2020 Cilt 29 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/16129
Browse
Browsing by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 14 of 14
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akademik yazımda bir araştırmadan birden fazla yayın üretmek: etik bir problem (mi?)(Uludağ Üniversitesi, 2020-05-20) Gündüz, Turgay; İlahiyat Fakültesi; 0000-0001-8019-4009Akademik yazımda bir araştırmadan birden fazla yayın üretmek, özellikle alan çalışmalarının yapıldığı bilim dallarında karşılaşılan bir durumdur. Bir araştırmadan birden fazla yayın üretme ile etik bir sorun olarak kabul edilen dilimleme arasındaki belirsiz alanlar kimi zaman araştırmacıların etik ihlal ithamlarına maruz kalmalarına, hatta idari soruşturmalara muhatap olmalarına sebep olabilmektedir. Araştırma ve yayın etiğine aykırı eylemler arasında yer almasına rağmen, ilgili alan yazında bir araştırmadan birden fazla yayın üretme ya da dilimleme hakkında ayrıntılı bilgiye rastlamak neredeyse mümkün değildir. Bu makalede dilimlemenin mahiyeti, kapsamı, sınırları incelenmekte, bu kavrama ilişkin farklı yaklaşımlar ve tartışmalar kritik edilerek dilimleme konusunun anlaşılmasına katkı sunulması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede makalede şu sorulara cevaplar aranmaktadır: Dilimleme bir tekrar yayın türü ya da bir nevi kendinden intihal midir? Bir araştırmanın sonuçları mutlaka tek yayın olarak mı sunulmalıdır? Bir araştırmanın bütünlüğü ne anlama gelir, bütünlüğü bozan unsurlar nelerdir? Bir araştırma sonuçlarını parçalara ayırmanın ya da birden fazla yayın haline dönüştürmenin “uygun” veya “uygun olmayan” biçimleri nelerdir? Makalede önce resmi mevzuatta ve ilgili literatürde yapılan tanımlar gözden geçirilerek dilimlemenin ne olduğu ya da ne olmadığına ilişkin bir kavramsal çerçevenin oluşturulmasına gayret edilmekte, ardından dilimlemeyi etik açıdan sakıncalı kılan nedenler incelenmekte, son olarak, dilimleme sorunu ile karşılaşmamak için araştırmacı/yazarların, dergi editörlerinin ve araştırma kurumlarının yapması gerekenler üzerinde durulmaktadır.Item Dinî otorite ve mistisizm(Uludağ Üniversitesi, 2020-06-07) Scholem, Gershom; Çift, Salih; İlahiyat Fakültesi; 0000-0003-3675-4608Zaman zaman, aşkın olana yönelik ferdî gayretleri münasebetiyle tarihsel düzlemin dışında ve ötesinde yaşayan mistiklerin bu deneyimlerinin, tarihsel tecrübeyle ilişkisi olmadığı söylenir. Bazıları bu tarihsel olmayan yönelime hayranlık duyarken, diğerleri onun mistisizmin aslî zayıflığı olduğuna hükmederler. Her ne şekilde olursa olsun, bunun dinler tarihini ilgilendiren yönü, mistiğin derûnî tatmini değil, onun tarihsel olan dünyaya etkisi yanında yaşadığı dönemdeki dinî hayatla ve toplumuyla olan çatışmasıdır. Bununla birlikte, şayet mistisizmle dinî otorite arasında sıklıkla cereyan eden bu gerilimi anlamak istiyorsak mistisizm hakkında bazı temel gerçekleri hatırlamamız gerekir.Item Edebî tasvir ve Arap edebiyatı’na yansımaları(Uludağ Üniversitesi, 2020-03-24) Kavak, Fadime; İlahiyat Fakültesi; 0000-0002-8817-4771İfade biçimlerinden özel bir anlatım şekli kabul edilen edebî tasvir; duygusal bir manzarayı veya hayalî sahneyi canlandırmak olup, lafzın da bu işlemde araç olarak kullanılmasıdır. Edebî tasvirler duyguları ifade etmede, kastedilen mananın doğrudan ifade edilemediği durumlarda, gerçeklik intibaı uyandırılmak istendiğinde, okuyucuya şiirsel ve etkileyici bir his vermede ya da insanlar üzerinde ikna edici ve inandırıcı tesir oluşturmada son derece etkilidir. Önceleri edebî metinlerde geçen tasvirler için, tavsif sözcüğü kullanılmıştır. Tavsiflerde her zaman bir tasvir ve resimleştirme söz konusu olmuş ancak, ıstılah olarak “tasvir” kelimesi kullanılmamıştır. Arap edebiyatında tasvir kelimesine dikkat çeken ilk kişinin Câhız olduğu kabul edilir. Çünkü O, “Şiir sanattır, bir ürün örneğidir ve tasvir biçimidir” der. Câhız’dan sonra gelen Kudâme b. Ca‘fer de Yunan felsefesinin etkisiyle “sûret” kelimesini şekil açısından ele alır ve şiirdeki edebî tasviri, hissedilebilen maddelerdeki şekle kıyas eder. Abdulkâhir el-Curcânî’ye göre de “tasvir” temsil ve kıyastır; görülemeyen şeylerin, soyut anlamların, gözle görülebilecek şekilde ortaya konmasıdır. İşte bu makalede öncelikle edebî tasviri oluşturan “edeb” ve “tasvir” kavramları üzerinde durulmuş, daha sonra edebî tasvirin tanımı, çeşitleri, işlevleri, Arap Edebiyatı’na yansımaları ve belagatle olan ilişkisi örneklerle detaylı bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştırItem Hâkim el-Mutayri, Ehl-i Sünnet ve Ümmet projesi(Uludağ Üniversitesi, 2020-05-29) Şimşek, BetülEhl-i sünnet çatısı altında ümmet birliğini anlatan bu eser, Kuveyt’te çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Hakim El-Mutayri’nin; aynı ana fikir ile yazmış olduğu ikinci kitabıdır. 2019 yılında Senavih Yayınları tarafından Türkçe tercümesinin baskıya sunulduğu “Ehl-i Sünnet ve Ümmet projesi’’ isimli çalışma; hürriyet mefhumunu, beraberinde ise ümmetin günümüz baskılarından kurtulmak için Kur’anî ve Nebevî tavır ile nasıl hareket etmesi gerektiğini anlatan “Hürriyet ve Tufan’’ isimli eserin tamamlayıcısı niteliğindedir. Serinin ikinci kitabı mahiyetindeki mevzubahis eser, yazarın ifadesiyle “yitik önderliğin vermiş olduğu bunalımdan ve dışişgalcilerin istilalarından kurtulmanın, yeniden ‘Tek Ümmet Projesi’ne kavuşmanın nasıl olacağıyla alâkalı’’ biçimde kaleme alınmıştırItem Hanefî silsilenin az bilinen bir halkası: Ebû Hâzim el-Kâdî (öl. 292/905) ve Hadisçiliği(Uludağ Üniversitesi, 2020-04-30) Kahraman, Hüseyin; İlahiyat Fakültesi; 0000-0002-1345-4429Hanefî silsilenin en az tanınan ve haklarında en az araştırma yapılan âlimleri üçüncü tabakaya mensuptur. Bu dönem âlimlerinden biri de kısaca “Ebû Hâzim el-Kâdî” şeklinde tanınan Abdülhamîd b. Abdülazîz es-Sekûnî’dir (197-292/812-905). Yaşadığı dönemde Irak Hanefîliğinin imamet ve riyâsetini başarıyla temsil etmiştir. Nitekim Hanefî fıkıh kitaplarında gerek mezhep içi gerekse mezhepler arası tartışmalar bağlamında ona sıkça atıflar yapılır. Ayrıca o da ekolünün ilk ve kurucu isimlerine zaman zaman itirazlar yöneltir. Bütün bunlar Ebû Hâzim’in Hanefiyye içindeki konumunu ispatlayan delillerdir. Fıkıh alanındaki bu yetkinliği sebebiyle henüz genç yaşlarda kadılık makamına getirilmiştir. Ebû Hâzim, hem ilmî bakış açısı hem de kadılık görevi sayesinde diğer mezhepler karşısında Hanefiyye’yi başarıyla temsil edip savunmuştur. Muhaliflerinin, başta Mâlikîler olmak üzere ehl-i hadis düşüncesine sahip olduğu dikkate alındığında Ebû Hâzim’in bu temsil ve savunma çabasının büyük oranda hadis/rivayet bağlamında olduğu akla gelecektir. Makalede Ebû Hâzim’in Hanefî fıkhındaki yeri ve özellikle onun hadisçilik yönü üzerinde durulmaktadır. Başka ilim dalında meşhur olmuş bir âlimin hadisçi yönünün değerlendirilmesinde birinci adım onun ders aldığı muhaddisler ile kendisinden nakilde bulunan öğrencilerin tespiti olacaktır. Bu isimlerin Hadis ilmiyle bağlantısı ve muhaddisler tarafından değerlendirilme şekli söz konusu âlim hakkında da fikir verecektir. İkinci olarak da naklettiği bilgisine sahip olduğumuz rivayetlerin Hadis ilmi kurallarına göre taşıdığı değere bakmak gerekecektir. Zira hadis naklinde özellikle muhaddislerin dikkat ettiği bazı hususlar bulunur. Bu açılardan bakıldığında Ebû Hâzim’in oldukça ciddi bir hadis bilgisine sahip olduğunu söylemek gerekecektir.Item Hüseyniyye ve behşemiyye’ye göre ma‘dûm’un şeyiyyeti(Uludağ Üniversitesi, 2020-02-17) Özerol, Mehmet FatihMu‘tezile kelâmında ma‘dûm meselesi Allah’ın ilim sıfatı konusunun bir alt başlığı olarak ele alınmıştır. Behşemiyye ekolüne göre yokluk halindeki ma‘dûmun şey olma özelliği vardır. Dolayısıyla ma‘dûmun kendine özgü zâtı ve sıfatı bulunmaktadır. Behşemîlere göre kâdir tarafından varlığa getirilecek olan ma‘dûmun belirli ve bilinen/düşünülen bir şey olması gerekir. Yokluk dünyasındaki ma‘dûmun şey olması gerektiğini ileri süren Behşemîler, ma‘dûm hakkındaki bilginin varlık dünyasındaki nesnelerin bilgisi ile aynı olduğunu söylerler. Basra Mu‘tezile’sinin son dönemlerinde Behşemiyye ekolünden ayrışarak ortaya çıkan Hüseyniyye ekolü ise ma‘dûma şey denilemeyeceğini, bu nedenle ma‘dûmun zâtının ve vücûd sıfatının bulunmadığını iddia eder. Onlara göre bir şeyin varlığı, o şeyin zâtından ayrı bir özellik değildir. Çünkü bir şeyin zâtı ve vücûdu özdeştir. Hüseyniyye’ye göre ma‘dûm hakkındaki bilgi, insan zihninde ancak tasavvur halinde bulunur. İnsanlar öncelikle yapacakları fiiller (resim yapmak, yazı yazmak gibi) ile ilgili birtakım hükümleri zihinlerinde tasavvur ederler. İşte henüz gerçekleşmemiş tasavvur halindeki bu bilgi, ma‘dûmun bilgisidir. Zihinde tasavvur halinde bulunan ma‘dûm kâdir tarafından meydana getirilince, reel dünyada varlık vasfını kazanır. Böylelikle ma‘dûm varlığa gelme anında şey olma özelliğini elde eder ve tasavvur halindeki ma‘dûm bilgisi gerçek nesnel bilgiye dönüşür.Item Ketuba ve aile içi sorumluluklar(Uludağ Üniversitesi, 2020-04-19) İçten, ErdinçYahudilik, yeryüzündeki en eski ve etkili dinlerden bir tanesidir. Bu etkisini “seçilmişlik” misyonunda bulan Yahudilik, evliliğe özel bir anlam yüklemiş ve bunun gerçekleşmesi için aileye büyük önem vermiştir. Yahudi cemaatinin temel taşı ailedir. Tanrı yeryüzünü “boş kalsın” diye değil, “oturulsun” diye yarattığı için, evlilik dinî bir kural olarak kabul edilmiştir. Erkek ya da kadın her Yahudi mutlaka kendi cemaatinden biriyle evlenmek zorundadır. Evlenen erkekler ise kadınlara kendi mallarından mehir vermelidir. Yahudi kızların mehir ve çeyizleri ketuba denen bir belgeye kaydedilmektedir. Aynı zamanda evliliğin de bir belgesi olan ketuba, kocanın, boşanması ya da ölmesi durumunda eşine vermek üzere taahhüt ettiği, kadının ekonomik haklarını güvence altına alan bir belge konumundadır. Kadının hangi durumlarda ketubasının ödenip ödenmeyeceği aile içindeki bazı sosyal durumlarla ilişkilidir. Koca, kadının sağlık yardımını karşılamayı; kaçırılmışsa fidye ödeyerek onu kurtarmayı ve defin işlemlerini ketubaya yazılmışsa yerine getirmek zorundadır. Bu makalede ketuba ve onun aile içi sorumluluklarına etkisi araştırılacaktırItem Kudûrî’nin (ö. 428/1037) Tecrîd adlı eserinde isnada dair değerlendirmeler(Uludağ Üniversitesi, 2020-05-29) Gül, Mutlu; İlahiyat Fakültesi; 0000-0002-9431-6940Hicrî üç ve dördüncü/miladî dokuz ve onuncu asırlar, hadislerin sıhhatine dair tartışmaların daha sistematik bir hal aldığı dönemlerdir. Zira bu asırlara gelindiğinde mezhepler teşekkül sürecini tamamlamış, ihtilaflı meseleler hakkındaki görüşlerin savunulmasına geçilmiştir. Abbâsî hilâfetinin başkenti olan Bağdat, bu yüzyıllarda İslâm dünyasının ilim, kültür ve siyaset merkezi konumundadır ve gerek yöneticilerin gerekse halkın huzurunda ilmî tartışmaların düzenli olarak yapıldığı bir şehir hüviyetindedir. Bu dönemde Bağdat’ta doğan ve ömrünün büyük bölümünü orada geçiren Kudûrî, Hanefî mezhebinin bölgede en önde gelen ismidir. Özellikle yazdığı Muhtasar isimli eser ve önde gelen Şâfiî âlimlerle yaptığı münazaralar, onun şöhretini arttırmış ve Hatîb el-Bağdâdî başta olmak üzere pek çok meşhur isme hocalık yapmasına vesile olmuştur. Kudûrî’nin Tecrîd adlı kitabı, Hanefî ve Şâfiîlerin ihtilaf ettikleri fıkhî konuları kapsayan, hilâf ilmine dair hacimli bir eserdir. Kudûrî bu çalışmasını Hanefîlerin görüşlerinin ve kullandıkları delillerin doğruluğunu savunmak amacıyla kaleme almıştır. Bu eserdeki hadislerin senedleriyle ilgili tenkitlerin inceleneceği makalede öncelikle Kudûrî’nin hayatı ve yaşadığı ortamdan bahsedilecektir. Onun ilmî kişiliği hakkında daha net fikir elde edebilmek için hocaları, talebeleri ve eserlerine de yer verilecektir. Son olarak makalenin asıl konusunu teşkil eden isnada dair tenkitlerine geçilecektir. Kudûrî’nin bu alandaki değerlendirmeleri, isnadın ittisâl ve inkıtâ durumu, her tabakadaki râvi sayısı ve râvilerin durumuna dair değerlendirmeler olmak üzere üç başlık altında işlenecektir. Makalede özellikle üzerinde durulan husus, bir Hanefî fakîhi olan Kudûrî’nin hadislerin metinlerine ilaveten isnad konusunda da ehl-i hadis ile münazara yapabilecek düzeyde rivayet bilgisine sahip olduğudur. Mezhebinin amel ettiği rivayetleri savunması ve muhaliflerinin delil aldıkları hadislerin sıhhatine dair Tecrîd’de yer alan eleştirileri bunu ortaya koymaktadır.Item Nikomakhos’a etik bağlamında aristoteles’in erdem etiği(Uludağ Üniversitesi, 2020-07-30) Bayraktaroğlu, Hilal Canfer; Özcan, Zeki; İlahiyat Fakültesi; 0000-0002-3805-3875Erdem etiği diğer etik türlerinden farklı olarak, ahlaki hayatın belirleyici unsurları olan failin karakterine ve erdeme vurgu yapar. Erdem etiği temelde ‘iyi hayat’ üzerine yoğunlaşarak, bireylerin ne tür insanlar olmaları gerektiği konusuyla ilgilenir. Erdem etiği söz konusu olduğunda Aristoteles önemli bir değer taşır. Biliyoruz ki Aristoteles’in felsefede yadsınamaz bir yeri vardır. Felsefe tarihi boyunca birçok düşünür, filozof ondan etkilenmiştir. Bazıları ise onun düşüncelerini eleştirerek yahut reddederek yola çıkmıştır. Platon’un öğrencisi olan Aristoteles, hocası ve öncesindeki filozofların düşüncelerini sistematik bir bütünlük içerisinde değerlendirmiş ve kendi düşüncelerini, oluşturduğu sistemle bağlantılı olarak ortaya koymuştur. Bu sebeple Aristoteles sistem düşünürü olarak da adlandırılmıştır. Bu çalışmada, temel kabul edilmiş bir filozof olan Aristoteles’in erdem etiği konu edinilmiştir. Erdem etiğinin oluşumunun ve yapısının ele alınması amaçlanmıştır. Erdem nedir? Aristoteles erdemleri niçin entelektüel erdemler ve ahlaki erdemler olarak ikiye ayırmıştır? Erdem kazanılabilir mi yoksa harici bir kaynaktan mı gelir? Bu makalede Aristoteles’in erdem etiği konusundaki görüşleri bu sorular üzerinden ortaya konulmuştur.Item Platon’dan plotinos’a phantasia kavramının gelişim ve dönüşüm seyri(Uludağ Üniversitesi, 2020-01-24) Kocakaplan, Nursema; İlahiyat Fakültesi; 0000-0002-9814-8876İslâm ve Batı düşüncesini derinlemesine etkilemiş kavramlardan biri de kökenini Antik Yunan Felsefesinde bulabileceğimiz phantasiadır. Ruhun yetilerinden biri olarak kabul edilen phantasia, duyu algısı ve noûs arasında köprü konumundadır. Soyutlanan suretleri koruyarak duyu algısı ve çeşitli terkipler oluşturarak noûs ile iletişim halindedir. Ruhun yetileriyle olan irtibatta merkezi konumda olması nedeniyle bilginin oluşumunda temel bir noktadadır. Bu makalede Platon’dan itibaren phantasianın duyu algısı ve noûsun yanı sıra doksa ve hafızayla nasıl ilişkilendirildiği konusu üzerinde duracağız. Özellikle Aristoteles’in canlı türlerinde phantasianın bulunuşuyla ilgili yaptığı sınıflandırmayı belirterek her katmandaki türün phantasiasına ait özellikleri inceleyeceğiz. İnsanı diğer canlılardan ayıran akıl yetisinin phantasiayla olan bağlantısına odaklanarak phantasianın Aristoteles’in epistemolojideki konumunu belirlemeye çalışacağız. Hem Aristoteles hem de Yeni Platoncuların önemsediği konulardan biri olan phantasianın müstakil bir yeti olup olmadığı sorununu inceleyeceğiz. Yeni Platonculukla birlikte phantasianın metafizik alanla ilişki kurulmasında üstlendiği aracı rolün üzerinde duracağız.Item Türk-İslâm şehri gürgenç ve Moğol istilasındaki akıbeti(Uludağ Üniversitesi, 2020-05-29) Orazsahedov, AbdyllaHarezm'in önemli şehirlerinden Harezm'in kalbi olarak bilinen Gürgenç şehri, dünya ve İslâm tarihi açısından önemli kültür merkezlerinden biridir. Gürgenç özellikle 10. yüzyılda ticarî, ilmî yönden gelişme göstererek, sadece bölgenin değil, bütün İslâm âleminin en güzide merkezi hâline gelmiştir. Her yönüyle Türk ve İslâm şehri olan Gürgenç, Harezmşahlar Devleti'ne başkentlik yaptığı zamanda en parlak dönemini yaşamıştır. Moğol saldırıları ve işgalinden önce Gürgenç Orta Asya’da ilim, medeniyet ve kültür başkenti idi. Bu dönemde şehir harika mimarî yapıları, sanat abideleri ile göz kamaştırıyordu. Çalışmanın amacı; Gürgenç şehrinin önemini tarihi kaynaklar ışığında ele alarak Moğol istilasındaki durumunu incelemektir. Bu bağlamda Türk ve İslâm dünyasında hakkında çok az şey bilinen bu şehrin ismi, kısa siyasî tarihi anahatlarıyla Moğol istilası ve Moğolların şehirde yaptıkları derin tahribatlar hakkında bilgi verilecektir. Çalışma, Gürgenç'in özellikle 13. yüzyılda bölgedeki ve İslâm tarihindeki yerini, şehrin ilim ehli ve savaşçı halkının tarihini de aydınlatmayı hedeflemektedir.Item Uluslararası tarihten günümüze sûfî-siyaset ilişkileri sempozyumu (1-3 Kasım 2019, Bursa)(Uludağ Üniversitesi, 2020-05-29) Öz, Dilek; Canbaz, BüşraOsmanlı Devleti’nin ilk başkenti olan ve fethi sırasında sûfîlerin önemli rol oynadığı Bursa, 1-3 Kasım 2019 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve İSAV işbirliğinde düzenlenen Uluslararası Tarihten Günümüze SûfîSiyaset İlişkileri Sempozyumu’na ev sahipliği yaptı. Sempozyumda Türkiye’deki ilim adamlarının yanı sıra Ürdün, Mısır, İran, Pakistan, Irak ve ABD’den iştirak eden tasavvuf araştırmacılarının katılımıyla yedi oturumda yirmi üç bildiri sunuldu. İlk iki gün sempozyum bildirilerine yer verilirken, son gün değerlendirilme oturumu gerçekleştirildi.Item Vikâyetü’r-rivâye fî mesâili’l-hidâye bağlamında oluşan Fıkıh edebiyatı(Uludağ Üniversitesi, 2020-04-11) Orazov, OrazsahetZâhiru’r-rivâye, nâdiru’r-rivâye, fetâvâ- vâkıât ve mûteber metinler yani mütûn-i selâse, mütûn-i erba‘a, mütûn-i sitte gibi farklı şekillerde tasniflere tabi tutulan Hanefî mezhebinin temelini oluşturan eserler, İslam ilim edebiyatına paha biçilmez katkılar sağlamıştır. Mûteber metinlerin tasnifinin her birinde yerini alan Vikâtetü’r-rivâye fî mesâili’l-Hidâye, önemine binaen farklı türlerden birçok çalışmaya konu olmuş ve böylece kendisine bağlı zengin bir fıkıh edebiyatı meydana gelmiştir. Dahası yazıldığı dönemden itibaren Hanefi müntesiplerin yaygın olduğu coğrafyada medreselerde ders kitabı olma ve dönemin kadılarının devamlı yanlarında bulundurup müracaat ettikleri el kitabı olma özelliğini taşımıştır. Günümüze kadar ulaşan Vikâye ve üzerine yapılan çalışmaların çoğu yazma halindedir. Bu eserlerin neredeyse tamamı Türkiye yazma eserler kütüphanelerinde müteaddit nüshalarıyla beraber kayıtlı bulunmaktadır. Bu çalışmada müellif hakkında kısa bilgi verildikten sonra, Türkiye’deki Vikâye nüshaları, üzerine yapılan şerh, ta’lik, muhtasar, risale, reddiye ve tercüme türü eserler, bazı yönleriyle tanıtılmaya çalışılacaktır. Bu çalışmanın Vikâye ve onun etrafında oluşan eserler üzerine çalışma yapacaklara yardımcı olacağı düşünülmektedirItem Yaz kur’an kursları dinimi öğreniyorum ve etkinlik kitabım ders kitaplarının yeterlilik açısından karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2019-07-10) Çıtırık, Amine Nuriye; Zengin, Zeki SalihDiyanet İşleri Başkanlığınca 2016-2017 yılında yaz Kur’an kurslarında 7-14 yaş gurubuna okutulmak üzere Dinimi Öğreniyorum ve Etkinlik Kitabım (DÖ&EK) isimli ders kitapları hazırlanmıştır. Öncelikle söz konusu kitapların yeterlilik düzeyini belirlemek için kitabın muhatabı olan 7-14 yaş çocuğunun gelişim özellikleri belirlendi. Sonrasında DÖ&EK hazırladığımız Konu Alanı Ders Kitabı Değerlendirme (KADKD) soruları doğrultusunda değerlendirildi. Daha sonrasında, DÖ&EK önceki yıllarda yaz Kur’an kurslarında okutulan Dinimi Öğreniyorum 1-2-3 (DÖ1-2-3), örgün eğitim kurumlarında okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 4-5-6-7-8. sınıf ders kitapları (DKAB 4-8) ve seçmeli Temel Dini Bilgiler İslam 1-2 ve Hz. Muhammed’in Hayatı (seçmeli ders kitapları) ile biçim, içerik ve müfredat yönünden karşılaştırıldı. DÖ&EK KADKD sorularına göre değerlendirildiğinde kısmen yeterli olduğu görüldü. DÖ1-2-3 ile karşılaştırıldığında, fiziksel tasarım konusunda eksikliklerin olduğu, görsel tasarımında iyileşme, eğitsel tasarım ve müfredat konusunda ise kısmen eksikliklerin olduğu belirlendi. DKAB 4-5-6-7-8 ders kitapları ve seçmeli ders kitapları ile karşılaştırıldığında fiziksel, görsel ve eğitsel tasarımlarda bazı eksikliklerinin olduğu ve müfredat konusunda yeniliğe gidilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldı.