2000 Cilt 9 Sayı 9
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13999
Browse
Browsing by Department "İlahiyat Fakültesi"
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Item 1999 – 2000 öğretim yılında fakültemize gelen I. sınıf öğrencileri üzerine bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 2000) Ay, Mehmet Emin; İlahiyat FakültesiBu makale, 1999-2000 Öğretim Yılında U.Ü. İlahiyat Fakültesi’ne kaydolmuş öğrencilere uygulanan bir anketin sonuçlarını ihtiva etmektedir. Anket 1999 yılı Eylül ayında I. Sınıf öğrencilerinden 159 kişiye uygulanmıştır. Makale, üç ana başlık altında ele alınacaktır. Bunlar, öğrencilerin ailesini, şahsını ve lise yıllarındaki durumunu ana hatlarıyla ele alan başlıklar olacaktır.Item 25. yılında Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Öcal, Mustafa; İlahiyat FakültesiTürkiye’de dini yükseköğretim kurumlarının ilki Tevhid-i Tedrisat Kanununun 4. maddesinin amir hükmü gereğince 1924’te İstanbul Daru’l-Fünun’una bağlı olarak açılan ve öğretim süresi 3 yıl olan İlâhiyat Fakültesidir. Ancak bu Fakülte, 1933’te Daru’l-Fünun adının İstanbul Üniversitesi’ne çevrilmesi ve bünyesinde birtakım düzenlemelerin yapılması esnasında bazı gerekçeler ileri sürülerek kapatılmıştır. Aradan 16 yıl geçtikten sonra, 9 Mayıs l949 tarihinde TBMM’den geçen ve 4 Haziran l949’da Resmi Gazetede 5424 sayı ile yayınlanarak yürürlüğe giren kanun gereği bu defa Ankara Üniversitesine bağlı bir İlâhiyat Fakültesi açılmıştır. Öğretim süresi 4 yıl olarak belirlenen bu Fakülte 21 Haziran l949’da eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamıştır. Aradan bir 10 yıl daha geçtikten sonra ise, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak ve yalnızca İmam-Hatip Okulu/Lisesi mezunlarının girip yüksek tahsil yapabilecekleri Yüksek İslâm Enstitüsü adıyla yeni bir dini yüksek öğretim kurumu açılmıştır. 19.11.1959’da fiilen eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlayan bu dini yüksek öğretim kurumunun da öğretim süresi 4 yıl idi. Sonraki yıllarda Yüksek İslâm Enstitülerinin sayıları artmaya başlamıştır. Sırası ile: 7.8.l962’de Konya’da, 16.12.1965’te Kayseri’de, 25.8.1966’da İzmir’de, 30.7.1969’da Erzurum’da, 28.11.1975’te Bursa’da, 7.9.1976’da Samsun’da ve 4.1.l980’de ise Yozgat’ta açılmışlardır. İşte bu Yüksek İslâm Enstitülerinden 6.sırada ve Bursa’da açılmış olanı 1982’de İlâhiyat Fakültesi adıyla Uludağ Üniversitesine bağlanmıştır.Item A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesinde bulunan Harvard The Logical Review (HTR)’in makaleler bibliyografyası -II- 1959-1997(Uludağ Üniversitesi, 2000) Tarakçı, Muhammet; İlahiyat Fakültesi1908 yılından beri çıkmakta olan Harvard Theological Review adlı derginin makaleler bibliyografyasının ilk bölümünü geçen sayıda yayınlamıştık. Harf sırası esasına göre düzenlenen bu bibliyografayın ikinci bölümünü bu sayıda sunuyoruz. Ayrıca bibliyografyanın sonunda, derginin, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi’nde bulunmayan sayılarını da belirttik.Item Arap Edebiyatında edebî tenkit ve belâgatın tarihî seyri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Bulut, Ahmet; İlahiyat FakültesiThis article deals with the Biblio-historical survey for the Literary critisizm and the Rhetoric in the Arabic Literarure.Item Arş Risalesi: Allah'ın birliği ve sıfatları üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2000) İbn Sina; Uysal, Enver; İlahiyat FakültesiHamd Allah'a mahsustur. Nimetlerinden dolayı O'na hamdolsun. Bütün hallerimde O'nun keremine muhtacım. İmdi, çalışmalarımın titiz takipçilerinden biri, benden, kendisi için, Allah'a, O'nun sıfatlarına ve fiillerine inanmayı gerektirecek bir yöntemle, taklitten kaçınarak, salt araştırmaya yönelik, tevhid ilminin hakikatlerini içeren özet bir risale kaleme almamı rica etti. Ben de (bu konulara) önem veren bu şahsın ricasını, Rabbimiz Allah'tan yardım dileyerek (bu risale ile) yerine getirdim. Bu risale üç temel ilkeyi (esas) içerir: Birinci ilke: Varlığı Zorunlu (Vâcibu'l-Vücûd) olan (Allah)'ın ispatı, İkinci ilke: O'nun birliği, Üçüncü ilke: O'ndan nedenlerin olumsuzlanması.Item Ergenlerde ahlâk gelişimi ve cinsellik(Uludağ Üniversitesi, 2000) Clouse, Bonnidell; Gündüz, Turgay; İlahiyat FakültesiBir gencin ahlâk anlayışı, çocuğun ahlâk anlayışı ile aynı olmadığı gibi, olgun bir yetişkinin ahlâk anlayışıyla da aynı olmayacaktır. Doğru ve yanlışın ne olduğu ve iyi bir kişi olmanın ne anlama geldiğinin farkına varma hususunda ilk çocukluktan yetişkinliğe kadar bir gelişme sözkonusudur. Ahlâk gelişimi, ahlâk alanına ilişkin davranışlar, duygu ve düşüncelerde zaman içinde meydana gelen değişmeleri konu edinir.Item Etki ve edilginin kısımları(Uludağ Üniversitesi, 2000) İbn Sina; Aydın, Hüseyin; Uysal, Enver; Peker, Hidayet; İlahiyat FakültesiBil ki, etkiler (ef'al) ve edilgiler (infialât) aklî-nefsanî ve cismani durumların çeşitliliği ölçüsünde farklılıklar gösterir. Bu nedenle, bir şeyin kendisinden başka bir şeyden daha güçlü ve daha yetkin olması durumunda, kendisinden kaynaklanan etki daha açık-seçik olur. Yine bir şey yetenek yönünden daha yetkin ve yatkınlık yönünden daha güçlü ise, kendi dışındaki bir şeyden kaynaklanan etkiyi alması, kendisinde daha açıkseçik olarak görünür. Herbir etki ve edilgi varolanların arasındaki ilişkiye (kıyas ve izafet) göre olunca, ki - bununla ben bir şeyin başka bir şeye etkisini ve bir şeyin başka bir şeyden etkilenmesini kastediyorum- var olan ya nefsani ya da cismani olunca, etki ve edilginin kısımları şu şekilde olur: a-Nefsani olanın nefsani olana etkisi, b-Nefsani olanın cismani olana etkisi, c-Cismani olanın nefsani olana etkisi, d-Cismani olanın cismani olana etkisi.Item Fıkhî hadislerin rivâyet değeri bağlamında “vârise vasiyyet olmaz” hadisinin tahrîc ve tenkîdi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Kahraman, Hüseyin; İlahiyat FakültesiBu çalışmada, İslâm mîrâs hukûkunun önemli esaslarından birine dayanak teşkil eden bir hadisin, hadis usulü açısından taşıdığı değeri ortaya koymaya çalışacağız.Item Hadislerin metin tenkidinde fiilî sünnete müracaatın önemi bağlamında kadınların ve çocukların camiye gitmeleri ile ilgili hadislerin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Karacabey, Salih; İlahiyat FakültesiHadis tenkidinde isnad kadar metin tenkidinin de gerekli olduğu kabul edilmektedir. Hadislerin metin tenkidinde başvurulmak üzere ölçü olarak kabul edilen temel değerlerden birisi, yine sünnetin kendisidir. İşte bu çerçevede çocukların ibadethaneye girişleri ve bayanların ibadet hayatını ilgilendiren bazı hadislerin, Hz. Peygamber’in sahih sünnetine dayanılarak değerlendirilmesi yapılmaktadır.Item Hz. Osman dönemi fetihleri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Apak, Adem; İlahiyat FakültesiHz. Peygamber (sav) Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra burada yeni bir devletin temellerini attı. Müslümanlar burada kendi güvenliklerinin sağlamalarının ardından önce Arap yarımadasının merkezi Mekke’ye, daha sonra Hicaz’ın geri kalan topraklarına hakim oldular. Yarımada dışına seferlerin ilk adımları da yine Hz. Peygamber (sav) tarafından başlatıldı. Allah Rasûlü’nün vefatından sonra halife seçilen Hz. Ebu Bekir de, ümmeti derinden sarsan ridde hareketlerini bastırdıktan sonra, yeniden fetih faaliyetine girişerek Suriye ve Irak üzerine ordular gönderdi. Hz. Ömer zamanında daha da hızlandırılan seferler neticesinde doğuda İran topraklarının tamamı zaptedilirken, batıda da Bizans’ın Orta Doğu ve Mısır hakimiyetine son verildi. Hz. Osman’ın halifeliğinde ise, başlatılmış olan fütühât son hedefine ulaştırıldı ve Hulefâ-i Raşidîn döneminin en geniş sınırlarına ulaşıldı. Biz bu çalışmamızda bu son dönemde, yani Hz. Osman’ın hilafetinde yapılan fetihleri ele alacağız. Fetih hareketlerine geçmeden önce fetih üsleri olan Kûfe, Basra Mısır ve Şam eyâletleri1 hakkında kısa bilgiler verdikten sonra fetih faaliyetlerine geçeceğiz.Item İbn Arabi ile ilgili araştırma serüvenim(Uludağ Üniversitesi, 2000) el-Afifi, Ebu’l-Ala; Kartal, Abdullah; İlahiyat FakültesiAraştırma hayatımda İbn Arabi ile ilk tanışmam, 1927 senesinin son baharında Cambridge Üniversitesi felesefe bölümünde mastırı tamamlayıp aynı yerde doktoraya hazırlanma hususunda düşünmeye başladıktan sonra olmuştu. O sıralarda Cambridge Üniversitesi’nde Doğu Araştırmaları Bölümünün başkanı olan Reynold A. Nicholson’a danışmanlığında doktora yapma isteğimi bildirdiğimde, araştırmam için konu olarak İbn Arabi’yi önermişti. Zira ona göre, Mısır’da ihtisas yaptığım Doğu araştırmalarım ve Cambridge Üniversitesi’nde uzmanlaştığım felsefi araştırmalarım, islam sufisi ve filozofu olan İbn Arabi’yi incelememi mümkün kılmaktaydı.Item İbn Fîrûz ve “el-Gurretü’l-beydâ” adlı eseri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Cici, Recep; İlahiyat FakültesiXVI.Yüzyıl Osmanlı bilginlerinden İbn Fîrûz, tahsilini tamamladıktan sonra başta Kırklı Medreseler olmak üzere çeşitli medreselerde müderrilik yapmıştır. İbn Fîrûz, diğer çağdaşları gibi ne her alanda ve ne de her türde eser yazmıştır. O, pek çoklarının özellikle kalem oynatmaktan kaçındığı kamu hukukuna (siyaset-i şer’iyye’ye) dair bir eseri tercüme etmiş ve bunu, Sultan II. Selim’e sunarak onu irşad etmenin yanısıra literatüre de önemli katkı sağlamıştır. Dolayısıyla bu makalede, İbn Fîrûz’un hayatı ve kişiliği ile el-Gurretü’l-beydâ adlı eseri kısaca ele alınmıştır.Item İbn Hâleveyh'in gramer açısından tartışmalı Kur'ân kıraatlarına yaklaşımı(Uludağ Üniversitesi, 2000) Güler, İsmail; İlahiyat FakültesiEbû Abdillâh el-Huseyn b. Ahmed b. Hâleveyh b. Hamdân el-Hemezânî. Hemedanlı bir nahiv alimidir. İlk gençlik yılları hakkında bilgimiz yoktur. 314 h. /926 m. yılında ilim tahsili arzusuyla Bağdat’a gelmiştir.3 Burada dil, nahiv, edebiyat, Kur’ân ilimleri ve hadis ve diğer sahaların ileri gelen alimlerinden ilim öğrenmiştir. İbn Hâleveyh, Bağdat’tan sonra Mekke ve Medîne’ye gitmiş, Medîne’de bir müddet hadîs okutmuştur. Daha sonra Şam’a geçmiş ve Halep’te Hamdânî sarayında Seyfuddevle’nin çocuklarına hocalık yapmıştır. Saray hayatı boyunca çeşitli bölgelere seyahatler yapmış ve 370 h. yılında7 ölünceye kadar Hamdânî sarayını terketmemiştirItem İbn Sina'nın bilimler sınıflaması(Uludağ Üniversitesi, 2000) Peker, Hidayet; İlahiyat Fakültesiİbn Sina'nın bilimler sınıflaması, müstakil olarak bu konuya ayrıdığı "Aklî Bilimlerin Bölümleri (Fî Aksami'l-Ulûmi'l-Akliyye)" adlı eserinde etraflıca ele alınmıştır. Bununla birlikte o, özellikle Şifa'nın Mantık bölümünün girişinde ve Mantıkü'l-Meşrikiyyîn'de kısaca da olsa konuyla ilgili görüşlerini dile getirmiştir. Biz de filozofun bilimler sınıflamasını, onun bu konuyla ilgili "Aklî Bilimlerin Bölümleri" kitabını temel alarak ortaya koymaya çalışacağız. Filozof, bilimler sınıflamasına öncelikle felsefenin* -aynı anlamda olmak üzere hikmetin- konusu ve amacını açıklayarak başlamaktadır. Ona göre felsefe, insana varlık hakkında gerekli bilgiyi ve uygun davranışları öğreten teorik bir sanattır. Felsefenin amacı ise, insanı varlık hakkında düşünmeye sevkederek yetkinleştirmek ve onu gücü oranında ahiret hayatındaki yüce mutluluğa hazırlamaktır; ya da insanın gücü nisbetinde varlığın gerçekliğine vakıf olmasıdır.Item İmam rabbânî ve itikadî görüşleri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Karadaş, Cağfer; İlahiyat Fakültesiİmam Rabbânî’nin tam adı, Ahmed b. Abdullah b. Zeynelabidin b. Abdulhay el-Faruki es-Serhendî’dir. Soyu yirmisekiz vasıta ile Hz. Ömer’e dayanmaktadır. Kendisine el-Farukî nisbesi bundan dolayı verilmiştir.1 İmam Rabbânî 971/1563 yılında Dehli ile Lahor arasırda bir şehir olan Sihrind’de doğdu. İlk tahsilini babasından aldı. Daha küçük yaşta iken Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Tahsilini ilerletmek için Siyelkut şehrine gitti ve ünlü alim Siyekuti’nin hocası olan Kemaleddin Keşmiri’den akli ilimleri öğrendi. Hadis öğrenimini ise İbnu’l-Hacer el-Mekki ve Abdurrahman Fihri’l-Mekki gibi üstadlarda tamamladı. Kadı Behlül Bedehşanı’den birçok hadıs ve tefsir kitaplarını okuyarak icazet aldı. Öğrenimini onyedi yaşında tamamlayan İmam Rabbânî, çok genç yaşta telif ve tedris falileyetine başladı. Henüz öğrenimi sırasında er-Risaletü’t-tahliliyye, Reddu’r-Ravafız ve İsbatü’n- nübüvve gibi eserlerini kaleme aldı.Item İmânın sembolleri(Uludağ Üniversitesi, 2000) Tillich, Paul; Çınar, Atiye; İlahiyat Fakültesiİnsanın nihaî ilgisi sembolik olarak ifade edilmelidir, çünkü nihaî olanı, yalnız sembolik dil ifade eder. Bu ifade birkaç yönüyle açıklanmaya muhtaçtır. Çağdaş felesefede sembollerin anlam ve fonksiyonu hakkında devam eden birçok araştırmaya rağmen, sembol terimini kullanan her yazar onu nasıl anladığını açıklamalıdır. Sembollerin göstergelerle (signs) ortak bir özelliği vardır. Onlar kendilerinin ötesindeki başka bir şeye işaret ederler. Caddenin köşesindeki kırmızı gösterge arabaların hareketlerini belli aralarla durdurma düzenine işaret eder. Kırmızı bir işaret ile arabaların durdurulmasının birbirleriyle özde hiçbir ilişkisi yoktur. Fakat onlar, konvansiyon devam ettiği sürece, uzlaşımsal olarak birleştirilirler. Aynı şey harfler, sayılar ve hatta kısmen sözcükler için de geçerlidir. Onlar kendilerinin ötesindeki seslere ve anlamlara işaret ederler. Göstergelere bu özel fonksiyon, bir ülke içindeki uzlaşımla veya matematiksel göstergelerde olduğu gibi, uluslararası uzlaşımlar tarafından verilir. Bu türden göstergelere bazen semboller adı verilmektedir; bununla birlikte onun göstergeler ile semboller arasındaki ayırımı güçleştirmesi talihsizlik olmuştur. Semboller gösterdikleri şeyin gerçekliğinden pay aldıkları halde, göstergelerin işaret ettikleri şeyin gerçekliğinden pay almamaları belirleyici bir olgudur. Bundan dolayı, göstergeler uzmanlık ya da uzlaşım nedeniyle gösterdikleri şeyin yerine ikâme edilebilirler, oysa semboller edilemezler.Item Islam and other religions religious diversity and 'living together'(Uludağ Üniversitesi, 2000) Şenay, Bülent; İlahiyat FakültesiToday, even after nearly five centuries of the rise of secularism in the West, there are more Christian churches in present day Muslim world than there are mosques in all of Western Europe. At the same time, in most of the Islamic world today there is as much freedom of worship for non-Muslims as there is freedom of worship for Muslims in the West riot to speak of the much greater influence that minority non-Muslims exercise on Muslim authorities in Dar al-Islam than viceversa.Item İslâm tarihinden örneklerle iftira olayına tahlîlî bir bakış(Uludağ Üniversitesi, 2000) Algül, Hüseyin; İlahiyat Fakültesiİslâm dini, insanların birbirinin hukukuna saygı beslediği, şeref ve haysiyetlerin korunduğu huzurlu bir toplumu gaye edinir. Dolayısıyla ferdin ahlakî eğitimine (terbiye) büyük önem verir. Çünkü fert, toplumun yapı taşlarından birini oluşturur. Onun, olumlu veya olumsuz davranışları, öngörülen huzurlu toplumu aynı biçimde etkiler. Bu sebeple ferdin iyi ve kötü davranışlar konusunda bilgilendirilmesi, iyiliğe özendirilmesi, kötülükten sakındırılması gerekir. Kur’an’ı-Kerim, İslâm’ın öngördüğü bu toplumu oluşturmak için gerek Hz. Muhammed (sav)’den önceki devirlerden, gerekse aynı peygamberin devrinde tarihî örnekler vererek ders ve ibret almak için bizi düşündürür. Bu doğrultuda bizi düşündürdüğü konuların başında peygamberlerin, yaşadığı devirlerde maruz kaldıkları iftiralar gelir. Kur’an-ı Kerim bilhassa Rasûl-i Ekrem (sav) devrinde cereyan eden bu kabil tarihî olaylara değinir. Biz bu çalışmamızda Kur’an-ı Kerim’de “ifk, bühtan, iftira” gibi tabirler halinde yer alan “iftira” kavramını ele alarak, tarihî dökümanlarla değişik bir yorum kazandırmaya çalıştık. Bununla, İslâm tarihinde yaşanmış hadiselerin eğitimde örneklemlerle ele alınması halinde yararlı sonuçlar doğurabileceğini göstermek istedik. Böylece ahlâkî bir konuya tarihî bir boyut kazandırarak her iki alanın tetkikçilerini bu doğrultuda düşündürmeyi amaçladık.Item Kur’ân’da “din” teriminin anlamı(Uludağ Üniversitesi, 2000) Haddad, Yvonne Yazbeck; Güç, Ahmet; İlahiyat FakültesiBilim adamları, Kur’an’da din kelimesinin semantik ve etimolojik manasını anlamaya yönelik yoğun çaba sarfetmişlerdir. Değişik zamanlarda onlar, bu terimin bir kısım kullanımlarında İbranice, Habeşçe, Ermenice veya İran dilinden (Farsça) ödünç alınmış bir kelime olduğu varsayımında bulunmuşlardır. Bu terimi hüküm veya ceza, âdet veya usul ve nihayet din olarak anlamak mutad hale gelmiştir. Bu makale, din kelimesinin etimolojik kökleri ile ilgili ihtilafları çözmeye çalışmayacak; aksine, din teriminin Kur’an’da, Kur’an’ı ilk duyanlar tarafından nasıl anlaşıldığını gözönünde tutmaya çalışarak ve onun, Kur’an’ın dünya görüşündeki anlamına bakarak, ortaya çıktığı genel durum ve şartlar içerisindeki kullanımının bir tahlili üzerinde yoğunlaşacaktır.Item Kur’ân’da kutsallık anlayışı(Uludağ Üniversitesi, 2000) Güç, Ahmet; İlahiyat FakültesiKur’ân’da kutsallık anlayışına geçmeden önce kutsalın veya kutsal olanın genel bir tanımını vermek gerekmektedir. Kutsal kelimesinin kökenini oluşturan kut; “saadet, devlet, kudsiyet, uğur, baht, talih, mutluluk, hayır, bereket, mübareklik gibi anlamlara gelmektedir” 1. Kutsal ise; a) Güçlü bir dini saygı uyandıran, veya uyandırması gereken, kudsi, mukaddes, b) Tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen, kudsi, mukaddes, c) Bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne titrenilen, d) Tanrı’ya adanmış olan, tanrısal olan diye tanımlanmıştır. “Kudsi, kutlu ve mukaddes” karşılığında kullanılan “kutsal” kelimesinin uydurma bir kelime olduğu belirtilmektedir. 3. Verilen bu tanımlar, kelimenin Türkçe’deki kullanımı için söz konusu olmaktadır. Kutsal’ın ıstılahtaki tanımı da şu şekilde yapılmıştır: “Başlangıçtan beri insan tecrübesinin bir parçası olan kutsal, yaratıcı ile olan ilişkisinden doğan özel bir niteliğe sahip olan veya dini bir amaç için tahsis edilen” demektir. 4. “Kutsal, kendini her zaman doğal gerçeklerden tamamen farklı bir gerçek olarak gösterendir” 5. Diğer bir tanıma göre kutsal; “tamamen farklı bir şeyin, bizim dünyamıza ait olmayan bir gerçeğin, doğal, dindışı dünyamızın ayrılmaz bir parçası olan nesneler içinde açığa çıkmasıdır” 6. Kutsal; “varlığın oluştaki, Bâki’nin de fânideki doğrudan tecellisi” olarak da tanımlanmıştır. 7. Kutsallık ise, yaratıcıya olan yakın ilişkileri sebebiyle bazı özel zaman, mekân veya eşyaların sahip olduğu özelliktir.