Browsing by Author "Tolunay, Şahsine"
Now showing 1 - 20 of 107
- Results Per Page
- Sort Options
Item 12 yaşında erkek çocukta bronşial karsinoid tümör(Uludağ Üniversitesi, 1986) Tolunay, Şahsine; Erol, Oktan; Cengiz, Mete; Hekimgil, Mine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Bronşial karsinoid, bronşial adenomaların en sık gözlenen tipini oluşturur ve sıklıkla 45 yaş civarında gözlenir. Çocuklarda bronşial karsinoidler son derece enderdir. Atipik şekillerinin dışında genellikle düşük malignite özelliği taşıyan bu tümörler histogenezisi, histolojisi ve ultrastrüktür bakımından intestinal karsinoidlere benzerler.Item 14 aylık çocukta serviks uterinin mezonefrik karsinoması(Uludağ Üniversitesi, 1986) Tolunay, Şahsine; Erol, Oktan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Serviks uterinin mezonefrik karsinomaları primer adenokarsinomalarının ortalama % 2-3 'ünü oluşturur ve üçte biri yaşamın ilk yirmi yılında gözlenir. Gebeliği sırasında düşük tehdidine karşı dietilstilbestrol ve benzeri hormonal maddeleri kullanan annelerin çocuklarının çoğunda yaşamlarının 14-22. yıllarında bu tümörün oluştuğu saptanmıştır. Çok küçük yaşlardaki çocuklarda ise servikal mezonefrik karsinomalar enderdir.Item 1977-1990 yılları arasında tanı konan 146 intrakranial meningioma olgusunun retrospektif incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1991) İnce, İbrahim; Erol, Oktan; Yerci, Ömer; Avşar, T.; Tolunay, Şahsine; Özuysal, Sema; Gücin, Zuhal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Bu çalışmada Patoloji laboratuvarımıza 1 Ocak 1977-31 Aralık 1990 tarihleri arasında gönderilen ameliyat piyesleri içinde intrakranial tümör tanısı konan 699 olgu materyal olarak kullanılmıştır. Bu tümörler içerisinde yer alan 146 intrakranial meningioma olgusuna ait dökümanlar tekrar gözden geçirilmiştir. Meningiomların yaş ve cinsiyet dağılımı, intrakranial lokalizasyonları, histolojik tipleri ile sekonder değişiklikleri kaynaklardaki bilgi ve bulgularla karşılaştırılarak tartışılmıştır.Item 9 yaşında bir çocukta servikal meningioma: Bir olgu sunumu(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-05-07) Tunçbilekli, Yağmur; Kasap, Reyhan; Özşen, Mine; Yirmibeş, Selin; Tolunay, Şahsine; Taşkapılıoğlu, M. Özgür; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-1359-4445; 0000-0001-7620-2571; 0000-0002-5771-7649; 0000-0002-8211-6175; 0000-0002-9038-0515; 0000-0001-5472-9065Pediatrik spinal tümörler içerisinde spinal meningiomların görülme sıklığı %4,3 gibi oldukça düşük oran olmasına rağmen metastatik kitleleri taklit edebildiğinden ayırıcı tanıda mutlaka akılda tutulmalıdır. Bu olgu sunumunda, travma sonrası başlayan boyun ve sol omuza yayılan ağrı, sol kolunda güçsüzlük şikâyeti olan ve servikal meningiom saptanan 9 yaşında erkek hasta bildirilmiştir. Tedavide altın standart cerrahi rezeksiyondur.Item Activity and safety of a combination of Epirubicin, Docetaxel and Cisplatin as neoadjuvant treatment for locally advanced breast cancer (LABC): A preliminary report(Elsevier, 2012-09) Avcı, Nilüfer; Kanat, Özkan; Gökgöz, Şehsuvar; Tolunay, Şahsine; Topal, Uğur; Çubukçu, Erdem; Ölmez, Fatih; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi.; AAI-1612-2021Item Aspirin ve parasetamolü 26 hafta boyunca hergün verdikten sonra intra venöz E. coli enjekte ettiğimiz sıçanların böbrek dokularında oluşan değişiklikler(Uludağ Üniversitesi, 1990) Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Analjeziklerin böbrek dokusunun bakteriyel enfeksiyonlara karşı direncini düşürdüğü ileri sürülmektedir. Analjezik nefropatilerde enfeksiyonun çok sık görülmesi, enfeksiyonun analjezik nefropati oluşumunda rolü olduğunu düşündürmüştür. Ancak enfeksiyonun papilla nekrozunun geç dönemlerin de ortaya çıktığının gösterilmesi ve analjezik nefropatinin steril bir karakterinin bulunduğunun belirlenmesi ile papilla nekrozunun oluşumunda birincil olarak etki etmediği, nekrotik dokuda ikincil olarak oluştuğu kabul edilmiştir. Bu çalışmada günümüzde en yaygın kullanılan analjezikler olan Parasetamol ve Aspirin, böbrek dokusunun enfeksiyonlara karşı direncini azaltıp azaltmadığını, papilla nekrozu ve intersitisyel nefritis oluşumunda rolü olup olmadığını araştırdık. Parasetamol ve Aspirini 26 hafta boyunca hergün verdikten sonra, sıçanların yanısıra intra venöz (İ. V.) olarak Echerichia Coli (E. Coli) basilleri enjekte ettik. İki hafta sonra otopsileri yaparak böbrek ve aşağı üriner sistemlerini mikroskopik olarak inceledik. Analjezik verdikten sonra E. Coli enjekte ettiğimiz ve sadece analjezik verdiğimiz sıçanlarda hiç papilla nekrozu ve interstisyel nefritis oluşmadığını gördük.Item Aspirin ve parasetamolü 26 hafta süreyle hergün verdiğimiz sıçanların akciğerlerinde oluşan histopatolojik değişiklikler(Uludağ Üniversitesi, 1990) Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Aspirin ve parasetamol yaygın olarak kullanılan analjezik ve antipiretik ilaçlardır. Kaynaklarda her ikisinin de hepatotoksik etkilerinin bulunduğu bildirilmiştir. Parasetamolü tek yüksek dozda (15 gr. in üstünde) alanlarda karaciğerde sentrilobüler nekroz, yüksek tedavi edici dozlarda uzun süre kullananlarda kronik hepatitis oluştuğu bildirilmiştir. Aspirin birkaç kere yüksek tedavi edici dozlarda alındığında, romatizmal hastalığı olan kişilerde daha çok olmak üzere karaciğerde fokal nekroz, hücresel dizilerinde düzensizlik, dejeneratif değişiklikler, portal alanda genişleme ve çok ender olarak kronik aktif hepatit oluşturduğu yayınlanmıştır. Bu çalışmada aspirin ve parasetamol sıçanlara ayrı ayrı ve birlikte, içme sularında eritilerek 26 hafta süreyle her gün verildi. Bu süre sonunda akciğerlerin mikroskobik incelenmesinde deney gruplarındaki sıçanlarda belirgin sinüzordal dilatasyon ve sentrilobüler konjesyon, hepatositlerde hücresel şişme ve hücre diziliminde düzensizlik oluştuğu dikkati çekti. Nekroz ve kronik aktif hepatitis gibi ciddi bozukluklara hiç rastlanmadı. Sentrilobüler konjesyon ve dilatasyon ile hepatositlerdeki hücresel şişmenin aspirin ve parasetamolü birlikte alan sıçanlarda, ayrı ayrı alan sıçanlara göre daha yüksek oranda oluştuğu gözlendi.Item Astrositomalarda histopatolojik özellikler ile prognostik faktörlerin nükleer morfometrik özelliklerle karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2005) Göçmen, Demet Demir; Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.AMAÇ: Bu çalışmada amacımız, astrositik tümörlerde prognozla ilişkili histopatolojik ve klinik parametrelerin, çeşitli çalışmalarda, tanıda ve prognoz tayininde yardımcı olduğu tespit edilen bazı nükleer morfometrik özelliklerle karşılaştırılması ve aralarındaki uyumun değerlendirilmesidir. GEREÇ VE YÖNTEM: 1997-2004 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı'nda astrositoma (derece 1-4) tanısı alan toplam 185 olgu çalışmaya alındı. Olgular derecelerine göre ayrıldıktan sonra yaş, cinsiyet, tümör maksimum çapı, histopatolojik özellikleri, Ki 67 proliferasyon indeksleri, GFAP ekspresyonları değerlendirildi. Daha sonra olguların nükleer morfometrik analizleri yapılarak nükleer alan ve nükleer çevreleri ölçüldü. Yuvarlaklık faktörü ve yuvarlaklık indeksi değerleri hesaplandı. Olguların elde edilen klinik, histopatolojik ve nükleer morfometrik özellikleri literatür bilgileri eşliğinde karşılaştırıldı. BULGULAR: Olgularda tüm gruplar birlikte incelendiğinde yaş ile Ki 67 değerinin, ortalama nükleer alanın, ortalama nükleer çevrenin arttığı gözlendi. Gruplar ikili olarak değerlendirildiğinde ortalama yuvarlaklık faktörü ve ortalama yuvarlaklık indeksinin bazı gruplarda anlamlı farklılık gösterdiği saptandı. İkili karşılaştırmalarda Ki 67 proliferasyon indeksi, tümör maksimum çapı ve ortalama nükleer çevre parametreleri incelendiğinde gruplar arası anlamlı farklılıklar bulundu. SONUÇ: Elde edilen verilere göre nükleer morfometrik parametrelerden ortalama nükleer alan, ortalama nükleer çevre, ortalama yuvarlaklık indeksi, ortalama yuvarlaklık faktörü değişkenleri, astrositik tümörlerin çeşitli histopatolojik ve klinik bulguları ile değişen oranlarda uyumluluk göstermektedir. Prognostik değerlerinin anlaşılabilmesi için geniş serilerde, daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Bulgularımız nükleer morfometrinin, astrositik tümörlerin derecelendirilmesinde ve dolayısı ile prognoz tayininde yardımcı olabileceğini düşündürmektedir.Item Aven blocks DNA damage-induced apoptosis by stabilising Bcl-xL(Elsevier, 2010-09) Kütük, Özgür; Başağa, Hüveyda; Temel, Şehime Gülsün; Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Genetik Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; AAG-8385-2021; AAI-1612-2021; 6507885442; 6602604390Induction of apoptosis by DNA-damaging agents involves the activation of mitochondrial apoptotic pathway. Aven has been identified as an antiapoptotic protein and has been shown to activate ATM in response to DNA damage. In this study, we demonstrated that enforced expression of Aven blocks UV-irradiation-, SN-38- or cisplatin-induced apoptosis upstream of mitochondria by stabilising Bcl-xL protein levels in breast cancer cells. Aven silencing by RNA interference markedly enhanced apoptotic response following treatment with DNA-damaging agents. Aven is complexed with Bcl-xL in untreated breast cancer cells and treatment with DNA-damaging agents led to decreased Aven/Bcl-xL interaction. Importantly, Bcl-xL was necessary for the prosurvival activity of Aven and depletion of Bcl-xL abrogated Aven-mediated protection against DNA damage-induced apoptosis. Analysis of breast cancer tissue microarrays revealed decreased Aven nuclear expression in breast cancer tissues compared with non-neoplastic breast tissues. In particular, we detected reduced nuclear expression of Aven in infiltrating ductal carcinoma and papillary carcinoma breast cancer subtypes compared with non-neoplastic breast tissues and infiltrating lobular breast cancer tissues. Our results suggest that Aven is an important mediator in DNA damage-induced apoptotic signalling in breast cancer cells and its nuclear expression is altered in breast cancer tissues, which may contribute to genomic instability in breast cancer tumours.Item Bazal hücreli karsinamaların histopatolojik özellikleri (1989 yılında tam konan 75 olgunun retrospektif incelenmesi)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Gücin, Zuhal; Yerci, Ömer; Erol, Oktan; Tolunay, Şahsine; Özuysal, Sema; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Bazal hücreli karsinoma derinin en yaygın tümörüdür. Klinik seyri iyidir. Fakat rekürrens potansiyelleri yüksektir. Klinik ve histolojik olarak değişik formları vardır. Agresif tümörler belirli histopatolojik özellikler gösterir. Bu çalışmada 75 bazal hücreli karsinoma olgusu gözden geçirildi. Yaş, cinsiyet lokalizasyon ve histolojik türleri gibi özellikleri saptandı. Agresif formlar ve bunların histopatolojik değişiklikleri karşılaştırıldı.Item Beş aylık kız çocuğunda bilateral yerleşimli adrenal korteks tümörü(Uludağ Üniversitesi, 1990) Yerci, Ömer; Tolunay, Şahsine; Gücin, Zuhal; Avşar, Talat; Özuysal, Sema; İnce, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Virilizan adrenal korteks tümörleri çocuklarda nadirdir. Heme'radar bu tümörlerin benign ve malign şekillerin ayrımı çok zorsa da çoğunluğu malign potansiyele sahiptir. Bu tümörler bütün karsinoma olgularının % 0,2'sini ve çocukluktaki adrenal tümörlerin % 6'sını oluştururlar. Olgumuz beş aylık kız çocuğu olup kliniğe başvurduğunda virilismus saptanmıştı. Gönderilen tümöral oluşumların histopatolojik incelemesinde, her iki adrenal tümörün benzer yapıda ve kötü diferansiye tümörler olduklan saptandı. Tümöral dokularda hücre çekirdekleri ileri derecede hiperkromazi, pleomorfizm göstermekte olup bazıları dev hücre şeklinde ve bizare görünümde idi. Sitoplazmaları bol ve granüler yapıda olup çok az mitoz gözlendi. Tümöral dokuda kapsüler invazyon mevcuttur. Kaynakların ışığında bu tümörün apple mikroskobik incelemeleri sonunda olgunun malign potansiyele sahip, fonksiyone bir tümör olduğu kanısına varıldı.Item Böbrekte leiomyosarkoma(Uludağ Üniversitesi, 1989) Yerci, Ömer; Erol, Oktan; Gücin, Zuhal; Tolunay, ŞahsineBöbrek sarkomları nadir görülen ve tüm malign böbrek tümörlerinin % 1-3 ünü oluşturan tümörlerdir. Leiomyosarkomlar ise böbrek sarkomları arasında en fazla görülenleridir. Tümörler genellikle 40 yaş üzerindeki kadınlarda bulunur. En sık rastlanan şikayetler, üst kadran ağrısı, üst kadranda ele gelen kitle, hematüri, kilo kaybı ve gastrointestinal yakınmalardır. Böbrek leiomyosarkomaları malignite dereceleri yüksek tümörlerdendir. Hastalarda tedaviye rağmen prognoz iyi değildir. Tümörlerin histolojik görünümleri fuziform şekilli, eozinofilik sitoplazmalı hücrelerin yaptıkları demet ve palizat yapılarında oluşur, Olgumuz 65 yaşında, sol böbreğinde tümoral kitlesi bulunan kadın hastadır.Item BRCA mutations cause reduction in miR-200c expression in triple negative breast cancer(Elsevier, 2015-02-10) Ertürk, Elif; Çeçener, Gülşah; Tezcan, Gülçin; Egeli, Ünal; Tunca, Berrin; Gökgöz, Şehsuvar; Tolunay, Şahsine; Taşdelen, İsmet; Uludağ Üniversitesi/Sağlık Meslek Yükseokulu/Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Programı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı.; 0000-0001-7668-796X; 0000-0002-3820-424X; 0000-0002-5956-8755; 0000-0001-7904-883X; 0000-0002-1619-6680; 0000-0003-1394-2630; 0000-0002-9038-0515; AAK-3371-2021; AAP-9988-2020; AAH-3843-2020; AAH-1420-2021; ABI-6078-2020; EXK-4525-2022; AAI-1612-2021; EBN-1186-2022; 50261655300; 6508156530; 25650627600; 55665145000; 6602965754; 6603238737; 6602604390; 9637821500Triple negative breast cancer (TNBC) is the most aggressive and poorly understood subclass of breast cancer (BC). Over the recent years, miRNA expression studies have been providing certain detailed overview that aberrant expression of miRNAs is associated with TNBC. Although TNBC tumors are strongly connected with loss of function of BRCA genes, there is no knowledge about the effect of BRCA mutation status on miRNA expressions in TNBC cases. The aims of this study were to evaluate the expression profile of miRNAs that plays role in TNBC progression and the role of BRCA mutations in their regulation. The expression level of BC associated 13 miRNAs was analyzed in 7 BRCA mutations positive, 6 BRCA mutations negative TNBC cases and 20 non-tumoral tissues using RT-PCR. According to RT2 Profiler PCR Array Data Analysis, let-7a expression was 4.67 fold reduced in TNBCs as compared to normal tissues (P = 0.031). In addition, miR-200c expression was 5.75 fold reduced in BRCA mutation positive TNBC tumors (P = 0.005). Analysis revealed a negative correlation between miR-200c and VEGFA expressions (r = -468). Thus, miR-200c may be involved in invasion and metastasis in TNBC cases with BRCA mutation. In this study we provide the knowledge on the first report of association between microRNA-200c and BRCA mutations in TNBC. Further studies and evaluations are required, but this miRNA may provide novel therapeutic molecular targets for TNBC treatment and new directions for the development of anticancer drugs.Item Büyük adrenal korteks tümörleri(Uludağ Üniversitesi, 1989) Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Kliniğimizde 1976 yılından bugüne kadar yalnızca iki tane adrenal korteks tümörü görülmüştür. Her ikisi de yaklaşık 12 cm. çapında olan bu tümörlerden birincisinin endokrin işlevi yoktur ve histolojik olarak benign görünüşlüdür. İkincisinin ise endokrin işlevi mevcuttur ve malignite özellikleri taşımaktadır. Ender görüldükleri için yayınlanan bu olguların klinik belirtileri ve histopatolojik özellikleri birbirleri ile ve kaynaklardaki bilgilerle karşılaştırılmıştı.Item CDP-choline and its endogenous metabolites, cytidine and choline, promote the nerve regeneration and improve the functional recovery of injured rat sciatic nerves(Taylor & Francis, 2011-09) Ulus, İsmail Hakkı; Arslan, Erhan; Kocaeli, Hasan; Bekar, Ahmet; Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; AAI-1612-2021; 7004957314; 6603500567; 6603677218; 6602604390Objective: Topical cytidine-5'-diphosphocholine (CDP-choline) has been shown to improve the functional recovery and promote the nerve regeneration of injured sciatic nerves in rats. The aims of this study were to test whether CDP-choline was effective at promoting nerve healing when the surgery to repair an injury was delayed and to determine whether the cytidine and/or the choline moieties of CDP-choline contribute to its beneficial actions. Methods: One hundred and fifty Sprague-Dawley rats underwent a surgical procedure that involved damaging the right sciatic nerve and suturing the epineurium. The injured sciatic nerve was either repaired immediately (on the first day) or on the third day after surgery. Rats were assigned to one of five groups and received a topical application of either 0.4 ml of saline (control) or 0.4 ml of 100 mu M CDP-choline, cytidine, choline, or cytidine+choline. Results: The sciatic function index (SFI) of the rats in both groups (those who had their nerve repair immediately versus those on day 3) improved gradually by 4, 8, and 12 weeks after surgery. The percentage recovery in SFI score was significantly higher in rats treated with CDP-choline or cytidine+choline at all time points. Axon count increased by similar to 50% in rats treated either with CDPcholine or cytidine+choline. Treatment with CDP-choline or cytidine+choline reduced scar formation and decreased nerve adherence when the sciatic nerve was repaired immediately, and rats treated with CDPcholine or cytidine+choline had better axonal organization than control rats. Treatment with choline or cytidine alone led to a less marked improvement in SFI score and failed to increase axon count. Conclusion: Our results demonstrate that CDP-choline, as well as the combination of its metabolites, cytidine+choline, improves the functional recovery and promotes the regeneration of injured sciatic nerves treated with immediate or delayed surgical repair in rats.Item CK19, CK20, EGFR and HER2 status of circulating tumor cells in patients with breast cancer(Sage Publications, 2012) Tunca, Berrin; Egeli, Ünal; Çeçener, Gülşah; Tezcan, Gülçin; Gökgöz, Şehsuvar; Taşdelen, İsmet; Bayram, Nuran; Tolunay, Şahsine; Umut, Görkem; Demirdöğen, Elif; Ertürk, Elif; Ak, Seçil; Çetintaş, Sibel; Evrensel, Türkkan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Ekonometri Bölümü.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı.; 0000-0001-5492-184X; 0000-0002-9732-5340; 0000-0002-3820-424X; 0000-0001-7904-883X; 0000-0002-1619-6680; 0000-0002-5956-8755; 0000-0002-9038-0515; 0000-0002-4483-9284; AAG-9068-2021; AAA-7047-2020; AAH-3843-2020; AAJ-1027-2021; AAP-9988-2020; AAH-1420-2021; ABI-6078-2020; AAI-1612-2021; F-8554-2017; 6602965754; 55665145000; 6508156530; 25650627600; 6603238737; 9637821500; 13609585600; 6602604390; 37058220200; 25644460900; 50261655300; 55253485700; 6505881756; 6603942124Aims and background. The major cause of death in breast cancer patients is metastasis. Various biomarkers have been used for the early detection of circulating tumor cells in the peripheral blood of breast cancer patients. The aims of the current study were to analyze circulating tumor cells in the blood of breast cancer patients by investigating EGFR, CK19, CK20 and HER2 expression profiles and to evaluate their prognostic importance. Methods. CK19, CK20 and EGFR gene expression profiles were evaluated in the blood samples of 84 female patients with primary invasive ductal breast cancer and 20 healthy female volunteers using SYBR green-based real-time qPCR assays. HER2 expression analyses were conducted in 46 patients who had an HER2-positive primary tumor and in 30 healthy women to determine the cutoff level of positivity. Results. The positive rates of CK20, EGFR, CK19 and HER2 mRNA expression in the peripheral blood were 28.57% (24/84), 20.23% (17/84), 5.95% (5/84) and 2.17% (1/46), respectively. The high positive ratio of CK20 mRNA expression in the peripheral blood of breast cancer was identified for the first time in the current study. Significant differences were identified in CK20 expression status and several clinical parameters related with aggressiveness of tumors using a binary logistic regression analysis. Higher CK20-positive levels were observed in patients who had lymph node metastasis and advanced-grade primary tumors, which were estrogen receptor-negative. We have demonstrated that CK20 may be a novel biomarker that is useful to identify circulating tumor cells and predict breast cancer progression. Conclusions. The results suggest that the investigation of CK20 mRNA with other biomarkers in the peripheral blood of breast cancer patients may be useful to monitor the presence of disseminated tumor cells in the blood circulation and to predict the prognosis of breast cancer.Publication Coexistence of TERT C228T mutation and MALAT1 dysregulation in primary glioblastoma: new prognostic and therapeutic targets(Taylor & Francis, 2021-06-21) Ak Aksoy, Seçil; Mutlu, Melis; Tunca, Berrin; Kocaeli, Hasan; Taşkapılıoğlu, Mevlüt Özgür; Bekar, Ahmet; Tekin, Çağla; Arğadal, Ömer Gökay; Civan, Muhammet Nafi; Kaya, İsmail Seçkin; Ocak, Pınar Eser; Tolunay, Şahsine; AKSOY, SEÇİL; Mutlu, Melis; TUNCA, BERRİN; KOCAELİ, HASAN; TAŞKAPILIOĞLU, MEVLÜT ÖZGÜR; BEKAR, AHMET; Tekin, Çağla; ARGADAL, ÖMER GÖKAY; Civan, Muhammet Nafi; KAYA, İSMAİL SEÇKİN; OCAK, PINAR; TOLUNAY, ŞAHSİNE; Bursa Uludağ Üniversitesi/İnegöl Meslek Yüksekokulu.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Beyin Cerrahi Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-1619-6680; 0000-0001-5472-9065; 0000-0003-0132-9927; 0000-0002-5126-1548; ADM-8457-2022; ABX-9081-2022; AAI-2073-2021; FPB-0403-2022; ABI-6078-2020; FDK-3229-2022; AAW-5254-2020; GDC-6329-2022; CCA-2925-2022; HKP-0793-2023; ILC-4543-2023; AAI-1612-2021Objective: This study was designed to conduct molecular classification based on IDH1/2, TERT, ATRX, and DAXX changes in pediatric and adult primary glioblastoma (GB) and to analyze the potential interaction of LncRNA MALAT1 in the determined homogeneous subgroups. Methods: We analyzed the expression profiles of ATRX/DAXX and MALAT1 using the qRT-PCR method and IDH and TERT mutation status using DNA sequencing analysis in 85 primary pediatric and adult GB patients. Results: IDH1 mutation was observed in 5 (5.88%) and TERT mutation in 65 (76.47%) primary pediatric and adult GB patients. ATRX and DAXX were detected in 18 (21.18%) and 7 (8.24%) patients. TERT mutation and loss of ATRX/DAXX were associated with short overall survival (p < 0.001, p < 0.001, respectively). Patients carrying especially TERT C228T mutation had worse prognosis (p < 0.001). Six subgroups were obtained from the genetic analysis. Among the subgroups, MALAT1 was highly expressed in group A that had a single TERT mutation as compared to that in groups D and E (p = 0.001 and p < 0.001, respectively); further, high MALAT1 expression was associated with worse prognosis in patients with C228T mutation (p < 0.001). Conclusions: Our findings highlight that the presence of TERT C228T mutation and expression of MALAT1 can be used as primary targets during the follow-up of primary GB patients and in the development of new treatment strategies.Item A comparison of Ki 67 proliferative index in primary tumor and axillary metastatic lymph nodes with length of survival in patients with breast cancer(Aepress, 2013-08-18) Şenol, E. Paksoy; Taşdelen, İsmet; Adım, Şaduman Balaban; Özkaya, Güven; Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Cerrahi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; 0000-0003-0297-846X; AAI-1612-2021; A-4421-2016; IHU-4401-2023; EBN-1186-2022; EMN-0789-2022; 55962333100; 9637821500; 15730076300; 16316866500; 6602604390Abstract: Objective: The aim of the present study was to investigate the possibility to predict the histopathological features of breast and metastatic lymph nodes and survey and prognosis of patients and likelihood of being a predictive factor for treatment by using Ki67 immunohistochemical stain.Materials and methods: 95 patients who were admitted to Uludag University Medical Faculty, Department of General Surgery with a diagnosis of stage II–III breast cancer between dates May 1997 and December 2002 were retrospectively evaluated with respect to breast cancer related prognostic factors treatments and last-control related data. Ki67 immunohistochemical staining was performed to appropriate specimens using Streptavidin-biotin technique. Ki67 was reported as the proliferation index, and the number of stained nuclei were stated to be / 1000. Results: In the evaluation of the lymph node by univariate analysis, we ascertained that duration of survival is shorter above the 227 cut-off value for Ki67 proliferative index. Length of survival of patients with tumor Ki67 proliferative index below 141 and with no distant metastasis was established to be better. Ki67 proliferative index in the lymph node was detected to increase more with increasing histological and nuclear grade, estrogen and progesterone receptor negativity and at stage III.Conclusion: Since numerous factors are effective on breast cancer, each patient and tumor behaves differently. A lot of prognostic factors are taken into account while treatment choice is determined. We may have information on the biological behavior of the tumor in patients who underwent sentinel lymph node biopsy or axillary dissection in staining with Ki67 pattern (Tab. 5, Fig. 3, Ref. 13).Item Deri malign melanomları(Uludağ Üniversitesi, 1989) Tolunay, Şahsine; Yerci, Ömer; İnce, İbrahim; Erol, Oktan; Karaca, Ali Rıza; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Malign melanoma, metanin oluşturan hücrelerden gelişen malignite derecesi yüksek olan tümörlerdir. Bu çalışmamızda 1975-1987 yılları arasında Anabilim Dalımızda Malign Metanoma tanısı alan olgular yeniden gözden geçirilerek deride yerleşim gösterenler lokalizasyon, yaş, cinsiyet, histopatolojik özellikleri yönünden incelenmiş ve kaynaklardaki olgularla karşılaştırılmıştır. Bu inceleme sonucunda 12 yıllık periyotta kliniğimizde malign melanoma tanısı alan olguların çoğunluğunda lezyonların deride yerleştiği ve erkeklerde görülme oranının belirgin bir şekilde yüksek olduğu saptanmıştır. Deri malign metanaması tanısı alan hastaların çoğunluğu, kadın ve erkeklerde benzer şekilde olmak üzere 60-80 yaşındadır. Deride yerleşim en sık yüzde olup, bu lokalizasyonu üst ve alt ekstremiteler izlemektedir. Bütün deri malign melanomların en kötü prognoza sahip olan, nodüler malignant melanoma tipindedir. Ayrıca Clark'ın Level tespitine göre tümörlerin deri katlarındaki yayılımı fazla olup, 11 olguda subkutan yağ dokusu, 10 olguda retiküler dermis ve 7 olguda subpapiller damarlar seviyesindedir. Bu bulgular kaynaklardaki bulgularla karşılaştırıldığında bizim serimizde deri malign melanomların erkeklerde ve yüzde yerleşme oranı daha yüksek olup, hastaneye başvurduğunda lezyonlar ilerlemiş durumda ve tümü kötü prognoza sahiptir. Prognozu daha iyi olan histopatolojik tipler ve deri katlanan yayılımı az olan malign melanomaya hiç rastlanılmamıştır.Item Deri, sürrenal ve tiroid guddesi, böbrek meme ve akciğer parankim infiltrasyonu gösteren hızlı seyirli bir non-hodgkin lenfoma olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1993-09-22) Tunalı, Ahmet; Tunalı, Şükran; Manavoğlu, Osman; Ali, Rıdvan; Özkalemkaş, Fahir; Ersoy, Alpaslan; Tolunay, Şahsine; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Bu makalede mulsistem infiltrasyonu gösteren hızlı ilerleyen bir non-Hodgkin lenfoma vakası verileriyle birlikte takdim edilmiştir.