2022 Cilt 48 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/30954
Browse
Browsing by Department "Tıp Fakültesi"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Item Çocuklarda ve ergenlerde beden kitle indeksi, duygusal-davranışsal sorunlar ve prososyal davranışlar arasındaki ilişki(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-06-09) Eray, Şafak; Zengin, Akgün; Şahin, Volkan; Turan, Serkan; Mutlu, Caner; Tıp Fakültesi; Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; 0000-0002-4847-7751; 0000-0003-3581-7005; 0000-0003-0888-2370; 0000-0002-6548-0629; 0000-0001-6507-8042Çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniklerine başvuran çocuk ve ergenlerin beden kitle indekslerinin araştırılması ve bunların prososyal özellikler, duygusal ve davranışsal sorunlar ile olası ilişkisinin araştırılması, bir halk sağlığı sorunu olan obezitenin eşlik eden olumsuz etkilerini daha iyi anlamak ve çözümü için öneriler sunmak için önemlidir. Çalışmamızın amacı, çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniğine başvuran çocuk ve ergenlerin BKİ z-skoru ile prososyal becerileri, duygusal davranış sorunları arasındaki ilişkileri incelemektir. Çalışmamıza Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine Haziran 2021-Eylül 2021 ayları arası Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi polikliniğine başvurmuş 130 çocuk ve ergen hasta dâhil edilmiştir. Çalışma prosedürü, yazılı bilgilendirilmiş onam veren tüm katılımcılara sözlü olarak da anlatılmıştır. Çalışmanın etik kurul kararı Uludağ Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan alınmıştır. Hastalara tanısı; Okul Çağı Çocukları İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli (ÇDŞG-ŞY) DSM-5 yarı yapılandırılmış görüşmesi Türkçe formu ile konulmuştur. Bireylerin duygusal güçlükleri ve prosoyal özellikleri, Güçler-güçlükler Anketi–Ebeveyn ölçeği ile değerlendirilmiştir. Hastaların BKİ ise aynı hemşire tarafından boy ve kilo ölçümleri ile yapılacaktır. Çalışmaya katılan çocuk ve ergenlerin yaş ortalaması 11.9+-3.74’dır.Cinsiyetlere göre bakıldığında katılımcıların %53,4 kız (n:63) kız cinsiyetindeydi. Çalışmaya katılanların %5,9 (n=7) obez, %12,7’i (n=15) aşırı kilolu, %12,7’si (n=42) normal kilolu, %37,3’ü (n=44) zayıf, %8.5’u (n=10) aşırı zayıf,olarak saptanmıştır. Cinsiyetler arasında obezite açısından fark izlenmedi (p=0,72). Çalışmamız pandemi döneminde başvuran ergenlerin prososyal özelliklerinin ve beden kitle indeksi ve, duygusal davranışsal sorunlar ve hastalıkları arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışma olması bakımından önemlidir. Çocuk ve ergenlerde obezitenin yol açtığı olası sorunların tanınması eşlik edebilecek ruhsal sorunların öngörülmesi ve erken müdahalenin yapılması açısından önemlidir. Ayrıca uygun gereksinimlerin tanınması ve karşılanması koruyucu ruh sağlığı açısından önem taşımaktadır. Bu anlamda risk faktörlerini tanımlayan ve araştıran çalışmaların artması toplum sağlığı açısından önemli yer tutar.Item Çocukluk çağı kafa travmalarında kan glukoz düzeyi ve vücut sıcaklığının prognoza etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-06-14) Çakır, Ayşen; Durak, Vahide Aslıhan; Taşkapılıoğlu, M. Özgün; Özkaya, Güven; Kahveci, Nevzat; Tıp Fakültesi; Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı; 0000-0001-7729-7373; 0000-0003-0836-7862; 0000-0001-5472-9065; 0000-0003-0297-846X; 0000-0003-0841-8201Pediatrik kafa travması çocukluk çağının önemli mortalite ve morbidite sebepleri arasındadır. Acil servise başvuru anındaki parametrelere göre prognozun önceden bilinmesi tedavi ve yakın takip için uyarıcı olabilecektir. Bu çalışmada başvuru anındaki kan glukoz değerinin ve vücut sıcaklığının prognoz üzerine etkisinin Modifiye Rankin Skoru ile değerlendirilmesi planlanmıştır. Çalışmada Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi’ne başvuran 0-16 yaş aralığındaki 301 olgu incelenmiştir. Başvuru anındaki Glasgow Koma Skoru ile kan glukoz değeri arasında ters yönde korelasyon saptanmıştır. Ayrıca Glasgow Koma Skoru ile Modifiye Rankin Skoru arasında da ters yönde korelasyon gözlenirken, kan glukoz değeri ile Modifiye Rankin Skoru arasında pozitif yönde zayıf korelasyon saptanmıştır. Başvuru anında saptanan hiperterminin prognoz üzerine etkisinin olmadığı gözlenmiştir. Bu sonuçlar başvuru anındaki Glasgow Koma Skorunun yanı sıra kan glukoz değerinin yüksekliğinin prognoz tayininde önemli olabileceğini göstermiştir.Item Covid-19 pnömoni sonrası kısa dönem akciğer bulgularının bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi: Retrospektif çalışma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-08-01) Öztepe, Muhammet Fırat; Gökalp, Gökhan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-1027-0915; 0000-0001-9169-5087Bu çalışmada amacımız koronovirüs hastalığı-2019 (COVID-19) pnömoni sonrası kısa dönemde oluşan akciğer bulgularını bilgisayarlı tomografi (BT) ile değerlendirmektir. Mart 2019 – Aralık 2021 tarihleri arasında hastanemize başvuran, COVID-19 enfeksiyonu nedeniyle tedavi edilen ve kontrol görüntülemesi yapılan olgular retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş, cinsiyet, altta yatan komorbidite, pnömoni şiddeti, semptom başlangıç zamanı, hastane yatışı ve yatış süresi bilgileri kaydedildi. Hastaların tanı anında ve ortalama 3 ay sonra çekilen toraks BT görüntüleri değerlendirildi. BT şiddet skorlaması her bir akciğer lobuna 0-5 aralığında puan verilerek 0-25 arasında puanlandı. Tek değişkenli ve çok değişkenli logistic regresiyon analizi ile akciğerde persisten anormallik oluşumu için risk faktörleri araştırıldı. Toplamda 62 hasta (33 erkek, 29 kadın; ortalama yaş 55,2±13,2; yaş aralığı 31-80) çalışmaya dahil edildi. Hastalar total rezolüsyon (27/62; %44) ve rezidü (35/62; %56) grubu olarak ikiye ayrıldı. Rezidü grubunda kontrol BT’de en sık görülen bulgular buzlu cam opasitesi (25/35; %71) ardından parankimal bant (24/35; %69) idi. Retikülasyon (4/35; %11) ve plevral kalınlaşma (14/35; %40) sadece kontrol BT’de görülen bulgulardı. Volüm kaybı hem tanı BT’de (4/35; %11) hem de kontrol BT’de (8/35; %23) görüldü (p=0,344). İleri yaşın (>50 yaş) (OR:23,447 p=0,03) rezidüel akciğer bulgularının oluşmasında bağımsız risk faktörü olduğu saptandı. Post-COVID 3. Ayda kısa dönemde toraks BT’de persistan anormallik oluşma riski ileri yaşta (>50 yaş) yüksektir. Persistan toraks BT bulgularının ne kadarının gerçek fibrozisi yansıttığı uzun dönem takip sonucu ortaya konabilir.Item İntratekal gadolinyumlu manyetik rezonans myelografide THRIVE sekansının katkısı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-08-04) Özpar, Rifat; Nas, Ömer Fatih; İnecekli, Mehmet Fatih; Öngen, Gökhan; Akarsu, Emel Oğuz; Hakyemez, Bahattin; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0001-6649-9287; 0000-0001-6211-4191; 0000-0002-9796-8223; 0000-0002-7348-0813; 0000-0002-0465-4218; 0000-0002-3425-0740Intratekal Gadolinyumlu Manyetik Rezonans Myelografi (İG-MRM) spontan intrakraniyal hipotansiyonun (SİH) etyolojisini araştırmak için yapılan bir inceleme yöntemidir. İncelemede genellikle yağ baskılı 2 boyutlu T1A turbo spin eko (2B-T1A TSE) sekansı tercih edilmektedir. “T1-weighted high-resolution isotropic volume examination” (THRIVE) sekansı; yüksek çözünürlüklü yağ baskılı T1 görüntüleme imkanı sunan, yeni nesil 3 boyutlu gradient eko (GRE) görüntüleme tekniğidir. Bu çalışmada; THRIVE sekansının intrakraniyal hipotansiyon ile ilişkili İG-MRM bulgularını saptamadaki tanısal başarısını 2B-T1A TSE ile karşılaştırarak değerlendirmeyi amaçladık. Mart 2018 – Kasım 2019 tarihleri arasında klinik ve radyolojik bulgularına göre SİH tanısı konan ve İG-MRM yapılan 16 hasta dahil edildi. 2B-T1A TSE ve THRIVE sekansları; servikal, torakal ve lomber düzeydeki beyin omurilik sıvısı (BOS) opasifikasyon düzeyleri, tekniklerin her birinde saptanan epidural BOS kolleksiyonu, dural defekt ve meningeal divertikül bulgularının sayısı açısından karşılaştırıldı. Servikal ve torakal düzeyde THRIVE sekansındaki BOS opasifikasyon düzeyi 2B-T1A TSE’ye göre anlamlı düzeyde daha düşüktü (p<0,05). THRIVE sekansında 2B-T1A TSE’ye göre anlamlı ölçüde daha çok sayıda dural defekt (33 – 15, p=0,001) ve meningeal divertikül (20 – 4, p=0,027) saptandı. Lomber düzeydeki opasifikasyon ve saptanan epidural BOS kolleksiyon sayısı yönünden her iki tetkik arasında anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05). SİH olgularının İG-MRM’sinde THRIVE sekansının kullanımı ile küçük dural defektler ve meningeal divertiküller rutin sekanslara göre daha kolay saptanabilir. Ancak sekansın gradient eko tabanlı olması nedeni ile özellikle servikal ve torakal düzeyde BOS alanları yeterince opasifiye olmayabilir.Item Kısa abstinens süresiyle ardışık ejakülasyonun sperm kromatin bütünlüğü ve antioksidan aktiviteye etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-07-20) Işıklar, Seda; Çakır, Cihan; Kaspoğlu, Işıl; Kuşpınar, Göktan; Aslan, Kiper; Uncu, Gürkan; Avcı, Berrin; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı; 0000-0003-3922-2009; 0000-0002-8332-7353; 0000-0002-1953-2475; 0000-0002-0338-8368; 0000-0002-9277-7735; 0000-0001-7660-8344; 0000-0001-8135-5468Üremeye yardımcı tedavi uygulamalarında tercih edilen tedavi yaklaşımına göre semen parametrelerinin embriyoloji laboratuvarı sonuçlarına ve klinik başarıya etkisi değişmektedir. Semen parametreleri abstinens süresine ve androloji laboratuvarında uygulanan yıkama protokollerine göre değişmekte ve insemine edilecek sperm materyalinin kalitesini etkilemektedir. Bu çalışmada normozoospermik erkeklerde kısa abstinens süresinin rutin semen parametrelerine, sperm kromatin ve DNA bütünlüğüne, oksidatif strese karşı gelişen antioksidan kapasiteye etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. Aynı hastadan ardışık ejakülasyonla 2-5 günlük abstinens süresi sonrası (n=36) ve 1 saat abstinens süresi sonrası (n=36) alınan numuneler yıkama öncesi ve yıkama sonrası değerlendirildi. Yıkama öncesinde sperm volümünün ve total motil sperm sayısının kısa abstinens grubunda anlamlı olarak azaldığı bulundu. Yıkama sonrasında gruplar arasında motilitenin değişmediği, konsantrasyonun kısa abstinens grubunda anlamlı olarak azaldığı görüldü. Abstinens süresi kısa tutulduğunda sperm kromatin hasarının ve DNA fragmantasyon oranının azaldığı, antioksidan kapasitede bir değişiklik oluşturmadığı saptandı. Sonuç olarak normozoospermik olgularda, abstinens süresinin kısa tutulması sperm konsantrasyonunu ve total progressif motil sperm sayısını azaltmakla birlikte, uygulanacak üremeye yardımcı tedavi yaklaşımına göre inseminasyonda kromatin ve DNA bütünlüğü açısından daha kaliteli sperm kullanılmasına imkan sağlayacaktır. Ardışık ejakülasyon ve abstinens süresindeki kısalma aktioksidan kapasitede olumlu ya da olumsuz bir etki oluşturmamaktadır.Item Kronik böbrek hastalığı olan romatoid artrit hastalarında biyolojik tedavi kullanımı: Tek merkezli retrospektif çalışma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-07-22) Yağız, Burcu; Coşkun, Belkıs Nihan; Dalkılıç, Hüseyin Ediz; Pehlivan, Yavuz; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Romatoloji Bilim Dalı; 0000-0002-0624-1986; 0000-0003-0298-4157; 0000-0001-8645-2670; 0000-0002-7054-5351Kronik böbrek hastalığı (KBH) olan romatoid artrit (RA) hastalarında, potansiyel toksisiteleri nedeniyle hastalığı modifiye edici antiromatizmal ilaçların (DMARD) çoğunu ve steroid olmayan antiinflamatuar ilaçları (NSAİİ) kullanmak uygun değildir. Biyolojik DMARD'lar RA hastaları için oldukça etkili bir tedavi seçeneği olsa da böbrek fonksiyonları üzerindeki etkisi ve güvenilirliği tam olarak belirlenememiştir. KBH’si olan RA’lı hastalarda biyolojik tedavilerin kullanımına ilişkin veriler kısıtlıdır. 2011-2018 yılları arasında RA tanısı ile takip ettiğimiz, biyolojik ajan kullanan ve düzenli vizitleri bulunan 700 hasta arasından tahmini glomerüler filtrasyon hızı (eGFR) üç aydan uzun süredir <60 ml /dk / 1.73 m2 olan ve KBH kabul edilen 27 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalarımızın yaş ortalaması 63,58 idi ve hastaların %70,37'si kadındı. Ortalama renal yetmezlik süresi 5,73±2,08 yıldı. Hastaların %77,7’sinde renal yetmezlik RA tanısından sonra konmuştu ve tanı ile renal yetmezlik arasında ortalama 11,52±7,35 yıl vardı. Renal yetmezlik nedenleri arasında ilk üç sırada ilaç toksisitesi (%25,9), hipertansiyon (HT) (%25,9) ve diabetes mellitus (DM) (%18,5) bulunmaktaydı. İlk ve en sık kullanılan biyolojik ajanlar tümör nekroz faktör inhibitörleriydi (TNFi) (%66,6). TNFi arasında en fazla kullanılan ajan ise etanersept’ti (%44,4). Ortanca 36 aylık biyolojik ajan takip sürecinde C-reaktif protein (CRP) ve hastalık aktivite skoru (DAS-28) değerlerinde beklendiği üzere anlamlı düşüş gözlendi. Başlangıç ve son vizit kreatinin ve eGFR değerlendirildiğinde ise istatistik anlamlılığa ulaşmasa da kreatininde düşüş ve eGFR’de artış saptandı. KBH progresyonuna olumlu etki gördüğümüz bu çalışmada biyolojik tedavilerin KBH’li RA hastalarında kullanımının değerlendirilmesi ve renal yetmezliğin ilerlemesi üzerine olan etkisini belirlemeyi amaçladık.Item Metastatik yumuşak doku sarkomlarında trabektedin kullanımının retrospektif değerlendirilmesi: Tek merkez deneyimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-06-29) Orhan, Sibel Oyuncu; Ocak, Birol; Şahin, Ahmet Bilgehan; Caner, Burcu; Asan, Buşra; Deligönül, Adem; Çubukçu, Erdem; Evrensel, Türkkan; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı; 0000-0003-1591-3323; 0000-0002-9845-6289; 0000-0002-3669-6391; 0000-0002-0070-0889; 0000-0002-9732-5340Çalışmada metastatik yumuşak doku sarkomu tanısıyla trabektedin tedavisi alan hastaların tedavi yanıtları, sağkalım sonuçları, ilaç yan etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Sarkom tanısıyla trabektedin tedavisi alan 16 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. Hastaların demografik özellikleri, tedavi süreleri, tedavi yanıtları, ilaç yan etkileri kaydedildi. 16 hastanın 9’u erkek (%56,2), 7’si kadındı (%43,7). Trabektedin için medyan progresyonsuz sağkalım (progression-free survival, PFS) 2,9 ay, genel sağkalım (overall survival, OS) 6,7 ay saptandı. Sağkalım üzerine etkili olan tek faktör trabektedin tedavi sırası olarak belirlendi. Trabektedini 2. ya da 3.sıra tedavi olarak alan hastalar daha iyi PFS süresine (medyan PFS 10,3 aya karşı 1,6 ay, %95 GA: 0-21.9, p= 0.003) ve OS süresine (medyan 26,7 ay’a karşı 5,7 ay, %95 GA: 16.9-36.5, p= 0.003) sahipti. Sarkom çalışmalarında objektif yanıt değerlendirme kriteri olarak kullanılan büyüme modülasyon indeksi (growth modulation index, GMI) değeri 1,33’ün üzerinde olan hastaların PFS ve OS süreleri istatiksel anlamlı olarak daha iyiydi (medyan PFS 19,8 ay, p=0.002; medyan OS 26,7 ay, p=0.047). Tüm hastalarda yan etki gözlendi, grad 3/4 yan etkiler hematolojik yan etkiler %62,5 ve alanin aminotransferaz (ALT)/ aspartat aminotransferaz (AST) artışı %50 sıklıkta oldu. Çalışmada saptanan PFS, OS, yanıt oranları ve yan etkiler diğer çalışmalar ile benzer saptanmış, trabektedini 2.ve 3.sıra tedavi olarak alan hastaların ilaçtan daha fazla fayda gördüğü belirlenmiştir.Item Nadir bir hastalık olan tekrarlayan polikondrit ile takip ettiğimiz hastalarımızın klinik özellikleri: Tek merkez deneyimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-07-06) Çelik, Seda; Yağız, Burcu; Coşkun, Belkıs Nihan; Pehlivan, Yavuz; Dalkılıç, Hüseyin Ediz; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Romatoloji Bilim Dalı; 0000-0002-0624-1986; 0000-0003-0298-4157; 0000-0002-7054-5351; 0000-0001-8645-2670Tekrarlayan polikondrit (TP), özellikle kulaklar, burun, gözler, eklemler ve solunum yolu olmak üzere vücuttaki kıkırdaklı yapıları ve diğer dokuları etkileyen, immun aracılı, sistemik inflamatuar, dejeneratif bir hastalıktır. TP'nin hedef dokuları sadece kıkırdak içeren yapılar olmayıp, deri, böbrek, kalp ve merkezi sinir sistemi gibi kıkırdak içermeyen yapılar da etkilenir. Nadir bir hastalık olması nedenli epidemiyolojisi konusunda veriler yetersizdir. Sıklıkla 40-60 yaşları arasında görülür. Erkekler ve kadınlar eşit olarak etkilenir. Klinik özellikleri hastalar arasında değişkenlik göstermektedir. Hastalığın nadir görülmesi ve geniş klinik yelpazesi sıklıkla yanlış tanıya veya tanıda gecikmeye yol açar. TP'nin erken teşhisi ve hızlı tedavisi, ilişkili komplikasyonları ve ölümü önlemek, prognozu iyileştirmek için kritik öneme sahiptir. Tedavi seçenekleri arasında glukokortikoidler, dapson, hastalık modifiye edici antiromatizmal ilaçlar (DMARDs) ve biyolojik ajanlar yer alır. Prognoz, organ hasarının ciddiyetine bağlı olarak klinik tablo kadar heterojendir. TP tanısı ile izlediğimiz 10 hastanın ortalama hastalık başlama yaşı 49,5±4,1 idi. Semptom başlangıcı ile tanı arası süre ortanca 3 aydı (2-60). Hastaların %80’i erkekti. En sık rastlanan klinik bulgu aurikuler kondritti (%100). Hastaların tümü tedavileri sırasında en az bir kez oral prednizolon aldı. İki hastaya intravenöz metilprednizolon uygulandı. Bir hastada DMARDs yanıtsız olması nedenli infliksimaba geçildi. Bir hasta pnömosepsis nedenli kaybedildi. Bu yazıda, TP'nin patogenezi, klinik seyri, teşhisi ve tedavisi ile ilgili mevcut bilgilere genel bir bakış sunarak nadir görülen ancak pek çok sistemi etkileyebilen bu hastalıkla ilgili hekimler arasındaki farkındalığı artırmayı amaçladık.Item Relaps/refrakter Hodgkin lenfoma hastalarının otolog hematopoetik kök hücre nakil sonuçları ve risk faktörü etkilerinin retrospektif değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-08-03) Gürsoy, Vildan; Elgün, Ezel; Ersal, Tuba; Pınar, İbrahim Ethem; Özkalemkaş, Fahir; Özkocaman, Vildan; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim Dalı; 0000-0003-4389-9936; 0000-0001-5419-3221; 0000-0001-9907-1498; 0000-0001-9710-134X; 0000-0003-0014-7398Otolog hematopoetik kök hücre nakli (OHKHN) relaps/refrakter Hodgkin lenfoma (HL) için kurtarma tedavisi sonrasında uygulanılan standart bir tedavidir. Çalışma ile merkezimizdeki relaps/refrakter HL tanılı OHKHN uygulanılan hastaların hastalıksız (DFS) ve genel sağkalım (OS) saptamasını ve risk faktörlerinin sağkalım üzerindeki etkisini incelenmeyi amaçladık. Merkezimizde Ocak 2009–Mart 2020 tarihleri arasında takipli OHKHN uygulanılan 314 hastanın 35 (%11)’i HL tanılıydı. Çalışmaya relaps/refrakter HL tanılı 18 yaşından büyük OHKHN uygulanılan 35 hasta dahil edildi. Hastaların %46’sı kadındı. Medyan tanı yaşı 29 (14-62) ve nakil yaşı 33 (22-62)’idi. Primer kemoterapi sonrasında hastaların %66’sında remisyon sağlanırken %34’ü refrakter kaldı. Relaps/refrakter HL’ye uygulanılan kurtarma tedavisi sonucunda %6 parsiyel yanıt, %26 tam yanıt, %68 refrakter kabul edildi. OHKHN sonrası hastaların %49’unda remisyon sağlanırken, %51’inde relaps gelişti. OHKHN sonrasında relaps olan hastaların tedavi yanıtında %39’u remisyon, %17’si refrakter, %44’ü hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden hastaların %88'i lenfoma kaynaklı, %12’si lenfoma harici nedenden kaybedildi. OHKHN sonrası hastaların ortalama OS 99(±8,9) ay; DFS 60(±10,7) aydı. OHKHN sonrası relaps süresi 12 ay altında (p=0,033) ve relaps anındaki sedimentasyon düzeyinin normal olması (p=0,021) DFS için anlamlı; relaps anında LDH düzeyinin normal olması (p=0,022) OS için anlamlı olduğu saptandı. Çok değişkenli analizde OS üzerinde etkili prognostik risk faktörü saptanmadı. Diğer taraftan DFS üzerinde; hemoglobin düzeyinde bir birimlik artışın relaps riskini 1,67 kat arttırdığı, nötrofil engraftmanında bir birimlik artışın relaps riskini %30 ve relaps süresi 12 ay üzerinde olmasının relaps riskini %85 düzeyinde azalttığı saptandı. Çalışmamızda hastaların birkaç risk faktörünün OHKHN sağkalımı ve süresi üzerinde etkili olduğunu saptadık. Ancak daha anlamlı sonuçlar için çalışmaların örneklem grubunun genişletilmesi ve takip süresinin uzatılması gerekmektedir.Item UTP’nin Raw 264.7 hücre hattında canlılık üzerine etkileri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-08-25) Cansever, Zeynep; Ermiş, Erkan; Etgü, Onur; Ermiş, Diğdem Yöyen; Oral, Haluk Barbaros; Tıp Fakültesi; Tıbbi Farmakoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0001-5359-3477; 0000-0002-9689-3135; 0000-0001-5871-8769; 0000-0003-0463-6818Makrofajlar immün sistemin önemli hücreleridir ve eksiklikleri ya da disfonksiyonları vücutta ciddi hastalıklara yol açar. Bir pirimidin nükleotidi olan üridin-5’-trifosfat’ın (UTP) makrofajlar için bir sinyal molekülü gibi davrandığı bilinmektedir. Ancak UTP’nin makrofaj canlılığı ya da proliferasyonu üzerine etkileri henüz araştırılmamıştır. Dolayısıyla bu çalışmada farklı konsantrasyonlarda (1, 10 ve 100 µM) uygulanan UTP’nin RAW 264.7 fare makrofaj hücrelerinin canlılığı üzerine etkileri farklı zaman noktalarında MTT [3-(4,5-dimetiltiazol-2- il)-2,5-difeniltetrazolyum bromür] testi kullanılmak suretiyle incelenmiştir. UTP uygulandıktan 24 ya da 48 saat sonra hücre canlılığında kontrole göre herhangi bir fark gözlenmezken, 10 µM konsantrasyonda uygulanan UTP’nin 72 saat sonra hücre canlılığını kontrole göre %27,7 oranında (p<0,001) artırdığı tespit edilmiştir. İlginç olarak 100 µM konsantrasyonda uygulanan UTP aynı zaman aralığında hücre canlılığını kontrole göre anlamlı (p<0,05) olarak azaltmıştır. Bulgularımız UTP’nin makrofaj canlılığını doza ve zamana bağlı olarak artırdığını ancak yüksek konsantrasyonda toksik etki gösterdiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla elde ettiğimiz veriler, doğru dozda uygulanan UTP’nin dokularda makrofaj hücre metabolizmasını ya da proliferasyonunu artırarak immün sistem fonksiyonlarına katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir.