1984 Cilt 5 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/20274
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 19 of 19
- Results Per Page
- Sort Options
Item 24 Ocak 1980 sonrası Türkiye'de uygulanan para politikasının reel ankes etkisi açısından değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1984) Parasız, İlker; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiTürkiye'de kalkınma sorununun 1950'li yıllardan sonraki çözümünde, para politikası sürekli ön planda tutulmuş ve kalkınma sorunuyla para politikası arasındaki ilişkiler, Keynesgil yaklaşım çerçevesinde düzenlenmeye çalışılmıştır. Söz konusu dönemlerde, faiz oranları hem güdümlü faiz uygulaması hem de aşırı para arzı artışı nedeniyle düşük düzeylerde tutularak, ekonomik potansiyelin harekete geçirilmesi amaçlanmıştır. Ancak, kalkınma süreci içinde gerek yatırımların gerçekleştirilmesinde gerek kurulu kapasitelerin çalıştırılmasında, döviz gereksinimi de hızla artmıştır. Öte yandan önceleri 12'şer yıllık devalüasyon aralarında son olarak da 7 yıllık devalüasyon arasında ister istemez aşırı değerlenen Türk lirasıyla ucuz ithalat girdisi kullanan Türk firmaları döviz ihtiyacını daha da arttırmışlardır.Item Bankalar ve uluslararası borç(Uludağ Üniversitesi, 1984) Morse, Sir Jeremy; Akat, Ömer; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi1973 yılından beri büyük bir enflasyon dünya ekonomisini etkisi altında tuttu. Bu dönem içerisinde Avrupa Kalkınma ve Dayanışma Birliği'ni (OECD'yi) oluşturan 24 ülkede ortalama yıllık enflasyon oranı % 13,5 ile% 8 arasında değişirken, birlik içinde ve dışındaki bazı ülkelerde de bu oran oldukça yüksek rakamlara ulaştı. Enflasyon genellikle, daha önceki yıllarda gerçekleştirilen büyüme hızlarından daha düşük büyüme oranları ile birlikte ortaya çıktı.Item Cumhuriyet Döneminde sermaye piyasasının gelişimi(Uludağ Üniversitesi, 1984) Kotar, Erhan; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiSermaye piyasası; en geniş anlamıyla örgütlenmiş finansman sisteminin tümüdür. Diğer bir deyişle kısa vadeli kredi arz ve talebini karşılaştıran para piyasası ile uzun vadeli kredi arz ve talebini bir araya getiren mali piyasayı ve bu arada tahvil veya hisse senetlerinin kolaylıkla el değiştirmesini sağlayan menkul kıymetler borsasını da kapsar. Daha kısa bir tanımla sermaye piyasası uzun vadeli yatırım ve finansman faaliyetleri ile bu faaliyetleri yürüten mali aracı kuruluşları içerir. Sermaye piyasasını orta ve uzun vadeli kaynak arayan girişimci ve yatırımcılarla, tasarruflarını arz edenlerin karşılaştığı, diğer bir deyimle orta ve uzun vadeli parasal ve mali aktiflerin piyasası olarak da tanımlayabiliriz. Sermaye piyasası aslında yasal düzenlemeler sonucu ortaya çıkan bir olgu değildir. Paralı ekonomiden finans ekonomisine geçerken, diğer 'bir deyişle ekonomik gelişmenin belirli bir aşamasında ortaya çıkan ekonomik ilişkilerin oluşturduğu bir üst yapı kurumudur. Sermaye piyasası kurumlan arz ve talep kurumlan diye ikili bir ayırım ile belirtilebilir. Arz kurumları, tasarruf bankaları, ticaret bankaları, yatırım bankaları, yatırım tröstleri, sigorta şirketleri, sosyal sigortalar ve emekli sandıklarıdır. Talep kurumları ise, anonim şirketler, devlet, kamu kuruluşları ve tasarruf sahipleridir. Bu makalede sermaye piyasasının Türkiye'de gelişimi, Sermaye Piyasası Kanunu ve son düzenlemeler üzerinde durulacaktır.Item Döviz kuru sistem tartışmaları ll(Uludağ Üniversitesi, 1984) İyibozkurt, Erol; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiUygulamada dalgalanma ya da askı (pegging-kazık) sistemlerine dayalı çeşitli döviz kuru uygulamalarına raslanmaktadır. Bretton Woods sisteminin 1973 de sona erişinden beri Uluslararası Para Fonu (IMF) ülkeleri döviz kuru sistemini kendileri seçmektedir. IMF ülkelerinin çoğunluğu paralarını öyle ya da böyle bazı paralara asmalarına rağmen, başlıca sanayi ülkelerinin paraları 1973'den beri merkez bankalarının resmi döviz piyasalarına müdahaleleri ile kontrollü (managed) dalgalı sistemi uygulamaktadırlar. Ülkeler dalgalanma durumunu seçerse bağımsızca dalgalanan kurları mı seçeceklerdir veya bir grup olarak mı paralarını dalgalanmaya bırakacaklardır ya da belirlenmiş bir formüle (örneğin, nisbi enflasyon oranlarına) göre mi hesaplanacaktır? Ülkeler bu uygulamalardan birini tercih etmek zorundadır.Item Ekonomik istikrar aracı olarak gelirler politikası ve yöntemleri(Uludağ Üniversitesi, 1984) Aykaç, Mustafa; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiHer iktisat politikasının bilindiği gibi, bir iktisat teorisine dayanması gerekir. Teoriler ise, karşılaşılan ya da karşılaşılacak olayları açıklamak amacıyla geliştirilir. Bununla beraber, teorilerin iki yöntemle geliştirildiği gözden uzak tutulmamalıdır. Biri, sadece zihni muhakeme tarzına dayalıdır (soyut). Diğeri ise gözlemlere daha fazla ağırlık verir. Yani bu yöntemde gözlemlenerek konuyla ilgili teoriler geliştirilmektedir. II. Dünya Savaşından sonraki dönemlerde, özellikle gelişmiş ülkeler, değişik bir enflasyon tipiyle karşılaşmıştır. Bu enflasyon tipiyle ilgili olarak da değişik teoriler geliştirilmiştir. Söz konusu teorilere göre "yeni enflasyon" adı verilen bu enflasyon tipi, şu faktörlerden kaynaklanmaktadır: Modern toplumlarda kişi başına üretim artışını aşan ücret artışı eğilimi vardır. Rekabetçi endüstrilerde dahi ücret artışlarının fiyat artışına dönüşmesini engelleyici herhangi bir mekanizma yoktur. Ekonomik birimlerin bekleyişlerini gerçekleştirmede hayli ısrarlı davranmaları ve fiyatların en düşük maliyetli firmalardan ziyade yüksek maliyetli firmalar tarafından belirlenmesi gibi faktörler, ücret artışından kaynaklanmayan fiyat artışlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ekonomik faaliyet hacmini etkilemek amacıyla fiyatların kullanılması durumunda rijiditelerle karşılaşılmaktadır. Öte yandan, işsizliğin önemli boyutlara (ekonominin tahammül edemeyeceği) ulaşması halinde, enflasyon-işsizlik arasındaki ilişki bilinen klasik politika yöntemleriyle daha iyi bir duruma getirilememektedir. Yeni enflasyonun bu faktörlerden kaynaklandığını ileri süren teorileri dikkate alarak geliştirilmiş olan gelirler politikası, özde, tam istihdama yakın bir istihdam durumunda fiyat artışlarını (enflasyonu) kontrol altına almanın mümkün olup olmadığı, mümkünse hangi tür yöntemlerle bu uygulamanın topluma maliyetinin minimuma indirilebileceğiyle ilgilidir. Kaldı ki, klasik anti-enflasyonist politikalar, enflasyonu işsizlik pahasına çözmektedir. Gelirler politikasının aynı zamanda nisbi gelir dağılımını da etkilediğini gözden kaçırmamak gerekir. Çünkü gelirler politikası enflasyonun kaynağını maliyetlerde aramaktadır. Maliyeti oluşturan faktörlerin payının arzu edilebilir bir istihdam-enflasyon düzeyini oluşturacak şekilde belirlenmesi, nisbi gelir dağılımının da belirlenmesi anlamına gelmektedir.Item Eşit olmayan grup varyansları için benzer t ve F testleri(Uludağ Üniversitesi, 1984) Li, C.C.; Aytaç, Mustafa; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiBirden fazla grupla ilgili olarak yapılan analizlerde, t ve F testlerinin geçerli olmasının koşullarından birisi de grup varyanslarının aynı olmasıdır. Bir başka deyişle, yukarıdaki testler grup varyanslarının eşit olduğunu varsayar. Bununla beraber, grup varyansları çok farklı olmadığı zaman, kullandığımız F testinin geçerli olduğu çok geniş bir alan vardır. Eşit olmayan gruplar için matematik olarak uygun testin sonuçlandırılması çok karmaşıktır. Matematiksel istatistikçiler, bunlar için öyle yöntemler geliştirmişlerdir ki, uygulayıcıların onları standart bir hale koyup ele almaları çok zordur. Bu bölümde göreli olarak bir yöntem açıklanacaktır. Ayrıca bu yöntemin özellikleri, limitleri ve pratik uygulamalardaki zorlukları da ele alınacaktır.Item Gelişmekte olan ülkelerde devalüasyon ve kur ayarlaması(Uludağ Üniversitesi, 1984) Kaldor, Nicholas; Eren, Ercan; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiGelişmekte olan ülkeler, 1970'lerin başından bu yana büyük miktarlara ulaşan dış ödeme sorunlarıyla karşı karşıyadır. Dış ödeme sorunlarından dolayı, bu ülkeler resmi ve/veya gayri resmi kaynaklara başvurmak zorunda kaldılar. Gelişmekte olan ülkelerin dış ödeme açıkları petrol ihraç eden ülkelerin ödemeler dengesi fazlalıklarına aşağı yukarı eşittir. Petrol ihraç eden ülkelerin 1980 yılı itibariyle ödemeler dengesi fazlası, 100 milyar dolardan daha çoktur. Petrol ihraç eden ülkelerde görülen, ödemeler dengesi fazlasının nedeni petrol fiyatlarındaki artıştır. Petrol fiyatlarındaki artış, çeşitli ülkeleri petrol ithal paylarına bağlı olarak farklı oranda etkilemiş olabilir. Gelişmiş ülkelerin kendi ödemeler dengesini korumak için aldıkları koruyucu tedbirler de az gelişmiş ülkelerde bazı cari hesapları fazlasıyla etkilemiştir. Gelişmekte olan ülkeler açısından bir diğer dezavantaj petrol ihraç eden ülkelerle ilişkiler açısındandır. Gelişmiş ülkeler bu ülkelere ihracat yapabilmektedirler. Buna karşın, petrol üretmeyen az gelişmiş ülkelerin petrol ihracatçısı ülkelere ihracat yapma olanağı fazla değildir. Petrol fiyatlarındaki artış ve gelişmiş ülkelerin aldığı tedbirler yanında, gelişmekte olan ülkelerin kendi iç politikalarındaki bir takım yanlışlıklar da ödemeler dengesi açığının büyümesine etki etmiştir. Son belirtilen güçlüğün ortak nedenleri;-en azından bazı otoritelere göre-a) devlet harcamalarındaki fazlalıktır. Harcama fazlası bütçe açıklarıyla karşılanmıştır. Harcamalardaki artış talep artışına neden olmuştur. b) Talep fazlası olmasa bile, parasal ücretlerdeki artışlardır. Talep ve maliyetlerin artması, dış dengesizlikler yanında fiyatlardaki enflasyonist artışlara neden olmuştur.Item İkame ve gelir etkilerinin belirlenmesine alternatif bir yaklaşım: Slutsky metodu(Uludağ Üniversitesi, 1984) Ekren, Nazım; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiTüketici davranışı hangi yöntemle (kardinal fayda analizi veya ordinat fayda analizi) analiz edilirse edilsin, ikame etkisi ve gelir etkisi büyük önemi haizdir. Farksızlık eğrileri analizinin kardinal fayda analizinden daha kullanışlı olmasının bir nedeni de, bir fiyat değişiminde ikame ve gelir etkilerinin kolayca belirlenebilmesine olanak sağlamasıdır. Modern tüketici davranışı teorisi ya da modern tercih teorisinin öncüleri, bilindiği gibi, Johnson, Slutsky, Alien, Hotelling ve Hicks'dir. Farksızlık eğrileri yardımıyla, ikame ve gelir etkilerinin belirlenmesinde iki yaklaşım kullanılmaktadır: Hicks Metodu ve Slutsky Metodu. Batı kaynaklı ders kitaplarında bunların her ikisine değinilmesine rağmen, bu konularla ilgili Türkçe kaynaklarda genellikle Hicks yaklaşımı işlenmektedir. Bu çalışmada Slutsky yaklaşımı özetlenecek ve Hicks yaklaşımıyla arasındaki farklılık ortaya konmaya çalışılacaktır.Item İki parti sistemi(Uludağ Üniversitesi, 1984) Schattschneider, E. E.; Kar, Bülent; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Uluslararası İlişkiler Bölümüİki parti sistemi, Amerikan siyasal sisteminin en belirgin özelliğidir. Amerika Birleşik Devletleri 'nde bu sistem nasıl oluşmuştur? Nasıl ki, savaş öncesi Fransa 'da çok partili sistem Fransızların "ulusal karakterini" simgelemekteyse, günümüzde iki parti sistemi de Anglo - Amerikan halkının siyasal olgunluğunun bir işareti olarak açıklanabilir. Bu gerçeğe rağmen, kesinlikle söyleyebiliriz ki; kolaylıkla ifade edilebilecek belirli şartlar ve bazı kişisel tercih ve eleştiriler dikkate alınmaksızın, bu sistem Amerika Birleşik Devletleri için kaçınılmaz olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri 'n deki bu sistemi gözardı edip, çok partili sistemi uygulayamayız. Parti tipleri konusunda ise, beklentilerimizle elde ettiklerimiz arasındaki benzerlikler oldukça azdır.Item İngiltere'de sendikacılık ve toplu pazarlık sistemi(Uludağ Üniversitesi, 1984) Tokol, Aysen; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiSendikal hareketin ortaya çıkması için gerekli iki koşuldan biri sanayileşme, diğeri ise demokrasinin varlığıdır. Bu iki koşulun gerçekleştiği ilk ülke olan İngiltere'de XVIII. yüzyıldan itibaren modern endüstrinin doğuşu ile birlikte ilk işçi hareketleri de başlamıştır. İngiltere'de bütün ortaçağ boyunca parlamento tarafından saptanan ücret ve çalışma koşullan, sanayi devriminden sonra bireysel anlaşmalarla saptanmaya başlanmıştır. Ancak bireysel anlaşmaların genelde işçilerin aleyhine hükümler içermesi üzerine işçiler birleşmek, birlikte hareket etmek ihtiyacını duymuşlardır. Bu birleşmelerin yaygınlık kazanmasını takiben hükümet 1799-1800 yıllarında Koalisyon yasalan (Combination Act) çıkartmıştır. Ancak getirilen yasaklamalar işçilerin bir araya gelerek örgütlenmelerine engel olmamış ve bunun üzerine 1824 yılında koalisyon yasaklan kaldırılmıştır. Koalisyon yasaklarının kaldırılmasıyla işçiler hızla örgütlenmeye bağlamış ve bu arada grevler artmış, işverenlerle işçiler arasındaki uyuşmazlıklar büyük boyutlara varmıştır. İngiliz parlamentosu artan bu huzursuzlukları gidermek amacıyla 1825 yılında sendikaların faaliyetlerini düzenleyen yeni bir sendikalar yasası kabul etmiştir.Item İşletme için input - output muhasebesi(Uludağ Üniversitesi, 1984) Richards, Allen B.; Öztürk, Ahmet; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiSon yıllarda dikkatler, matematik modeller ve kavramlar kullanarak muhasebe sistemlerinin şekillenmesine yöneltildi. Ek olarak, sosyal ve işletme muhasebe sistemlerinin benzerlikleri ve bütünleşmesi tartışıldı. Her iki durumda Leontief input-output analizi ile alışılmış işletme muhasebe sistemi arasındaki ilişki gösterildi. Profesör Mattessich özellikle input-output analizi ve onun klasik muhasebe sistemleri için genel ilişkisine değindi. Powelson aynı zamanda ikisi arasındaki benzerliği işaret etti. Lakin, bilgime göre, işletme muhasebe sisteminin, input-output çatısına doğrudan doğruya bir geçişi yapılmadı. Bu makalenin amacı iki yönlüdür. Gerçek muhasebe verisinin kullanımı ile klasik muhasebe sistemini, Leontief input-output çatısını naklederek, işletme muhasebesi ve input-output arasındaki ilişkiyi açıklamak; finansal analiz ve planlama için input-output muhasebesinin bir alet olarak nasıl kullanılabildiğini göstermektir. Bu çalışmada kullanılan veri, 1951 ve 1957 yılları arası için Moody'de verilmiş Swift ve şirketinin finansal verisidir.Item Küçük işletmelerin pazarlama sorunları(Uludağ Üniversitesi, 1984) Tokol, Tuncer; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiTürkiye ekonomisinde gerek sayı, istihdam olanakları ve gerekse milli gelire katkıları bakımından küçük işletmelerin önemli bir yeri vardır. 1980 Devlet İstatistik Enstitüsü Genel Sanayi ve İşyeri sayımına göre, tüm işletmelerin% 93'ü küçük işletmelerdir. Bu rakam küçük işletmelerin tüm işletmeler topluluğunun temel öğesi olduğunu ve bugünkü varlığını gelecekte de sürdüreceğini açıkça göstermektedir. Bu çalışmada amacımız, küçük işletmelerin genelde karşılaştıkları pazarlama sorunlarını tanımlamak ve bunlara çözümler getirmektir.Item Şirketlerde tür değiştirme(Uludağ Üniversitesi, 1984) Ünal, Mustafa; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesiİki veya daha fazla kişinin mal ve/veya emeklerini müşterek bir gayeye ulaşmak için bir sözleşmeyle birleştirerek faaliyette bulunmak amacı ile oluşturabilecekleri şirket türleri, Borçlar Kanunu (BK) ve Ticaret Kanunu'nda (TK) belirlenmiştir. BK adi şirketi (m. 520 vd.), TK ise Kollektif, Komandit, Anonim, Limited ve Sermayesi paylara bölünmüş Komandit Şirketi (m. 1 36 vd.) düzenlemiş bulunmaktadır. Her iki kanuna da göz attığımızda, bu şirket türlerinden her birinde, ortakların kendi aralarındaki ve üçüncü kişilerle ilişkilerinin değişik hükümlere bağlandığı ve bu ortaklıkların çok çeşitli ihtiyaçlara cevap verebilecek, birbirinden farklı ve kendine özgü niteliklere sahip olduğu hemen görülmektedir, Nitekim, gerek BK'da ve gerekse TK'da düzenlenmiş olan şirket türleri, hem kuruluş ve hem de ortaklar arasındaki ilişkiler, ortakların ortaklık borçlarından dolayı sorumlulukları, şirket ve ortakların vergi yükümlülükleri gibi konularda farklılıklar arz etmektedir. Bu farklılıklardan bazılarını, şahıs ve sermaye şirketi ayrımından hareketle, aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür.Item Toplam prodüktivite fazlası ve bölüşümü(Uludağ Üniversitesi, 1984) Gülçimen, Nihat; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiEkonomik açıdan bir işletmenin faaliyetleri iki farklı görünüm altında incelenebilir. Bir taraftan işletmeler mal ve hizmetlerin şeklini, yapısını diğer mal ve hizmetler üretmek üzere değiştirmektedir. Öte yandan işletme üretim faaliyeti neticesinde elde edilen gelirin bölüşüldüğü yerdir. Bu ekonomik gerçek biri statik diğeri dinamik olmak üzere iki şekilde incelenebilir. Birinci şekilde belirli bir andaki maliyetlerin yapısı ve elde edilen gelirin bölüşümü incelenir. İkinci şekilde ise maliyetlerin ve elde edilen gelirin bölüşümündeki gelişimlerin incelenmesi söz konusudur. Mal ve hizmetlerin diğer mal ve hizmetler üretmek üzere değiştirilmesi işleminin gelişimi bir işletmenin ekonomik başarısının ölçülmesi için incelenebilir. Bu başarı aynı zamanda işletmenin üretmiş olduğu mamullerin fiyatları ve işletmenin elde ettiği gelir üzerinde de bir gelişime sahiptir. Böyle bir inceleme sırasında farklı tekniklerden ve tanımlamalardan yararlanılabilir. Bu amaçla en fazla kar, katma değer ve emek prodüktivitesi gibi kavramlara başvurulduğu görülmektedir. Kar kavramı ile işletmenin ekonomik başarısının değerlendirilmiş olması halinde; işletme yönetiminin elde ettiği sonuçların sadece bir kısmı ile ilgilenilmiş olur. İşletmenin bu başarıyı elde etmesine katkıda bulunan tarafların durumları ihmal edilmektedir. Örneğin aynı karı elde etmiş iki işletmeden birincisi rakiplerine nazaran işgörenlerine daha fazla ücret ödemiş olabilir (işgörenler lehine davranış). Kar kavramının analizi yoluyla başarının ölçülmesi durumunda bu tür değerlemeler gösterilememektedir. Katma değer, kar kavramına nazaran işletme ile ilgili taraflara (işgören, devlet, kredi verenler, ortaklar) yer verdiğinden daha geniş bir çerçeve çizmektedir. Bununla beraber fiyat ve miktarlardaki gelişmeler konusunda bir ayırım yapmamaktadır. Emek prodüktivitesi miktar gelişimlerini göstermektedir. Ancak aynı sektörde bile olsa işletmelerin üretim faktörleri bileşimindeki farklılıklar bu yöntemin işletmelerin başarısının değerlendirilmesi amacıyla kullanılmasını sınırlandırarak bazen yanlış sonuçlar elde edilmesine neden olmaktadır. Bir işletmenin ekonomik başarısının değerlendirilmesinde, bu başarının sağlanmasına katkıda bulunan üretim faktörlerinin ve işletme başarısından olumlu veya olumsuz pay alan müşterilerin analize dahil edilmesi gerekir. Prodüktivite fazlası hesapları bu amaçla geliştirilmiş bir analiz aracıdır.Item Türk bankacılık sisteminde mevduat sigortası(Uludağ Üniversitesi, 1984) Ceylan, Ali; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiTürkiye'de para ve sermaye piyasasında 1970-1980 yılları arasında önemli gelişmeler gözlenmiştir. Başta banker iflasları ve daha sonra bazı bankaların finansman sıkıntısı çekmeleri sonucu yönetimlerine el konulması, ekonomiyi ve toplumu önemli ölçüde etkilemiştir. Sözkonusu kurumlara güven sarsılmış, hükümet tekrar güven sağlamak amacıyla bir dizi önlemler almıştır. Sermaye Piyasası Kanunu, bankalar ve borsalarla ilgili kanun hükmündeki kararnameler yapılan çalışmalara örnek olarak gösterilebilir. Tasarruf mevduatına güven vererek, tasarrufların bankalara akışını sağlamak için 22 Temmuz 1983 tarih ve 181'12 sayılı Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında "Bankalar Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" yayınlanmıştır. Sözkonusu kararnameyle bankalarla ilgili yeni düzenlemeler getirilmiştir. Bu yeni düzenlemeyle eski bankalar kanununda yer almayan "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu" oluşturulmuştur. Mevduat Sigortası Türkiye'de bankacılık sektöründe güven sağlayıcı ve banka iflasını önleyici bir araç olarak getirilmiştir. Bu yazının amacı tasarrufların sigortalanarak korunması amacıyla getirilen yeni uygulama konusunda bilgi vermektir.Item Türk tarımında makinalaşma(Uludağ Üniversitesi, 1984) Dinler, Zeynel; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiTürk tarımında makinalaşma, gerçek anlamıyla 1950' lerden sonra başlamıştır. Buna karşın gerek Osmanlıların son yıllarında, gerek Cumhuriyetin ilk yıllarında ve 1940'larda, makinalaşma konusunda bir takım faaliyetler olduğu görülmektedir. Bu yazımızda ülkemizde bugünkü makinalaşma durumunu incelemeden önce, öz olarak, makinalaşma hareketinin tarihi gelişimini, Osmanlılardan günümüze geçirdiği aşamaları da göz önüne alarak açıklamaya çalışacağız.Item Türkiye'de serbest bölgeler(Uludağ Üniversitesi, 1984) Unay, Cafer; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiGazi Mustafa Kemal Paşa İzmir'de 1923 yılında toplanan İktisat Kongresinin açılış konuşmasında şöyle diyordu: "Kongreniz milletin ve memleketin hayat ve hâlas-ı hakikisini temine medar olacak düsturun temel taşlarını ve esaslarını ihzar edip ortaya koymak suretiyle tarihde en büyük namı ve çok kıymetli bir hatırayı ibraz edecektir". Gerçekten de İzmir kongresinde Türkiye'nin iktisadi kalkınmasını gerçekleştirmek için uygulanacak iktisat politikasının esasları belirlenmiş ve kalkınma hamlesi 1930'lara kadar bu esaslara göre yürütülmüştür. Bu kongre liberal iktisat doktrininin esaslarını bazı istisnalarla beraber benimsemiştir. "Bu devrenin en karakteristik vasfı, özel teşebbüsü himaye gayretidir. Bununla beraber, inhisarcılıkda iktisadi siyasetin başlıca umdelerinden biri olmuştur.Item Üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşme ve yeni sorunları(Uludağ Üniversitesi, 1984) Sonnenschein, Jürgen; Karapınar, İsmail; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiÜçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşme, uzun zamandan beri yargısal içtihatlarda kabul edilmiş bir müessesedir. Bununla beraber, bu konuda sürpriz mahiyetinde değişik mahkeme kararlarına ve ilmi tartışmalara yol açan daima yeni sorunlar ortaya çıkmaktadır. Problemin esasını, bu hukuki müessesenin yasal bir tanzimi bulunmadığından, korunan kişi kapsamının soyut olarak kesinlikle ve güvenle tayin ve tespit edilememesi teşkil etmektedir.Item Yargıtay kararları ışığında şuf'a hakkının kullanılmasına ilişkin bazı sorunlar(Uludağ Üniversitesi, 1984) Pulaşlı, Hasan; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiÖnalım hakkı, Medeni Kanunumuzun 658. (akdi önalım) ve 659 (Kanuni önalım) maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır1. Fakat bu hakkın tanımı ve mahiyetle ilgili herhangi bir yasal hüküm yoktur. Bu bakımdan önalım hakkının tanımı öğretiye bırakılmakta ve burada da çeşitli tanımlara rastlanmakta, ancak hepsi de hemen hemen aynı ortak noktayı yansıtmaktadır. Önalım hakkı, mükellefin hakkın konusu olan şeyi (taşınır veya taşınmaz malı) bir üçüncü kişiye satması halinde, hak sahibine (şefie) tek yanlı bir irade beyanıyla satılan şeyin mülkiyetinin öncelikle kendisine naklini talep yetkisini veren, yenilik doğuran kurucu (inşai) bir haktır.