2006 Cilt 32 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18257
Browse
Browsing by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Erken evre meme kanserlerinde aksiller sentinel lenf nodlarının lenfosintigrafi ve intraoperatuar gama prob ile saptanması(Uludağ Üniversitesi, 2006-12-13) Akpınar, Ali Tayyar; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.Sentinel lenf nodu (SLN) biyopsisi cerrahi dünyasında meme kanserli hastalarda aksiller evreleme için aksiller diseksiyona alternatif minimal invaziv bir yöntem olarak hızlı ve yaygın şekilde kabul görmeye başlamıştır. SLN biyopsisi için pek çok farklı teknikler tarif edilmiş olup, bu amaçla mavi boya, radyoaktif kolloid veya ikisinin kombine kullanıldığı enjeksiyon yöntemleri mevcuttur. Radyoaktif kolloidin kullanılacağı durumlarda, başarılı bir SLN deteksiyonu için, uygulama açısından bazı teknik detayların iyi bilinmesinin yanında yalancı negatifliğe yol açan diğer faktörlerin de dikkate alınması gerekmektedir.Item Gecikmiş femoral arter trombozu ve derin ven trombozu olan bir hastada venöz trombektomi ve ekstra-anatomik bypass: Olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2007-01-12) Uçar, Halil İbrahim; Tok, Mustafa; Doğan, Ömer Faruk; Özyüksel, Arda; Güvener, Murat; Doğan, RızaArterlerin aterosklerotik tıkanmaları alt ekstremite iskemisinin sık görülen sebepleri arasındadır. Aorto bifemoral bypass tedavide altın standart olmakla birlikte özellikle yaşlı hastalarda varolan diğer sorunlar nedeniyle yüksek morbidite ve mortalite ile uygulanabilmektedir. Bu olguda 48 yaşında bir erkek hasta gecikmiş bacak iskemisi ve derin venöz tromboz bulgularıyla müracaat etti. Bilateral femoral arteriyal embolektomi, sağ femoral endarterektomiyi takiben sağ aksillo femoral ve femoro femoral bypass , eş zamanlı olarak venöz trombektomi yapıldı. Birlikte varolan sorunlar nedeniyle aorto bifemoral bypass yapılamayan durumlarda aksillo bifemoral bypass etkin bir alternatif olarak kullanılabilir.Item Koroner arter bypass cerrahisinde l-karnitinin myokard fonksiyonları üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2007-02-09) Furat, Cevdet; Uçar, Halil İbrahim; Tok, Mustafa; Öç, Mustafa; Farsak, Bora; Güvener, Murat; Yorgancıoğlu, A. Cem; Doğan, Rıza; Demırcın, Metin; Paşaoğlu, İlhan; Ersoy, ÜnsalKarnitin yağ asit metabolizması için gerekli bir ko-faktördür ve normal aerobik kalpte ATP’nin öncelikli kaynaklarındandır. Miyokard iskemisi sırasında yağ asit metabolizması bozulur ve doku karnitin seviyeleri azalır. Kalp karnitin sentezleyemediğinden reperfüzyon sırasında karnitin varlığı miyokard fonksiyonu için önemli bir rol oynar. Bu çalışmada, koroner arter bypass cerrahisi uygulanacak olan hastalarda, karnitin ile zenginleştirilmiş kan kardiyoplejisinin miyokard üzerine olan etkisi ve myokardı postiskemik reperfüzyon hasarın dan korumadaki etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalında, Nisan 2005-Haziran 2005 tarihleri arasında, elektif koroner by-pass cerrahisi uygulanan 20 hasta alınmıştır. Hastalar 2 gruba ayrıldı. Grup I (kontrol grubu) ve grup II (çalışma grubu) olmak üzere 10’ar kişi içeriyordu. Grup I’de standart soğuk kan kardiyoplejisi ve grup II’de karnitin içeren kan kardiyoplejisi kullanıldı. Hastalarda preoperatif dönemde ve postoperatif dönemde kardiyak verilerin ölçüm leri yapıldı. Kardiak output (CO), çalışma grubunda postoperatif 1. saatte anlamlı derecede yüksekti (kontrol grubu; 4,94 ± 0.09 L/dk ve çalışma grubu; 5.32 ± 0,43 L/dk; p<0,005), CPB sonrası da anlamlı fark bulundu kontrol grubunda 2,99 ± 0,09 L/dk ve çalışma grubu 3,18 ± 0,12 L/dk. Postoperatif 6.saatten sonraki ölçümlerde anlamlı fark bulunmadı. Kardiyak indeks (CI) değerleri açısından gruplar arasında istatiksel fark yoktu. Hastaların sol ventrikül iş gücü (LVSW) Grup 1’de kardiyopulmoner bypass (CPB) sonrası 45,62±0,56 (g.m), Grup 2’de 69,7±28,2 (g.m) idi (p<0,05). Postoperatif 1.saat sol ventrikül iş gücü (LVSW) değerleri Grup 1’de 55,06±0,98 (g.m), Grup 2’de 69,8±27,8 (g.m) olarak ölçüldü (p<0,05). Sağ ventrikül iş gücü (RVSW) Grup 1’de postoperatif 1. saat 11,09±0,86 (g.m), Grup 2’de 13,4±4,5 (g.m) bulundu (p< 0,05). Bu çalışma L-Karnitin içeren kan kardiyoplejisinin normal sol ventrikül fonksiyonlarına sahip hastada etkisi olmadığı ancak, preoperatif dönemde iskemisi bulunan, uzun aortik klemp gerektiren, reoperasyon veya kompleks cerrahi uygulanacak hastalarla, kritik ejeksiyon fraksiyonlu (EF) hastalarda kullanılmasının faydalı olacağı sonucuna varılmıştır.Item Neonatal hipoglisemili olgularımızın değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2007-02-05) Çetinkaya, Merih; Köksal, Nilgün; Sağlam, Halil; Tarım, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Neonatoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Pediatrik Endokrinoloji Anabilim Dalı.Neonatal hipoglisemi bir çok nedene bağlı olarak ortaya çıkabilen, erken tanı ve tedavisi ile sebep olabileceği sorunlar önemli ölçüde önlenebilen bir durumdur. Bu çalışmada Haziran 2003-Kasım 2004 tarihleri arasında yenidoğan servisimizde neonatal hipoglisemi tanısı ile izlenen toplam 56 hasta değerlendirildi. Bebeklerin 50 tanesinde (%89) hipoglisemi 1. günde görüldü. Kan şekerleri 20mg/dl ile 39 mg/dl arasında olup, ortalama kan şekeri 24.3 mg/dl olarak saptandı. Hastaların %83’ü asemptomatik iken, en sık görülen semptomlar konvülsiyon, tremor ve aktivite düşüklüğü idi. İki hastada hiperinsülinizm saptandı. On hastada (%56) intravenöz dekstroz tedavisine ek olarak steroid tedavisi uygulandı. Yüksek dekstroz infüzyonu ve steroid tedavisine ihtiyaç duyan hastaların büyük çoğunluğunu diyabetik anne çocukları oluşturmaktaydı. Sonuçta, neonatal hipoglisemide etyoloji tanı ve tedavi açısından önemlidir.Item Pediyatrik olgulardaki kaudal blok uygulamalarında bupivakain solüsyonuna eklenen klonidinin hemodinami, postoperatif analjezi ve sedasyon üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2006-11-17) Karacalar, K. Serap; Korfalı, Gülsen; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.İnguinal herni ve orşiopeksi operasyonu geçirecek pediatrik olgularda, prospektif, randomize ve çift kör olarak planlanan bu çalışmada, kaudal blok için uyguladığımız bupivakain %0.125 solüsyonu ile bupivakain %0.125 solüsyonuna eklenen alfa-2 agonisti klonidinin hemodinami, postoperatif analjezi ve sedasyon üzerine etkilerini araştırdık. Çalışma 3-8 yaşları arasındaki 50 hastada planlandı. Anestezi indüksiyonu sonrası, laringeal maske yerleştirilen hastalara lateral dekübitus pozisyonunda kaudal blok uygulandı. Olgular her grupta 25 hasta olacak şekilde rastgele iki gruba ayrıldılar. Olguların yarısına (n=25) %0.125 bupivakain 1 mlkg-1 (Grup B), kalan yarısına %0.125 bupivacaine 1 mlkg-1 + klonidin 1µgkg-1 (Grup BK) verildi. Olguların ilk analjezik gereksinim zamanları, perioperatif analjezik ihtiyacı, ağrı ve sedasyon skorları, kalp hızı, sistolik kan basınçları, solunum sayıları ve yan etkiler perioperatif değerlendirildi. Her iki grup karşılaştırıldığında, BK gurubunda kaudal blok analjezi süresi anlamlı derecede uzundu. Olguların hiçbirinde klinik olarak anlamlı hemodinamik değişiklik, bradikardi ve solunum depresyonuna rastlanmadı. Grup B ve Grup BK’nın ilk 2 saatteki sedasyon skor ları benzerdi (p>0.05). Sonuç olarak, kaudal analjezi için bupivakain solüsyonuna klonidin eklenmesi, hemodinami ve sedasyon derinliğinde klinik olarak anlam lı değişikliklere yol açmadan ilk analjezik gereksinim zamanını uzatmaktadır.Item Preemptif ve non-preemptif renal transplant alıcılarının sonuçlarının karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2007-01-09) Ersoy, Alpaslan; İlkaya, Songül; Kar, Göksel; Erek, Müge; Şenol, Emel; Vuruşkan, Hakan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.Transplantasyon kronik diyaliz tedavisi başlanmadan önce yapılırsa preemptif olarak tanımlanır. Merkezimizde şu ana kadar 8 (%4.4) preemptif böbrek transplantasyonu yapıldı. Preemptif ve non-Preemptif renal transplant alıcıları çalışmaya dahil edildi. Her iki grupta 1 yıllık dönemde graft fonksiyonu, medikal ve cerrahi komplikasyonların sıklığı karşılaştırıldı. Preemptif hastalarda 4 akut rejeksiyon atağı, non-Preemptif hastalarda 1 gecikmiş graft fonksiyonu vardı. Preemptif hastalarda 1. ve 12. ayda ortalama kreatinin seviyeleri 1.3 ± 0.5 ve 1.5 ± 0.6 mg/dl, non-Preemptif hastalarda 1.2 ± 0.2 ve 1.3 ± 0.3 mg/dl idi. Medikal ve cerrahi komplikasyon oranları benzerdi. Preemptif böbrek transplantasyonu, son dönem böbrek hastalığı olan uygun hastalarda düşünülmelidir.Item Safra yolları sintigrafisi ile saptanan bronkobiliyer fistül olgusu(Uludağ Üniversitesi, 2007-01-11) Akpınar, Ali Tayyar; Özgüç, Halil; Özkol, Volkan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp ve Genel Cerrahi Anabilim Dalı.Bronkobiliyer fistül seyrek görülen bir durum olup, karaciğerin hidatik veya amibik kistleri, kolelityazis, koledokolityazis, peptik ülser hastalığı, malignite veya geçirilmiş cerrahiye sekonder komplikasyon olarak görülebilir. Bu yazıda safra yolları sintigrafisi ile saptanan bir bronkobiliyer fistül olgusu sunulmaktadır.Item Streptozotosinle oluşturulan diabetin sıçan periferik sinirleri üzerine etkisinin: Elektron mikroskobik incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2006-12-26) Karabay, Gülten; Zağyapan, Ragıba; Take, GülnurBu çalışmada sıçanlarda streptozotosinle (STZ) oluşturulan diabetin akut etkisinin periferik sinir üzerinde oluşturduğu yapısal değişiklikler elektron mikroskop düzeyinde incelenmiştir. Çalışmada denekler, 24 erkek Wistar albino sıçan, kontrol grubu, Sham grubu, 15 ve 30 günlük diabet grubu olacak şekilde dört grup olarak ayrılmıştır. Kontrol grubuna hiçbir şey uygulanmazken, Sham grubuna STZ’nin çözündüğü sodyumsitrat, diabetik gruba ise sodyumsitrat içinde çözünmüş 45mg/kg STZ uygulanmıştır. Enjeksiyonu takiben 15 ve 30. günlerde sıçanlar yüksek doz anestezi altında sakrifiye edildi ve siyatik sinirlerinin medial bölgeleri çıkarılarak rutin elektron mikroskop takibine alındı. Doku kesitleri incelendiğinde hem 15 hem de 30 günlük diabetik grupta perinöryum ile sinir lifleri arasında belirgin bir açıklık meydana gelmiş ve miyelinli sinir liflerinde miyelin kılıf dejenerasyonları 30 günlük grupta daha belirgin bulunmuştur. Buna karşın, Schwann hücreleri ve miyelinsiz sinir lifleri normal yapıda gözlenmiştir. Sonuç olarak bu çalışmada sıçanlarda STZ ile oluşturulan diabet, n.ischiadicus’ta dejeneratanif değişiklikler oluşturmuş ve bu değişiklikler 30 günlük grupta daha belirgin bulunmuştur.Item Tifoya bağlı masif alt gastrointestinal kanama(Uludağ Üniversitesi, 2006-11-08) Kaya, Tezcan; Kazak, Esra; Gürel, Selim; Akalın, Halis; Mıstık, Reşit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.Tifo Salmonella Typhi’nin neden olduğu sistemik bir hastalıktır. Ateş, baş ağrısı, kırgınlık, iştahsızlık, relatif bradikardi, konstipasyon veya diyare ile karakterizedir. Gastrointestinal kanama tifonun major intestinal komplikasyonlarından birisidir. Bununla beraber tifoya bağlı masif alt gastrointestinal kanama literatürde nadir olarak bildirilmiştir. Masif alt gastrointestinal kanama ayırıcı tanısına bu hastalığın da dahil edilmesi önemlidir. Tifoya bağlı intestinal kanamanın tedavisinde klasik yaklaşım konservatiftir. Konservatif tedaviye yanıt vermeyen hastalarda acil rezeksiyon düşünülmelidir. Burada, tifoya bağlı masif alt intestinal kanamanın görüldüğü ve konservatif olarak tedavi edilen bir olguyu sunduk.