2000 Cilt 9 Sayı 9
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13999
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 46
- Results Per Page
- Sort Options
Item Can religiosity be measured? Dimensions of religious commitment: Theories revisited(Uludağ Üniversitesi, 2000) Küçükcan, TalipThis article aims to chart influencial approaches to understand religious committment and examines leading therories concerning dimensions and measurement of religiosity. Psychologists and sociologists of religion have long been concerned with the measurement of religiosity and religious committment. As pointed out by Wearing and Brown (1972: 143) the question of dimensionality remained as a persistent question in the pyschological analysis of religious beliefs, attitudes and behaviour. In the last twenty years psychologists and socioliogists of religion have spent considerable time and energy to the conceptualisation and measurement of religious committment. Roof, 1979: 17) Discussions on the nature of religious committment moved from simple and reductionist arguments as to whether religiosity is unitary phenomenon or a multidimesional matter towards more sophisicated issues culminating in synthesis of various theoretical frameworks.Item Arap Edebiyatında edebî tenkit ve belâgatın tarihî seyri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Bulut, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.This article deals with the Biblio-historical survey for the Literary critisizm and the Rhetoric in the Arabic Literarure.Item Zeydilik ve tasavvuf(Uludağ Üniversitesi, 2000) Madelung, Wilfred; Çift, Salih; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Tarih boyunca, bir mezhep olan Zeydilik ile müesseseleşmiş tasavvuf arasındaki ilişkiler genellikle düşmanca olmuştur. İhtilafın kaynağında dini otorite konusundaki çatışma yer almaktadır. Şii inancına sahip olan Zeydilik yegâne dini otoritenin ehl-i beyt olduğuna inanmaktadır. Zeydi imamlar, kendilerine bağlı olanlara, sadece politik liderler olarak değil aynı zamanda dini konularda birer öğretmen ve rehber olarak itaat etmelerini emrediyorlardı. Bununla birlikte Zeydi anlayışa göre imamlar İsnâ Aşeriye ve İsmailiyye’den farklı olarak masum değillerdir ve dini konulardaki otoriteleri de sorgulanabilir. Çoğunlukla sünni olan sûfi şeyhleri ise kendilerine bağlı olanlardan toplu itaat değil, bireysel olarak mutlak itaati isterler.Item Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi'nde Risale-i Tasavvuf, Mecmu‘a-i Tasavvuf ve Kitab-ı Tasavvuf adını taşıyan Türkçe yazma eserler(Uludağ Üniversitesi, 2000) Erginli, ZaferYazma eser kütüphanelerinde risale, kitab veya mecmua adı altında toplanan tartışmalı kitaplar olduğu bilinen bir gerçektir. Risale kelimesinin "mektup, mesaj, broşür, küçük kitap" anlamlarından dolayı bu tür eserlere isim olduğu tahmin olunabilir. Kitap kelimesi de benzer anlamlarından dolayı bu eserlere isim olmayı hak etmektedir. Aynı paraleldeki eserlere isim olarak kullanılan mecmua kelimesi de "dergi, broşür, kolleksiyon" anlamına gelmektedir. Büyük çoğunluğu tekkelerdeki kitaplıklardan oluşan Bursa'daki eski kütüphanelerin, Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi'nde toplandığı bilinmektedir. Bu kitapların bir kısmı da kütüphaneye Şubat 1926 tarihinde -yani tekkelerin kapanmasının ardından- getirilmiştir. Yazma kitapların Arapça, Farsça ve Türkçe olarak yazıldığı ya da bu dillere tercüme edilmiş kitaplar olduğu malumdur. Bu kitaplar arasında Risale-i Tasavvuf ya da Kitab-ı Tasavvuf adını taşıyanlar varsa da, isimlendirmeler, sözü edilen kitapların gerçekten bu adları taşıdığını göstermez. Bazı kitapların kütüphanelerdeki tasnifler sırasında görevliler tarafından adları tesbit edilemediğinden, içeriklerine bakılarak bu şekilde adlandırıldığı bilinmektedir.Item İslâm tarihinden örneklerle iftira olayına tahlîlî bir bakış(Uludağ Üniversitesi, 2000) Algül, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İslâm dini, insanların birbirinin hukukuna saygı beslediği, şeref ve haysiyetlerin korunduğu huzurlu bir toplumu gaye edinir. Dolayısıyla ferdin ahlakî eğitimine (terbiye) büyük önem verir. Çünkü fert, toplumun yapı taşlarından birini oluşturur. Onun, olumlu veya olumsuz davranışları, öngörülen huzurlu toplumu aynı biçimde etkiler. Bu sebeple ferdin iyi ve kötü davranışlar konusunda bilgilendirilmesi, iyiliğe özendirilmesi, kötülükten sakındırılması gerekir. Kur’an’ı-Kerim, İslâm’ın öngördüğü bu toplumu oluşturmak için gerek Hz. Muhammed (sav)’den önceki devirlerden, gerekse aynı peygamberin devrinde tarihî örnekler vererek ders ve ibret almak için bizi düşündürür. Bu doğrultuda bizi düşündürdüğü konuların başında peygamberlerin, yaşadığı devirlerde maruz kaldıkları iftiralar gelir. Kur’an-ı Kerim bilhassa Rasûl-i Ekrem (sav) devrinde cereyan eden bu kabil tarihî olaylara değinir. Biz bu çalışmamızda Kur’an-ı Kerim’de “ifk, bühtan, iftira” gibi tabirler halinde yer alan “iftira” kavramını ele alarak, tarihî dökümanlarla değişik bir yorum kazandırmaya çalıştık. Bununla, İslâm tarihinde yaşanmış hadiselerin eğitimde örneklemlerle ele alınması halinde yararlı sonuçlar doğurabileceğini göstermek istedik. Böylece ahlâkî bir konuya tarihî bir boyut kazandırarak her iki alanın tetkikçilerini bu doğrultuda düşündürmeyi amaçladık.Item Okulöncesi eğitimde taklit etkinlikleri ve din eğitimi açısından değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Sağlam, İsmail; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Sözlük anlamı olarak taklit; “birinin hareketinin veya şekil ve sûretinin aynını yapma, benzemeye veya benzetmeye çalışmadır. Terim olarak ise taklit (imitation); “örnek alınmak istenen kişi ya da grupların söz, davranış veya tavırlarının başkaları tarafından aynen tekrarlanması”, “gösteri amacıyla ve çoğunlukla da üçüncü şahıslar önünde başkalarının hal, hareket, konuşma veya davranışlarının tekrarlanması”, “hareketlerin, konuşma üslûbunun, tavırların bilinçli veya bilinçsiz olarak, başka bir örneğe göre biçim alması, benzetme, yansılama” anlamlarında kullanılmaktadır. Taklitle çok yakın anlam benzerliği olan özdeşleşmenin de “bir kimsenin çocukluk döneminde beğendiği bir yetişkinin davranışlarını adeta farkında olmaksızın taklit ederek toplum içinde kendine özgü toplumsal rolleri öğrenmesi”, “bireyin, kendine olan güvenini sağlamak üzere gerçekten veya hayal ürünü olarak örnek aldığı kişi gibi davranması, kendini onunla bir tutması.” şeklinde tarif edildiği görülmektedir. Ayrıca Din Eğitimi alannda yapılan bazı çalışmalarda, “hoşa giden bir davranışın kopya edilmesi”, “ferdin içinde bulunduğu grubun, bir üyesinin duyuş, düşünüş ve davranışlarını izlemesi ve onu kendisine model alması” gibi çeşitli şekillerde tarif edildiği görülmektedir.Item Türk toplumunun evlilik konusunda bilgilenme ve bilinçlenme düzeyleri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Bilgin, Vejdi; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu makalede, toplumumuzun eğitim seviyesi lise ve üzeri olan fertlerinin evlenecekleri kimilerde aradıkları özellikler, evliliğin ilk yıllarındaki problemler konusunda bilgi durumları ve cinselliğe karşı olan tutumları temelde cinsiyet, medeni durum ve dinî inanç değişkenleri çerçevesinde incelenmiştir.Item Yahudi karakteri (Tarihî ve sosyo-psikolojik bir yaklaşım)(Uludağ Üniversitesi, 2000) Sayar, Süleyman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Yahudi karakteri Eski Ahit ve Kur’an’a göre genel olarak olumsuz bir yapı gösterir. Bu yapının belirleyicileri tarihî, sosyal şartlarla Yahudi kültür kaynaklarıdır. Aşağıdaki makale, bu unsurlar çerçevesinde tarihî Yahudi karakterini tespit denemesidir.Item U. Ü. İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin ibadet ve ruh sağlığı (psiko-sosyal uyum) ilişkisi üzerine bir inceleme(Uludağ Üniversitesi, 2000) Hayta, Akif; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Her türlü ayin, dua, özel dinsel törenler, oruç ve benzeri eylem ve davranışları içeren dini pratikler, din psikolojisinin ana konularından birisidir. Dindar bir bireyi anlama ve ilişkilerini belirlemede ibadetlerin çok önemli etkileri bulunmaktadır. Bütün dinlerde ve inançlarda yer alan ve en sık yaşantılanan dua ve tapınma tecrübesinin insan psikolojisine etkilerinin araştırılması, din psikolojisinin bilim olarak kabulü ile birlikte başlamaktadır. İbadet fenomeni, bütün dinlerde, dindarlığın kendini gösterdiği genel boyutlardan birisidir ve insanların dini yönelimlerinin dışavurumunu içermektedir. İbadet kavramı ile bir dinin mensuplarının yerine getirdikleri tüm özel dini pratikler kastedilmektedir. Bütün dua, dini ayin ve tören gibi tapınma şekilleri bu boyut içinde yer alır. Bireysel veya toplu olarak yapılan dini pratik ve eylemler kutsalla psikolojik bir ilişki biçimi olarak da görülebilir. Bu anlamda ibadetler insanların kendi benliklerinde psikolojik bir alan oluşturarak, manevi bir coşkunluk, kendinden geçme, huşu duyma ve huzur bulma; ya da en azından toplu halde ise katılanlarda bir heyecan yaratma gücüne sahiptir. Bütün dini pratik ve eylemlerde her zaman duygusal bir motivasyon görülür, fakat bu dini eylemlerin tek özelliği değildir.Item Fıkhî hadislerin rivâyet değeri bağlamında “vârise vasiyyet olmaz” hadisinin tahrîc ve tenkîdi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Kahraman, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu çalışmada, İslâm mîrâs hukûkunun önemli esaslarından birine dayanak teşkil eden bir hadisin, hadis usulü açısından taşıdığı değeri ortaya koymaya çalışacağız.Item Sosyal güven ve din(Uludağ Üniversitesi, 2000) Kurt, Abdurrahman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Başkaları tarafından hem “emin” olarak bilinme hem de hayatın olağan akışı içerisinde başkalarını “emin” olarak görebilme anlayışını ifade eden “sosyal güven”in İslâm dinini tanımlayan en önemli iki kavram olan “iman” ve islâm” ile akrabalığı bulunmaktadır. Bu makalede, kaynağını dinin bu iki temel kavramından alan sosyal güvenin, sosyo-ekonomik hayata yansıyan yönleri tartışılmaktadır.Item Bursa Temennâ (Temenye) dergâhı vakfiyesi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Öcalan, Hasan Basri; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Tarih Bölümü.Bursa’da Semerkandiyye Tarikatı’nın en önemli zâviyelerinden biri Hüsameddin Bursevî tarafından kurulan Temenye Dergâhı’dır1 . Söz konusu dergâh, Bursevî tarafından Temenye2 adı verilen yerde kurulmuştur. Hüsameddin Efendi, Bursa’da dünyaya gelmiş, Hacı Halilzade diye meşhur olmuş, ilim tahsilini Abdülhalim Efendi’den tamamlayarak bir müddet çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır3 . Daha sonra tasavvuf yolunu seçerek, Semerkandiyye’den Şeyh Alâeddin Efendi’nin oğlu Mehmed Çelebi Efendi’ye intisap etmiş ve ondan icâzet almıştır. Bursa’da Temenye’de adı geçen zaviyeyi inşa ederek4 , irşadla meşgul olmuştur. Vefat tarihine kadar (öl. 1042/1632) burada hizmete devam eden Bursevî yaptırmış olduğu zâviyenin haziresine defn edilmiştir5 . Bursevî, yaşadığı dönemin velûd yazarlarındandır. Başta tasavvuf olmak üzere değişik konularda birçok eser yazmıştır6 . Bu eserlerden şüphesiz ki en önemlisi Mühimmatü’l-Mü’minin adlı kitaptır7 . Temenye Dergâhı, günümüze kadar ulaşan nâdir dergâhlardan birisi olup hâlen İpekçilik semtinin üst kısmında Hüsameddin Tekke Camii olarak hizmet vermektedir. Hüsameddin Bursevî tarafından dergâh için dört vakfiye düzenlenmiştir. Bunlardan birisi dergâha bağışlanan kitaplarla ilgili olup, başka bir yazıda söz konusu edilecektir.Item İbn Fîrûz ve “el-Gurretü’l-beydâ” adlı eseri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Cici, Recep; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.XVI.Yüzyıl Osmanlı bilginlerinden İbn Fîrûz, tahsilini tamamladıktan sonra başta Kırklı Medreseler olmak üzere çeşitli medreselerde müderrilik yapmıştır. İbn Fîrûz, diğer çağdaşları gibi ne her alanda ve ne de her türde eser yazmıştır. O, pek çoklarının özellikle kalem oynatmaktan kaçındığı kamu hukukuna (siyaset-i şer’iyye’ye) dair bir eseri tercüme etmiş ve bunu, Sultan II. Selim’e sunarak onu irşad etmenin yanısıra literatüre de önemli katkı sağlamıştır. Dolayısıyla bu makalede, İbn Fîrûz’un hayatı ve kişiliği ile el-Gurretü’l-beydâ adlı eseri kısaca ele alınmıştır.Item 6. Yüksek İslâm Enstitüsü açılış konuşması(Uludağ Üniversitesi, 2000) Ayhan, HalisBursa Yüksek İslâm Enstitüsü’nün açılış töreninde Müdür Halis Ayhan’ın yaptığı konuşmadır. (28 Kasım 1975)Item İmânın sembolleri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Tillich, Paul; Çınar, Atiye; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İnsanın nihaî ilgisi sembolik olarak ifade edilmelidir, çünkü nihaî olanı, yalnız sembolik dil ifade eder. Bu ifade birkaç yönüyle açıklanmaya muhtaçtır. Çağdaş felesefede sembollerin anlam ve fonksiyonu hakkında devam eden birçok araştırmaya rağmen, sembol terimini kullanan her yazar onu nasıl anladığını açıklamalıdır. Sembollerin göstergelerle (signs) ortak bir özelliği vardır. Onlar kendilerinin ötesindeki başka bir şeye işaret ederler. Caddenin köşesindeki kırmızı gösterge arabaların hareketlerini belli aralarla durdurma düzenine işaret eder. Kırmızı bir işaret ile arabaların durdurulmasının birbirleriyle özde hiçbir ilişkisi yoktur. Fakat onlar, konvansiyon devam ettiği sürece, uzlaşımsal olarak birleştirilirler. Aynı şey harfler, sayılar ve hatta kısmen sözcükler için de geçerlidir. Onlar kendilerinin ötesindeki seslere ve anlamlara işaret ederler. Göstergelere bu özel fonksiyon, bir ülke içindeki uzlaşımla veya matematiksel göstergelerde olduğu gibi, uluslararası uzlaşımlar tarafından verilir. Bu türden göstergelere bazen semboller adı verilmektedir; bununla birlikte onun göstergeler ile semboller arasındaki ayırımı güçleştirmesi talihsizlik olmuştur. Semboller gösterdikleri şeyin gerçekliğinden pay aldıkları halde, göstergelerin işaret ettikleri şeyin gerçekliğinden pay almamaları belirleyici bir olgudur. Bundan dolayı, göstergeler uzmanlık ya da uzlaşım nedeniyle gösterdikleri şeyin yerine ikâme edilebilirler, oysa semboller edilemezler.Item Psikoterapi'de yeni bir yaklaşım: Logoterapi ve Viktor Frankl(Uludağ Üniversitesi, 2000) Bahadır, AbdulkerimBilimsel yöneliş açısından tarihe göz atıldığında Sosyololojinin yanında Psikolojinin, Astroloji - Matematik ve Fizik - Kimya ve Biyoloji şeklinde sıralanan bilimlerde meydana gelen gelişmelerden sonra, ancak 19. Yüzyılda müstakil bir bilim dalı olarak ortaya çıktığı görülür. İlk dönemlerde daha çok metafizik temele dayalı spekülasyonlarla gelişimini sürdüren Psikoloji, gittikçe gelişerek nihayet 1879 yılında ilk deneysel laboratuarına kavuşur. Sistematik-deneysel psikoloji devrinin başlangıcına işaret olarak kabul edilen bu girişimden sonra çok geçmeden, özellikle modernleşmenin beraberinde getirdiği sorunların etkisiyle Psikoloji'nin terapik yönü önplana çıkmıştır.(1) Ancak, birbirlerine alternatif düşüncelerle psikoloji sahnesine çıkan yaklaşımların çoğu, savundukları düşüncelerden ötürü genel olarak monizme ve determinizme mahkum edilmişleridir. Özellikle son yüzyılda Varoluşcu Felsefe'nin de etkisi ile, insanı doğrudan ve bütüncü tarzda ele alan yaklaşımların, kendine özel bir prensip etrafında toplandıkları müşahede edilmektedir. Çağdaş sorunlara çağdaş çözümler sunarak psikolojik donanımın "anlam" ekseninde yeniden yapılandırılması gerektiğini savunan Logoterapi, sözü edilen ekollerden birisidir.Item 1999 – 2000 öğretim yılında fakültemize gelen I. sınıf öğrencileri üzerine bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 2000) Ay, Mehmet Emin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu makale, 1999-2000 Öğretim Yılında U.Ü. İlahiyat Fakültesi’ne kaydolmuş öğrencilere uygulanan bir anketin sonuçlarını ihtiva etmektedir. Anket 1999 yılı Eylül ayında I. Sınıf öğrencilerinden 159 kişiye uygulanmıştır. Makale, üç ana başlık altında ele alınacaktır. Bunlar, öğrencilerin ailesini, şahsını ve lise yıllarındaki durumunu ana hatlarıyla ele alan başlıklar olacaktır.Item Osmanlı külliyelerinde yönetim (Bursa İvaz Paşa Külliyesi örneği)(Uludağ Üniversitesi, 2000) Pay, Salih; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bu çalışmada, Bursa İvaz Paşa Külliyesi örnek alınarak, Osmanlı külliyelerindeki yönetim ve denetim sistemi incelenmiştir. Külliyeler genel olarak mütevelli tarafından yönetilmiş, nazır vasıtasıyla da denetlenmiştir. Ancak külliyelerde bunlara ek olarak oto-kontrol sistemi diye de ifade edebileceğimiz bir iç yönetim ve denetim makenızmasının da varlığı tespit edilmiştir.Item Arş Risalesi: Allah'ın birliği ve sıfatları üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2000) İbn Sina; Uysal, Enver; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Hamd Allah'a mahsustur. Nimetlerinden dolayı O'na hamdolsun. Bütün hallerimde O'nun keremine muhtacım. İmdi, çalışmalarımın titiz takipçilerinden biri, benden, kendisi için, Allah'a, O'nun sıfatlarına ve fiillerine inanmayı gerektirecek bir yöntemle, taklitten kaçınarak, salt araştırmaya yönelik, tevhid ilminin hakikatlerini içeren özet bir risale kaleme almamı rica etti. Ben de (bu konulara) önem veren bu şahsın ricasını, Rabbimiz Allah'tan yardım dileyerek (bu risale ile) yerine getirdim. Bu risale üç temel ilkeyi (esas) içerir: Birinci ilke: Varlığı Zorunlu (Vâcibu'l-Vücûd) olan (Allah)'ın ispatı, İkinci ilke: O'nun birliği, Üçüncü ilke: O'ndan nedenlerin olumsuzlanması.Item İmam rabbânî ve itikadî görüşleri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Karadaş, Cağfer; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İmam Rabbânî’nin tam adı, Ahmed b. Abdullah b. Zeynelabidin b. Abdulhay el-Faruki es-Serhendî’dir. Soyu yirmisekiz vasıta ile Hz. Ömer’e dayanmaktadır. Kendisine el-Farukî nisbesi bundan dolayı verilmiştir.1 İmam Rabbânî 971/1563 yılında Dehli ile Lahor arasırda bir şehir olan Sihrind’de doğdu. İlk tahsilini babasından aldı. Daha küçük yaşta iken Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Tahsilini ilerletmek için Siyelkut şehrine gitti ve ünlü alim Siyekuti’nin hocası olan Kemaleddin Keşmiri’den akli ilimleri öğrendi. Hadis öğrenimini ise İbnu’l-Hacer el-Mekki ve Abdurrahman Fihri’l-Mekki gibi üstadlarda tamamladı. Kadı Behlül Bedehşanı’den birçok hadıs ve tefsir kitaplarını okuyarak icazet aldı. Öğrenimini onyedi yaşında tamamlayan İmam Rabbânî, çok genç yaşta telif ve tedris falileyetine başladı. Henüz öğrenimi sırasında er-Risaletü’t-tahliliyye, Reddu’r-Ravafız ve İsbatü’n- nübüvve gibi eserlerini kaleme aldı.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »