Browsing by Author "Gemici, Kani"
Now showing 1 - 16 of 16
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akut miyokard infarktüsünde trombolitik tedavinin QT dispersiyonu üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1997) Yeşilbursa, Dilek; Serdar, O. Akın; Baran, İbrahim; Aksu, Melih; Gemici, Kani; Aydınlar, Ali; Kazazoğlu, Ali Riza; Kumbay, Ethem; Cordan, Jale; Çobanoğlu, Nedim; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.QT dispersiyomu (QTd) ventriküler repolarizasyondaki bölgesel değişkenliği yansıtır. Bu çalışmada trombolitik tedavi uygulanan ve ortalama 7-10 gün içinde koroner anjiyografisi yapılan 59 olgununtedavi öncesi, 3. ve 30 gün EKG'sinde QT dispersiyomına bakıldı.Item Beta adrenerjik reseptör bloke edici ilaçlar ve iskemik kalp hastalıklarındaki yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992-11-25) Cordan, Jale; Gemici, Kani; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.1958 yılından beri tıpta kullanılan beta adrenerjik reseptör bloke edici ilaçlar, son yıllarda özellikle kardiyoloji alanında çok geniş ve yeni kullanım alanları bulmuştur. Bu yazıda, bu grup ilaçların kardiyolojide ve özellikle Atherosklerotik Kalp Hastalıklarındaki yeri literatür ışığı altında takdim edilecektir.Item Do trace elements play a role in the development of acute coronary syndromes(Dustri-Verlag, 1998) Gemici, Kani; Ağaoğullary, N.; Cordan, Jale; Baran, Y.; Yeşilbursa, Dilek; Güllülü, Sümeyye; Türel, Baybars; Aydınlar, Ali; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.It has been suggested that some trace elements and acute-phase reactants may play an important role in acute coronary syndromes. The results of epidemiological, experimental, and clinical studies are contradictory. In this study, we have measured serum levels of iron, copper, zinc, ferritin: transferrin, and ceruloplasmin in 20 patients with acute myocardial infarction, 19 patients with unstable angina pectoris, and 19 patients with stable coronary artery disease. The results showed that some trace elements and the relevant acute-phase reactants may be risk factors in the development of acute coronary syndromes.Item Esansiyel hipertansiyonlu olgularda Perindopril'in erken ve geç dönemlerde sol ventrikül üzerine etkileri (ekokardiyografik araştırma)(Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Cordan, Jale; Çobanoğlu, Nedim; Kumbay, Ethem; Kazazoğlu, Ali Rıza; Serdar, O. Akın; Tuncel, Ercan; Gemici, Kani; Yeşilbursa, Dilek; Baran, İ.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Endokrinoloji Anabilim Dalı.Anjiyotensin Konverting Enzim (ACE) inhibitörü olan Perindopril'in, 30 Esansiyel Hipertansiyonlu olgu üzerinde 4 mg/gün doz; 3 ve 6 ay süre ile kullanımının ekokardiyografik olarak diastol sonu sol ventrikül arka duvar, interventrikül septum ve sol ventrikül kitle indeksi üzerine etkileri aştırıldı. Perindopril'in erken dönemde interventriküler septum kalınlığını etkilemediği, geç dönemde ise septum kalınlığını anlamlı olarak azalttığı (p < 0. 00 1), diastol sonu sol ventrikül arka duvar kalınlığını hem erken hem de geç dönemde anlamlı olarak azalttığı (p < 0.001), sol ventrikül kitle indeksini erken dönemde etkilememesine rağmen geç dönemde belirgin olarak azalttığı saptandı (p < 0. 001). Medikal tedavi ile sol ventrikül fonksiyonlarının düzeltilmesinin, hipertansif hastaların uzun dönem prognozu üzerine olumlu etkileri olacağı anlaşıldı. Esansiyel Hipertansiyonlu ve özellikle sol ventrikül hiperirofisi gelişmiş olgularda, Perindopril kullanımının yararlı olacağı, ancak etkinin gözlenmesi için en az 6 aylık tedavi gerektiği kanısına varılmıştır.Item Evaluation of diastolic dysfunction and repolarization dispersion in Behcet's disease(Elsevier Sci Ireland, 2000-04-28) Gemici, Kani; Baran, İbrahim; Güllülü, Sümeyye; Kazazoğlu, Ali Rıza; Cordan, Jale; Özer, Ziya; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uluda Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.Behcet's disease is a generalized chronic inflammatory disease characterized by genital, ocular, and cardiovascular involvement. Recently, left ventricular diastolic dysfunction, ventricular arrhythmia and sudden cardiac death have been documented in Behcet's disease. From January 1996 to May 1998, we investigated left ventricular systolic and diastolic function, valvular heart disease, ischemic heart disease and repolarization dispersion in 71 cases, 40 men and 31 women (mean age, 36.8+/-10.3 years) with Behcet's disease. All of the results were compared with the control group of 33 men and 22 women (mean age, 37.9+/-9.6 years). Exercise stress test or myocardial perfusion scintigraphy was performed for the documentation of ischemia. All the patients and the controls were recorded by M-mode, 2-D and Doppler echocardiography. Ventricular wall thickness, valvular apparatus, left ventricular systolic and diastolic parameters were evaluated. Repolarization dispersion parameters were calculated as the difference between maximal and minimal values of QT from 12-lead electrocardiogram recording at baseline, immediate and end of recovery from the exercise stress tests. The measured parameters were compared with the control group by using statistical methods. In the Behcet's group of 22 patients (31%) EIA ratio was <1. In the control group of five cases (10%) E/A ratio was <1 (P=0.003), In the Behcet's group isovolumic relaxation time (IRT) and mitral deceleration time (MDT) were longer than the control group (P=0.002, P=0.041, respectively). A mean QT of 368+/-30 ms and mean QT dispersion of 73+/-14 ms in the patient group compared with a mean QT of 395+/-39 ms and mean QT dispersion of 38+/-12 ms in the controls. There was no statistical difference between the mean QT values of the patient and control groups however, ventricular dispersion parameters in the Behcet's patients were longer than in the controls (P<0.001). There was also statistical significance for the QT dispersion between the Behcet's patients with and without diastolic dysfunction (P<0.01). In conclusion, the study reveals that the patients with Behcet's disease have a high incidence of increased diastolic dysfunction and repolarization dispersion. A positive correlation may exist between diastolic dysfunction and QT dispersion.Item Evaluation of the effect of the sublingually administered nifedipine and captopril via transcranial Doppler ultrasonography during hypertensive crisis(Taylor and Francis, 2003) Gemici, Kani; Baran, İbrahim; Bakar, Mustafa; Demircan, Celalettin; Özdemir, Bülent; Cordan, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Acil Tıp Anabilim Dalı.; 0000-0002-7528-3557; P-5653-2014; X-8540-2019; 6602927677; 35572557400; 26643051200; 6507741676; 7004168959; 6602518666Objective: This study was designed to show the effects of sublingually administered nifedipine and captopril on middle cerebral arterial blood flow during hypertensive crisis in the emergency department. Methods and results: Transcranial Doppler ultrasonography (TCD) was performed on the patients fulfilling the criteria (15 patients given captopril, 13 patients given nifedipine, mean (+/-SD) age 56 +/- 11 and 54 +/- 10 years, respectively). Then, patients were randomized into sublingually administered captopril or nifedipine groups and after the drug administration, TCD was repeated. Initial systolic and diastolic blood pressures were 200 +/- 21/125 +/- 21 mmHg in the captopril group and 199 +/- 17/123 +/- 20 mmHg in the nifedipine group. There was no significant difference between antihypertensive effects of the drugs after initiation of treatment. Before the treatment with captopril, middle cerebral artery (MCA) flow velocities (Vm) and pulsatility index (PI) were 76.74 +/- 6.38 cm/s and 1.18 +/- 0.09, respectively. The values after the treatment with captopril were 78.21 +/- 15.24 cm/s (p < 0.05) and 0.92 +/- 0.08 (p < 0.001), respectively. Before the treatment with nifedipine, Vm and PIS were 64.73 +/- 5.11 cm/s and 1.14 +/- 0.18, respectively. After the treatment with nifedipine, Vm was 60.04 +/- 5.36 cm/s (p < 0.01) and PI was 1.21 +/- 0.09 (p < 0.01). Conclusion: After treatment with captopril, PIs were decreased to normal limits but in the group treated with nifedipine, PIs increased to more pathological values. These results showed that we should reconsider the use of nifedipine in the emergency departments as an antihypertensive agent in hypertensive attack treatment.Item İdiyopatik sol ventriküler taşikardi’li bir olgunun radyofrekans kateter ablasyonu ile tedavisi(Uludağ Üniversitesi, 2004-05-11) Gemici, Kani; Çiçek, Davran; Tekiner, Fatih; Cordan, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.Ventriküler taşikardi’li (VT) hastaları değerlendirmek sıklıkla zordur. Sürekli monomorfik ventriküler taşikardi, sıklıkla geçirilmiş miyokard infarktüsü ve kardiyomiyopati gibi yapısal kalp hastalıkları ile ilişkilidir. Bununla birlikte bazı VT’li hastalarda, organik kalp hastalığı bulunamamıştır. İlaç tedavisi genellikle yetersizdir. İdiyopatik VT elektrokardiyografi (EKG), ekokardiyografi (EKO) ve koroner anjiyografi (KAG) yapılarak yapısal kalp hastalığı olmadığı gösterilmiş hastalarda oluşan VT atakları olarak tanımlanır. Hemodinamik olarak genellikle stabil olması, fokal orijinli olması, etrafında skar dokusu olmaması ile VT’yi radyofrekans ablasyona oldukça duyarlı kılar. Radyofrekans kateter ablasyonu seçilmiş hastalarda atakları bitirebilir ve kür sağlayabilir, antiaritmik ajanların uzun süreli kullanımı ile oluşabilecek yan etkilerden hastayı kurtarır. Bizde burada idiyopatik sol VT’li bir olgumuzun radyofrekans kateter ablasyonu ile küratif tedavisini sunduk.Item Kalıcı pacemaker ve endikasyonları (bir olgu nedeniyle)(Uludağ Üniversitesi, 1992) Cordan, Jale; Gemici, Kani; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.56 yaşında, 5 yıldır zaman zaman senkop, başdönmesi, halsizlik şikayetleri ile tedavi gören, klinigimize başvurduğunda Il. 0 A-V Blok (Mobitz Tip ll) tanısı alarak kalıcı Leptos M(VVI) Pacemaker konulan Aterosklerotik bir olgu sunulmuştur. Literatür ışığında kalıcı pacemaker endikasyonları gözden geçirilmiştir.Item Kalp yetersizliğinde uzun ve kısa süreli kayıtlarda kalp hızı değişkenliğinin kardiyak otonomik disfonksiyonu belirlemede etkinliği ve prognostik değeri(Aves, 2007-06) Gemici, Kani; Emrecan, Bilgin; Tekiner, Esra; Tekiner, Fatih; Jordan, Jale; Uludaǧ Üniversitesi/Tip Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; AAG-8067-2021; 6507256933; 16444682900Amac: Kalp yetersizligi olan hastalarda, kalp hizi degiskenligi (KHD) olcumleri noninvazif biryuntem olarak kullanilmakta ve noro-kardiyovaskuler du rum hakkinda bilgi edinilebilmektedir. Bu calisma, kalp yetersizliui olan hastalarda 24 saatlik ve kisa sureli KHD yontemlerinin otonomik disfonksiyonu belirlenmesinde etkinliklerini ve prognostik degerlerini belirlemek amaciyla planlanmistir. Yontemler Calismaya, semptomatik veya asemptomatik sol ventrikul disfonksiyonu (ejeksiyon fraksiyonu <%40) olan 46 hasta dahil edildi. Calisma grubunda,16 hasta NYHA evre I (%35),19 hasta NYHA evre II (%41) ve 11 hasta NYHA evre III (%24) olarak siniflandirildi. Hastalarin ilk gun 24 saatlik Holter kayitlarinda KHD analizi yapildi. Ertesi gun, tilt masasi kullanilarak (1) 10 dk supin pozisyonunda istirahat halinde; (2) 10 dk kontrollu solunum sirasinda (20 solunum/dk); ve (3) 10 dk tilt masasini egimi 80'ye getirerek pasif ortostatizm sirasinda alinan Holter kayitlarinda kisa sureli KHD analizi yapildi. Bulgular: Yirmi dort saatlik ve kisa sureli Holter kayitlarinda, NYHA evre III grubunda; hem uzun-donem LF/HF24 (LF-dusuk frekans, HF-yuksek frekans), hem de kisa sureli LF/HFsupin, LF/HFsolunum ve LF/HFtilt oranlari NYHA evre I-II grubuna oranla anlamli olarak azalmisti (sirasiyla; p=0.0001, p=0.01, p=0.03, p=0.0001). Hastalarm 446 ± 186 gunluk takip suresinde, 20 olguda birlesik kardiyovaskuler son noktalar gelisti. Cox cok degiskenli analizlerde azalmi 24 saatlik LF/HF oraninin (HR=0.4, %95 CI 0.31-0.73, p=0.001) ve dusuk sol ventrikul ejeksiyon fraksiyonunun (HR=0.9, %95CI 0.83-0.99, p=0.03) artmis kardiyovaskuler mortalite ve morbidite ile iliskili oldugu belirlendi. Sonuc: Calismamiz her iki yontemin kardiyak otonomik disfonksiyonun belirlenmesinde etkin oldugunu ve sadece 24 saatlik KHD ulcumlerinin prognostik deger tasidigini gosterdi. (Anadolu Kardiyol Derg 2007; 7: 118-23).Item Karadeniz delibal’i ve andromedotoksin zehirlenmesi: nodal ritimli bir hasta(Uludağ Üniversitesi, 2004-02-18) Çiçek, Davran; Gemici, Kani; Eryılmaz, Ufuk; Cordan, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.Türk halkı arasında ‘delibal’ olarak bilinen ve Nepal, Brezilya, Japonya ve Türkiye’de de Karadeniz bölgesinde üretilen balda bulunan, Rhododendron ponticum isimli nektarın, şiddetli bradikardi ve hipotansiyon yaptığı bilinmektedir. Bu bal Rhododendron cinsi bitkilerin iki üyesi olan R. Luteum ve R. Ponticum’den Türkiye’nin kuzey bölgelerinde üretilmektedir. Grayanotoxin I, diğer adıyla andromedotoxin yalnızca Ericaceae bitkileri tarafından oluşturulmaktadır ve toksikasyondan sorumlu içerik olarak kabul edilmektedir. Tipik zehirlenme semptomları genellikle gastointestinal olup bazen yaşamı tehdit eden şiddetli bradikardi ve hipotansiyon gelişebilmektedir. Bizde son beş yıl içinde kliniğimize, Karadeniz Bal’ı yedikten sonra tipik zehirlenme semptomları göstererek başvuran tek hastayı sunduk. Karadeniz Bal’ı (delibal) zehirlenmesi oldukça nadir olmakla beraber erken farkedilip müdahale edilmezse ölümcül bir tabloya dönüşebileceği akılda tutulması gereken bir durumdur.Item Koroner arter hastalıklarında ACE inhibitörleri(Uludağ Üniversitesi, 1992-09-23) Cordan, Jale; Yeşilbursa, Dilek; Gemici, Kani; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.1977 yılından beri tıpta kullanılan ACE inhibitörleri, kardiyoloji dalında da çok- geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Bu ilaçların hipertansiyon ve kalp yetmezliğinde kullanımı kanıtlanmıştır. Günümüzde ACE inhibitörlerinin normotansif, kalp yetmezliği olmayan koroner hastalıkların tedavisindeki yeri literatür verilerle takdim edilecektir.Item Primary congenital anomalies of the coronary arteries - A coronary arteriographic study in Western Turkey(Int Heart Journal Assoc, 2005-01) Gemici, Kani; Aydinlar, Ali; Çiçek, Davran; Sentürk, Tunay; Serdar, Osman Akln; Kazazoglu, Ali Rlza; Kumbay, Ethem; Cordan, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-8974-8837; C-1517-2017; AAI-6632-2021; AAF-5116-2019Coronary artery anomalies are found in 0.6% to 1.5% of coronary angiograms. Angio-graphic recognition of these vessels is important because of their clinical significance and importance in patients undergoing coronary angioplasty or cardiac surgery. We reviewed the database of the Cardiac Catheterization Laboratory Of Uludag Medical University in Bursa, Turkey. All patients who were subjected to coronary angiography from 1994 to 2001 were included. The study included 12,059 patients who Underwent diagnostic coronary arteriography during the 8 year period. One hundred patients had primary congenital coronary anomalies. Ninty-five (95%) of the patients had anomalies of origin and distribution while five (5%) had coronary artery fistulae. The left main coronary artery (LMCA) was the most common anomalous vessel involved (forty-eight (48%) of the patients). Ail LMCA distribution anomaly was observed in these 48 patients. An anomalous right coronary artery (RCA),vas the second most common anomaly, seen in twenty-two (22%) of the patients. Ail amomalous Circumflex artery (Cx) was the third most common anomaly, seen in seventeen. Five patients had a coronary artery fistulae. The fistulae in our series were small without significant Shunt Circulation. Primary congenital coronary anomalies are isolated lesions and generally have no relation with other congenital heart diseases. They do not appear to be associated with an increased risk for development of coronary atherosclerosis. Angiographic recognition of these vessels is important because of their clinical significance and importance in patients Undergoing coronary angioplasty or cardiac surgery.Item Sol ventrikül anevrizması saptanan olgularda koroner anjiyografik bulgular ve kollateral dolaşımın değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2004-05-10) Gemici, Kani; Kaderli, Aysel Aydın; Özdemir, Bülent; Baran, İbrahim; Güllülü, Sümeyye; Yeşilbursa, Dilek; Serdar, O. Akın; Aydınlar, Ali; Kazazoğlu, A. Rıza; Kumbay, Ethem; Cordan, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.Sol ventrikül anevrizması (SVA), akut miyokard infarktüsü (Mİ) sonrası mortalite için, ejeksiyon fraksiyonundan bağımsız bir risk faktörüdür. Çalışmanın amacı, kateter laboratuvarında SVA saptanan olgularda, koroner arter hastalığının yaygınlığı ve kollateral dolaşımı değerlendirmektir. Çalışmaya, koroner anjiyografi uygulanarak SVA saptanan 802 olgu alındı. Olgular, SVA yerleşimi, tutulan damar sayısı, koroner arter hastalığının ağırlığı, kollateral dolaşım (Rentrop grade 0, 1, 2 grup I, grade 3 grup II) değerlendirilerek sınıflandırıldı. Anevrizma olguların % 63’ünde apikal, anterolateral ve septal bölgede, % 37’sinde ise posterobazal, inferior ve lateral bölgede yerleşmişti. Olguların % 50’sinde tek damar, % 32’sinde iki damar, % 18’inde üç damar hastalığı mevcuttu. Sol ön inen arter lezyonlarının % 46’sı tam tıkalı, kollateral akım açısından % 68’i grup I’deydi. Sirkumfleks lezyonlarının % 33’ü tam tıkalı, % 66’sı grup I’de, sağ koroner arter lezyonlarının % 47’si tam tıkalı, % 60’ı grup I’deydi. Tam tıkalı lezyonlarda kollateral dolaşım yetersiz olarak değerlendirildi (p<0.05). Sonuç olarak tek damar tutulumu ve yetersiz kollateral dolaşımın sadece anterior değil, tüm bölgelerde yerleşen anevrizmalarla ilişkili olduğu söylenebilir.Item Stabil angina pektorisli koroner arter hastalarında dilaltı kaptoprilin efor kapasitesine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 1995) Gemici, Kani; Kazazoğlu, Ali Rıza; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.Bu çalışma, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kliniği'nde, stabil angina pektorisli koroner arter hastalarında dilaltı kaptopril uygulamasının, hemodinamik ve nörohormonal sistemler üzerinden efor kapasitesini iyileştirip iyileştiremeyeceğini göstermek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla çalışmaya anjiyografik olarak koroner arter hastalığı tespit edilen, değişik derecelerde sol ventrikül disfonksiyonu bulunabilen, yaşlan 35-75 arasında (ortalama 55.9±35), 28 i erkek, 3 ü kadın 31 olgu alınmıştır. Olgulardan dilaltı plasebodan sonra bazal renin, anjiyotensin II, aldosteron ve NE tayini için kan örnekleri alınmış; Modifîye Bruce Protokolü ile maksimal efor testini takiben yine aynı tetkikler yapılmıştır. Bir gün soma 25 mg kaptoprilin dilaltı verilmesini takiben aynı işlemler tekrar edilmiş; plasebo ve kaptopril ile ilşkili hormon değerleri ve efor testi parametreleri karşılaşünlmıştır. Olgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde dilaltı kaptopril, angina/eşdeğeri başlama zamanı (pO.001), 1 mm ST depresyonu başlama zamanı (p<0.01), maksimal ST depresyonu (pO.001), maksimal efor kapasitesi (pO.001), maksimal efor süresi (pO.001), maksimal ST depresyonu zamanı (pO.001), maksimal sistolik kan basmcı (pO.001), maksimal diyastolik kan basıncı(p<0.05), maksimal çift ürün(p<0.01) gibi efor testi parametrelerini istatistiksel olarak anlamlı düzeylerde iyileştirmiştir(Tablo I, II). Olgular ventrikül fonksiyonlarına göre normal (EFu %56 ve üzerinde olanlar), hafif (EF'u % 50-55 arasında olanlar), orta (EF'u % 40-49 arasında olanlar) ve ağır EF'u % 40'ın altoda olanlar) sistolik disfonksiyonlu olmak üzere 4 guruba aynlmıştır(Tablo m, IV, V, VI). Olgular normal ventrikülden ağır sistolik disfonksiyonlu guruba doğru değerlendirildiğinde ilacm efor testi parametrelerinin en önemli kriterlerinden maksimal efor süresi ve maksimal efor kapasitesine olan olumlu yöndeki etkisi giderek artmıştır(Grafik-l, Grafik-2). Olgular eforun nörohormonal sisteme aktivasyonu bakımından değerlendirildiğinde gerçekten efor, nörohormonal sistemi aktive etmiş bu aktivasyon plasebo ile yapılan efor testlerinden sonra ölçülen renin, anjiyotensin II, aldosteron ve NE düzeylerindeki yükselmelerle 53gösterilmiştir.(p<0.0015 p<0.001, pO.001, p<0.01). Dilalti kaptopril verildikten sonra yapılan efor testlerinden sonra bakılan hormon değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı düzeylerde değişiklikler elde edilmiştir (pO.001, p<0.01, p<0.05, p<0.01), (Tablo W, VIII, IX, X, xı, xn, xm, xıv). Sonuç olarak; stabil angina pektorisli koroner arter hastalarında dilaltı kaptoprilin, eforla ortaya çıkan nörohormonal aktivasyonu küntleştirdiği; iskemi başlama zamanı, maksimal efor süresi, maksimal çift ürün, maksimal efor kapasitesi (MET) gibi efor testi parametrelerinde iyileşme sağladığı ve efor kapasitesini düzelttiği; bu nedenle planlı günlük aktivitelerden önce emniyetle ve etkili bir şekilde kullanılabileceğini ifade edebiliriz.Item Trombolitik tedavi ve olgularımız(Uludağ Üniversitesi, 2001) Serdar, Osman Akın; Yeşilbursa, Dilek; Kazazoğlu, Ali Riza; Baran, İbrahim; Aksu, Melih; Aydınlar, Ali; Gemici, Kani; Serçelik, Alper; Fiskeci, Aşkın; Heper, Cem; Sunay, Mehmet; Kaya, Kubilay; Özdemir, Aslan; Kumbay, Ethem; Cordan, Jale; Çobanoğlu, Nedim; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.Trombolitik tedavi akut miyokard infarktüsünün standart tedavisi haline gelmiş olup hastalığın doğal seyrini hem kısa hem de uzun dönemde etkilemektedir. Trombolitik tedavi uygulamasındaki başlıca amaç plazminojeni plazmine çevirerek koroner damar tıkanmasına neden olan trombüsü erimektir. Bizde bu çalışmamı da trombolitik tedavi uyguladığımız yaşlan 28 ile 76 arasında değişen (ortalama 53 -10 yıl) 84'ü erkek ve 16'sı kadın toplam 100 olguyu inceledik. Olguların 92'sine streptokinaz (STK) ve 8'ine rekombinan doku plazminojen aktivatörü (rt-PA) uygulandı. Toplam 64 olguya koroner anjiyografi yapıldı. Trombolitik tedavi ile olgularda damar açıklı ı sağlanması % 61 iken, bu oran STK uygulananlarda% 64, rt-PA'da ise% 57 idi. Olgulanmıza göğüs ağrısı başladıktan sonra en erken yarım saat ve en geç 11 saat içinde trombolitik tedavi uyguladık (ortalama 3.10- 1.56 saat). İlk 6 saat içinde trombolitik tedavi uygulananlarda damar açıklığı sağlanması anlamlı olarak farklı idi (p< 0.0001). Trombolitik tedavi onrası semp omları gerileyen ve infarktüsün 24--48. saatinde tekrar ağrısı olan olgularımızda infarki damarının tıkalı olma olasılığı yüksektir (p<0.01). Trombolitik tedavi ile damar açıklığı sağlanmasında cinsiyet, sigara içimi, hipertansiyonun etkili olmadığını, öte yandan inferior miyokard infarktüsü, diyabetik olmayan ve obez olmayanlarda damar acıklı bağlamanın anlamlı olduğunu saptadık(p< 0.01). Trombolitik tedavi uyguladığımız 4 olgu kardiyojenik şoktan öldü. Olguların hiçbirisinde major bir kanama komplikasyonu gelişmedi. Sonuç olarak, trombolitik tedavi akut miyokard infarktüsünde gerek erken, gerekse geç dönemde prognoza etkilidir. Her hastaya uygun tedavi rejimi belirlenmeli ve fayda -zarar hesabı yapıldıktan sonra tedaviye başlanmalıdır.Item Vazospastik angina pektoris tanısında asetilkolin stimülasyon testi(Uludağ Üniversitesi, 2004-02-18) Gemici, Kani; Çiçek, Davran; Cordan, Jale; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.Vazospastik angina, tipik göğüs ağrısı ve EKG değişiklikleri ile seyreden ve aterosklerotik koroner arter hastalıklarından klinik olarak ayrılması zor bir sendromdur. Tanıyı kesin olarak koyabilmek için bir çok metot ve ajan denenmiştir. Bunlar hiperventilasyon, soğuk uygulama testi, dopamin, serotonin, asetilkolin gibi medikal ajanlarla yapılan testlerdir, fakat optimal seçenek bulunamamıştır. Uygulanacak ajan güvenilir, maliyeti düşük ve kolay ulaşılabilir olmalıdır. Tüm bunların ışığında biz asetilkolini vazospazmı stimüle etmede bu formata uygun bularak üç hastamızda uyguladık ve başarılı sonuçlar elde ettik. Burada örnek olarak vazospastik angina pektoris düşündüğümüz ve tanısını asetilkolin stimülasyon testi yaparak kesinleştirdiğimiz bir hastamızı sunduk.