Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi / Uludag University The Review of the Faculty of Theology
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/13345
Browse
Browsing by BUU Author "Aydın, Hüseyin"
Now showing 1 - 6 of 6
- Results Per Page
- Sort Options
Item Etki ve edilginin kısımları(Uludağ Üniversitesi, 2000) İbn Sina; Aydın, Hüseyin; Uysal, Enver; Peker, Hidayet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bil ki, etkiler (ef'al) ve edilgiler (infialât) aklî-nefsanî ve cismani durumların çeşitliliği ölçüsünde farklılıklar gösterir. Bu nedenle, bir şeyin kendisinden başka bir şeyden daha güçlü ve daha yetkin olması durumunda, kendisinden kaynaklanan etki daha açık-seçik olur. Yine bir şey yetenek yönünden daha yetkin ve yatkınlık yönünden daha güçlü ise, kendi dışındaki bir şeyden kaynaklanan etkiyi alması, kendisinde daha açıkseçik olarak görünür. Herbir etki ve edilgi varolanların arasındaki ilişkiye (kıyas ve izafet) göre olunca, ki - bununla ben bir şeyin başka bir şeye etkisini ve bir şeyin başka bir şeyden etkilenmesini kastediyorum- var olan ya nefsani ya da cismani olunca, etki ve edilginin kısımları şu şekilde olur: a-Nefsani olanın nefsani olana etkisi, b-Nefsani olanın cismani olana etkisi, c-Cismani olanın nefsani olana etkisi, d-Cismani olanın cismani olana etkisi.Item Kur’an açısından insan hürriyetinin temellendirilmesine bir yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 1994) Aydın, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Ele aldığımız bir kavamm hemen bir tanımını yapma ya da böyle bir tanımı bekleme alışkanlığı iyindeyizdir. Şimdi de yine benden belki "hürriyet" kavramının bir tanımını yapmam beklenecektir. Peşinen böyie bir tanım denemesine girişmeyeceğim. Önce hürriyet sözcüğü bizde hangi anlam ve durumları çağrıştırır? Bunları bir gözönüne getirelim. Hürriyet, sözcük anlamı ile sınırlanmamış olmak, bir takım kayıt ve şart altında olmamak, bağımsız olmak anlamlarını içerir. Hürriyet insan için sözkonusu ise, insanın kime ve neye karşı bağımsızlığı sözkonusudur? İnsanın istek ve davranışları nedir? İnsan hangi kayıt ve şartlar altında bulunabilir? Bu sorular hemen akla, insanın nelerle ilişki ve bağlantı içinde olduğu sorusunu getirir.Item Nübüvvetin ispatı ve (nebilerin) sembol ve benzetmelerinin te’vîli üzerine(Uludağ Üniversitesi, 1998) İbn Sina, Ebu Ali Hüseyin b. Abdullah; Aydın, Hüseyin; Uysal, Enver; Peker, Hidayet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 1. Reis Ebu Ali İbn Sina (Allah ona rahmet etsin) dedi ki: 2. Allah iyiliğini versin ki, nübüvvetin tasdiki konusunda sende yerleşmiş olan şüphelerin giderilmesine yönelik sana (daha önce) söylediklerimin tamamını (bir risalede) özetlememi istemiştin. (Nübüvveti inkar edenlerin) gerek cedeli gerekse burhani hiç bir (mantıki) delile dayanmayan fakat zorunlu olarak, takip ettikleri yolda mümkün olan iddialarının içeriklerinin ve (nübüvvet) iddiasında bulunanın alaya alınmayı hakettiği hurafe türündeki açıklamaların bir risalede yeralması gereksizdir.Item Osmanlılarda felsefî düşünce(Uludağ Üniversitesi, 1992) Aydın, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Osmanlıların kültür dünyası, felsefeye olumlu yaklaşmayı engelleyen geleneksel bir takım faktörlerin tesiri altında şekillenmiştir. Bu faktörler arasında, Mutezilenin aklı ideolojileştirmesi, Hanbeli mezhebinin, ağlı hakir gören öğretisinin yaygınlık kazanması, Gazzalî’nin tek yönlü değerlendirilmesi, Moğol istilası ve Anadolu’nun sosyopolitik istikrarsızlığı sayılabilir. Bütün bu faktörler, değil felsefî düşünmeyi, bütünü ile ilmi hayatın sürekliliğini, kesintisizliğini olumsuz yönde etkilemiş ve düşünce geleneğini büyük ölçüde zedelemiştir. Ve bu olumsuz tablo, Osmanlılarda da ağırlık olarak belirleyici olmuştur. Osmanlının kültür dünyasına, artık varlığın, nihai tasvirini yapıp bitirmiş sayılan ilm-i kelâmın dünya görüşü hakimdir. Bu nedenle, Osmanlı tabiata siatemli, bilinçli ve belli bir plana göre som sorup ondan bir karşılık beklemeyi başaramamıştır. Bu da, bilimlerin dolayısıyla felsefenin kurulup gelişmesine müsait bir ortamın oluşamamasına yol açmıştır. Öte yandan Osmanlıcanın, Türkçenin fonetiğine uygun olmayan yapısından kaynaklanan okuma-yazma oranının düşüklüğü ve buna bağlı olarak geniş bir araştırmacı-düşünür kadrosunun oluşamaması önemli bir olumsuzluk olarak kendim göstermektedir. Yine, Osmanlıda tarih şuurunun tam anlamı ile gelişmemiş olması ile anadil olarak Türkçenin düşünme dili olmayışı da felsefî-bilimsel düşüncenin gelişmesini engelleyen temel faktörler arasında karşımıza çıkmaktadır. Bütün bunlara, tedavülde bulunan ilmi- felsefî kitap kadrosunun çok sınırlı oluşu ile eğitim müfredatının "dîni" oluşunu da eklemeliyiz.Item Soyut varlıkların ispatı(Uludağ Üniversitesi, 1986) Fârabi; Aydın, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/İslam Felsefesi Anabilim Dalı.Soyut varlıklar (mufârâkât) çeşitli gerçeklik mertebelerine sahiptirler ve dört sınıfa ayrılırlar: A- Nedensiz varlık, ki tektir. B- Fac al akıllar, ki nevi itibariyle çokturlar. C- Semâvî kuvvetler (nefisler), ki onlar da nevi itibariyle çoktur. D- İnsanî nefisler; onlar ise kişilik olarak çok ve çeşitlidirler. Bu soyut varlıklar için dört tane genel sıfat vardır: 1- Onlar cisim değildirler. Bu bir olumsuz nitelendirmedir (selbî manadır). Bu olumsuzluk (selb) ta ortak olmalarından dolayı, onların hakikatlarının başka başka olmaması gerekmez. 2- Onlar ölmezler ve dağılmazlar. Aksi taktirde, onlarda ölüm ve dağılma (fesâd) nın kuvve halinde var olması gerekirdi. Eğer bu mümkün olsaydı, onlarda var olma ve yokolma gücü ve fiilinin bir arada olması gerekirdi. Bu taktirde de aynı anda hem var hem de yok olurlardı. Böylece, basit (varlık)ler, gerçekte (bi'l-fiil) var olunca, onlarda güç ve imkânın kalmayacağı ortaya çıkmış oldu. Bu, kendileri için iki imkân olan bileşik cisimlerde mümkün olur. Onlardan birisi gerçekleşirken diğe ri yok olur; gerçekleşen de maddede varlığını sürdürür. Burada, varlığı zatının gereği olanda dağılma (fesâd)nın imkânsızlığı dolayısıyla özel bir açıklama varda. Aynı şekilde, madde hususunda da özel bir açıklama varda. 3- Soyut varlıklar, idrak etme dereceleri farklı olmakla beraber kendi özleri (zatları)ni bilirler. Onların kendi özlerini bilmeleri, varlıklarının ta kendisidir. Bunların varlıkları çeşitlidir; Tanrı (Birinci), şüphesiz, özünü ve özünün ge reklerini bilir. Çünkü O, özünün gereklerini bilmeseydi, özünü bilmesi eksik olurdu. O 'nun, özünün gereklerini bilmesi, özünü bilmesidir. 4- Onların her birisi için, soyut varlıklar olmaları sebebiyle, madde ile ilişki halinde olanların saâdetinin üstünde bir saâdet vardır.Item Tanzimat’tan Cumhuriyet'e Tanrı tasavvurunda yaşanan değişmeler ve deist iman(Uludağ Üniversitesi, 1999) Aydın, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Cumhuriyet, siyasi yönden bir rejim değişikliğinin adı olmakla birlikte, aslında bir kültür değişimini ve yeni bir hayat anlayışım simgeler. Ama bu kültür değişimi sürecini Osmanlı çok sınırlı da olsa, iki yüzyıl önce başlatmıştı. Kültür değişimi fenomeni, fikrî olgunluğunu Osmanlı döneminde kazanmıştı. Bu kültür değişimi devletin bir projesi olmaktan çok sivil teşebbüs ağırlıklı bir gelişme idi. Cumhuriyet döneminde ise bu kültür değişimi, yeni bir hayat anlayışı boyutunda devletin projesi oldu. Her toplumda olduğu gibi OsmanlI’da da gelenek hakimdi ve gelenek, yine her toplumda olduğu gibi, Osmanlı’da da kendisini hem topluma, hem devlete korutuyordu. Bu nedenle de Osmanlı’da kültür değişimleri, siyasi hürriyet talepli illegal hareketlerle başladı. Bu illegal teşebbüslerin sahibi kişi ve kuruluşlar, Batı ’da deist ve pozitivist çevrelerce desteklendi. Dolayısıyla bir ölçüde, deist Tanrı anlayışı bu grupların dünyagörüşlerinde yer aldı. Partileştikleri zaman da pozitivizmin sloganları, kurulan partiye ad oldu. Böylece de daha Osmanlı İmparatorluğu döneminde deist iman, çok yaygın olmamakla birlikte, toplumda yer etmeye başladı.