Sosyal Bilimler Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27
Browse
Browsing by Language "de"
Now showing 1 - 5 of 5
- Results Per Page
- Sort Options
Item Die funktion und die distribution des infinitivs im Deutschen und die schwierigkeiten bei der anwendung im Deutsch unterricht(Uludağ Üniversitesi, 2000) Ceylan, Yasemin Güleç; Tuncer, Zihni; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Yirminci yüzyılın son çeyreğinde uluslararası ilişkilerin hızla artması beraberinde dil eğitimine gösterilen ilginin artmasını beraberinde getirmiştir. Günümüzde artık bir yabancı dil bilmek bile çağdaş ihtiyaçları karşılamaya yeterli bulunmamakta ve ikinci bir yabancı dilin öğrenilmesi gerekliliğine inanılmaktadır. Bu sebeple Milli Eğitim Bakanlığı'nın Türkiye'nin ortaöğretim okullarında gerçekleştirmek istediği reform son derece olumlu bir adımdır. Bu reformla, İngilizce'nin yanısıra ikinci bir yabancı dilin (Almanca veya Fransızca) öğretilmesi hedeflenmektedir. Bu gelişme eğitim fakültelerindeki yabancı dil öğretimi bu yeni gelişmeye yönelik olarak yeni program ve yöntemsel stratejiler geliştirmek durumundadır. Bu yeni program ve stratejiler doğal olarak bir çok alanı olduğu gibi dilbilgisi öğretimini de etkileyecek, kuruma, öğretmelere ve öğrencilere yeni görevler getirecektir. Alman dili eğitimi anabilim dallarında yapılan araştırmalar bu alanda öğrenim gören üniversite öğrencilerinin fiillerin mastarlarının işlevleri hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıklarını ve kullanımda zorluklar çektikleri açıkça göstermektedir. Biçimsel olarak baktığımızda fazla karmaşık görünmeyen bu mastar halindeki fiiller ancak metin içersinde kullanıldıklarında değişiklikler göstermektedirler. Bu alanda öğrencilerin karşılaştıkları zorluklar hiç de küçümsenecek durumda değildir. Bu zorlukları daha somut olarak tespit edebilmek için doğal olarak dilbilgisi kitaplarının incelenmesi gerektiğine inandığımdan, tezimde ders kitapları ile bu dilbigisi 198 kitaplarını irdeleyerek bụ kitapların fiilin mastar l'Infinitiv') yapılarını nasıl ele aldıklarını ve aralarındaki farklılıkları ortaya koymayı gerekli gördüm. Hem ders kitaplarının hem de Almanca dilbilgisi kitaplarının bu konuyu nasıl ve ne derecede ele aldıklarına bakıldığında farklı yaklaşımlar göze çarpmaktadır. Ayrıca Almanca öğretmeni yetiştiren fakültelerin hazırlık sınıfı için hangi ders kitabının en uygun olduğunu tespit etmek istedim. Bu çalışmanın yan amaçlarından biri de Infinitiv örneği ile almanca öğretmenin dilbilgisi bilgilerine katkıda bulunmaktır. Ayrıca bir Almanca öğretmenin dilbilgisi açısından nasıl bir donanıma sahip olması gerektiği konusuna da katkıda bulunmuş olacaktır. Tüm bu sebepler bu alanda bir çalışma yapılması gerekliliğini ortaya koymuştur ve bu çalışmada Alman Dili'ndeki fiilin mastar halinin işlevleri ve yabancı dil öğretiminde ve öğreniminde karşılaşılan zorlukları ele alınmıştır. Bu çalışma, sonuç bölümü dahil 8 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde mastar (Infinitiv) sözcüğü etimolojik açıdan açıklanıp morfolojik birimlerine ayrılarak her bir birim incelenmiştir. 'Infinitiv' sözcüğü Latince'den gelen bir sözcüktür ve üç biçimbirimden oluşmaktadır: In-finit iv: Sözcüğün kökü 'finit' dir, ve fiilin belirlenmiş, yani çekimlenmiş halidir. 'In-' 'değil' veya olumsuzluk' anlamı veren Lantince kökenli bir önektir. O halde 'infinit' çekimlenmemiş fiil, yani fiilin mastar halindeki durumunu belirten bir sözcüktür. 'ivl ise sıfattan isim türeten bir ektir. Almanca'da bu örnekleri çoğaltırabiliriz: Infinitiv, Nominativ, Akkusativ, Konjunktiv, vd/vb. Burada dikkat çeken nokta ise bu 199 şekilde türetilen sözcüklerin büyük çoğunluğunun dilbilgisi alanında görülmesidir. Birinci bölümde ele alınan diğer konular ise şöyledir: Almanca dilbilgisinde fiilin çekimlenmemiş ve kategorisini belirtmeyen üç hali vardır: Infinity, Partizip I, Partizip II. 'Infinitiv' fiilin mastar halidir, Partizip I fiilin mastar haline lad' ekinin eklenmesiyle oluşur ve fiile bir sifat anlamı yükler. Partizip II bazı fiillerde 'ge-' ön eki ve i-(e)' + veya - en' son ekiyle oluşturulan, bazı fiillerde ise 'ge-' öneki olmaksızın 'at' veya 'en' sonekiyle oluşturulan halidir. Çalışmanın ikinci bölümü dört Almanca dilbilgisi kitabının, 'Infinitiv' konusunu nasıl işlediğini ve bu konuya ne kadar yer verdiğini ortaya koymaktadır. Bu dört Dilbilgisi kitabı Almanca'nın önde gelen dilbilimcilerinin hazırlamış olduklarıdır: Eisenberg, Engel, Erben, Helbig/Buscha. Ortaya çıkan netice ilginçtir. Her eserde konuya verilen ağırlik büyük farklılıkar göstermektedir. Konuyu en geniş ve sistematik biçimde Eisenberg ele almıştır. Erben, Engel ve Helbig/Buscha'nın eserlerinde 'Infinitiv' konusu tek bir başlık altında sunulmamaktadır. Ayrıca elde edilen diğer bir sonuç ise, 'Infinitiv'in nesne olarak ayrıntılı işlenirken özne olarak fonksiyonlarına çok az denecek kadar değinilmektedir. Bunun yanısıra bazı yazarlar 'Infinitiv'in statüsü kavramından bahsetmektedir, bazıları ise buna hiç yer vermemektedir. Üçüncü bölüm tamamen 'Infinitv'in fonksiyonlarını ve türlerini incelemeye ayrılmıştır. 'Infinitiv'in Almanca' da üç türü vardır. Birincisi, fiil yalnız mastar haliyle kullanılır (reiner Infinitiv). Burada, cümlede opsiyonel olarak çekimlenmiş bir fiil daha olabilir. Örneğin emir cümlelerinde çekimlenmiş başka bir fiile ihtiyaç yoktur. 200 ikinci olarak 'zu' ile birlikte kullanılır (Infinitiv mit 'zu'). Infinitiv'in bu kullanımı, daha yaygındır. Bir çok fiil, kullanımında 'zu'' yu gerektirmektedir. Ayrıca bazı fiiller 'zu' ile kullanıldığında bir passiv anlamı içerir, buna özellikle teknik dilde çok rastlanmaktadır. Ayrıca üçüncü olarak 'um ... zu', 'anstatt ... zu' veya Yohne ... zu' ile kullanıldığında bir yan cümleciği çağrıştırmaktadır, fakat yan cümlecik değildir. Yukarıda belirtilen üç yapı bir bağlaç gibi, bir cümle başlatıyor gibi görünse de, bu cümle asıl yan cümlenin ortaya koyduğu özelliklerin hepsini taşımamaktadır. Örneğin çekimlenmiş (finit) bir fiile bu konstrüksiyonlarda rastlanmamaktadır. Dördüncü bölümde ise üniversitelerimizin bölümlerinde okutulan üç Almanca ders kitabı incelenmiştir. İncelemedeki çıkış noktası ise bu ders kitaplarının Infinitiv konusunu nasıl ele aldıklarıdır. Yapılan inceleme sonucunda ise bu kitapların arasında önemli farklılıkların olduğu ortaya konmuştur. Ders kitapları içerisinde Infinitiv konusunu en ayrıntılı inceleyen „Moment mal"'dir. Ayrıca bu ders kitabının izlediği sıra Eisenberg'in izlediği sıra ile aynıdır. Bu nedenle hazırlık sınıflarınız için bu ders kitabının uygun olduğunu düşünüyorum. Ancak ders kitaplarında Infinitiv konusu tek bir ünite içerisinde değil tüm kitap içerisinde farklı ünitelerde ortaya konulmaktadır. Ders kitaplarını dilbilgisi kitapları ile karşılaştırdığımızda önemli farklılıklar göze çarpmaktadır. Gerek teminolojide gerek işleyiş tarzında farklılıklar vardır. Ancak ders ile dilbilgisi kitapları farklı amaçlarla hazırlanmışlardır, bunu da unutmamak gerekir. 201 Bu çalışma beşinci bölümde bu kopukluğun nasıl giderilebileceğine dair bir öneri sunmaktadır. Almanca öğretmeni olarak mezun bir öğrencimiz öğrenimi boyunca ders kitaplarından aldığı bilgilerle ilerideki meslek hayatında büyük zorluklar yaşayacaktır. Çünkü bir Almanca öğretmeni, dilbilgisi kitabındaki bilgilere sahip olmalıdır. Ayrıca dilbilgisi kitabının terminolojisine hakim olmalı ve bir dilbilgisi kitabına nasıl bakılması gerektigini bilmelidir. Bu nedenle önerimiz birinci yarıyılda dilbilgisi dersinde bütün dilbilgisi konularının özetini içeren bir programin izlenmesidir. Öğrenciye ders kitaplarının verdiği Infinitiv bilgisi kesinlikle yeterli değildir ve öğretmen tarafından bu bilgi tamamlanmalıdır. Bu ders kitapları kurs öğrencileri için uygundur, Almanca öğretmeni yetiştiren fakülteler için uygun değildirler. Almanca öğretmenin sadece iyi konuşuyor olması yeterli değil, iyi bir dilbilgisi temeline ve sistematik bilgiye de sahip olması gereklidir. Bu amaçla burada önerilen program öğrenciye kendi kendine nasıl bilgi bulabileceğini öğretiyor, çünkü çalışma hayatında ona gerekli olan nitelik budur. Öğrenciye her şey verilemez, önemli olan ona yolunu öğretmek, yolu öğrendikten sonra bir çok şeyi kendi başına yapabilir. Bu tür bir eksiği kapatmak için yüksek lisansta veya düzenli olmasa da seminerlerde bu tür bir dilbilgisi dersi projeler için nasıl bir program hazırlanabileceğine dair geliştirilebilir. 'Infinifiv' konusu dilbilgisi ders programına daha ayrıntılı bir şekilde işlenmek üzere yerleştirilmelidir. Ayrıca öğretmen yetiştiren kurumlar olarak eğitim fakültelerinde uygulama derslerinin artırılması olumlu bir katkıda bulunacaktır. Öğretmen adaylarımız eğitim boyunca 202 edindikleri teorik bilgileri hemen uygulama olanağına sahip oldukları sürece bilgileri kalıcı olacaktır. Gerek YÖK' ün önerdiği yeni programın uygulanması, gerekse diğer bilimsel çalışmalar zaman içerisinde bu noktaların daha da netleşmesini sağlayacaktır. Bu çalışma bu doğrultuda bir adım olarak kabul edilebilir.Item Die rolle der klassifizierung der wortarten in den lehrwerken für daf(Uludağ Üniversitesi, 2001) Yetim, Munise; Tapan, Nilüfer; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Item Die Sprache und der Sprachstil Arno Schmidt's in: "Die Gelehrtenrepublik"(Uludağ Üniversitesi, 1987) Tuncer, Zihni; Selen, Nevin; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü.Arno Schmidt 18.1.1914 yılında bir polis komiserin oğlu olarak Hamburg 'ta doğdu. İlk yazarlık denemelerine orta öğrenimi sırasında Hamburg'ta başladı. Liseyi bitirdikten sonra 1933 yılında üniversitede Matematik ve Astronomi öğrenimine başladı, ancak politik nedenlerle ve kız kardeşinin bir yahudi tüccarla evlenmesine kızarak bir yıl sonra üniversiteyi terketti. 1934-1939 yılları arasında geçimini sağlamak üzere tekstil iş kolunda çalıştı. Bu arada 1937 yılında Âlice Murawski ile evlendi. 1940-1945 yılları arasında Fransa ve Norveç'te savaşa katıldı ve İngilizlere esir düştü. Savaş sonrasında tek varlığı ve serveti olan kütüphanesini ve kendi yazdığı teksirlerini yitirdi.Bir süre bir polis okulunda tercümanlık yaptı; daha sonra bu işini de kaybetti ve serbest yazarlığa başladı. İlk yapıtı "Leviathan" 1949'da yayınlandı. 1958 yılında Celle-Bargfeld kasabasına yerleşerek 1979 yılında 65 yaşında iken bir kalb krizi sonucu ölene kadar bu küçük kır kasabasından ayrılmadı. Başlıca eserleri: Leviathan (1949), Brand's Haide (I95l) Aus dem Leben eines Fauns (1953), Das steinerne Herz (l956), Die Gelehrten- republİk (1957), Kaff öder Mare Crisium (l960), Hobodaddy,s Kinder (1963), Trommler beim Zaren (l966),Zettel's Trsum (1970 ), Die Sohulo der Atheisten (1972) ve Abend mit Goldrand (1975). Ödülleri: 1950 yılında dört yazar ile ortaklaşa olarak Leviathan için Mainz Akademisi Büyük Edebiyat Ödülü; 1964'de Berlin Fontane Edebiyat Ödülü, I965 de Alman Federal Endüstri Birliği'nin verdiği Kültür- Yazın Şeref Ödülü ve 1973 yılında da Frankfurt Kenti Goethe Ödülü.Eser: DIE GELEHRTENREPUBLIK (Bilginler Cumhuriyeti) A) İçerik: Büyük Savaş sonrasının sosyal ve toplumsal sorunlarını cesaretle ve yılmadan işlediği 'Das steinerne Herz' (Katı Yürek) romanının ardından; pervasız ve cüretkâr buna karşılık sübjektif yazar Arno Schmidt, bu kez dönemin yazın eğilimine kapılıp,geleceğe yönelik kişisel tasarımlarıyla oluşturduğu ve "Die Gelehrtenrepublik"adını verdiği bir ütopik eser vermekle okuyucu ve edebiyat çevrelerinde hayal kırıklığı yaratmış gibiydi. Romantizm döneminin yazarlarından Hauff 'un 'Kaltes Herz' yapıtına çağrışım yapan 'Das steinerne Herz' romanı gibi, 'Die Gelehrtenrepublik' te adını 'Aydınlanma Dönemi' yazarlarından olan Kloppstook'un bir makalesinden almıştır. Anlaşılması zor ve pek kolay yorumlanamıyan çoğu zaman rasyonalist, bazen de idealist bir yazar olan Arno Schmidt'in bu yapıtı ''Gulliver'in Seyahatleri''ni andırmakta ve hayal ürünü bir adadaki olayları konu almakta ve bunları çarpıcı ve abartmalı bir biçimde sergilemektedir. Yazar bu yapay adasında, 1958 yılından geleceğe bir sıçrama yaparak, bir yandan Savaş sonrasının zor dönemini ve insanların çaresizliğini ima ederken, öte yandan 2009 yılının dünyasını yansıtmaya çalışmıştır. '1990 Atom Savaşında' tarih boyunca kabına sığmayan ve sürekli huzursuzluk kaynağı olan Avrupa Kıtası Ural Dağları'na kadar radioaktiv bir çöle dönüşmüş ve bir bakıma cezalandırılmıştır. Oysa iki süper güç Amerika ve Busya,içinde yaşanması olanaksız bu atom koridoruna uzak,Pasifik Denizi ortasındaki bu yeni dünyaya bilim adamlarını ve sanatçılarını çıkararak,onlara muhtemel yeni bir atom savaşına ve başkaca tehlikelere karşı korumasını bilmiş ve bunu sağlamıştır. Ancak bu iki süper güç'e mensup kişilerin yanısıra hintli,çinli ve afrikalının da yer aldığı; bu modern, enerji kaynakları, ormanları, tarım alanları, spor sahaları, tiyatroları, televizyon vericileri, hava alanı, füze üssü ve geto'ları bulunan bu çelik ve yüzer adada Rusların dışında,yok oldukları veya cezalandırıldıkları için diğer avrupalılar temsil edilmemiştir. Avrupalıya ancak cezalandırılmış ve atomar etki sonucu mutasyona( değişim) uğramış insan başlı dev örümoek, insan başlı büyük kuş ve beygiri andıran (kentaur) yarı insan biçiminde (hominid) olarak rastlamaktayız. Radyoaktiv etki sonucu oluşan bu yaratıklar,bir başka açıdan yazarın kendince yarattığı yeni dünyasındaki kitleleri simgelemektedir denilebilir. Yazarın bu hayal ürünü ve abartmalı kurgusunun ardında aslında gizli ve öfkeli bir yergi, dönemle ilgili sosyal bir eleştiri ve yeni bir dünyaya yönelik tasarımları yatmaktadır. Bu nedenle,yapıtın okuyucu ve toplumda hayal kırıklığı izlenimini yaratması görünüşte kalmış, inceleme ve irdeleme sonrasında,derin düşünce ve sosyal çekirdek nihayet ortaya çıkmıştır. Tüm ibret verici olaylara ve zayiatları çok büyük savaşlara rağmen insanların dolayısı ile güçlülerin sorumsuzlukları, nemelazımcılıkları, benclllikleri, ikiyüzlülükleri ve insanlığın geleceğini etkileyecek olan tehlikeli fikir ve planları sürüp gitmektedir. Sözde inandırıcı gerekçeler ve mazeretler bulunarak silahlanma yarışı sürdürülmekte, geliştirilen yeni ve yokedici silahlar gezegenlerde denenmekte, insanoğlu geleceğe ilişkin bazı deneylerde kendisini kobay yapmakta ve bu kobay insan neslini yoketmek üzere bir araç olarak kullanılmaktadır. İşte, yazar bu gerçeğe duyduğu öfkeyi delice vizyonlarla işliyor bu eserinde. Ama sonuçta birey olarak ne kadar güçsüz olduğunu ve bu büyük sorunların üstesinden her şeye rağmen gelinmediğini görüp,kendi iç dünyasında yarattığı ve özlemini duyduğu dünyasını da yokoluşundan kısa süre önce terketmek zorunda kalıyor. B) Bicimsel Kurgu ve Üslûp: Arno Schmidt bu eserinde içeriği zenginleştiren, okuyucuyu yer yer şaşırtan ve anlam çıkmazlarına neden olan bir dizi biçimsel yenilik yapmaktadır: Yazar anlatım ve sunuşuna,mitolojik bir figür olan insan başlı bir dişi atı(ken- taur)kapak yaparak başlamaktadır. Fiziksel ve ruhsal değişime (mutasyon) uğramış bir insanı temsil eden bu yarı insanın (hominid) elindeki zeytin dalı dikkati çekmektedir.Alışılmış kapaklardan farklı olarak barış bayraktarlığı yapan bu yabancı ve garip figür kompozisyonu okuyucuyu bir süre oyalayıp, hemen ilk sayfayı çevirmesini engellemektedir. Kapak içindeki zeplin biçiminde şema-harita karışımı ve simetrik olarak ikiye bölünmüş bir şekilde anlatıma dahil bir bölüm olarak konulmuş ve okuyucuya ilgi çekici, çarpıcı yeni bir öge sunulmuştur. Yazar yapıtını;Pasifik Okyanusu'nda 25-35 derece kuzey meridyenleri arasında yer alan, rüzgâr almaz tropik bir bölgeye ilişkin 'Kısa Roman' olarak tanımlamakta ve böylelikle yeni ve edebî bir türden sözetmektedir. Aslında olay zinciri ve konusal bütünlüğü zayıf olan bu roman iki ana bölüme ayrılabilmekte ve bölümler genelde fragman olarak kalmaktadır. Bir film jeneriğini andırırcasına romanın giriş kısmında, yapımcı (yazar) ve yönetmen(çevirmen) olarak gösterebileceğimiz olay kahramanlarına ilişkin bazı kişisel bilgileri kapsayan bir tablo;yapım(üretim) lisansının dayandırıldığı yasa maddesiyle ve yapım tekniği ile ilgili bir açıklama bulunmakta ve radyasyon sonucu yaşanmaz hale gelen Avrupa ile birlikte ölü diller arasına giren Almanca'yat eseri çeviren,Chr. M. Stadion'un bir önsözü yer almaktadır. Önsöz de ayrıcalık sağlamakta ve roman türünde çok ender olarak kullanılan bir şekil unsuru olmaktadır. 2008 yılına yapılan bir sıçrama ile başlayan anlatım kısmı, hatırlama veya hatırlatma tekniğine dayanan yeni bir üslûp ve anlatım yöntemi öngörmektedir. Kronolojik bir sıra izlemesine rağmen, yinede aralarında kopukluk ve boşluk bulunan anlatım birimileri-ki bunlar aslında başka hiçbir yazarda görülmeyecek şekilde sayıları 6ll'e ulaşan roman bölümlerini oluşturmaktadır-, aslında bir fotoğraf albümündeki mazi ile ilgili fotoğrafların tek tek açıklanması gibi bir izlenim yaratmaktadırlar veya başka bir deyişle, zamanında tutulan ayrıntıları içermeyen bir günlük defterinin nice zaman sonra okunmasını anımsatmaktadırlar. Yazarın kendine özgü anlatım biçiminde büyük yer tutan ve onun karakteristik üslûp özelliğini oluşturan unsurların en önemlisi kullandığı noktalama işaretleridir. İfade aracı olarak sıklıkla başvurduğu noktalama işaretleri bir yandan okuyucuya zor ve anlaşılmaz görünürken, öte yandan ifade zenginliğine ve orijinalliğine ne katkıda bulunmaktadırlar. Sade vatandaşın bozuk,kırık ve şive unsurlarını kapsayan konuşma dilini edebi bir tür olan romanda baştan sona hakim kılmak istemesi ve bu nedenle uzun tasvir ve gereksiz anlatımlardan kaçınması yazarın bu eserinde geliştirdiği yeniliklerden bir diğeri ve en önde gelen amacıdır. Edebiyatın seçkin bir yansıtım aracı olan roman çerçevesinde bilinçli olarak yazarın birtakım imla hatalarına başvurması, bir yandan dilin, katı kuralcılığına karşı oluşunun, diğer yandan sokaktaki insanın konuşma dilini aslına uygun olarak tüm hatalı, fonetik kusurlu ve canlılığı ile yazı diline resmetmek ve yansıtmak isteğinin sonucudur. 227 sayfalık ve 1957'de yayınlanan Arno Schmidt'in bu yapıtı, bir Ben- Anlatım olarak büyük kuzeni Mr.Winer'in ağzından önce ingilizce olarak kaleme alınmış, sonra almancaya çevrilmiş şeklindeki bir açıklama yardımı ile de, yer yer ve kasıtlı konan dipnotlara ve kitap sonuna eklenen bir düzeltme sayfasına hem bir mazeret bulunmuş oldu hemde kendini bir deha,tüm sorunların çözümünü görev edinmiş biri (Trismegistos) ve düzen kurucu olarak gören yazara bir dayanak ve vesile sağlanmış oldu.Böylece 'Kısa Roman' adını alan,ancak biçisel kurgusu, üslûbu ve sunuş biçimi ile alışılagelmiş yazın geleneği içersinde bir başvuru kitabı veya bir dokümanter kitap görünümü veren yapıt ortaya çıkmış oldu. C) Çalışmanın Amacı: Konusal ve biçimsel olarak çok yönlülük arz- eden eser üzerinde ağırlıklı olarak yazarın kullandığı dili ve üslûbunu, belirleyen özellikleri saptayıp neden ve fonksiyonları ile ortaya koymak ve yaratılmak istenen yeni dilin klasik ve geniş çerçevede geçerli dilden olan sapmalarını bulmak bu çalışmanın esas amacı olmuştur. Normal dil ve üslûptan büyük farklılıkları olan ve yazara özgü tipik bir karakter gösteren bu dil ve yazım biçiminin analizinden sonra da bu eserde işlenmek istenen temanın irdelenmesine ve yeni dil teorisi ile yazarın dünya görüşü ve yaşam biçimi arasında ne gibi bir bağ bulunduğunu ortaya koymak istenmiştir. D) Varılan Sonuç: II. Dünya Savaşından sag çıkmış olmasına rağmen, Arno Schmidt de çağdaşları Nossack,Andersch,Küepen ve Çenetti gibi,birçok bakımdan bu savaşın kurbanları arasına katılmış bir alman yazarıdır. Felaketlere yol açan hatalardan dolayı büyük bir karamsarlığa kapılarak ve çaresizlik içersinde toplumdan uzaklaşarak inzivaya çekilmiş ve kendi sübjektif dünyasında girdiği ı bunalım ve sosyal hayata uyumsuzluğu yüzünden yeni bir dünya kurmak istemiştir. Savaş sonrası 'Uyumsuzluk Tiyatrosu' akımı içinde ifadesini bulan bireyin bedbinliği, umutsuzluğu ve öfkesi Arno Schmidt'te başka bir biçimde kendini göstermiş; o, varolan yaşama ve sosyal değerlere karşı olmanın ötesinde tüm kurum ve yapısı ile eski dünyayı ve dünya görüşünü mahkum etmiş yeni bir dünya kurmak gereğini duymuştur. Yeni bir toplum, insana yaraşır bir ortam ,düşünce ve amaç, yeni kurumlar ve yeni sosyal değerler öngörmektedir yazar bu kendine özgü dünyasında. Bu yenilik zincirinin bir halkasını da yazar tarafından geliştirilen bir yeni dil ve üslup,anlatım ve biçimlendirme teorisi oluşturmaktadır. Öyle ki,yazar geliştirdiği bu teorinin ayrıntılarını ayrı bir klavuz kitapta (Berechnungen I, II, III) açıklayıp yayınlamak gereğini duymuştur. Genelde yüksek ve sanatsal yazın diline de cephe alarak, geleneğe ve normlara aykırı olarak sade insanın sübjektif düşünce ve konuşma biçimini kitleye empoze etme ve egemen kılma eğilimi ve amacı bu eserde ağırlıklı olarak göze çarpmaktadır.Bu amacı noktalama işaretleri, imla hataları,yabancı sözcükk kullanımı ve yeni sözcük türetimi yöntemleri ile gerçekleştirirken, yazar hem sade ve doğal konuşma dilini aslına uygun biçimde edebî dile yansıtmak istemekte hemde uzun ve gereksiz gördüğü anlatımlardan kaçınarak mesajını en kısa yoldan ve en uygun sözcükle anlatım ve aktarım yoluna gitmektedir. Yapısı ve anlatım biçimi açısından bu eser hiçbir şekilde uykuya dalmadan önce okunabilecek bir kitap olarak gösterilemez. Taşıdığı birtakım dilsel ve uslûp özellikleri ile okuyucuyu düşündüren, satır satır, sözcük sözcük irdelemeye yönelten, yoran ve zaman zamanda anlam ve konu çıkmazlarına sokarak öfkelendiren bu suretle de okuyucuyu sürekli uyanık ve dikkatli olmaya zorlayan bu roman, yazarın için de bulunduğu zorluğu ve çözümünü dil bazında ararken yalnız kalmak istemeyişini ve okuyucuyu da birlikte düşünmeye ve ortak eyleme geçirme isteğinin bir sonucu dur. Sistemli ve akılcı bir yöntemle iyileştirici ve yapıcı olmaya uğraşan yazar,bu amacını gerçekleştirme yolunda dili ve biçimlendirme yöntemini araç olarak kullanmaktadır. İçerik bakımından günümüzün en güncel ve evrensel sorunu olan silahlanma yansını ve tam insanlığı tehdit eden nüklear savaşın korkunç sonucunu işlediği "Die Gelehrtenrepublik'' romanı vasıtasıyla, daha 50'li yıllarda hemen tüm yapıtlarında uyguladığı tipik anlatım biçimi ve dili o zamanlar anlaşılamayıp, yadırganırken, Arno Schmidt'in geliştirdiği bu üslup modern edebiyat alanında artık benimsenmeye,yeşermeye ve yerleşmeye başlamıştır.Item Struktur und gestaltung der ausbildung turkischer Deutschlehrerstudierenden im fach methodik(Uludağ Üniversitesi, 1995) Güler, Gülten; Ingrid, Kelling; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Ülkemizdeki yabancı dil eğitimi konusunda yaşadığımız sorunlar, bu alana yönelik bazı temel çalışmaların yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Uluslar ve hatta bireyler arası ilişkilerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemde yabancı dil eğitimine gösterilen ilginin arttırılması beklenirken, ülkemizde gerek orta okul ve liselerde, gerekse de yüksek öğretim kurulularında sadece İngilizceye ağırlık verilmesi pek de tutarlı bir davranış gibi görünmüyor. İngilizcenin bir dünya dili olarak önemi yadsınamaz; ama tek bir dile yönelme zamanla yetersiz kalacaktır, hatta yetersiz kalmaktadır. Özellikle Türkiye'nin Ortak Pazar'a girmesi durumunda İngilizce ile birlikte Almanca'ya ve diğer dillere de ihtiyaç duyulacaktır. Türkiye ve Almanya arasındaki ticari, siyasi ve sosyal bağlar ve özellikle de orada yaşayan Türk vatandaşlarımızın konumu düşünüldüğünde Almanca'nm ne denli gerekli olduğu bir kez daha vurgulanmış olacaktır. Üzerinde durulması gereken diğer bir nokta da ülkemiz ekonomisinin can damarı olan turizm alanında Almanca'nm son yıllarda en gözde dil olmasıdır. Durum böyleyken yabancı dil eğitim politikamızın farklı bir yön izlemesi, biz Alman Dili Eğitimcilerini şaşırtmaktadır. Devlet okullarında sadece İngilizce okutulması, Almanca'nın sa Anadolu Liseleri ve özel okullarda ikinci yabancı dil olarak müfredata alınması, Almanca'ya olan gereksinimine ters düşmektedir. Değinmek istediğimiz bir başka konu da Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavlarında yabancı dil bilgisinin tümüyle gözardı edilmesidir. Çünkü sadece filoloji ve yabancı dil bölümlerinde okumak isteyen öğrenciler dil sınavına tabi tutulmakta, diğer bölümleri tercih edenlere böyle bir uygulama yapılmamaktadır. Bu tutum yabancı dile karşı olan ilgiyi azaltmakta, ancak gerek duyulduğunda öğrenciler bunu okul dışındaki kurumlarda takviye etmektedirler. En büyük çarpıklık ise son yıllarda özellikle Alman Dili ve Eğitimi Anabilim Dallarında yaşanmaktadır. Bu bölümlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır, ama mezun olan öğretmen adayları ne yazık ki kendi alanlarında öğretmen olarak çalışma imkanı bulamamaktadırlar. Herşeye rağmen bu bölümler her yıl kontenjanlarını dolduran öğrencileri yetiştirmekten geri kalmazlar ve gelecek yıllar için öğretmenlik şansları giderek azalan adaylar yetiştirirler. Mezunlarımızın çoğu devletin istihdam ettiği ilkokul öğretmenliğine başvururlar, ama bu özel alana yönelik bilgi ve beceriye maalesef sahip değildirler. Ne yazık ki bu yıldan itibaren öğrencilerimiz bu uygulamadan da yararlanamamaktadırlar. Bundan dolayı genellikle ticaret ve turizm alanına yönelmek zorunda kaldıklarından, bu farklı çalışma alanlarına yönelik çoğu Alman Dili Eğitimi Anabilim Dallarında zorunlu seçmeli, seçmeli alan dersleri uygulamaya konulmaktadır. Eğer Eğitim Fakülteleri geleceğin iş adamlarını ve turizimcilerini yetiştireceklerse, bu Fakülteler gerçek amaçlarının dışına çıkıp başka Fakültelerin alanlarına kaymış olmazlarını, ve bu durum bir karmaşaya yol açmaz mı? Tüm bu gerçekler doğal olarak öğrencilerimizi etkilemekte, güdümlü çalışmalarını engellemekte, hatta onları hayal kırıklığına uğratmaktadır. Bu çelişkiler karşısında öğrencileri gelecekte birtakım değişmeler sonucu Almanca'nın yine önem kazanacağına, Almanca öğretmeni olarak görev yapabileceklerine inandırmak, sanıldığı kadar kolay değildir, özellikle Öğretim Elemanlarının da buna pek inanamadıkları göz önünde bulundurulursa. Özel sektörde faaliyet gösteren bazı kurumlar Almanca'nm önemini kavramış olmalılar ki, açtıkları kurslarla devletin yapamadığını yapıp, bu dile olan ihtiyacı karşılamaya çalışmaktadırlar, bu da öğretmenlk görevini yerine getirmek isteyen, başarıyla mezun olan öğrencilerimiz için kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Yine de öğrencilerimizin büyük çoğunluğu kapıldıkları karamsarlıktan ve geleceğe yönelik korkularından kendilerini kurtaramadıkları için, derslere de gereken ilgiyi gösterememektedirler. Almanca ile ilgili bu sorunların çözülmesinde ve bu alana yönelik yapılacak tüm çalışmalarda devletin umarsızlığından dolayı en büyük görev biz eğitimcilere düşmektedir. Ancak olanaklarımız çok kısıtlı olduğundan, yine de devleti bu soruna duyarlı hale getirmek en önemli unsurdur ve bu arada yönetime olan inancımızı yitirmeden bilimsel çalışmalarımızı sürdürmemiz gerektiğine inanmaktayız. Öncelikle Almanca'nm Türkiye için öneminin tam anlamıyla vurgulanması, Almanca derslerinin nitelikli bir seviyede sunulması ve öğretmen yetiştiren tüm kurumların kapsamlı bir değişmeye tabi tutulması gerekmektedir. Eğer amacımız iyi Almanca eğitimi verebilecek adaylar yetiştirmekse program çalışmalarımızın tümünü bu yönde yoğunlaştırmalıyız. Bizce atılması gereken ilk adım tüm eğitim bölümlerinde okutulan Yöntem Bilim dersinin kapsamının ve içeriğinin amacına yönelik yeniden ele alınmasıdır. Ülkemizde var olan çoğu Alman Dili Eğitimi Anabilim Dallarında bu derse ayrılan zaman dilimi büyük farklılıklar göstermektedir. "Nasıl olsa Almanca öğretmeni olamayacaklar" varsayımından yola çıkarak, bu ders çoğunlukla beşinci yarıyıldan itibaren haftada en az iki, en çok dört saat okutulmakta, sekizinci yarıyıl ise öğretmenlik uygulamasına açık bırakılmaktadır. İncelemelerimiz sonucunda edindiğimiz bilgiye göre bir tek İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı'nda bu ders diğer Alman Dili Eğitimi Anabilim Dallarından farklı olarak ilk yarıyıldan itibaren tüm eğitim süresi boyunca okutulmakta ve öğrencilere öğretmenlikle ilgili gerekli temel bilgiler sunulmaktadır. Ancak ders saati tartışmalarından çok daha önemli olan konu, kuşkusuz bu dersin içeriğidir. En büyük sorunumuz ise, yurt dışında, özellikle de Almanya'da bu derse yönelik hazırlanmış olan özel kaynakçalarının yetersizliğidir. Bu durumda Türkiye'de bu tür malzemelerin yaygın bir şekilde bulunması da beklenilemez. Bir yandan bu tür yayınlara ulaşmanın zorlukları, diğer yandan verimli bir çalışmayı gerçekleştirecek insan potansiyelinin var olmayışı, bu dersin yüzeysel işlenmesine yol açmaktadır. Sağlıklı bir program geliştirebilmek için öncelikle bu alanda yazılmış eserlerin tam anlamıyla araştırılması gerekmektedir. Araştırmalarımız sonucunda tüm kaynakçaların teorik ve pratik bilgileri aktardıklarını, yalnız Yöntem Bilim dersine yönelik ayrıntılı bilgileri içermediklerini tespit ettik. Bu eksiklik, bu alanda ders veren öğretim elemanlarına büyük sorumluluklar yüklemektedir. Edindiğimiz bir başka izlenim de, bu bilgilerin ülkemiz koşullarına ve yüksek öğretim kuramlarımızın yapılarına göre yeniden düzenlenmelerinin gerekli olduğudur. Bundan başka, ders programlarının hazırlanmasında büyük yarar sağlayan yönlendirici ilkelerin saptanmasının kaçınılmaz olduğunu gördük. Genel yabancı dil derslerinin hazırlanmasında ve sunulmasında önemli rol oynayan bu yönlendirici ilkeler aynı zamanda Yöntem Bilim dersi için de yarar sağlamaktadır. Yöntemsel bazı ek ilkelerin de göz önünde bulundurulması, bu dersin yüksek öğretim kurumlarında daha verimli hale getirilmesini sağlayacaktır şüphesiz (Konu 2). Tüm bu verilerin değerlendirilmesi sonucunda Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı'nda hazırlanan yeni bir Yöntem Bilim dersi taslağı bu çalışmanın asıl hedefini oluşturmaktadır. Bu taslağın anabaşlıklarınm incelenmesi ve öğretmen adaylarının bu konularda bilgi ve beceri sahibi olmaları henüz sağlam temelleri atılmamış bu dersin daha yararlı bir şekilde işlenmesini mümkün kılacaktır (Konu 3) Almanya'da son yıllarda bu alanda hazırlanmış olan ve Yöntem Bilim dersinin malzeme eksikliğine büyük ölçüde cevap veren bir proje çalışması, Türkiye koşullarına uyarlanmış ve böyle bir çalışma İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı'nm öğretim üyeleri tarafından gerçekleştirilmiştir, bu da bu alanda çalışma yapan diğer öğretim elemanlarına büyük ölçüde ışık tutacaktır. Yöntem Bilim dersinin ders taslağını, bu proje çalışmalarının sonucunda elde edilen birimlerle tamamlayıp onların izlediği yöntemsel yolu biz de takip etmekteyiz. Bu birimlerin hazırlanmasındaki asıl amaç, bu kaynaklar ile çalışacak öğretmenlerin, öğretim elemanlarının ve üniversite öğrencilerinin bağımsız olarak, kendi ön bilgi ve deneyimleriyle, bu birimler vasıtasıyla sunulan yeni bilgileri bütünlemeleridir. Öğrenciyi ön plana çıkaran bu tür uygulamaların ülkemiz eğitim sisteminde pek yaygın olmadığını dikkate alırsak, sunduğumuz yeni fikirler doğal olarak değişik gelecektir. Ama biz bazı köklü değişikliklerin gerçekleştirilmesinden yanayız. Tüm zorluklara rağmen yeni fikirlerimizin bizi başarıya ulaştıracağına, öğrencilerimizin derslere olan ilgilerini de artıracağına güvenmekteyiz. Ders taslağımız belirttiğimiz tüm konulara yönelik birer proje birimi ile eşleşmektedir. Bu birimlerin öğrencilerimizin bu alandaki çalışmalarını önümüdeki yıllarda daha da verimli kılacağına inandığımız içindir ki, çalışmalarımızı özellikle bu yönde yoğunlaştırmaya gayret ettik. Dönem başında öğrencilerimize sunacağımız dosyalar bir yarıyıla ait tüm konuların özetini kapsamaktadır ve her konuya yönelik ön bilgiler ders öncesi kendilerine aktarılacaktır. Daha sonra öğrenciler bu konuları kendi başlarına inceleyecek, derslerde birlikte tartışacak, bu birimlerden edindikleri bilgilerle kendi düşüncelerini bütünleştireceklerdir. Bu tarz çalışmalardaki asıl hedef, öğrencilerimizde pek yaygınlaşmamış olan bireysel çalışma tekniklerini kazandırmak ve onları ezbercilikten kurtarmaktır. Özellikle pratik yönü çok önemli olan Yöntem Bilim dersi için, öğrenci hazır sunulan bilgileri alıp değerlendirmek yerine, kendi çabalarıyla edindiği bilgi ve becerileri mesleki yaşamında uygulama imkanı bulacaktır. Bu farklı yaklaşıma bağlı olarak ölçme ve değerlendirme sisteminde de bir değişiklik yapma gereği duyduk. Vize ve final sınavları yerine öğrencilerimiz ders dosyaları ile kendilerine iletilen bazı araştırma konularından birini hazırlayıp derste sunabileceklerdir. Öğrencilerimizin bu derse ayrılan dönemler içerisinde öğretmenlik deneyimi kazanma şansları fazla olmadığı için, bu tür faliyetlerin diğer derslerde de yaygınlaştırılmasının Bu alanda önereceğimiz diğer konularsa, kurumsal ve siyasal desteği gerektirmektedir: Öğretmen yetiştiren kurumlar olarak Eğitim Fakülteleri, kendi bünyeleri içinde Uygulama Okulları oluşturabilirlerse, günümüzde yaşanan bazı sorunlar kendiliğinden ortadan kalkacak ve öğretmen adayları tüm eğitimleri süresince edindikleri teorik bilgileri hemen uygulama olanağına sahip olacaklardır. Ancak eğitim politikamızın bu denli sıkıntılar yaşadığı bir dönemde bu isteğimizin ancak gelecekte mümkün olabileceği kanısındayız. Ama belki de Eğitim Fakülteleri, özellikle Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalları'nm ve Alman Kültür Enstitülerinin girişimleriyle Yöntem Bilim dersinin öğretim elemanlarını zaman zaman biraraya getirip, sempozyumlar ve seminerler aracılığıyla bilgi alışverişi ve aktarımında bulunmalarına imkan verebilirler. Bu girişimler, biz eğitimcilerin biraraya gelerek Almanca'nm gündemde olan sorunlarını tartışmamızı ve çözüm arayışı içerisine girmemizi sağlayacağından, iki taraftan da desteklenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.Item Theorie und praxis eines onomasiologischen phraseologiewörterbuchs Deutsch-Turkisch(Uludağ Üniversitesi, 2000) Başar, Çiğdem; Ergenç, İclal; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.