Güncel Pediatri / The Journal of Current Pediatrics
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/5058
2005'te Cilt 3 olması gereken dergi, makalelerin içeriğinde Cilt 2 olarak yazılmış ve ciltlerde bir atlama gerçekleşmiştir. Bu nedenle, dergi sayıları, DergiPark'taki sıralamaya göre değil makalelerin içindeki verilere göre oluşturulmuştur.
Derginin 2021 yılından itibaren yayıncısı değiştiğinden 2021 sonrasındaki sayıları girilmemiştir.
Derginin 2021 yılından itibaren yayıncısı değiştiğinden 2021 sonrasındaki sayıları girilmemiştir.
News
https://dergipark.org.tr/tr/pub/pediatri
https://www.guncelpediatri.com/
Browse
Browsing by Department "Çocuk Alerji Bilim Dalı"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Item Alerjen spesifik immünoterapi(Uludağ Üniversitesi, 2014-09-05) Çekiç, Şükrü; Sapan, Nihat; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Alerji Bilim DalıAlerjen spesifik immünoterapi (SİT), alerjik hastalıklarda kür sağlayabilen tek tedavi yöntemidir. Duyarlı olunan alerjenin belirli aralıklarla ve giderek artan dozlarda verilmesiyle bu alerjene karşı immüntolerans gelişmesi esasına dayanır. Alerjik hastalıkların tedavisinde, alerjenden korunma ve farmakoterapiden sonra gelir. İmmünoterapide klinik tablodan sorumlu, deri prik testi ya da spesifik immünglobulin E pozitifliği ile duyarlılığın gösterildiği alerjenler kullanılmalı ve tedavi alerji uzmanlarının yönetiminde yapılmalıdır. Çalışmalarda; immünoterapi ile astım bulgularında anlamlı iyileşme sağlandığı, hastalarda ilaç kullanımının azaldığı, rinitli hastalarda astım gelişimin önlendiği ve yeni duyarlanmaları azaltılabildiği gösterilmiştir. Önceki yıllarda sık görülen yan etkiler, standardize alerjen solüsyonlarının kullanıma girmesi ile azalmıştır. Ağır astımda kullanımı kontrendikedir, beta bloker ve anjiotensin konverting enzim (AKE) inhibitörü kullanımı olanlarda immünoterapiden kaçınılması önerilmekle birlikte mecbur kalınılan durumlarda fayda/zarar oranı dikkate alınarak başlanabileceği bildirilmektedir. En sık kullanılan subkütan ve sublingual yollar yanında, epikütan ve intralenfatik kullanım gibi yeni yöntemler geliştirilmektedir.Item Alerjen spesifik immünoterapide lokal ve sistemik reaksiyonlar(Uludağ Üniversitesi, 2007) Canıtez, Yakup; Öztürk, Rıfat Can; Sapan, Nihat; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Alerji Bilim DalıAmaç: Alerjen spesifik immünoterapi uygulamaları sırasında çeşitli lokal veya nadirde olsa ölüme kadar gidebilen sistemik reaksiyonların ortaya çıkabileceği bilinmektedir. Çocukluk yaş grubunda klasik subkutan spesifik allerjen immünoterapisi uygulanan olgularda olası reaksiyonları araştırmak amacıyla bu çalışma planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Alerji Bilim Dalı polikliniğinde 1999-2007 yılları arasında ev tozu akarları karışımı (D.Pteronyssinus %50, D. Farinae %50), veya otlar/ tahıllar polen karışımı (Grasses-Cereals; çayır polenleri %55, arpa %10, yulaf %10, çavdar %15, buğday %10 karışımı) ile immünoterapi tedavisi alan olgular rastgele seçilerek çalışmaya alınmış, immünoterapi kayıtları retrospektif olarak incelenmiştir. Enjeksiyon bölgesinde 2-5 cm arası ödem ve/veya eritem “lokal reaksiyon”, 5 cm’den büyük ödem ve/veya eritem “geniş lokal reaksiyon” olarak tanımlanmıştır. Ürtiker, anjioödem, bronkospazm, astım atağı, laringospazm, ciddi anafilaksiden en az birinin görülmesi “sistemik reaksiyon” olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya alınan toplam 132 olgudan 85’si astım, 22’si alerjik rinit ve/veya alerjik rinokonjuktivit, 25’i astım ile birlikte alerjik rinit ve/veya alerjik rinokonjuktivit tanıları ile tedavi ve takip altındaydı. Olguların 68’ine akar karışımı ve 64’üne otlar/tahıllar karışımı ile immunoterapi uygulanmıştı. Çalışmaya alınan 132 olguya toplam 7110 (ortalama 51,8±16,7) alerjen enjeksiyonu uygulandığı saptandı. Lokal reaksiyon, olguların 35’inde (%26,5) ve tüm enjeksiyonların 412/7110’u sonrasında (%5,8) saptandı. Geniş lokal reaksiyon ise olguların 13’ünde (%9,8), tüm enjeksiyonların 41’i sonrasında (%0,6) saptandı. Sistemik reaksiyonlar ise toplam 21 hastada (%15.9), tüm enjeksiyonların ise 32’si sonrasında (%0.4) ortaya çıkmıştır. Sonuç: Çocukluk yaş grubunda subkutan alerjen immünoterapisi uygulamalarında lokal, geniş lokal ve sistemik reaksiyonlar belirli bir oranda görülmektedir. İmmünoterapi tedavisinin başlanması, uygulamalarının yapılması ve izleminin deneyimli merkezler tarafından ve acil müdahalelerin yapılabileceği şartlarda uygulanması yerinde olacaktır.Item Bronkopulmoner displazide risk faktörleri(Uludağ Üniversitesi, 2008) Özkan, Hilal; Köksal, Nilgün; Çetinkaya, Merih; Canıtez, Yakup; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Alerji Bilim DalıAmaç: Bronkopulmoner displazi (BPD) oksijen ve pozitif basınçlı ventilasyon ile tedavi edilen prematüre bebeklerde gelişen kronik bir akciğer hastalığıdır. Yenidoğan bakımındaki tüm gelişmelere rağmen preterm bebeklerde en sık görülen uzun dönem komplikasyonudur. Bu çalışmanın amacı yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen ve BPD gelişen olguların değerlendirilmesi, BPD sıklığı- nın belirlenmesi ve BPD ile ilişkili risk faktörlerinin saptanmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak 2005 ile Ocak 2006 tarihleri arasında Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine yatırılarak izlenen 276 prematüre bebek alındı. İzlemlerinde BPD gelişen ve gelişmeyen bebekler karakteristik özellikler ve risk faktörleri açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların gestasyon yaşları ortalama 31±3,1(24-36) hafta, doğum ağırlıkları ortalama 1607±610 (500-4000) gram idi. Çalışmaya alınan hastaların %30’unda (84/276) BPD saptandı. BPD gelişen olguların ortalama gestasyon haftası 30±3 (24-36), doğum ağırlıkları 1171±423 (530-3700) gram bulundu. BPD saptanan bebeklerin %36’sı (31/84) 28 haftadan küçük ve %41,9’unun (26/84) do- ğum ağırlığı 1000 gramın altında idi. BPD gelişimi için en önemli risk faktörlerinin gestasyon haftası ve doğum ağırlığı olduğu, gestasyon haftası ve doğum ağırlığı küçüldükçe BPD riskinin arttığı görüldü. BPD gelişen olgularda mekanik ventiasyon süresi 40±4,3 gün iken, BPD gelişmeyenlerde 17±2 gün olarak bulundu ve farklılık istatistiksel olarak da anlamlı idi (p<0,05). Benzer şekilde oksjen tedavi süresi, BPD’li olgularda, BPD olmayanlara oranla anlamlı yüksekti (p<0,05). Ayrıca respiratuvar distres sendromu, intraventriküler hemoraji, annede koriyoamniyonit varlığı, uzamış total parenteral nütrisyon, sık transfüzyon BPD gelişimi ile anlamlı olarak ilişkili bulundu. Sonuç: BPD multifaktöriyel olarak gelişmektedir. Ancak en önemli risk faktörü prematürite, düşük doğum ağırlığı, mekanik ventilasyon ve uzun süreli oksijen kullanımıdır. En etkin koruma prematüre doğumların önlenmesi, mekanik ventilasyon süresinin azaltılması ve oksijenin gerekli olan en az dozda verilmesi ile mümkün olmaktadır.Item Bursa Bölgesinde alerjik astım tanılı çocuklarda ağaç polen alerjenlerine duyarlılık oranlarının araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-03-22) Canıtez, Yakup; Çekiç, Şükrü; Tıp Fakültesi; Çocuk Alerji Bilim Dalı; 0000-0001-8929-679X; 0000-0002-9574-1842Giriş: Alerjik astım tanılı çocuk olgularda ağaç polenleri alerjenlerine karşı duyarlılık oranlarının, ağaç polen duyarlılığına etki eden çeşitli faktörlerin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alerjik astım tanılı 5-18 yaş arası 560 çocuk olgu alındı. Olguların klinik, laboratuvar ve deri prik testi verileri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Çalışmada yer alan olgularda deri prik testlerinde, ağaç polen alerjilerine genel duyarlılık [Olea europeae (Zeytin ağacı), Alnus glutinosa (kızılağaç), Platanus acerifolia (Çınar ağacı), Corylus avellena (Fındık ağacı), Betula verrucosa (Huş ağacı), Pinus silvestris (Sarıçam ağacı)]’ den en az birine duyarlılık varlığı) oranı %17,7 olarak saptandı. Diğer alerjen duyarlılıkları; akarlar %75,0, çimen polenleri %47,3, tahıl polenleri %39,5, yabani ot polenleri %18,4, kedi ve/ veya köpek %13,4, mantarlar %12,9, hamam böceği %6,1 olarak bulundu. Ağaç polen alerjenlerine genel duyarlılık oranlarının 5-8 yaş grubunda (%9,5), 9-13 yaş grubunda (%20,7), 14-18 yaş grubunda (%28,8) oranlarında bulunduğu ve yaş ile paralel artış gösterdiği saptandı (p<0,001). Ağaç polenleri genel duyarlılığının, eşlik eden alerjik rinit veya alerjik konjonktivit varlığında daha yüksek oranlarda görüldüğü (sırasıyla p=0,019, p=0,002), akar duyarlılığı varlığında ise daha düşük oranda görüldüğü (p<0,001) bulundu. Sonuç: Bu çalışmada 5-18 yaş alerjik astımlı çocuklarda ağaç polen duyarlılığı oranları dikkate değer bir oranda saptanmıştır. Ağaç polen ve diğer alerjen duyarlılıkları ile ilgili alerjik astımlı çocuklardan elde edilen bu veriler, hastaların tanı ve tedavi yaklaşımlarında göz önünde bulundurulmalıdır.Item Çocuklarda arı (hymenoptera) sokmalarına bağlı reaksiyonların prevalansı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-10) Canıtez, Yakup; Sapan, Nihat; Tıp Fakültesi; Çocuk Alerji Bilim Dalı; 0000-0001-8929-679X; 0000-0002-7601- 8392Çocuklarda arı (hymenoptera) sokmasına bağlı gelişen reaksiyonların prevalanslarını araştıran az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışma çocuklarda genel populasyonda arı sokmasına bağlı gelişen sistemik, geniş lokal, lokal reaksiyonların görülme sıklıklarının araştırılması amacı ile planlanmıştır. Bu çalışmada Bursa il merkezi ve köylerinde dört ayrı ilköğretim okulu rastgele örnekleme yöntemiyle araştırma için seçildi. Çalışmada anket yöntemiyle 6-15 yaş grubunda yer alan toplam 3243 çocuk değerlendirildi. BULGULAR: Çocukların 1714’ü (%52,9) erkek, 1529’u (%47,1) kız idi. Ortalama yaşları 9,80±0,04 idi. Yaşamları boyunca en az bir kez arı tarafından sokulan çocukların sayısı 1992 (%61,4), son 12 ay içinde sokulan çocukların sayısı ise 711 (%21,9) olarak bulundu. Çalışma populasyonunda arı sokmasına bağlı görülen reaksiyonların sıklığı (yaşam boyu prevalansları), sistemik reaksiyon 9 çocukta (%0,3), geniş lokal reaksiyon 19 çocukta (%0,6), lokal reaksiyon 1964 çocukta (%60,5) saptandı. Erkek çocuklarda kızlara göre yaşamları boyunca istatistiksel anlamlı olarak daha yüksek sayıda sokulma sayısı ve sistemik veya geniş lokal reaksiyon görülme oranları saptandı (sırasıyla p 0,001, p 0,05, p 0,01). Bölgemizde 6-15 yaş grubu çocuklar arı sokmaları ile sık olarak karşılaşmaktadırlar. Arı sokmasına bağlı reaksiyonlar belli oranlarda görüldüğü için bu verilerin olası reaksiyonları tanımlama ve yaklaşım açısından dikkate alınması uygun olacaktır.Item Çocuklarda pH monitörizasyonu ile gastroözofageal reflü hastalığının değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2009) Erdemir, Gülin; Özgür, Taner; Canıtez, Yakup; Kayık, Bülent; Özboyacı, Ali; Özkan, Tanju B.; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Alerji Bilim DalıGiriş: Gastroözofageal Reşü (GÖR), semptomatik olur, yaşam kalitesini etkiler ve morbiditeye neden olursa Gastroözofageal Reşü Hastalığı (GÖRH) olarak tanımlanır. Bu çalışmanın amacı, GÖRH’nı düşündüren yakınmalarla başvuran hastaların, demografik özelliklerini, 24 saatlik pH monitörizasyonu ile GÖR saptanma oranını belirlemek ve değişik ilaç seçenekleriyle tedaviye yanıtlarını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Eylül 2009 tarihleri arasında GÖRH düşündüren yakınmalarla başvuran ve pH monitorizasyonu yapılan hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Başvuru yakınmaları, 24 saatlik pH monitörizasyonunda GÖR saptanma oranları, eşlik eden hastalık durumu ailenin eğitim düzeyi, uygulanan tedavi seçenekleri ve tedaviye yanıt oranları değerlendirildi. Bulgular: Doksan iki hasta çalışmaya alındı. Çalışmaya alınan olguların 37’si (%40,2) kız, 55’i (%59,8) erkek ve ortalama yaşları 4,42±4,33 (1 ay-18 yaş) idi. Başvuruda en sık görülen yakınmalar öksürük (%49,5), kusma (%47,3) ve karın ağrısı (%22) olarak bulundu. Yirmidört saatlik pH monitörizasyonu sonuçlarına göre 21 olguda (%22,8) GÖR saptandı. pH monitörizasyonu ile GÖR saptanan olgularda en sık yakınmalar, öksürük (n:15, %33,4), kusma (n:11, %25,6), karın ağrısı (n:5, %22,3) olarak saptandı. Öksürük yakınması olan hastalarda, diğer yakınmaları olan olgulara göre GÖR saptanma oranı anlamlı olarak daha fazla bulundu (p=0,041). Eşlik eden ek hastalık olarak 12 (%13,1) hastada kronik nörolojik hastalık, 12 (%13,1) hastada immün yetmezlik ve 12 (%13,1) hastada bronşial hiperreaktivite veya astım vardı. Hastaların %57,7’si anti-reşü tedaviden yarar gördü. Tedavi seçenekleri arasında (PPI+prokinetik+yüzey ajanı, PPI+prokinetik, H2RB+yüzey ajanı, PPI+yüzey ajanı, H2RB+prokinetik, sadece prokinetik ve sadece PPI), tedaviye yanıt oranları açısından anlamlı bir fark saptanmadı (p=0,068). Sonuç: GÖRH’nın tanı ve tedavi yöntemleri üzerinde henüz tam bir görüş birliği yoktur. Bu çalışmada, tedavi seçenekleri, eşlik eden hastalık durumu ve ailenin eğitim düzeyine göre tedavi yanıtlarında fark saptanmadı. Yakınmalar göz önüne alındığında, 24 saatlik pH monitörizasyonu ile GÖR saptanma oranları incelendiğinde sadece öksürük şikayeti olan hastalarda anlamlı oranda daha yüksek oranda GÖR saptandı.Item Çocuklarda plevral ampiyem tedavisi sonrası uzun süreli izlemde akciğer fonksiyonları(Uludağ Üniversitesi, 2009) Kırkpınar, Ayhan; Canıtez, Yakup; Çelebi, Solmaz; Sapan, Nihat; Hacımustafaoğlu, Mustafa; Gürpınar, Arif; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Alerji Bilim DalıGiriş: Çocukluk çağında ampiyem tedavisi sonrası uzun süreli izlemde akciğer fonksiyonlarının değerlendirilmesi ile ilgili çalışmalar az sayıdadır. Bu çalışmada ampiyemli çocuklarda antibiyotik (AB) veya antibiyotik + tüp torakostomi (TT) veya AB+TT+fibrinolitik (FT) tedavileri sonrası geç dönem solunum fonksiyon testleri sonuçlarının araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ampiyem nedeniyle 1-13 yaşlarında tedavi edilmiş 45 olgu çalışmaya alındı. Hastaların yaş, cinsiyet, başlangıç ve izlem süresince saptanan klinik bulguları, radyoloji ve laboratuvar sonuçları, uygulanan tedaviler (AB veya AB+TT veya AB+TT+FT) incelendi. İzlem süreleri sonunda solunum fonksiyon testleri yapı larak değerlendirildi. Bulgular: Olguların ortalama yaşları ilk başvuruda 6,3±3,3 yaş (1-13 yaş), izlem süresi sonunda ortalama 9,3±3,4 yaş (4-17 yaş), ortalama izlem süreleri 30,4±13,5 ay (6-54 ay) olarak bulundu. İlk başvurularında ampiyemli olguların 14’ü (%31,1) akut eksudatif evre (Evre 1), 19’u (%42,2) fibropürülan evre (Evre 2) ve 12’si (%26,7) kronik organize evre (Evre 3) olarak sınışandırılmıştı. Yirmi bir (%46,7) olgu AB, 8 (%17,8) olgu AB+TT ve 16 (%35,5) olgu da AB+TT+FT tedavisi almıştı. İzlem süresinde akciğer grafilerinde 3. ayda 15 (%33,3), 6. ayda 3 (%6,6) olguda patolojik bulgu bulundu, 12. ayda tamamı normaldi. Yirmibeş olguya solunum fonksiyon testleri yapılabildi. Bu olguların ortalama izlem süreleri 32,7±11,9 ay idi. Yirmibeş olgunun 3’ünde (%12) minimal restriktif bulgular saptandı, bu 3 olgunun izlem süreleri daha kısa idi (8,3±3,3 ay). Solunum fonksiyon testleri yapılan 25 olgudan 6’sı (%24) Evre 1, 12’si (%48) Evre 2, 7’si (%28) Evre 3 ampiyem olarak sınışandırılmıştı ve 12 olgu (%48) AB, 4 olgu (%16) AB+TT, 9 olgu (%36) AB+TT+FT tedavisi almıştı. Evrelere ve tedavi yöntemlerine göre olguların VC, FVC, FEV1/FVC, FEV1, FEF25-75% ve PEF değerleri ortalamaları karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel anlamlı farklılıklar bulunmadı (p>0,05). Sonuç: Çocuklarda ampiyem tedavisi sonrası izlem süresinde 3.- 6. aylar arasında akciğer grafilerinde belirgin düzelmenin gözlendiği ve geç dönemde solunum fonksiyon testlerinin genel olarak normal sınırlar içinde olduğu belirlendi. Sonuçlarımız çocuklarda ampiyem tedavisi sonrası uzun dönemde akciğer fonksiyonlarında belirgin bir bozulma gelişmediğini düşündürmektedir.Item Çocuklarda Steven’s Johnson sendromu ve toksik epidermal nekroliz(Uludağ Üniversitesi, 2008) Turan, Hakan; Vatansever, Sevgül; Özdemir, Özlem; Canıtez, Yakup; Sarıcaoğlu, Hayriye; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Nöroloji Bilim DalıAmaç: Steven’s Johnson Sendromu (SJS) ve Toksik Epidermal Nekroliz (TEN) tanısı almış çocuk hastalarda klinik bulgular, sorumlu etkenler, laboratuvar sonuçları, komplikasyonlar ve tedavi seçeneklerinin gözden geçirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı, Çocuk Nöroloji Bilim Dalı ve Çocuk Alerji Bilim Dalı’na 2000-2008 yılları arasında başvuran SJS ve TEN tanısı almış olan hastalar retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: Toplam 14 hastanın (7’si kız ve 7’si erkek) kayıtları incelendi. Hastaların 9’u SJS, 2’si SJS-TEN overlap sendrom, 3’ü TEN idi. Dokuz hastanın epilepsi tanısı ile, diğer hastaların anksiyete, diş apsesi, kriptik tonsillit, otitis media ve bronşit tanıları ile ilaç kullanım öyküleri mevcuttu. Hastaların 11’inde (%78,5) çoklu ilaç kullanımı bulunmaktaydı. SJS/TEN etyolojisinde 7 hastada (%50) Lamotrijin (7 hastanın 4'ünde ek olarak Valproik asit kullanımı vardı) diğer hastalarda Okskarbamazepin, Azitromisin, Fenitoin, ‹mipramin, Sefuroksim aksetil, Siproşoksasin, Seftriakson kullanımının sorumlu olduğu düşünüldü. Oniki hastaya sistemik kortikosteroid, 2 hastaya intravenöz immünglobulin tedavisi uygulanmıştı ve hastaların tümünde tam iyileşme görüldüğü saptandı. Sonuç: İlaç reaksiyonları çocuklarda erişkinlere oranla daha az görülmekle birlikte uzun süreli ve çoklu ilaç kullanımı olan çocuk hastalarda, SJS ve TEN gibi şiddetli ilaç reaksiyonlarının gelişme riski göz önünde bulundurulmalıdır.Item Kistik fibrozis dışı bronşektazi tanılı olguların değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2018) Korkmaz, Serpil; Canıtez, Yakup; Çekiç, Şükrü; Efe, Hülya Poyraz; Ocakoğlu, Gökhan; Sapan, Nihat; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıGİRİŞ ve AMAÇ: Bronşektazi, bronş duvarının kalıcı dilatasyonu ile seyreden kronik inflamatuar bir hastalıktır. Bu çalışmada kistik fibrozis dışı bronşektazi tanılı çocuk olguların araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya kliniğimizde Ocak 2010-Ocak 2015 tarihleri arasında kistik fibrozis dışı bronşektazi tanısı konularak takip edilen 98 olgu alındı. Olguların; klinik, laboratuvar ve radyolojik incelemeleri dosya kayıtlarından geriye dönük olarak değerlendirildi. BULGULAR: Olguların kız erkek oranı 1,3 idi (56/42). Olguların medyan yaşları 12,2 yıl (1-18), tanı yaşları medyan 6 yıl (1-17 yıl) ve takip süreleri medyan 38 ay (3-140 ay) olarak bulundu. Olgularda en sık görülen semptom öksürüktü (n=91, %93) ve ikinci sırada balgam çıkarma yer alıyordu (n=56, %57). İlk tanı konulması sırasında yapılan solunum fonksiyon testlerinde olguların; %29,1’inda (n=21) restriktif, %23,6’sında (n=17) ise obstrüktif tipte, son kontrollerinde ise %17,3’ünde (n=9) restriktif, %44,2’ünde (n=23) obstrüktif tipte değişiklik vardı. Etiyolojik faktörler içinde en sık neden postenfeksiyöz akciğer hastalıklarıydı (n=41, %42). Bronşektaziler, en sık akciğer sol alt lobda (n: 52, %54,7), ikinci sırada sağ alt lobda (n=32, %33,7) saptandı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bronşektazi ülkemizde hala önemli bir sağlık sorunudur ve tedavi edilmediğinde akciğerde kalıcı değişikliklere neden olmaktadır. Çocuklarda postenfeksiyöz akciğer hastalıkları bronşektazinin en önemli nedenlerinden biridir. Erken tanı tedavi başarısını artırır.Item Sağ akciğer agenezisi; izole ve eşlik eden anomalilerle birlikte(Uludağ Üniversitesi, 2013-07-22) Canıtez, Yakup; Çekiç, Şükrü; Gürpınar, Arif; Sapan, Nihat; Tıp Fakültesi; Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı; Çocuk Alerji Bilim DalıSağ akciğer agenezisi; izole veya kalp, iskelet ve üriner sistem gibi sistemlere ait anomalilerle birlikte görülebilen nadir bir anomalidir. Olgu 1, Dört aylık bir kız çocuğu olup solunum sıkıntısı nedeniyle getirilmişti. Hastada sağ el başparmakta sindaktili ve polidaktili, sağda mandibuler hipoplazisi ile dismorfik düşük kulak vardı. Akciğer grafisi ve toraks bilgisayarlı tomografisi (BT) sağ pulmoner agenezi ile uyumluydu ve 7. torakal seviyede kelebek vertebra vardı. Toraks BT anjiografide; aort, sol pulmoner arter ve sağ atriyum basılarına bağlı sol ana bronşta ve özofagusda daralma saptandı. Bronkoskopide karina düzeyinde basıya bağlı darlık görüldü ve sağ ana bronş izlenmedi. Batın ultrasonografisinde sağ böbrek yerleşim anomalisi (pelvik ektopi) ve renal sintigrafide iki böbrek arasında füzyonla uyumlu görünüm vardı. Bu bulgularla hastada, sağ pulmoner ageneziye; ipsilateral radyal ray anomalisi, renal anomali, vertebral anomali ve hemifasyal mikrozominin eşlik ettiği tespit edildi. Olgu 2, On beş yaşında erkek çocuk olup, 2 aylıkken hışıltı atağı sonrası akciğer grafisi, toraks BT ve bronkoskopi ile pulmoner agenezi tanısı almıştı. Hastanın son bir yılda belirginleşen egzersizle çabuk yorulma dışında şikayeti yoktu. Fizik muayenesinde; açıklığı sağa bakan hafif skolyozu vardı, sağ hemitoraksta solunum sesleri azalmıştı, kalp sesleri sağda duyuluyordu. Akciğer grafisi ve toraks BT sağ akciğer agenezisi ile uyumluydu. Ekokardiyografide anomali yoktu, batın ultrasonografisi normaldi. Unilateral akciğer agenezilerinde; eşlik eden kardiyovasküler anomaliler, toraks içi yapılardaki distorsiyonlar ve tekrarlayan enfeksiyonlar, morbidite ve mortaliteyi etkileyen başlıca faktörlerdir. Burada izole ve multipl anomalilerle birlikte iki sağ akciğer agenezili olgu sunulmuştur.