2021 Cilt 35 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/19315
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 15 of 15
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bursa ekolojik koşullarında yetiştirilen farklı kökenli çörek otu (Nigella sativa L.) genotiplerinin tarımsal özelliklerinin ve sabit yağ oranlarının belirlenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-11-25) Özdemirel, Faruk; Kaçar, Oya; Bursa Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Tarla Bitkileri Bölümü.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi/Tarla Bitkileri Bölümü.; 0000-0003-4699-9473; 0000-0002-1337-2423Bu araştırma 2016 ve 2017 yıllarında Bursa ekolojik koşullarında farklı kaynaklı çörek otu (Nigella sativa L.) genotiplerinin tarımsal özellikleri ve sabit yağ oranlarının belirlenmesi amacı ile yürütülmüştür. Araştırma Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi deneme alanlarında Tesadüf Blokları Deneme Deseni’ne göre 3 tekrarlamalı olarak kurulmuştur. Denemede bitki materyali olarak 1’i tescilli çeşit (Çameli), 12’si farklı kaynaklardan (Mısır, Hindistan, Yunanistan, Denizli, Keles-Basak, Keles-Avdan, Keles-Yazıbaşı, Harmancık, Dereyalak, Ankara, Gaziantep, Mardin) temin edilmiş toplam 13 çörek otu genotipi kullanılmıştır. Birleştirilmiş veriler değerlendirildiğinde incelenen özelliklerden bitki boyu 25.58-50.50 cm, bitkide dal sayısı 3.53-4.31 adet, bitkide kapsül sayısı 5.36-8.05 adet, kapsülde tohum sayısı 60.66-89.25 adet, kapsülde tohum ağırlığı 0.178-0.251 g, bitkide tohum sayısı 250.76-439.48 adet, tohum verimi 38.75-89.08 kg da-1, 1000 tane ağırlığı 2.23-3.42 g, sabit yağ oranı % 29.14-32.98 ve sabit yağ verimi 12.13-27.27 kg da-1 arasında değişmiştir. Araştırma sonucunda özellikle tohum verimi ve sabit yağ oranı göz önüne alındığında Harmancık, Denizli, Keles-Basak, Keles-Yazıbaşı, Ankara ve Çameli genotiplerinin Bursa ve benzer ekolojilerde yetiştirilebileceği sonucuna varılmış ve bu genotipler gelecekteki çalışmalar için ümitvar olarak kabul edilmişlerdir.Item Çiğ süte uygulanan farklı ısıl işlem koşullarının süzme yoğurdun randıman ve kurumadde üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-01) Yaralı, Engin; Çetiner, ŞevkiAraştırmanın amacı, inek sütüne süre sabit olacak şekilde faklı sıcaklık derecelerinde ısıl işlem uygulayarak, bu sütlerden elde edilen süzme yoğurtların randıman ve kuru maddesi üzerine ısıl işlemin etkisini araştırmaktır. Çalışma toplam 9 hafta sürmüştür ve piyasadan alınan çiğ sütlere sırası ile 85 o C (1-3. hafta), 80 o C (4-6. hafta) ve 75 o C (7-9. hafta) de sabit sürede (3 sn) ısıtma işlemi uygulanmıştır. Alınan çiğ sütler tartılarak miktar belirlenmiş ve bu sütlerde pH, SH, kuru madde, ısıl işlem ve inkübasyon süresi değerleri ölçülmüştür. Her parti yoğurt üretimde elde edilen süzme yoğurtlar tartılarak miktar belirlenmiş ve ürünlerde toplam kuru madde ve pH değerleri kayıt altına alınmıştır. 75 o C, 80 o C ve 85 o C olarak uygulanan ısıl işlem derecelerine göre elde edilen süzme yoğurt randıman oranları sırası ile %28.41, %32.62 ve %39.45 olarak hesaplanmıştır. Isıl işlem derecelerine göre süzme yoğurt kuru madde oranı ise sırasıyla %20.52, %23.14 ve %19.07 dir. Araştırmada uygulanan ısıl işlem derecelerinin, süzme yoğurt randıman ve kuru madde üzerine etkisi önemli olarak bulunmuştur. Süt kuru maddesi, süzme yoğurt kuru madde ve randımanını önemli derecede etkilemiştir. Süzme yoğurt ve kuru madde açısından en verimli ısıl işlem derecesi 80 C olarak ortaya çıkmıştır.Item Böceklerle mücadelede nanoteknoloji(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-04) Ormanoğlu, Nesrin; Emekci, Mevlüt; Ferizli, A. GürayTarımsal üretimde, ürünlerde nicel ve nitel kayıplara neden olan zararlılara karşı yaygın olarak kimyasal mücadele yöntemi kullanılmaktadır. Ancak kullanılan pestisitlerin zararlılarda direnç oluşturması, çevreye ve insan sağlığına olan olumsuz etkileri nedeniyle, günümüzde alternatif mücadele yöntemleri araştırılmaktadır. Bu alternatif yöntemlerden biri de 21. yüzyılın devrimi olarak nitelendirilen nanoteknoloji bilimidir. Birçok bilim dalında uygulama alanı bulan nanoteknolojinin, tarımsal üretimdeki problemlerin çözümünde kullanılması ve tarıma entegre edilmesi üzerine son yıllarda kapsamlı araştırmalar yürütülmektedir. Nanoteknoloji sayesinde zararlı, hastalık ve yabancı otlarla mücadelede düşük dozlarda pestisit kullanımı mümkün görünmektedir. Bu nedenle, nanopestisitlerin zararlılarla savaşımda kullanım olanakları ve çevreye olan etkileri konularına özel vurgunun yapıldığı bu derlemede nanoteknolojinin, bitki koruma penceresinden, değişik yönlerine ilişkin bilgi vermek amaçlanmıştır.Item Sekonder metabolitler(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-04) Tiring, Gülsevim; Satar, Serdar; Özkaya, OkanSekonder metabolitler, organizmanın büyümesinde, gelişiminde ve çoğalmasında doğrudan yer almayan, mikroorganizmalar veya bitkiler tarafından üretilen organik bileşiklerdir. Sekonder metabolitler, böceklerin ve mikroorganizmaların korunmasına karşı bitki savunmasında önemli bir rol oynamaktadır. İnsanlar ilaçlarda, aromalarda, pigmentlerde ve parfümlerde sekonder metabolitleri kullanmaktadırlar. Ayrıca, son çalışmalar ile sekonder metabolitlerin COVID-19 antiproteaz ilaçları arasında etkili olarak kabul edilebileceği sonucuna da varılmıştır. Bitki sekonder metabolitleri terpenler, fenolikler ve alkaloitler olarak üç ana sınıfa ayrılmaktadır. Terpen sınıflandırması, yapılarında bulunan izopren birimlerinin sayısına dayanmaktadır. Fenolik bileşikler ise bir aromatik halka yapısı üzerinde bir veya daha fazla hidroksil grubu taşıyan yapılardır. Bu bileşiklerde karbon sayısına göre sınıflandırılmaktadır. Alkaloitler, bazik bileşikler içeren çeşitli bir azot grubudur.Item Geliştirilmiş anason hatlarında verim ve kaliteyi etkileyen agronomik morfolojik ve fizyolojik farklılıkların belirlenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-04) Boztaş, Gülsüm; Bayram, EmineBu araştırma Bornova (İzmir) ekolojik koşullarında, farklı orijinli geliştirilen anason (Pimpinella anisum L.) hatlarında verim ve kaliteye etki eden agronomik, morfolojik ve fizyolojik farklılıkların belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Deneme, E.Ü. Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Deneme Alanında 2017 yılı üretim sezonunda, tesadüf blokları deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak yürütülmüştür. Ele alınan 10 anason hattında morfolojik, agronomik ve kalite özelliklerinden bitki boyu, şemsiye çapı, toplam dal sayısı, meyveli dal sayısı, biyolojik verim, tane verimi, hasat indeksi, bin tane ağırlığı, uçucu yağ oranının yanı sıra Oransal Büyüme Miktarı [OBM] ve Net Asimilasyon Oranı [NAO] gibi bazı büyüme parametreleri incelenmiştir. Anasonda büyüme parametreleri yavaş vejetatif dönem (çimlenme sonrası-çiçeklenme öncesi) ve hızlı vejetatif dönem (çiçeklenme öncesi-olgunlaşma) olmak üzere iki farklı fenolojik dönemlerde incelenmiştir. Araştırma sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde; bitki boyu 43.00-48.40 cm, şemsiye çapı 6.71-8.76 cm, toplam dal sayısı 6.20- 8.80 adet/bitki, meyveli dal sayısı 4.70-7.20 adet bitki-1 , biyolojik verim 130.54-180.55 kg da-1 , tane verim 50,85-69.47 kg da-1 , hasat indeksi %31.00-42.24, uçucu yağ oranı %1.83-2.58, bin tane ağırlığı 2.27-3.10 g arasında değişmiştir. En yüksek OBM 63.58 mg g-1 gün-1 ve 84.58 NAO g m-2 gün-1 değerleri hızlı vejetatif dönemde 3 No’lu genotipten elde edilmiştir.Item Bursa İli'nden toplanan yonca (Medicago sativa L.) genotiplerinde verim ve verim komponentleri arasındaki ilişkilerin korelasyon ve path analizi ile belirlenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-11) Erol, Sebiha; Çarpıklı, Emine Budaklı; Bursa Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi/Tarla Bitkileri Bölümü.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Tarla Bitkileri Anabilim Dalı.; 0000-0002-2205-2501; 0000-0002-7906-3367Bu araştırma 2018 yılında Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde tesadüf blokları deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Deneme materyali olarak 2015 yılında Bursa’nın 14 farklı ilçesinden toplanmış ve klonal olarak çoğaltılmış 307 farklı yaygın yonca genotipi (Medicago sativa L.) kullanılmıştır. Çalışmada toplam kuru madde verimi ile ana sap uzunluğu, ana sap kalınlığı, ana sap sayısı, yaprak büyüklüğü, çiçeklenme gün sayısı, dormansi oranı, yatma durumu ve biçim sayısı özellikleri arasındaki ilişkileri incelemek amacıyla korelasyon ve path analizleri yapılmıştır. Korelasyon analizi sonucuna göre; toplam kuru madde verimi ile ana sap uzunluğu (0,631**), ana sap kalınlığı (0,405**), ana sap sayısı (0,620**), yaprak büyüklüğü (0,374**), dormansi oranı (0,339**) ve biçim sayısı (0,625**) arasında pozitif korelasyon sonucu saptanmıştır. Path analizi sonucuna göre; toplam kuru madde verimine en yüksek doğrudan etkiyi % 61,29 ile ana sap sayısı (0,389) ve % 50.29 ile biçim sayısı (0.332) yapmıştır. Toplam kuru madde verimine en yüksek dolaylı etkiyi yaprak büyüklüğü (0,514) % 13,15 ile ana sap uzunluğu üzerinden yapmıştır.Item The design process of children's playgrounds connecting indoor and outdoor spaces: Case of Bornova children's world, Izmir(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-14) Demir, Sara; Turan, Okan; Günay, EmreThe spatial planning and design process are based on the user profiles and their needs. In this context, it is important to know the characteristics of the user groups consisting of children, young people, the elderly and individuals with special needs in terms of healthy and successful design. Therefore, in the design for child users, indoor and outdoor spaces serving the physical, cognitive, and socio-sensory development and based on the principles of colorfulness, mobility and naturalness should be designed. The Children’s World project designed in this context was realized in Bornova district of İzmir province in Turkey. The aim of this study is to design indoor and outdoor playgrounds that reflect the world of children. The children’s playgrounds aim to serve the developmental stages of the child and to be based on the landscape design principles in playgrounds. The landscape design process was implemented step by step for healthy children’s playgrounds. The physical, cognitive, and socio-sensory developmental stages of the children and the colorfulness, mobility and naturalness design criteria of the children’s playgrounds with the flooring materials with playful and colorful patterns, the movable cube game modules and seating units and the plant material that changes color in all seasons were handled within the framework of a holistic design and accordingly, portable and colorful indoor and outdoor playgrounds consisting of exhibition-information-experience areas, workshops and courtyards were created. As a result, in this study which includes original, qualified, functional, innovative and contemporary design solutions, settlement decisions, plan decisions, facade and material decisions, sustainability decisions, and open space decisions were taken. The findings and methodology of this study may serve as an example of the landscape design process for other similar projects to be designed in different regions that take into account the developmental periods and principles of children.Item Soğuk plazma teknolojisi ve tarımdaki çeşitli uygulama alanları(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-14) Kandemir, Hacer; Kandemir, Fulya Aydın; Güler, Begüm; Gürel, AynurMaddenin katı, sıvı ve gaz halinden farklı, kendine özgü özellikleri ile uzun zamandır kullanılan plazma terimi, kısaca “iyonize olmuş gaz” olarak tanımlanmaktadır. Bir gazın ısıltılmaya devam etmesi sonucunda gerçekleşen sıralı reaksiyonlar ile oluşan iyon, elektron ve nötr atom karışımı, plazmanın temel bileşenlerini oluşturmaktadır. Ayrıca plazma içerisinde; fotonlar, elektronlar, serbest radikaller ve nötral atomların yanısıra kovalent bağları parçalamakla görevli, yeterli elektrik enerjisine sahip reaktif türler de bulunmaktadır. Plazma sistemleri; termodinamik özelliklerine (yüksek ve düşük sıcaklık) ve çalışma basınçlarına (düşük basınç ve atmosferik basınç) göre sınıflandırılmaktadır. Düşük sıcaklık plazmaları arasında en yeni teknolojilerden olan soğuk plazma teknolojisi; belirli bir vakum altında ve oda sıcaklığında bulunan gazların, belirli bir elektrik akımı veya elektromanyetik radyasyon uygulaması sonucunda oluşturulan plazma olarak tanımlanmaktadır. Soğuk plazma; etki mekanizmalarının çeşitliliği ve diğer teknolojiler ile birleştirilebilmesini sağlayan uygulama esnekliği sayesinde, doğa ve yaşam bilimleri için yenilikçi, çevre dostu ve ekonomik çözümlerin sunulmasında zengin bir biyoteknolojik kaynaktır. Özellikle son yirmi yıldır soğuk plazma teknolojisi, etki mekanizmasını oluşturan reaktif türlerin biyolojik sistemlerle etkileşime geçebilmesinden dolayı tıp, medikal, çevre, tarım ve gıda gibi alanlarda karşılaşılan problemler için alternatif çözüm önerileri sunmaktadır. Gerçekleştirilen bu derlemede, soğuk plazma teknolojisinin tarım ve bitkisel uygulama olanlarından olan tohum çimlenmesi, tohum dekontaminasyonu, toprak zenginleştirilmesi ve plazma aktif su konuları üzerine yoğunlaşmıştır ve ayrıca in vitro koşullarda bitkisel materyal üzerine olan etkilerinden de bahsedilmiştir.Item Responses of Spinacia oleracea L. cv. matador plants to various abiotic stresses such as cadmium metal toxicity, drought and salinity(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-25) Akpınar, Ayşegül; Cansev, Asuman; Acun, Deniz Zahide Altınşeker; Bursa Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi/Bahçe Bitkileri Bölümü Bölümü.; 0000-0002-3353-846X; 0000-0002-9716-3900Spinacia oleracea L. cv. Matador plants produced in many regions are exposed to many abiotic stresses from drought to metal toxicity. In this study, the effects of drought (control: 100% field capacity (FC), D1: 50% FC and D2: no-watering), salinity (100 and 200 mM NaCl) and cadmium (Cd; 100 and 200 µM CdCl2) metal toxicity, which are among the most common abiotic stress factors, on spinach plants were determined at the cellular level. There was not determined any alterations along 10 days’ drought, salinity and Cd stress in dry and fresh weights of spinach plants grown in plant growth chamber, in which there is a 16-hour photoperiod under a light intensity of 1200 lux at 24°C/20°C (day/night). However, all treatments caused oxidative stress. Cd treatments were more structurally damaging than drought and salinity treatments. In drought and salinity treatments, chlorophyll content and dry weight did not change despite the increased superoxide dismutase (SOD) and catalase (CAT) activities. The highest values in SOD activity were obtained at D2-drought treatment and 200 mM salinity treatment. SOD activity determined in Cd treatments was also increased compared to control, but this increase was lower than the other treatments. Thus, it can be considered that CAT enzyme is primarily scavenger of reactive oxygen species (ROS) in spinach plants under Cd stress. As a results, spinach plants had an ability to cope with this stresses. The different responses of spinach seedlings to various stress factors provide for estimate of the plant's powerful physiological mechanism. In the continuation of this study, it is recommended to conduct molecular studies and to investigate of the cellular responses to long-term stress on Spinacia oleracea L. cv. Matador plants, which we found to be tolerant to short-term stresses.Item Ontogenetik ve diurnal varyabilitenin İzmir kekiği (Origanum onites L.)'nin uçucu yağ içeriği ve kompozisyonuna etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021) Can, Mustafa; Katar, Nimet; Katar, DuranBu çalışma, 2019 yılında farklı hasat zamanlarının (ontogenetik ve diurnal varyabilite) İzmir kekiğinin (Origanum onites L.) uçucu yağ oranı ve bileşimi üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Tarla çalışmaları, Uşak ilinde tesadüf bloklarında bölünmüş parseller deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak kurulmuştur. Araştırma sonuçlarına göre; uçucu yağ oranı % 2.22-3.58 arasında değişmiştir. Uçucu yağın birinci ana bileşeni olan karvakrol % 77.16-84.59 arasında değişirken, ikinci ana bileşen olan γ-terpinen ise % 3.96-6.73 arasında değişmiştir. Uçucu yağ oranı ve bileşenleri dikkate alındığında, Uşak ekolojik koşullarında İzmir kekiği yetiştiriciliği için hasadın bitkilerin çiçeklenme dönemi sonunda ve öğle saat 12:00’de yapılması önerilebilir.Item Uludağ Milli Parkında çok yıllık arazi kullanım/örtü değişiminin CBS içinde analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-01-04) Özsoy, Gökhan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi/ Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü.; 0000-0002-4421-7936Bu çalışma ile Türkiye'nin en popüler kayak merkezine ev sahipliği yapan ve doğal güzellikleri bakımından dünyaca tanınan Uludağ Milli Parkı arazilerinin güncel arazi kullanım/örtü durumunun haritalandırılması ve yıllar içindeki olası değişimlerin coğrafi bilgi sistemi içinde tespit edilmesi amaçlanmıştır. Buna yönelik bölgeyi kapsayan, 1985-2019 yılları arası (34 yıllık) çok bantlı uydu verileri kullanılmış, çalışma alanına ait bir veri tabanı kurulmuş ve elde edilen tüm veriler CBS içinde analiz edilmiştir. Sonuçlara göre, Uludağ Milli Parkı sınırları içinde bulunan kayak merkezi ve yakın çevresinde kentleşme ve erozyon izlerinde artış ile beraber vejetasyonda azalma belirlenmiştir. Buna ek olarak zirveye yakın kesimlerde su yüzeylerinde azalma ve çıplak kaya yüzeylerinde artış saptanmıştır. Ayrıca, yıllar içinde şiddetli erozyon yüzeyleri alansal miktarının da arttığı belirlenmiştir. Bu çalışma ile Uludağ Milli Parkı arazilerindeki çıplak kaya, yerleşim ve şiddetli erozyon yüzeylerinin kapladığı alan, 34 yıllık süreçte 1019,6 ha (% 7,8) alandan 1730,7 ha (% 13,3) alana yükseldiği bulunmuştur. Aynı süre içinde, % 18,7 oran ve 2435,2 ha alan kaplayan alpin çayırların ise % 16,6 oran ile 2163,6 ha alana gerilediği tespit edilmiştir. Çalışmanın önemli çıktılarından birisi de doğal ormanlık alanların güncel durumu ile ilgilidir. Bu çalışmada üretilen 1985 yılı verilerine göre, doğal yoğun ormanlar tüm Milli Park arazilerinin % 43,5’ini (5668,1 ha) kaplarken, 2019 yılı için bu oran % 44,2’ye (5759,2 ha) yükselmiştir. Buna ek olarak bazı alanlarda çalı ve fundalık arazilerin de yoğunlaştığı belirlenmiştir. İnsan etkisinin hiç/çok az olduğu, ulaşılması çok zor olan bazı yüksek ve eğimli bölgelerde veya kontrolün sağlanabildiği ormanlık kısımlarda yer alan bitki örtüsünde, incelenen zaman içinde, vejetasyonda az da olsa yoğunlaşma gerçekleştiği tespit edilmiştir. Bu çalışma sonuçlarına göre, insan etkisi kontrol altına alındığında ve gerekli erozyon önleme faaliyetleri ile Uludağ’da zamanla doğal bitki örtüsünün daha da yoğunlaşacağı ve yeşereceği söylenebilir.Item Mısır tarımı yapılan toprakların verimlilik durumu (Yolağzı Bölgesi-Karacabey/ Bursa Örneği)(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-01-04) Ordu, Doğan; Aşık, Barış Bülent; Bursa Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/ Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Anabilim Dalı.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi/Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü.; 0000-0001-9342-7558; 0000-0001-8395-6283Günümüzde toprak verimliliğinin arttırılması ve sürdürülebilirliğinin devamının sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin belirlenmesi ve bu özelliklerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu araştırmada, Bursa ili Karacabey ilçesinde yoğun mısır tarımı yapılan toprakların (Yolağzı Bölgesi) verimlilik durumunun belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Bu amaçla mısır tarımı yapılan 40 tarla toprağından 0-30 cm derinlikten örnekler alınmıştır. Örneklerde verimlilik analizleri yapılmış ve sınır değerler ile karşılaştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; toprak örneklerinin “kumlu tın”, ve “kumlu killi tın” bünyeye sahip olduğu belirlenmiştir. Toprakların tamamı tuzsuz ve pH değerleri 6.77 ile 8.70 arasında değişim göstermiştir. Topraklar kireçli ve orta kireçli, organik madde içerikleri; çok az, az ve orta sınıfında değerlendirilmiştir. Topraklar azot içeriği bakımından yeterli ve fazla sınıflarında yer almıştır. Alınabilir fosfor içeriği bakımından; toprakların yarısında fosfor az düzeyde bulunmuştur. Çalışma alanı topraklarının mikroelement içerikleri ise; fazla ve çok fazla, sınıfında olarak belirlenmiştir. Bu durum bölge üreticilerinin temel gübreleme yanında mikroelement gübrelemesine de önem verdiklerini göstermektedir. Bölgede mısır tarımının geleceği açısından özellikle toprak organik maddesinin arttırılmasına önem verilmesi gerektiği görülmüştür.Item Yeni nesil dizileme teknolojilerinin mikovirolojide uygulanması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-01-19) Hosseinalizadeh, Sahra; Açıkgöz, SerapYeni nesil yüksek verimli DNA dizileme analizleri 21. yüzyılın başlarında kullanılabilir hale gelmiştir. Bu dizileme teknolojisi genom karakterizasyonu, metagenetik, metilasyon analizi, kromatinlerin analizi, mRNA'ların profillenmesi gibi birçok amaç için kullanılmaktadır. 2009 yılından sonra, yeni nesil dizileme (YND) teknolojileri, virüs /viroid genom dizilemesi, keşfi ve tanısı, ekoloji ve epidemiyoloji, replikasyon ve transkripsiyon dahil olmak üzere çeşitli bitki virüslerinde uygulanmıştır. Son yıllarda bu teknoloji sayesinde araştırıcılar birçok yeni mikovirüsün tanılanmasını yapmışlardır. Bu derlemede, bazı yeni mikovirüslerin karakterizasyonu ve tanılanmasında yeni nesil dizileme teknolojisi (YND) nin kullanılmasıyla ilgili konular ele alınmıştır.Item Farklı ekim zamanı ve fosfor dozlarının keten (Linum usitatissimum L.)’in verim ve kalite özelliklerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-01-28) Tunçtürk, Rüveyde; Tunçtürk, MuratBu araştırma, 2014 ve 2015 yazlık ekim döneminde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü’ ne ait uygulama alanlarında farklı ekim zamanlarında fosforlu gübre dozlarının ketenin tarımsal ve kalite özelliklerine etkilerinin belirlenmesi amacı ile yürütülmüştür. Deneme, Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller Deneme Deseni’ ne göre kurulmuş ve ekim zamanı ana parselde, fosfor dozları alt parsellerde olacak şekilde 3 tekrarlamalı olarak düzenlenmiştir. Araştırmada, 3 farklı ekim zamanı (7-10 Nisan, 22-25 Nisan ve 7-10 Mayıs, her yıl 15 gün ara ile) ve 3 fosfor dozu (Kontrol, 4 ve 8 kg P2O5 da-1 ) kullanılmıştır. Denemede bitki boyu, teknik sap uzunluğu, dal sayısı, kapsül sayısı, kapsülde tane sayısı, bin tane ağırlığı, tohum verimi, ham yağ oranı ve ham yağ verimi gibi özellikleri incelenmiştir. Araştırma sonucunda, 2014 ve 2015 yıllarında en yüksek tohum verimi sırasıyla 77.2 ve 80.7 kg da-1 ile ilk ekim zamanında ve 8 kg da-1 fosfor uygulamalarından elde edilirken, üçüncü ekim zamanında 8 kg da-1 fosfor uygulamaları ile aralarında istatistiksel bir farklılığın olmadığı belirlenmiştir. Bu çalışmada en yüksek ham yağ verimi ise 2014 yılında (21.2 kg da-1 ) ilk ekim zamanında ve 8 kg da-1 fosfor gübresi uygulamalarından elde edilirken, 2015 yılında (26.0 kg da-1 ) ikinci ekim zamanında ve 8 kg da-1 fosfor gübresi uygulamalarından elde edilmiştir. Korelasyon analizi sonuçlarına göre; bitki boyu ile teknik sap uzunluğu (rp=0.652), kapsülde tane sayısı (rp=0.405), tohum verimi (rp=0.374) ve yağ verimi (rp=341) arasında, tohum verimi ile yağ verimi arasında katsayısı rp=0.645, yağ oranı ile yağ verimi arasında da katsayısı rp=0.658 olan p<1% seviyesinde pozitif korelasyonun olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmadan elde edilen veriler dikkate alındığında, Van koşullarında keten için en uygun ekim zamanının Nisan başı (7-10 Nisan) ve dekara 8 kg P2O5 fosfor verilmesinin uygun olduğu tespit edilmiştir.Item Changes in climate parameters and their effects on renewable energy resources potential: Bursa sample(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-11-25) Arslan, Aslı Ayhan; Biçen, Tuğba; Vardar, Ali; Bursa Uludağ Üniversitesi/Ziraat Fakültesi/Biyosistem Mühendisliği Bölümü.; Bursa Uludağ Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü/Biyosistem Mühendisliği Bölümü.; 0000-0001-6349-9687; 0000-0003-0018-0825; 0000-0001-6826-2494In this study, the objective was to find at what rate Bursa province of Turkey, is affected by the climatic process called "climate change" and the impacts of climate change on the potential of renewable energy resources, especially solar energy and wind energy. As a result of analyzes, it is seen that there is significant warming between 1960 and 2017. Especially soil temperatures and solar radiation intensity support this result. As a result of this work, it was determined that the changes in climate parameters for the province of Bursa have significant effects on renewable energy potential. According to the results obtained, there has been an increase of 34.5% in the solar energy potential, of 8.2% in thermal solar energy potential and of 3.6%-6.7 in soil temperature potential depending on the depths. In the wind energy potential, there was a decrease of 75% between 1960-1998 and an increase of 217.1% between 1999-2017.