Bursa Uludağ Üniversitesi Tezleri
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/14
Browse
Browsing by Language "de"
Now showing 1 - 20 of 34
- Results Per Page
- Sort Options
Item Die Althochdeutschen zaubersprüche(Uludağ Üniversitesi, 1996) Aygün, Jale Işık; Tuncer, Zihni; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Büyü dünyası ve bu dünyaya ait olan pratikler, en ilkel çağlardan günümüze kadar, çeşitli evrimler geçirdiği halde, varlığını ve amacını koruyarak nesilden nesile aktarılmıştır. Her kültürde olduğu gibi Alman kültüründe de kendine has yerini alan büyüler, dün olduğu kadar bugün de, insanın bilinmeyene karşı kullandığı en önemli silahıdır. Çalışmamızın konusu olan ve özellikle de VIII. - XII. yüzyıllar arasında yazıya dökülen bu metinler, aslında sözlü halk edebiyatının ürünleridir. Alman dil tarihinde ilk ölçünlü dil (Althochdeutsch) döneminin başlamasıyla birlikte, misyonerlerin ve bilim adamlarının yazma uğraşına duydukları büyük ilgi, bu küçük ve yalın kültür örneklerinin kağıda aktarılmasında en önemli etken olmuştur. insanoğlu dilinin özelliklerinden yararlanarak sözünü, görünmeyen güçlerden kaynaklandığına inandığı her türlü sorununda kullanma cesaretini göstermiş ve hayalinde canlandırdığı kötü güçlerle mücadele edebileceğini kanıtlamıştır. Bu bağlamda dil olgusu, büyülerin oluşturulmasında temel öğedir. Bu nedenle çalışmamızın ilk aşaması insanın en mükemmel varlık olmasını sağlayan dile ayrıldı. Canlı bir yapıya sahip olan dil, gelişim ve değişim süreçleriyle açıklanarak tanıtıldı. önceleri "Hint-Avrupa" dil ailesinin bir üyesi olan Almanca"nın ses ve sözcük bazındaki evrimlerinden sonra, çeşitli diyalekt gruplarının ortak dili kabul edilen "Germen"123 dil ailesini oluşturduğu ve ilk ölçünlü dile dönüştüğü evreler ve bu evrelerin özellikleri ana hatlarıyla anlatıldı. VIII. Yüzyıl başlarında yazılı edebiyat dönemine geçişin hızlanmasıyla birlikte kaleme alınmış, çok tanrılı Germen dininin izlerini taşıyan iki büyü metni günümüz Almancası'na çevrilerek dilsel özellikleri ve içerik açısından incelendi. Edinilen bilgiler doğrultusunda ortaçağ insanın çaresiz kaldığı her durumda büyü ve büyücüye başvurduğu belirlendi. Büyüyü büyü yapan ve onun gücüne güç katan faktörler önem derecelerine göre sıralandı. Her şeyden önce kendi gücüne ve diliyle biçimlediği sözünün gücüne "kesinlikle" inanan büyücünün, zaman zaman, doğada var olduğuna inanılan iyi güçlere de seslenip yardım istediği örnekler sunuldu. Batıl inanışa göre doğadaki varlıklar karşılıklı etkileşim içindedir ve bu etkileşim varlıkların sahip oldukları bazı benzer noktalardan kaynaklanmaktadır (Tertium comparationis). Büyünün gücünü artırmak için, doğadaki, benzer özellikleri içeren varlıkların (dağ, taş, ağaç vs.) destekleyici unsur olarak kullanıldığı pratikler, önemleri vurgulanarak tanıtıldı. Hıristiyanlığın yaygınlaşmasıyla, Germen inancını yavaş yavaş ortadan kaldırmak ve böylece de tek tanrılı dine geçişi hızlandırmak için, kilisenin direktifleri doğrultusunda eski inancın izlerini taşıyan büyülerin de içerik ve biçim açısından değiştirildiği saptandı. Bu değişim sonucunda Hıristiyanlığın ana öğeleri olan "Baba", "Oğul" ve "Kutsal Ruh" tek güç olarak. kabul edildiğinden, zamanla sadece bu sembolleri içeren duaların kullanıldığı görüldü. Değişim süreci içinde ve sonrasında ortaya çıkan dua tipi büyüler de yine ses, biçim ve içerik açısından bu dönem öncesinin özgün örnekleriyle karşılaştırılarak incelendi. P124 Bu çalışmalar sırasında özellikle bir büyü türünün (geri dönüşümlü), modern edebiyatın dalı olan "Konkrete Poesie" ile ortak olan bazı yönleri araştırıldı. Her iki metin türünün de amaçlarına ulaşmak için dili araç olarak kullandıkları ve bu aracı hem biçim hem de içerikle güçlendirmeye çalıştıkları belirlendi. Biri ateşli hastalıkları geri dönüşümlü biçimle iyileştirmeyi amaçlarken, bir diğeri yabancı dil eğitiminde dilin önemini, onu sisteminden soyutlayarak, en yalın haliyle görselleştirmiştir. Büyülerle ortak özelliklere sahip başka bir alansa, günümüz dünyasında önemli bir yere sahip olan ve reklam sektöründe kullanılan metin türleridir. özellikle de dili farklı biçimlerde,. ve farklı ritimlerle kullanarak (Apellfunktion) insanları etkilemesinin her iki metin türü için de tek amaç olduğu anlaşıldı. p "Aliterasyon", «üçlü tekrarlar", "seçkin kişiliklerin" metin içinde yer alması, sözle duygulara ve hayal dünyasına seslenerek (Suggestion), bilinçli ya da bilinçsiz düşüncelerin değiştirilmesini sağlamak, önemli benzerlikler olarak tespit edildi. Bu gerçekler doğrultusunda büyülerin salt "batıl inancın ürünleri" olarak adlandırılamayacağı düşünüldü, çünkü ileriye dönük çalışmalar için temel teşkil edebilecek özelliklere sahip oldukları ve bu çalışmaların genişletilmesi için de yeterli malzemeyi sunabilecekleri kanısına varıldı.Item Analyse der metaphorischen auffassungen von deutschlernenden über Deutsch im rahmen der mehrsprachigkeit(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-07-22) Akan, Suat; Şenyıldız, Anastasia; Bursa Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.; 0000-0002-8195-2892Bu çalışma, Almanca öğrenenlerin Alman diline karşı geliştirdikleri metaforik algıları çok dillilik bağlamında ele almaktadır. Teorik temelden sonra bir liseden 503 katılımcının yer aldığı araştırmanın yapısı sunulmuştur. Sonuçlar 14 farklı kategoriye ayrılmış ve diller için ortaya çıkan kategorinin burada açık ara farkla ilk sıraya yerleştiği görülmüştür. Katılımcıların yaklaşık % 80'i çarpıcı bir şekilde Almanca ile İngilizce arasındaki benzerliklere dikkat çekmiştir. Buna ilişkin argümanlarını, iki dilin fonolojik, semantik ve sözdizimsel düzeyine kadar inen gerekçelerle desteklemişlerdir. Araştırmada, öğrenicilerin Almanca dersine deneyimsiz ve boş zihinle gelmedikleri, aksine çok dillilik ilkeleri doğrultusunda sürekli teşvik edilmesi gereken, bu derse daha önceki deneyim ve bilgilerini yanlarında getiren kişiler olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.Item Analyse zur entwicklung der deutschdidaktischen kurzfilmmaterialien im hinblick auf die sprache, landeskunde und medienkompetenz und die bestimmung des verwendungsanteils der filmmaterialien seitens der lehrer(Uludağ Üniversitesi, 2018-08-29) Yurtseven, Burcu; Alyaz, Yunus; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Bu çalışma kestirimsel deneysel bir araştırma olup, nicel araştırma yöntemiyle ele alınmıştır. Veri toplamada araç olarak bir anket ve yedi analiz yönergesi kullanılmıştır. 2015–2016 Eğitim-Öğretim yılında uygulanan ankete katılan çalışma grubu, aktif olarak çalışan 20 Almanca öğretmeni tarafından oluşmaktadır. Araştırmada elde edilen veriler okuldaki dijital altyapı, film kullanımı ve Almanca dersinde görsel-işitsel materyallerin kullanımı ile ilgili öğretmen görüşleri kapsamında analiz edilmiştir. Bununla bağlantılı olarak özel ve devlet okulları arasındaki farklar irdelenmiştir. Nicel verilerin analizi Microsoft Excel 2013 programı ve SPSS yazılım programı ile gerçekleştirilmiştir. Anketten elde edilen veriler sayılar ve yüzdelik biçimde tablo ve grafik halinde verilmiştir. Yabancı dil olarak Almanca materyalleri konusunda kaynak sağlayan yayınevleri tarafından ek kaynak olarak sunulan eğitsel nitelikteki Almanca kısa filmler dil seviyesi, her ünitenin dilsel içeriği, ülke bilgisi ve medya estetiği içeren unsurlar bağlamında incelenmiştir. Ders kitabı analizi, analiz yönergesi yardımıyla sunulmuştur. Bu çalışmanın genel amacı, ilk etapta seçilmiş çeşitli film materyallerinin listelenmesi ve bu görsel- işitsel medyalarının öğretmenler açısından kullanım olasılıklarının incelenmesi. Bir diğer yandan Bursa ilindeki öğretmenlerin Almanca derslerindeki Almanca eğitsel kısa film kullanımı araştırılacaktır. Bunun ötesinde film kullanımı için görevde aktif olan ve gelecekte mesleğe atılacak olan öğretmenlere kılavuz olması açısından ve böylece film kullanımını kolaylaştırması açısından çözüm önerileri geliştirilecektir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda tüm okulların farklı ama yine de film materyalini sunma açısından yeterli dijital altyapıya sahip oldukları ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda farklı kullanım sıklıklarıyla beraber görsel – işitsel ek materyallerin kullanıldığı ama henüz günlük almanca dersinin bir parçası olmadığı saptanmıştır. Ayrıca öğretmenler açısından film kullanımına ilişkin ilgi tespit edilmiştir.Item Arbeit mit texten im fremdsprachenunterricht Deutsch (In den vorbereitungsklassen der Deutschabteilung)(Uludağ Üniversitesi, 1998) Mollaoğlu, Arzu; Kudat, Celal; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.In diesem Teil dieser Arbeit ist der Einstufungstest der letzten zwei Jahre der Deutschabteilung der Uludağ Universitât vorzufinden. Der Grammatikteil wurde unverândert auch am Anfang des Studienjahres 1997/98 verwendet. Nur fur das Leseverstandnisteil wurde ein anderer Text ausgesucht und dementsprechend wurden die Fragen vorbereitet. Auch fur den Teil, in die Schreibfertigkeit der Studierenden überprüft werden soil, wurde ein anders Bild eingesetzt. Hier muBten die Studierenden das Bild beschreiben, zum anderen muBten sie auch Stellung zu diesem Bild nehmen und ihre eigenen Gedanken und Meinungen zu Wort bringen. Der Hörverstândnisteil wurde nur am Anfang des Studienjahres 1996/97 verwendet. Am Studienjahr 1997/98 wurde er ausgelassen, da die Studierenden in diesem Teil nur ankreuzen muBten. Deshalb konnte man sich nicht richtig orientieren, ob die Studierenden diesen Teil verstanden haben oder ob sie einfach angekreuzt haben, ohne den Text, welcher ihnen vor der Prüfung vorgelesen wurde, zu verstehen.Item Attribuierung im Deutschen und Türkischen unter dem aspekt ihrer didaktisierung(Uludağ Üniversitesi, 1994) Taş, Hakan Yusuf; Tuncer, Zihni; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Bu çalışma, bölümümüzdeki çeviri derslerini şu an olduklarından daha verimli bir duruma getirme isteğinden ortaya çıkmıştır. Öğrencilerimizin dil bilgisi düzeyleri göz önünde tutulduğunda, daha ilk sınıflardan çeviri becerisi kazandırmanın çok zor, hatta olanaksız olduğu görülecektir. O halde bu dersin çeviri becerisi kazandırma hedefi, çevirinin bazı unsurlarından yararlanarak Alman dilini aktarmaya doğru yönelmelidir. Biz bu hedefi "dar hedef olarak tanımlamaktayız ve bu dar hedefi "geniş hedef diye adlandırdığımız, dil bilinci gibi daha soyut ve geniş bir amaca yönelik olan bir hedefle birleştirdik. Bu birleştirmenin sebebi bir üniversitede sadece dil eğitimi vermekle yetinilmemesi gerektiği savında olmamızdır. Aksi taktirde üniversitedeki eğitimin dil kursundan pek fazla bir farkı kalmayacak. Halen Edebiyat ve Dilbilim içerikli derslerin verilmesine karşın, eğitimin bir konuda yetersiz kaldığı kanısındayız. Öğrencilerimiz dili, insanlar tarafından bilinçli bir şekilde oluşturulmuş olan bir kurallar yığını olarak algılayıp bu kuralların öğrenilmesiyle bir dilbilimci olunabileceğini sanmaktadırlar. Su durumda dilin büyük bir özelliğinin bilincine ya varamıyorlar ya da çok geç varıyor; dil, insanlar vasıtasıyla gelişir, ancak bu süreç insanın bilinci dışında gerçekleşir. Böylece dilbilimciler, ki biz en basit dil eğitmeninden araştırmalarında dilin en ince ayrıntılarına kadar inen herkesi dilbilimci sayıyoruz, kural koymuyor, tam aksine kural arıyor, dilin işleyişini açıklamaya çalışıyorlar. Bu yüzden değişik dilbilimciler dildeki olguları farklı biçimde açıklayabilir, aynı olgu üzerine ayrı ayrı tezler geliştirebilirler ve her biri kendi tezini savunduğu eserler ortaya çıkarabilir. Nitekim her dil bilgisi (gramer) kitabını böyle bir eser olarak algılayabiliriz. Bunun bilincine vardığımızda elimize aldığımız her dil bilgisi kitabı kesin doğru olarak algılamamız bizi büyük yanılgılara sürükleyebileceğini görürüz. Özellikle bir dil öğretmeni bunun bilincinde olmalıdır ki, öğrencisi farklı bir kuraldan bahsettiğinde bunu hemen yanlış olarak kabul edip daha sonra aynı öğrenci karşısına bu farklı kuralı savunan bir yapıtla karşısına çıktığında güç duruma düşmesin.47 Çalışmamızda hem dar hedefe hem de geniş hedefe yönelik uygulamaya konulabilecek bir konu seçip dersteki pratik uygulamaya ışık tutacağını umduğumuz bir biçimde sergiledik. Seçtiğimiz konu Almanca' da bir ismi ya da isimsiyi tamlama görevi olan bir yan cümle türü olan "Relativsatz" dır. Bu cümle türüne kolaylık olması amacıyla "relativ cümle" diyeceğiz. İlk aşamada tanınmış dilbilimciler tarafından yazılmış ve bilimsel oldukları kabul edilen dört ayrı dil bilgisi kitabının relativ cümleyi işleyişini ve bu konuyu nasıl algıladıklarını inceledik. Gerek konuyu algılamalarda gerekse işleyişlerde belirgin farklılıkların var olduğunu, ikinci aşamada bu kitapları karşılaştırdığımızda ortaya çıkardık. Kitapları karşılaştırırken mümkün oldukça eleştirel bir yaklaşımda bulunduk, ki aynı yaklaşım daha sonra derste öğrencilerden beklenecektir. Bu incelemede kitaplar arasında çelişkiye kadar varabilecek farklılıkların yanısıra aynı kitap içerisinde bu konu işlenirken büyük bir çelişkiye düşüldüğü görülmekte; relativ cümle diğer yan cümlelerden ayırt edilirken bir cümle türünün relativ cümle türüne çok benzemesine rağmen bir özelliğinden dolayı relativ cümle olarak değerlendirilemeyeceğini ancak bu hataya sıkça düşüldüğünü vurgulandıktan sonra relativ cümle için örnekler verilirken bu sefer aynı hataya düşülmüştür. Bu tür çelişkilerin öğrenciler tarafından ortaya çıkarılmasının sağlanması, aynı zamanda onların böyle konulara daha fazla ilgi duymalarını ve böylece dersten de daha fazla zevk almanı sağlar. Üçüncü aşamadaysa relativ cümlelerin Türkçeye aktarılmasını inceledik ve burada da ummadığımız bulgular elde ettik. Yine tanınmış bir dilbilimci tarafından yazılmış ancak birbirileriyle karşılaştırdığımız kitaplardan ayrı olarak değindiğimiz bir dil bilgisi kitabında relativ cümle bölümünün sonunda değişik dil ailelerine bu cümlelerin nasıl aktarıldığını açıklamış. Bu açıklamaya göre Almancada'ki relativ cümle Türkçede bir partizip olarak ifade ediliyor ve tamladığı öğenin önüne getiriliyor. Biz bu aktarımı genel aktarım diye adlandırma gereğini duyduk, çünkü bunun dışında aktarımların da yapıldığını gördük. Türkçede'ki "ki" bağlacını kullanarak da relativ cümleler aktarılmaktadır. Tahir Nejat Gencan nekadar bu şekilde kurulmuş cümlelerin çeviri koktuğunu ve güzel bir Türkçe olmadığını söylese de ve biz bu görüşe katılsak da, "ki" bağlacıyla yapılan aktarımın relativ cümlenin bir biçiminde, bu biçim Almancada eskimiş olup artık pek fazla kullanılmasa da, en doğru aktarımolduğunu ortaya koyduk. Bunun dışında özellikle Türkçenin sözlü kullanımında "ki" bağlacıyla kurulmuş Almancada'ki relativ cümlenin gördüğü görevin aynısını gören cümlelerin kullanımı gittikçe yaygınlaşmaktadır ve aynı yabancı sözcükler gibi dilimize zorla girme yolundadır. Biz de bu yazıda bu tür bir cümle kullandık. Dileriz mümkün olduğu kadar çok kişi bundan rahatsızlık duymuş olsun. Son aşamadaysa bu özetin başında belirttiğimiz yeni hedeflere vardık ve kendi dersimizden ders işleme konusunda örnekler verdik. Özellikle düştüğümüz bazı hataları dile getirip irdeledik. Belirttiğimiz hedeflerin yanı sıra dersin işlenme biçimi üzerinde de durduk. Bize göre derste öğretmenin öğrencilere bilgi aktarması yerine öğrencileri araştırmaya ve bir konu üzerinde sonuca varabilecek şekilde tartışmaya yönlendirmeli. Öğretmen kendisini mümkün olduğu kadar gerilerde tutmalı, öğrencilerin sorularına cevap vermektense sorularına başkasının yardımı olmadan nasıl yanıt bulabileceklerini, bir konuyu araştırırken nasıl bir yol ya da hangi yöntemleri izleyebileceklerini aktarmalıdır. Kısaca öğretmen, öğrencilere mümkün olduğu kadar edilgen görülmeli ve onlara he kadar etken olduklarını hissettirmeli. Bu, genelde insanımızda pek gelişmemiş olan özgüvenin gelişmesine olumlu bir katkıda bulunabilir. Biz özellikle öğretmenin edilgen görülmesi gerektiğini dedik, çünkü ne kadar öyle görülecekse de, gerçekte tam anlamıyla etken bir durumda bulunacaktır, öğrencileri yoğun bir şekilde yönlendirecek ancak bunu onlardan gizleyecektir. Böylece yabancı dil öğretiminde de ülkemizde halen geleneksel olan, fakat bir çok ülkede 70 li yıllarda terk edilen öğretmen odaklı dersten öğrenci odakli ders ve eğitim biçimine geçmiş olacağız. Böyle bir eğitimin geleneksel eğitimden çok daha zor olduğunun bilincindeyiz ve kendimiz de bu yöntemi yıllardır uygulamaya koymaya çalıştıysak da bazı olumlu sonuçlar elde etmemize rağmen henüz bizi tam anlamıyla tatmin eden bir eğitim / öğretim dönemi geçiremedik. Ancak çalışmalanmız bu yönde sürecektir.Item Ausspracheprobleme Türkischer Deutschlernender in den Vorbereitungsklassen der Uludağ Universitaet und eine mediengestützte Ausspracheschulun(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2018-07-12) Korkmaz, Göknur; Şenyıldız, Anastasia; Bursa Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı.Mevcut çalışmada, Uludağ Üniversitesi Almanca hazırlık sınıflarında uygulanan medya dayalı bir telaffuz çalışması ele alınmıştır. Çalışmaya Almanca Öğretmenliği ve Arkeoloji bölümünde öğrenim görmeye hak kazanmış Türk öğrenciler katılmıştır. Teorik bir incelemenin ardından söz konusu telaffuz çalışmasının tasarımı ve derse nasıl uygulanacağı tanıtılmıştır. Telaffuz çalışması medya araçlarıyla desteklenmiştir ve öğrencilere farklı çalışma olanakları sunmuştur. Bu çalışmanın amacı, öğrencilerde saptanan telaffuz sorunlarının doğrudan bir telaffuz çalışması aracılığıyla nasıl ortadan kalkacağını araştırmak, çalışmanın öğrenciler tarafından nasıl değerlendirildiğini ve motivasyonlarına ne yönde etki ettiğini belirlemektir. Söz konusu deneysel araştırma, Kuckartz vd. (2008) Nitel Değerlendirme yöntemi kapsamında gerçekleştirilmiştir. Buna göre bir anket ve iki odak grup görüşmesi uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar, saptanan telaffuz sorunlarının ne derece ortadan kalktığını ve gelecekteki telaffuz çalışmalarının nasıl şekillenebileceği hakkında bilgi vermiştir. Bunun yanı sıra araştırma alanına yönelik olası öneriler gösterilmiştir.Item Der Beitrag von Umweltdokumentarfilmen zur Entwicklung des Wortschatzes von Deutschlernenden in den Vorbereitungsklassen der Uludağ Universität(Uludağ Üniversitesi, 2015-05-20) Doğan, Mehmet; Alyaz, Yunus; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Dijital teknoloji çağında film türleri hem günlük hayatımızı hem de eğitim hayatını etkilemektedir. Film okuryazarlığı, medya okuryazarlığı ve çoklu okuryazarlık giderek daha büyük önem kazanmaktadır. Ses ve resimden oluşan kendilerine özgü aktarım şekilleri ve yeni teknikleri ile filmler Almanca derslerinin de en önemli araçlarından biri haline dönüşmektedir. İçerikleri, teknikleri ve dilsel unsurları ile filmler sadece dinlemeizleme yetisinin gelişimine değil, tüm dil becerilerinin gelişimi için emsalsiz bir materyal oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı filme özgü özellikleri, bağlam temelli ve çok duyulu sözcük öğrenme kuramları ile bağdaştırarak çevre belgesellerinin alana özgü ve genel sözcük dağarcığı gelişimine katkısını tespit etmektir. Belgesel film türlerinden biri olan çevre belgeselleri ele aldıkları çevre konusunun disiplinler arası özelliği sayesinde, belgesel film özelliklerinin (net, anlaşılabilir bir dil, standart sözcük dağarcığı, standart cümle yapısı ve dilbilgisi, filme özgü teknikler) yanında çevre okuryazarlığı ve sosyal değer eğitimine katkı sağlamaktadır. Bu çalışma kapsamında Almanca öğretmenliği ve Arkeoloji Almanca hazırlık sınıflarında bir dönem boyunca farklı çevre belgeselleri (Çevre filmleri, kısa filmler, çizgi filmler, animasyonlar) ders materyali olarak işlenmiştir. Çevre belgesellerinin sözcük dağarcığı gelişimine katkısını tespit etmek için ön test - son test kontrol gruplu yarı deneysel desenli bir araştırma yöntemi uygulanmıştır. Bu araştırmada Almanca öğretmenliği öğrencileri deney grubu olarak, Arkeoloji bölümü öğrencileri ise kontrol grubu olarak belirlenmiş ve v ön test karşılaştırmasıyla gruplar arasındaki uygulama öncesi mevcut olabilecek muhtemel fark ihtimali ortadan kaldırılmıştır. Ön test ve son test olarak, bu çalışma kapsamında oluşturulmuş çevre ile ilgili 400 temel sözcükten oluşan bir kelime testi uygulanmış ve değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular çevre belgesellerinin sözcük dağarcığına önemli bir katkı sağladığını ispatlamanın yanında, bu materyalin Almanca derslerine entegre edilmesi gerektiği ve çevre eğitiminin uluslar arası bir görev olduğu gerçeğini vurgulayan bir uygulama şekli oluşturmalıdır.Item Bestimmung des beitrags eines digitalen 3d-lernspiels im daf-unterricht zu lehramtkandidaten und ihren meinungen(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-10-11) Akyıldız, Yusuf; Alyaz, Yunus; Bursa Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Teknolojik gelişmeler ve internetin dünyaya yayılması, dijital materyallerin eğitim ve öğretim alanında kullanımının artık zorunlu olduğunu göstermiştir. Dijital oyunlar artık gençlerin günlük yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Bu durum sonucunda dijital oyun tabanlı dil öğrenimi gibi birçok öğrenme şekli ortaya çıkmıştır. Dijital oyunların eğitim ve öğretimde kullanımı bir süredir yabancı dil eğitimi alanında araştırma konusu olmaya başlamıştır. Bu çalışmanın amacı, yabancı dil olarak Almanca öğrencilerinin dijital oyunları ne kadar faydalı bulduklarını belirlemektir. Bu bağlamda, „Berlin 3D entdecken!" dijital oyununun yabancı dil olarak Almanca derslerine olan katkısı belirlenmeye çalışılmıştır. Ülke bilgisi, kelime bilgisi ve dil bilgisinin yanı sıra okuma, yazma, dinleme ve konuşma gibi dil becerilerindeki sonuçlar incelenmiştir. Değerlendirme için nicel yöntem kullanılmıştır. Veriler 2018-2019 akademik döneminde Uludağ Üniversitesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı'nda toplanmış ve çalışmaya 34 öğrenci katılmıştır. Sonuçlar „Berlin 3D entdecken!" oyununun, yabancı dil becerileri ve işbirlikçi öğrenme ve bireysel öğrenme gibi farklı becerilerin yanı sıra yabancı dil olarak Almanca derslerinde öğrenciler tarafından olumlu karşılandığını göstermiştir. Katılımcıların çoğu, dil becerilerinin sınıfta daha iyi desteklendiğine inanmaktadır. Ayrıca, dijital oyunların yabancı dil öğrenmeyi daha eğlenceli hale getirdiği ve öğrencilerin motivasyonunu arttırdığı tespit edilmiştir.Item Daf-studierende lehren daf-studierende: Eine empirische studie über das peer- tutorium(Uludağ Üniversitesi, 2015-10-23) Tok, Emine; Güler, Gülten; Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Bu çalışma deneysel nitel bir araştırma olup akran destekli öğrenme yaklaşımının Almanca dilbilgisi öğrenme süreci üzerindeki etkilerini araştırmaktadır. Almanya deneyimi olan ve olmayan öğrenciler ile iki kişilik grup çalışması şeklinde yürütülmektedir. Araştırmanın çalışma grubu Uludağ Üniversitesi Almanca Öğretmenliği bölümünden 6 öğrenci tarafından oluşturulmuş olup çalışma 2015 Bahar Yarıyılında 6 haftalık bir süre zarfında gerçekleştirilmiştir. Elde edilmiş bulgular etkileşim, bilgi artışı ve Almanca dilbilgisine karşı tutum doğrultusunda incelenmiştir. Veri bankası ışığında Almaca Öğretmenliği bölümünde ileriye dönük uygulanabilirlikler ve olası gerçekleştirilebilir araştırma perspektifleri görüşülecektir.Item Die darstellung der frau in Türkischen Deutschlehrbüchern unter lexikologischem und Sozio-linguistischem aspekt(Uludağ Üniversitesi, 1994) Arda, Bakiye; Kelling, Dieter; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Bir çok toplumlarda, toplumsal yapı gereği erkek para kazanarak ailesini geçindirirken, kadın ev işini ve çocuk bakımını üstlenerek sürekli erkeğe maddi ve manevi açıdan destek ol muştur; fakat bunun yanı sıra erkekler tarafından da "saçı uzun, aklı kısa" diye suçlanarak, dış dünyadan soyutlanmışlardır. Kadının gelişiminde rol oynayan en önemli faktörlerden biri endüstrinin gelişmesi ve modernleşmesidir. Bu modernleşme toplumun yapısını değiştirerek kadının mutfaktan çıkmasına sebep olmuştur ve erkek kadar zeki ve akıllı olduğunu kanıtlamıştır. "Sosyolinguistiğin", dili sosyal bir olgu olarak kabul eden ve bunu bireylerin sosyal yaşam tarzı ile bağdaştıran toplum bilimi ile yakın bağları vardır. Sosyolinguistik günümüzde dili sadece sosyal statü ile olan bağı açısından değil aynı zamanda sosyal faktörlerin dile olan etkilerini de incelemektedir Sosyolinguistik kendi ' içinde birçok gruplara ayrılmaktadır, bu gruplardan bir tanesi de "feminist dilbilimidir." "Feminist dil bilimi" 70 li yıllarda Amerikada doğup uluslararası bir nitelik kazanmıştır. Feminist dilbilimi, dil sistemini ve bireylerin konuşma tarzlarını incelemektedir. Konuşma tarzına bağlı olarak kadın ve erkeklerin tipik konuşma stratejilerini de araştırmaktadır. Bu araştırmanın sonucu olarak kadınların gerek konuşmalarda ve gerekse tartışmalarda erkekler tarafından sözlerinin kesildiği ve dil ile baskı altında tutuldukları ortaya çıkmıştır.71 Her iki cinsin konuşurken farklı davranış tutumları ve kadınların dil sisteminde küçük görülmesi nedeni ile son 20 yılda feminist akımla birlikte bu bilim dalı dil bilimindeki yerini almıştır. Dil insanların tecrübelerini, duygularını ve düşüncelerini ifade ettikleri ve kendi aralarında anlaşmayı sağlıyan bir iletişim aracı olmakla beraber aynı zamanda sosyal bir olgudur. Dil yeteneğinin gelişimi toplumdaki bireylerin almış oldukları eğitimlerine ve sosyal statülerine bağlıdır, bu durum bireylerin üstlendikleri görev ve dil davranışları ile yakından ilgilidir. Toplumda yapılan görev dağılımları hangi statünün ve konuşma tarzının ön plana çıkacağını belirler. Schelsky'nin "Dile hakim olan, insanlara da hakimdir" sözü, dilin güçlü bir silah olduğu olduğunu, düşünme ile konuşma arasında kuvvetli bir bağın var olduğunu gösterir. Öyleyse, dil sayesinde bir toplumun konuşma, düşünme tarzı ve bilinci değiştirilebilir. Bundan dolayıdır ki, bir toplumun hem dilsel açıdan hem de toplumsal yapıda değişimin gerçekleştirilebilmesi için öncelikle ders kitaplarındaki kadının konumu ve tasviri değiştirilmeli ve sürekli gelişen dünya ile paralellik göstermelidir. Fakat ne yazık ki kadınlara tanınan anayasal haklar, ne sosyal yaşamda, ne de ders kitaplarında göz önünde bulundurulmuyor. Bu sonuca hem Türkiye'de orta öğretimde okutulan ders kitaplarında, hem de "Deutsch aktiv Neu I C" de kadının sosyal statüsünü inceleyerek ulaştım. Kadınlar metinlerde ve resimlerde geleneksel rollerinde, yani ev kadını ve anne olarak tasvir edilmektedir. Çalışan kadın figürlerine ise sekreterlik, tezgahtarlık, memurluk gibi meslek gruplarında olmak üzere çok az rastlanmaktadır. Buna karşılık72 erkekler kadınlara oranla adeta toplumsal yaşamın kilit noktası olarak karşımıza çıkmaktadır, doktorluk, mühendislik, öğret menlik, eczacılık ve yöneticilik gibi mesleki alanlarda görev yapmaktadırlar. Oysa düşünme açısından kadınlar da erkeklerle aynı yeteneklere sahip olduklarına göre erkeklerin çalıştığı mesleklerde aynı ölçüde başarı sağlayabilirler ve bu durum ders kitaplarında kadınlara daha aktiv roller verilerek yansıtıla- bilir. Geleneksel yaşam tarzında alışıldığı üzere kadın mutfak tadır ve mutfakta annesine yardım eden kız figürü yerine erkeğe de aynı rol verilebilir, veya her iki cinste mutfakta yemek hazırlarken is bölümü anlayışı içinde ele alınabilir, yani kadın mutfakta yemek hazırlarken, erkek eline gazetesini alıp okuma malıdır. Kadına ve erkeğe eşit şekilde sorumluluk ve iş bölümü paylaştırılarak ders kitaplarında tasvir edilirse, birey yabancı dil eğitimini alırken tipik kadın veya erkek işi diye bir ayrım olmadığını ve sosyal hayatta her iki cinse de eşit görevler düştüğü fikrini benimser. Toplumlarda var olan kurallar, toplumdaki bireyler tarafından benimsenir ve hayata geçirilir. Öyleyse dil kurallarını ve konuşma tarzını belirleyen bireyler olduğuna göre, bunları değiştirecek olan yine bireylerdir. Bu bakımdan kadınların toplumda hak ettikleri düzeye ulaşabilmeleri hem devletin, hem de Milli Eğitim Bakanlığının ortak çalışması sonucu gerçekleşebilir. Bunun yanısıra toplumdaki cinsiyetlerin rol dağılımları eşit bir şekilde yapılmalıdır. Böylece yeni yetişen nesil kadınlara tanınmış olan anayasal haklara sahip çıkar, eşitliğe gerek sosyal yaşamda, gerekse konuşma tarzında daha çok önem verilir.Item Die Darstellung des fremden in Deutschen und Türkischen kinderbüchern (altersgruppe 8 bis 12 Jahre)(Uludağ Üniversitesi, 1998) Çakır, Nermin; Schatter, Antje Grimm; Uludağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili ve Eğitimi Bilim Dalı.Ich möchte kurz auf das Symposium eingehen, dass ich im Haupteil erwahnt habe. Dieses Symposium fand im Jahre 1981 vom 11.-13. November in Ankara statt. Es ging um die Entwicklung der Kinderliteratur in der Türkei. Es wurden viele Punkte kritisiert:. Dass die Autoren viel mehr auf die Kinderliteratur eingehen sollten und qualitativ bessere Werke herausbringen;. Dass die herausgebraehten Werke kontinuierlicher von Kritikern auf ihren Wert untersucht werden sollten;. Dass die publizierten Werke strenger kontrolliert werden sollten, und vorhandene Kontrollen von "Talim Terbiye Kurulu" nicht ausreichend fîir aile auf dem Markt erscheinenden Werke sind. Man ging auch auf das Jahr 1979 ein, weil es von der UNESCO als "Internationales Kinderjahr" verkündet wurde. In dem Jahr wurden in der Türkei insgesamt 682 Bücher fur Kinder herausgegeben. Davon waren gegen 400 Stuck fur die Unterhaltung der Kinder verfasst. im Vergleich mit anderen Lândern stellte sich aber heraus, dass innerhalb der Türkei wenige Kinderbücher publiziert werden. Nach dem Jahr 1979 bemerkte man eine Abnahme an herausgegebenen Kinderbuchern.Gegenwartig kommen zwar sehr viele Bücher auf den Markt aber es geht bei diesen Werken mehr um den Gewinn als um die Qualitat. Aus einer Statistik, die in der Volkbücherei in Bursa gemacht wurde, ergab sich, dass Autoren von türkisehen Kinderbuchklassikern, wie Ömer Seyfettin, Abdullah Ziya Kozoğlu und Kemalettin Tuğcu zu den meistgelesenen gehören. Von daher kam man zu der Ansicht, dass Romane und Gedichte, die Themen aus der Nationalgeschichte und Erzâhlungen über bekannte Persönlichkeiten beinhalten, beliebt sind und als nützlich angesehen werden. Dieses Symposium regte mich zu einer kleinen Fragebogenaktion an, wie auch im41 Haupteil erwahnt, die ich in einer Grundsehule, in der ich mich zur Zeit beruflich befinde, in den 4. bis 7. Klassen durchführte. In der Fragebogenaktion wollte ich vor allem die Meinungen der Schüler im Bereich meines Themas herausfinden. Es stellte sich heraus, dass dem Schüler viel mehr an Büchem in Richtung Abenteuer liegt. Für die Frage "Bücher, die das Fremde behandeln" bestand kaum Interesse. Die Ergebnisse der Fragebogenaktion stimmen überein mit den Schlussfolgerungen der Zusammmenfassung. Zur Zeit scheint das Fremde/der Fremde noch nicht so sehr im Mittelpunkt des Interessen zu sein.Item Der einsatz von wortbildung und wortbildungsübungen als ein motivationsfaktor zur förderung der wortschatzentwicklung von deutschlernenden auf dem A-1 niveau(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-09-09) Türkoğlu, Yaren; Güler, Gülten; Bursa Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/İngiliz Dili Eğitimi Bilim Dalı.; 0000-0002-2217-0452Wortbildungskenntnisse haben im Fremdsprachenerwerb einen hohen Stellenwert, demzufolge können Wortbildungsübungen zur Entwicklung spezifischer Kompetenzen der Lernenden dienen oder deren Wortschatzentwicklung hilfreich zur Seite stehen. Wortbildungsübungen sind eine wesentliche Form der Wortschatzerweiterung, im Zuge dessen können Lernende dazu angeregt werden ihre lexikalischen Kenntnisse zu erweitern. Der Bestandteil der vorliegenden Studie ist die Erfassung des motivierenden Aspektes von Wortbildungsübungen, die zur Förderung des Wortschatzes beitragen könnten. In dieser Hinsicht setzt sich diese Studie zum Ziel zu ermitteln, ob und wie/weshalb die Deutschlernenden durch den Einsatz der Wortbildung dazu motiviert werden neue Wörter zu erwerben und aufgrund dessen ihren Wortschatz zu entwickeln. Im Rahmen dieser Arbeit wurde im DaF-Unterricht mit den Deutschkursteilnehmenden auf dem A1 Niveau ein Semester lang mit Wortbildungsübungen gearbeitet. Zum Feststellen des Motivationsfaktors von Wortbildungsübungen, wurde am Ende des Semesters, an dem 33 Kursteilnehmenden Beitrag geleistet haben, eine Untersuchung an einer Stichprobe durchgeführt. Beruhend auf den subjektiven Äußerungen der Lernenden, wurden zahlreiche Kriterien erfasst, die auf verschiedene Weise einen Einfluss darauf haben, dass Wortbildungsübungen als motivierend für das Wortschatzentwickeln empfunden werden. Folglich wurde die Bilanz gezogen, dass Wortbildungsübungen nicht nur von essenzieller Bedeutung in Bezug auf die Vermittlung, Entwicklung und Festigung des Wortschatzes sind, sondern motivierend und anregend auf das Wortschatzerwerben wirken, den Wortschatz erweitern bzw. fördern, wenn diese zur Entwicklung der lexikalischen Kenntnisse führen. Deutlich ist auszudrücken, dass Wortbildungsübungen zur Einprägsamkeit des Wortschatzes dienen und deswegen motivierend wirken. Des Weiteren üben die strukturelle Erkennung von Sprache und die Erleichterung während des Lernens einen positiven Einfluss auf den motivierenden Charakter der Wortbildung aus. Im Folgenden erweist sich die Tatsache, dass eine Wortbildung für die Lernenden von hoher Motivation zum Wortschatzlernen ist, wenn diese zum schnellen, effektiven und aktiven Lernen führt, die Produktivität der Lernenden prägt und dazu führt, sich kompetent zu fühlen oder sie dazu ermutigt mehr zu lernen.Item Der Einfluss Frank Wedekinds auf die figurenkonstellation bei Friedrich Dürrenmatt: Untersucht an Wedekinds "Der Marquis von Keith" und Dürrenmatts Sttücken "Die Ehe des Herrn Mississippi" und " Der Besuch der altan Dame"(Uludağ Üniversitesi, 1996) Eriş, Esin Derya; Grimm, Antje; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi/Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı.Tiyatro yazarı Frank Wedekind (1864 - 1918) kendinden sonra gelen yazarları drama gücüyle etkilemiş olmasına rağmen, yaşadığı dönemde beklediği ilgiyi görememiştir. Yazarın en çok tanınan eseri "Frühlings Erwachen" adlı tiyaro oyunu olmuştur. Bunun dışında, "Lulu-Dramen" ile de adından bahsedilir. Sahnelenme açısından bakıldığında "Der Marquis von Keith" ise adı geçen tiyatro eserleri yanında biraz daha gölgede kalır. Friedrich Dürrenmatt (1921 - 1990) hem Almanya'da hem de tüm dünyada beğeniyle okunan bir yazardır. Yazar tiyatro eserleriyle olduğu kadar roman ve eleştiri yazıları ile de tanınır. Ülkemizde de çeviriler vasıtasıyla Alman edebiyatını temsil eden bir edebiyatçı, yazar ve eleştirmendir. Bu çalışmada, Friedrich Dürrenmatt' in tiyatroculuğunda gözlemlenebilen, çok güçlü tiyatro eseri yazma potansiyeline sahip olan Frank Wedekind' in etkileri incelenmiştir. Wedekind in drama gücü özellikle tiyatro eserlerindeki şahıs oluşumunda kendini gösterir. Wedekind "Der Marquis von Keith" adlı tiyatro eserinde şahısların birbirleriyle olan durumlarını, ilişkilerini düzenlerken bazı prensiplere göre hareket eder. Yararlandığı bu prensipler ise 101şahıslar arasındaki diyalektiğin prensibine ve belli bir çıkara, amaca dayalı bağlantılardır. Yazar, diyalektik mantığın temelinden hareket eder. Diyalektiğin temelini düşünce ve varoluşdaki aykırılıklar, çelişkiler, karşıtlıklar oluşturur. işte diyalektiğin bu temel mantığını, Wedekind eserlerine uyarlar. Yazarın gerçekleştirdiği uyarlama karakterler tiplemelerinin oluşumunda önemli bir etken olur. Wedekind tiyatro oyunundaki şahısları diyalektiğin bu temel işleyişine göre düzenler. Wedekind' in "Der Marquis von Keith" adlı 5 perdelik tiyatro eserinde şahıslar bu mantığa göre rollerini oynarlar. Burada diyalektiğin iki farklı yönü ele alınır. Tespit edilebilen diyalektik bakış açıları, yapılan bu çalışmada "sevgiye yönelik diyalektik" ve "yaşam biçimlerine yönelik diyalektik" olarak iki ana başlıkta incelenmiştir. iki aşamada incelenen bu diyalektiklerin yanı sıra, yine aynı eserde çıkara dayalı ilişkiler gözlemlenir. Burada şahıslar arasındaki ilişkiler çıkar bağlantısı var olduğu müddetçe devam eder. Şahıslar arasındaki beklentiler hedefine ulaştığında ise, bu ilişkisi sona erer. Yukarıda kısaca değinmeğe çalıştığım şahıs ilişkileri ve eserdeki şahısların biraraya gelmesinde Wedekind' in yaptığı düzenlemeler Friedrich Dürrenmatt' ı çok etkilemiştir, özellikle, 102Wedekind' in "Der Marquis von Keith" adlı eserinde bu temel ilkeler üzerine kurulu şahıs düzeni, Dürrenmatt için yol gösterici nitelik taşır. Dürrenmatt "Der Marquis von Keith" adlı eserdeki prensipleri kendine çıkış noktası kabul eder. Buna göre, 1952 yılında yayımladığı "Die Ehe des Herrn Mississippi" adlı komedisinde, bu prensipleri eserin 5 ana oyuncusunu düzenlemede ve karşılıklı ilişkilerde bulunmada temel ilke edinir. Bu noktada bir edebiyat eleştirmeni olarak Dürrenmatt öz eleştiride bulunur. iki eser arasındaki benzerliklerden ötürü de kendini "Plagiator" yani eser calici olarak niteler. Wedekind' in etkisi sadece "Die Ehe des Herrn Mississippi" ile sınırlı kalmaz. Dürrenmatt ilerleyen yıllar ile tiyatroculuk sanatını kullanma açısından kendini geliştirir. Böylece yazarın diyalektiği işleyişinde de gelişmeler tespit edilebilir. Yazarın 1956' da yazdığı "Der Besuch der alten Dame" adlı trajik komedisinde gelişmiş bir diyalektik şahıslar arasındaki ilişkileri düzenler. Burada söz konusu olan diyalektik ise "dramatik gelişmelere sebep olan sevgiye yönelik diyalektik" tir. Bunun yanısıra yine şahıslar ile toplum arasında çıkar ilişkileri gözlemlenir. Sonuç olarak, bu çalışmada Dürrenmatt* in kendisi hakkındaki eleştirileri de göz önüne alınarak, Wedekind' in etkisi iki farklı 103eser üzerinde gösterilmiştir. Frank Wedekind' in "Der Marquis von Keith" adlı tiyatro eseri çıkış noktası kabul edilir. Yapılan bu çalışmada yukarıda adı geçen Wedekind* in tiyatro eseri ile Friedrich Dürrenmatt' m "Die Ene des Herrn Mississippi" ve "Der Besuch der alten Dame" adlı tiyatro eserlerinde görülen şahıs oluşumunda ve tiplemelerde görülen benzerlikler ve bu benzeri iklerdeki Frank Wedekind' in etkisi araştırılmıştır.Item Der einsatz und effekt von sozialen medien im fremdsprachenunterricht am beispiel Deutsch(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-12-25) Keleş, Nurseza; Uysal, Hikmet; Bursa Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı.Mit der Einführung der sozialen Medien in unser Leben hat sich die Technologie in diesem Bereich rasant weiterentwickelt. Infolge dieser Entwicklungen, passte sich jeder Bereich in unserem Leben an die neue Technologie an. Einer dieser Bereiche ist die Bildung. Besonders Forschungen zu sozialen Medien im Fremdsprachenunterricht haben sich vermehrt. Ziel dieser Studie ist es, den Einsatz von sozialen Medien im Deutsch als Fremdsprachenunterricht zu untersuchen. In diesem Zusammenhang wurden YouTube- Videos verwendet. Die Studie ist eine qualitative Forschung. Die Daten wurden mit zwei Likert-Fragebögen erhoben. Diese qualitative Studie wurde mit 29 Studenten durchgeführt, die im Studienjahr 2019-2020 an der Universität Bursa Uludağ, Abteilung für Deutschunterricht, studierten. Die Ergebnisse der Untersuchung zeigen, die Bewertung der YouTube-Videos im Hinblick auf das autonome Lernen, das implizite Deutschlernen und die Förderung der Grund- und Teilfertigkeiten. Außerdem soll auch die Meinung der Studierenden für den möglichen Einsatz von sozialen Medien in universitären Lehrveranstaltungen oder in ihrer späteren Berufstätigkeit erfragt werden.Item Erzöhltechnik in den werken von Peter Bichsel (untersucht anhand von vier ausgewahlten erzahlungen)(Bursa Uludağ Üniversitesi, 1999) Mecit, Hakan; Uysal, Hikmet; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Wir wollten in dieser Arbeit, einige Erzâhlungen aus Peter Bichsels Werken, Kin- dergeschichten und Eigentlich möchte Frau Blum den Milchmann kennenlernenl, nach der Erzâhltechnik analysieren. Im ersten Kapitel sollte gezeigt werden, was man in der Literatür unter Erzâhl technik versteht und wie ein literarischer Text nach seiner Erzâhltechnik analysiert wird, nach welchen Gesichtspunkten das geschiet. Im zweiten Kapitel wird versucht Bichsels Leben und seine Werke bekannt zu machen. Danach werden die ausgewahlten Werke vorgestellt. Nach der Vorstellung, kommt die eigentliche Absicht: Erzâhltechnik in den Werken von Peter Bichsel. Nach einer ausfîihrlichen Untersuchung der ausgewahlten Geschichten, werden die Ergebnisse mit Zitaten belegt. Als Resultat der Untersuchung kann man sagen, daB Bichsel sich als Erzâhlform die Er-Form gewahlt hat und selten in İch-Form eingreift. Als Erzâhlverhalten vorwiegend das neutrale Erzâhlverhalten, und als Erzâhlperspektive hat er meistens die Aufiensicht gewahlt. Die Darbietungsweisen sind uberwiegend wortliche Rede und neutrale Beschrei- bung, selten Gedankenbericht. Peter Bichsels Haltung zu seinen Geschichten ist hin und wieder kritisch und iro- nisch. Die Geschichten sind zwar fast ohne Handlung, doch ziehen sie den Leser an und lassen ihn dann mit den Gedanken zuriick, wie wurde die Geschichte wohl geendet haben oder: Es ware doch besser, wenn es so und so passierte. Die Absicht des Autors kann man nicht gleich feststellen, das lockt den Leser an. Es wurde darauf hingewiesen, daB und inwiefern Erzâhltechnik und Inhalt zusammenpasseaItem Evaluierung eines hybriden lernmodells im vorbereitungsstudienjahr der Bursa Uludağ Universität(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-09-20) Aksoy, Kader; Şenyıldız, Anastasia; Bursa Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.; 0000-0002-7219-7477In der vorliegenden Arbeit wird das hybride Lernmodell für den DaF-Unterricht vorgestellt, das in den Vorbereitungsgruppen der Fachbereichen DaF-Lehramt und Archäologie im Jahr 2021-2022 am Fremdsprachenzentrum der Bursa Uludağ Universität implementiert wurde. Das Ziel der quantitativen und qualitativen Untersuchung war, das eingesetzte Lernmodell aus der Studierenden- und Lehrendenperspektive zu evaluieren, um daraus Erkenntnisse für die Diskussion zukünftiger hybrider Lernmodelle zu erzielen. Die Datenerhebung erfolgte bei der Ermittlung der Studierendenperspektive mittels eines halbstrukturierten, nicht standardisierten Fragebogens mit Likert-Aussagen und offenen Fragen sowie zwei Gruppeninterviews. Die Fragebögen wurden von insgesamt 61 Studierenden ausgefüllt, wobei die Gruppeninterviews mit 7 Studierenden durchgeführt wurden. Die Datenerhebung erfolgte bei den drei Lehrenden mittels Einzelinterviews. Dadurch wurden die Meinungen der Befragten zur Motivation und Lerneffizienz im Online- bzw. Präsenzunterricht, Besonderheiten des hybriden Lernkonzeptes sowie seiner möglichen Fortführung erhoben. Schließlich wird auch ein Entwurf eines einwöchigen Curriculums für das hybriden Lernkonzept am Fremdsprachenzentrum vorgestellt. Die Untersuchungsergebnisse zeigen, dass die Studierenden ihre Motivation und die Lerneffizienz im Präsenzunterricht wesentlich höher als im Online-Unterricht einschätzen, was höchstwahrscheinlich auf die Auswirkungen der Corona-Pandemie zurückzuführen ist. Während die Studierenden wegen technischer Schwierigkeiten zum reinen Präsenzunterricht neigen, sind die Lehrenden mit dem hybriden Lernkonzept überwiegend zufrieden.Item Das frauenbild in den werken "Kadının Adı Yok", "Aslında Aşk da Yok" von Duygu Asena und in den werken "Die Liebhaberinnen" und "Die Klavierspielerin" von Elfriede Jelinek(Uludağ Üniversitesi, 1998) Akay, Dilek; Uysal, Hikmet; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Geçmişten bugüne bazı toplumlarda kadınların ezilmesi, küçük görülmesi ve baskıya uğraması gibi olayların yaşandığı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu tür toplumlarda erkeklerin görevi çalışıp, evin geçimini sağlamak iken, kadının görevi ev işleri ve çocuk bakımı ile sınırlı tutulmuştur. Birçok faktörün yanında, erkeklerin evin geçimini sağlaması da kadınların küçük görülmesine bir sebep oluşturmuştur. Kadınlar "saçı uzun aklı kısa" veya "elinin hamuruyla erkek işine karışıyor" gibi sözlerle hor görülmüştür. Oysa ki kadınların ev içindeki görevleri de küçümsenemeyecek kadar anlamlı ve önemlidir. Ancak sanayileşme, şehirleşme ve modernleşmeyle birlikte kadının toplum ve aile içindeki konumu da değişmiştir. Kadın, iş hayatında ve sosyal yaşamda aktif bir şekilde yer almaya başlamış, böylelikle öz güven duygusunu tanımış, haklarının bilincine varmış ve haksızlıklara karşı savaşmaya başlamıştır. Bu aşamada birçok kadın dernekleri kurulmuş, çağdaş kadınlar, yaşanan haksızlıklar üzerine konuşmaya ve yazmaya başlamışlardır. Böylelikle bu konu üzerine yazılan eserlerden oluşan 'Kadın Edebiyatı' doğmuştur. Kadın edebiyatının kadın haklarının kazanılması ve korunmasında büyük katkılarının olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Nitekim böylelikle kadınlar seslerini topluma  duyura bilmişler ve bazı yanlışları ve tutarsızlıkları gün ışığına çıkartmışlardır. Bu çalışmada ele alınan dört eser de kadın edebiyatından seçilmiştir. Duygu Asena'nın "Kadının Adı Yok", "Aslında Aşk da Yok" ve Avusturya'lı yazar Elfriede Jelinek'in "Die Liebhaberinnen" ile "Die Klavierspielerin" adlı eserlerinde kadın imajı, alıntılarla adım adım incelenmiştir. Böylelikle Avusturya ve Türk toplumunda kadının konumunun, aralarındaki fark ve benzerliklerin, bu konuların yazarlar tarafından işleniş tarzının ortaya konması amaçlanmıştır. Her iki yazarın da ele aldığı konu, kadının toplum ve aile içinde ezilmesidir. Ancak doğal olarak sunuş şekillerinde ve ele aldıkları yaşantılarda bazı farklılıklar bulunmaktadır. Duygu Asena, konuyu, seçtiği kahramanının dilinden oldukça eleştirel bir97 biçimde sunmaktadır. Toplumda kadın haklarının çiğnenmesi konusunda erkekleri, yetiştirilme tarzlarını ve toplumu suçlamaktadır. Ancak zaman zaman erkeklere karşı çok katı bir tutum sergilediği görülmektedir. Hatta bazı durumlarda tek bir erkeğin kötü davranışının tüm erkeklere maledilerek genelleme yapıldığına rastlanmaktadır. Türk toplumunda bekaret ile namusun özdeşleştirilmesi, kız çocuklarının bu yüzden baskı altında tutulması, erkeklere birçok şey serbestken, kadınlara yasak olması, cinselliğin aile ve toplum içinde bir tabu olması ve bu konu hakkında konuşmanın ayıp olması, yazar tarafından katı bir şekilde eleştirilerek sunulmaktadır. Yazarın bu eleştirel tutumunun yadırganması, bahsedilen konuların yaşanmıyor ve yaşanmamış olmasını gerektirir. Oysa Türk toplumunda günümüzde bile bu tür baskılar yaşanmaktadır. Yazarın bu konulan eleştirel bir şekilde gözler önüne sermesi okuyucuların üzerinde daha derin bir etki yaratabilmektedir. Avusturya'lı Yazar Elfriede Jelinek'in "Die Liebhaberinnen" adlı eserinde de kadının aile ve toplumda ezilmesi konu edilmektedir. Kahramanların biri köyde, diğeri şehirde yaşamaktadır, böylelikle kadının hem köydeki, hem de şehirdeki konumu yansıtılabilmiştir ve eserde, her iki kahramanın yaşantıları birbirine paralel olarak sunulmuştur. Bu eserde sevgi ve evlilik kavranılan, kadınlan bulunduklan kötü konumdan kurtaracak bir araç olarak görülmektedir. Bu da yazar tarafından ironik ve eleştirel bir biçimde sunulmaktadır. Kadın sorunlan, Türkiye'deki ve D. Asena'nın eserlerindeki sorunlarla benzerlikler taşımaktadır. Kısacası kadının ikinci plana itilmesi, tacize ve şiddete maruz kalması, bekaretle namusun özdeşleşmesi gibi konular bu eserde de ağırlıklı olarak yer almaktadır. Yazarın diğer eseri "Die Klavierspielerin" 'de ise kadının ezilmesi başka bir açıdan ele alınmıştır. Eserde kadının erkek tarafından ezilmesi ve bastırılması değil, anne tarafından kızın kısıtlanması ve şiddete uğraması konu edilmektedir. Yazar, bu eserde annenin anormal davranışlannı, ve bunlann kızında sebep olduğu psikolojik rahatsızlıktan ele almaktadır. Zaman zaman yazann annenin kısıtlamalarını ve bencilliğini 98 eleştirel bir şekilde sunduğu görülmektedir. Bunun dışında olaylar genel olarak tarafsız bir şekilde sunulmaktadır. E. Jelinek'in teDie Klavierspielerin" adlı romanının dışında yukarıda incelenen diğer eserler, açık ve anlaşılır bir dile ve sürükleyici bir anlatıma sahiptir. Ancak "Die Klavierspielerin" adlı romanda okuyucunun dikkatini bozabilecek uzun tasvirlere rastlanmaktadır. Bu nedenle eser okuyucuya zaman zaman sıkıcı gelebilmektedir. Asena'nın eserlerinde sorunun çözümüne ilişkin mesajlarla karşılaşılırken, Jelinek'in romanlarında böyle bir yaklaşım görülmemektedir. İncelenen dört eserde de güncel ve argo konuşma kalıplan ve günlük hayatta kullanılan deyimlere rastlanmaktadır. Her ne kadar bazı eleştirmenler ve yazarlar tarafından bu türde eserler basit ve kötü olarak nitelendirilse de bu yargı, eserlerin kadın problemlerini açıkça dile getirmeleri ve bu problemleri gözler önüne sermeleri nedeniyle yanlıştır. Nitekim kadın problemlerinin yanı sıra, diğer toplumsal olayların da kaleme alınmasıyla ancak sorunlar gündeme getirilebilir. Bu nedenlerden dolayı Türk ve dünya edebiyatında bu tarz eserlerin devamının gelmesi gerektiği kanısındayım.Item Fremdkonfix(Uludağ Üniversitesi, 1994) Yetim, Munise; Kelling, Ingrid; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Çalışmamda Almanca Dilbilimi alanında henüz çok az araştırmaya konu olan, kendi başlarına bir anlam ifade etmeyen en az iki yabancı kelimenin bir araya gelmesiyle oluşan bileşik sözcükleri inceledim. Alman dilinde bu sözcüklere "Fremdkonfix" denmektedir. Konunun temelinde yabancı sözcükler yattığından, ilk bölümde Alman Diline girmiş ve kendini kabul ettirmiş olan yabancı sözcükleri anlam, biçim ve gelişim bakımından inceledim. Yabancı sözcükler genelde biçim olarak ya da telaffuz ve vurgu açısından Almanca olanlardan ayrılabiliyorlar. Ne var ki Almanca ' nın her alanında istisnalara rastlandığı gibi, bu alanda da kurallara uymayan birçok uygulamaların var olduğunu bu inceleme sonucunda ortaya koydum. İkinci bölümde yine Fremdkonfix'le yakından bağlantılı olan sözcük türetimi konusunu araştırdım. Bu konunun değişik tanımlarını karşılaştırdıktan sonra sözcük türetiminin işlevlerini saptamaya çalıştım. Daha sonra sözcük türetiminin çeşitleri üzerinde durdum. Her Fremdkonfix ya aynı cinsten ya da başka bir kelimeyle yan yana geldiğinden, başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, her Fremdkonfix bir bileşik kelimenin bir unsuru olduğundan kelime bileşimi konusuna da çalışmamda yer vermeyi gerekli gördüm. Bu bileşik kelimeleri, incelerken, Almanca ve yabancı bileşik kelimeler olmak üzere iki açıdan ele aldım ve bunun sonunda yabancı bileşik kelimelerde karşılaşılabilecek sorunları inceledim ve bu sorunların genel olarak bu tür kelimelerin analizinde ve sınıflandırılmasında çıkmakta olduğunu tespit ettim.46 Bir sonraki bölümde de Konfix konusunu araştırdım. Konfixvin tanımından sonra, henüz çok yeni bir konu olduğundan, konuya açıklık getirmeye çalıştım. Bunun ardından sözlükle çalışmaya başladım ve Fremdkonfixleri gruplara ayırdım. Birinci grupta, bileşik kelimelerde ilk unsur olarak yer alanları inceledim ve sadece Fremdkonfixlerden oluşan bileşik kelimeleri içeren ikinci bir taramadan sonra özel bazı durumları ele aldım. Son olarak sözcük türetimini dilbilgisi kurallarıyla karşılaştırılması açısından ele alıp, sözcük türetimi konusunun derse aktarılmasına yer verdim. Amacım, henüz çok yeni olan bu konunun tanıtılmasına ve bu alanda konuyu geliştirici araştırmaların yapılmasına katkıda bulunmaktır.Item Fremdsprach- und literaturdidaktikanalyse der lehrwerke "jo-jo lesebuch 4" und "niko 4 – differenziertes lesebuch(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-05-29) Uludağ, Zehra Kübra; Uysal, Hikmet; Bursa Uludağ Üniversitesi/Eğitim Bilimleri Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.In this study, two textbooks were analyzed according to their foreign language didactics and literature didactics. For the analysis, the textbooks "Jo-Jo Lesebuch 4" by Cornelsen Publishing and "Niko 4 – Differenziertes Lesebuch" by Ernst Klett Publishing which include literary text and reading comprehension activities in foreign languages were selected. The selected textbooks are suitable for the 4th grade of Primary School in Germany and after the analysis, these textbooks have been determined that they can be also used in foreign language education. The conducted research is a result of the literature review and analysis. The following researches were answered for the research: 1. What are the roles of literary texts in foreign education? 2. What are the effects of literary texts on foreign language students? 3. What kinds of skills are improved with literary texts? 4. Are textbooks with literary texts content used in foreign language classes? The purpose of this study is to improve the skills of foreign language students with literary texts, to help them learn German language inductively, to enrich their vocabulary and knowledge related to country.Item Die Funktion des vielperspektivischen Erzahlens in Anna Seghers roman "Das Siebte Kreuz"(Uludağ Üniversitesi, 1996) Şahin, Nuray; Grimm, Antje; Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı/Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı.Das ” Siebte Kreuz " wird aus dem Bewusstsein der verschiedenen Eomangestalten dargestellt . ” Der Erzähler lenkt den Blick vom äusseren Geschehen weg auf das Innere einer beteiligten Person . Statt der Handlung selbst schildert er ihren Eindruck durch den Helden , und die Reflexionen , zu denen es anregt , die Assoziationen , die von ihm ausgelöst werden . ” ( Neuhaus , S.118 ) Ich interessiere mich für die Funktion dieses vielper - spektivischen Erzählens . In dieser vorliegenden Arbeit möchte ich gerne sehen , inwieweit diese Erzähltechnik die Beziehungen der Menschen untereinander zeigt , also deren Liebe , Hass , Freundschaft , Gleichgültigkeit und Solidarität . Von dieser Erzähltechnik erhoffe ich mir einen Einblick in die Gesellschaft des Dritten Reiches . Mein Ziel ist es , eine Antwort auf die Fragen zu finden , warum das deutsche Volk nichts gegen das Nazi - Regime unternommen hat und passiv blieb ; wie war das Verhalten der Nationalsozialisten zu ihren Gegnern oder Mitmenschen ; wie ist die Biographie des Helden dargestellt. Ein weiterer Punkt , der mich interessiert , ist das damalige aktuelle Bild der Wirklichkeit im Dritten