1994 Cilt 6 Sayı 6
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13825
Browse
Browsing by Department "İlahiyat Fakültesi"
Now showing 1 - 20 of 35
- Results Per Page
- Sort Options
Item 1660'da Bursa camilerinde görev yapan imamlar(Uludağ Üniversitesi, 1994) Çetin, Osman; İlahiyat Fakültesi; İslam Tarihi BölümüGünümüzde imamların fonksiyonları minber ve mihrab hizmetleriyle sınırlıdır. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nda imamların farklı ve çeşitli görev ve yetkileri vardı. Onlar köy ve mahalle teşkilatlarındaki soysal müesseselerde söz sahibiydiler. Bu çalışmada biz 1660 yılında Bursa camiilerde görev yapan imamların bir listesini vereceğiz.Item Bilme ve inanma(Uludağ Üniversitesi, 1994) Prichard, H. A.; Çetin, İsmail; İlahiyat Fakültesi; Felsefe ve Din Bilimleri BölümüDescartes, şüphenin altında yatan nedeni teolojik çerçeveden bağımsız olarak daha genel bir şekilde ortaya koyabilirdi, gerçekten bunu yapması da gerekirdi. O, bizim sahip olduğumuz gibi bir düşünme kapasitesini yani zihnimizi kullanarak, sadece bazı varlıkları açık bir şekilde kavramaya başlamış olabileceğimizi (bu, biz söz konusu kapasiteyi ister Tanrı sayesinde isterse başka bir sebeple sonradan kazanmış olsak da. zorunlu olarak böyledir) ve isterse sahip olduğumuz bu kapasite bize bir daha hata yapmamız mümkün olmayan bir yapıyı sağlayacak güçte olsun, şüphenin daha sonra ortaya çıktığını söyleyebilirdi. Böylece de o, başka hiç bir şeyi öğrenmeden önce, düşünme kapasitemizi kullanmanın bize bilgiyi sağlayacağını öğrenmemiz gerektiğini; başka türlü söylemek gerekirse, herhangi bir özel durumda artık hata yapmayacağımızı bu nedenle de bazı özel şeyleri bilmek zorunda olduğumuzu öğrenmeden önce, kendi zihnimizi kullanmanın bize bilgi sağlamaya yeteceğini öğrenmemiz gerektiğini söylemiş olurdu. Gerçekten bu, şüphenin onun bize kendisini sunduğu daha genel bir formudur ve Locke'un da şüpheyi ele alması bu formda olmuştur.Item Bursa'da Bosnalı bir melami Abdullah Bosnevi hayatı, eserleri ve bir kasidesi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kartal, Abdullah; İlahiyat FakültesiBursalı Hasan Kabâdûz’dan seyr ü sülûkunu tamamlayan Abdullah b. Muhammed, Hilafet merkezinde “Bosnevî”, “Şârihu’l-Fusûs” , “Abdî Efendi” , memleketi Rumelide “Gâibî” lakaplarıyla meşhûr olmuştur. 17. yüzyıl Osmanlı dünyasının önemli mutasavvıf ve şâirlerinden 5 biri olan Bosnevî, H.992 yılında Bosna’da doğmuştur. Ailesi ve sosyal durumuyla ilgili hiçbir bilgiye sahip olamadığımız Bosnevî, ilk tahsilini muhtemelen dönemin geleneksel müfredâtma uygun olarak memleketi Bosna’da tamamlamış daha sonra ilim ve kültür merkezi İstanbul’a gelmiştir. Bosnevî’nin İstanbul’a ne zaman geldiğini ve nasıl bir tahsil gördüğünü bilmiyoruz. Ancak ortaya koyduğu derin birikim ve geniş perspektiften hareket ederek bu dönemde felsefe, kelâm ve tasavvufi düşünce disiplinlerini hakkıyle tahsîl etmiş olduğu sonucuna ulaşabiliriz.Item Dergâhname(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kara, Mustafa; İlahiyat FakültesiEdebî türlerimizden biri de Dergâhname’lerdir. Değişik beldelerin tekkelerini ele alan, onların özelliklerini tanıtan manzumeler, bu kültürün tarihini incelemek isteyenlere de ipuçları verirler. Bu konu mensûr eserlerde de ele alınmıştır. Bursa dergâhları açısından mensûr eserlerin en güzel örneği şüphesiz ki Mehmet Şemseddin Efendi’nin Yadigâr-ı Şemsî adlı eseridir. Aşağıdaki manzume zaman içinde Bursa’da kurulmuş olan 100 kadar tekkenin adım zikrederek bu beldenin ruhanî atmosferini çizmeye çalışmaktadır. Tarihî kaynaklardan bu asrın ilk çeyreğinde Bursa’da faal olan dergâhların sayısının 30-40 civarında olduğunu öğrenmekteyiz. Bazı tekkelerin zamanla değişik isimlerle yadedilâiğini, yangın, zelzele gibi afetler sebebiyle yerine bir başkasının kurulduğunu veya Tıakl-i mekân” ettiklerini de unutmamak gerekir.Item Emilio Betti’ye göre kesin bir bilim olarak hermenötik(Uludağ Üniversitesi, 1994) Grondin, Jean; Özcan, Zeki; İlahiyat Fakültesi; Din Felsefesi BölümüHeidegger öncesi Hermenötiğin genellikle bir insan bilimleri yöntemi olduğu düşünülür. Bu düşünce, XIX. yüzyılın sonuna kadar geri giderse de, insan bilimlerinin hermenötik metodolojisini sistematik biçimde hazırlayan kişi, gerçekten sadece Heidegger’den sonra ve onun ontolojik yorum anlayışına tepki olarak ortaya çıkan çağdaşı, İtalyan hukukçu Emilio Betti’dir (1890-1968). Bu yazıda, Fransa’da düşünceleri az tanınan Betti’nin, doğumunun yüzüncü yılı nedeniyle, hermenötik teorisiyle ilgili temel fikirleri ve bu teorinin sınırları anlatılacaktır. Bunun dışında ayrıca Betti ve Gadamer hermenötikleri arasındaki uyum belirtilecektir. Hukukçu Betti anlama paradigmasını filologun temaşam faaliyetinde bulduğu halde, formasyonu filoloji olan Gadamer, evrensel uygulama hermenötiğinin gelişmesi için hukukî modelden esinlenir.Item Fitne döneminde İbn Sebe’nin rolü hakkında değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 1994) Hüseyn, Taha; Apak, Adem; İlahiyat Fakültesi; İslam Tarihi ve Sanatları BölümüTarihçiler, Hz. Osman döneminde meydana gelen fitne olaylarından bahseder iken, Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra Hz. Ali’nin, Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Aişe’yi karşılamak niyetiyle Medine’den çıkmasından önceki dönemde ve yine Hz. Ali’nin sulh niyetiyle Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Aişe’ye doğru sefer düzenlemesi esnasında İbn Sevdâ’dan ve Sebîierden çokça bahsetmektedirler. Yine tarihçiler Sebeîlerin, Hz. Ali ve ashabının gafleti anında savaşı başlatmak niyetiyle görüşmeler yaptıkları ve Basra yakınlarında karşı karşıya gelen iki orduyu ansızın savaşa tutuşturduklarını ve Müslümanları büyük bir tehlikeye düşürdüklerini iddia ederler. Ancak aynı tarihçilerin, Sıffin savaşını naklederken Sebeîyye’den bahsetmeyi unutmaları, veya ihmal etmeleri gerçekten gariptir.Item Hadisciler, kelamcılar ve sufilerin hadis anlayışlarına iki örnek(Uludağ Üniversitesi, 1994) Karadaş, Cağfer; İlahiyat FakültesiPeygamber, ilahi mesajı insanlara aktaran ve bunları insanlara tatbikî bir şekilde öğreten ilk muallim konumunda olması dolayısıyla kendisine uyanlar açısından önemli bir yer işgal etmektedir. İnsanlar, onun sözlerine ve davranışlarına dikkat etmekte, onun gibi yaşamaya özen göstermektedirler. Bu durum peygamberin kendi zamanında olduğu kadar sonraki devirler için de geçerlidir. Örneğin Hz. Peygamber’in söz, fiil ve kabullenişlerinden oluşan sünneti ümmet için ilk dönemlerde olduğu gibi önemini aynı canlılıkta korumaktadır. Dolayısıyla bir sözün veya davranışın ona ait olup olmadığını tesbit işlemi, sahabe devrinden itibaren özenle üzerinde durulmuş olmakla birlikte, bir takım insanların kendi uydurdukları ya da halk arasında yaygın olan sözleri O’na nisbet etmeye yöneldikleri de bir gerçektir. Bu, önce dinin ikinci kaynağı durumunda olan hadise, sonra da bizzat dinin kendisine zarar vermiştir. Maalesef bazı alimler eserlerinde bu tür uydurmalara yer vermek suretiyle farkına varmadan ümmet içerisinde bunların kabul görmesine yardımcı olmuşlardır. Buna burada sadece iki örnek sunulacaktır:Item Hadisler çerçevesinde mügayyebât-ı hamse meselesi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Karacabey, Salih; İlahiyat Fakültesi; Hadis Bölümüİnsanda, kendi dışında ama kendi hayatını etkileyen dünyayı ve varlıkları tanıma duygusu ağır basmaktadır. Bu nedenle gaybı bilme, bilinmeyeni keşfetme arzusu insanoğlunun hiçbir zaman vazgeçemediği istekleri arasındadır. İlk devirlerde merak edilen ama keşfedilmeyen, belki de hiç bilinemeyecek olan meselelerde sadece arraf ve kahinler gibi söylediğinin bilimsel değeri olmayan kişilerin tahminlerine itibar edilmiştir. İslâm, ayet ve hadislerle, bilinmeyen alemin bir kısmını en azından bilgi düzeyinde gayb olmaktan çıkarmış ise de, dar kapsamlı da. olsa insanın ulaşamayacağı bir gayb sınırı çizmiştir. Bunlar arasında özellikle "mugayyehât-ı hamse" (beş bilinmeyen) meselesi hadis ağırlıklı olarak bu makalenin konusunu teşkil etmektedir.Item Hadislerde geçen bazı sayılar üzerine kısa bir değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 1994) Karacabey, Salih; İlahiyat FakültesiHz. Peygamber’in sözlerinde bazı meselelerin izahı için yeri geldikçe sayılar kullanılmaktadır. Hadislerin doğru anlaşılabilmesi için bu sayıların geçtiği yerler ve kullanış gayelerine dikkat etmek gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü bazı rakamlar bir hükmün sınırını belirtmek, bir kısmı da sınırları belli olmayan ölçüler verebilmektedir. Bu kısa değerlendirmede bazı ana konulardaki hadislerden örnekler verilerek, hadislerde geçen sayıların nasıl anlaşılması gerektiği konusunda bazı teshiller yapılmaya çalışılmaktadır.Item Hakem b. Ebi’l-As ve sürgün olayı(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kazancı, Ahmet Lütfi; İlahiyat FakültesiHakem b. Ebi’l-As b. Ümeyye b. Abdi Şems b. Abd_i Menaf el- Emevi el-Kureşi, Mekke’de doğmuştur. Doğum tarihi hakkında bilgi sahibi olmadığımız Hakem’in, ölüm tarihi de ihtilaflıdır. İbn Abdilberr (463/1070) “ zannederim Hakem, Hz. Osman’a karşı ayaklanmanın başlamasından bir kaç ay evvel ölmüştür” derken Ibn Hacer (842/1448) onu, 32/652 yırında 2 vefat etmiş olarak gösterir. Büyük oğlu Mervan’dan (65/684)dolayı “Ebu Mervan” künyesini almıştır. Hakem,üçüncü halife Hz. Osman’ın (36/656) amcasıdır. Hakem İslam Tarihi yönünden, uzun uzadıya bahsedilmeğe değer bir şahıs değildir. Onun önemi, Emevi soyu arasında belirli bir mevkiin sahibi olan Mervan’m babası olmasındadır. Böyle olmasaydı, “Hakem, Peygamber (s.a.v.) tarafından Medine'den sürgün edildi” şeklinde bir kaç cümle ile iktifa edilebilirdi.Item Hermenötik(Uludağ Üniversitesi, 1994) Harvey, Van A.; Güç, Ahmet; İlahiyat Fakültesi“Hermenötik” terimi Yunanca “Yorumlamak” anlamına gelen “hermeneuein” fiilinden türetilmiş olup beşeri ifadelerin yorumunun mahiyeti ve varsayımları ile ilgili aidi disiplinlere işaret eder. Bu Yunanca terim, tanrıların elçisi ve sınırların muhafızı olan Yunan tanrısı Hermes’in ismiyle etimolojik benzerliğe sahiptir. Bazıları bu benzerliği, yorum işinin tabiatında var olan şu üçlü yapının yansıması olarak görmüşlerdir: 1- Bir kaynaktan gelen bir işaret, bir mesaj veya bir metin, 2- Onu bir kısım dinleyiciye aktarmak için, 3- Bir aracı veya bir yorumcuyu (Kermes) gerekli kılar. Böyle düşünüldüğünde, bu son derece basit üçlü yapı hermenötiğin ilgilendiği başlıca şu kavramsal konulan zımnen kapsar: 1- Bir metnin mahiyeti, 2- Bir metni anlamak neyi ifade eder ve 3- Bu anlama ve yorumu, kendilerine metnin açıklandığı kişilerin önyargı ve inançlarının hangi ölçülerde etkilediği. Bu üç husustan herhangi biri üzerinde ciddi düşünme, yorumlamanın bizzat kendisinin niçin felsefi bir mesele ve bir yorum konusu olduğunu ortaya koyar.Item İbnu’s-Salâh ve ulûmu’l-hadîs’i(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kahraman, Hüseyin; İlahiyat FakültesiA. Yaşadığı Dönem ve Özellikleri H. VII. asırda Eyyubîler devrinde yetişen en önemli muhaddislerden biri de İbnü's-Salâh eş-Şehrezûrîdir. Adını, hanedanın kurucusu Selahaddin’in babası Necmeddin Eyyub’dan alan Eyyubîler, Zengilerin bir uzantısıdır ve onlar vasıtasıyla Büyük Selçuklu devletine bağlanır. Mısır’a hakim olan Şiî-Fatımîlerin iç karışıklıklarla uğraşmasından faydalanan Zengi sultanı Nureddin, bu devletin iç işlerine karışmak için aradığı fırsatı buldu ve Şirkûh adındaki vezirini Mısır’a gönderdi. Şirkûh elde ettiği bir çok askeri ve siyâsî zaferden sonra, son Fatımî halifesi el- Adıd’m (ö. 566/1170) vezirliğine getirildi. Şirkûh, üç ay kadar vezirlik yaptıktan sonra öldü ve yerine yeğeni Selahaddin Eyyûbî geçti (564/1169). Selahaddin, vezirliğin kendisine verilmesiyle durumunun oldukça güçleştiğini farketti. Çünkü hem Şiî-Fatımî halifesinin veziri hem de Sünnî Dımaşk sultanının nâibi idi.Item İlahi kitaplarda Hz. Muhammed(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kaya, Remzi; İlahiyat FakültesiYüce Allah Peygamberlerden Hz. Peygamber’in geleceğini bildirmeleri için söz almıştı. İşte bu makalede eski ilahi kitaplarda Hz. Muhammed’in geleceğini bildiren bilgileri bulacaksınız.Item İngiltere üniversitelerinde 1965-1984 yılları arasında İslâmî bilimlerde yapılmış lisansüstü çalışmalar(Uludağ Üniversitesi, 1994) Uysal, Enver; İlahiyat FakültesiBir süre önce İngiltere'de bazı üniversite ve kütüphanelerde araştırma yapma fırsatı bulmuştum. İngiltere'deki üniversitelerde İslâmi bilimlerde yapılmış lisansüstü çalışmaları içeren bir kaynak olup olmadığını araştırırken Londra'da SOAS (School of Oriental and African Studies) kütüphanesinde "Index to Theses" adlı 34 ciltlik bir eserle karşılaştım. Bu, İngiltere'deki üniversitelerde yapılmış lisansüstü tezleri çeşitli ana başlıklar altında ele alıp sıralayan bir periyodik idi. Bu eserdeki "Religion", "Philosophy" ve "Theologhy" bölümlerini taradım, sonuçta aşağıdaki liste ortaya çıktı. Bir fikir vermesi açısından, bu listeyi, ait olduğunu düşündüğüm bilim dallarına tasnif ederek, ülkemizde İslami bilimlerde araştırma yapanların dikkatine sunmayı uygun buldum.Item İslâm hukuk tarihi açısından ilk dönem Osmanlı hukuk çalışmalarına bir bakış (1299-1500)(Uludağ Üniversitesi, 1994) Cici, Recep; İlahiyat FakültesiOsmanlı Devleti’nde kuruluş yıllarından itibaren yönetimin her kademesinde Islâm hukuku benimsenmiştir. Bu nedenle ilmi çalışmalar, daha ziyade dinî ilimlerde ve özellikle de fıkıh alanında yoğunlaşmıştır. Şüphesiz, hu alanda yapılan çalışmaların hepsi aynı seviyede değildir. Bu itibarla Osmanlı âlimleri ve eserleri hakkında, özellikle fıkıhla ilgili eserler bakımından doğru kanaat serdedebilmek için yapılan çalışmaların çeşitli yönlerden incelenmesi gerekmektedir. İşte böyle bir amaçla bu makalede, Osmanlı Devleti’nin ilk döneminde (1299-1500) ortaya konan hukuk çalışmaları, taklid devrinin temel özellikleri çerçevesinde mukayeseli bir şekilde ele alınmıştır.Item İslam hukukuna göre ihkak-ı hak(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kaya, Ali; İlahiyat Fakültesiİbn Haldun’un da haklı olarak belirttiği gibi, insanların toplum halinde yaşaması bir zarurettir. Hakikaten de tarih boyunca yalnız başına yaşayan insana hiç rastlanmamıştır. Bu konuda ne tarihçiler, ne arkeologlar, ne de sosyologlar tarafından aksine bir görüş ileri sürülmüştür. Nitekim bu gün de müşahade etmekteyiz ki, insan bir cemiyette dünyaya gelmekte, bir cemiyet içerisinde yetişmekte ve o cemiyette ölmektedir. Hayatının her kademesi, yaşadığı cemiyetteki ilişkilerle şekillenir. Kısacası, insanı cemiyet dışında düşünmek imkansızdır.Item İslam hukukuna göre ötanazi(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kaya, Ali; İlahiyat FakültesiSon yıllarda, tabip ve hukukçular başta olmak üzere, birçok ilim adamının gündemini yoğun bir şekilde işgal eden en önemli konulardan biri “ötanazi”dir. Bizi burada ötanazinin tıbbî yönünden ziyade hukukî yönü ilgilendirmektedir. Kısaca problem, hayati fonksiyonlarını tamamen yitirdiği tıbben sabit olan bir hastanın daha fazla, acı çekmemesi için tıbbî usullerle hayatına son verilip verilemeyeceği ve böyle bir eylemin işlenmesi halinde ortaya çıkan hukuki sonuçlardır. Belirli yönleriyle de olsa, Hollanda ve ABD gibi bir kısım ülkelerin yürürlükteki hukuk mevzuatı içinde yer almaya başlayan ve bir takım kanunî düzenlemelere konu olan “ötanazi” olayını biz de “İslâm hukuku” açısından inceleyeceğiz. İslâm hukukunun meseleye bakışını anlatmaya geçmeden önce, ötanazinin bir tanımını yapmak uygun olacaktır.Item İslam hukukuna göre tıbbi müdahaleden doğan sorumluluk(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kaya, Ali; İlahiyat FakültesiHer insan ömrü boyunca sağlıklı bir yaşam sürmek ister. Fakat onun bu arzusu, her zaman gerçekleşmeyebilir. Genellikle, kendi ihmali veya dikkatsizliği yüzünden, bazen de kendisi dışındaki sebeblerden dolayı sağlığı bozularak hastalanabilir. İşte böyle durumlarda yeniden eski sağlığına kavuşabilmek için doktorlara başvurulur. Bu da hasta ile doktor arasında tedavi amacına yönelik bir ilişkinin kurulmasına yolaçar. Eskiden tedavi şekillerinin basitliğinden dolayı oldukça yalın olan bu ilişkiler, günümüzde hastalıkların ve tedavi şekillerinin giderek artan bir şekilde çeşitlenmesi neticesinde daha da boyut kazanmıştır. Yeni ilaç ve tedavi yöntemlerinin uygulanmasını içeren bu durum, şüphesiz, sadece tıp ilminin ve teknolojisinin gelişmesini değil, aynı zamanda hasta ile hekim arasındaki hukuki ilişkilerin mahiyetini de değiştirmiştir.Item İslâm’ın koruyucu aileye bakışı(Uludağ Üniversitesi, 1994) Kurt, Abdurrahman; İlahiyat FakültesiAile, fertlerin psiko-sosyal hayatına etki eden temel bir kurumdur, Cemiyetin dini, örfü, âdeti gibi tüm kültürel değerleriyle uygunluk arzedecek tutum ve davranışların çekirdeğinin atıldığı kutsal bir mekândır aile. Bir aile yuvasının fert ve toplum hayatında sayılamıyacak kadar çok faydası var... Acaba, aile hayatından sadece aynı kanı taşıyanlar mı istira.de edebilirler? Farklı kam taşıyan yetim çocukların sıcak aile ortamında yaşaması ya da fakir aile çocuklarının, imkânları daha iyi olan bir ailede barınması mümkün değil midir? Kur'an'da "evlât edinme" yasaklandığına göre, kimsesiz yetim çocuklar, hiçbir zaman bir ailenin yerini tutamıyan bakımevlerinin soğuk atmosferine mi terkedilmeliler?Item John Locke’da ahlâk kurallarının kaynağı(Uludağ Üniversitesi, 1994) Çetin, İsmail; İlahiyat FakültesiAhlâk Felsefesinde yer alan her ahlâk sisteminin sahip olduğu ortak özelliklerden biri de, insanlara, "ahlâki iyi"ye uygun olan davranışları gerçekleştirmeyi, "ahlâki kötü”ye uygun olan davranışlardan kaçınmayı emreden birtakım ahlâk kurallarım içinde taşımaktır. Yine, her ahlâk sistemi birtakım ahlâk kurallarını içinde taşıdığı gibi, bu kuralların kendisinden çıktığı bir kaynağı göstermeyi de ihmal etmez. Bu kaynak, bazen toplum, bazen bilge bir insan, bazen de (ilahi dinlerin ortaya koyduğu ahlâk sistemlerinde olduğu gibi) aşkın bir Varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu makale, tanınmış Ingiliz filozofu John Locke'ım ahlâk kurallarının kaynağı ile ilgili görüşlerini ortaya koymayı ve bu görüşleri, filozofun kendi felsefi sistemi açısından değerlendirmeyi amaçlamaktadır.