Sosyal Bilimler Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27
Browse
Browsing by Department "Bursa Yüksek İslam Enstitüsü"
Now showing 1 - 3 of 3
- Results Per Page
- Sort Options
Item el-Mebsût'a göre tatbikatta Hanefî mûctehidlerinin ictihaf usulü(Uludağ Üniversitesi, 1981) Yavuz, Yunus Vehbi; Karaman, Hayreddin; Bursa Yüksek İslam EnstitüsüKarşılaştığı tüm zorluklardan insanlığı kurtarmak ve mükemmel bir hayat sürdürmesini sağlamak üzere, dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli İslam gönderilmiştir. Nitekim bu manayı ifade etmek üzere Kur’an-i Kerim’de şöyle buyuruluyor: “Bu gün kafirler dininizi (sömürmekten) ümitlerini kestiler. Bugün size dininizi tamamladım. Üzerinizdeki nimetimi de tamamladım ve din olarak size İslam’ı seçtim.” Bu ayet’i kerime, İslam ile müşerref olmanın en büyük nimet olduğunu, en mükemmel bir din olduğunu ve O’na sarıldığımız taktirde bu nimetten mahrum olduğu halde aleyhindeki çalışmaların bir netice vermeyeceğini müjdeliyor. İslam’a düşman olanların kötü emellerini boşa çıkaracak çalışmaların başında bu nimetin büyüklüğünü taktir ederek kendisinden azami derecede faydalanmak gelir. İslam nimetinden faydalanmak, onun gösterdiği yoldan yürümekle, bize söylemek istediği derin manaları anlamakla ancak mümkün olur. Kur’an-ı Kerim'in sık sık ifade buyurduğu hidayetten öncelikle anlamamız gereken mana bu olsa gerektir. Bu hidayetin sarsılmaz yolu ilmi prensiplere bağlı olarak yapılan çalışmalardan geçmektedir. Selef alimleri İslam’ın ilk devirlerinde bu yolu takip ederek din inançlarını tefsir, tevil ve yaşadıkları toplumun meseleleri paralelinde açıklamak suretiyle hidayet rehberliği görevini ifa etmişler, dolayısıyla İslam’a büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu hizmette özellikle ilk Hanefi müctehidlerinin payı çok büyüktür. Onlar, toplumun her meselesi ile, hatta ortaya çıkması farz edilen meseleleri ile yakından ilgilenmişler ve güçlükleri yenmeğe çalışarak sadece kendi toplumlarına değil, kendilerinden sonra gelen insanlara da rehberlik etmişlerdir. Şüphesiz bunu yaparken onlar, bazı prensiplere dayanmışlar, bazı örnekleri göz önünde bulundurmuşlardır. Bu prensipler fıkıh usulü kitaplarında sonradan kaideleştirilmiştir. İşte tezimizin konusu bu prensiplerinin, furu’daki tatbikatına dayanarak, onların toplum ile din arasında nasıl bir ilişki kurduklarını ve ortaya koydukları meseleleri, özellikle nas bulunmayan konularda nasıl açıkladıklarını örnekleri ile göstermektir.Item Tıbb-ı nebevî(Uludağ Üniversitesi, 1979) Denizkuşları, Mahmut; Kandemir, Mehmet Yaşar; Bursa Yüksek İslam EnstitüsüHz. Peygamber (a. s.), her konuda olduğu gibi tıp konusunda da bizim için en güzel rehber ve örnek olmuştur. Bu bakımdan onun tıp konusundaki söz ve hareketlerini tesbit etmek önemlidir. Hadis kitaplarında tıbba ait bölümler ayrıldığı gibi tıbb-ı Nebevi ile ilgili müstakil eserler de yazılmıştır. Araştırmamızın giriş bölümünde cahiliyye devri Araplarının tıp bilgisiyle tıbb-ı Nebevi arasında bir mukayese yapılarak Rasül-i Ekrem’ in tıp konularıyla ilgisi ortaya konulmuş, tıbbi hadislerin de diğer hadisler gibi değer taşıdığı isbat edilmeye çalışılmıştır. Tez üç bölümden meydana gelmektedir: Birinci bölümde, temizlik, beslenme, uyku ve bulaşıcı hastalıklar gibi koruyucu hekimlik ile ilgili hususlardaki hadisler ile bugünkü tıbbın görüşleri yer almaktadır. İkinci bölümde Hz. Peygamberin hastalık ve tedavi hakkındaki hadisleri ile modern tıbbın görüşleri mukayese edilmektedir. Üçüncü bölümde ise, tıbb-ı Nebevi sahasında eser vermiş olan alimlerin kitaplarını tesbit ederek onların muhtevasını göstermeye çalıştım. Metinde geçen şahıs isimlerinin vefat tarihleri, ismin ilk geçtiği yerde ve tekerrürü halinde aralıklı olarak gösterilmiştir. Tarihler, önce hicri olmak üzere bir taksim çizgisi ile hicri ve miladi şeklinde kaydedilmiş, ayrıca (h.m.) işaretleri konulmamıştır. Yabancı müellifler ile muasır müelliflerin tarihleri ise, doğum ne vefat omak üzere sadece miladi olarak belirtilmiştir. Müelliflerin yaşadığı zamanı tanıtan bu tarihler, ayrıca bibliyografyada da yer almıştır. Şahıs ve kitap isimleri transkripsiyon ile yazılmıştır. Türkçe eserler ve son asır Türk müellif isimleri transkripsiyon'a tabi tutulmamıştır.Item XI.-XIII. yüzyıllarda Anadolu'nun Türkleşmesi ve islâmlaşması(Uludağ Üniversitesi, 1980) Çetin, Osman; Bayram, Mikâil; Bursa Yüksek İslam EnstitüsüOğuz Türkleri’nin, Selçuklu başbuğları önderliğinde, Maveraüanehir ve Horasan bölgesinde batıya göç etmeleri, şüphesiz XI. Yüzyılın en önemli hadiselerinden biridir. Bu göç olayı İslam alemindeki siyasi dengeyi değiştirmiş, X. Yüzyıl ikinci yarısından itibaren dışta Bizans taarruzuna, içte çeşitli Şii ve Batını gurupların baskılarına mukavemet edemeyen ve bu sebeple de bir taraftan Doğu ve Güney-doğu Anadolu’daki topraklarını Ruslar’a kaptıran, diğer taraftan dini ve siyasi otoritesi önemli ölçüde sa’fa uğrayan Abbasi hilafetinin yeniden derlenip toparlanmasına hizmet olmuştur. Böylece İslam medeniyeti tekrar canlanmış, Müslümanlar yabancılara, özellikle Haçlı ordularına karşı mukavemet edebilmiş. Abbasi hilafeti iki asırdan daha uzun bir müddet, hayatiyetini devam ettirme imkanını bulmuştur. Bu Cuuz güçlerinin Türk tarihi açısından önemi ise Anadolu’nun bir Türk yurdu İslam diarı haline gelmesine tesir etmiş olmalarından ileri gelmektedir. Zira böylece, Anadolu Selçuklu devletinden Osmanlı Cihan İmparatorluğu’na ve Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar uzanan bir tarih çizgisi ortaya çıkmıştır. Tabiyatiyle bu mühim hadise Anadolu’nun fethi, Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılması ile yakından alakalıdır. Biz bu tezimizde, Osmanlı Devleti'nin henüz bir “güç beyliği” şeklinde teşekkül etmeye başladığı yıllarda tamamlanmış olan Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması olayını ele alacağız. Anadolu’nun Türkleşmesi tamamen bu topraklara yerleşen Oğuz Türkleri ile ilgili olduğu için önce Oğuz güçleri ve bu güçlerin Anadolu’ya sürüklediği keşif Türkmen guruplarını devir devir takip edecek ve Türkleşme ile İslamlaşma arasındaki yakın ilgi üzerinde duracağız. Fakat unutmamak gerekir ki, Anadolu’nun Türkleşmesi sadece Türk unsuru ile alakalı olduğu halde, İslamlaşan bir ölçüde yerli hıristiyan ahalisi ihdidası ile ilgilidir. Bu sebeple tezimizde daha çok Selçuklu müesseselerinin yerli halkın ihtidasına ne ölçüde tesir etmiş olduğu hususu üzerinde duracak ve bunun Anadolu’nun İslamlaşmasına nasıl tesir etmiş olabileceğini araştırmaya çalışacağız.