Browsing by Author "Kartal, Abdullah"
Now showing 1 - 20 of 22
- Results Per Page
- Sort Options
Item Abdulkerim Cili`nin tasavvuf felsefesi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Kartal, Abdullah; Uludağ, Süleyman; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı/Tasavvuf Bilim Dalı.Item Abdülkerîm el-Cîlî’de din ve inanç: İmân ve inkâr üzerine farklı bir yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 2003) Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Vahdet-i vücûd geleneği, mistik tecrübeden hareketle Allah-insan ve kâinat arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışır. Bu doktrinin bazı teorik ve pratik sonuçları vardır ki, bunlardan en önemlileri, din, iman ve inkâr konularıdır. Söz konusu doktrinin en önemli simalarından biri olan Abdülkerîm el-Cîlî de, doktrininin sonucu olarak inanç ve ibadet kavramlarına değişik yorumlar getirmektedir. Ona göre bütün varlık, Allah’a ibadet etmek için yaratılmışsa, bu, hangi inanca sahip olursa olsun, herkesin gerçekte Allah’a ibadet etmekte olduğunu gösterir. Buna göre bütün din ve inançlar, Allah’a ibadetin şu ya da bu şekildeki formundan ibarettir ve bunun bir sonucu olarak cehennemde azaba maruz kalanlar, içinde bulundukları halden memnun olacaklar ve azaptan lezzet alacaklardır.Item Arnavut Alamiyado edebiyatı literatürde yer alan eserlerdeki tasavvufî muhteva(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-22) Osmani, Midjit; Kartal, Abdullah; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı/Tasavvuf Bilim Dalı.; 0000-0002-7811-6754Arnavutlar, Balkanların kadim topluluklardan biridir. Osmanlı Devleti’nin Balkanları fethetmesiyle İslâm dinini benimsemenin yanı sıra Türk-İslâm kültüründen etkilenmeye başlamışlardır. Nitekim bu etkileşimin, kültürün en önemli unsuru olan dil ve edebiyattaki etkisine bakıldığında bunun “Arap harfleriyle Arnavutça kelimeler” anlamına gelen “Alamiyadosu”nun ortaya çıkması olduğu söylenebilir. XVII. ve XVIII. yüzyıllar, Arnavutların, ekonomik açıdan olduğu gibi kültürel açıdan da önemli gelişmeler kaydettiği asırlar olarak bilinir. Arnavut toplumu Arapçayı din dili, Osmanlıcayı kamu dili, Farsçayı ise edebiyat dili olarak kullanmışlardır. Arnavutlar arasında Farsçayı bilenlerin azlığından dolayı edebiyat eserleri yeterince halkın ilgisini çekmemiştir. Medresede tahsil gören Arnavutlarda Arapça ve Osmanlıca bilip Farsçaya hâkim olmayan fakat edebiyat dünyasını seven ve yazmak isteyen kişiler olmuştur. Bu şahıslar, Arnavut halkının yazdıkları edebiyat eserlerini daha kolay okuyabilmeleri için “Arap harflerini kullanarak” Arnavutça eserler yazmaya başlamışlardır. Böylece Arnavutlarda “Alamiyado” veya “Beyteçiler” adı verilen bir edebiyat geleneği ortaya çıkmıştır. Arap harfleriyle Arnavutça edebiyatı geleneğinin ilk yazısı 1724 yılında Muçi Zade tarafından kaleme alınmıştır. Arnavutlar arasında ortak bir alfabe oluşturmaları için 1908 yılında Manastır Kongresi’nde harf inkılabı kararı alınarak Latin harflerine geçilmiştir. Alamiyado edebiyatı genellikle dinî, özellikle tasavvufî içerikli yazılardan oluşmaktadır. Bu edebiyatın en önemli temsilcileri olan Nezim Frakulla, Hasan Züko Kamberi, Zenel Bastari, Muhammed Küçük Çami, Dalip Fraşıri, Süleyman Naibi ve Derviş Hasani gibi şair ve edebiyatçılar; şiir, mesnevi, ilahi, gazel, mersiye gibi nazım veya nesirle Arnavut edebiyatına farklı bir tür olan Alamiyado ile katkıda bulunmuşlardır. Alamiyado edebiyatçıları XVIII-XX. asırlar arasında edebi metinlerini yazmışlardır. Bazı eserler baştan sona tasavvufî içeriğe sahiptir, bazıları ise kısmen tasavvufî hayat ve düşünce ile ilgilidir. Çalışmamızda Alamiyado edebiyatı eserlerinde tasavvufi muhteva konuları tespit edilmiş ve tasavvufî perspektifle yorumlanmıştır.Item Arnavutlukta Rifailik ve Şeyh Ahmed İşkodrevi(Uludağ Üniversitesi, 2016-01-21) Uraj, Adrian; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı/Tasavvuf Bilim Dalı.Çalışmanın konusu Arnavutluk'ta Rifâîlik ve Şeyh Ahmed İşkodrevî'dir. Giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde araştırmanın amacı, önemi ve yöntemi hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde genel hatlarıyla Ahmed Rifâî ve Rifâîlik hakkında bir değerlendirme yapılmıştır. Tarikat kurucusunun hayatı, eserleri ve ve onun yolunun esasları ele alınmıştır. İkinci bölümde Arnavutluk'ta Rifâî tarikatının ilk izleri tespit edilmiştir. Bu tarikatın oraya intikal eden yolları ve tarihleri incelenmiştir. Sonra on rifâî şeyhin hayatı ve tekkeleri hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü ve son bölümde Şeyh Ahmed İşkodrevî'nin geniş bir şekilde hayatı, görüşleri ve eserleri incelenmiştir. Üç eseri tamamen şiirden oluşmaktadır. Yüzeysel olarak şiirleri yorumlamaya çalışılmıştır.Item Balkanlar'da dinî şahsiyetlerle ilgili menkıbeler (Makedonya- Kosova örneği)(Uludağ Üniversitesi, 2017-05-25) Shasivari, Bejza; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı/Tasavvuf Bilim Dalı.Çalışmanın konusu Balkanlar'da Dinî Şahsiyetlerle İlgili Menkıbeler (Makedonya- Kosova Örneği)'dir. Giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde araştırmanın amacı, önemi, yöntem ve kaynakları hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde genel olarak menkıbelere değinilmiş; menkıbe ve menâkıbnâmelerin İslam dünyasında ortaya çıkışı hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca efsane ve menkıbe arasındaki farkın ne olduğu üzerinde durulmuş ve son olarak tasavvuf ve menkıbe hakkında bilgilere yer verilmiştir. ikinci bölümde Balkanlar'daki tarikatlardan; başlangıcından günümüze kadar, kuruluş ve gelişimi hakkında genel olarak yer verilmiştir. Üçüncü bölüm çalışmamızın ana konusunu teşlil ettiği için; Sarı Saltuk'un Balkanlar'daki menkıbevî hayatı ve etkisi hakkında geniş bilgi verilmiştir. Dinî şahsiyetlerle ilgili menkıbeler esas olarak ele alınmış, tahlil ve görüşlerimizle yorumlanmaya çalışılmıştır.Item Bursa'da Bosnalı bir melami Abdullah Bosnevi hayatı, eserleri ve bir kasidesi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bursalı Hasan Kabâdûz’dan seyr ü sülûkunu tamamlayan Abdullah b. Muhammed, Hilafet merkezinde “Bosnevî”, “Şârihu’l-Fusûs” , “Abdî Efendi” , memleketi Rumelide “Gâibî” lakaplarıyla meşhûr olmuştur. 17. yüzyıl Osmanlı dünyasının önemli mutasavvıf ve şâirlerinden 5 biri olan Bosnevî, H.992 yılında Bosna’da doğmuştur. Ailesi ve sosyal durumuyla ilgili hiçbir bilgiye sahip olamadığımız Bosnevî, ilk tahsilini muhtemelen dönemin geleneksel müfredâtma uygun olarak memleketi Bosna’da tamamlamış daha sonra ilim ve kültür merkezi İstanbul’a gelmiştir. Bosnevî’nin İstanbul’a ne zaman geldiğini ve nasıl bir tahsil gördüğünü bilmiyoruz. Ancak ortaya koyduğu derin birikim ve geniş perspektiften hareket ederek bu dönemde felsefe, kelâm ve tasavvufi düşünce disiplinlerini hakkıyle tahsîl etmiş olduğu sonucuna ulaşabiliriz.Item İbn Arabi ile ilgili araştırma serüvenim(Uludağ Üniversitesi, 2000) el-Afifi, Ebu’l-Ala; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Araştırma hayatımda İbn Arabi ile ilk tanışmam, 1927 senesinin son baharında Cambridge Üniversitesi felesefe bölümünde mastırı tamamlayıp aynı yerde doktoraya hazırlanma hususunda düşünmeye başladıktan sonra olmuştu. O sıralarda Cambridge Üniversitesi’nde Doğu Araştırmaları Bölümünün başkanı olan Reynold A. Nicholson’a danışmanlığında doktora yapma isteğimi bildirdiğimde, araştırmam için konu olarak İbn Arabi’yi önermişti. Zira ona göre, Mısır’da ihtisas yaptığım Doğu araştırmalarım ve Cambridge Üniversitesi’nde uzmanlaştığım felsefi araştırmalarım, islam sufisi ve filozofu olan İbn Arabi’yi incelememi mümkün kılmaktaydı.Item İbn Arabî'nin ulemâ eleştirisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-01-09) Dursun, Ömer; Kartal, Abdullah; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı/Tasavvuf Tarihi Bilim Dalı.Tasavvufun sistemli bir ilim haline gelme sürecinde sûfîler ile zâhiri ilim ehli arasında tartışmalar yaşanmıştır. Sûfîler ile ulemâ arasında yaşanan bu tartışmaların, tasavvuf düşüncesinin inşasında önemli bir rolü olduğu görülmektedir. Çünkü sûfîler kendilerini zâhir ehlinden gelen tenkitlere göre konumlandırmışlardır. Ancak İbn Arabî ile kendini zâhir ehline göre konumlandıran tasavvuf anlayışı, yerini tasavvufun merkezde yer aldığı metafizik anlayışa bırakmıştır. Zâhir ilimler de bu sisteme göre yeniden şekillenmiştir. Bu tezde İbn Arabî'nin tasavvuf düşüncesini inşa ederken epistemolojik ve ontolojik açıdan fukahâ ve kelâmcılara, Allah-âlem-insan arasındaki irtibat bağlamında yöneltmiş olduğu tenkitler ele alınmaktadır. Çünkü metafizik bir ilim olma sürecinde ortaya konulan tasavvuf anlayışı, eşyanın hem varlıktan hem de yokluktan yaratıldığı düşüncesine dayanmaktadır. Eşyanın kaynağı hakkında kurulmuş olan bu önerme, tasavvufun oluşum sürecini epistemolojik ve ontolojik açıdan yeniden sistemleştirmektedir. Buna göre elde edilen vârislik bilgisi, tasavvufun epistemolojik yönünü oluşturmakta ve bu bilgi kullanılarak Allah-âlem-insan arasında ontolojik bir ilişki tesis edilmektedir.Item İlk dönem tasavvufunda şathiye(Uludağ Üniversitesi, 2014-07-07) Köle, Yasemin; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı/Tasavvuf Bilim Dalı.İlk dönem tasavvufunda şathiye başlığını taşıyan bu tez, üç bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında çalışmanın konusu ve yöntemi hakkında kısa değerlendirmede bulunuldu. Tezin birinci bölümünde şathiyenin tanımı ve tahliline yer verildi. Ayrıca Ebu Nasr Serrâc'ın el-Lüma' adlı eserinde yer alan, şathiye söyleyen sûfilerin hayatlarına ve şathiyelerine örnek verildi. Tezin ikinci bölümünde şathiye kavramının telvin ve temkin ile ilişkisini incelendi. Sonrasında vecd kavramı ile ilişkilendirildi. Hakikatin tezahürü olarak gördüğümüz şathiye, işâret dili ekseninde incelendi. Tezin son bölümünde ise oluşturulan şathiye tasnifine göre Ebu Nasr Serrâc'ın el-Lüma' eserinde yer alan şathiyeleri bölümlere ayırıldı. Cüneyd-i Bağdâdî'nin sözlerinde, manası şathiyeye uygun düşen cümlelerine örnek verildi.Item İmâm-ı Rabbânî’nin Vahdet-i Vücûd eleştirisi ve tarihsel arkaplanı(Uludağ Üniversitesi, 2005) Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Ahmed Sirhindî, İbnü’l-Arabî ve onun vahdet-i vücûd doktrinini bazı yönleri itibariyle eleştirmiştir. Onun vahdet-i vücûd eleştirisi şu esaslara dayanır: varlık, zata zâid bir sıfattır; sıfatlar zatın aynı değil, zata zâiddir; gerçek varlık ile gölge varlık arasındaki ayırım, hayâlî değil, gerçek bir ayırımdır; sufî tecrübenin nihâhî gayesi vahdet-i vücûd değil, vahdet-i şuhûdur. Bize göre, onun vahdet-i vücûd eleştirisinin arkaplanında yaşadığı dönemde Hindistan’daki siyâsî, dinî ve sosyal yapının izleri mevcuttur. Çünkü Sirhindî, vahdet-i vücûdun, dinleri birleştirme projesine uygun bir zemin olabileceği endişesini taşımaktadır. Bu bakımdan onun bu tavrı, tarihî şartlar göz önünde bulundurulduğunda ancak anlaşılabilir.Item Kaçar dönemi İran’ında tasavvuf karşıtlığı(Uludağ Üniversitesi, 2004) Bayat, Mangol; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Kaçarlar dönemi İran’ı, dinî yenilenme ve sosyo-politik düşünme döneminin ortaya çıkışına tanıklık etmiştir. Resmî Şiî İslâm’ı, “dinî sapkınlar”a karşı savaş açan yüksek ulema sınıfının egemenliğindeydi. Dinî sapkınlar, kendilerine âit bütün farklılıklarına rağmen, sûfîler (urafa), filozoflar (hukemâ- philosophical theologians) ve 19. asrın ortalarından itibaren ortaya çıkan reformcu modernistleri kapsamaktadır. Bu makalede, yazar, paradoksal bir şekilde, filozofların, sûfîlere yönelik muhalefetinin müçtehitlerinkinden daha az olmadığını ve diğer yandan hem filozofların, hem de sûfîlerin modernistler tarafından etkili bir baskıya ma’ruz kaldıklarını tartışmaktadır.Item Ken'ân Rifâî: Hayatı eserleri ve tasavvuf anlayışı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020) Yalçınkaya, Arzu Eylül; Kartal, Abdullah; Kafadar, Cemal; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı/Tasavvuf Bilim Dalı.Ken'ân Rifâî, XX. yüzyılın önemli sûfî şeyhlerinden biridir. Tasavvufî görüşlerinde tevhid ve aşk vurgusu öne çıkan şeyh Ken'ân Rifâî, aşırılıklardan arınmış ve orta yolu takip eden bir tasavvuf anlayışının temsilcisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum onun hayatının her boyutuna aksetmiştir. Şeyh Ken'ân Rifâî, 1867 yılında Selânik'te dünyaya geldi. Filibe Hânedanı'na mensup olan Rifâî, 1876 Bulgar isyanı sırasında ailesi ile birlikte İstanbul'a gelerek Fatih semtine yerleşmiştir. Ken'ân Rifâî Galatasaray Lisesi'nden mezuniyetinin ardından Bâbıâli'de görev almış ve akabinde Maârif Nezâreti bünyesindeki kurumlarda çalışmaya başlamıştır. Memuriyet hayatı boyunca Anadolu'dan Balkanlar'a, İstanbul'dan Medine'ye kadar Osmanlı Devleti'nin farklı coğrafyalarında maârif müdürlüğü, idarecilik ve müfettişlik gibi vazifelerde bulunan Rifâî, bu süre zarfında iki tarîkattan seyr ü sülûkunu tamamlamıştır. Rifâî, Filibeli Edhem Efendi'den Kâdirî icazeti ve Medine Şeyhü'l-Meşâyıh'ı Hamza er-Rifâî'den Rifâî icazeti alarak 1908 yılından itibaren Fatih semtindeki Ümmü Ken'ân Dergâhı'nda resmî olarak şeyhlik görevine başlamıştır. Meclis-i Meşâyıh'a bağlı bir şeyh olarak on yedi yıl boyunca irşad faaliyetlerine devam eden Ken'ân Rifâî, yazdığı eserler ve bestelediği ilâhilerle tasavvuf literatürüne ve tekke kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur. Şeyh tekkelerin ilgası ile ilgili kararı Hakk'ın bir tecellîsi kabul ederek 1925 yılında tekke faaliyetlerine son vermiştir. Ken'ân Rifâî Osmanlı Devleti'nin geleneksel ve modern eğitim kurumlarında yetişmiş bir eğitimci ve mutasavvıftır. Onun hayatı ve tasavvuf anlayışının incelenmesi Osmanlı'nın son dönemindeki tasavvuf hareketlerini anlamaya da imkan vermektedir.Item Mevlânâ Hâce Naîmullah Behrâyiçî'nin Ma'mûlât-ı Mazhariyye isimli eserinin transkripsiyon ve tahlîli(Uludağ Üniversitesi, 2015-01-16) Gargu, Hatice; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı/Tasavvuf Bilim Dalı.Hindistanlı sûfî Naîmullah Behrâyiçî şeyhi Mazhar Cân-ı Cânân'ın hayatı ve tasavvufî uygulamalarını ortaya koymak amacıyla Farsça olarak Ma'mûlât-ı Mazhariyye adıyla bir eser kaleme almıştır. Söz konusu eser Mazhar'ın hayatı yanında kurucusu olduğu Mazhariyye tarikatı'nın usûl ve erkânı ve buradan hareketle bağlı bulunduğu Müceddidiyye ve Nakşbendiyye tarikatları hakkında nice bilgileri ihtivâ etmektedir. Nakşbendî meşâyıhının silsilelerinden vefât tarihlerine, Müceddidiyye tarîkatı'nın vahdet-i şuhûd meselesindeki görüşünden Mazhariyye dergâhı'nda geçen Ramazan ayına kadar, bir tarikatın dünü ve o gününe dair hemen her veçhesi gözler önüne serilmiştir. Bu itibarla Nakşbendiyye-Müceddidiyye-Mazhariyye tarikatına dair merak edilen hemen her konunun yer aldığı bu eser temel bir başvuru kaynağı olma özelliğini hâizdir.Item Muhammed Nurullâh Seyda El-Cezerî hayatı, eserleri ve fikirleri(Uludağ Üniversitesi, 2012-09-18) Tokhtarov, Midat; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı/Tasavvuf Tarihi Bilim Dalı.Bu tezde Güneydoğu Anadolu'da yetişen Nakşibendi şeyhi Muhammed Nurullah Seydâ el-Cezerî hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Tez bir giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Giriş bölümünde Cizre'nin coğrafi yeri ve özellikleri, ayrıca Cizre'de yetişen büyük ãlimlerin bazıları hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Birinci bölümde Şeyh Muhammed Nurullah Seydã'nın doğumu, çocukluğu, evliliği, tahsili hayatı, mürşidi, üstadları, mürîdleri, kerãmetleri, sosyal faaliyetleri, irşãd davetleri, İslãm'a olan hizmetleri, ibadet yönleri, ahlakî özellikleri hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Nurullah Seydã'nın eserleri tanıtılıp fikirleri hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümünde tasavvufî, felsefî, mantıkî, tarihî görüşleri üzerinde durulmuştur.Item Necmeddin Kübra ve Anadolu'da Kübrevilik(Uludağ Üniversitesi, 2012-09-05) Yaylımov, Guvanch; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı/Tasavvuf Bilim Dalı.Bu tezde Orta Asya kökenli üç büyük tarîkatdan biri olan Kübrevîyyenin kurucusu Necmeddîn Kübrâ hakkında ve kendisinden sonra Anadolu'da tarîkatını devam ettiren Kübrevî şeyhlerini tespit etmeye ve onların etkileri hakkında bilgi vermeye çalışılmıştır. Tez bir giriş, üç bölüm ve sonuştan oluşmaktadır. Giriş bölümünde tezin amacı belirtilip sık kullanılan temel kaynaklar hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Birinci bölümde Necmeddîn Kübrâ'nın hayatı, mürşidleri, müridleri ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Necmeddîn Kübrâ'nın müridi olan Necmeddîn Dâye'nin hayatı, mürşidleri, eserleri ve onun etkisi ve Kübrevî tarîkatının Anadolu'ya girişi hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde ise Necmeddîn Dâye'den sonra Anadolu'da etkili olan Kübrevî şeyhleri tespit edilip Kübrevî şeyhlerinden olan Emîr Sultan'ın hayatı, mensup olduğu tarîkatı, etkisi ve Emîr Sultan dergâhında postnişîn olan on dört şeyh ve Kübrevî tarîkatının etkili olduğu dönemler ve yerler hakkında bilgi verilmiştir.Item On iki imam Şiiliğinde tasavvufa muhalefet(Uludağ Üniversitesi, 2002) Pürcevâdî, Nasrullah; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Tasavvufun, Şiilikle, özellikle de On İki İmam Şiiliği ile birçok ortak yönü vardır. Bununla birlikte, tasavvuf, esas olarak Sünniliğin tarzı olarak gelişmiştir. Bunun sonucu olarak Şiiler, sûfîlere muhalefet etmiş, hatta bazan düşmanca davranmışlardır. Tasavvufu eleştiren ilk İmâmî yazarlardan birisi, Cemaleddin el-Murtazâ er-Râzî’ydi. Birçok diğer Şii alim ve yazar, daha sonraki dönemde ve bugün tasavvufa karşı düşmanlığı ifade ettiği halde, Şiilerle sûfîler arasındaki ilişkinin, VIII. asır ve sonrasında kesin olarak değişime uğradığı belirtilmelidir. Bu değişim, birkaç Şii düşünür ve yazarın, sûfî düşünceleri, özellikle de İbnü’l-Arabî’nin doktrinini, Şii ilahiyat ve felsefesi ile birleştirme çabalarının bir sonucudur. Bu dönemden sonra, Şii alimleri, sûfîlere karşı muhalefetlerine göre iki gruba ayrılmıştır. Birinci grup, hukuk alanında uzmanlaşan, tasavvuf ve sûfîlere karşı olan kimselerden oluşmaktaydı. Diğer Şii alimler grubu ise, tasavvufun teorik görünümüne inanan kimselerdi. Hal-i hazırda tasavvufun taraftar ve muhaliflerinin, İran’da dengelendiği ortaya çıkmaktadır. Bu durum, sûfîlerin İran devriminden sonra neden çeşitli tacizlere ma’rûz kalmadığını da açıklamaktadır.Item Senegal’de tarikatlar ile İslamî reform hareketi arasındaki ilişkinin politik boyutları(Uludağ Üniversitesi, 2003) Loimeier, Roman; Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Başta Ticaniye ve Müridiye olmak üzere güçlü tarikatlar, Senegal’de olduğu kadar Afrika’nın diğer hiçbir ülkesinde etkili olmamıştır. Yine de, Fransızca konuşan Batı Afrika’daki en güçlü ve en eski İslamî reform hareketi Senegal’de gelişmiştir. Tasavvufa, tarikatlara ve özellikle Murabıtlara yönelik eleştirel tavırlar, birçok İslamî reform hareketinin dinî-ideolojik ve politik gelişiminde önemli unsurlar olagelmiştir. Senegal devleti, İslamî reform hareketini desteklemeyi, “Murabıtların nüfuzunu azaltmak” için bir yol olarak görmüştür. Devlet, Murabıtların etkisinden ve aracılığından bağımsız olan halka ulaşmak için yeni ulaşım ve haberleşme araçları te’sis edelebilmektedir.Item Sufiler(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Sufi kelimesinin kökeni uzun bir tartışma konusu olmuştur. Sufilerin çoğunluğu bu kelimenin "safa"dan türediği ve sufinin ise “dünyevî kirlerden temizlenen seçkin kişi” anlamında olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Bazıları ise sufilerin ruhî olarak Allah ile ittisalleri için birinci safta olmalarından dolayı “saf’dan veya ehl-i suffeyi referans göstererek “suffe”den türediği görüşünü tercih etmişlerdir. Ehl-i suffe, Rasulullah zamanında evleri olmadığından dolayı Mescid-i Nebevî'nin yanında inşa edilen gölgelikte (suffe) barınan fakir müslümanlara verilmiş bir isimdir. Kuşeyrî ve diğer sufılerin görüşüne göre bu açıklamalardan hiç birisi etimolojik olarak doğru değildir. Bununla birlikte burada sufiler tarafından tercih edilen iştikaklardan bir tanesi etimolojik olarak uygundur. Tasavvuf ile ilgili mevcut en eski risalenin yazan Ebu Nasr Serrac'a göre sufi ismi, “sûf’dan türemiştir. Zira sûf (yün elbise) bir çok hadis ve rivayetini gösterdiği gibi Peygamberlerin sünneti, velî ve seçkinlerin alametiydi. Scaliger'ın ciddiyetten uzak mülahazalarına rağmen 18.inci yüzyıldaki Avrupa’lı yazarlar sufi kelimesinin suftan türediğini benimseyerek vak'aya en uygun olanın da bu olduğunu kabul etmişlerdir.Item Tasavvufî tecrübe aktarılabilir mi?(Uludağ Üniversitesi, 2007) Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Tasavvuf, diğer İslamî disiplinlerden farklı olarak, kişinin yaşadığı derin ve öznel bir tecrübeye dayanır. Şüphesiz, bu öznellik, yaşanan tecrübenin, başkalarına ne ölçüde aktarılabileceği sorusunu da beraberinde getirir. Sufiler, sürekli olarak, bu tecrübenin aktarılamayacağına vurgu yapmış olmakla birlikte, paradoksal olarak, tecrübeye dayalı bir dil geliştirmişler ve sürekli aktarma gayretinde olmuşlardır. Bu makalede tasavvufî tecrübenin mahiyeti, aktarılmasının mümkün olduğu ve aktarılırken oluşturulan dilin temel özellikleri üzerinde durulmuştur.Item Tasavvufun bir ilim olarak inşâ süreci: Şer’î ve metafizik bir ilim olarak tasavvuf(Uludağ Üniversitesi, 2015) Kartal, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İslam düşüncesinde ilimler arasında daima uzlaşma ya da çatışma şeklinde tezahür eden ilişki biçimleri olmuştur. Tasavvuf ilmi, belki de tarihî gelişim süreci açısından bu tarz ilişkilere muhatap olan başlıca ilimdir. Tasavvuf ile diğer ilimlerin ilişkisinde belirleyici olan unsur, tasavvufun bilgi üretme yöntemi olan bir ilim olup olmadığı meselesidir. Tasavvufun bu yönü açısından tarihsel gelişimine bakıldığında iki ana dönemi dikkat çekmektedir. Birinci dönemde tasavvuf, keşf ve müşâhedeye dayalı şer’î bir ilim olarak tanımlanmışken, İbnü’l-Arabî ile başlayan ikinci dönemde keşf ve müşahedenin varlık hakkında bilgi ürettiği metafizik bir ilim olarak inşa edilmiştir. Dolayısıyla bütün dönemlerinde tasavvufun bilgiyi üreten bir ilim olup olmaması temel sorununa, iki dönemde farklı iki cevap verilmiştir. Tasavvufun şer’î bir ilim olarak sunulması, fıkıh ve hadis gibi ilimlere karşı ve onların düzleminde gerçekleşmişken, tasavvufun metafizik bir ilim olarak tasavvur edilmesi, felsefe ve kelam düzleminde oluşmuştur.