2015 Cilt 41 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18445
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item İnguinal herni nedeniyle lichtenstein hernioplasti uygulanan 69 ardışık olgunun ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası yapılan skrotal ultrasonografi sonuçlarının değerlendirilmesi: tek cerrah deneyimi(Uludağ Üniversitesi, 2014-05-12) Tihan, Deniz; Çaycı, Murat; Şenol, Kazım; Duman, Uğur; Bayam, Emrah; Erol, Fatih; Dandin, ÖzgürÇalışmada, gerilimsiz mesh hernioplasti uygulanan hastaların takip sonuçlarını değerlendirmek, inguinal kanal içerisinden skrotuma inen kord yapılarının yabancı cisim reaksiyonundan nasıl etkilendiğini irdelemek ve sonuçları literatürdeki verilerle karşılaştırmak amaçlandı. İnguinal herni nedeniyle gerilimsiz mesh hernioplasti tekniğiyle ameliyat edilen ve ilk tanı anında anamnez ile saptanan ek skrotal patolojisi bulunmayan 69 ardışık erkek hastanın yapılan preoperatif ve 6. aydaki postoperatif skrotal ultrasonografi sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Ayrıca hastalar nüks ve komplikasyon açısından da incelendi. Hastaların preoperatif skrotal ultrasonografilerinde 40 hastada (%58) fıtığa eşlik eden patoloji saptanmadı; 29 hastada (%42) çeşitli düzeylerde varikosel, hidrosel ve spermatosel saptandı. Herniorafi öncesi skrotal ultrasonografik incelemelerinde kasık fıtığı olan ve varikosel saptanan toplam üç hastanın ameliyat sonrası 6. ayda ultrasonografik varikosel bulgularının kaybolduğu görüldü. Preoperatif skrotal ultrasonografik bulguları normal olan 10 hastanın postoperatif 6. ayda yapılan incelemelerinde, klinik şikayetleri olmamasına rağmen, evre 1 veya 2 varikosel (n=4) ve minimal hidrosel (n=6) gelişmiş olduğu görüldü, ancak ameliyat öncesi ve sonrası yapılan ultrasonografi bulguları arasında skrotal patoloji açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p=0,092). Lichtenstein herniorafinin varikosel, spermatosel, hidrosel gelişimi açısından risk faktörü olmadığını; komplikasyon ve nüks oranları düşük olan tekniğin, inguinal herni onarımında ideal ameliyat yöntemi olduğunu düşünüyoruz.Item Böbrek nakli hastalarında takrolimus tedavisine bağlı posterior geri dönüşümlü lökoensefalopati(Uludağ Üniversitesi, 2015-02-26) Ayar, Yavuz; Ersoy, Alparslan; Sayılar, Emel Işıktaş; Yıldız, Abdülmecit; Ulutaş, Firdevs; Şahin, Ahmet Bilgehan; Kır, Elif; Kaya, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Nakil sonrası immünsüpresif tedavi greft ve hasta sağkalımı açısından önem arz etmektedir. Özellikle böbrek nakli sonrası kalsinörin inhibitörleri kullanımı en önemli tedavi basamaklarından biridir. Takrolimus kullanımı sonrası birçok yan etki bildirilmiştir ve posterior geri dönüşümlü lökoensefalopati (PRES) olguları bunlar arasında yer almaktadır. Hastalık baş ağrısı, mental durum değişikliği, epileptik nöbetler gibi nörolojik fonksiyon bozukluğu ile seyretmektedir. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntülemede, temporoparyetal veya oksipital bölgede lezyonlar gözlenebilmektedir. Semptomlar ilacın dozunun azaltılması veya değiştirilmesi ile birkaç gün içinde gerilemektedir. Burada böbrek nakli yapılan ve PRES gelişen kadın hasta sunulmuştur. Klinik semptomlar ilaç değişikliği ile gerilemiştir.Item 106 primer palatoplasti olgusunda oronasal fistül oranının incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015-03-05) Ersen, Burak; Özberk, Serhat; Şakı, Mehmet Can; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Köse, Mehmet; Kastamoni, Menekşe; Uludağ ÜniversitesiTıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Yarık dudak ve damak, dünya genelinde her 700 doğumda 1`lik oranı ile en sık rastlanan doğumsal anomalilerdendir. Primer palatoplasti yarık damak tedavisinde en önemli basamaktır. Çalışmamızda Haziran 2009 – Haziran 2014 yılları arasında kliniğimizde gerçekleştirilen 106 primer palatoplasti cerrahisi ve sonuçları retrospektif olarak incelendi. En sık cerrahi yapılan yarık damak tipinin unilateral inkomplet tip (%67) olduğu görüldü. Yarık damak cerrahisinde bütün damak yarıkları genelinde en sık kullanılan tekniğin Bardach 2 flep palatoplasti (%33.9) olduğu görüldü. Çalışmamızda primer palatoplasti sonrası damak fistülü oranı %10.3 olarak hesaplandı. Çalışmamızda elde edilen primer palatoplasti sonrası damak fistülü insidansının benzer yayınlarla karşılaştırıldığında düşük olduğu görüldü.Item B12 vitamini ve folik asit eksikliğinin bilişsel fonksiyonlar üzerine etkisinin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015-03-23) Duran, Selcen; Özyurtlu, Damla; Örün, Muhammet Okay; Sıvacı, Ali Özhan; Demiralay, Ahmet; Türkeş, Nevin; Can, Fatma Ezgi; Taşkapılıoğlu, Özlem; Bakar, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.Gelişmekte olan ülkelerde Vitamin B12 ve folik asit eksikliği önemli bir halk sağlığı sorunudur. Vitamin B12 ve folik asit eksikliğinin bilişsel fonksiyonlar üzerinde olumsuz etkileri olduğu, demans gelişim riskinde artış ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Hematolojik tutulum olmadan da nörolojik tutulumun olabileceği bilinmektedir. Bu çalışmada vitamin B12 ve folik asit eksikliğinin hematolojik parametreler ve bilişsel performans üzerindeki etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya 2011-2013 yılları arasında unutkanlık yakınması ile Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Polikliniği’ne başvuran 235 olgu dahil edildi. Vitamin B12 ve folik asit düzeylerinin hematolojik parametreler ve bilişsel durum üzerine etkisi retrospektif olarak incelendi. Serumda düşük vitamin B12 düzeyinin bilişsel performans üzerine anlamlı bir etkisi olmadığı görüldü. Ancak yaş gruplarındaki vitamin B12 ve folik asit düzeyleri ele alındığında, ileri yaştaki hastalarda folik asit eksikliğinin, diğer yaş gruplarından daha sık olduğu görüldü (p=0,044). Vitamin B12 ve folik asit eksikliğinin ileri yaştaki hastalarda gözlenebileceği, bu vitaminlerin eksikliği sonucu ortaya çıkan kalıcı nörolojik hasarların tedaviyle önlenebilir olduğuna dikkat çekilmiştir.Item Sakral bası yarası onarımı: superior gluteal arter perforatör (SGAP) flebi deneyimlerimiz ve 9 vakanın analizi(Uludağ Üniversitesi, 2015-04-21) Aksu, İsmail; Akın, Selçuk; Ersen, Burak; Tunalı, Orhan; Şakı, Mehmet Can; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Sakral bası yarası özellikle yatağa bağımlı hastalarda oluşan ve sık görülen bir durumdur. Bası yaralarının tedavisinde çeşitli cerrahi yöntemler tanımlanmıştır. Özellikle son yıllarda önem kazanmış superior gluteal arter perforatör flebi (SGAP) bu yöntemlerden birisidir. Çalışmamızın amacı; kliniğimizde bası yarası onarımında kullandığımız superior gluteal arter perforatör (SGAP) flebi deneyimlerimizi paylaşmak ve uygulamış olduğumuz 9 flebin sonuçlarının incelenmesidir. 6 erkek, 3 kadın hasta ameliyat edilmiş ve 2-15 ay aralığında takip edilmiştir. Uygulamış olduğumuz 9 flebin birinde seroma gelişmiştir, bir flep verici alanında açılma olmuştur ve bir vakada tam flep kaybı meydana gelmiştir. Sakral bası yarası onarımında kullandığımız SGAP flebinin sahip olduğu avantajları ve diğer flep seçenekleriyle benzer komplikasyon oranlarına sahip olması nedeniyle bu bölgenin onarımında kullanılabilecek iyi bir seçenek olduğunu düşünmekteyiz.Item Nefroloji kliniği’nde yatan hastaların analizi(Uludağ Üniversitesi, 2015-04-21) Ayar, Yavuz; Ersoy, Alparslan; Sayılar, Emel Işıktaş; Yıldız, Abdülmecit; Oruç, Ayşegül; Orhan, Safiye; Şanlı, Cemile; Ceylan, Alper; Tırnova, Zelal Şahin; Eylemer, Eda; Çamcı, Nihal Yücel; Göktaş, Sibel Yorulmaz; Akalın, Emin Halis; Şahin, Ahmet Bilgehan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Aile Hekimliği Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı.Ülkemizde artan nufüs ve yaşam beklentisi ile birlikte kronik hastalık görülme sıklığında belirgin bir artış gözlenmektedir. Kronik böbrek hastalıklarının etyolojisinde diyabet, hipertansiyon ve glomerülonefritler ön sıralarda yer almaktadır. Hastane kayıtları retrospektif değerlendirildiğinde toplam yatışların 1/5’inde genitoüriner, kardiyovasküler ve dolaşım sistemi ile ilişkili hastalıklar görülmektedir. Çalışmamızda Ocak 2013 Ocak-Aralık 2014 ayları arasında klinikte takip edilen 295 kadın, 346 erkek, toplam 641 hasta değerlendirildi. Hastalar klinik, demografik, laboratuar değerlerine göre analiz edildi. Kliniğimizde en sık yatış tanıları %27.17 kronik böbrek yetmezliği (KBY), %21.3 renal transplantasyon hastası (transplantasyon hazırlık, enfeksiyon vb.), %15.36 proteinüri etyoloji ve %7.7 akut böbrek yetmezliği idi. Hastalarımızın 2013 ve 2014 yıllarında sırasıyla; %93.2 ve %92.8’i şifa veya haliyle taburcu olurken, %3.3 ve %3.9’u kaybedilmiş, %3.6 ve %3.3’ü yoğun bakım ünitesine veya diğer kliniklere devredilmişti. Yatış süresi hastaların ortalama yıllara göre 14 (2-106) ve 15 (2-111) gün idi. Hastaların 2013 ve 2014 yıllarında %36.5ve %42.1’inde enfeksiyon mevcuttu. Hastaların yıllara göre %31.2 ve %23.4’ü hemodiyalize girerken, %29.4 ve %33.9’u immünsüpresif tedavi kullanmaktaydı. Sonuç olarak diyaliz tedavisi ve uzun süreli yatışlar enfeksiyon görülme sıklığı ile mortaliteyi arttırmaktadır.Item Ciddi mitral darlığı olan gebe kadında mitral balon valvüloplasti uygulaması(Uludağ Üniversitesi, 2015-04-29) Güngören, Fatih; Sağ, Saim; Çalışkan, Serhat; Özdemir, Bülent; Baran, İbrahim; Aydınlar, Ali; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.Mitral darlığı olan gebeler gebeliğin özellikle ikinci trimesterinde kardiyovasküler sistemle ilgili sorunlar yaşayabilmekte ve bu durum anne ve fetus hayatının tehlikeye sokabilmektedir. Son zamanlarda bu olgularda mitral balon valvuloplasti işlemi yapılması önerilmektedir. Bu olgu sunumumuzda gebeliğinin 26. haftasında ciddi mitral darlığı (MVA:0.8 cm2) olan sol kalp yetmezliği gelişen bir gebede başarı ile uygulanmış mitral balon valvuloplasti sonrasında miadında ve sorunsuz doğum yapmış bir vaka sunulmuştur.Item Düşük-akım, düşük gradientli ciddi aort darlığı olan yaşlı hasta: transkateter aort kapak replasmanı (TAVİ) sonrası sol ventrikül sistolik disfonksiyonunun düzelmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015-05-07) Güngören, Fatih; Sağ, Saim; Özdemir, Bülent; Yeşilbursa, Dilek; Biçer, Murat; Kan, İrem İris; Girgin, Nermin Kelebek; Serdar, Osman Akın; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.Yaşlanan nüfus ile birlikte aort darlığı, hipertansiyon ve koroner arter hastalığından sonra en sık görülen kalp hastalığıdır. Düşük ejeksiyon fraksiyonlu (EF) ve düşük akım / düşük gradientli (DA/DG) aort darlığı, aort darlığı olan hastaların %5’inde görülmektedir. Bu hastaların konservatif tedavi ile prognozları kötüdür. Benzer şekilde bu hastalarda yapılacak cerrahi aort kapak replasmanın (AVR) mortalitesi yüksektir. Cerrahi AVR sonrasında sol ventrikül EF’sindeki düzelme değişkendir ve genellikle düşük olarak kalmaya devam etmektedir. Dahası düşük EF’li ciddi aort darlığı olan hastalarda AVR operasyonu belirgin derece artmış mortaliteyle ilişkili görülmüştür. Son zamanlarda transkateter aort kapak implantasyonu (TAVİ) ciddi komorbiditesi olan yüksek cerrahi riske sahip hastalarda AVR operasyonuna alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Biz bu yazımızda oldukça ileri yaşta düşük EF ve DA/DG’li ciddi aort darlığı hastasına yapılan TAVİ sonrası, erken dönemde EF düzelmesini rapor ettik.Item Klinik araştırmalara katılan gönüllülerden alınan biyolojik materyallerin kullanımı(Uludağ Üniversitesi, 2015-06-30) Özkan, Gökhan; İlbars, HilalGönüllülerin, ilgili mevzuat hükümleri gereğince bilgilendirilmiş gönüllü olur formunu imzalayarak uygun bilgilendirme şartları altında klinik araştırmaya katılmayı kabul etmesi gerekmektedir. İyi Klinik Uygulamaları Kılavuzu’nda ‘Gönüllü veya kanuni temsilcisi, araştırmanın ilgili bütün yönleri hakkında bilgilendirmelidir.’ hükmü bulunmakta olup bilgilendirilmiş gönüllü olur formunun, araştırmanın amacı ve tasarımı hakkındaki bilginin yanı sıra, gönüllünün kendine uygulanacak tanı ve tedavi yöntemlerinin kapsamını da içermesi gerekmektedir. Bu nedenle uygulanacak tetkik ve tedavi yöntemleri kapsamında gönüllülerden alınan biyolojik materyallerin ve bu örneklerin değerlendirilmesi ile elde edilen verilerin kullanımı konusunda gönüllüler bilgilendirilmelidir. Örnekler ve veriler ancak doğru ve net bilgilendirme şartları altında ve gönüllünün açık rızası ile kullanılabilir. Ancak bilgilendirilmiş gönüllü olur formlarında örnek ve verilerin alınma amacı dışında kullanılmasına ve paylaşılmasına olanak verildiği durumlarla da karşılaşılabilmektedir. Bu uygunsuz kullanım ve olur işlemleri gönüllü haklarının ihlaline ve hukuka aykırı durumların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla yürürlükte olan yasal düzenlemelerin bilinmesi ve uygulanması suretiyle gönüllülerin haklarının etik ilkeler ve hukuki çerçevede korunması gerekmektedir.