2012 Sayı 18
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/12825
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 16 of 16
- Results Per Page
- Sort Options
Item İhvân-ı safâ’da aritmetik, geometri ve felsefe ilişkileri(Uludağ Üniversitesi, 2012) Bozkurt, ÖmerBu çalışmada İhvân-ı Safâ’nın Resâil adlı eserinin özellikle “Sayılar (Aritmetik) Risalesi” ile “Hendese (Geometri) Risalesi” esas alınmıştır. Makalede İhvân’ın aritmetik ve geometri ilimlerine bakış açısı, bu ilimleri ele alış biçimi, bu ilimlere verdiği önem ve yararlandığı kaynaklar ortaya konmaya çalışılmıştır. İhvân’ın aritmetik ve geometri risalelerinin içeriği, konuları ve felsefî değeri de etraflıca irdelenmiştir. Ayrıca bu çalışma, özellikle İhvân-ı Safâ’da aritmetik, geometri ve felsefe ilişkilerini incelemektedir.Item Nesnelerin bölümlenmesi hakkında bir öneri(Uludağ Üniversitesi, 2012) Soykan, Ömer NaciBu yazının başlıca amacı, özneye veriliş tarzları bakımından, olası tüm nesnelerin bir sınıflamasını yapmaktır. Ne tarzda olursa olsun bir nesne, ya benim aklımın, zihnimin, belleğimin, bilincimin, ruhumun veya hayal gücümün bir nesnesidir. Fiziksel bir şey karşımızda olduğu zaman, ondan elde ettiğimiz şeye “görü” diyoruz. Bize duyarlığın yalnızca bir biçimiyle (görme ile) verilen fiziksel bir şeyin bu nesne türüne “görü nesnesi” adını veriyoruz. Bizzat tanık olmadığım, gazette, TV gibi medya araçlarıyla bana verilen, fiziksel bir şeyin, herhangi bir olayın görüntüsü, iki boyutlu bir yüzeyde bana yine duyarlıkla verilir. Ben bu tür bir şeyin kendisini değil, görüntüsünü görüyorum. Tüm görüntü teknikleriyle verilen bu türü “görüntü nesnesi” olarak adlandırıyoruz. Gerek kendisinden görüsünü edindiğim fiziksel şey, gerekse görüntü, karşımda olmadığı zaman, onları zihnimde canlandırdığımda, elde ettiğim tasarıma “zihinsel nesne” diyoruz. Bedenimin herhangi bir yerinden aldığım, örneğin bir ağrı duyumunu veya ruhumdaki, örneğin bir sevinç duygusunu, hiçbir perspektif altında olmaksızın olduğu gibi duyarım. Bilincimle ve ruhumla algıladığım bu nesne türünü “psikolojik nesne” olarak adlandırıyoruz. Zihin y ada anlama yetisi, öznenin dışındaki şeylerin görülerinden tasarımlar ve kavramlar edinirken akıl, kendi kavramlarını, nesnelerini yaratır. Onlar, herhangi bir şeyin görüsü, duyumu değildir; özneye duyarlıkla verilmezler. Tüm matematiksel-mantıksal nesnelerkavramlar, bunlarla yapılan işlemler, tanımlar, ispatlar, kurgular, bu türe girer. Akıl nesnesi ile görü nesnesinin bir çeşit karışımı olan bir nesne türünden daha söz etmek istiyoruz. Bilimde ilkeler olarak bulunan bu tür nesneleri, aklın deneye, yani görü nesnesine yaptığı katkıyla elde ettiği, başka bir deyişle, duyarlığa aklın katılmasıyla, aklın görü nesnesinden çıkardığı nesne anlamında kısaca “çıkarım nesnesi” diye adlandırıyoruz. Sınıflamamızın son bir türü olarak “hayal gücü nesnesi”nden söz etmek istiyoruz. Bu nesneler, öznenin, doğrudan doğruya, ne kendinde (ruh ve bedeninde) bulduğu bir etkinin ne de kendi dışındaki bir şeyin görü ve tasarımının nesnesi olmayıp, onların yardımıyla hayal gücü sayesinde kurguladığı nesnelerdir. Hayal gücü nesnesi, her tarzıyla daima göz önüne getirlebilen bir nesnedir.Item Phenomenological evidentialism(Uludağ Üniversitesi, 2012) Koç, ÇağlarIn this article I argue for a position I call evidentialism, which is mainly Husserlian. Evidentialism should be stationed in a middle road between foundationalism and coherentism. It differs from foundationalism in that it does not take evidences to be “infallible premises”; evidences are insights that might turn out to be wrong in the course of experience. But evidentialism cannot be a version of coherentism either. For the mere coherence among beliefs, rather than justifying them perfectly, needs to be constrained by experience. In first section my concern is with what we are to understand from “conceptuality”; there I try to situate evidentialism in terms of a moderate conceptualism. Yet the conceptuality I argue for is minimal, that is, taken in a narrower sense. It is not something we construct, but something we immediately see. Seeing what is meaningful reveals the constitutive conceptuality of our experience. The rest of the paper deals with Husserl and envisage him as a genuine evidentialist.Item Certitude and scepticism as complementary in the search for knowledge(Uludağ Üniversitesi, 2012) Onos, IdjakpoThis paper proposes that the demand for certainty and the continual raising of the doubts (skepticism) about our epistemic claims be seen and considered as efforts toward the same direction, namely, to attain knowledge. This has become necessary as the debate between certitude and scepticism in traditional western epistemology attends to the concept of certitude and skepticism as if they are exclusive and contradictory. This has left the revolving discussion in an endless debate The search for certitude in our knowledge claims is to ensure that we have justification for our claims to knowledge and the skeptical considerations that over shadow our knowledge claims are equally demands that we have justification for our knowledge claims so that we do not treat mistaken opinions or lucky or educated guess as knowledge. The African theory of knowledge, which is built on African ontology that treats the divide between the object and subject as two aspects of the same reality, encourages this proposal. As such, this paper analyses and evaluates the debate between certitude and skepticism as we have it in traditional western and African epistemology, thus providing the grounds on which the proposal to consider certitude and skepticism as complementary in the search for knowledge.Item Habermas and the impasse of universalism(Uludağ Üniversitesi, 2012) Karademir, AretAs a contemporary universalist, Jürgen Habermas appropriates Kant’s practical philosophy. He insists, however, that no cultural difference may be disrespected in the name of universalism. Rather, only those moral norms that are accepted by every participant, regardless of their cultural background, of a rational-moral debate are universal. My aim, in this paper, is to show that Habermasian universalism is not co-tenable with the cultural differences he endeavors to incorporate into his Kantian paradigm. In order to reach my aim, I shall, first, review Habermasian discourse ethics. In the second section, I shall focus on the history of sexuality to test the tenability of Habermasian universalism.Item İnsanın, insan olmak bakımından işlevi nedir?: Aristotelesçi bir bakış(Uludağ Üniversitesi, 2012) Esenyel, Melek Zeynep; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik ve Eudemos’a Etik adlı eserlerinde insanın işlevine (ergon) ilişkin gerçekleştirdiği soruşturmayı inceleyen bu çalışmanın amacı, insan için ideal olan yaşam biçiminin aydınlatılmasında rol alan kavramlara yönelik bir analiz gerçekleştirmektir. İnsanın işlevi sorunu, kuşkusuz Aristoteles’in etiği içinden tek başına soyutlanabilecek bir konu değildir. Bu bağlamda işlev konusunun ortaya konulması amacıyla, Aristoteles’in sistemi içinde önemli yeri olan başkaca kavramlar netleştirilmeye çalışılmıştır. Metin içinde Nikomakhos’a Etik ve Eudemos’a Etik eserlerine N.E ve E.E şeklinde kısaltılarak gönderimde bulunulmuştur.Item Heidegger`s concept of “die befindlichkeit” and his role in human cognition and self-cognition(Uludağ Üniversitesi, 2012) Démuth, AndrejThe problem of cognition is one of the ancient questions of human inquiry and in its essence represents one of the most fundamental and crucial problems of philosophy. The reason for this is that the essence of cognition and the solution to its problems pre-determines the final result and character of any inquiry, and as a matter of fact, even our outlook on the world and ourselves. Do there exists something which can predetermine the cognition alone? The present study approaches cognition through the analysis of Heidegger`s concept of “die Stimmung” and “die Befindlichkeit” which can be translated as a „state of mind”, „being in the mood” or an „attunement”1 . The author of this study analyses the role of this concept and especially its existential modifications, as an epistemological determinant of cognition. Attunement is not viewed here traditionally, as a superficial and emotionally fleeting mental state of an individual (in the structure affect – mood – passion) but in line with Heideggerian understanding as a fundamental epistemological “attunement” of a subject or a kind of hermeneutical “approach”. The author of study try to show that “die Befindlichkeit” pre-determines the entire perception, understanding and outlook on the world and ourselves.Item ‘Felsefi bilgelik’ ve (evren karşısında) ‘hayranlık duyma’ kavramları arasındaki ilişki üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2012) Topakkaya, ArslanFelsefe yapmak ve bunun sonucunda kazanılan felsefi bilgelik Platon ve Aristoteles’in haklı bir şekilde tespit ettikleri gibi ‘evren karşısında duyulan hayranlıkla’ başlar. Bu bağlamda bilgiyle hayranlık duyma kavramları arasında sıkı bir ilişki söz konusudur. Hayranlık duyulan şeyin ne olduğunu merak etme ve onun aslını öğrenme isteği insanı ister istemez bir bilme ve bilgiyi arama sürecine itmekte; aranılan bu bilgiyi bulan ya da kısmen sahip olan insanın duyduğu hayranlık yerini yavaş yavaş takdir duygularına bırakmaktadır. Felsefe yapmak ya da felsefi bilgeliğin en önemli hedefi, varlık hakkında ‘en doğru ve en güvenilir’ bilgiyi elde etmekten başka bir şey değildir. Böyle bir bilgi’ye ulaşmanın ilk şartı, bilginin nesnesi olan şeye duyulan hayranlık ve takdir hisleridir. Kısaca felsefi bilgelik, evren karşısında hayranlık duyma ile başlamakta, bu hayranlığın nedenini ve nasılını aramakla devam etmekte ve bu nedenin ya da ilkenin bulunmasıyla (ya da en azından o yolda olmanın verdiği hazla) pozitif bir anlam kazanmaktadır.Item Nietzsche’s beyond good and evil: A morality of immoralism(Uludağ Üniversitesi, 2012) Oyeshile, Olatunji A.Friedrich Nietzsche (1844-1900) presents a radical and enigmatic approach to existentialism by over emphasizing the attributes of subjectivity of the individual over the group, community and God, especially the Christian God. This essays takes a critical appraisal of the major presuppositions of Nietzsche, especially as contained in his work Beyond Good and Evil (1886) which is a major amalgam of Nietzsche’s works on existentialism. The essay concludes that notwithstanding the empowerment Nietzsche’s gives to man through the Will to power and the concept Superman, his perspective on the absolute freedom and supremacy of man over human institutions which serve regulatory functions are counter-functional to social order as they obscure our thorough sense of morality.Item The value of the relationship between philosophy and literature(Uludağ Üniversitesi, 2012) Yetişken, HülyaThe main purpose of this article is to determine the value of the relationship between philosophy and literature with regard to its position in the world of man and to show its importance and its philosophical ground. In this respect, I am drawing on the views of Kant, Hegel and Schopenhauer, in whose works literature occupies an important order in the world of arts. I am, therefore, putting forth that, with regard to the similarity and close relationship between philosophy and literature, there are two reasons for claiming the value of this relationship. By doing so, I am trying to show what both of them mean separately, and what is to be said about their main characteristics. The first reason is that both fields provide knowledge about the universal as an integrity of possibilities. The second is that both philosophy and literature focus on man himself and contribute to broaden the boundaries of his knowledge of the structure of his nature, and to deepen and to enrich the dimensions of his own self-consciousness. And, finally, within the framework of classification and division, in order to have a perspective for the whole, I am trying to show the richness of the scope and content of the relationship between philosophy and literature. Within this frame, it can be said that the value of the relationship between philosophy and literature is to be found in light of the following two contexts: The first is connected with the other relations external to this correlation The second refers to the internal relations between philosophy and literature with regard to their respective contributions, coalescing and sustainment of each other. In this article, I have tried to show, by exemplifications, the subdivisions and the main features of the both contexts.Item La question (problématique) du changement entre l’élite réformiste (religieuse) et l’élite politique(Uludağ Üniversitesi, 2012) Slimane, MeloukiOn appelle «élite» cette minorité ou groupe minuscule d'individus dans la société. Ce groupe se caractérise par un ensemble de critères et caractéristiques intellectuelles et morales, c'est-à-dire la culture, le bon sens et l’intelligence. Etre audacieux pour dire les vérités, et être consciencieux pour agir et formuler une critique constructive. Cet article vise à démonter le rôle de l’élite réformiste et l’élite politique dans l’édification de l’individu et la société en Algérie pendant la période coloniale et la période post-coloniale.Item Ahlaki etik olanaklılığı olarak söylem-etiği(Uludağ Üniversitesi, 2012) Coşkun, SeyitHabermas’ın, iletişim kuramına bağlı olarak ortaya koyduğu söylem-etiği (Diskursethik)1 , hem bağlamsal ve hem de evrensel geçerli olabilecek ahlaki ilke ve normların elde edilmesini amaçlamaktadır. Aynı zamanda, ilke ve normların temellendirme ve uygulama sorunlarını da çözmeyi amaçlayan bu çaba, bilinç felsefesi paradigmasından farklı olarak dil felsefesi çerçevesinde ortaya konulan bir anlayış ve yöntemi gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, iletişimsel rasyonellik ve bireysellik anlayışına bağlı biçimlenen bir ahlaki bakış açısı ve pratik söylem yöntemi önerilir.Item On a forming of a method of intuition(Uludağ Üniversitesi, 2012) Kısonova, RenataThe paper focuses on that part of Henri Bergson's philosophy, which is represented by its methodological consequences. The main objective of the paper is a difference between intuition and intelect in Bergson's work. His method of intuition is utterly connected with a duration. According to Bergson, intelect moves about a field of stability, rigidity, routine. It is characteristed by misunderstanding of a duration and being. Intuition, on the other hand moves about a field of spontaneity and temporality. It is a direct understanding of matter. Bergson reasons, that there is not intuition without intelect and there is no intelect without a sign of intuition; these two types of understanding need each other in their demonstrations.Item Bilginin imkânı problemi: Gazali örneği(Uludağ Üniversitesi, 2012) Ağırman, Ferhat; Türkmetin, AhmedGazali bilginin temellendirilmesi ve kaynağının neliği hakkında felsefi sisteminde tutarlı bir düşünce ortaya koyar. Onun açısından ilk sorun bilginin neliğinden daha ziyade bilginin kaynağıdır. Gazali, tecrübi bilgiyle aklın zorunlu olarak kabul ettiği bilgilerin bilgi olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğini sorgulayarak işe başlar. Sorunu ilk aşamada tecrübi bilgiyi ele alarak çözmeye çalışan Gazali, bu bilgi türünün yanıltıcı olduğunu düşünür. Yanıltıcı olan şey ise nesnel olarak bilginin kaynağı olamaz. Hemen arkasından Gazali aklı ele alır. Çünkü akıl duyu verilerine nazaran daha üstündür. Fakat akıl da bu sorgulamada Gazali’yi aradığı tatmine ulaştırmaz. Çünkü akıl insana aynı anda iki çelişik şeyi birden verebilir ya da var olmayan bir şeyi zihinde tasavvur ettirebilir. Bilgiyi elde edebilmemizin iki koşulu olan, duyu verilerine ve akla güvenilmezse bilgi nasıl elde edilebilir? Bilginin elde edilmesi mümkün değil midir? Mutlak bilginin imkanı üzerine başlattığı zihinsel diyalektik sonucunda içinden çıkılmaz bir şüpheye düşen Gazali bu halden zihni kurtarmanın gerekliliğine inanır. Bunun ancak ve ancak Tanrı’nın insanın kalbine doğurduğu nur ile olacağını, kişinin bilgiyi böyle bir süreç sonucunda elde edebileceğini savunur. Bu ise sezgi bilgisidir.Item In a foucaultian perspective sufism as an art of existence(Uludağ Üniversitesi, 2012) Gözel, ÖzkanThis work is composed of two parts. In the first part, we examine two principles of Antic culture, namely ‘to know oneself’ and ‘to take care of the self,” which are linked strictly one to another, by underlying some similarities between this culture and sufi practices. And in the second part we focuse merely on sufism, its conceptions and practices concerning the improvement of the self which is supposed, in sufism, to be linked internally to the exploration of the truth. In fact, the present work, which sees sufism not only as an abstract seach for truth but also as an art of existence with ists concret implications, focuses on some strict connections between the (search for) truth and sufi practices which prepare the sâlik (the seeker) to receive the truth by refashioning his whole existence.Item Immanuel Kant’s philosophy of mathematics in terms of his theory of space and time(Uludağ Üniversitesi, 2012) Guner, NecdetAt the beginning of the modern age, mathematics had a great importance for the study of Nature. Galileo claimed that ‘the book of nature was written in a kind of mathematical code, and that if we could only crack that code, we could uncover her ultimate secrets’. But, how can mathematics, consisting of necessary tautological truths that are infallible and non-informative, be regarded as the language of natural sciences, while the knowledge of natural sciences is informative, empirical and fallible? Or, is there another alternative: as Hume claimed, modern sciences only depend on empirical data deriving from our perceptions, rather than having the necessity of mathematics. Many philosophers have tried to find an adequate answer for the problem of the relationship between mathematical necessity and contingent perceptions, but the difficulty remained unsolved until Kant’s construction of his original philosophy of the nature as well as the limits of human reason. The main purpose of this study is to show how Kant overcomes this difficulty by making use of the examples of Euclidean geometry and of arithmetic: there are synthetic a priori (a priori, universal, necessary, but at the same time informative) judgments, and indeed mathematical propositions are of this kind.