Sosyal Bilimler Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item The effect and legacy of colonialism in modern Indonesia foreign policy(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-18) Ramadhan, Jelang; Özlem, Kader; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı / Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı; 0000-0002-9050-4565Modern International Relations (IR) in Southeast Asia strongly shaped by the colonialism dates back 16th century until decolonization era takes turn after World War II (WWII). Indonesia as a maritime archipelagic country is one of key-driving actors, not only in Southeast Asia, but Indo-Pacific too. The direct colonialism by European countries in Indonesia started 1800s created the common experience as a nation shared destiny and pushed forward the idea of Bebas-Aktif principle for Indonesian foreign policy. By utilizing post-colonial theories, such as post-colonialism and post-structuralism, this research examines the history of modern Indonesia and the philosophy of nation's foreign policy in overcoming challenges. Under the framework of qualitative research design, the dissertation attempts to answer the past relations with the legacy left in Indonesia and to what extent the colonialism influences modern Indonesian foreign policy. The paper written inductively to pursue a theory-making process and theorization in provincializing Euro-American centricism as the post-colonial resources utilized to strengthen the qualitative methods. Hence, the historical root, global political contestation and constellation are robustly influencing the pattern of Indonesian foreign policy in order toachieve the national interest, reduce the security threat, comply with the constitution order and actively contribute to the perpetuation of peace in the world. The experience of colonialism is the determinant factor for Indonesian envisioning global peace order and facing insurgencies arose from colonial legacy. Therefore, the utilization of soft power combined with the rising hard power capacity make Indonesia more viable option in the near future as one of the major powers not only in region, but global as well.Item Ahıska türkü kadınların işgücü piyasasına katılım ve uyumlarının analizi: Güzellik ve kişisel bakım sektörü – Bursa ili örneği(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-11) Şahin, Tamilla; Alper, Yusuf; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı / Çalışma Ekonomisi Bilim Dalı; 0000-0003-0998-6104Ahıska Türkleri, 1944 yılında Stalin yönetimi tarafından Özvatanlarından koparıldıktan bu yana sürgün hayatı yaşayan ve dünyanın dört bir yanında dağınık halde bulunan bir Türk topluluğudur. Haksız politik gerekçelerle göçe zorlanan Ahıskalılar, her ne kadar çalışkan bir grup olarak bilinseler de çoğu göçmen gibi varış noktasının işgücü piyasasına uyum sağlamada bir takım zorluklar yaşamaktadırlar. Göç, sürgün ve işgücü piyasası olguları bir arada değerlendirildiğinde ise kadınlara atfedilen dezavantajlı konumun mahiyeti genişlemektedir. Böylesi zorluklarla bütünleşmiş bir alanda Ahıska Türkü kadınların iş hayatlarında yaşadıkları zorlukları ile uyumlarını kolaylaştırıcı etkenleri ve politika yapıcılardan beklentilerini açığa çıkarmak ise işgücü piyasasına katılım ve uyum sürecini anlamayı kolaylaştırabilir. Ahıska Türkü kadınların işgücü piyasasına katılım ve uyumlarını ortaya koymayı amaçlayan bu çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden biri olan ve deneyimlere odaklanan Fenomenoloji yöntemiyle yürütülmüştür. Çalışmada, Güzellik ve Kişisel Bakım Sektöründe çalışan 20 Ahıska Türkü kadınla yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak görüşmeler gerçekleştirilmiş, toplanan veriler içerik analizine tabi tutulmuş ve katılımcıların işgücü piyasasına uyumlarını açıklayan kodlar kategorize edilmiştir. Ahıska Türkü kadınların vatandaşlığa geçmelerinin veya çalışma izni almalarının zaman alması ve diploma denkliğindeki engellere bağlı olarak başlarda izinsiz veya vasıfsız işlerde çalışmaları ile sektörün Türkiye’de yeni yeni gelişmeye başaması, işgücü piyasasına uyumlarını zorlaştırsa da menşe ülkelerinden aldıkları nitelikli eğitim, yaptıkları işle ilgili becerilere sahip olmaları, işlerini severek yapmaları, anadillerinin Türkiye resmi diliyle benzerlik göstermesi ve sektörde çalışanlarla daha önceden bağlantılı olmaları, işgücü piyasasına katılımlarını ve uyumlarını kolaylaştırmıştır.Item Pers ordu teşkilatı ve harp tarihi: Düzen, strateji ve muharebeler(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-05-09) Sezer, Deniz Serhad; Doğancı, Kamil; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı / Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı; 0000-0002-1487-950XÇalışmanın tarihi sınırları II. Kyros’un hükümdarlığından başlayarak (MÖ 559) son Pers Kralı III. Dareios’un tahttan indiği (MÖ 331) yılına kadar olan süreci kapsamaktadır. Bir başka deyişle bu zaman dilimi Akhaimenid Hanedanlığı dönemi olarak da ifade edilebilmektedir. Çalışmanın temel amacı: Pers ordusu ve harp tarihi ile ilgili bilgileri Antik kaynaklardan toplayarak, bunları arkeolojik ve nümizmatik verilerle karşılaştırarak, modern kaynakların da katkısıyla bir Pers ordu teşkilatı içeriği oluşturabilmektir. Bu ana başlığın altında da Pers ordusunun teşkilat yapısının hangi düzende işlediği, ordunun kullandığı askeri stratejiler ve Pers ordusunun hangi savaşlarda, ne koşullarda bulunduğuna açıklık getirebilmek çalışmanın diğer önemli hedeflerinden birisidir. Özellikle, Antik Yunan kaynaklarında geçen farklı asker sayıları hakkındaki çelişkili veriler; niteliksel ve niceliksel sorunlar meydana getireceğinden bunlar hakkında olası varsayımlar öne sürülmüştür. Pers ordu teşkilatının Assur ve Medlerin geleneklerinden etkilenerek oluşturulduğu ve yapısal olarak da bu halkların geleneklerini yansıttığı söylenebilir. Pers devleti kurulduktan sonra Büyük Kyros dönemi itibariyle profesyonel bir ordu mevcut değil iken, sınırlar genişledikçe büyük ve profesyonel bir ordu biçimine dönüşmüştür. Komuta hiyerarşisinde Persler ve Medler her zaman üst kademelerde söz sahibi olmuştur. Özellikle, Yunanlar ile yapılan savaşlar sonrasında ise ağır zırhlı piyade eksikliği görülmüş, bu doğrultuda da başta Yunanlar olmak üzere paralı askerler de genişleyen Pers ordusu içerisinde görev yapmaya başlamıştır. Ordu profesyonelleştikten sonra kara birlikleri, piyade, süvari ve savaş arabaları şeklinde örgütlenirken; donanma ise Fenikeliler, Yunanlar ve Mısırlılar etrafında oluşturulmuştur. Bunun sebebi de Perslerin bir kara devleti oluşu, kendilerine ait bir deniz kültürlerinin olmayışı, gemi ve denizcilerinin de bulunmamasıdır.Item XVI-XVII. yüzyıllarda Dulkadir Beylerbeyliği’nde şehirleşme(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-18) Oğul, Muazzez Gündüz; Gülsoy, Ersin; Bursa Uludağ Üniversitesi / Enstitüler / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı / Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı; 0000-0001-8369-7912Dulkadir Beylerbeyliği, aynı isimdeki beyliğin Osmanlı Devleti hâkimiyetine geçmesinden kısa bir zaman sonra kurulmuştur. Beylerbeyliği idaresine tabi sancaklar incelendiğinde, eyalete bağlı sancakların yıllara göre değişkenlik gösterdiği tespit edilmiştir. Bu değişkenliğin idari yapılanmadaki şehirleşmenin iki yüzyıl boyunca takip edilmesi önünde problem teşkil etmemesi adına, beylerbeyliğini oluşturan sancaklar net bir şekilde belirlenmiştir. Bu noktada Dulkadir Beylerbeyliği idaresinde Maraş başta olmak üzere Ayntab, Sis ve Kars-ı Maraş sancakları çalışma kapsamında incelenmiştir. Bu tez, XVI ve XVII. Yüzyıllarda Dulkadir Beylerbeyliği’nin hâkim olduğu bölgedeki şehirleşme yapısını karşılaştırmalı olarak incelemek amacıyla kaleme alınmıştır. Erken modern dönem Osmanlı şehirleri üzerine pek çok inceleme yapılmış olmasına rağmen, Dulkadir Beylerbeyliği ile ilgili kapsamlı bir şehir tarihi çalışmasının bulunmaması, mevcut araştırmanın kaleme alınmasını gerekli kılmıştır. Bu çalışmanın temel amacı, imparatorluk sınırları içerisinde yer alan bir beylerbeyliğine ait şehirlerin iki yüzyıllık dönemini sosyal ve ekonomik bakımdan ele almaktır. Çalışmanın ilk bölümünde, şehirleri meydana getiren mahalleler incelenerek XVI ve XVII. yüzyıllardaki durumları ortaya konulmuştur. Araştırmaya konu olan dört şehrin mahalle sayıları, isimleri ve varlıklarını koruyabilme durumları bu çerçevede ele alınmıştır. İkinci bölümde, şehirlere hayat veren ahali üzerine odaklanılarak yerleşkelerin tahminî nüfusları, nüfus yapıları ve etnik zümreleri üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmanın son kısmını oluşturan üçüncü bölümde ise şehirlerin iktisadi yapıları incelenmiştir. Şehirlerdeki üretim alanları, ticaret-sanayi kolları, tarım ve hayvancılığın durumu bu kapsamda değerlendirilmiştir.Item Mevlana ve Schopenhauer’ın insan anlayışlarının karşılaştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-08) Pamuk, Rabia Can; Eren, Işık; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Felsefe Anabilim Dalı / Felsefe Bilim Dalı; 0000-0002-4048-2273Bu çalışmanın amacı Mevlana Celaleddin Rumi ve Arthur Schopenhauer’ın insan anlayışını ele almaktır. Bu iki düşünürün insan felsefesi bağlamında ele alınmasının sebebi düşünürlerin insan ve insanlığa dair özgeci içerik sunan bir ahlak ve insan anlayışı ortaya koymaları ve bu anlamda insan görüşlerinin evrensel bir değer taşımasıdır. Bu çalışmanın özellikle esas aldığı diğer neden de farklı dönemde yaşayan biri Doğu diğeri Batı düşüncesini temsil eden düşünürlerin keskin farklılıklarına rağmen benzer sonuçlara ulaşmalarıdır. Bu bağlamda en temel farklılık inanma olgusunda Schopenhauer’ın hiçbir dini benimsememesi ve içkin bir metafizik anlayışıyla ahlak görüşünü temellendirmesi buna karşın Mevlana’nın tam aksine dini esas alarak evrene aşkın bir bakış açısıyla ahlak görüşü ortaya koymasıdır. En temel benzerlikleri de insanın kendini bilmesi noktasında isteme kavramı bağlamında Schopenhauer, nefs kavramı bağlamında ise Mevlana nedenselliğe dayalı olan aklın dışına çıkmışlardır. Schopenhauer ahlakı merhamet ilkesi bağlamında metafiziksel bir alan olarak değerlendirir ve evrendeki birliği yaratan Kant’ın -kendinde şey- olarak adlandırdığı istemeyi kavrayacak ve birliği görecek insanı ahlak anlayışına konu edinir. Diğer yandan Mevlana din temelli bir bakış açısıyla tasavvuf öğretisi bağlamında aklı aşarak mistik bir insan ve ahlak anlayışına ulaşır. İnsân-ı kâmil ya da arif tasavvuru ile anlattığı bu insan nefsini bilen insan olarak ahlakın sırrına eren evrendeki birliği gören insandır. Bu yüzden Mevlana’da nefsini bilen insanın ulaştığı idrak “aşk” olarak ifade edilir ve bu aklın kavrayabileceği bir şey değildir. İşte bu çalışma bu argümanlardan hareketle düşünürlerin ahlak ve insan görüşlerindeki benzerlik ve farklılıklarını felsefi antropolojinin nesne ve yöntemini temel alarak özgün bir şekilde değerlendirmeye çalışmaktadır.Item Estetikte iki modern görüş: Benedetto Croce ve Frank Sibley'de bir kavram olarak güzellik(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-03) Polat, Alper Elvan; Çüçen, Abdülkadir; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Felsefe Anabilim Dalı / Sistematik Felsefe Bilim Dalı; 0000-0001-9357-7359Estetik, bir kavram olarak ilk kez Baumgarten tarafından temellendirilip kavramsal çerçevesini bulmuştur. Baumgarten'ın sınırlarını çizmeye çalıştığı estetik biliminin en temel problemi ise “güzel nedir?” sorusu etrafında güzellik problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu problem zemininde estetik adıaltında olmasa da Baumgarten öncesi düşünürlerin de akıl yürüttükleri bilinmektedir. Felsefe tarihinin en önemli problem alanlarından biri olarak görebileceğimiz güzellik problemi, böylece tarihsel bir zeminde ele alınıp incelenebilecek bir olanağa sahip olmuştur. Baumgarten sonrası ise, Aydınlanma düşüncesinden çağımıza değin birçok filozof tarafından estetiğin ve estetiğe dair problemlerin ele alınmaya devam ettiği görülmektedir. Bu çalışmada bahsedilen tarihsel arka plan temelinde ve estetik zemininde “güzellik kavramı” incelendiğinde; Platon, Hegel ve Croce üzerinden somutlaşan idealist temelli bir estetik yaklaşımının karşısında Aristoteles, Kant ve Sibley üzerinden okunabilecek karşıt bir estetik görüşü oluştuğu savı öne sürülmekte ve bahsedilen estetik yaklaşımlarının 20. yüzyılda Benedetto Croce ve FrankSibley üzerinden elde edillmesinin olanaklılığı soruşturulmaktadır.Item Bir yönetim uygulaması olarak kapsayıcılığın Türkiye kurumsal bağlamında yeniden kavramsallaştırılmasına yönelik keşfedici bir araştırma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-01) Kartalkaya, Koray; Sayılar, Yücel; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İşletme Anabilim Dalı / Yönetim ve Organizasyon Bilim Dalı; 0009-0001-9558-7614Rasyonel perspektif ve kurumsal perspektif yönetim bilgisinin yayılımını açıklamada etkili olan iki farklı yaklaşımdır. Kurumsal perspektife dayalı çözümlemeler, yönetim bilgisinin yayılımında bağlamsallığı vurgulamakta ve bir tercüme sürecinin işlediğini belirterek yönetim bilgisi ve pratiklerinin seyahat ettikleri farklı ülkelerde orijinaliden farklı biçim ve içerikler kazanacağını öne sürmektedir. Bu çalışmada Avrupa bağlamında meydana gelen kapsayıcılık olgusu, tercüme yaklaşımı üzerinden değerlendirilmekte ve Türkiye bağlamına özgü kapsayıcılık boyutlarının keşfedilmesi amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda çalışma hayatında aktif olarak faaliyet gösteren kişilerle görüşülmüştür. Kapsayıcılık olgusu, genel olarak kapsayıcılık algısı, işletme kapsayıcılığı ve çalışma arkadaşlarının kapsayıcılığı olarak üç düzeyde incelenmiştir. Nitel araştırma yöntemlerinden fenomenoloji araştırma deseni olarak kullanılmıştır. Sonuç olarak kapsayıcılık olgusu farklılıkların görmezden gelinmesi/yüksek benzeşme, kabul etme/edilme ve saygı boyutları üzerinden açıklanmaktadır. İşletme düzeyindeki kapsayıcılık ise çeşitliliği dahil etme, liyakati sağlama ve fikir ve öneriler ile kararlara katılım boyutlarında algılanırken, çalışma arkadaşlarının kapsayıcılığında iş birliği ve dayanışma ile grup içi iletişim-sosyalleşme boyutları ön plana çıkmaktadır. Bağlama özgü kapsayıcılık boyutlarına ilişkin bu bulgular, yönetim bilgisi ve uygulamalarının evrensel olmadığı, aktarıldığı bağlama göre yeniden kurgulandığı savını olduğunu destekler niteliktedir.Item Türk anonim şirketler hukukunda compliance kavramına ilişkin bir inceleme(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-04-03) Salman, Aybike; Eryılmaz, Mehmet; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İşletme Anabilim Dalı / Ticaret Hukuku Bilim Dalı; 0000-0002-3527-5624Şirketler faaliyetlerini bir takım yasal, düzenleyici ve sosyal normlar çerçevesinde yerine getirirler. Compliance kavramı şirketin kendisinin, yöneticilerinin ve çalışanlarının işlem ve faaliyetlerinde yasal normlara uygun hareket etmesini sağlamaya yönelik bir süreçtir. Compliance şirkette yasal normlara riayetin nasıl sağlanacağı sorusuna cevap aramaktadır. Şirket bünyesinde yönetim kurulu tarafından oluşturulacak compliance sistemiyle hukuka aykırı davranışların önüne geçilmesi ve önlenmesi amaçlanmaktadır.Item Enflasyon bekleyı̇şlerı̇ belı̇rsı̇zlı̇ğı̇ ve para polı̇tı̇kası: Davranışsal ı̇ktı̇sat bağlamında TCMB üzerı̇ne bı̇r ı̇nceleme(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-04) Yıldırım, Salih; Basılgan, Müslüm; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İktisat Anabilim Dalı / İktisat Bilim Dalı; 0000-0003-1237-8214Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de açık enflasyon hedeflemesi dönemi itibariyle uygulanan para politikasının enflasyon bekleyişleri belirsizliği üzerindeki etkisini davranışsal iktisat açısından araştırmaktır. Enflasyon bekleyişleri belirsizliği, fiyat istikrarı odaklı yürütülen para politikalarının etkinliği için önemli bir göstergedir. Bu belirsizliğin zaman içindeki değişimi, enflasyon bekleyişlerinin hedefle uyumlu olmasını güç hale getirerek enflasyon bekleyişlerinin yönetimini zayıflatmaktadır. Özellikle küresel finansal krizi sonrasında fiyatlama davranışları ve enflasyon bekleyişlerinin oluşumunda psikolojik faktörlerin etkili olduğunun anlaşılması, enflasyon bekleyişleri belirsizliğinin davranışsal iktisat açısından ele alınmasının önemini artırmıştır. Bu doğrultuda 2006:Q1-2023:Q4 dönemini kapsayacak şekilde çeyrek yıllık veriler kullanılarak Bai ve Perron yöntemi ile enflasyon bekleyişleri belirsizliği, enflasyon oranı, TCMB faiz oranı, çıktı açığı, kredibilite açığı, tahmin hataları ve döviz kuru değişkenlerini içeren üç ayrı davranışsal model tahmin edilmiştir. Model tahmininden elde edilen bulgular, para politikasının enflasyon bekleyişleri belirsizliği üzerindeki etkisinin 2016:Q4 ve 2020:Q3 yapısal kırılma zamanına dayandığını ortaya koymaktadır. Yapısal kırılma zamanı davranışsal değişmelerin enflasyon bekleyişleri belirsizliği üzerindeki belirgin etkilerine işaret etmektedir. Ayrıca bulgular, enflasyon bekleyişleri belirsizliğinin en önemli belirleyicilerinin enflasyon, kredibilite açığı, faiz oranı, döviz kuru, çıktı açığı ve tahmin hataları olduğunu göstermektedir. Spesifikasyon testi bulgularında modelin anlamlı ve uzun dönemde istikrarlı olduğu görülmektedir.Item Beyin göçü ve beşeri sermaye ilişkisi: Türkiye örneği(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-06-24) Akyıldız, İbrahim Ethem; Başkol, M. Ozan; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İktisat Anabilim Dalı / İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat Bilim Dalı; 0000-0001-6850-115XBeyin göçü kavramı, ilk olarak 1960'larda İngiltere'den ABD’ye ve Kanada'ya göç eden bilim insanlarını ve teknoloji uzmanlarını ifade etmek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Beyin göçü, yüksek eğitimli bireylerin kendi ülkelerinden ayrılmalarını ifade eder ve bir ülkenin beşeri sermayesiyle doğrudan ilişkilendirilmektedir. 1960'lı yıllardan itibaren, başta ABD olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, nitelikli göçmenleri kendilerine çekebilmek amacıyla seçici göç politikaları benimsemiş ve uygulamıştır. Bu ülkelerin en önemli çekim gücü ise ekonomik ve sosyal imkanları olmuştur. Türkiye'deki göç hareketi, 1960'larda Avrupa'ya yönelik yarı nitelikli ve niteliksiz işçi göçü ile başlamıştır. Türkiye’deki beyin göçü 1970'ler ve 1980'lerden sonra başlasa da 1990'lar ve 2000'lerden itibaren artış göstermiştir. Türkiye'deki beyin göçü, özellikle ABD'ye yönelmiş ve Avrupa da hedef ülkelerden biri olmuştur. Bu çalışmanın amacı, beyin göçü ve beşeri sermaye ilişkisini Türkiye özelinde ele almaktır. Bu doğrultuda,1984-2022 dönemini kapsayan yıllık veriler kullanılarak Bai ve Perron yöntemi ile beyin göçü ve beşeri sermaye arasındaki ilişki incelenmiştir. Ayrıca, beyin göçüne neden olan ekonomik ve kurumsal faktörlerini içeren iki ayrı model tahmin edilmiştir. Model tahminlerinden elde edilen bulgular, yapısal kırılma yıllarının 1994 ve 2006 olduğunu göstermektedir. 2006-2022 yılları arasında beşeri sermayedeki artışın, beyin göçünde de bir artışa neden olduğu tespit edilmiştir. Bulgular, beyin göçünü etkileyen enönemli faktörün ekonomik faktörler olduğunu ve tüm alt dönemlerde kurumsal faktörün de beyin göçü üzerinde belirgin bir etkisinin olduğunu göstermektedir. Eğitim harcamalarının ise tüm alt dönemlerde beyin göçü üzerinde pozitif bir etkisinin olduğu bulunmuştur.Item Toplumsal tahayyülde politik ötekinin kuruluşu Cornelius Castoriadis ve Carl Schmitt’in düşünceleri bağlamında bir değerlendirme(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-06-12) Elmalı, Elif Bengi Akkuş; Sarıbay, Ali Yaşar; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı / Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı; 0000-0002-6582-1091Politik öteki kavramının toplumsal tahayyülde kurulan bir imgelem olarak ele alındığı bir bu çalışma içerisinde kavramın kuruluşunun Cornelius Castoriadis ve Carl Schmitt’in teorik yaklaşımları bağlamında incelenmesi esas alınmıştır. Castoriadis’in toplumun tahayyüli kuruluşu çerçevesinde ele aldığı radikal tahayyül gücü ve toplumsal tahayyül kavramlaştırmaları, ötekinin bir imgelem olarak kuruluşuna açıklama getirirken, aynı zamanda bu kuruluşun politik bağlamı Carl Schmitt’inmutlak egemenlik ve politik olan tartışmalarından hareketle somut ve fiili bir zemine oturtulmuştur. Buna göre çalışmanın merkezi iki düşünürün birlikte okunması üzerine temellendirilmiştir.Item Çağdaş Anglo-Sakson siyasetinde aşırı sağın yükselişi: Brexit ve Donald Trump döneminin karşılaştırmalı analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-26) Yazıcı, Büşra; Gökırmak, Mert; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı / Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı; 0009-0000-9749-2213Günümüz siyasetinde aşırı sağ kavramının oldukça kullanılması ve hakkında çokça araştırma yapılmasına karşın, kavramın herkesçe kabul edilen bir tanımı çeşitli nedenlere bağlı olarak yapılamamaktadır. Ancak yine de aşırı sağı betimlemek ve ona ait olan özellikleri ortaya koymak mümkündür. Aşırı sağ, toplumda çokkültürlülük, çeşitlilik anlayışına karşıt olarak ötekiler yaratarak, ideolojisini aşırı milliyetçilikle ilişkilendirip, yarattığı ötekilere karşı dışlayıcı ve ırkçı tavır ve söylemler içerir. Aşırı sağ özünde otoriterlik ve güçlü devlet yapısı içerdiği için liberal demokrasinin sahip olduğu devletin tarafsızlığı, çoğulculuk, çokkültürcülük vb. özelliklere karşı çıkmaktadır. Bu çalışmada öncelikle Aşırı sağ kavramının analizini başarılı bir şekilde yapabilmek için kavramın ırkçılık, faşizm, milliyetçilik, muhafazakarlık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi, popülizm, antisemitizm, demokrasi vb. kavramlarla olan ilişkisine değinilmiş ve ardından aşırı sağın yükseliş nedenleri ortaya konulmuştur. Daha sonra ise Birleşik Krallık’ı Brexit referandumuna götüren süreç ile ABD başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinde aşırı sağın etkisi incelenmiştir. Her iki ülke de aşırı sağın popülizm ile olan yakın ilişkisi gerek Birleşik Krallık’ın referandum sürecinde gerekse ABD başkanlık seçimlerinde açıkça görülmüştür. Popülizm, toplumu fakir halk ve yozlaşmış elitler olarak iki ayrı sınıfa ayıran, fakir halkın yanında olduğunu ileri sürüp, yozlaşmış elitleri dışlayan, göç, yabancı karşıtlığı, sınır güvenliği, milliyetçilik, ekonomik kriz vb. konuları içeren günümüz karizmatik liderleri tarafından oldukça kullanılan bir tavır ve söylemdir. Tezimde de vurguladığım üzere Birleşik Krallık’ta ortaya çıkan aşırı sağ partiler olan Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ve onun devamı niteliğindeki Brexit Parti’si (BP) referandum sürecinde ve seçimlerde her ne kadar yükselişte olsalar da liberal demokratik değerleri benimseyen Birleşik Krallık gibi bir ülkede ulusal bir temsil gücüne sahip olamamışlardır. Birleşik Krallık’ta seçim sistemi değişmediği sürece aşırı sağ partiler mevcut merkez partilerin söylemlerini etkilemekten öteye geçemeyeceklerdir. ABD’de ise Donald Trump Meksika sınırına duvar örme, göçmenleri ülkelerine geri gönderme, yeniden büyük Amerika yaratma vb. popülist söylemlerle seçimlerde her ne kadar başarı elde etmiş olsa da tıpkı Birleşik Krallık demokrasisi gibi ülkeyi baş edemeyeceği bir aşırılılığa sürükleyememiştir.Item Türkiye’de ordu ve siyaset: Sivil-asker ilişkilerinin dönüşümü(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-04-19) Badem, Hakan; Serdar, Sertaç; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı / Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı; 0000-0003-0748-3300Türkiye’de siyasi otoriteler ve ordu arasındaki çok yönlü ve sürekli değişen ilişki, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi geçmişiyle yakından bağlantılıdır. Silahlı kuvvetler zamanla siyasi arenada kritik bir konum işgal ederek önemli bir nüfuz kazanmış ve Türkiye’nin ilerleyişini şekillendirmede hayati bir rol oynamıştır. Dolayısıyla bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’deki sivil-asker ilişkilerinin dinamiklerini küreselleşme ve uluslararası ilişkiler çerçevesinde, özellikle Avrupa Birliği (AB) bağlamında incelemektir. Ayrıca çalışmada Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma döneminden günümüze kadar ordu ve siyaset arasındaki karmaşık etkileşimin tarihsel gelişimi de incelenecektir. Bunu yaparken ordunun Türk siyasetinde değişen rolü ve önemi açıklanmaya ve bu alanda ortaya çıkan eğilimler tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu amaca ulaşmak için sivil-asker ilişkileri demokratik ilke ve kurumlar perspektifinden değerlendirilecektir. Sonuç olarak; Türkiye’de askeri ve siyasi otoriteler arasında değişen güç dinamikleri son dönemde önemli dönüşümlere uğramıştır. Bu değişiklikler, özellikle AB üyeliği kapsamında uygulanan yasal reformlar sayesinde sağlanmıştır. Bu da ordunun politik alandaki etkisini önemli ölçüde azaltmıştır.Item Türkiye’de tütün politikalarından tütün kontrol politikalarına geçiş: Politika değişiminin analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-06-11) Korkmaz, Mehmet Fürkan; Kaya, Yasemin; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı / Yönetim Bilimleri Bilim Dalı; 0009-0001-6141-8777Türkiye’de tütün ve tütün ürünlerine yönelik politikalar iki döneme ayrılabilir. Bu dönemlere iki farklı paradigma hakimdir. Birincisi, ekonomi paradigması dönemidir. Bu dönemde hükümetler tütün ve tütün ürünleri devlet ekonomisine katkı sağlaması nedeniyle desteklenmektedir. Aynı dönem tütün ürünleri kullanımı hızlı bir şekilde artmıştır. Bunun sonucunda, akciğer kanseri, kalp krizi gibi hastalıklarda ve bunlara bağlı ölümlerde artış yaşanmıştır. Bu gelişmeler üzerine yapılan araştırmalarla tütün ürünlerinin insan sağlığına olan zararları kanıtlanmıştır. Bilimsel kanıtlar çerçevesinde paradigma değişimi gerçekleşmiştir. Tütün ve tütün ürünleri insan sağlığına zararlı maddeler olarak kabul edilmiştir. Bu döneme ise halk sağlığı paradigması hakimdir. Yani politika paradigması değişmiştir. Böylece, tütün kontrol politikaları ortaya çıkmıştır. Birçok hükümet bu politikaları 183 devletin taraf olduğu Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi çerçevesinde yapmıştır. Bu bağlamda tez çalışmasının konusu, Türkiye’de tütün politikalarında yaşanan değişimdir. Çalışmanın amacı, Türkiye’de tütün politikalarının değişiminde etkili olan nedensel dinamikleri araştırmak ve politika değişim sürecini analiz etmektir. Çalışmada analiz için Fikirler ve Çoklu Akımlar Kuramı’ndan oluşan kuramsal çerçeve kullanılmıştır. Fikirler, kişilerin davranış ve düşüncelerini şekillendiren bilişsel yapılardır. Fikirler, politika değişimini paradigma temelinde incelemektedir. Çoklu Akımlar Kuramı, politika değişiminin nedensel faktörlerini birbirinden bağımsız üç akımın (problem, politika ve siyaset) etkileşimi üzerinden analiz etmektedir. Bu bağlamda Türkiye’de tütün politikalarının değişimi, paradigma değişiminin, hükümet değişiminin, siyasi lider etkisinin, parti ideolojisinin, Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesinin ve sivil toplum örgütleri faaliyetlerinin bir sonucudur.Item İklim değişikliği ve güvenlik ilişkisi: Türkiye üzerine bir değerlendirme(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-04-29) Şenol, Serdar; Parlak, Bekir; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı; 0009-0009-4786-8943Fosil yakıt kullanımı, orman alanlarının azaltılması gibi antropojenik nedenler ile ortaya çıkan iklim değişikliği, 21. yüzyılın en önemli sorunlarından biri olarak gösterilmektedir. Bununla birlikte iklim değişikliği, başta insan olmak üzere tüm canlılar ve ekosistemler üzerinde varoluşu tehdit eden ciddi bir güvenlik sorunu oluşturmaktadır. İklim değişikliği birden fazla olgu üzerinde tehdit unsuru olması sebebi ile çoklu tehdit oluşturmaktadır. Bu bağlamda iklim değişikliği, tarımsal üretimi etkilemesi sebebi ile gıda güvenliğini, sera gazı salımını azaltmak için fosil yakıt kullanımının azaltılması gerekliliği sebebi ile enerji güvenliğini, bölgesel farklılık olmakla beraber kuraklığa sebep olması ile su güvenliğini, iklimsel göç hareketliliğine neden olmakla toplumsal sorunların ortaya çıkmasına etki ederek ulusal güvenliği tehdit edici niteliğe sahiptir. Çalışma, metin analiz yöntemi ile iklim değişikliğinin güvenlik ilişkisini ve çoklu tehdit unsurlarını açıkladıktan sonra iklim değişikliğinin güvenlik sorununu Türkiye bağlamında incelemektedir. İklim değişikliğinin güvenlik bağlantısı, Kopenhag Okulu’nun güvenlik tanımlamasını salt askeri alandan çıkarıp çevre sorunlarını da güvenlik kapsamına alan yaklaşımı ile temellendirilmektedir. Çalışmanın sonucu, iklim değişikliğinin küresel olmakla birlikte Türkiye özelinde de bir güvenlik sorunu olduğunu göstermektedir. Ayrıca iklim değişikliği, güvenlik kapsamında değerlendirildiğinde olağanüstü tedbirlerin gerekliliği temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına sebep olacağını varsaymaktadır.Item Klasik Osmanlı minyatüründe Nakkaş Hasan ve yeri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-17) Urhan, Yasin; Gülgen, Hicabi; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı / Türk İslam Sanatları Tarihi Bilim Dalı; 0009-0002-2799-8766Türk-İslam sanatlarının önemli bir alanı olan minyatür sanatı, içeriğindeki zengin görsel veriler bakımından araştırmacılar için önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısında klasik dönem adına en güzel örneklerin sunulduğu Osmanlı minyatür sanatında farklı bilim alanları için araştırma alanları mevcuttur. Bu yönüyle minyatür sanatı kendi sanat fonksiyonları yanında bir yardımcı unsur fonksiyonu da yüklenmiştir. Osmanlı minyatür sanatçılarının Şiraz, Tebriz ve Herat gibi Türkistan şehirlerinden gelen nakkaşlar ile birlikte oluştuğu minyatür sanatı klasik döneminde önemli yazma eserler hazırlanmıştır. Tarih, edebiyat, bilim gibi farklı konularda ortaya konulan eserler Topkapı Sarayı nakkaşhanesi sanatçıları veya hâmilerin desteklediği özel proje ekipleri tarafından ortak bir çalışmayla hazırlanmıştır. Bu çalışma Osmanlı klasik dönem minyatür sanatı sanatkârlarından Nakkaş Hasan’ın sanat hayatı, devlet adamlığı hayatı, eserleri, eserlerinin biçim ve muhteva yönüyle incelenmesi konularını içermektedir. Klasik dönem sanatının da irdelendiği çalışmada Nakkaş Hasan’ın diğer nakkaşlar ile benzer ve farklı yönleri de ortaya konulmuştur. Çalışmanın ilk bölümünde sanatçının hayatının biyografik akışı sunulmuştur. Nakkaş Hasan Paşa olarak da adlandırılan sanatçının idari ve askeri vazifeleri anlatılmıştır. Sanat hayatına dair verilerin sunulmasından sonra tespit edilebilen çalışmaları hakkında bilgi verilmiştir. Sonraki bölümlerde ise nakkaşın eserleri muhteva ve konu olmak üzere iki açıdan detaylı incelenmiştir. Bu incelemelerin neticesinde Nakkaş Hasan’ın sanat anlayışı kendisinden önceki, kendi dönemindeki ve kendisinden sonraki nakkaşlar ile mukayese edilerek incelenmiştir. Çalışmamızda klasik minyatür üslubuna dair tespitler yapılmış ve Nakkaş Hasan’ın klasik dönem içindeki yeri vurgulanmıştır. Minyatür sanatı eserlerini inceleme yöntemleri üzerinde durularak bu sanatın teknik imkanları ortaya konulmuştur. Nakkaş Hasan’ın eserleri üzerinden dönemin zihniyeti sorgulanmıştır.Item Klasik kemençe tavrının Tanburi Cemil Bey’den günümüze kadar uğradığı değişimler(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-09) Özsağır, Abdurrahman; Kanık, Muhammet Zinnur; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı / Türk Din Musikisi Bilim Dalı; 0009-0006-9044-8440Bu çalışmada Türk müziğinde çok önemli bir yeri olan tavır mevzusu bir ekol olarak ele alınmış ve Cemil Bey kemençe ekolü üzerinden incelenmiştir. Cemil Bey’in kemençe tavrı ile ilgili çalışmalar yapılmış olsa da Cemil Bey’in doğrudan veya dolaylı olarak öğrencisi olan Kemal Niyazi Seyhun, Ruşen Ferit Kam, Fahire Fersan, İhsan Özgen gibi icracıların kemençe tavrı hakkında çalışmaların yetersiz olduğu görülmektedir. Bu eksikliği tamamlamak adına Cemil Bey ve onun kemençe ekolünün temsilcileri olan mezkûr isimlerin çaldıkları aynı saz eserlerinin icra kayıtları mukayeseli bir şekilde incelenerek bu ekolün yaşadığı değişimi ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaçla birinci bölümde Tanbûrî Cemil Bey’in yaşadığı dönemdeki kemençe tavırları ve Cemil Bey ekolüne mensup olan icracıların kemençe tavırlarına ait özellikler açıklanmış, ikinci bölümde belirlenen saz eserleri notaya alınıp analizleri yapılmış ve icralardaki tavır özellikleri sol el teknikleri için yorumlama teknikleri, sağ el teknikleri için ifade unsurları başlıkları altında somut bir şekilde ortaya koyulmuş, üçüncü bölümde yapılan analizlerden elde edilen bulgulara ve yorumlara yer verilmiştir. Ulaşılan bulgular, ilgili literatür ve mülakat yapılan kişilerin görüşleri ile karşılaştırılarak tartışılmış ve sonuç olarak yorumlama tekniklerinin kullanımı bakımından Cemil Bey’e en yakın olan icracı Kemal Niyazi Seyhun, ifade unsurlarının kullanımı bakımından Cemil Bey’e en yakın olan icracı Fahire Fersan olarak tespit edilmiştir.Item Güney Kafkasya'da Ermenı̇stan'ın kurulması ve XX. yüzyılın başlarında Azerbaycan Türklerı̇ne yapılan soykırımlar(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-04-25) Ağdamlı, Elnur; Oruçoğlu, İlhami; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı / İslam Tarihi Bilim Dalı; 0009-0006-9728-6843Bu çalışmada XX. yüzyılın başlarında Güney Kafkasya coğrafyasında meydana gelen olaylar ele alınmıştır. Günümüzde Ermeniler, dünyanın önde gelen ülkelerinde diaspora çalışmaları ile kendilerini mağdur göstererek Türkleri siyasi açıdan zor durumda bırakmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda tezimiz söz konusu coğrafyada Çarlık Rusyası’nın himayesinde Hrıstiyan bir Ermeni devletinin kurulmasına paralel olarak Azerbaycanlı Müslüman Türklere yapılan soykırımların incelenmesi açısından ehemmiyet arz etmektedir. Ruslar, Hıristiyan Ermenileri Güney Kafkasya’da iskân etmek suretiyle tampon bir devlet kurarak, Osmanlı ile Azerbaycan arasındaki bağları koparmanın yanı sıra Anadolu ile Türk dünyası arasında da tüm ilişkilerin kesilmesini hedeflemekte idi. Rusların yürüttüğü bu politika Çar I. Petro’nun sıcak denizlere inme politikasının bir devamıydı. Söz konusu politika Ermenilerin devlet kurma idealleri ile örtüştüğü için gönüllü olarak bu plana katılmış ve bölgeye kitleler halinde göç etmişlerdir. Ruslar, 1828’de Kaçar Devleti ile Türkmençay ve 1829’da da Osmanlı Devleti ile yaptığı Edirne Anlaşmalarından sonra Ermenileri toplu halde Anadolu ve İran coğrafyasından Azerbaycan’ın Revan, Nahçivan, Zengezur, Karabağ ve Şirvan bölgelerinde iskân etmiştir. İlerleyen tarihi süreç içerisinde Ermeniler, illegal örgütler kurarak 1905-1906 ve 1918 yıllarında bölgede Müslüman Türk nüfusu korkutup kaçırmanın yanı sıra soykırımlar uygulayarak nüfusu azaltma politikası yürütmeye başladı. Sonuçta bölgede bir Ermeni Devleti kuruldu ve Anadolu ile Kafkasya’nın bağlantısı kesilmiş oldu.Item İslam borçlar hukukunda akdin korunması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-03-19) Shaban, Mahmoud Saad Eddin; Gündüz, Eren; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı / İslam Hukuku Bilim Dalı; 0000-0002-1558-397XAkdin korunması insanların hayatlarını idame ettirmeleri için gerekli olan muamelelerde belli ilkeler çerçevesinde kolaylaştırıcı yolu bulmayı amaçlamaktadır. Bunun için İslam tarihi boyunca fakihler kullanılan akitleri incelemişler ve bunları İslam’ın getirdiği ilkelere aykırı olmayacak şekilde düzenlemişlerdir. Fâsit akitleri ise olabildiğince bu ilkelere uygun şekilde düzenleyip bunların iptal edilmemesi için çaba harcamışlardır. Bundan maksad İslamın insan hayatını kolaylaştırmayı hedefleyen makâsıdü’ş-şerîayı hayata taşımaktır. Fakihler bu şekilde akitleri korumaya çalışırken örf, istishâb, istihsân ve iktizânın delâleti gibi çeşitli delil, ilke, kaide ve usullerden yararlanmışlardır. Bu çeşitlilik sebebiyle de akdin korunması hususunda ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Özellikle dört mezhebin vazettikleri kaidelere binaen zamanla bey‘ bi'l-vefâ, isticrâr, teverruk, tevrîd, icâreteyn, sigorta gibi yeni bir takım akitler ortaya çıkmıştır. Bu akitler de fakihlerin daha önce kullanmış oldukları hile-i şer‘iyye, tashihü’l-ukûd, taharrî li’l-cevaz, tarîkü'l-itibar ile iptal edilmemiş bilakis korunmuşlardır. Akdin korunması hususunda fakihler çok fazla çaba harcamışlardır. Öyleki zarar, aldatma (garar) veya ribâ şüphesi olan durumlarda bile akdi korumaya gayret etmişlerdir. Bu araştırmanın beklentisi, fâsit akitlerin her zaman feshedilmesinin kaçınılmaz olduğuna ve bu akitlerin devam edemeyeceğine inanan geniş bir kitlenin zihinlerinde, fukahânın, akitleri tamamlamayı insan iradesine bir saygı olarak gördüğü ve fâsit akitleri tashih ederek korumaya çalıştığı düşüncesini inşa etmektir. Araştırmamız, fâsit sözleşmelerin İslam hukuk düzenine onarılamaz zararlar verici yönleri nedeniyle iptalinin kaçınılmaz olduğunu göz ardı etmemekle birlikte, daha çok, bunların fıkhî ölçüler içinde mümkün olduğunca fesaddan arındırılarak korunması gerektiği düşüncesine odaklanmakta ve bu yolla günümüz İslam finans sisteminin esnekliğine katkıda bulunmayı arzulamaktadır.Item Volga (İdil) Bulgar devleti ve hukukî yapısı(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-05-03) Botashev, Alim; Kaya, Ali; Bursa Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı / İslam Hukuku Bilim Dalı; 0009-0003-2918-2266Volga Bulgar devleti eski Türk devletlerinden biridir. Altıncı asırda ortaya çıkarak XIII.asra kadar varlığını devam ettirmiştir. Bu devleti mühim kılan birkaç husus bulunmaktadır. Volgalıların m. 922’de İslam dinini benimsemeleri dönüm noktası olmuştur. İslam’la beraber hukuk alanında yenilikler gelmiş ve eski kültürün etkisiyle farklı bir bakış açısı sergilenmiştir. Volga devleti, ilk Türk-İslam devletlerden biri olması da kayda değer. İdil bölgesinin halifeliğin ve İslam coğrafyasının en kuzey bölgesinde yer alması ayrı bir değer katmıştır. Arap ve diğer İslam coğrafyalarında bulunmayan özellikler bu bölgede görülmüştür. Yatsı namazının vaktinin oluşmaması meselesi ilk defa bu topraklarda ortaya çıkmıştır. Günümüz uleması hâlen bu meseleye çözüm aramaktadır.