Browsing by Author "Demircan, Celaleddin"
Now showing 1 - 18 of 18
- Results Per Page
- Sort Options
Item Acil dahiliye ünitesi hasta profili: 1 yıllık deneyim(Uludağ Üniversitesi, 2005-06-13) Demircan, Celaleddin; Çekiç, Cem; Akgül, Nalan; Odabaşı, Ahmet; Çalışır, Nermin; Kıyıcı, Sinem; Yuvanç, Uğur; Haki, Cemile; Keskin, Murat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı-Acil Dahiliye Ünitesi.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Çalışmanın Amacı Acil Dahiliye Ünitesine (ADÜ) başvuran hastalara yapılan dahili bölüm konsültasyonları, konulan tanılar ve hospitalizasyon oranları hakkında epidemiyolojik bilgiler edinmektir. 1.6.2002 ile 31.5.2003 tarihleri arasındaki 12 aylık sürede Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi ADÜ’ne başvuran hastaların verileri ADÜ Günlük Hasta Kayıt Formları incelenerek elde edildi. Hastaların major başvuru semptomları, konsülte eden bölümler, en sık konulan tanılar ve hospitalizasyon oranları retrospektif olarak araştırıldı. 12 aylık sürede acil servise 21934 kişi başvurmuş, bunlardan 6751’i (%30.7) ADÜ’ne devredilmiştir. Bu hastaların 4748’ine (%70.3) sadece bir, 2003’üne (%29.7) ise iki veya daha fazla bölüm tarafından olmak üzere toplam 8732 konsültasyon yapılmıştır. Hastaların 2657’si (%39.4) çeşitli dahili kliniklere yatırılmış, 107’si (%1.6) çeşitli cerrahi kliniklere yatırılmış, 506’sı (%7.5) başka hastanelere sevkedilmiş, 35’i (%0.5) acil serviste eksitus olmuş ve geri kalan 3446 (%51.0) hastanın ise tedavileri düzenlenip taburcu edilmiştir. En çok konsültasyon yapılan bölümler; İç Hastalıkları (n:2796), Kardiyoloji (n:2268) ve Nöroloji (n:1605), en sık majör başvuru semptomları; göğüs ağrısı (n:898), nefes darlığı (n.782) ve bilinç bozuklukları (n:447), en sık konulan tanılar ise; çeşitli enfeksiyonlar (n:785), akut koroner sendrom (n:462), intoksikasyonlar (n:417) ve onkolojik-hematolojik malignite acilleri (n:358) olmuştur.Item Acil serviste dahiliye konsültasyonu yapılan hastaların epidemiyolojik özellikleri ve konsültasyonla ilişkili sorunların irdelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2014) Gürsoy, Vildan; Demircan, Celaleddin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Bilim Dalı.Bu çalışmada Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi (UÜ-SUAM) Acil Servisine başvuran ve dahiliye konsültasyonu yapılan hastaların epidemiyolojik özelliklerinin belirlenmesi ve konsültasyonla ilişkili sorunların irdelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 1 yıllık süreçte acil servise başvuran ve dahiliye konsültasyonu yapılan 3601 hasta alındı. Hastaların yaş ve cinsiyet özellikleri, majör başvuru semptomları, tanıları, hospitalizasyon ve mortalite oranları gibi epidemiyolojik özellikleri ile konsülte edildiği bölümler, acil serviste kalış süreleri ve konsültasyonla ilişkili sorunlar araştırıldı. Hastaların 2025'i (%56,2) erkek, 1576'sı (%43,8) kadın olup yaş ortalaması; 57±17 yıl idi. Acil servise en sık başvuru nedeni olan majör semptom; genel durum bozukluğu-oral alım azlığı-halsizlik (%20,9), en sık dahiliye konsültasyonu istenme nedeni; gastroenterolojik nedenler (%27,2) ve en sık konulan tanı ise çeşitli enfeksiyonlardı (%23,8). Hastaların %48,3'ü acil servisten taburcu edilirken %45,2'si değişik kliniklere yatırıldı, %5,1'i boş yatak yokluğu nedeniyle başka bir sağlık kuruluşuna sevk edildi ve %1,4'ü ise eksitus oldu. Hastalarda ortalama konsültasyon sonuçlanma süresi; 121 dk ve acil serviste kalış süresi; 403 dk idi. Acil serviste 8 saatten uzun süre kalan hasta sayısı 986 (%27,4) olup en sık nedeni boş yatak yokluğuydu (%74,1). Hastaların 165'inin (%4,7) çeşitli dahiliye polikliniklerinden sevk edildiği ve bunların %32,1'inin uygun olmayan sevk olduğu görüldü. Konsültasyonla ilişkili en sık gözlenen sorunlar; gereksiz konsültasyon isteği (%2,7) ve konsültasyonun sonuçlandırılmasının gecikmesiydi (%2,4). Sonuç olarak, acil servislerin işleyişinde dahiliye konsültasyonları çok önemlidir. Hızlı ve etkin bir konsültasyon işleyiş sistemi için acil servis hekimi ve konsültan hekimin işbirliği gerekli olup dahiliye polikliniklerinden acil servise uygun olmayan sevklerden, acil serviste gereksiz konsültasyon isteğinden kaçınılmalı ve konsültasyon isteği hızlı bir şekilde yanıtlanmalıdır.Item Acil serviste dahiliye konsültasyonu yapılan solid organ kanserli ve hematolojik maligniteli hastaların epidemiyolojik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 2018) Gömleksiz, Muhammed Rıdvan; Demircan, Celaleddin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Bu çalışmada, Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi (UÜ-SUAM) Acil Servisine başvuran ve dahiliye konsültasyonu yapılan solid organ kanserli ve hematolojik maligniteli hastaların epidemiyolojik özellikleri ve başvuru sırasında malign hastalığı ile ilişkili özelliklerinin belirlenmesi amaçlandı. Çalışma kesitsel olarak planlandı ve 1 yıllık süreçte acil servise başvuran ve dahiliye konsültasyonu yapılan solid organ kanserli ve hematolojik maligniteli toplam 1603 hasta alındı. Hastaların yaş ve cinsiyet özellikleri, majör başvuru semptomları, tanıları, hospitalizasyon ve mortalite oranları gibi epidemiyolojik özellikleri ve ayrıca konsülte edildiği bölümler, malignite türü, metastaz varlığı, tedavi öyküsü ve malign hastalığı ile acil servis başvurusu arasındaki ilişki gibi özellikler incelendi. Maligniteli hastaların %62,6'si erkek, %37,4'ü kadın olup yaş ortalaması; 59±13 yıl idi. Acil servise başvuran tüm maligniteli hastalar arasında sistem ve bölgelere göre gruplandırıldığında en sık görülen malignite tipleri; akciğer kanseri (%21,8), gastrointestinal kanal kanserleri (%16,2) ve lösemiler (%12,4) olarak saptandı. Solid organ kanserli hastalar içinde en sık akciğer kanseri, kolorektal kanserler ve mide kanseri saptandı. Hastalarda en sık görülen majör semptomlar; halsizlik-iştahsızlık (%20,3), nefes darlığı (%16,6) ve ateş (%12,9) idi. Acil servise en sık başvuru nedeni olan hastalık ilişkili durumlar ise; hastalık progresyonu (%46,2) ve enfeksiyonlar (%36,2) idi. Sonuç olarak, acil servise başvuran hastaların malignite türlerinin sıklıkları ülkemizde ve dünyada yapılan çalışmalarla benzer bulundu. Hastaların majör semptomları, başvuru nedenleri, acil servisteki mortalite ve yatış oranları ve yatan hastalardaki mortalite oranları; malignite türüne ve hastalığının evresine bağlı olarak değişmektedir.Publication Aging protects rat cortical slices against to oxygen-glucose deprivation induced damage(Taylor & Francis, 2020-02-22) Gul, Zulfiye; Buyukuysal, Rifat Levent; Demircan, Celaleddin; DEMİRCAN, CELALEDDİN; Bagdas, Deniz; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Farmakoloji Anabilim Dalı.; HJZ-4470-2023Objective: In present study, we aimed to clarify effect of aging on the susceptibility of brain tissue to neurodegeneration induced by ischemia. Methods: Damage induced by oxygen-glucose deprivation (OGD) followed by reoxygenation (REO) were compared in cortical slices prepared from young (3 months of age) and aged (22-24 months of age) male Sprague Dawley rats. Results: After incubation of the slices in an oxygen and glucose containing control condition, 2,3,5-triphenyl tetrazolium chloride (TTC) staining intensity was found significantly high in aged cortical slices. Although thirty minutes incubation of the slices in OGD medium followed by REO (OGD-REO) caused similar decline in TTC staining in young and aged cortical slices, staining intensity was still significantly higher in the slices prepared from aged animals. Thirty minutes of OGD-REO, on the other hand, also caused more increase in lactate dehydrogenase (LDH) leakage from young slices. While water contents of the slices were almost equal under control condition, it was significantly high in young cortical slices after OGD-REO incubations. In contrary to these findings, OGD and REO caused more increases in S100B output from aged rat cortical slices. S100B levels in brain regions including the cerebral cortex were also found higher in aged rats. Conclusion: All these results indicate that, cortical slices prepared from aged male rats are significantly less responsive to in vitro OGD-REO induced alterations. Since protein S100B outputs were almost doubled from aged cortical slices, a possible involvement of this enhanced S100B output seems to be likely.Item Akut myokard infarktüsünün erken tanısında myoglobinin tanısal değeri(Uludağ Üniversitesi, 2002) Çıkrıklar, Halil İbrahim; Demircan, Celaleddin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İlk ve Acil Yardım Anabilim Dalı.Akut Myokard İnfarktüsü (AMI) düşündüren göğüs ağrılı hastalarda erken dönemde AMI'nü teşhis ya da ekarte edebilmek için myoglobinin (Mgb) tanısal değerini Troponin T (TnT) ve kreatin kinaz/myokarda özgü kreatin kinaz oranı (CK/CK-MB) ile karşılaştırdık. 01.06.2000-01.08.2001 tarihleri arasında, göğüs ağrısının başlangıcından sonraki ilk 12 saat içinde acil servisimize başvuran 101 hasta çalışmaya alındı. Bu çalışmada Mgb eşik değeri 100 mg/L olarak alınan hızlı kaset yöntemiyle kalitatif olarak ölçülmüştür. Aynı şekilde TnT eşik değeri 0.1 mg/L olarak alınan yatak başı hızlı kaset yöntemiyle kalitatif olarak ölçülürken, CK/CK-MB eş zamanlı alınan kan örneklerinden kantitatif olarak ölçülmüştür. Çalışmaya alınan 101 hastanın 50'si göğüs ağrısının başlangıcından sonraki ilk 3 saat içinde, 39'u 3-5 saat arasında ve 12 hasta da 5 saatten sonra acil servise başvurmuştur. Hastaların acil servise gelir gelmez alınan kan örneklerinden bakılan Mgb, TnT ve CK/CK-MB'nin AMI tanısını koydurma açısından sensitivite, spesifite, pozitif prediktif değer (PPD) ve negatif prediktif değerleri (NPD) hesaplanmıştır. Mgb hızlı kaset yönteminin sensitivitesi ve NPD'i TnT ve CK/CK-MB'den belirgin derecede yüksek bulunurken, spesifıtesi ve PPD'i TnT ve CK/CK-MB ile benzer bulunmuştur. Bu çalışma sonucunda Mgb hızlı kaset yönteminin acil serviste AMI tanısının konması veya ekarte edilmesi için bir tarama testi olarak kullanılabileceği kanısına varılmıştır.Item Analysis of the outcomes of cardiopulmonary resuscitation in an emergency department(Taylor & Francis, 2005-12) Özcan, Vedat; Demircan, Celaleddin; Engindeniz, Zülfi; Turanoğlu, Gülay; Özdemir, Fatma; Ocak, Özgür; Cebicci, Hüseyin; Akgöz, Semra; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Acil Tıp Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; 0000-0003-1874-5097; 0000-0002-8987-6484; AAN-2617-2021; 9939161400; 55399735400; 6507354145; 6505738648; 7006765911; 9940943800; 8203353000; 14061863400Objective - The aim of this study is to analyse the factors affecting emergency department (ED) cardiopulmonary resuscitation (CPR) outcome. Methods - A standard CPR protocol was performed in all patients and certain pre and post-resuscitation parameters including age, sex, initial arrest rhythm, primary underlying disease, initiation time of advanced cardiac life support, duration of return of spontaneous circulation were recorded. Patients were followed up to determine rates of successful CPR, survival and one-year survival. Results - From December 1999 to May 2001, 80 consecutive adult patients in whom a standard CPR was performed in the ED were prospectively included in the study. The overall rate for successful CPR, survival and one-year survival were found to be 58.8% (47/80), 15% (12/80) and 10% (8/80), respectively. Survival and one-year survival rates were better in patients with an initial arrest rhythm of ventricular fibrillation or pulseless ventricular tachycardia (VF/pVT) than both pulseless electrical activity (pEA) and asystole; survival and one-year survival rates were better in patients with a primary underlying disease of cardiac origin than non-cardiac origin. Acute myocardial infarction had the best prognosis among conditions causing arrest. Presence of sudden death was found to have a better survival and one-year survival rate. Conclusion - Initial cardiac rhythm of VF/pVT, cardiac origin as the primary disease causing cardiopulmonary arrest and presence of sudden death were found to be good prognostic factors in CPR.Item Biyolojik tedavi alan hastalarda potansiyel ilaç-ilaç etkileşmelerinin araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Huseynov, Bayram; Demircan, Celaleddin; Bursa Uludağ Üniversitesi / Tıp Fakültesi / İç Hastalıkları Anabilim DalıBiyolojik ajanlar immünomodülatör ilaçlar olup klinikte son 20 yıldır giderek artan şekilde kullanılmaktadırlar. Başlıca biyolojik ajanlar; Anti Tümör Nekrozis Faktör (TNF) ajanlar, İnterlökin (IL)-1, IL-6, IL-17, IL-12/23 inhibitörleri, B hücre hedefli ajanlar ve T hücre kostimülasyon blokajı yapan ajanlar olup romatoid artrit, spondiloartropatiler, psöriatik artrit, psöriazis, inflamatuar barsak hastalıkları, Behçet hastalığı, Takayasu hastalığı, üveit ve otoinflamatuar hastalıklar gibi birçok hastalıkta kullanılmaktadır. Bu çalışmada Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Polikliniğine başvuran ve biyolojik ajan tedavisi alan 407 hastada, eşlik eden kronik hastalıkları, kullandıkları biyolojik ajanlar, kullandıkları diğer ilaçlar ve potansiyel ilaç-ilaç etkileşme (PİİE) oranları araştırıldı. PİİE için Lexicomp ve Medscape ilaç etkileşimi tarama araçları kullanıldı. Ciddi PİİE olarak Lexicomp tarama aracı ile ‘X’ ve ‘D’ kategorileri, Medscape tarama aracı ile ‘Kontrendike’ ve ‘Ciddi etkileşme’ kategorileri kabul edildi. Çalışmamızda hastalarda en sık kullanılan biyolojik ajanlar adalimumab, infliksimab ve etanerserpt, en sık biyolojik ajan kullanılan hastalıklar ankilozan spondilit, psöriazis ve romatoid artrit, en sık eşlik eden kronik hastalıklar hipertansiyon ve diyabetes mellitus idi. Çalışmamızda ciddi PİİE oranları; Lexicomp tarama aracı ile %9,6 bulundu, Medscape tarama aracı ile %20,1 olarak daha yüksek saptandı. Ciddi PİİE riski kullanılan ilaç sayısı ≥ 5 ve kronik hastalık yükü (CCI puanı ≥ 3) yüksek olanlarda daha fazlaydı. Biyolojik ajanlarla en sık ciddi PİİE riski olan ilaçlar; leflunomid, hidroksiklorokin ve azatioprin idi. Sonuç olarak, bu çalışmada biyolojik ajan kullanan hastalarda farklı tarama araçlarıyla %10-20 oranlarında ciddi PİİE görüldü. Bu nedenle biyolojik ajanları seçerken hastaların kullandıkları diğer ilaçlar da göz önüne alınarak PİİE riskini azaltacak şekilde tedavi yönetilmelidir.Item Comparison of the effectiveness of intravenous diltiazem and metoprolol in the management of rapid ventricular rate in atrial fibrillation(BMJ Publishing Group, 2005-06-01) Demircan, Celaleddin; Çıkrıklar, Halil Ibrahim; Engindeniz, Zülfü; Cebicci, Hüseyin; Atar, Nurdan Yalcin; Güler, Vuslat; Ünlü, Emine Özgür; Özdemir, Bora; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; 0000-0002-8987-6484; 0000-0003-1874-5097; AAN-2617-2021; AAH-8714-2021Objective: To compare the effectiveness of intravenous (IV) diltiazem and metoprolol in the management of rapid ventricular rate in atrial fibrillation (AF). Methods: This prospective, randomised study was conducted in the Emergency Department of the Uludag University Medical Faculty Hospital, Bursa, Turkey. Forty AF patients with a ventricular rate >= 120/minute and systolic blood pressure >= 95 mm Hg were included and randomised to receive IV diltiazem 0.25 mg/ kg ( maximum 25 mg) or metoprolol 0.15 mg/ kg ( maximum 10 mg) over 2 minutes. Blood pressures and heart rate were measured at 2, 5, 10, 15, and 20 minutes. Successful treatment was defined as fall in ventricular rate to below 100/minute or decrease in ventricular rate by 20% or return to sinus rhythm. Results: Between January 2000 and July 2002, 40 patients ( 18 men, 22 women) met the inclusion criteria. Of these 20 ( 8 men, 12 women; mean age 60.2 years, range 31 - 82) received diltiazem and 20 ( 10 men, 10 women; mean age 64.0 years, range 31 - 82) received metoprolol. The success rate at 20 minutes for diltiazem and metoprolol was 90% ( n = 18) and 80% ( n = 16), respectively. The success rate at 2 minutes was higher in the diltiazem group. The percentage decrease in ventricular rate was higher in the diltiazem group at each time interval. None of the patients had hypotension. Conclusion: Both diltiazem and metoprolol were safe and effective for the management of rapid ventricular rate in AF. However, the rate control effect began earlier and the percentage decrease in ventricular rate was higher with diltiazem than with metoprolol.Item Genel Dahiliye Polikliniğine başvuran geriatrik hastalarda polifarmasi ve ilaç kullanımı ile ilgili uygunsuzlukların irdelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2013) Pesen, Ercan; Demircan, Celaleddin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Bu çalışmada Genel Dahiliye Polikliniğine başvuran geriatrik hastalarda polifarmasi oranları ve ilaç kullanımı ile ilgili uygunsuzlukların irdelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Genel Dahiliye Polikliniği?ne başvuran 65 yaş ve üstü hastalar alındı. Önceden hazırlanmış olan anket formuna hastalarla yüz yüze yapılan görüşmelerle demografik özellikler, majör başvuru semptomları, tanıları, eşlik eden kronik hastalıkları, ve ayrıntılı ilaç anamnezleri belirlendi Çalışmaya 721 (439 [%60.9] kadın, 282 [%39.1] erkek) geriatrik hasta alındı. Yaş ortalaması: 70.9±5.1 idi. Hastaneye en sık başvuru nedenleri kan şekeri yüksekliği ve kan basıncı yüksekliğiydi. En sık eşlik eden kronik hastalıklar hipertansiyon ve diyabetes mellitustu. Hastaların 677 (%94.9)?sinde eşlik eden kronik hastalık vardı ve eşlik eden kronik hastalık sayısı ortalama 2.5±1.4 idi. Hastaların kullandığı ilaç sayısı ortalama 4.6±2.8 olup kadınlarda daha fazlaydı. Çalışmaya katılan hastaların %4.9'i hiç ilaç kullanmazken polifarmasi oranı %49.4 idi. Hastaların %23.6'sında ilaç kullanımına bağlı istenmeyen etki görülmüş olup polifarmasi alanlarda daha fazlaydı (1-4 ilaç alanlarda %17.9, ≥5 ilaç alanlarda ise %28.1). hastada ilaç kullanımı ile ilgili uygunsuzluk saptandı ve polifarmasi alanlarda daha fazlaydı. En sık rastlanan ilaç kullanımı ile ilgili uygunsuzluklar doz atlama ve aç-tok alım hatasıydı. Bu çalışmada 65 yaş ve üstü hastaların büyük çoğunluğuna kronik hastalıkların eşlik ettiği ve bunun hastalarda polifarmasi sıklığını arttırdığı görülmüştür. Polifarmasi ilaca bağlı istenmeyen etkiler ve ilaç kullanımı ile ilgili uygunsuzlukların görülme sıklığı artmasına neden olmuştur.Item Genel dahiliye polikliniğine başvuran yaşlı hastalarda ilaç-ilaç etkileşimlerinin ve tedaviye uyumun araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023) Tatar, Mustafa; Demircan, Celaleddin; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Yaşlanmayla birlikte kronik hastalıklar ve geriatrik sendromlar artmaktadır. Bunun sonucu olarak kullanılan ilaç sayısı ve polifarmasi oranları da artmaktadır. Çalışmamızda yaşlı hastalarda polifarmasi ve potansiyel ilaç-ilaç etkileşim oranlarının belirlenmesi amaçlandı. Prospektif kesitsel bir çalışma olarak planlandı. Etik kurul onayı alındıktan sonra Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Dahiliye Polikliniğine başvuran yaşlı hastalara yüz yüze anket uygulayarak mevcut kronik hastalıkları, kullandıkları ilaçları, ilaç kullanım hataları detaylı olarak kaydedildi. Sonrasında 2 farklı tarama aracı kullanılarak potansiyel ilaç-ilaç etkileşim oranları belirlendi. Çalışmaya 266 kadın ve 171 erkek olmak üzere toplam 437 hasta dahil edildi. En sık eşlik eden kronik hastalıklar hipertansiyon (%77,8), diyabetes mellitus (%48,1) ve dislipidemi (%37,3); geriatrik sendromlar ise inkontinans (%28,6), kronik ağrı (%24,3) ve uyku bozuklukları (%23,3) idi. Günlük kullanılan ortalama ilaç sayısı: 5,78, polifarmasi oranı: %56,5, hiperpolifarmasi oranı: %10,5, ilaç kullanım hatası oranı: %32,3, farklı ölçeklere göre potansiyel uygunsuz ilaç kullanımı oranı; %46,7 ile %51,7 arası bulundu. Potansiyel ilaç-ilaç etkileşimi açısından hastaların verileri Lexicomb ve Medscape tarama araçları kullanılarak değerlendirildi. Lexicomb’a göre hastaların %24’ünde majör, %73,2’sinde orta ve %35,5’inde minör etkileşim saptandı. Medscape’e göre ise; %22,2’sinde majör, %71,2’sinde orta ve %41,2’sinde minör etkileşim saptandı ve iki tarama aracı sonuçları benzerdi. Polifarmasi alan hastalarda potansiyel ilaç-ilaç etkileşim oranları belirgin olarak daha yüksekti. Sonuç olarak, bu çalışmada yaşlı hastalarda kronik hastalıkların ve polifarmasinin sık görüldüğü ve buna bağlı olarak potansiyel ilaç-ilaç etkileşim oranlarının yüksek olduğu görüldü.Item Genel dahiliye polikliniğine başvuran yaşlı hastalarda potansiyel uygunsuz ilaç kullanımı ve tedaviye uyumun araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022) Hasanzade, Ulviyya; Demircan, Celaleddin; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Yaşlanma ile birlikte eşlik eden kronik hastalıklar ve geriatrik sendromlar artmakta, bunlara bağlı olarak kullanılan ilaç sayısı da artmaktadır. Bu çalışmada yaşlı hastalarda polifarmasi, ilaç kullanım hataları ve potansiyel ilaç kullanım oranlarının belirlenmesi amaçlandı. Bu prospektif kesitsel çalışmada Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Dahiliye Polikliniğine başvuran yaşlı hastalarda mevcut kronik hastalıkları, kullandıkları ilaçlar, ilaç kullanım hataları ayrıntılı olarak kaydedildi. Daha sonra 5 farklı ölçekle potansiyel uygunsuz ilaç kullanımının belirlenmesi planlandı. Çalışmaya 190 kadın ve 125 erkek olmak üzere toplam 315 hasta alındı. En sık eşlik eden kronik hastalıklar hipertansiyon (%77,4), diyabetes mellitus.(%47,9) ve dislipidemi (%39,3), geriatrik sendromlar ise kronik ağrı (%31,4), depresyon (%29,2) ve inkontinanstı (%25,1). Hastaların günlük kullandıkları ortalama ilaç sayısı: 5,5, polifarmasi oranı: %59,4, hiperpolifarmasi oranı: %10,5, ilaç kullanım hatası oranı: %25,7 idi. Hastaların verileri potansiyel uygunsuz ilaç kullanımı açısından PRISCUS Listesi, EU (7) PIM Listesi, Beers 2019 Kriterleri ve STOPP/START Kriterleri versiyon 2 olmak üzere 5 farklı ölçekle değerlendirildi ve sırasıyla %15,9, %45,1, %48,9, %44,8 ve %73,9 saptandı. PRISCUS listesi ile saptanan potansiyel uygunsuz ilaç kullanımı diğer ölçeklere göre daha düşüktü. START kriterleri ile saptanan yüksek uygunsuzluğun en önemli nedeni pnömoni ve yıllık influenza aşılarının ihmal edilmesiydi. Polifarmasi alanlarda günlük 1-4 ilaç alan gruba göre potansiyel uygunsuz ilaç kullanımı yüksekti. Sonuç olarak, bu çalışmada yaşlı hastalarda polifarmasinin sık olduğunu ve buna bağlı olarak potansiyel uygunsuz ilaç kullanımının arttığını gözledik.Item High glutamate attenuates S100B and LDH outputs from rat cortical slices enhanced by either oxygen-glucose deprivation or menadione(Springer, 2014-03-28) Demircan, Celaleddin; Gül, Zülfiye; Büyükuysal, Rıfat Levent; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-8872-0074; AAF-9939-2020; AAH-1657-2021; 55399735400; 56086542900; 6602686612One hour incubation of rat cortical slices in a medium without oxygen and glucose (oxygen-glucose deprivation, OGD) increased S100B release to 6.53 +/- A 0.3 ng/ml/mg protein from its control value of 3.61 +/- A 0.2 ng/ml/mg protein. When these slices were then transferred to a medium containing oxygen and glucose (reoxygenation, REO), S100B release rose to 344 % of its control value. REO also caused 192 % increase in lactate dehydrogenase (LDH) leakage. Glutamate added at millimolar concentration into the medium decreased OGD or REO-induced S100B release and REO-induced LDH leakage. Alpha-ketoglutarate, a metabolic product of glutamate, was found to be as effective as glutamate in decreasing the S100B and LDH outputs. Similarly lactate, 2-ketobutyrate and ethyl pyruvate, a lipophilic derivative of pyruvate, also exerted a glutamate-like effect on S100B and LDH outputs. Preincubation with menadione, which produces H2O2 intracellularly, significantly increased S100B and LDH levels in normoxic medium. All drugs tested in the present study, with the exception of pyruvate, showed a complete protection against menadione preincubation. Additionally, each OGD-REO, menadione or H2O2-induced mitochondrial energy impairments determined by 2,3,5-triphenyltetrazolium chloride (TTC) staining and OGD-REO or menadione-induced increases in reactive oxygen substances (ROS) determined by 2,7-dichlorofluorescin diacetate (DCFH-DA) were also recovered by glutamate. Interestingly, H2O2-induced increase in fluorescence intensity derived from DCFH-DA in a slice-free physiological medium was attenuated significantly by glutamate and alpha-keto acids. All these drug actions support the conclusion that high glutamate, such as alpha-ketoglutarate and other keto acids, protects the slices against OGD- and REO-induced S100B and LDH outputs probably by scavenging ROS in addition to its energy substrate metabolite property.Item İskemi ve reoksijenizasyonun neden olduğu protein S100B salıverilmesi: Glutamatın koruyucu etkisinin mekanizması(Uludağ Üniversitesi, 2013-06-07) Demircan, Celaleddin; Büyükuysal, R. Levent; Uludağ Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü/Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı.Amaç: S100B, özellikle astrositlerde sentezlenen ve salıverilen kalsiyum bağlayıcı bir proteindir. Salıverilme mekanizması iyi bilinmemekle beraber, iskeminin S100B salıverilmesini artırdığı gösterilmiştir. Daha önce in vitro beyin dilimleri modeli kullanarak yaptığımız çalışmalarda, iskemi ve reoksijenizasyonun (REO) neden olduğu S100B salıverilmesindeki artışın glutamat tarafından önlendiğini göstermiştik. Çalışma glutamatın bu etkisinin mekanizmasını aydınlatmak amacıyla planlanmıştır. Yöntem: Sıçan beyninden hazırlanan kortikal dilimler preinkubasyon dönemi sonrası 60 dk iskemik ortamda (oksijen ve glukoz yok), ardından oksijen ve glukoz içeren ortamda (REO) inkübe edildi.Daha sonra toplanan inkubasyon ortamları dilimlerden salıverilen S100B ve laktat dehidrogenaz (LDH) ölçümü için kullanıldı. Glutamatın S100B ve LDH salıverilmesi üzerine etkileri a-ketoglutarat, laktat, piruvat ve 2-ketobutirat gibi maddelerin etkileri ile karşılaştırılarak incelendi. Bulgular: İskemi ve REO, S100B salıverilmesini sırasıyla %81 ve %244 oranında, REO ise LDH çıkışını %192 oranında artırdı. Ortama glutamat eklenmesi, S100B ve LDH artışlarını anlamlı şekilde önledi. Enerji substratı ve serbest oksijen radikal (SOR) tutucu etkileri olan a-ketoglutarat, piruvat ve laktat ile sadece enerji substratı olan 2-ketobutirat, glutamat benzeri etki gösterdiler. Dilimlerin hücrede SOR oluşturan menadion ile inkübe edilmeleri, S100B ve LDH salıverilmesinde önemli artışa neden oldu. Glutamat ve çalışmada kullanılan diğer maddeler menadion nedenli bu artışı önlediler Sonuç: Çalışmanın sonuçları, a-ketoglutarat ve diğer a-ketoasitlerin iskemi, REO ve menadion nedenli S100B ve LDH artışları üzerine glutamat benzeri etkiye sahip olduklarını göstermektedir. a-Ketoglutarat, glutamatın bir metabolik ürünü olduğu için glutamatın koruyucu etkisinin, onun enerji substratı olması yanısıra SOR tutucu etkisine de bağlı olduğunu düşündürmektedir.Item Lessons learned from the catastrophic Marmara earthquake: Factors influencing the final outcome of renal victims(Dustri-Verlag Dr Karl Feistle, 2004-06) Sever, Mehmet Şükrü; Erek, Ekrem; Vanholder, Raymond; Koç, Mehmet; Aysuna, Nilgün; Ergin, Hülya; Ataman, Müveddet Rezzan; Yenicesu, Müjdat; Canbakan, İkbal Billur; Lameire, N.; Yavuz, Mahmut; Demircan, Celaleddin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi.; 7006244754; 6507741676Background: During catastrophic earthquakes, crush syndrome is the second most frequent cause of death after the direct impact of trauma. The Marmara earthquake, which struck Northwestern Turkey in August 1999, was characterized by 639 crush syndrome victims with acute renal problems. The factors influencing their final outcome have been the subject of this study. Patients methods: Within the first week of the disaster questionnaires asking about 63 clinical and laboratory variables were sent to 35 reference hospitals that treated the victims. Information obtained by means of these questionnaires, including the factors with a potential influence on outcome, was submitted to analysis. Results: Overall mortality rate was 15.2%. In univariate analysis, nonsurvivors were older (p = 0.048); the highest mortality rates were observed among the victims coming from the closest cities to the reference hospitals. Admission within the first 3 days of the disaster (p = 0.016), with oliguria (p = 0.042), lower figures for blood pressure (p < 0.001), platelets (p = 0.004) and serum albumin (p = 0.005) were associated with mortality. Also, higher body temperature (p = 0.013) and serum potassium (p < 0.001) as well as suffering from thoracic or abdominal traumas, extremity amputations and medical complications other than renal failure (for all 4: p < 0.0001) in addition to need of dialysis support (p = 0.015) and mechanical ventilation (p < 0.0001) indicated higher risk of death. In the multivariate analysis, age (p = 0.030, OR =1.02), presence of disseminated intravascular coagulation (p = 0.001, OR = 4.49), abdominal trauma (p 0.012, OR = 4.05) and amputations (p = 0.010, OR = 2.81) were predictors of mortality. Dialyzed patients were characterized by higher mortality rates than nondialyzed victims (17.2% versus 9.3%, p 0.015). Conclusion: Outcome of the renal victims of catastrophic earthquakes is influenced by the type of trauma, comorbid events and complications observed during the clinical course as well as epidemiological features such as age, distance to reference hospitals and time lapse between disaster and admission to reference hospitals.Item Mekanik intestinal obstruksiyonlu ratlarda somatostatin analogu sms 201- 995 (octreotide) ve omeprazolun etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2003-03-25) Kapıcıoğlu, Sait; Kuşkonmaz, İbrahim; Taşkın, Abdullah; Günaydın, Murat; Kaya, Nadir; Demircan, Celaleddin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Çalışmanın amacı: Uzun etkili somatostatin analogu SMS 201-995 (Octreotide) ve bir proton pompa inhibitörü olan omeprazolun mekanik incebarsak obstruksiyonu oluşturulmuş rat modelindeki etkilerini incelemektir. Materyal ve metod: Deney için ortalama ağırlığı 150-200 gr olan erkek albino ratlar kullanıldı. Ratlar 24 saat süreyle aç bırakıldı. Eter inhalasyonu ile anestetize edildikten sonra laparotomi yapılarak terminal ileumda 10 cm.lik kapalı lup oluşturuldu. Ratlar 8 saatte bir subkutan olarak somatostatin analogu 50 µg/kg (n:10), salin 0.5 ml (n:10) ve omeprazol 7 mg/kg (tek doz verildi, sonraki dozlar salin olarak verildi) (n:10) almak üzere randomize edildiler. Tedavinin başlangıcından 24 saat sonra ratlar sakrifiye edildi ve barsakları çıkarıldı. Lup ağırlıkları ve luminal volümleri ölçüldü, pH ve elektrolit (sodyum, klor ve potasyum) analizleri yapıldı. Barsak lupları histolojik olarak incelendi. Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında somatostatin analogu ve omeprazol tedavileri ile ince barsakta lup ağırlığı, luminal volüm, sodyum, klor, potasyum konsantrasyonları, pH değeri ve obstrukte barsakların makroskopik ve mikroskopik incelenmesinde anlamlı bir fark görülmedi. Sonuç olarak; İntestinal obstruksiyonlu bu rat modelinde 24 saatlik somatostatin analogu ve omeprazol tedavileri ile belirgin bir yarar sağlanmadı.Item Protective effects of chlorogenic acid and its metabolites on hydrogen peroxide-induced alterations in rat brain slices: A comparative study with resveratrol(Springer/Plenum Publishers, 2016-04-13) Gül, Zülfiye; Demircan, Celaleddin; Bağdaş, Deniz; Büyükuysal, Rıfat Levent; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Deney Hayvanları Yetiştirme ve Araştırma Merkezi.; 0000-0002-8872-0074; AAH-1657-2021; AAF-9939-2020; 56086542900; 55399735400; 15062425700; 6602686612The effectiveness of chlorogenic acid and its main metabolites, caffeic and quinic acids, against oxidative stress was investigated. Resveratrol, another natural phenolic compound, was also tested for comparison. Rat cortical slices were incubated with 200 mu M H2O2 for 1 h, and alterations in oxidative stress parameters, such as 2, 3, 5-triphenyltetrazolium chloride (TTC) staining and the production of both malondialdehyde (MDA) and reactive oxygen species (ROS), were assayed in the absence or presence of phenolic compounds. Additionally, the effectiveness of chlorogenic acid and other compounds on H2O2-induced increases in fluorescence intensities were also compared in slice-free incubation medium. Although quinic acid failed, chlorogenic and caffeic acids significantly ameliorated the H2O2-induced decline in TTC staining intensities. Although resveratrol also caused an increase in staining intensity, its effect was not dose-dependent; the high concentrations of resveratrol tested in the present study (10 and 100 mu M) further lessened the staining of the slices. Additionally, all phenolic compounds significantly attenuated the H2O2-induced increases in MDA and ROS levels in cortical slices. When the IC50 values were compared to H2O2-induced alterations, chlorogenic acid was more potent than either its metabolites or resveratrol for all parameters studied under these experimental conditions. In slice-free experimental conditions, on the other hand, chlorogenic and caffeic acids significantly attenuated the fluorescence emission enhanced by H2O2 with a similar order of potency to that obtained in slice-containing physiological medium. These results indicate that chlorogenic acid is a more potent phenolic compound than resveratrol and its main metabolites caffeic and quinic acids against H2O2-induced alterations in oxidative stress parameters in rat cortical slices.Item Uludağ İç Hastalıkları kitabı, cilt 2: Semptomdan tanıya(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-10) Ersoy, Alparslan; Dilek, Kamil; Dolar, M. Enver; Güllülü, Mustafa; Nak, Selim Giray; Evrensel, Türkkan; Demircan, Celaleddin; Gürel, Selim; Ersoy, Canan Özyardımcı; Özkocaman, Vildan; Dalkılıç, Ediz; Gül, Özen Öz1; Cander, Soner; Pehlivan, Yavuz; Çubukçu, Erdem; Yıldız, Abdülmecit; Oruç, Ayşegül; Deligönül, Adem; Coşkun, Belkıs Nihan; Ersal, Tuba; Eren, Fatih; Ünsal, Yasemin Aydoğan; Şahin, Ahmet Bilgehan; Aydemir, Ensar; Ateş, Coşkun; Sali, Seda; Cesur, Selcan; Çoban, Eyüp; Boz, Saide Elif Güllülü; Coşkun, Alper; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Hekimlik eğitiminin en önemli aşamalarından birisi, her sisteme ait çok sayıda semptomu öğrenmek ve doğru yorumlamaktır. Bir semptom bazen birden fazla hastalıkta görülebilir, yani belirli bir sisteme spesifik olmayabilir. Hastalığın özelliği olan semptom ve bulgular hiçbir zaman hastalar arasında aynı şekilde karşımıza çıkmamaktadır. Algoritmalarla hastalarda semptomlara yaklaşmamız daha kolay olmaktadır. Bu nedenle genellikle semptomların karakterini iyi sorgulamak ve ayırt edici tanı yapmak durumunda kalırız. Sonuçta hastanın farklı semptomlarını bir araya getirerek o semptomların hangi hastalığı işaret ettiğini ortaya koymamız gerekmektedir. Çoğunlukla fizik muayene bulguları ile birlikte farklı incelemeler yapmamız tanı koymamızı mümkün kılar. Bu kitapta iç hastalıklarında semptomdan tanıya nasıl gideceğimizi öğrenmeniz amaçlanmıştır.Item Uludağ İç Hastalıkları kitabı, cilt 3: Tanı ve tedavi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-10) Ersoy, Alparslan; Dilek, Kamil; Ali, Rıdvan; Dolar, M. Enver; Güllülü, Mustafa; Yavuz, Mahmut; Gülten, Macit; Nak, Selim Giray; Ertürk, Erdinç; Özkalemkaş, Fahir; Evrensel, Türkkan; Demircan, Celaleddin; Gürel, Selim; Ersoy, Canan Özyardımcı; Özkocaman, Vildan; Kıyıcı, Murat; Dalkılıç, Ediz; Gül, Özen Öz; Cander, Soner; Pehlivan, Yavuz; Çubukçu, Erdem; Yıldız, Abdülmecit; Oruç, Ayşegül; Deligönül, Adem; Ersal, Tuba; Eren, Fatih; Şahin, Ahmet Bilgehan; Orhan, Sibel Oyucu; Bozkurt, Zeynep Yılmaz; Lermi, Nihal; Cesur, Selcan; Teker, Tufan; Ocak, Tuğba; Keskin, Mehmed Kürşad; Ekin, Ali; Coşkun, Alper; Büyükuysal, Rıfat Levent; Çavun, Sinan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı.Tanı koyabilmemiz için en azından toplumda sık karşılaştığımız hastalıklar hakkında yeterli bilgi sahibi olmamız gerekmektedir. Tanıda temel bilgileri uygulayarak semptomdan tanıya doğru bir yönde gitmemiz, aradığımız hastalığı bilmemize bağlıdır. Bilmediğimiz bir hastalığın semptom ve bulgularını tespit etsek bile o hastaya yararımız olmayacaktır. Hastalıklar her hastada her zaman aynı şekilde karşımıza çıkmazlar. Aynı tedavi de her hastada aynı sonucu vermeyebilir. Hekim tecrübe kazandıkça mesleğinde ustalaşır. Tedavi aşamasında hastalığın seyrini göre müdaheleler yapmamız, hasta yararına riskli kararlar almamız gerekebilir. Ayrıca uyguladığımız tedavilerin yan etkilerini iyi bilmemiz, hekimliğin temel ilkesi olan “önce zarar verme” ilkesinin dışına çıkmamızı engeller. Bu kitapta İç Hastalıklarının farklı branşlarında karşılaşacağınız birçok önemli hastalığa ve tedavilerine yer verilmiştir.