2021 Cilt 19 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27894
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 7 of 7
- Results Per Page
- Sort Options
Item Atopik çocuklarda Blattella germanica duyarlılığının araştırılması(Galenos Yayıncılık, 2021-12-06) Canıtez, Yakup; Çiçek, Fatih; Tıp Fakültesi; Çocuk Alerji Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8929-679X; 0000-0001-7348-7081Giriş: Hamam böceği duyarlılığı çocukluk çağı astımının ve alerjik solunum yolu hastalıklarının patogenezinde önemli rol oynar. Bu çalışmada Bursa ve çevresindeki atopik çocuklarda, Blattella germanica (alman hamam böceği) duyarlılığının görülme sıklığını ve Blattella germanica duyarlılık varlığı ile ilişkili olabilecek olası faktörlerin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya herhangi bir alerjik hastalık tanısıyla takip edilen ve inhalan alerjenlerle deri prik testlerinde en az bir alerjene duyarlılık saptanarak atopik olarak tanımlanmış 0-12 yaş arası 1382 çocuk olgu alındı. Olguların verileri (inhalan alerjenlerle deri prik test sonuçları, serum total IgE düzeyleri ve total eozinofil sayıları, alerjik hastalık tanıları, vd. özellikleri) retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışma grubunda yer alan atopik olgularda (n=1382) Blattella germanica’ya karşı genel duyarlılık oranı %2,7 (n=38) olarak saptandı. Blattella germanica duyarlılığı astımlılarda %3,6, alerjik rinitlilerde %3, astım ve alerjik rinit birlikte olan olgularda ise %4,9 oranlarında saptandı. Blattella germanica duyarlılığı olanlarda astım sıklığı (%69,4), Blattella germanica duyarlılığı olmayanlara göre (%49,2) göre anlamlı olarak daha yüksek oranda görüldü (p=0,017). Blattella germanica monosensitizasyonu hiçbir hastada saptanmadı. Tüm inhalan alerjen grupları içinde en yüksek oranda (%57,7) akar alerjenlerine, ikinci sırada çimen polenlerine (%28,5) duyarlılık saptandığı gözlendi. Blattella germanica duyarlılık oranlarının 0-3 yaş grubunda (%2), 4-7 yaş grubunda (%2,2), 8-12 yaş grubunda (%4,1) oranında bulunduğu saptandı (p=0,129). Köpek duyarlılığı varlığının Blattella germanica duyarlılığını azaltıcı yönde ilişkili olduğu görüldü. Sonuç: Bursa bölgesinde geniş bir atopik çocuk populasyonunda ilk kez yapılan bu çalışmada, Blattella germanica duyarlılığı sıklığı tüm çalışma populasyonunda %2,7 bulunurken, 8-12 yaş grubunda ise daha yüksek oranda (%4,1) bulunmuştur. Ek olarak Blattella germanica duyarlılığı astım ve alerjik rinit birlikteliğinde daha yüksek oranda (%4,9) görülmektedir.Item Çocuklarda endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi: Tek merkez deneyimi(Galenos Yayıncılık, 2021-09-28) Onat, Pınar Şimşek; Demirtaş, Duygu; Gülşen, Hayriye Hızarcıoğlu; Gümüş, Ersin; Temizel, İnci Nur Saltık; Özen, Hasan; Demir, Hülya; Parlak, ErkanGiriş: Endoskopik retrograde kolanjiopankreatografi (ERCP) endoskopi ile fluoroskopiyi birlikte kullanan pankreas ve safra yolları hastalıklarında tanı ve tedavi imkanı sağlayan işlemdir. Gereç ve Yöntem: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Endoskopi Ünitesinde Kasım 2017 - Nisan 2020’de ERCP yapılan 46 çocuk hastanın verileri retrospektif incelendi. Bulgular: Yirmi üç hastada biliyer, 23’ünde pankreatik endikasyonla olmak üzere 46 hastaya (29 K, %63,04) toplam 77 (1-5) ERCP işlemi yapıldı. Yaş ortalaması 10,3±4,07 (2,08 -17) yıldı. En küçük hasta 12,6 kg idi. ERCP endikasyonları; 16 hastada koledok taşı şüphesi (%34,8), 9 hastada kronik pankreatit (KP) ve ağrı (%19,6), 8 hastada rekürren akut pankreatit atakları (RAP, %8,7), 4 hastada KP ve RAP (%8,7), 3 hastada karaciğer nakli ve kolestaz (%6,5), 2 hastada benign biliyer darlık (BBD) (%4,3) ve 1 hastada sarılık nedeniyle hastalık ekartasyonu için (%2,2), 1 hastada profilaktik pankreatik stent uygulanması (%2,2), 1 hastada safra yolu ile ilişkili kist hidatik (%2,2) ve 1 hastada pankreas fistülü (%2,2) idi. ERCP’de, 14 (%30,4) KP, 7 (%15.2) koledok kisti, 11 (%23,9) koledok taşı, 4 (%8,7) Oddi sfinkter disfonksiyonu, 3 (%6,5) BBD, 3 (%6,5) anastomoz darlığı, 1 (%2,2) pankreas fistülü, 1 (%2,2) safra yolu ile ilişkili kist hidatik tanıları konuldu. Hastaların 6’sında (%13) anormal pankreatikobiliyer bileşke ve 5’inde (%10.9) pankreas divisium tespit edildi. Hastaların 37’sine (%80,4) endoskopik sfinkterotomi, 10’una (%21,7) dilatasyon yapıldı. 22’sinden (%47,8) taş çıkarıldı ve 27’sine (%58,6) stent takıldı. Pankreatit, kanama, perforasyon gibi major komplikasyon olmadı. Sonuç: Pediyatrik yaş grubunda ERCP’nin deneyimli kişiler tarafından yapıldığı taktirde çocuklarda oldukça güvenilir, etkili bir tanı ve tedavi yöntemidir.Item Çocukluk çağı hipertansiyon kılavuzlarının karşılaştırılması(Galenos Yayıncılık, 2021-10-29) Başaran, Cemaliye; Demir, Belde KasapHipertansiyon (HT) çocukluk çağlarında giderek artan sıklıkta görülmektedir. Bu hastaların daha iyi değerlendirilmesi için çeşitli kılavuzlar yayınlanmıştır. Bunlar içinde en sık kullanılanlar; ABD Ulusal Kalp, Akciğer ve Kan Enstitüsü (NHLBI)’nün Ulusal Yüksek Kan Basıncı Eğitim Programı (NHBPEP) tarafından güncellenerek hazırlanan ve 2004’te yayınlanan 4. Rapor (4. Rapor-2004), 2016 yılında Avrupa Hipertansiyon Derneği tarafından hazırlanan kılavuz (ESH-2016), ve en sonuncusu 2017’de Amerikan Pediatri Akademisi tarafından hazırlanan kılavuzdur (AAP-2017). Bu kılavuzlar benzer olsa da aralarında ciddi farklar bulunmaktadır. 4. Rapor-2004 ve ESH-2016 kılavuzları, daha önce Amerikalı çocuklarda saptanan, yaşa ve boya göre oluşturulan kan basıncı (KB) persentil tablolarını kullanır. Daha sonra obez çocukların ölçümleri çıkarılarak yeni tablolar oluşturulmuş ve AAP-2017’de bu tablolar kullanılmıştır. ESH-2016’da 16 yaş, AAP-2017’de ise 13 yaşından itibaren KB değerlendirmelerinin erişkin kılavuzlarına göre yapılması önerilir. Hipertansif hastanın değerlendirilmesi, Yaşam İçi Kan Basıncı İzlemi (YİKBİ) kriterleri, laboratuvar testlerinin zamanlaması ve tedavi kılavuzlara göre farklılık göstermektedir. Sonuç olarak; henüz tüm dünya çocuklarını kapsayan evrensel KB tabloları oluşturulamamış olduğundan, ofis KB ve YİKBİ’nin değerlendirilmesinde hangi kılavuza göre hareket edileceği noktasında yaş, etnik ve coğrafi koşulların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Güncel olarak yayınlanan kılavuzların takip edilmesi ile ileride gelişebilecek kardiyovasküler olayların azaltılması mümkün olabilecektir.Item İlköğretim çocuklarında uyku bozukluğu sıklığı ve obezite ile ilişkisi(Galenos Yayıncılık, 2021-09-08) Durmuş, Hasan; Solak, Yavuzalp; Kaya, Erhan; Canbolat, HalilGiriş: Obezite sadece erişkinlerde değil çocuklarda da tüm dünyada giderek yaygınlaşan bir sağlık sorunudur. Türkiye’de obezite oranları bölgelere göre %4,5 ile %15,9 arasında değişmektedir. Düzenli ve yeterli uyku, sağlıklı yaşamın devam ettirilmesinin yanı sıra fiziksel, bilişsel ve duygusal gelişim için de önemlidir. Çalışmanın amacı ilköğretim çağındaki çocuklarda uyku sorunları düzeyinin, nedenlerinin ve obezite ile ilişkisinin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışma tanımlayıcı niteliktedir. Katılımcıların sosyodemografik bilgilerini içeren sorular ile çocukların uyku bozukluğunu değerlendirmek için Bruni tarafından geliştirilen ve Akçay tarafından Türkçe geçerlilik güvenilirliği yapılan çocuklarda uyku bozukluğu ölçeği ilköğretim çağındaki çocukların ebeveynleri tarafından cevaplanmıştır. Veriler SPSS programında değerlendirilmiş, p<0.05 anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya 6 ile 14 yaş arasındaki 519 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin %12,5’i (65 kişi) ise obez olarak tespit edilmiştir. Uyku bozukluğu olan öğrenci oranı %59,0 (306 kişi) olarak bulunmuştur. Ekonomik durumu kötü olan, anne babasıyla aynı yatağı paylaşan, kronik bir rahatsızlığı bulunan, cep telefonu olan ve babasının eğitim düzeyi düşük olan çocuklarda uyku bozukluğu oranı daha yüksek görülürken obezite durumu ile uyku bozukluğu arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Sonuç: Uyku bozukluğu olan çocuk oranı bir hayli yüksektir. Çocuk gelişimi ve çocuğun kognitif fonksiyonları göz önüne alındığından uyku bozukluğunun ve yol açan faktörlerin giderilmesi önem arz etmektedir. Çalışmamızda uyku bozukluğu ile obezite arasında ilişki gösterilemese de, ulusal düzeyde yapılacak daha büyük ölçekli çalışmalarla obezite ve uyku bozukluğu arasındaki ilişki daha net bir şekilde ortaya konularak konuya politika yapıcıların dikkati çekilmelidir.Item İntrauterin başlangıçlı ulnar arter tromboembolisi: Olgu sunumu(Galenos Yayıncılık, 2021-10-10) Yücel, Mehmet; Sağlık, Adviye Çakıl; Onay, Özge Sürmeli; Özdemir, Zeynep Canan; Bör, Özcan; Tekin, Ayşe NeslihanGiriş: Yenidoğan tromboembolileri nadir olmakla birlikte sıklıkla yenidoğan yoğun bakım ünitesinde izlenen hastalarda santral kateter ilişkili olarak görülmektedir. Daha nadir olmak üzere intrauterin dönemde gelişen tromboembolik olaylar literatürde mevcuttur. Olgu Sunumu: Hastamız zamanında doğan ikiz eşi olup doğumdan hemen sonra intrauterin başlangıçlı sağ ulnar arter tromboembolisi tanısı konulmuştur. Bebeğe düşük molekül ağırlıklı heparin tedavisi verilmiş ancak izlemde ekstremite koruyucu amputasyon yapılması gerekmiştir. Bebeğin trombofili panelinde heterozigot MHTFR677C>T ve FII20210G>A mutasyonları saptanmıştır. Sonuç: Burada heterozigot mutasyonların zemininde ikiz gebelik önemli bir risk faktörü olarak değerlendirilmiştir. Literatür eşliğinde sunulan bu olgunun klinisyenlerin deneyimini arttıracağını düşünmekteyiz.Item Okul öncesi dönem çocuklarının diş sağlığı durumu ve etkileyen faktörler: Pilot çalışma(Galenos Yayıncılık, 2021-11-09) Çubukçu, Çiğdem Elbek; Diş Hekimliği Fakültesi; Pedodonti Ana Bilim Dalı; 0000-0002-1480-2907Giriş: Diş çürükleri birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de önemli bir halk sağlığı sorunudur. Okul öncesi çocuklarda diş çürüğü görülme sıklığı da yüksektir. Bu çalışmanın amacı Bursa’daki anaokulu öğrencilerinin diş çürüğü deneyimlerini ve diş çürüğü düzeylerini etkileyen faktörleri tartışmaktır. Gereç ve Yöntem: Bursa’da 2021 yılında özel bir anaokulundaki öğrencilerden tabakalı rastgele bir örneklem oluşturuldu. Çocuklarda ağız içi muayeneleri tek kullanımlık aynalar ve kafa lambası kullanılarak yapıldı. Diş çürüğü düzeyini etkileyen olası faktörleri incelemek için hazırlanan valide edilmiş anket, çocukların ebeveynleri tarafından dolduruldu. Diş çürüğü deneyimi çürük, eksik ve dolgulu, diş (DMFT) indeksi ile kaydedildi. Diş çürüğü deneyimi ile ağız sağlığı ile ilgili geçmiş davranışlar arasındaki ilişkiyi incelemek için çok değişkenli ANOVA kullanıldı. Bulgular: Yaş ortalaması 4,7±0,5 yıl olan 150 çocuk (%49 erkek) değerlendirildi. Değerlendirilen çocukların ortalama dmft puanı 5,3±0,7’dir. Çocukların %35’inin dmft puanının 0,87 olduğu tespit edildi. Çürük dişlerin %87’si tedavi görmemiştir. Diş çürüğü deneyimi ile ağız sağlığına ilişkin alışkanlıklar, ebeveynlerin eğitim düzeyi ve diş sağlığı bilgi düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ancak aile geliri ile diş çürüğü deneyimi arasındaki ilişki önemsizdir. Sonuç: Bu çalışmada erken çocukluk çağı çürüklerinin insidansı yüksekti. Diş çürüğü deneyimleri, ağız sağlığı davranışları ve ebeveyn eğitim düzeyi ve diş bilgi düzeyi ile bağlantılı bulundu.Item Spor aktivitelerine katılım öncesinde çocukların kardiyak değerlendirmesi(Galenos Yayıncılık, 2021-11-11) Yılmaz, Hüseyin; Şap, FatihGiriş: Spor faaliyetleri sırasında veya hemen sonrasında gözlenen ani ölümler sporcuları, ailesini ve kulüpleri endişelendirmektedir. Spora katılım öncesi muayenelerin nasıl yapılacağı konusunda halen tam bir görüş birliği bulunmamaktadır. Bu çalışmadaki amacımız çocuk ve adolesanlarda spora katılım öncesinde yapılan kardiyak inceleme sonuçlarımızın literatür eşliğinde değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışma verileri Ocak 2019-Ocak 2020 tarihleri arasındaki çocuk kardiyoloji poliklinik kayıtlarından retrospektif olarak elde edildi. Çalışmaya 153 çocuk ve adolesan dahil edildi. Öykü, fizik muayene, elektrokardiyografi (EKG), ekokardiyografi (EKO), Egzersiz testi ve ritim Holter sonuçları değerlendirildi. Bulgular: Olguların 108’i (%70) erkek ve 45’i (%30) kızdı. Yaşlarına göre üç gruba ayrıldı; 6-9 yaş (n=23), 10-13 yaş (n=78) ve 14-17 yaş (n=52). Spor öncesi rapor için başvuran 153 çocuğun kardiyak değerlendirilmesi sonucunda 137 kişiye her türlü spor faaliyetlerine katılabilir raporu verildi. On kişiye de durumlarına uygun olan hafif spor etkinliklerini yapabileceğine karar verildi. Bu çocuklar hafif derecede olan çeşitli edinsel veya konjenital kalp hastalığı nedeni ile takipli olan olgulardı. Ağır kalp hastalığı bulunan altı çocuğa spor yapmaları sağlıkları açısından riskli olduğu belirtilerek izin verilmedi. Sonuç: Çocuklarda spora katılım öncesinde kardiyak değerlendirme için öykü, fizik muayene ve EKG ile hekimlerin ayrıntılı olarak incelemesi sonrasında riskli olabileceğini düşündükleri olguları çocuk kardiyolojiye yönlendirmelerinin istenmeyen sonuçlarla karşılaşılmaması için önemli olduğunu düşünüyoruz.