Güncel Pediatri / The Journal of Current Pediatrics
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/5058
2005'te Cilt 3 olması gereken dergi, makalelerin içeriğinde Cilt 2 olarak yazılmış ve ciltlerde bir atlama gerçekleşmiştir. Bu nedenle, dergi sayıları, DergiPark'taki sıralamaya göre değil makalelerin içindeki verilere göre oluşturulmuştur.
Derginin 2021 yılından itibaren yayıncısı değiştiğinden 2021 sonrasındaki sayıları girilmemiştir.
Derginin 2021 yılından itibaren yayıncısı değiştiğinden 2021 sonrasındaki sayıları girilmemiştir.
News
https://dergipark.org.tr/tr/pub/pediatri
https://www.guncelpediatri.com/
Browse
Browsing by Department "Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı"
Now showing 1 - 15 of 15
- Results Per Page
- Sort Options
Item Antibiyotiklerin farmakolojik özelliklerinin akılcı antibiyotik kullanımındaki önemi(Uludağ Üniversitesi, 2004) Hacımustafaoğlu, Mustafa; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıÇocuklarda antibiyotik kullanım ilkeleri genellikle erişkinlerdekine benzerdir, ancak bazı konularda büyük farklılıklar olabilir. Çocuğun dinamik doğası bu farklılıklarda rol oynar. Yaş grubuna göre değişen ağırlık ve vücut yüzölçümü, bebeklerde ilaçların kiloya veya metrekareye göre verilmesini gerekli kılar. Sık beslenme özellikleri (örneğin yenidoğanlarda iki saatte bir olabilir), enfeksiyonlarda beslenmenin çok çabuk bozulması (iştahsızlık, bulantı, kusmaya meyil) ve nispeten daha çabuk dehidratasyona gidiş (potansiyel olarak renal toksisitenin daha çabuk gelişebilmesi) ilaç tip ve sıklığını etkileyebilir. ‹laç farmakodinamiğinde yaşa göre değişiklikleri de dikkate almak gerekir. Örneğin çocuklarda yarılanma ömrü genellikle erişkinden hızlıdır ve doz aralığını gereksiz kısaltmamak gerekir. Ama yenidoğanlarda gebelik haftasına (prematürelik düzeyi veya doğum ağırlığı- na) göre değişmek üzere özellikle ilk 7 gün içinde, böbreğin fizyolojik immaturitesi nedeniyle kilogram başına doz daha azdır ve doz aralığı ilaçlara göre de- ğişen oranlarda uzar. Bu nedenle tedavi verecek hekim konuyla yakından ilgili değil ise, referans listelerine bakılarak doz ayarı yapılmalıdır. Erişkinlerde bazı enfeksiyonlarda tercih edilen ilaçların (gelişen eklem kıkırdağına hasar yapıcı etkileri nedeniyle siproşoksasinin, kalıcı diş boyanmasına yol açtığı için tetrasiklininin) çocuklara verilmesi kontredikedir. Keza diğer çocukluk dönemlerinde sıklıkla verilebilen bazı ilaçlar (sürekli kan düzeyi izlenemediği taktirde Grey Sendroma yola açabildiği için kloramfenikol, sarılık riskini arttırdığı için seftriakson) yenido- ğanlarda verilmez (1).Item Aspergilloz(Uludağ Üniversitesi, 2007) Aktürk, Berna; Çelebi, Solmaz; Hacımustafaoğlu, Mustafa; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıAspergillus türleri, 900 den fazla türü olan, tüm dünyada çürüyen materyal üzerinde sık ve yaygın olarak bulunan saprofit bir mantar ailesidir. İnsanlarda invaziv hastalık, invaziv olmayan hastalık ve aşırı duyarlılık sendromu olmak üzere üç farklı hastalık grubuna neden olurlar. Aspergillus türleri özellikle bağışıklık sisteminde sorun olan hastalarda ciddi enfeksiyonlara neden olan ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların ve antibiyotiklerin yaygın olarak kullanılması ile önemi giderek artan enfeksiyonlara sebep olan mantarlardır. Bu yazıda özellikle invazif aspergilloz enfeksiyonunun patolojisi, patofizyolojisi, klinik tabloları, tanı ve tedavisi anlatılmaktadır.Item Ateşli çocukta antibiyotik: Ne zaman?(Uludağ Üniversitesi, 2006) Hacımustafaoğlu, Mustafa; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıItem Brusellozis(Uludağ Üniversitesi, 2004) Çelebi, Solmaz; Hacımustafaoğlu, Mustafa; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıBrusellozis enfekte hayvanlardan insanlara doğ- rudan temas, süt ve süt ürünlerinin taze olarak tüketilmesi ve/veya enfekte damlacıkların inhalasyonu ile bulaşabilen bir enfeksiyon hastalığıdır (1). Gelişmiş ülkelerde tamamen ortadan kaldırılmakla birlikte, hayvancılığın yoğun, çiğ süt ve süt ürünlerinin, tüketiminin yaygın olduğu ülkemizde ve gelişmekte olan ülkelerde halen önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir (2, 3). Hastalık ilk kez Hipokrat zamanında “humma” olarak tanımlanmıştır, 1886’da Bruce ilk kez etkeni izole etmiş, mikrokok olarak ifade etmiş ve bu etkenin yaptığı enfeksiyonu “Malta humması” olarak adlandırmıştır, 1895’de Bang düşük yapan sığırlardan “Bacillus abortus’u izole etmiş, 1920’de ise Alice Evara brusella terimini kullanmıştır. Hastalık için Malta ateşi, peynir hastalığı ya da ondülan ateş gibi isimler verilmiştir (4).Item Çocuklarda invaziv H. influenzae Tip b enfeksiyonları(Uludağ Üniversitesi, 2006) Hacımustafaoğlu, Mustafa; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıMenenjit, pnömoni, sepsis/bakteriyemi, epiglottit, selülit, septik artrit, osteomyelit, perikardit gibi klinik tablolar invaziv enfeksiyon olarak nitelendirilir. Uygun tedavi olmadıkları takdirde hayati tehlike doğurur, sekel bırakma oranı da yüksektir. İnvaziv hastalık tanısı, normalde steril olan vücut bölgelerinden (kan, BOS, sinovial sıvı gibi) Haemophilus influenzae izolasyonu ile konulur.Item Çocuklarda pandemik 2009 influenza A (H1N1) enfeksiyonu(Uludağ Üniversitesi, 2011-07-12) Çakır, Deniz; Çelebi, Solmaz; Hacımustafaoğlu, Mustafa; Salı, Enes; Özgür, Taner; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim DalıGiriş: Kasım-Aralık 2009 tarihleri arasında inşuenza benzeri hastalık tanımına uyan ve pnömoniyle gelişen, hastaneye yatırılan 68 olgu ile ilgili deneyimlerimizin paylaşılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Kanıtlanmış pandemik 2009 inşuenza pozitif olgular ile negatif olgular klinik belirti ve bulgular, laboratuvar ve radyolojik görüntüleme sonuçları, hastanede ve yoğun bakımda yatış süreleri, almış oldukları tedaviler ve komplikasyonlar açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Her iki grup arasında cinsiyet dağılımı açısından anlamlı bir fark saptanmadı. Pozitif olgularda 5 yaş üstü olgu sayısı aynı yaş grubundaki negatif olgulara göre anlamlı oranda yüksek saptandı (p=0,004). Pozitif olguların %78,8'inin, negatif olguların %68,8'inin altta yatan hastalığı vardı (p=0,57). Pozitif grupta ishal görülme oranı negatif gruptan anlamlı olarak yüksek saptandı (p=0,02). Mevsimsel inşuenza aşılanma oranlarının düşüklüğü dikkat çekiciydi. Her iki grup arasında aşılanma oranları açısından anlamlı bir fark saptanmadı (p=0,99). Sonuç: Hastalığın ciddiyeti pozitif ve negatif olgularda benzer seyretmiştir. Her iki grupta da altta yatan hastalığı olanların oranının yükseldiği dikkat çekmektedir.Item Çocuklarda plevral ampiyem tedavisi sonrası uzun süreli izlemde akciğer fonksiyonları(Uludağ Üniversitesi, 2009) Kırkpınar, Ayhan; Canıtez, Yakup; Çelebi, Solmaz; Sapan, Nihat; Hacımustafaoğlu, Mustafa; Gürpınar, Arif; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Alerji Bilim DalıGiriş: Çocukluk çağında ampiyem tedavisi sonrası uzun süreli izlemde akciğer fonksiyonlarının değerlendirilmesi ile ilgili çalışmalar az sayıdadır. Bu çalışmada ampiyemli çocuklarda antibiyotik (AB) veya antibiyotik + tüp torakostomi (TT) veya AB+TT+fibrinolitik (FT) tedavileri sonrası geç dönem solunum fonksiyon testleri sonuçlarının araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ampiyem nedeniyle 1-13 yaşlarında tedavi edilmiş 45 olgu çalışmaya alındı. Hastaların yaş, cinsiyet, başlangıç ve izlem süresince saptanan klinik bulguları, radyoloji ve laboratuvar sonuçları, uygulanan tedaviler (AB veya AB+TT veya AB+TT+FT) incelendi. İzlem süreleri sonunda solunum fonksiyon testleri yapı larak değerlendirildi. Bulgular: Olguların ortalama yaşları ilk başvuruda 6,3±3,3 yaş (1-13 yaş), izlem süresi sonunda ortalama 9,3±3,4 yaş (4-17 yaş), ortalama izlem süreleri 30,4±13,5 ay (6-54 ay) olarak bulundu. İlk başvurularında ampiyemli olguların 14’ü (%31,1) akut eksudatif evre (Evre 1), 19’u (%42,2) fibropürülan evre (Evre 2) ve 12’si (%26,7) kronik organize evre (Evre 3) olarak sınışandırılmıştı. Yirmi bir (%46,7) olgu AB, 8 (%17,8) olgu AB+TT ve 16 (%35,5) olgu da AB+TT+FT tedavisi almıştı. İzlem süresinde akciğer grafilerinde 3. ayda 15 (%33,3), 6. ayda 3 (%6,6) olguda patolojik bulgu bulundu, 12. ayda tamamı normaldi. Yirmibeş olguya solunum fonksiyon testleri yapılabildi. Bu olguların ortalama izlem süreleri 32,7±11,9 ay idi. Yirmibeş olgunun 3’ünde (%12) minimal restriktif bulgular saptandı, bu 3 olgunun izlem süreleri daha kısa idi (8,3±3,3 ay). Solunum fonksiyon testleri yapılan 25 olgudan 6’sı (%24) Evre 1, 12’si (%48) Evre 2, 7’si (%28) Evre 3 ampiyem olarak sınışandırılmıştı ve 12 olgu (%48) AB, 4 olgu (%16) AB+TT, 9 olgu (%36) AB+TT+FT tedavisi almıştı. Evrelere ve tedavi yöntemlerine göre olguların VC, FVC, FEV1/FVC, FEV1, FEF25-75% ve PEF değerleri ortalamaları karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel anlamlı farklılıklar bulunmadı (p>0,05). Sonuç: Çocuklarda ampiyem tedavisi sonrası izlem süresinde 3.- 6. aylar arasında akciğer grafilerinde belirgin düzelmenin gözlendiği ve geç dönemde solunum fonksiyon testlerinin genel olarak normal sınırlar içinde olduğu belirlendi. Sonuçlarımız çocuklarda ampiyem tedavisi sonrası uzun dönemde akciğer fonksiyonlarında belirgin bir bozulma gelişmediğini düşündürmektedir.Item Çocuklarda sepsis ve septik şok(Uludağ Üniversitesi, 2006) Çelebi, Solmaz; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıSepsis yıllar boyunca tedavi açısından ciddi problemler oluşturan ve yüksek mortaliteye neden olan bir sorundur. Mortalite oranı 1960'larda %100 iken, günümüzde erken tanı ve tedavi ile mortalite oranı azalmıştır. Ancak halen çocuklarda ölüm nedenleri arasında ilk on neden içindedir. ABD'de her yıl 250.000 erişkin sepsis nedeniyle kaybedilmektedir. Sepsise bağlı ölümlerde yaş, enfeksiyon etkeni, enfeksiyonun kazanıldığı yer ve altta yatan primer hastalık önemlidir. Septik şoklu hastalarda mortalite oranı değişmekle beraber yaklaşık %40 olarak bildirilmektedir. Erken tanı ve tedavi prognoz yönünden önemlidir. Sepsis konağın enfeksiyona karşı yanıtı olarak tanımlanmaktadır. Sistemik inşamatuar yanıt sendromu (SIYS) erişkinler için geliştirilmiş, çocuklar için modifiye edilmiştir.Item Çocuklarda tularemi: Tularemili 15 olgunun klinik, laboratuvar ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2013-03-12) Çelebi, Solmaz; Koyuncu, Ekrem; Bozdemir, Şefika Elmas; Çetin, Benhur Şirvan; Hacımustafaoğlu, Kemal; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıGiriş: Tularemi Francisella tularensis’in neden olduğu zoonotik hastalıktır. Bu çalışmanın amacı tularemi tanısı konan 15 çocuk olgunun klinik ve laboratuvar bulgularının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Polikliniğine ateş, boğaz ağrısı ve lenfadenopati (LAP) yakınması ile başvurup mikroaglütinasyon test (MAT) titresi 1/160 ve üstünde olan 15 olgu geriye dönük olarak değerlendirilerek sosyo-demografik özellikleri, hayvan ile temas ve kene ısırığı öyküleri, yakınma süreleri, klinik ve laboratuvar bulguları, tedavileri ve klinik gidişleri incelendi. Bulgular: Olguların yaş ortalaması 11,5±5,1 yıl (3-17) ve %53’ü erkek idi. Olguların %53,3’ü kırsal kesimde yaşıyor ve kuyu suyu kullanıyordu. En sık başvuru yakınmaları olan boyunda şişlik (%93,3), boğaz ağrısı (%66,7) ve ateş yüksekliği (%66,7) idi. Olgularda en sık orofarengeal tularemi (%66,7) saptandı. Cerrahi olarak olguların %27’sinin LAP’si boşaltılırken, %13,3’ünde ise LAP kendi kendine drene olmuştu. Bulgular başladıktan sonraki ortalama başvuru süresi 53±45,3 (5-150) gün bulundu. Başvuru öncesi olguların %60’ında betalaktam grubu antibiyotik alımı vardı. Lenf bezleri süpüre olan 6 olgunun başvuru ortancası 61 (20- 150)gün, diğerlerinin ise 35 (5-75) gün olarak saptandı p<0,05. Laboratuvar incelemelerinde; lökosit sayısı 8558,6±1384,5 (6030-11400)/mm3, CRP düzeyi 5,8±2,9 (1-6,7) mg/dl, ESH 33,1±28,9 (6-103) mm/saat olarak bulundu. MAT titreleri 1/160 ile 1/1280 arasında idi. Yedi (%47) olguya gentamisin, beş olguya (%33) streptomisin, üç olguya (%20) doksisiklin tedavisi uygulandı. Sonuç: Tularemi, kırsal alanda yaşayan ve beta-laktam antibiyotiklere yanıt vermeyen tonsilofarenjit ve servikal LAP’lı olgularda ayırıcı tanıda düşünülmelidir.Item Febril nötropenide C-reaktif protein ve prokalsitoninin yeri(Uludağ Üniversitesi, 2009) Özdemir, Özlem; Baytan, Birol; Demirkaya, Metin; Çelebi, Solmaz; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Hematoloji Bilim DalıAmaç: Febril nötropeni kanser hastalarında en önemli mortalite ve morbidite nedenidir. Bu nedenle tanının erken konması ve uygun antibiyoterapinin başlanması oldukça önemlidir. Bu çalışmada febril nötropenik hastalarda C-reaktif protein (CRP) ve prokalsitonin arasında sepsisin şiddeti ve tanımlanmasında bir farklılık olup olmadığını göstermek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu prospektif çalışmaya Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Ünitesinde febril nötropeni tanısıyla izlenen 30 olgu (35 atak) dahil edildi. Serum CRP ve prokalsitonin değerleri 0-5. günlerde alındı. Kültür üremesi, uzamış ateş, mukozitin varlığı ve mutlak nötrofil sayısı (MNS) ile karşılaştırma yapıldı. Bulgular: Akut lösemi tanısı alan 16 (%54) ve solid tümörlü olan 14 (%46) olgu incelendi. CRP ve prokalsitonin değerleri karşılaştırıldığında her iki parametrenin de pik değerine 1. günde ulaştığı ve benzer zamanlarda azaldığı görüldü, ancak aralarında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon saptanmadı (r=0,2, p>0,05). Mukoziti ve kültür üremesi olan hastalarda parametreler açısından anlamlı bir fark yoktu. Ancak CRP, MNS<100/mm3 olanlarda 3, 4 ve 5. günlerde istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek bulundu. Benzer şekilde CRP, uzamış ateşi olanlarda 1,2,3 ve 4. günlerde anlamlı derecede daha yüksekti. Sonuç: Bu çalışma febril nötropenide enfeksiyonun erken tanınması ve şiddetinin belirlenmesi açısından prokalsitoninin CRP’ye bir üstünlüğünün olmadığını göstermektedir. Prokalsitonin lökopenik olmayan hastalarda çok iyi bir enfeksiyon belirteci olmasına karşın nötropenik hastalarda tanısal değerini belirlemek için daha geniş kapsamlı prospektif çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Item İnfantil osteopetrozis ve rikets birlikteliği: Olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2011-07-18) Sancak, Yasemin; Çakır, Deniz; Aygün, F. Deniz; Eren, Erdal; Tarım, Ömer Faruk; Çelebi, Solmaz; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Endokrinoloji Bilim DalıGiriş: Osteopetrozis osteoklast fonksiyonunda yetersizlik sonucu gelişen azalmış kemik rezorpsiyonu ve artmış kemik dansitesi ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Rikets osteopetrozisin nadir görülen bir komplikasyonudur. Bu yazıda sağ kasığında şişlik yakınması ile sağlık kuruluşuna başvuran ve hepatosplenomegali nedeniyle kliniğimize sevk edilen 3 aylık erkek bebekte osteopetrozis ve rikets birlikteliği nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur. Olgu: Sağ kasığında şişlik nedeniyle başvurduğu dış merkezde hepatosplenomegalisi saptanan 3 aylık erkek bebek tetkiklerinde CMV IgM ve CMV Ig G pozitifliği bulunması üzerine konjenital CMV enfeksiyonu ön tanısıyla Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğine yönlendirilmişti. Gebeliği süresince takipli anneden sorunsuz olarak doğan olgunun fizik muayenesinde baş kontrolü ve göz takibi yoktu, bilateral horizontal nistagmusu vardı, sistem muayenelerinde 5 cm hepatomegali, 6 cm splenomegali ve sağ kasıkta inguinal herni dışında özellik yoktu. Biyokimyasında Ca: 9,3 mg/dl (8,4- 10,2), P: 2,2 mg/dl (2,3-4,7), ALP: 1139 U/L (40-150) dışında bir özellik yoktu. PA akciğer grafisinde kemik yapıda saptanan hiperintens görüntü nedeniyle çekilen tüm vücut grafilerinde belirgin dansite artışı, kraniyografide ‘space alien’ görüntüsü, vertebra grafisinde sandviç manzarası, kosta uçlarında kostakondral bileşkelerde genişleme olması üzerine osteopetrozis üzerine oturmuş rikets olabileceği düşünüldü. Tartışma: Osteopetrozis ve rikets birlikteliği nadir görülen çelişkili bir durum olmakla birlikte erken tanı ve tedavi ile hastaların yaşam süresi uzamaktadır. Bu nedenle rikets açısından dikkatli olunarak kemik iliği naklinden önce rikets tedavisi verilirse tedavi başarısı artacaktır.Item İnvaziv H. influenzae tip b enfeksiyonları; klinik ve tedavi(Uludağ Üniversitesi, 2004) Hacımustafaoğlu, Mustafa; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıMenenjit, pnömoni, sepsis/bakteriyemi, epiglottit, selülit, septik artrit, osteomiyelit, perikardit gibi klinik tablolar invaziv enfeksiyon olarak nitelendirilir. Uygun tedavi yapılmadığı takdirde hayati tehlike doğurur, sekel bırakma oranı da yüksektir. ‹nvaziv hastalık tanısı, kan, BOS, sinovial sıvı gibi normalde steril olan vücut bölgelerinden Haemophilus inşuenzae (Hi) izolasyonu ile konulur. Kapsülsüz (non-tipabl; tiplendirilemeyen) H inşuenzae formları (nt-Hi) tipik olarak otitis media, bronşit, konjonktivit, sinusit gibi mukozal hastalık yapar. Ancak yaşlılarda, immunsuprese veya immun yetmezlikli hastalarda, malnutrisyonlu veya prematurelerde invaziv hastalığa da neden olabilir. İnvaziv hastalık özellikle kapsüllü olan H. inşuenzae tip b (Hib) ile oluşturulur. Dünyada farklı ülke ve bölgelere göre değişmekle birlikte Hib hastalık insidansı yılda yaklaşık 20-200/100.000 arasında değişir (1). Toplum çalışmaları, Hib’in bütün invaziv Hi enfeksiyonlarının yaklaşık % 95’inden sorumlu olduğunu göstermiştir (2, 3). Kalanların çoğu nt-Hi grubunda olup, çok az kısmı kapsüllü tip f dir. Hib konjuge aşısı yapılan çocuklarda Hib hastalığı geçirme riski anlamlı olarak düşer. Hib enfeksiyonlarının azalması ile non-tip b (non-hib) enfeksiyon hastalıkları rölatif olarak daha sık görülmektedir. Aslında konjuge aşıyla mutlak nt-b invaziv hastalık insidansında artma olmamıştır (1). Kapsülsüz veya tiplendirilemeyen H. inşuenzae (nt-Hi) aslında sinüsit ve otitis media gibi daha hafif seyirli üst solunum yolu enfeksiyonlarına yol açar, bazı durumlarda bakteriyemi, pnömoni, menenjit veya yenidoğan sepsisine yol açabilir. H. inşuenzae akut bakteriyel konjontivitin en sık nedenidir. Çoğu nt-Hi özellikle H. aegyptius neden olur. Nt-Hi ayrıca konjunktivit-akut otitis media sendromunun da en önemli etkenlerindendir. Hib konjonktivite nadiren yol açar ama Hib’e bağlı preseptal selülit gelişen olgularda öyküde konjonktivit varlığı %17 oranında bildirilmiştir (4, 5).Item Metisiline dirençli staphylococcus aureus olgularının değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2019) Yeşil, Edanur; Çelebi, Solmaz; Özer, Arife; Hacımustafaoğlu, Mustafa; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıAMAÇ: Bu çalışma, hastanemiz Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde yatarak izlenen hastalarda metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) enfeksiyonlu olguların incelenmesi ve ayrıca toplum kaynaklı MRSA’ya dikkat çekmek amaçlı yapılmıştır. MATERYAL ve METOD: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde, Ekim 2012-Şubat 2017 tarihleri içerisinde yatmış olan hastalardan alınan kültürlerde S. aureus anlamlı üremesi olanlar çalışmaya dahil edildi. İstatistiksel analizlerde SPSS 17.0 programı kullanıldı. BULGULAR: Bu dönem içerisinde toplam 31 S. aureus enfeksiyonu saptandı. Staphylococcus aureus enfeksiyonu gelişen olguların 17’si (%54,8) sağlık bakımı ilişkili idi. Sağlık bakımı ilişkili stafilokok enfeksiyonlarının 12’sinde (%70,5) MRSA mevcuttu. Toplum kaynaklı 14 stafilokok enfeksiyonundan 12’sinde (%85,7) MRSA üremesi saptandı. Toplum kaynaklı MRSA enfeksiyonlu olgularının %83’ü (n=10) erkek olup ortalama yaşı 67,6±77,8 ay (medyan 26, aralık 1-204) idi. Sağlık bakımı ilişkili MRSA (SB-MRSA) enfeksiyonlu olguların %67’si (n=8) erkek olup ortalama yaşı 106,7±81,3 ay (medyan 108, aralık 0-222) idi. Toplum kaynaklı MRSA üreyen olgularda ön planda yumuşak doku enfeksiyonu tanısı mevcuttu. Sağlık bakımı ilişkili MRSA olgularında sık görülen etyolojik sebep bakteriyemi idi. Yumuşak doku enfeksiyonlarının %69'u TK-MRSA iken, diğer enfeksiyonların % 73'ü SB-MRSA'dan kaynaklanmaktadır (p=0,041). Olgularda MRSA ilişkili mortalite saptanmamıştır. SONUÇ: Çalışmamızda toplum kaynaklı stafilokok enfeksiyonlarında MRSA (%85,7) oranı yüksek bulunmuştur. Toplum kökenli MRSA, çoğu durumda yumuşak doku enfeksiyonları ve ardından septisemi ile saptanmıştır. Bakteriyemi, sağlık bakımından edinilen MRSA olgularının başlıca nedeni olmuştur.Item Pediatride hastane kaynaklı enfeksiyonlardan korunma(Uludağ Üniversitesi, 2005) Hacımustafaoğlu, Mustafa; Tıp Fakültesi; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim DalıPediatri hastane pratiğinde hastane enfeksiyonları (HE) ve kontrolü önemli bir konudur. Her bir enfeksiyon için hastanede yatış süresini ortalama 10-15 gün arttırır ve böylece morbidite, mortalite ve yatış masraflarına önemli ölçüde etkisi olur. HE kontrol stratejileri, sağlık hizmeti veren herkesi etkiler. HE azaltmak için öncelikle sorunun boyutlarını belirlemek gerekir. Sürekli ve hedefe yönelik sürveyansın uygulanması mevcut HE sıklığı, özellikleri ve sorunu çözücü yaklaşımların belirlenmesini sağlar (Tablo 1 ve 2). ‹zolasyon uygulamaları ve standart önlemler hastalar arası ve sağlık çalışanıyla hasta arasındaki enfeksiyonun yayılmasını önlemede en etkin yoldur. El yıkama veya susuz el yıkama olarak tabir edilebilen alkol esaslı temizleyici ajanlarla el temizliği HE kontrol pratiğinde en önemli yoldur. Mümkün olduğu kadar risk faktörlerini azaltmak, antibiyotiklerin akılcı kullanımı, eğitim ve uygulanabilir kontrol programları, HE'nın kontrol altında tutulmasına katkı sağlar. Bu yazıda HE korunması hakkında genel yaklaşım ve pediatrik hastalara yönelik daha ayrıntılı özelliklerden bahsedilecektir.Item Toksoplazmozis(Uludağ Üniversitesi, 2004) Çelebi, Solmaz; Öcal, Murat; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı