Sosyal Bilimler Doktora Tezleri / PhD Dissertations

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 20 of 1171
  • Item
    Metafor, dil ve hukuk
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-26) Karaca, Meriç Seyhan; Gölbaşı, Serkan; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı; Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Bilim Dalı; 0000-0002-7797-2436
    Metaforlar dilimizi, düşüncemizi ve yaşayışımızı şekillendirir. Metafor, sadece bir söz sanatı ya da dilde bir istisna değil, dilin ve zihnin doğal işleyişinin bir sonucudur. Bu nedenle yirminci yüzyılın sonlarından itibaren metaforun bilinç ile ilişkisi pek çok çalışmaya konu olur, öyle ki bütün bir felsefenin ya da politikanın metaforlarla belirlendiği bile ileri sürülür. Dilin işleyişi metaforiktir ve metafor salt sözel değil, aynı zamanda bilişsel bir fenomendir. Dilin kendisi salt sözel değil aynı zamanda bilişseldir. Metafor dilden öte ya da ayrı değil, dilin özel bir durumudur. Metafor dilin dışında değil, dilin imkânlarının içindedir. Dil bilincimizi ne kadar belirliyorsa metafor da en fazla okadar belirleyebilir. Bilincimiz ayrıca politika ve ideolojiyle, ayrım ve önyargılarla belirlenir. Dil ile akıl, akıl ile doğa, doğa ile kültür, ideal ile gerçek, potansiyel ile mevcut, pratik ile teori, bilgi ile etik arasında bulunduğu varsayılan kesin ayrımlar hem felsefe tarihini hem de hukuk düşüncesini şekillendirir. Kavramlar, ayrımlar ve dolayısıyla dil gerçeğin bir yönünü vurgularken diğer yönünü gizleyebilir, ayrımlar gibi dil de gerçeklikle kurduğumuz ilişkiyi belirler ve onu bozabilir. Eşitlik, çağdaş siyaset felsefesinin ve hukuk sistemlerinin temel ilkesi ve lafzileşmiş bir metafordur. İnsani eşitlik, eşdeğer olmak anlamına gelir. Eşitlik ilkesinin genel kabul görmesi, asli bir ihtiyaca karşılık geldiğini gösterir. Yine de eşitliğin nasıl, hangi konuda ve koşullarda sağlanacağı hakkındaki fikirlerimiz etik ve politik duruşumuza bağlı olarak değişecektir. Yasa önünde eşitliğin hayata geçmesi, anayasal güvenceler kadar hukukçuların ve hukukçu olmayan yurttaşın söz ve eylemlerine göre belirlenecektir.
  • Item
    Çocuk yoksulluğu ve çocuk yoksulluğunun giderilmesine yönelik mali uygulamalar
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-08) Akbulut, Nilay; Yüce, Mehmet; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Sosyal Bilimler Enstitüsü; 0000-0003-4784-7471
    Çocuk yoksulluğu; hayatta kalmak ve gelişmek için gereken maddi, manevi ve duygusal kaynaklardan yoksun olan, haklarından yararlanamayan, potansiyellerini tam olarak gerçekleştiremeyen bireyler olarak tanımlanır. Çocuk yoksulluğu oranının düşük olduğu ülkelerde, çocuklar için yapılan mali yardımların ön plandadır. Ancak çocuk yoksulluğu oranının yüksek olduğu ülkelerde mali yardımlar çok az veya hiç yoktur. Çalışma, mali uygulamalar ile çocuk yoksulluğunun giderilmesi arasındaki ilişkiyi ortaya koyması veçıkacak sonuç doğrultusunda politika önerecek olması açısından önemlidir. Araştırmanın amacı, mali uygulamaların çocuk yoksulluğu oranları üzerindeki önemini uluslararası çerçevede, niceliksel olarak analiz etmektir. Araştırmaya konu olan mali uygulamalar; çocuk nakit vergi yardımları, ücretli ebeveynlik izinleri ve sosyal programlar için kamu harcamalarıdır. İşsizlik sigortası, işsizlik oranı, engellilik hastalık sigortası, GSYİH, sadece annesiyle yaşayan çocukların oranı ve genç nüfus; çocuk yoksulluğu oranları üzerinde etkileri gözlenecek diğer değişkenlerdir. Analiz; 29 OECD ülkesini kapsayan, 2001 ve 2022 yılları arasındaki veriler ile, panel veri en küçük kareler regresyon yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda; çocuk nakit vergi yardımı ve sosyal programlar için kamu harcamaları değişkenlerinin çocuk yoksulluğunun giderilmesinde olumlu etkileri olduğu, ücretli ebeveynlik izninin ise ciddi bir etki yaratmadığı ortaya çıkmıştır.
  • Item
    Uluslararası hukukta koruma sorumluluğu kapsamında iklim değişikliği ve ekokırım suçunun analizi
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-22) Yiğit, Hasan; Bektaş, Mehmet Halil Mustafa; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı; 0009-0009-0916-0223
    Uluslararası hukukta üzerinde en çok tartışılan konuların başında ağır ve ciddi insan hakları ihlallerinin yaşandığı, iç çatışmaların sürdüğü bir devlete insan haklarını gözeterek, meşruluğu tartışma götürmeyecek bir şekilde nasıl bir askeri müdahalede bulunacağı konusu gelmektedir. Tarih boyunca meşru, haklı, adil savaş gibi farklı isimler ile kavramsallaştırılmaya çalışılan kuvvet kullanımının hangi otorite tarafından, ne zaman ve ne ölçüde yapılması gerektiği yüzyıllar boyunca filozoflar, hukukçular ve siyaset bilimciler tarafından tartışılmıştır. İnsancıl müdahalenin tarih boyunca sahip olduğu kötü şöhreti (büyük güçlerin Truva atı), devletlerin iç işlerine karışmama, müdahale etmeme ve devletlerin eşit egemen aktörler olduğu ilkelerine aykırı olarak istimal edilmesi devletleri daha adil, şeffaf ve objektif yaklaşımlar bulmaya ve üretmeye itmiştir. Tam bu noktada 1990’lı yıllar boyunca meydana gelen insani trajedilere daha adil ve şeffaf bir çözüm mekanizması olarak Müdahale ve Devlet Egemenliği Üzerine Uluslararası Komisyon (ICISS) tarafından “koruma sorumluluğu-R2P-” kavramı ortaya atılmıştır. Özünde sorumluluk olarak egemenlik anlayışı bulunan koruma sorumluluğu, devletleri halklarını soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve etnik temizlik suçlarına karşı korumaya davet eder, devletin bu sorumluluğu yerine getir(e)memesi durumunda ise sorumluluğun uluslararası topluma geçeceğini ifade eder. Bu sorumluluk anlayışı önleme, tepki verme ve yeniden inşa etme boyutları olan üç boyutlu bir sorumluluktur. Devletlerin vatandaşlarını yukarıda ifade edilen dört suç başlığından ayrı olarak doğal ve çevresel felaketlere karşı koruma sorumluluğu da bulunmaktadır. Doğal ve çevresel felaketler insanın en temel hakkı olan yaşama hakkı başta olmak üzere çevre, barınma ve sağlıkhakkı gibi birçok hakkını dolaylı ya da doğrudan tehdit etmektedir. Küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak meydana gelebilecek doğal ve çevresel felaketler de bu kapsamda düşünülebilir. Günümüzde etkileri artık bilimsel olarak da ispatlanabilen küresel ısınma ve iklim değişikliği sonuçlarının bir suç teşkil etmesi ve devletlerin bu suça menşe kabul edilen fiillerinin (sera gazı salımları, ekolojik dengeyi bozan kalkınma programları, çevreye duyarlı olmayan sanayileşme politikaları, ormanların yok edilmesi, çevrenin ağır tahribi vb.) koruma sorumluluğu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği bu çalışmanın özünü oluşturmaktadır. Küresel iklim değişikliğine sebep olan devlet ya da tüzel kişilerin fiillerinin eko kırım suçu başlığı altına dâhil edilmesi, bu yeni suç başlığının tanımı ve kavramsallaştırılması, suç hakkında içtihat oluşturabilecek mahkeme kararlarının incelenmesi, suçun UCM statüsüne dâhil edilip edilemeyeceği çalışmanın analiz ettiği diğer konu başlıklarıdır.
  • Item
    Ekonomik büyümenin iç ve dış borçlanma ile arasındaki ilişkinin çapraz spektral analizi
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-25) Yılmaz, Tuğba; Sevüktekin, Mustafa; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Ekonometri Ana Bilim Dalı; Yöneylem Bilim Dalı; 0000-0003-4018-1136
    Bu tezde, Türkiye’nin ekonomik büyüme ve borçlanma durumu çapraz spektral analiz yöntemi ile incelenmiştir. Spektral analiz, verileri zaman alanından frekans alanına dönüştüren matematiksel bir yöntemdir. Bu dönüşümler sayesinde veriler, çeşitli frekans bileşenlerine ayrıştırılarak içerisinde bulundurduğu ve ortaya çıkarılması zor olan bilgileri daha görünür hale getirir. Çapraz spektral analiz yöntemi ise, farklı iki değişken arasındaki serilerin birbirleriyle ilişkisini frekans alanında ortaya çıkarmaktadır. Tezin amacı; ekonomik büyüme, iç ve dış borçlanma arasındaki gecikme ve değişkenler arasındaki ilişkinin yönünü belirleyebilmek ve uygulanan ekonomik politikalara yönelik önerilerde bulunmaktır. Çalışmada Mart 1998-Ekim 2023 arası döneme ait 102 gözlem içeren çeyreklik veri seti kullanılmıştır. Verilerin durağanlığı araştırıldıktan sonra Granger nedensellik analizi yapılmış, Hızlı Fourier Dönüşüm tekniği ile veriler frekans boyutuna indirgenmiş ve spektral yoğunluk fonksiyonları oluşturulmuştur. Sonuçları karşılaştırmak için Spektral Granger Nedensellik Analizi uygulanmıştır. Zaman alanındaki testler, ekonomik büyümenin iç borçlanmanın Granger nedeni olduğunu, ancak dış borçlanma ile ekonomik büyüme arasında bir nedensellik ilişkisinin bulunmadığını göstermiştir. Ayrıca, iç ve dışborçlanma arasında da bir nedensellik ilişkisi bulunmamıştır. Frekans analizleri, düşük frekanslarda güçlü uzun vadeli, orta frekanslarda karmaşık ve değişken, yüksek frekanslarda ise zayıf ve tutarsız ilişkiler ortaya koymuştur. Spektral Granger Nedensellik Analizi, ekonomik büyümenin hem iç hem de dış borçlanmayı etkilediğini ve iç ile dış borçlanmanın birbirini tetiklediğini göstermiştir. Sonuç olarak, Türkiye’nin ekonomisini stabilize edebilmesi için borçlanma seviyelerini dikkatli yönetmesi önemlidir. Ekonomik büyümenin iç ve dış borçlanmadan daha fazla kazanç ve kayıp potansiyeline sahip olması, rasyonel beklentiler doğrultusunda stratejilerin planlanmasını gerektirdiği sonucuna ulaşılabilir.
  • Item
    Fethinden günümüze Cizre: Siyasi, ilmî ve kültürel tarih
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-08) Adak, Reşat; Oruçoğlu, İlhami; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı; İslam Tarihi Bilim Dalı; 0000-0001-5709-8748
    Hz. Nuh (a.s.) dönemindeki tufan ehline ev sahipliği yapan ve Kur’an-ı Kerim’de övülen Cizre, Asurlar, Babiller, Hititler, Medler, Persler, Bizanslılar ve Sasaniler gibi birçok kadim imparatorluk ve devletin paylaşamadığı Mezopotamya coğrafyasının (el-Cezire Bölgesi) önemli bir şehridir. Cizre Hz. Ömer (r.a.) hilafeti döneminde İyaz b. Ğanem komutasındaki Müslüman ordular tarafından fethedildi. İslam döneminde Cizre’yi Raşid Halifeler, Emeviler, Selçuklular, Artukoğulları, Zengi Atabeyleri, Moğollar, Eyyübiler, Azizan Beyleri, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safaviler ve Osmanlılar yönettiler. Osmanlı dönemde bey, vezir, mutasarrıf, kâtip, komutan ve elçi olmak üzere 54 idareci Cizre’den yetişmiştir. İslam tarihinde Cizre’de birçok medrese, tekke, han, kale, türbe, cami ve mescit kurulmuştur. Cizre, iki büyük cami ve seksene yakın mescidin inşa edildiği adeta bir mabed ve mescid şehri olarak tanınmıştır. Sahabe şehri olan Cizre’den tefsir, hadis, fıkıh, dilbilimi, tasavvuf, felsefe, tarih, astronomi ve hendese alanlarında 200 kadar alim yetişmiş ve bu alimler tarafından 500’e yakın ilmi eser kaleme alınmıştır. Cizre sayısız evliya yatağı, tasavvuf mensuplarının ve İlahi aşk ile tutuşmuş şairlerin dergahı olmuştur. İslam tarihi boyunca Cizre’den yetişen ilim, bilim ve düşünce insanları önce İslam medeniyetine, sonrada tüm insanlığın gelişimine katkı sunmuşlardır. Cizre medreselerinden İbnü’l Esir kardeşler, dünyaca ünlü kıraat alimi İbnu’l-Cezeri, yine tüm dünyada tanınan ve bugünkü bilgisayarların ilk temelini oluşturan mekanik ve sibernetik âlimi İsmail Ebu’l-İzz El-Cezeri ve tasavvuf irfanını divanında işleyen Şeyh Ahmed el-Cezeri gibi birçok âlim yetişmiştir.
  • Item
    Gruplar arası temasın ergenlerin dış gruba karşı açık ve örtük tutumlarına etkisi
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-30) Aslan, Sevim Yıldız; Öztürk, Ahu; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Psikoloji Ana Bilim Dalı ; Deneysel Psikoloji Bilim Dalı; 0000-0002-2526-3478
    Önyargı, çocukluk ve ergenlik dönemi uyum sorunlarının önemli bir göstergesidir. Önyargıyı etkileyen birçok faktör arasından öne çıkan gruplar arası sosyal temas, gruplar arası ilişkilerin iyileştirilmesi ve gruplar arası bağların oluşturulması açısından etkileri araştırmalar tarafından ortaya konulmuştur. Bu çalışmada gruplar arası temasın (gruplar arası arkadaşlar) ergenin dış gruba yönelik açık ve örtük tutumlarıyla boylamsal ilişkisi incelenmiştir. Bunun yanında ergenin gruplar arası temas sürecinin niteliğini belirleyen etkenlerin iki zamanlı bir araştırmada incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma verileri, Türkiye’nin Suriye göçünü yoğun alan Batman ilinde bulunan lise ve ortaokullardan toplam (n)=543 yerli ergenden toplanmıştır. Çapraz gecikmeli panel modeli sonuçları, ergenin dış grupla kurduğu elektronik temasın dış gruba yönelik olumsuz açık tutumlarla boylamsal ilişkiler gösterdiğini, yüz yüze temasın ise dış gruba yönelik açık tutumlarla ters yönde boylamsal bir ilişki gösterdiğini ortaya koymuştur. Ergenin gruplar arası teması destekleyen koşullar incelendiğinde, yakın bağlamının temel aktörleri olan ebeveynlerin kültürel sosyalleştirme mesajları ve iç gruptan akranların sosyal normlarının moderatör rolleri tespit edilmiştir. Çalışma, ergenlerin temas sürecini şekillendiren çoklu gelişimsel bağlamların önemli rolünü vurgulamıştır. Sonuçlar, araştırma bağlamı göz önüne alınarak gruplar arası temas kuramı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
  • Item
    Çevre politikalarının tarımsal ürün ihracatına etkisi: OECD ülkeleri üzerine bir analiz
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-06) Özkul, Seda; Eryılmaz, Filiz; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İktisat Ana Bilim Dalı; 0000-0002-2561-2594
    Çevre politikalarının uygulanması sürdürülebilir çevre için önem ifade etmektedir. Verimi artırma amacıyla kullanılan pestisit, suni gübre ve tarım ilacı gibi faktörlerin kontrolsüzce kullanımı çevreye ciddi zararlar vermektedir. Ayrıca tarımsal araziler tam kapasitede altında kullanılsa dahi bu araçların önerilen düzeylerin üzerinde kullanımı veriminde artışa sebep olabilmekte, bu durum çiftçileri de aşırı kullanıma teşvik edebilmektedir. Fakat çevresel düzenlemeler ile bu unsurların kullanım miktarının kısılması tam kapasite kullanımını teşvik edici olabilir ve maddi kayıp sağlamadan aynı oranda üretim elde edilmesi sağlanabilmektedir. Ülkelerin uyguladıkları çevresel düzenlemelerin katılıkları farklılık gösterebilmektedir. Bu farklılıklar çevre politikalarının tarımsal ihracat üzerinde kısa ve uzun dönemde farklı sonuçlara sebep olmaktadır. Çevre politikalarının tarımsal ihracat üzerindeki etkisi incelemek amacıyla 19 OECD ülkesi ile 2001-2019 yıl aralığındaki verilerle panel veri analizi yapılmıştır. Sabit etkiler modelinin uygun olduğu çalışma sonuçlarına göre çevre performans endeksi, tarımsal işgücü, toplam faktör verimliliği ve büyüme ile tarımsal ihracatı anlamlı ve negatif etki gözlenirken, tarımsal üretici endeksi ve tarımsal pestisit kullanımıyla anlamlı ve pozitif ilişki elde edilmiştir. Reel döviz kuru ile tarımsal ihracat arasında ise anlamlı bir etkiye ulaşılamamıştır. Kirlilik Sığınağı Hipotezi uyarınca sıkı çevresel düzenlemelerin maliyetleri arttırarak üretim miktarını azalttığı ve gevşek çevre düzenlemelerine sahip ülkelerde kirlilik yoğun endüstri üretimini arttığı gözlenebilmektedir.
  • Item
    Rekabet avantajının kurumsal sosyal sorumluluk ve örgütsel performans arasındaki ilişki üzerine aracılık etkisi: Kobi'ler üzerine bir araştırma
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-06) Öztürk, Ayhan; Eryılmaz, Mehmet; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İşletme Ana Bilim Dalı; Yönetim ve Organizasyon Bilim Dalı; 0000-0001-5641-7604
    Bu çalışmada, KOBİ’ler kapsamında kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının örgütsel performans üzerindeki etkisini açıklamak ve rekabet avantajının, belirtilen değişkenler üzerinde aracılık etkisinin olup olmadığını ortaya koymak amaçlanmıştır. Buna ek olarak kurumsal sosyal sorumluluk iletişiminin, kurumsal sosyal sorumluluk ve örgütsel performans arasında biçimlendirici etkisinin olup olmadığı da incelenmiştir. Bu bağlamda Bursa’da faaliyet gösteren 478 KOBİ’ye ulaşılarak yaptırılan anketler doğrultusunda analizler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler, belirlenen araştırma modeli çerçevesinde SPSS ve AMOS programlarıyla analiz edilmiş, araştırma bünyesinde oluşturulan hipotezleri test etmek için de Yapısal Eşitlik Modellemesi (YEM)” kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda elde edilen bulgular, hem kurumsal sosyal sorumluluğun hem de rekabet avantajının örgütsel performans üzerinde anlamlı ve pozitif yönlü bir etkisi olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda rekabet avantajı değişkeninin, kurumsal sosyal sorumluluk ve örgütsel performans değişkenleri arasında aracı değişken olarak görev yaptığı sonucuna da kısmen ulaşılmıştır. Öte yandan kurumsal sosyal sorumluluk iletişiminin, kurumsal sosyal sorumluluk ve örgütsel performans arasında biçimlendirici etki rolü üstlendiği de gözler önüne serilmiştir. Yapılan bu çalışmanın, belirlenen değişkenleri KOBİ’ler nezdinde ele alarak gerçekleştirilmesi ve çalışmadaki hipotezlerin YEM ile test edilmesi hasebiyle bu konuda gerçekleştirilen diğer çalışmalardan farklılaştığı düşünülmektedir. Ayrıca çalışmanın kuramsal bağlamda ilgili yazına mütevazı katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
  • Item
    İsrail’de Yahudi radikal grupların Filistin sorununa etkisi
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) İlbaş, Serdal; Canpolat, İbrahim; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Ortadoğu Çalışmaları Bilim Dalı; 0000-0001-9648-5177
    Bu tez, İsrail'deki Yahudi radikal grupların Filistin Sorunu’na etkilerini derinlemesine incelemeyi amaçlamaktadır. Bu inceleme Yahudi radikalizminin ideolojik ve tarihsel temellerini ele alarak, bu grupların İsrail'in iç ve dış politikalarını nasıl şekillendirdiğini ortaya koymaktadır. Özellikle, bu grupların ideolojik temelleri ve tarihsel gelişim süreçleri ele alınarak, İsrail'in Filistin politikasını nasıl şekillendirdikleri üzerinde durulmuştur. Bu çalışma, İsrail'deki Yahudi radikal grupların Filistin sorununa etkilerini üç ana bölümde incelemektedir. İlk bölümde, dış politika karar alma süreçleri ve bu süreçlere etki eden kuramsal yaklaşımlar ele alınmaktadır. İkinci bölümde, Filistin sorununun tarihsel arka planı ve Yahudi radikalizminin ideolojik kökenleri incelenmektedir. Üçüncü bölümde ise, radikal grupların İsrail politik sistemi üzerindeki etkileri analiz edilmektedir. Araştırma, nitel bir yöntem kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Geniş bir literatür taraması yapılmış, tarihsel olaylar ve hükümet belgeleri inceleerek, karar alma süreçlerindeki etkiler nitel analiz yöntemleriyle değerlendirilmiştir. Ayrıca, örnek olay incelemeleri yöntemi kullanılarak belirli dönemlerde yaşanan önemli olaylar derinlemesine analiz edilmiştir. Araştırma bulguları, Yahudi radikal grupların İsrail'in Filistin politikasında belirleyici bir rol oynadığını göstermektedir. Radikal gruplar, ideolojik temelleri ve şiddet içeren eylemleriyle, İsrail'in Filistin topraklarındaki hak iddialarını güçlendirmek için yerleşim politikalarını sertleştirmiştir. Bu grupların baskıları, barış sürecinin önünde engel teşkil etmiş ve Filistin Sorunu’nu daha da karmaşık hale getirmiştir.
  • Item
    Ziyâüddîn İbnü’l-Esîr’in el-Veşyü’l-Merkûm adlı eseri ışığında hallü’l-manzûm sanatı
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-09-03) Tanır, Emrullah; Günday, Hüseyin; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı ; Arap Dili ve Belagatı Bilim Dalı; 0000-0003-4699-1842
    İslam’ın ilk dönemlerinde nesirler, genellikle bedî‘ sanatlarından yoksun ve sade bir üsluba sahipti. Ancak Emevîler döneminde, kâtiplik mesleğinin prestij kazanmasıyla birlikte Arap nesrinde bir dönüm noktası yaşanmıştır. Bu dönemde, tanınmış risâle yazarlarından biri olan Abdülhamid el-Kâtib (ö. 132/750), klasik risâle tarzını revize ederek belâgat sanatlarıyla bezeli edebî nesirler üretmeye başlamıştır. el-Kâtib, bu revize sürecinde “hallü’l-manzûm” adlı özgün bir teknik keşfetmiş ve bu teknikle nesre şiirsel bir soluk kazandırmıştır. Arap nesrinde yeni bir ufuk açan “hallü’l-manzûm” kavramı, ilk olarak Ebû Hilâl el-‘Askerî (ö. 400/1009) tarafından sistematik bir teoriye dönüştürülmüştür. Bu teorik temellerin üzerine inşa edilen “hallü’l-manzûm” sanatı, İbnü’l-Esîr’in (ö. 637/1239) el-Veşyü’l-merkûm fî halli’l-manzûm isimli eseriyle zirveye ulaşmıştır. İbnü’l-Esîr, bu eserinde “hallü’l-manzûm” tekniğini hem teorik hem de pratik yönlerden derinlemesine inceleyerek literatüre önemli bir kaynak sunmuştur. Eserin önemi, sadece “hallü’l-manzûm” teriminin kapsamlı bir analizini sunması değil, aynı zamanda bu alandaki ilk ve tek müstakil eser olmasıdır. Bu çalışma, Ziyâüddin İbnü’l-Esîr’in el-Veşyü’l-merkûm fî halli’l-manzûm adlı eserini temel veri kaynağı alarak hallü’l-manzûm kavramını ele almaktadır. Hallü’l-manzûmun teorik çerçevesi, uygulama biçimi ve bu sanatla üretilen nesirlerin üslup özellikleri, derinlemesine ele almaktadır. İbnü’l-Esîr’in eseri, bu kavramın doğası ve işlevi hakkında kapsamlı bir perspektif sunmaktadır. Çalışma, bu temel eser ve diğer ilgili kaynaklar aracılığıyla, hallü’l-manzûmun edebî ve kültürel önemini anlamak için bir çerçeve sağlamayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, hallü’l-manzûmun değeri ve etkisi, hem teorik hem de pratik boyutlarıyla incelenmektedir.
  • Item
    Platon, Aristoteles ve Plotinos’ta sanat-felsefe ilişkisi
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-06) Çiçek, Mehmet; Becermen, Metin; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Felsefe Ana Bilim Dalı ; Felsefe Tarihi Bilim Dalı; 0000-0003-0250-5005
    Roma uygarlığı üzerinden etkisi tüm dünyaya yayılan ve kimi sanatçı ve filozoflarca “en yüksek sanat formu” olarak nitelendirilen Antik Yunan sanatı, Batı medeniyeti sanatının kaynağı olarak görülebilir. Ancak bu sanat formunun çalışmanın odağında yer almasının nedeni gerek o dönemin sanatçılarında gerekse filozoflarında estetik bir algının söz konusu olup olmadığı sorusuna dayanmaktadır. Bu bağlamda Antik Yunan insanının güzellik kavramına yaklaşımları ve özellikle filozofların yaşadıkları topluma karşın Güzel’i ne anlamda değerlendirdikleri bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Platon’un geleneksel görüşte “sanat düşmanı” olarak nitelendirilmesi, Aristoteles’in hocasının düşüncelerine karşıt bir konuma yerleştirilmesi ve nihayet Plotinos’un sanat anlayışının Platon’un düşünceleri bağlamında özgün bir nitelikte olduğunun vurgulanması bir yanıyla okuyucuyu farklı bir bakış açısının mümkün olup olmadığı düşüncesine zorlamaktadır. Dolayısıyla bu çalışmanın merkezinde söz konusu imkanın incelenmesi bulunmaktadır. Buna göre geleneksel görüş, Platon’un ideal devletini kurarken sanata ve sanatçıya kategorik bir karşı çıkış sergilediğini iddia etmektedir. Zira sanat, temelde mimetik bir etkinliktir ve Platon’un dile getirdiği hiyerarşik varlık düzeninde en altta yer almaktadır. Çünkü sanat, İdeaların kopyası olan duyusal gerçekliğin kopyasını üreten bir edimden başka bir şey değildir. Dahası sanat bir epistemeye dayanmadığı gibi insan ruhunu olumsuz anlamda etkileme gücüne sahiptir. Öte yandan kendisi yoğun bir sanat eğitiminden geçerek, güçlü edebi sanat eserleri sayılabilecek diyalogları kaleme alan Platon’un, sanatın yalnızca bir türünü hor gördüğü biçiminde bir okuması mümkün değil midir? Bununla birlikte Aristoteles’in Platon’a karşıt düşünceler dile getirdiğini iddia etmenin aksine onun hocasının düşüncelerinde sanata yer açmaya çalıştığını dile getirmek, Aristoteles’in maksadını ne derece ıskalayan bir yorum olurdu? Nitekim Aristoteles’in sanat hakkında düşüncelerini dile getirirken kullandığı tekhne, mimesis ve hatta katharsis gibi kavramlarını Platon’dan ödünç alıp onunla aynı anlamda kullanması söz konusu yorumun hareket noktasını oluşturabilir gibi görünmektedir. Son olarak Plotinos’un sanata dair düşüncelerini tamamıyla özgün bir fikir olarak değil, Platon’un “doğru” bir yorumu olarak tanımlamak ne derece mümkündür? Dile getirilen bu sorular, çalışmanın inceleme nesnelerini ve amacını oluşturacak sorulardır. Bu anlamda çalışmanın ilk bölümü Antik Yunan sanatının genel özelliklerini içerecek, böylece Platon ve Aristoteles’in içine doğduğu kültür ve sanat dünyasının temel niteliklerinin açıklığa kavuşturulması amaçlanacaktır. İkinci bölümde Platon’un metinlerinden hareketle sanata bakışı serimlenip, yorumcu ve akademisyenlerin tartışmalarına yer verilecektir. Platon’da uygulanacak metot üçüncü bölümde Aristoteles’in düşüncelerini aktarırken tekrar kullanılacaktır. Dördüncü bölümde Helenistik sanatın genel özellikleri dile getirilerek bu dünyaya doğan Plotinos’un sanat ve felsefe arasında kurduğu ilişki incelenecektir. Sonuç bölümünde ise söz konusu yorum farklılıklarının değerlendirilmesi yapılarak çalışmanın açıklığa kavuşturmayı hedeflediği amaç ve ulaşılan sonuçlar dile getirilecektir.
  • Item
    Geç modern toplumda dindar kadınların spiritüel arayışları
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-03) Demiryürek, Ahmet Selim; Kurt, Abdurrahman; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı; Din Sosyolojisi Bilim Dalı; 0000-0001-9567-0186
    Bu araştırma, küreselleşme dinamikleriyle birlikte Türk toplumunda giderek popüler hale gelen New Age spiritüelliğine katılan dindar kadınların spiritüellik tecrübesini incelemektedir. Buradan hareketle araştırmanın amacı, New Age spiritüelliği üzerine kurulu inanışların, geleneksel İslami duyarlılığa sahip Müslüman dindar kadınlar tarafından nasıl deneyimlendiği, nasıl konumlandığı ve onların gündelik yaşamları içerisinde bunlara nasıl yer verdikleri ve neticede New Age’e özgü nasıl yeni bir benlik inşa ettiklerini anlamak ve kavramsallaştırmaktır. Araştırmanın temel problemi ise İslami hassasiyete sahip dindar kadın kimliğinin New Age spiritüelliği ile nasıl bir etkileşime girdiğidir. Spiritüel arayışların holistik ortamında spiritüel gelişimleri için çabalayan dindar kadınlar, geleneksel dindarlıklarını New Age spiritüelliğine özgü bireysel kült inanışları ile yer değiştiriyorlar mı, yoksa her ikisine de izin veren eklektik bir dindarlık mı oluşturuyorlar? Dindar kadınların spiritüel pratikleri “İslamileştirme”, “anlaşılır kılma”, “benimseme” ve “filtreden geçirme” taktikleri nelerdir? Bu sorular çalışmanın cevaplarını aradığı temel problemlerinden bazılarına işaret etmektedir. Dindar kadınlardan kastımız, İslam’ı sadece inanç düzeyinde değil, aynı zamanda ibadet, duygu, bilgi ve davranış boyutlarıyla da yaşayan; dindar bir çevreden gelen; dini grup geçmişi bulunan ya da din eğitimi veren İmam Hatip Lisesi, İlahiyat Fakültesi gibi kurumlardan mezun olması dolayısıyla geniş dini referanslara sahip bireylerdir. Bu kapsamda İstanbul, Ankara, Bursa gibi büyükşehirlerde yaşayan en az 2.5 yıldır bioenerji, reiki, Theta Healing, Access Bars, numeroloji, astroloji gibi spiritüel enerji şifa tekniklerinden biri ya da birkaçını uygulayan, dindar kadınlar üzerine nitel bir saha araştırması yapılmıştır. Araştırmada gözlem, katılımcı gözlem ve 33 kadın katılımcı ile yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme gerçekleşmiştir. Saha araştırmasının bulguları, New Age spiritüelliği ile ilgili uluslararası literatürde öne çıkan temel kavramsal ve olgusal tartışmalar bağlamında ele alınmış ayrıca dindar kadınların spiritüellik deneyimi fenomenolojik araştırma deseni ile incelenmiştir. Araştırmadaki en temel bulgu, New Age spiritüelliğine katılan dindar kadının geleneksel ve örgütlü dindarlıktan bireysel spiritüelliğe doğru bir benlik dönüşümü yaşadığıdır. Araştırma bu benlik dönüşümünü, geç modern topluma entegre olmuş benlik merkezli spiritüellik çerçevesinde ele almıştır. Bu bağlamda araştırmanın problemine rehberlik etmek için Paul Heelas’ın self-spiritüellik ve Giddens’in geç modern topluma özgü düşünümsellik kavramları olguyu anlamada ve yorumlamada bize yardımcı olacak teorik fikir setleri olarak kullanılmıştır. Araştırmanın özgün değeri, New Age spiritüelliğine katılan Müslüman dindar kadına odaklanması ve Türkiye’deki New Age spiritüelliği ile ilgili sınırlı literatüre katkı yapacak nitel bir araştırma olmasıdır.
  • Item
    Kolektif eylemlere “İkili süreç” yaklaşımı: Sosyal kimlik modeli ve rasyonel seçim değişkenlerinin kolektif eyleme katılım niyetini açıklamaya katkıları
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-02) Bilger, Deniz; Tosun, Leman Pınar; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Psikoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-0843-3164
    Kolektif eylem konusundaki sosyal psikoloji çalışmaları detaylı incelendiğinde ele alınan değişkenlerin kabaca iki başlık altında toplanabildiği görülmektedir: Bir grup çalışma daha çok kolektif eylemi tetikleyen yoksunluk veya adaletsizlik algısına, genellikle olumsuz değere sahip duygulara ve özdeşleşme süreçlerine odaklanırken, diğer grup ise rasyonel bir süreç olan ödül-bedel analizine odaklanmaktadır. Son yıllarda bu iki yolu bir arada ele alan kimi modellerle alanyazın içerisinde bir bütünlük sağlanmaya çalışılsa da rasyonel süreçlere yönelik ilginin geri planda kaldığı görülmektedir. Mevcut tez çalışmasında rasyonel seçim değişkenlerini ölçmek üzere iki adet ön çalışma ile Kolektif Eylemin Rasyonel Özendiricileri Ölçeği geliştirilmiş, ardından ana çalışmada kolektif eylemin sosyal kimlik modeline politik risk algısı ve rasyonel özendiriciler gibi rasyonel seçim değişkenlerinin eklenmesi halinde, bu yeni modelin, kolektif eyleme katılım niyetini ne düzeyde açıklayacağı incelenmiştir. Ana çalışmada Psikoloji bölümü öğrencisi 565 katılımcı yürürlüğe girmesi muhtemel bir meslek yasasına ilişkin bir metin okumuştur. Katılımcılardan öğrenci kimliğiyle özdeşleşme düzeyleri, senaryonun yarattığı adaletsizlik hissi, grup etkililiği algıları, öfke duyguları, çeşitli kolektif eylemlere katılım bağlamında algıladıkları politik riskin düzeyi ve bu eylemlere katılıma ilişkin rasyonel ödül-bedel algılarıyla ilgili ölçümler alınmıştır. Sonuçlar, kolektif eylemin sosyal kimlik modelini desteklemekle birlikte, politik risk algısı ve rasyonel özendirici gibi değişkenlerin modele önemli katkılar yaptığını göstermiştir. Riskli eylem türlerinde rasyonel seçim değişkenlerinin daha büyük öneme sahip olduğu görülmüştür. Bulgular literatür ışığında tartışılmıştır.
  • Item
    Kariyer engellerinin kariyer adanmışlığına etkisinde pozitif psikolojik sermayenin düzenleyici rolü: özel sektör çalışanları üzerinde bir araştırma
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-23) Ulutaş, Esra; Sayılar, Yücel; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İşletme Ana Bilim Dalı; 0000-0003-0688-281X
    Bu çalışmada, Sosyal Bilişsel Kariyer Kuramı temelinde ele alınan kariyer adanmışlığı olgusu, aralarındaki olası etkileşimler dikkate alınarak hem örgütsel hem de bireysel düzeydeki iki değişkenle açıklanmaktadır. Örgütsel düzeyde kariyer engellerinin kariyer adanmışlığına etkisi ortaya konmakta; bireysel düzey bir değişken olan pozitif psikolojik sermaye ise denkleme bir düzenleyici değişken olarak katılmaktadır.Araştırmanın temel amacı, kariyer adanmışlığı olgunun açıklığa kavuşturulması, kariyer engellerinin olası sonuçlarının tespit edilmesi ve pozitif psikolojik sermayenin bu ilişkidenasıl çalıştığının belirlenmesidir. Böylelikle hem söz konusu olguların açıklanmasına kuramsal bir katkı yapmak hem de insan kaynakları uygulamaları açısından özelliklekariyer adanmışlığı ve pozitif psikolojik sermayenin rolünü netleştirmek amaçlanmaktadır. Çalışma, özel sektör çalışanları üzerinde yürütülmüştür. Araştırmanıntemel hipotezi, kariyer engellerinin kariyer adanmışlığı üzerinde negatif bir etkisinin olduğu ve pozitif psikolojik sermayenin bu ilişkiyi düzenleyici bir rol oynadığıdır. Veri toplama aşamasında anket yöntemi kullanılmış ve elde edilen veriler faktör analizi vehipotez testleri ile analiz edilmiştir. Sonuçlar, kariyer engellerinin kariyer adanmışlığıüzerinde negatif bir etkisi olduğunu ve pozitif psikolojik sermayenin (öz yeterlik, iyimserlik, umut ve dayanıklılık) bu etkinin şiddetini azalttığını göstermiştir. Pozitif psikolojik sermaye, bireylerin kariyer hedeflerine ulaşma motivasyonlarını ve kariyerleilgili engellerle başa çıkma yeteneklerini artırarak kariyer adanmışlık düzeyleriniyükseltmektedir. Bu bulgular, birey ve şirket hedeflerinin entegre edilebilmesini ve insankaynakları fonksiyonlarında ve iş dünyasında kariyer gelişim süreçlerinin daha etkinyönetilmesine yönelik stratejiler geliştirilmesine katkıda bulunacaktır.
  • Item
    The effect and legacy of colonialism in modern Indonesia foreign policy
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-18) Ramadhan, Jelang; Özlem, Kader; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı; 0000-0002-9050-4565
    Modern International Relations (IR) in Southeast Asia strongly shaped by the colonialism dates back 16th century until decolonization era takes turn after World War II (WWII). Indonesia as a maritime archipelagic country is one of key-driving actors, not only in Southeast Asia, but Indo-Pacific too. The direct colonialism by European countries in Indonesia started 1800s created the common experience as a nation shared destiny and pushed forward the idea of Bebas-Aktif principle for Indonesian foreign policy. By utilizing post-colonial theories, such as post-colonialism and post-structuralism, this research examines the history of modern Indonesia and the philosophy of nation's foreign policy in overcoming challenges. Under the framework of qualitative research design, the dissertation attempts to answer the past relations with the legacy left in Indonesia and to what extent the colonialism influences modern Indonesian foreign policy. The paper written inductively to pursue a theory-making process and theorization in provincializing Euro-American centricism as the post-colonial resources utilized to strengthen the qualitative methods. Hence, the historical root, global political contestation and constellation are robustly influencing the pattern of Indonesian foreign policy in order toachieve the national interest, reduce the security threat, comply with the constitution order and actively contribute to the perpetuation of peace in the world. The experience of colonialism is the determinant factor for Indonesian envisioning global peace order and facing insurgencies arose from colonial legacy. Therefore, the utilization of soft power combined with the rising hard power capacity make Indonesia more viable option in the near future as one of the major powers not only in region, but global as well.
  • Item
    Ahıska türkü kadınların işgücü piyasasına katılım ve uyumlarının analizi: Güzellik ve kişisel bakım sektörü – Bursa ili örneği
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-11) Şahin, Tamilla; Alper, Yusuf; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Ana Bilim Dalı; Çalışma Ekonomisi Bilim Dalı; 0000-0003-0998-6104
    Ahıska Türkleri, 1944 yılında Stalin yönetimi tarafından Özvatanlarından koparıldıktan bu yana sürgün hayatı yaşayan ve dünyanın dört bir yanında dağınık halde bulunan bir Türk topluluğudur. Haksız politik gerekçelerle göçe zorlanan Ahıskalılar, her ne kadar çalışkan bir grup olarak bilinseler de çoğu göçmen gibi varış noktasının işgücü piyasasına uyum sağlamada bir takım zorluklar yaşamaktadırlar. Göç, sürgün ve işgücü piyasası olguları bir arada değerlendirildiğinde ise kadınlara atfedilen dezavantajlı konumun mahiyeti genişlemektedir. Böylesi zorluklarla bütünleşmiş bir alanda Ahıska Türkü kadınların iş hayatlarında yaşadıkları zorlukları ile uyumlarını kolaylaştırıcı etkenleri ve politika yapıcılardan beklentilerini açığa çıkarmak ise işgücü piyasasına katılım ve uyum sürecini anlamayı kolaylaştırabilir. Ahıska Türkü kadınların işgücü piyasasına katılım ve uyumlarını ortaya koymayı amaçlayan bu çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden biri olan ve deneyimlere odaklanan Fenomenoloji yöntemiyle yürütülmüştür. Çalışmada, Güzellik ve Kişisel Bakım Sektöründe çalışan 20 Ahıska Türkü kadınla yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak görüşmeler gerçekleştirilmiş, toplanan veriler içerik analizine tabi tutulmuş ve katılımcıların işgücü piyasasına uyumlarını açıklayan kodlar kategorize edilmiştir. Ahıska Türkü kadınların vatandaşlığa geçmelerinin veya çalışma izni almalarının zaman alması ve diploma denkliğindeki engellere bağlı olarak başlarda izinsiz veya vasıfsız işlerde çalışmaları ile sektörün Türkiye’de yeni yeni gelişmeye başaması, işgücü piyasasına uyumlarını zorlaştırsa da menşe ülkelerinden aldıkları nitelikli eğitim, yaptıkları işle ilgili becerilere sahip olmaları, işlerini severek yapmaları, anadillerinin Türkiye resmi diliyle benzerlik göstermesi ve sektörde çalışanlarla daha önceden bağlantılı olmaları, işgücü piyasasına katılımlarını ve uyumlarını kolaylaştırmıştır.
  • Item
    Pers ordu teşkilatı ve harp tarihi: Düzen, strateji ve muharebeler
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-05-09) Sezer, Deniz Serhad; Doğancı, Kamil; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Tarih Ana Bilim Dalı; Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı; 0000-0002-1487-950X
    Çalışmanın tarihi sınırları II. Kyros’un hükümdarlığından başlayarak (MÖ 559) son Pers Kralı III. Dareios’un tahttan indiği (MÖ 331) yılına kadar olan süreci kapsamaktadır. Bir başka deyişle bu zaman dilimi Akhaimenid Hanedanlığı dönemi olarak da ifade edilebilmektedir. Çalışmanın temel amacı: Pers ordusu ve harp tarihi ile ilgili bilgileri Antik kaynaklardan toplayarak, bunları arkeolojik ve nümizmatik verilerle karşılaştırarak, modern kaynakların da katkısıyla bir Pers ordu teşkilatı içeriği oluşturabilmektir. Bu ana başlığın altında da Pers ordusunun teşkilat yapısının hangi düzende işlediği, ordunun kullandığı askeri stratejiler ve Pers ordusunun hangi savaşlarda, ne koşullarda bulunduğuna açıklık getirebilmek çalışmanın diğer önemli hedeflerinden birisidir. Özellikle, Antik Yunan kaynaklarında geçen farklı asker sayıları hakkındaki çelişkili veriler; niteliksel ve niceliksel sorunlar meydana getireceğinden bunlar hakkında olası varsayımlar öne sürülmüştür. Pers ordu teşkilatının Assur ve Medlerin geleneklerinden etkilenerek oluşturulduğu ve yapısal olarak da bu halkların geleneklerini yansıttığı söylenebilir. Pers devleti kurulduktan sonra Büyük Kyros dönemi itibariyle profesyonel bir ordu mevcut değil iken, sınırlar genişledikçe büyük ve profesyonel bir ordu biçimine dönüşmüştür. Komuta hiyerarşisinde Persler ve Medler her zaman üst kademelerde söz sahibi olmuştur. Özellikle, Yunanlar ile yapılan savaşlar sonrasında ise ağır zırhlı piyade eksikliği görülmüş, bu doğrultuda da başta Yunanlar olmak üzere paralı askerler de genişleyen Pers ordusu içerisinde görev yapmaya başlamıştır. Ordu profesyonelleştikten sonra kara birlikleri, piyade, süvari ve savaş arabaları şeklinde örgütlenirken; donanma ise Fenikeliler, Yunanlar ve Mısırlılar etrafında oluşturulmuştur. Bunun sebebi de Perslerin bir kara devleti oluşu, kendilerine ait bir deniz kültürlerinin olmayışı, gemi ve denizcilerinin de bulunmamasıdır.
  • Item
    XVI-XVII. yüzyıllarda Dulkadir Beylerbeyliği’nde şehirleşme
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-18) Oğul, Muazzez Gündüz; Gülsoy, Ersin; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Tarih Ana Bilim Dalı; Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı; 0000-0001-8369-7912
    Dulkadir Beylerbeyliği, aynı isimdeki beyliğin Osmanlı Devleti hâkimiyetine geçmesinden kısa bir zaman sonra kurulmuştur. Beylerbeyliği idaresine tabi sancaklar incelendiğinde, eyalete bağlı sancakların yıllara göre değişkenlik gösterdiği tespit edilmiştir. Bu değişkenliğin idari yapılanmadaki şehirleşmenin iki yüzyıl boyunca takip edilmesi önünde problem teşkil etmemesi adına, beylerbeyliğini oluşturan sancaklar net bir şekilde belirlenmiştir. Bu noktada Dulkadir Beylerbeyliği idaresinde Maraş başta olmak üzere Ayntab, Sis ve Kars-ı Maraş sancakları çalışma kapsamında incelenmiştir. Bu tez, XVI ve XVII. Yüzyıllarda Dulkadir Beylerbeyliği’nin hâkim olduğu bölgedeki şehirleşme yapısını karşılaştırmalı olarak incelemek amacıyla kaleme alınmıştır. Erken modern dönem Osmanlı şehirleri üzerine pek çok inceleme yapılmış olmasına rağmen, Dulkadir Beylerbeyliği ile ilgili kapsamlı bir şehir tarihi çalışmasının bulunmaması, mevcut araştırmanın kaleme alınmasını gerekli kılmıştır. Bu çalışmanın temel amacı, imparatorluk sınırları içerisinde yer alan bir beylerbeyliğine ait şehirlerin iki yüzyıllık dönemini sosyal ve ekonomik bakımdan ele almaktır. Çalışmanın ilk bölümünde, şehirleri meydana getiren mahalleler incelenerek XVI ve XVII. yüzyıllardaki durumları ortaya konulmuştur. Araştırmaya konu olan dört şehrin mahalle sayıları, isimleri ve varlıklarını koruyabilme durumları bu çerçevede ele alınmıştır. İkinci bölümde, şehirlere hayat veren ahali üzerine odaklanılarak yerleşkelerin tahminî nüfusları, nüfus yapıları ve etnik zümreleri üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmanın son kısmını oluşturan üçüncü bölümde ise şehirlerin iktisadi yapıları incelenmiştir. Şehirlerdeki üretim alanları, ticaret-sanayi kolları, tarım ve hayvancılığın durumu bu kapsamda değerlendirilmiştir.
  • Item
    Mevlana ve Schopenhauer’ın insan anlayışlarının karşılaştırılması
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-08) Pamuk, Rabia Can; Eren, Işık; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Felsefe Ana Bilim Dalı; Felsefe Bilim Dalı; 0000-0002-4048-2273
    Bu çalışmanın amacı Mevlana Celaleddin Rumi ve Arthur Schopenhauer’ın insan anlayışını ele almaktır. Bu iki düşünürün insan felsefesi bağlamında ele alınmasının sebebi düşünürlerin insan ve insanlığa dair özgeci içerik sunan bir ahlak ve insan anlayışı ortaya koymaları ve bu anlamda insan görüşlerinin evrensel bir değer taşımasıdır. Bu çalışmanın özellikle esas aldığı diğer neden de farklı dönemde yaşayan biri Doğu diğeri Batı düşüncesini temsil eden düşünürlerin keskin farklılıklarına rağmen benzer sonuçlara ulaşmalarıdır. Bu bağlamda en temel farklılık inanma olgusunda Schopenhauer’ın hiçbir dini benimsememesi ve içkin bir metafizik anlayışıyla ahlak görüşünü temellendirmesi buna karşın Mevlana’nın tam aksine dini esas alarak evrene aşkın bir bakış açısıyla ahlak görüşü ortaya koymasıdır. En temel benzerlikleri de insanın kendini bilmesi noktasında isteme kavramı bağlamında Schopenhauer, nefs kavramı bağlamında ise Mevlana nedenselliğe dayalı olan aklın dışına çıkmışlardır. Schopenhauer ahlakı merhamet ilkesi bağlamında metafiziksel bir alan olarak değerlendirir ve evrendeki birliği yaratan Kant’ın -kendinde şey- olarak adlandırdığı istemeyi kavrayacak ve birliği görecek insanı ahlak anlayışına konu edinir. Diğer yandan Mevlana din temelli bir bakış açısıyla tasavvuf öğretisi bağlamında aklı aşarak mistik bir insan ve ahlak anlayışına ulaşır. İnsân-ı kâmil ya da arif tasavvuru ile anlattığı bu insan nefsini bilen insan olarak ahlakın sırrına eren evrendeki birliği gören insandır. Bu yüzden Mevlana’da nefsini bilen insanın ulaştığı idrak “aşk” olarak ifade edilir ve bu aklın kavrayabileceği bir şey değildir. İşte bu çalışma bu argümanlardan hareketle düşünürlerin ahlak ve insan görüşlerindeki benzerlik ve farklılıklarını felsefi antropolojinin nesne ve yöntemini temel alarak özgün bir şekilde değerlendirmeye çalışmaktadır.
  • Item
    Estetikte iki modern görüş: Benedetto Croce ve Frank Sibley'de bir kavram olarak güzellik
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-03) Polat, Alper Elvan; Çüçen, Abdülkadir; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Felsefe Ana Bilim Dalı; Sistematik Felsefe Bilim Dalı; 0000-0001-9357-7359
    Estetik, bir kavram olarak ilk kez Baumgarten tarafından temellendirilip kavramsal çerçevesini bulmuştur. Baumgarten'ın sınırlarını çizmeye çalıştığı estetik biliminin en temel problemi ise “güzel nedir?” sorusu etrafında güzellik problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu problem zemininde estetik adıaltında olmasa da Baumgarten öncesi düşünürlerin de akıl yürüttükleri bilinmektedir. Felsefe tarihinin en önemli problem alanlarından biri olarak görebileceğimiz güzellik problemi, böylece tarihsel bir zeminde ele alınıp incelenebilecek bir olanağa sahip olmuştur. Baumgarten sonrası ise, Aydınlanma düşüncesinden çağımıza değin birçok filozof tarafından estetiğin ve estetiğe dair problemlerin ele alınmaya devam ettiği görülmektedir. Bu çalışmada bahsedilen tarihsel arka plan temelinde ve estetik zemininde “güzellik kavramı” incelendiğinde; Platon, Hegel ve Croce üzerinden somutlaşan idealist temelli bir estetik yaklaşımının karşısında Aristoteles, Kant ve Sibley üzerinden okunabilecek karşıt bir estetik görüşü oluştuğu savı öne sürülmekte ve bahsedilen estetik yaklaşımlarının 20. yüzyılda Benedetto Croce ve FrankSibley üzerinden elde edillmesinin olanaklılığı soruşturulmaktadır.