibi konuları da gündeme getirmişlerdir. Ülkemizde henüz çok yeni bir meslek dalı olan istatistik ise kamuoyu günde mine genelde: Fiyat endeksleri, nüfus sayımları ve seçimlerle ilgili kamuoyu araştırmaları ile gelmektedir. Ancak ülkemizde istatistik konusunda oluşan kamuoyu imajının olumlu olduğunu söylemek çok güçtür ve bu imajın olumluya dönüştürülebilmesi için istatistikle ilgili kişi ve kuruluşlara büyük sorumluluklar düşmektedir.