2002 Cilt 1 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/19995
Browse
Browsing by Subject "Cumhuriyet"
Now showing 1 - 3 of 3
- Results Per Page
- Sort Options
Item Dr. M. Altun, H. Ünlü, F. Kesrikoğlu,Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Bursa ve Merinos(Uludağ Üniversitesi, 2002) Abacı, ZeynepUlusal Kurtuluş Savaşı’nda elde edilen büyük zaferin ardından “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefi doğrultusunda, askeri ve siyasi alandaki galibiyetin ekonomik ve sosyal alandaki başarı ve gelişmelerle tamamlanmasının zorunluluğu fikri, cumhuriyet yöneticileri tarafından kabul edilmiş ve bu çerçevede gerekli uygulamaları hayata geçirmek için ard arda önemli kararlar alınmıştır. Bu bağlamda, dünya kapitalizminin sömürgesi haline gelmiş Osmanlı Devleti’nden miras alınan ülkedeki, yok denilecek kadar az sanayii geliştirmek için çalışmalara başlanmıştır. 17 Şubat 1923 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde ulusal sanayinin devletin uygun bir ortam sağlaması koşuluyla özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi öngörülmüş, ancak kısa bir süre sonra 1929 Dünya Ekonomik Krizinin etkisiyle devletinde ekonomide yer alması yatırımlar yapması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Kabul edilen bu ılımlı devletçilik politikası sonrasında yapılandırılan ilk kuruluşlardan biri de 2 Şubat 1938 yılında Atatürk tarafından açılan Merinos Yünlü Sanayi İşletmesi olmuştur. Merinos Fabrikası cumhuriyet döneminin ilk sanayi kuruluşlarından biri olmasının yanı sıra Bursa kentinin sosyo-ekonomik ve mekansal gelişimini etkilemesi açısından da incelenmesi gereken önemli bir kurumdur. Bu açıdan Merinos, kuruluşundan itibaren Bursa’da yaşayan insanlara istihdam olanakları sağlamasının yanı sıra günümüzde kentte gelişen tekstil sektörünün de nüvesini oluşturmuştur.Item İmparatorluktan Cumhuriyete(Uludağ Üniversitesi, 2002) Arıkan, ZekiDeğerli meslektaşlarım, Öncelikle bana burada sözleşme fırsatı veren Uludağ Üniversitesi Rektörlüğüne ve değerli meslektaşım Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu’na teşekkürlerimi sunarım. Amacım burada zaten sizin bildiğiniz konuları yinelemek, aktarmak değildir. Belirli bir konu üzerinde düşüncelerimi dile getirmektir. Öncelikle şunu belirteyim: Türk Devrim Tarihi dersleri bugün her üniversitede bir öğretim üyesine bağlı olmaktan kurtulmuştur. Bizim öğrenciliğimizde sözgelimi Prof. Ömer Lütfi Barkan bütün İstanbul Üniversitesi’nin devrim tarihi derslerini yüklenmişti. Sınavlar da bir kompozisyonla sınırlıydı. YÖK’ten sonra bu derslerin saatleri artırıldı. Yeni kadrolar ihdas edildi. Bir ara bu dersler dört yıla yayıldı. Elbette bunun öğrenci üzerinde bıktırıcı bir etki yaptığı görüldü. Nitekim daha sonra bu saatler azaltıldı. Her üniversitede rektörlüğe bağlı Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Dersleri bölümü açıldı. Enstitülerin sayısı arttırıldı. Bu arada konuyla ilgili birçok kitap yazıldıysa da bunları aynı kefeye koymaya olanak yoktur. Kimi öğretim üyeleri kendilerinin sözde resmi tarihe bağlı olmadıklarını kanıtlamak için insanı şaşırtacak devrim tarihine ters görüş ve düşünceler ileri sürdüler. Acaba resmi tarih yalan mı yazıyordu? Bu sormak ve bu sorunun yanıtını almak gereğini bile duymadılar. Yazılan kitaplar içinde Prof. Ergün Aybars’ın Türkiye Cumhuriyeti Tarihi ile Prof. Şerafettin Turan’ın Türk Devrim Tarihi başlıklı kitaplarının önemine özellikle işaret etmek gerekir. Yalnız Aybars’ın kitabının ikinci cildi henüz yazılmamıştır. Bu çerçeveyi çizdikten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci Dünya Savaşı sonunda dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı içinde üzerinde kurulduğunu belirtmek gerekir. XIX. Yüzyılda sömürgecilik hızla gelişmiş, büyük devletler arasında büyük bir rekabet ve hızlı bir silahlanma yarışı başlamıştı. Bununla birlikte Avrupa devletleri arasında 1870-71’den 1914’e kadar barış az çok korunabildi. 1914’te patlak veren savaşta milyonlarca insan silah altına alındı. Teknolojinin geliştirdiği silahlar savaş alanlarına sokuldu. Tank ilk kez bu savaşta kullanılmıştır. Savaş milyonlarca insanın ölümüne, aç ve sefil kalmasına yol açtı. 1917 İhtilali ile çarlık devrildi. Savaştan sonra toplanan Paris Konferansı adil bir barış kuramadı. Çünkü galip devletler adil bir barıştan çok kendi çıkarlarını ön planda tuttular. Bu yüzdendir ki insanlık çok geçmeden kendini daha büyük bir savaşın içinde buldu. Savaş sonunda imparatorluklar dağıldı, yeni ulusal devletler kuruldu. İmparatorluktan Cumhuriyete geçişte temel değişikliğin İslami bir imparatorluktan milli bir Türk devletine, bir ortaçağ teokrasisinden anayasalı bir cumhuriyete, bürokratik bir feodalizmden modern bir kapitalist ekonomiye geçiş süreci olduğu öteden beri vurgulanmış ve dile getirilmiştir. Bunun toptan bir uygarlık değişimi olduğuna şüphe yoktur. Yani Doğu uygarlığından Batı uygarlığına bütün olarak geçişi anlatmaktadır. Bu bakımdan öncelikle Doğu uygarlığı nedir, Batı uygarlığı nedir? Sorularını açıklamaya çalışalım. Batı insanın kendi varlığı ve yaşamı üzerine özel bir düşünceye sahip olmasıdır. Batı uygarlığı bu anlamda her zaman var olmamış, zamanla yavaş yavaş oluşmuştur. Onu besleyen kaynaklar ise çeşitli yollardan gelmiştir. Batı uygarlığının kendinden önce gelip geçmiş uygarlıkların bir bireşimi olduğu yolundaki tarihsel görüş yaygınlık kazanmıştır. Çağdaş Batı uygarlığının temeli Dekartt’ın “Düşünüyorum o halde varım” sözü üstüne yükselmiştir. Dekartt’an önce insanlık ortaçağ kalıpları içinde inanmakla yetinmiştir. Ancak ondan önce insanlık, Hümanizma, Renaissance ve Reform gibi büyük tarihsel dönemeçlerden geçmiştir.Item Türkiye’nin aydınlanma sürecinde bir kültür devrimi millet mektepleri(Uludağ Üniversitesi, 2002) Yüceer, Saime; Uludağ Üniversitesi/Fen Edebiyat Fakültesi/Tarih Anabilim Dalı.Osmanlı Devleti’nin geriye gidiş sürecini başlatan etkenlerden biri de eğitimin çağın koşullarına entegre edilememesiydi. Skolâstik düşüncenin egemen olduğu eğitim kurumları bilgi üretememekteydi. Bu geriliği gidermek için eğitim alanında önemli girişimler Tanzimat Döneminde gerçekleştirildi. İmparatorluk çağdaş eğitim kurumlarına kavuştu. Bunun yanında geleneksel eğitim kurumları da varlığını sürdürdü. Ancak bu dönemde oluşturulan çağdaş eğitim kurumları, İmparatorluğun geneline yaygınlaştırılamadığı gibi devletin yetişmiş insan gücüne olan ihtiyacını da karşılayacak boyutlarda değildi. Yine de eğitim alanında gerçekleştirilen yenilikler, Osmanlı modernizasyonunda başarılı sonuçların elde edildiği bir alan oldu. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere devleti yok olma noktasından kurtaran ve tam bağımsız saygın bir devlet konumuna getiren kadroyu, söz konusu edilen çağdaş eğitim kurumlarında yetişen insanlar oluşturdu. Bu kısmî iyileştirmeler, daha geniş boyutlara ulaştırılamadı. Diğer alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da radikal değişimler Cumhuriyet döneminde gerçekleştirildi. Mustafa Kemal daha 1918’de eğitim alanında saptadığı hedefi: “Halkı eğiterek bilgili kılmak, ve aydınları halk seviyesine indirmekten ziyade, bütün halkı eğitimde aydın olarak yetiştirmek gerekir.”1 diyerek ortaya koymaktaydı. Bu düsturdan hareketle eğitim sorununa Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren çözümler aranmaya başlanıldı. Ama köklü değişimler, Cumhuriyetin ilanından sonra yaşandı. Bu bağlamda en radikal değişim, Tanzimat Döneminden itibaren tartışılmaya başlanan İkinci Meşrutiyet Döneminde daha da canlanan Lâtin esasına dayalı Türk alfabesinin 1 Kasım 1928’de kabul edilmesiyle gerçekleştirildi. İşte bu makalede incelenecek olan Millet Mektepleri, Harf Devriminin uygulama alanını oluşturan bir boyutudur.