Browsing by Author "Parlak, Müfit"
Now showing 1 - 20 of 79
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akut invaziv fungal sinüzitlerde radyolojik görüntüleme bulgularının retrospektif değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020) Korkmaz, Barış; Parlak, Müfit; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Akut invaziv fungal sinüzit (AİFS) çoğunlukla immünsüprese, nadiren immünkompetan bireylerde görülür. Sinonazal bölgeye komşu orbita, kavernöz sinüs ve kafa tabanına günler içinde yayılır. Agresif ve hızlı seyri yüksek mobidite ve mortalite ile sonuçlanır. Biz bu tez çalışmasında AİFS ve ekstrasinüs tutulumunun (EST) radyolojik görüntüleme bulgularını ve EST için olası risk faktörlerlerinin belirlenmesini amaçladık. Çalışmamıza 2012- 2020 tarihleri arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde patolojik ve mikrobiyolojik olarak AİFS tanısı konulan ve departmanımızda değerlendirmeye uygun radyolojik görüntülemesi bulunan 62 olgu çalışmaya dahil edildi. Olguların klinik ve radyolojik bulguları değerlendirildi. EST’nin ve periantral kirlenmenin (PAK) değerlendirilmesinde MR altın standart olarak kabul edildi. EST tutulumu için PAK’ın 10.71 kat (p=0.005, %95 güven aralığı [CI]: 2.02-56.74), maksiller sinüs tutulumunun (MST) 5.42 kat (p=0.012, %95 CI: 1.45-20.24), mukorales grubu mantarların 21.99 kat (p=0.025, %95 CI: 1.48-325.71) ve nötrofilinin 14.05 kat (p=0.014, %95 CI: 1.71-115.4) risk faktörü olduğunu saptandı. Kemik destrüksiyonu ile PAK arasında (p=0.005) ve komorbit hastalık ile üreyen fungus türü arasında (p=0.002) istatistiksel olarak anlamlı farklılık mevcuttur. BT’nin PAK saptama duyarlılığı %76.9, EST saptamada BT ile MR arasında düşük düzeyde uyumluluk bulundu (%51.5, K=0.264, p=0.010). Nondiyabetik hastalarda ölümün diyabetik olanlara kıyasla fazla olduğu izlendi (HR:4.34, p=0.044, %95 CI: 1.04-18.08). AİFS’lerde görülen EST’yi öngörmede birtakım klinik ve BT görüntüleme bulguları rol oynayabilir. BT görüntülemelerde PAK ve MST, klinik olarak mukorales grubu fungal etken ve nötrofili saptanması EST için işaret edici olabilir. Bu hastaların erken dönemde MR ile tetkiki hasta morbidite ve mortalite açısında olumlu yönde katkı sağlayabilir.Item Akut vertebral fraktürlerin malign ve benign ayrımında difüzyon ağırlıklı MR görüntülemenin yeri(Uludağ Üniversitesi, 2001) Abanoz, Recep; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Amaç: Malign ve benign nedenli akut vertebral çökme fraktürlerinin ayrımında difüzyon ağırlıklı 'steady state free precession' (SSFP) görüntülemenin etkinliğini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Osteoporotik (n=23), malign (n=30), travmatik (n=7) ve enfeksiyöz (n=3) nedenli toplam 63 adet vertebra fraktürü olan 49 olguya; difüzyon ağırlıklı SSFP sekansı (D =5 ms), T1 ağırlıklı turbo spin eko ve short inversion time (Tl=150 ms) T2 ağırlıklı turbo inversion recovery sekans çalışıldı. Tüm sekansların sinyal intensitelerine göre kalitatif ve kantitatif analizleri yapıldı. İstatiksel analizler student - t testine göre düzenlendi. Bulgular: Benign osteoporotik ve travmatik fraktürler, difüzyon ağırlıklı MR görüntülerde komşu normal vertebralara göre hipo-izointensti. Patolojik ve enfeksiyöz nedenli çökme fraktürleri normal vertebralara göre hiperintens gözlendi. Difüzyon ağırlıklı görüntülerde patolojik vertebral fraktürlere ait kemik iliği kontrast oranı pozitif iken, enfeksiyöz orijinli olmayan benign vertebral çökmelerin kemik iliği kontrast oranı negatif değerde saptandı (p<0.001). T1-ağırlıklı TSE ve turbo inversion recovery görüntülemede, benign ve patolojik kompresyon fraktürlerinin kemik iliği kontrast oranlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p<0.01). Sonuç: Difüzyon ağırlıklı SSFP sekansı tanısal açıdan akut benign ve malign nedenli vertebral fraktürlerin ayırt edilebilmesinde önemli bilgiler sağlar. Benign nedenli akut osteoporotik veya travmatik fraktürler difüzyon ağırlıklı görüntülerde serbest su proton hareketinin artmasına bağlı olarak hipo-izointenstir. Malign kökenli çökme fraktürleri kemik iliği infiltrasyonu nedeniyle, difüzyon ağırlıklı görüntülerde serbest su proton hareketinin azalmasına bağlı olarak hiperintens görünümdedir.Item Anorektal malformasyonlarda radyodiagnostik yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 1991) Parlak, Müfit; Elçin, Fadıl; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Anorektal malformasyonlarda 1980'li yıllara gelinceye kadar konvansiyonel radyolojik yöntemler kullanılmıştır. 1980'li yıllarda yaygınlaşan US, BT ve MR görüntüleme yöntemleri ile anorektal yapılar ve eşlik eden oluşumlar direkt olarak görüntülenmekte, bu yöntemler postoperatif değerlendirmede de yararlı olmaktadır. Bu yazıda modern görüntüleme yöntemleri ile ilgili literatür özetlenmekte, US, BT ve MR görüntüleme yöntemlerinin konvansiyonel yöntemlere üstünlüğü vurgulanmaktadır.Item Apparent diffusion coefficient measurements in the hippocampus and amygdala of patients with temporal lobe seizures and in healthy volunteers(Academic Press Inc Elsevier Science, 2005-03) Yıldız, Harun; Hakyemez, Bahattin; Erdoğan, Cüneyt; Ercan, İlker; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; 0000-0002-3425-0740; 0000-0002-2382-290X; AAI-2318-2021Purpose: The goals of this work were to measure the apparent diffusion coefficients (ADCs) for both hippocampus and amygdala of persons diagnosed with temporal lobe epilepsy (TLE) and unilateral hippocampus pathology on magnetic resonance imaging and to evaluate the sensitivity of diffusion-weighted (DW) images in determination of the lateralization of the epileptogenic focus. Methods: Thirteen cases with a TLE diagnosis and 21 healthy subjects were evaluated. Fluid-attenuated inversion recovery and T2W images of TLE cases revealed hippocampal volume loss and signal intensity changes. DW images were obtained by spin-echo echo-planar sequences vertical to the hippocampal axis. Qualitative and quantitative ADCs for left and right hippocampus and the amygdala of the controls and the patients were determined. Hippocampal ADCs were obtained independently at the head, body, and tail levels of the hippocampus. Statistical evaluation was conducted with Kruskal–Wallis and Mann–Whitney U tests. Predictive cutoff levels of hippocampal ADCs for identifying pathologic areas were established through receiver operating characteristic (ROC) curve analysis. Result On conventional images, 5 of 13 cases had right hippocampal pathology, and 8 of 13 cases had left hippocampal pathology. There were no bilateral hippocampal changes in signal intensity and no cases with bilateral atrophy. The amygdala was normal in all patients except one case of hyperintense signals. No statistical differences were found between the hippocampal and amygdaloid ADCs of the control subjects (P > 0.05). However, there was a significant difference between the ADCs for the side with hippocampal pathology and the ADCs for the contralateral side, and the control group (P < 0.001). No statistical difference was detected for the amygdala (P > 0.05). Hippocampal and amygdaloid ADCs of the contralateral lesion and the values of the control group were not statistically significantly different (P > 0.05). ROC curve analysis indicated 136 as the best cutoff level for hippocampal pathology. Conclusion DW trace images are insensitive in lateralization of hippocampal pathology; however, lateralization can be achieved through ADC measurements of the hippocampus. An increase in ADC on the affected side should be considered as indicating pathology. On the other hand, amygdaloid ADC values remain inaccurate.Publication Arterial transit artifacts observed on arterial spin labeling perfusion imaging of carotid artery stenosis patients: What are counterparts on symptomatology, dynamic susceptibility contrast perfusion, and digital subtraction angiography?(Masson Editeur, 2023-05-23) Özpar, Rıfat; ÖZPAR, RİFAT; Dinç, Yasemin; DİNÇ, YASEMİN; Nas, Ömer Fatih; NAS, ÖMER FATİH; İnecikli, Mehmet Fatih; İNECİKLİ, MEHMET FATİH; Parlak, Müfit; PARLAK, MÜFİT; Hakyemez, Bahattin; HAKYEMEZ, BAHATTİN; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.; 0000-0001-6649-9287; AAK-5124-2020; IUQ-6999-2023Purpose: To investigate possible relationships between the presence and location of arterial transit artifacts (ATA) and clinical symptoms, digital subtraction angiography (DSA), and dynamic susceptibility contrast (DSC) perfusion imaging abnormalities in patients with carotid artery stenosis (CAS).Methods: Forty-seven patients who underwent arterial spin labeling (ASL) and DSC perfusion imaging in the same period diagnosed with > 50% unilateral internal carotid artery (ICA) stenosis by DSA performed 24 h after perfusion imaging were included. The presence of ATA, localization and hypoperfusion were evaluated using ASL interpretation. Maps derived from DSC perfusion, symptomatology, stenosis rates, and collateralization findings observed in DSA were investigated. Probable relationships were evaluated.Results: ATA on ASL were detected in 68.1% (32/47); 40.6% (13/32) of ATAs were observed in the distal middle cerebral artery (MCA) trace, 50% (16/32) in the intracranial ICA and MCA traces, and 9.4% (3/32) in the intracranial ICA trace. When classifications based on the ATA presence and localization was made, qualitative and quantitative CBF, MTT, and TTP abnormalities, symptomatology, stenosis rates, and collateralization findings significantly differed between groups (p < 0.05).Conclusion: The presence and localization of ATA in patients with CAS may provide essential insights into cerebral hemodynamics and the CAS severity. ATAs observed only in the distal MCA trace may represent early-stage perfusion abnormalities and a moderate level of stenosis. ATA in the ICA trace may related to a more advanced level of perfusion abnormalities, critical stenosis rates, symptom or collateralization presence.Item Asemptomatik ve semptomatik vertebral hemanjiomların düz röntgen ve BT bulguları(Uludağ Üniversitesi, 1990) Sivri, Zafer; Topal, Uğur; Parlak, Müfit; Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Tuncel, Ercan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Vertebral hemanjiomlar (VH), otopsi serilerinde % 11 sıklıkla rastlanılan, vertebral kolonun benign vasküler tümörleridir. Nadiren spinal kordu komprese ederek semptomatik olurlar. Düz röntgenogram bulguları oldukça karakteristik olmasına karşın, klinik olarak sessiz VH lar ile spinal kord basısı oluşturan kompulsif VH'ların (KVH) radyolojik olarak ayırt edilmesi oldukça zordur. BT ve selektif spinal arteriografi gibi daha ileri görüntüleme yöntemlerinin düz röntgenogramlarda birlikte kullanılması hem VH'Iarın diğer kemik lezyonlarında ayırt edilmesinde hem de tedavinin planlanması da yararlı olmaktadır. Ayrıca bu yöntemler kullanılarak asemptomatik ve KVH Iarın ayırt edilmesinde kullanılabilecek bazı radyolojik ölçütler bildirilmiştir.Item Beyindeki multipl skleroz lezyonlarını saptamada fast spin eko ile flaır sekanslarının karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1998) Kuyucu, Mehmet; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Merkezi sinir sisteminin kronik inflamatuar bir hastalığı olan multipl sklerozun tanısında kullanılan en duyarlı görüntüleme yöntemi MR'dır. Rutinde kullanılan T2A'lı spin eko sekansları aynı sinyal intensitesinde oldukları için BOS'a komşu lezyonları göstermede yetersizdir. Son zamanlarda kullanılmaya başlanan ve BOS gibi sıvıları baskılayan FLAIR(Fluid Attenueted Inversion Recovery) sekansı ile beyindeki lezyonlar daha iyi gösterilmektedir. Çalışmamızın amacı da beyindeki MS lezyonlarım saptamada FSE ile FLAIR sekanslarını karşılaştırmaktır. Klinik olarak kesin veya olası 22 MS hastasında elde olunan PDA ve T2A'lı FSE ile FLAIR sekanslarına ait görüntüler üç gözlemci tarafından birbirlerinden bağımsız olarak değerlendirildi. Saptanan lezyon sayıları lokalizasyon(KSBC=Kortikal-subkortikal beyaz cevher, PVBC=Periventriküler beyaz cevher, DBC=Derin beyaz cevher ve AF=Arka fossa), boyut ve belirginliklerine göre karşılaştırılarak istatistiksel analizi yapıldı. FLAIR sekansında hem PDA (p<.0001) hem de T2A'ya(p<.05) göre daha fazla sayıda lezyon saptandı. Peri-ventriküler BC'de çok daha fazla anlamlı(p<.0001) olmak üzere AF dışındaki tüm lokalizasyonlarda FLAIR ile saptanan lezyon sayısı FSE'den daha çoktu. FLAIR'de saptanan belirgin lezyon sayısı AF dışındaki tüm bölgelerde FSE'den oldukça fazlaydı (p<.0001). Belirgin lezyonların oranı PDA'da %41, T2A'da %49 olmasına karşın FLAIR'de %72'di. Sonuç olarak FLAIR sekansı AF dışındaki tüm beyin bölgelerinde hem daha fazla sayıda lezyon saptamakta hem de lezyonları oldukça belirgin göstermektedir. Bu nedenle MS tanısının konulmasında ve tanı almış hastaların takibinde FSE'ye tercih edilmelidir.Item Bilateral pulmoner arter anevrizması (Olgu sunumu)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Parlak, Müfit; Adapınar, Baki; Sadıkoğlu, Yurtkuran; Tuncel, Ercan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Behçet hastalığı nedeniyle takip edilen hasta öksürük, hemoptizi, nefes darlığı yakınmaları ile göğüs hastalıkları kliniğine başvurdu. Göğüs röntgenogramında her iki hilusta uniform yapıda yer kaplayan kitle lezyonları dikkati çekmekteydi. "Hilum overlie sign" pozitif olarak saptandı. Daha sonra yapılan toraks BT incelemesinde her iki pulmoner arter anevrizması olabileceği düşünüldü. Hastanın genel durumunun çok kötü olması nedeniyle pulmoner anjiografi yapılamadı. Ancak BT incelemesi yapılarak bilateral pulmoner arter anevrizma tanısı desteklendi. Bilateral pulmoner arter anevrizmasının çok nadir görülmesi nedeniyle olgumuzu sunmayı amaçladık.Item Brucellar spondylitis - Review of 25 cases(Lippincott Williams and Wilkins, 2004-12) Yılmaz, Emel; Parlak, Müfit; Akalın, Halis; Heper, Yasemin; Özakın, Cüneyt; Mıstık, Reşit; Oral, Haluk Barbaros; Helvacı, Safiye; Töre, Okan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0001-5428-3630; 0000-0003-0463-6818; AAU-8952-2020; AAH-6506-2021; AAG-8392-2021; K-7285-2012; 22037135100; 7003589220; 57207553671; 56191003300; 57200678942; 6602564624; 7004498001; 6602103491; 6505909596Objective: Brucellar spondylitis is one of the most serious complications of brucellosis. It should be considered in patients who have back pain and neurologic disorders as well as systemic symptoms and findings in or from endemic areas such as Turkey. This report describes important features of the disease. Methods: Twenty-five patients with brucellar spordylitis were retrospectively evaluated in terms of their clinical, laboratory, and radiologic features and their response to different treatment regimens. Results: The most common symptoms of brucellar spondylitis were back pain, fever, and sweating. Rose Bengal tests were positive in all of these patients. Brucella species was isolated from blood cultures of 8 (32%) patients. Magnetic resonance imaging (MRI) showed that the lumbar segment was the most frequently involved region. Different combination regimens including 2 or 3 antibiotics were used. Combination of tetracycline (especially doxycycline) and streptomycin was the most widely used therapy regimen. Trimethoprim-sulfamethoxazole, ciprofloxacin, ofloxacin, and rifampin were also included in some combination therapies. In this series, the mean duration of antimicrobial therapy was 130 +/- 45.6 days (range, 77-281 days), and 92% of patients received therapy for greater than or equal to 90 days. There were no mortalities in this study. Conclusions: Brucellar spondylitis should be considered in patients with back pain and neurologic disorders as well as systemic symptoms and findings in endemic areas. MR imaging is recommended in suspected cases. The patients can be treated effectively treated with appropriate antibiotic combinations. Follow up is important because relapses can occur.Item Cerrahi sarılıklarda ultrasonografi ve perkütan transhepatik kolanjiografinin tanı değeri(Uludağ Üniversitesi, 1986) Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Sarılıklı hastanın değerlendirilmesinde radyolojistin rolünde son yıllarda büyük değişiklikler olmuştur Daha önceleri safra yollarının konvansiyonel radyolojik incelenmesi hipotonik duodenografi, arteriografi gibi in direkt yöntemlerle veya IV kolan jiograf i gibi oldukça sınırlı direkt yöntemlerle yapılmaktaydı. Bugün bu yöntemler, yerlerini büyük ölçüde US ve KT gibi noninvaziv kesitsel yöntemlere ve PTK» ERKP gibi invaziv yöntemlere bırakmıştır. 1974 yılında DK'JRA tarafından Chiba iğnesinin PTK uygulama alanına sokulması ile cerrahi sarılıkların tanısı ve ayırıcı tanısında büyük gelişmeler olmuştur» Yeni ve non invaziv bir yöntem olan US nin sarılıkların tanı ve ayırıcı tanısında rolü iyi bilinmektedir» Çalışmamızda cerrahi sarılıklarda obstrüksiyon düzeyini ve nedenini saptamada PTK ve US nin tanı değerini karşılaştırdık» Çalışmamız 1983-1985 yılları arasında Radyoloji Ana Bilim Dalı'na başvuran 18 ila 80 yaşları arasında 11 erkek ve 14 kadın, toplam 25 olguyu kapsamaktadır.-99- Olgularımızdan 11 'i koledok taşı, dokuzu pank reas başı kanseri, üçü ampulla Vateri kanseri, b5ri ko- ledok kisti ve biri de porta hepatis tümörü idi. Olgula rımızın tümüne ultrasonograf i ve 18 ine de PTK yapılmış tır» PTK uygulanan olgularımızdaki komplikasyon görülme oranı %596 dır» Ultrasonograf ide 6 koledok taşı ve bir pankreas beşi kanseri olgusuna yanlış tanı kondu. Diğer tüm olgularımızda ki bulgular ve tanı patoloji ile uyumlu idi» Çalışmamıza gere obstrüksiyon düzeyini saptamada US nin doğruluk oranı %68, sens itivitesi $89«4 ve spesivi- tesi $70.8 dir» PTK nın ise doğruluk oranı %100 dür. Obst rüksiyon düzeyini saptamada US nin doğruluk oranı $68, sensitivitesi $89*4 ve soesivitesi $70,8 dir. PTK nın ise doğruluk oranı %100 dür» Bu veriler literatürle uyumludur» Sonuç olarak ucuz» uygulanması basit her an tekrarlanabilir olması ve noninvaziv özelliklerinden dolayı US cerrrhi sarılıkların tanısında ilk seçilecek yöntem olmalıdır» Operasyon endikesyonu olan cerrahi sarılıklı olgularda ve palytif tedavi amaçlı radyolojik girişimsel yöntemlerden önce biiiyer ağacı iyi bir şekilde demonstre etme ve cerraha yol gösterici olma özelliğinden dolayı, operasyondan önce PTK uygulamasının verimli olabileceği kanısına varıldı.Item The consideration of diffusion MR imaging, dynamic contrast-enhanced MR and T2 relaxation time measurements in distinguishing of cholesteatoma with chronic otitis media(Aves, 2013-10) Büyükkaya, Ramazan; Ünal, Demet; Hakyemez, Bahattin; Kasapoǧlu, Fikret; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Bölümü.; 0000-0002-3425-0740; AAI-3877-2021; AAG-8521-2021; AAI-2318-2021; 56274516400; 6602527239; 56254721200; 7003589220Purpose: The aim of our study is to investigate the contribution of DWI, DCE-MRI, ADC measurements and T2 relaxometry in diagnosis of distinguishing cholesteatoma and COM Materials and Methods: Our study is created by retrospectively reviewing MR images of a digital archive of totally 41 patients that were clinically or surgically diagnosed as COM and cholesteatoma. DWI, ADC values, T2 relaxation time, and CEP of lesions between the two groups were compared statistically. CEP was qualitatively evaluated. ROC analysis and McNemar statistics test were performed. Level of significance was determined as p<0.05. Results: Cholesteatoma detection sensitivity in DWI is determined as 100%, and specificity was determined as 86%. ADC measurements revealed a statistically significant difference in differentiating COM and cholesteatoma (p<0.05). When T2 relaxometry were compared between two groups there was no statistically significant difference (p>0.05). When the groups were assessed according to the CEP, 13 of the COM cases showed type 1 (progressive heterogeneous enhancement), 2 cases did not show enhancement (type 3) and 6 cases showed type 4 (progressive homogeneous enhancement). Nineteen patients with cholesteatoma showed type 2 (rim-like enhancement), 1 case showed type 4. Statistical analysis of CEP revealed significant differences between types 1 and 2 (p<0.001), between types 2 and 3 (p=0.005) and between types 2 and 4 (p<0.001). Conclusion: DWI, ADC values and DCE-MRI may be beneficial in detecting cases of cholesteatoma of a high percentage.Item The contribution of 3D-CISS and contrast-enhanced MR cisternography in detecting cerebrospinal fluid leak in patients with rhinorrhoea(British Inst Radiology, 2010-03) Algın, Oktay; Hakyemez, Bahattin; Gökalp, Gökhan; Özcan, Tekin; Korfalı, Ender; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.; 0000-0002-3425-0740; 0000-0002-3877-8366; AAI-2318-2021; AAI-2336-2021; AAG-8521-2021; 23995109100; 6602527239; 8312505100; 25636374000; 7004641343; 7003589220The aim of this prospective study was to evaluate the value of unenhanced (three-dimensional constructive interference in steady state (3D-CISS)) and contrast-enhanced MR cisternography (CE-MRC) in detecting the localisation of cerebrospinal fluid (CSF) leak in patients with rhinorrhoea. 17 patients with active or suspected CSF rhinorrhoea were included in the study. 3D-CISS sequences in coronal and sagittal planes and fat-suppressed T-1-weighted spin-echo sequences in three planes before and after intrathecal contrast media adminstration were obtained. Images were obtained of the cribriform plate and sphenoid sinus. In addition, high-resolution CT (HRCT) was performed in order to evaluate the bony elements. The leak was present in 9/17 patients with 3D-CISS and 10/17 patients with CE-MRC. The leak from the cribriform plate to the nasal cavity in six patients and from the sphenoid sinus in four patients was nicely shown by CE-MRC. Eight of those patients were surgically treated, but spontaneous regression of the symptoms in two precluded any intervention. The leak localisations shown with CE-MRC were fully compatible with surgical results. The sensitivities of HRCT, 3D-CISS and CE-MRC for showing CSF leakage were 88%, 76% and 100%, respectively. In conclusion, 3D-CISS is a non-invasive and reliable technique, and should be the first-choice method to localise CSF leak. CE-MRC is helpful in conditions when there is no leak or in complicated cases with a positive beta 2-transferrin measurement.Item The contribution of diffusion-weighted MR imaging in multiple sclerosis during acute attack(Elsevier, 2008-03) Yurtsever, İsmail; Hakyemez, Bahattin; Taşkapılıoğlu, Özlem; Erdoǧan, Cüneyt; Turan, Ömer Faruk; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-3425-0740; 0000-0001-7482-668X; AAG-8521-2021; AAK-6623-2020; AAI-2318-2021; 8535041400; 6602527239; 23037226400; 8293835700; 7003589220; 23037113500Purpose: The aims of the study are firstly, to determine the difference in diffusion-weighted imaging (DWI) in normal appearing white matter (NAWM) between patients with acute multiple sclerosis (MS) and controls; secondly, to determine whether there is a correlation between EDSS scores and DWI in acute plaques and also NAWM. Materials and method: Out of 50 patients with acute MS attack, 35 patients had active plaques with diffuse or ring enhancement on postcontrast images. Eighteen healthy volunteers constituted the control group. While 26 of 35 had relapsing-remitting, 9 had secondary progressive MS. Apparent diffusion coefficients (ADC) of the active plaques, NAWM at the level of centrum semiovale and occipital horn of lateral ventricle in the patients and NAWM in control group were measured. ADC values of active plaques were compared with WM of the patients and the control group. The relationship of ADC value of active plaques and WM in MS with expanded disability status scale (EDSS) was investigated by using Mann-Whitney U-test. Results: Of 63 plaques totally, 26 and 37 of the active plaques had diffuse and ring enhancement, respectively. There was no statistically significant difference between ADC value of active plaques and EDSS (p > 0.05). However, there was a statistically significant difference between ADC value of WM occipital horn and EDSS (p < 0.05). ADC value of active plaques were higher than WM in both groups (p < 0.001). The difference between ADC value of WM at the centrum semiovale (p < 0.05) and occipital horns (p < 0.001) in patients and controls was statistically significant. There was no statistically significant difference between EDSS scores, ADC value at centrum semiovale and WM around occipital horn and active plaques in subgroups (p > 0.05). Conclusion: Apparently normal tissue in MS patients may show early abnormalities when investigated carefully enough, and there is an even though moderate correlation between EDSS and ADC values and early alterations of ADC value are starting in the occipital white matter along the ventricles. This has to be verified in larger series.Item The contribution of diffusion-weighted MR imaging to distinguishing typical from atypical meningiomas(Springer, 2006) Hakyemez, Bahattin; Yıldırım, Nalan; Gökalp, Gökhan; Erdoğan, Cüneyt; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-3425-0740; AAG-8521-2021; AAI-2318-2021; AAI-2336-2021Introduction: Atypical/malignant meningiomas recur more frequently then typical meningiomas. In this study, the contribution of diffusion-weighted MR imaging to the differentiation of atypical/malignant and typical meningiomas and to the determination of histological subtypes of typical meningiomas was investigated. Methods: The study was performed prospectively on 39 patients. The signal intensity of the lesions was evaluated on trace and apparent diffusion coefficient (ADC) images. ADC values were measured in the lesions and peritumoral edema. Student's t-test was used for statistical analysis. P < 0.05 was considered statistically significant. Results: Mean ADC values in atypical/malignant and typical meningiomas were 0.75 +/- 0.21 and 1.17 +/- 0.21, respectively. Mean ADC values for subtypes of typical meningiomas were as follows: meningothelial, 1.09 +/- 0.20; transitional, 1.19 +/- 0.07; fibroblastic, 1.29 +/- 0.28; and angiomatous, 1.48 +/- 0.10. Normal white matter was 0.91 +/- 0.10. ADC values of typical meningiomas and atypical/malignant meningiomas significantly differed (P < 0.001). However, the difference between peritumoral edema ADC values was not significant (P > 0.05). Furthermore, the difference between the subtypes of typical meningiomas and atypical/malignant meningiomas was significant (P < 0.001). Conclusion: Diffusion-weighted MR imaging findings of atypical/malignant meningiomas and typical meningiomas differ. Atypical/malignant meningiomas have lower intratumoral ADC values than typical meningiomas. Mean ADC values for peritumoral edema do not differ between typical and atypical meningiomas.Item Correlation between hippocampal volume and excessive daytime sleepiness in obstructive sleep apnea syndrome(Verduci Publisher, 2013-05) Duşak, Abdürrahim; Ursavaş, Ahmet; Hakyemez, Bahattin; Gökalp, Gökhan; Taşkapılıoğlu, Özlem; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-3425-0740; AAG-8521-2021; AAI-3169-2021; AAI-2336-2021; AAI-2318-2021; A-7826-2019; 6507393726; 8329319900; 6602527239; 8312505100; 23037226400; 7003589220BACKGROUND/AIM: The limbic system, specifically the hippocampus, plays a key role in controlling the sleep-wake cycle. Changes in these particular structures of the central nervous system have been suggested to be related to obstructive sleep apnea syndrome (OSAS). We hypothesized that reduced hippocampal volume is a risk factor for excessive daytime sleepiness (EDS) in OSAS. PATIENTS AND METHODS: Twenty-two patients with newly diagnosed OSAS and 20 healthy controls were included in the present study. Polysomnography was performed for each participant to determine the presence of OSAS. EDS was defined based on the Epworth sleepiness scale (ESS) score, and patients were grouped as sleepy or non-sleepy according to this score. The hippocampal volume was calculated by MR volumetry using a manual tracing technique. RESULTS: There was no significant difference between groups in demographic variables. The hippocampus was markedly smaller in the OSAS groups than in controls (p < 0.001 Hippocampal volume was negatively correlated with the ESS score (r = - 0.631, p = 0.002). CONCLUSIONS: Our findings suggest that EDS is associated with reduced hippocampal volume in OSAS.Item CT and MRI findings in cerebral hydatid disease(Springer Verlag, 1995) Topal, Ümit; Parlak, Müfit; Kılıç, Ergin; Sivri, Z.; Sadıkoğlu, Mustafa Yurtkuran; Tuncel, Ertem; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Cerebral hydatid cysts account for 2% of all intracranial masses. Preoperative diagnosis is important since cyst rupture and spillage may cause an anaphylactic reaction. CT is the primary modality for the diagnosis. Two forms of cerebral hydatid cysts have been reported on the basis of CT appearances: unilocular and multilocular. Demonstration of the cyst wall is important for the diagnosis. MRI is superior to CT for demonstrating the cyst capsule and perifocal oedema. We retrospectively reviewed the CT and MRI findings of 6 surgically proven cases of cerebral hydatid cyst and compared the two modalities on the basis of their demonstration of findings helpful in the diagnosis, such as the capsule and perifocal oedema. In 1 case CT showed the capsule. In 2 cases MRI showed a hypointense capsule around the cyst on T2-weighted images. While CT is the modality of choice, in clinical practice MRI is superior for demonstrating the cyst capsule, which is a helpful finding in the diagnosis and can be used in inconclusive cases.Publication Dural venous sinus thrombosis: The combination of noncontrast CT, MRI and PC-MR venography to enhance accuracy(Sage Publications Inc, 2018-10-01) Öztürk, Kerem; Soylu, Esra; Parlak, Müfit; Öztürk, Kerem; PARLAK, MÜFİT; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı; 0000-0001-9664-2347; E-1228-2018; AAG-8521-2021Aim: The aim of this article is to determine whether a combination of noncontrast CT (NCCT), three-dimensional-phase contrast magnetic resonance venography (3D PC-MRV), T1- and T2-weighted MRI sequences can help to identify acute and subacute dural venous sinus thrombosis (DVST) with greater accuracy.Methods: A total of 147 patients with DVST (n = 30) and a control group (n = 117) underwent NCCT, T1- and T2-weighted MRI sequences, and 3D PC-MRV from 2012 to 2016. Two experienced observers interpreted the images retrospectively for the presence of DVST. Nonvisualization of the dural venous sinuses on 3D PC-MRV and signal changes supporting acute or subacute thrombus on T2- and T1-weighted images were considered a direct sign of DVST. Also, using circle region of interest (ROI) techniques, attenuation measurement from each sinus was obtained on NCCT. Sensitivity and specificity were computed for these modalities separately and in combination for diagnosis of DVST using digital subtraction angiography as the reference standard.Results: Nonvisualization of venous sinuses on 3D PC-MRV (sensitivity 100%, specificity 71%) in combination with both applying Hounsfield unit (HU) threshold values of greater than 60 on NCCT (sensitivity 70%, specificity 94%) and acquiring signal changes supporting DVST on T2- and T1- weighted images (sensitivity 83%, specificity 96%), were found to have 100% sensitivity and 100% specificity in the identification of acute or subacute DVST.Conclusion: The combination of NCCT, T1- and T2-weighted MRI and 3D PC-MRV may allow the diagnosis of acute or subacute DVST and may obviate the need for contrast usage in patients with renal impairment or contrast allergies.Item Düşük-evre gliomdan yüksek evre glioma progresyon: konvansiyonel, perfüzyon mr ve mr spektroskopi bulguları(Uludağ Üniversitesi, 2005-12-16) Hakyemez, Bahattin; Doğan, Nurullah; Bekar, Ahmet; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Bölümü.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Bölümü.Astrositik tümörler çoğunlukla düşük-evreden yüksek evreli lezyona dönüşme eğilimi gösterirler. Konvansiyonel manyetik rezonans (MR) bulguları ile bu iki farklı histopatolojik lezyonun ayrımı bazen güç olabilmektedir. Bu durumda tümöral vaskülariteyi dolaylı gösteren perfüzyon MR ve hücresel metabolizmayı ortaya koyan MR spektroskopi bize fonksiyonel ilave bilgiler verebilmektedir. Biz bu sunuda aynı olguda düşük-evreli astrositomdan yüksek-evreli astrositoma geçişte konvansiyonel, perfüzyon ve spektroskopi MR bulgularını literatür verileriyle birlikte gösterdik. Yüksek-evreli tümörde vasküler proliferasyona bağlı olarak rCBV oranında belirgin yükselme görüldü. MR spektroskopide kolin pikinde ileri derece artma, laktat pikinde orta derecede yükselme ve n-asetil aspartat pikinde ileri derecede azalma izlendi.Item Effectiveness of low-level laser therapy in temporomandibular disorder(Taylor & Francis, 2003) Külekçioğlu, Sevinç; Sivrioğlu, Konçuy; Özcan, Orhan; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; AAG-8211-2021; AAG-8193-2021Objective: To investigate the effectiveness of low-level laser therapy in the treatment of temporomandibular disorder and to compare treatment effects in myogenic and arthrogenic cases. Methods: Thirty-five patients were evaluated by magnetic resonance imaging and randomly allocated to active treatment (n=20) and placebo treatment (n = 15) groups. In addition to a daily exercise program, all patients were treated with fifteen sessions of low-level laser therapy. Pain, joint motion, number of joint sounds and tender points were assessed. Results: Significant reduction in pain was observed in both active and placebo treatment groups. Active and passive maximum mouth opening, lateral motion, number of tender points were significantly improved only in the active treatment group. Treatment effects in myogenic and arthrogenic cases were similar. Conclusion: Low-level laser therapy can be considered as an alternative physical modality in the management of temporomandibular disorder.Item The efficiency of PC-MRI in diagnosis of normal pressure hydrocephalus and prediction of shunt response(Elsevier, 2010-02) Algın, Oktay; Hakyemez, Bahattin; Parlak, Müfit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-3425-0740; 0000-0002-3877-8366; AAI-2318-2021; AAG-8521-2021; 23995109100; 6602527239; 7003589220Rationale and Objectives: In this prospective study, we aimed to reveal the efficiency of phase-contrast magnetic resonance imaging (PC-MRI) in the diagnosis of idiopathic normal pressure hydrocephalus (INPH) and prediction of shunt response. Materials and Methods: The study group consisted of 43 patients with INPH diagnosis and 15 asymptomatic age-matched controls. PC-MRI studies were applied on cerebral aqueduct and superior sagittal sinus (SSS) in all the cases. Results: The maximum and mean cerebrospinal fluid (CSF) flow velocities were significantly higher in the INPH patients compared with the controls (P < .05). CSF stroke volume (43.2 +/- 63.8 mu L) and output/min (3921 +/- 5668 mu L) were remarkably higher in the NPH group compared with the control group (3.9 +/- 3.9 mu L, 439 +/- 487 mu L, respectively) (P < .05). Maximum and mean venous velocity values of the INPH patients (maximum, 19.2 +/- 4.3 cm/s; mean, 16 +/- 3.7 cm/s), were lower than those of the control group (maximum, 21.8 +/- 4.6 cm/s; mean, 18.9 +/- 3.9 cm/s) (P < .05). Stroke volume and venous output/min values of INPH patients in SSS, were significantly lower than those of the control group (P <.001, P = .007, respectively). The response of INPH patients against shunt treatment showed no statistical correlation with any of the PC-M RI parameters (P > .05). Conclusion: The measurement of CSF venous flow velocities with PC-MRI is a noninvasive test that benefits INPH diagnosis, but remains inadequate in prediction of response against shunt treatment.