Güncel Pediatri / The Journal of Current Pediatrics
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/5058
2005'te Cilt 3 olması gereken dergi, makalelerin içeriğinde Cilt 2 olarak yazılmış ve ciltlerde bir atlama gerçekleşmiştir. Bu nedenle, dergi sayıları, DergiPark'taki sıralamaya göre değil makalelerin içindeki verilere göre oluşturulmuştur.
Derginin 2021 yılından itibaren yayıncısı değiştiğinden 2021 sonrasındaki sayıları girilmemiştir.
Derginin 2021 yılından itibaren yayıncısı değiştiğinden 2021 sonrasındaki sayıları girilmemiştir.
News
https://dergipark.org.tr/tr/pub/pediatri
https://www.guncelpediatri.com/
Browse
Browsing by Department "Biyokimya Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 2 of 2
- Results Per Page
- Sort Options
Item Anne sütünde adiponektin(Uludağ Üniversitesi, 2007) Kırel, Birgül; Sağlam, Halil; Melahat, Dirican; Tarım, Ömer; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim Dalı; Çocuk Endokrinoloji Bilim DalıAmaç: Adipositler tarafından salgılanan bir protein olan adiponektin esas itibarıyla glukoz toleransını ve insülin duyarlılığını etkiler. Obezite ve tip 2 diyabet gibi insüline dirençli durumlarda adiponektin düzeylerinde düşüş gözlenir. Yöntemler: Bu çalışmada emziren sağlıklı 32 kadından alınan anne sütlerinde adiponektin düzeyleri çalışılmıştır. Annelerin serum glukoz ve insülin düzeyleri de ölçülerek maternal adiponektin düzeyleriyle karşılaştırılmıştır. Bulgular: Anne sütü ve anneden alınan serumlarda ölçülen ortalama adiponektin düzeyleri sırasıyla 46 (13.8-194) ng/ml ve 4490 (1400- 43320) ng/ml bulunmuştur. Anne sütü ve maternal serum adiponektin düzeyleri arasında herhangi bir korelasyon saptanmamıştır (p>0.05). Anne sütü adiponektin düzeyleri yalnızca örnek alınma zamanı ile ilişkili bulunmuştur [ortalama=2.6 (1-5) gün, (r=-0.5, p<0.01)]. Maternal serum adiponektin düzeyleri yalnızca maternal serum glukoz/insülin oranlarıyla korelasyon göstermiştir (r= -0.4, p<0.05). Sonuç: Anne sütünde saptanabilir düzeylerde adiponektin bulunmaktadır. Anne sütündeki adiponektin maternal adiponektin düzeyleriyle korelasyon göstermemektedir. Anne sütündeki adiponektinin biyolojik işlevlerinin ve yine emziren annelerin çocuklarının tartı alımı ve insülin duyarlılıklarıyla ilişkisinin daha iyi bir biçimde anlaşılabilmesi için daha ayrıntılı çalışmalara gereksinim vardır.Item Guatrlı çocukların değerlendirilmesi ve tedavi sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 2008) Karalı, Yasin; Sağlam, Halil; Kamber, Kadri; Karalı, Zuhal; Sığırlı, Deniz; Tarım, Ömer; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim Dalı; Çocuk Endokrinoloji Bilim DalıAmaç: Guatr etiyolojik nedene bakılmaksızın tiroid bezinin büyümesi olarak tanımlanır. Çocukluk yaş grubunda, özellikle ergenlerde yaygındır. Ülkemizde yapılan değişik çalışmalarda 6-12 yaş arası çocuklarda guatr prevalansı %24,9-92 arasında saptanmıştır. Endemik bölgelerde guatrın en sık nedeni iyot eksikliği iken endemik olmayan bölgelerde kronik lenfositik tiroidittir. Bu çalışmanın amacı guatr tanısı konan hastalarımızın demografik ve tanısal özellikleri, izlem süresince muayene, radyoloji, laboratuvar bulguları ve uygulanan tedavilerin etkinliğinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2000-Aralık 2005 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı polikliniğinden fizik muayene ve tiroid ultrasonografisi bulgularına göre 116 hasta guatr tanısı aldı. Hastaların verileri dosya kayıtlarından geriye dönük olarak incelendi. Guatr evresi Dünya Sağlık Örgütü (WHO) evrelemesine göre yapıldı. Tiroid hacimleri tiroid boyutlarının ultrasonografik ölçümü ile hesaplandı. Ötiroid ve hipotiroid hastalar L-tiroksin tedavisi, hipertiroid olgular propiltiourasil ve propranolol tedavileri aldı. Bulgular: Çocukların 80’i (%69) kız, 36’sı (%31) erkek idi. Tanı anında kızların ve erkeklerin yaş ortalaması sırasıyla 10,1±2,9 yıl, 9,02 ± 3,6 yıl idi. Ortalama takip süresi 3,18 ± 1,83 yıl idi. Tanı anında hastaların çoğu (%76,7), Evre Ib (%38,8) ve Evre II (%37,9) guatr evresindeydi. Tüm çocuklardan 62’si (%53,4) ötiroid, 47’si (%40,5) hipotiroid ve 7’si (%6,0) hipertiroid idi. Hastalardan 79’unda (%68,1) ailede tiroid hastalığı öyküsü mevcuttu. Ayrıca, 11 hastada (% 9,5) eşlik eden başka bir endokrinolojik hastalık mevcut iken 11’inde (% 9,5) epilepsi öyküsü ve 7’sinde (%6) ise başka bir sistemik hastalık mevcuttu. Basit difüz guatrlı 83 (%71,6) hasta mevcut iken, 18 Hashimoto tiroiditli (4’ünde nodül mevcut), 11 (%9,4) izole nodüler ya da multinodüler guatrlı, 1 (%0,9) papiller tiroid kanserli ve 3 (%2,6) Graves hastalığı olan olgu vardı. Ortalama tiroid hacmi tedaviyle 12,68±6,48 (3,4-35,7) ml’den anlamlı bir şekilde 9,2±3,57 (3,19-22,1) ml’ye azalmıştır (p<0,05). Başvuruda %76,7 olan evre Ib ya da evre II guatr oranıtedavi sonrası%36,2’ye (evre Ib %26,7, evre II %9,5) gerilemiş olup bu gerileme istatistiksel olarak anlamlıbulundu (p<0,05). Nodüler guatrıolan 16 hastanın 11’inde (%68,8) tedavi sonrasınodülleri kayboldu. Sonuç: TSH (Tiroid Stimulan Hormon) yükselmesi tiroid bezi büyümesindeki ana tetikleyici güç gibi göründüğünden hipotiroid veya ötiroid guatrıolan hastalarda tiroksin tedavisi uygulanmasıakla yatkın bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımla elde ettiğimiz sonuçlar yüz güldürücüdür. Hipertiroidili hastalarımızın sayı- sıbir sonuca varmaya yetecek boyutta değildir ve hipertiroidili hastalarda guatrın patogenezi TSH yüksekliğini içermemektedir. Ancak antitiroid ilaçlarla hipertiroidinin kontrol altına alınmasıyla tiroid boyutu da küçülüyor gibi görünmektedir.