2024 Cilt 33 Sayı 1

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/44179

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 5 of 5
  • Publication
    Pavel Pavlovitch, Muslim al-Naysābūrī (d. 261/875) - The Sceptical Traditionalist
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-06-25) AYAS, TAHİR; İlahiyat Fakültesi; Hadis Ana Bilim Dalı; 0000-0002-8801-0726
    Müslim b. el-Haccâc hakkındaki çalışmalar hatırı sayılır miktarda olsa da hâlâ ilgi çekmemiş, ele alınmayı bekleyen pek çok başlık bulunmaktadır. Diğer taraftan mevcut literatürün de ciddi eksikleri vardır. Hadis alanında modern dönemde oluşmuş alt literatürlerin kendi içinde genel bir değerlendirmeye tabi tutularak eksiklerin, ihmal edilen meselelerin belirlenip yapılacak yeni araştırmalara yön verilmesi elzemdir. Ortaya çıkış öyküsüyle Pavel Pavlovitch’in Muslim al-Naysābūrī (d. 261/875) -The Sceptical Traditionalist- başlıklı kitabı böyle bir ihtiyacın ürünüdür. Bu yazının konusu Pavlovitch’in literatürle hesaplaşan, eksiklere yoğunlaşan ve yeni alanlara kapılar açan hacimli çalışmasıdır.
  • Publication
    İbn Mâlik’in Zemahşerî’ye yönelik eleştirilerine Ebû Hayyân’ın yaklaşımı
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-05-02) Kişmir, Abdulkadir
    Bu makale, nahiv tarihinde önemli bir yere sahip İbn Mâlik’in (ö. 672/1274) kendisinden yaklaşık bir asır önce yaşamış, nahiv ve tefsir ilminde araştırma yapanların kendisine çokça atıfta bulunduğu Zemahşerî’ye (ö. 538/1144) yönelttiği nahvî eleştirilerini ve nahvin yanı sıra fıkıh, tefsir, kıraat, hadis gibi birçok farklı alanda eserleriyle ön plana çıkan Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin (ö. 745/1344) bu eleştirilere yaklaşımını irdelemeyi amaçlar. Ebû Hayyân, el-Baḥru’l-muḥîṭ adlı tefsirinde, Zemahşerî’yi, nahvin genel kural ve kaidelerinin dışına çıkarak âyetleri çarpıttığı ve zorlama yorumlara bıraktığını ifade etmekle birlikte, et-Teẕyîl ve’t-tekmîl fî şerḥi Kitâbi’t-Teshîl eserinde aynı itikâdî yönelimi paylaştığı İbn Mâlik’in, Zemahşerî’ye yönelik bazı nahvî eleştirileri karşısında Zemahşerî’ye hak verdiği görülür. Bir yönüyle Ebû Hayyân’ın olgun ilmî şahsiyetine işaret eden bu durum başka bir açıdan esas aldığı ilmî metodolojinin sağlamlığını gösterir. İbn Mâlik’in Şerḥu’t-Teshîl ve onun şerhi olarak kaleme alınan Ebû Hayyân’ın et-Teẕyîl ve’t-tekmîl fî şerḥi Kitâbi’t-Teshîl eserleriyle sınırladığımız bu çalışma kanaatimizce nahiv tarihindeki derinliğe ve zenginliğe işaret etmektedir. Ayrıca itikâdî sınırları aşan tartışmaları gün yüzüne çıkartması bu çalışmayı önemli kılan hususlardandır.
  • Publication
    Dinî mimaride Batılılaşma Dönemi duvar resimlerine bir örnek: Kemaliye Köyü Camii
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-01-18) GÜLGEN, HİCABİ; İlahiyat Fakültesi; Türk İslam Sanatları Tarihi Ana Bilim Dalı; 0000-0002-3725-6726
    Bursa ili Keles ilçesine bağlı olan Kemaliye Köyü, ilçe merkezinin 11 km. güneyinde yer almaktadır. En eski Osmanlı kroniklerinde bile adı geçen köyün ahalisinin Kızılkeçili yörüklerinden olduğu bilinmektedir. Cumhuriyet dönemine kadar Kızılkise adıyla bilinen köyün adı, 1922 yılında Kemaliye olarak değiştirilmiştir. Köyde Bizans döneminden kalma yıkık mimari kalıntılar mevcuttur. Köyün merkezinde bulunan cami XIX. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilmiş ve devrin sanat üslubu çerçevesinde süslenmiştir. Cami ve tezyinatı en son 2010 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından tamir edilmiştir. Köyde yaşlılar tarafından anlatılan ve ne zaman yıkıldığına dair kesinlik bulunmayan bir tekkenin de varlığından bahsedilmektedir. Tekkeye ait olduğu söylenen sancak-ı şerîf ve sakal-ı şerîf cami içinde muhafaza edilmektedir. Kâgir ve ahşap iskelet sistem olarak inşa edilmiş bulunan cami bir son cemaat yeri ile bir ana sahından oluşmaktadır. Cami iç duvarlarını süsleyen kalem işi süslemeler ile ahşap işçiliği, yapıldığı dönemin sanat anlayışını günümüze taşıması bakımından önem arz etmektedir.
  • Publication
    18. yüzyıl İstanbul’unda gediklerin istihdama etkisi: Fırıncı esnafı üzerine bir inceleme
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-04-15) Lila, Nazan
    18. yy, Osmanlı esnafında gedik uygulamasının gözle görülür şekilde arttığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde Osmanlı esnafında inhisar yönteminin uygulamaya konulması, gedik kavramına yeni bir anlam kazandırmıştır. Bu çerçevede ikincil literatürde gedik kavramı, çoğunlukla 18. yy itibariyle kazandığı yeni anlam baz alınarak tarif edilmiş ve sahibine ilgili mesleği icra etmede tekel ve imtiyaz/ayrıcalık sağlayan bir hak olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla literatürdeki gedik tanımlarından, tekel hakları ve dükkan sayısının dondurulması ile irtibatlı olarak tarif edilen gediğin esnaf birliklerinde istihdamın artışını engellediği şeklinde dolaylı bir sonuç çıkarmak mümkündür. Nitekim kaynakların ısrarla gediğin tekel hakkı sağlayan boyutuna odaklanmaları, meselenin istihdam artışının engellenmesi ile irtibatlandırılmasına imkan vermektedir. Bu noktada gediklerin esnaf birliklerinde istihdam artışını engelleyip engellemediği sorusu gündeme gelmektedir. Literatürde çeşitli esnaf kollarına ve yıllar itibariyle bu sektörlerdeki dükkan sayılarına dair çalışmalar bulunmakla birlikte, konuyu gedikler ve istihdama etkisi bağlamında ele alan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Gediklerin istihdam oranına etkisi her dönemde ve her esnaf kolunda aynı olmadığından çalışma kapsamında belirli bir dönemin ve sektörün seçilmesi uygun görülmüştür. Bu bağlamda çalışmanın amacı, gedik sisteminin fırıncı esnafının istihdam oranını ve kalitesini hangi ölçüde ve hangi yönde etkilediğinin tespit edilmesidir. Dönem olarak, devlet tarafından inhisar usulünün benimsendiği dönem olan 18. yy tercih edilmiştir. Sektör olarak fırıncı esnafının tercih edilme sebebi ise, fırıncılığın gedik sistemi ile en erken ve en yoğun şekilde tanışan sektörlerden biri olmasıdır. Böylece devletin zorunlu gıda maddeleri üretimi ile ilgili izlediği politika ve bu politikanın gediklerle bağlantısının değerlendirilip – inhisar usulünün benimsendiği 1727 yılının öncesi ve sonrası karşılaştırılarak – dönemsel bir mukayese yapılması hedeflenmektedir.
  • Publication
    İmam Şâfiî’nin hukuk düşüncesindeki re’y nosyonuna dair epistemolojik bir inceleme
    (Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-10-23) Kozalı, Abdurrahim
    Fıkıh düşüncesinin ehl-i re’y - ehl-i hadis diyalektiği içinde doğduğu ve sürdüğü bilinmektedir. İmam Şâfiî, söz konusu diyalektikte genel olarak “ehl-i hadis fakihler” içerisinde değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, esasen “dört hak mezhebin” norm üretimi bağlamında müşterek zeminini teşkil eden asgari koşullar tespit edilmeye çalışıldıktan sonra, daha çok zannî sahada ortaya çıkan ayrışmaya işaret edilip, bu noktada İmam Şâfiî’nin farklılaştığı yönle birlikte, onun hukuk sisteminde gözlemlediğimiz re’y nosyonuna dair epistemolojik bir inceleme yapılmaya çalışılmıştır. Bu inceleme sonucunda vahiy verilerinin doğru anlamının ancak fıkıh formasyonuna sahip kimseler tarafından tespit edilebileceği, Şâfiî’nin de “beyân teorisi”ni bu amaçla geliştirdiği üzerinde durulmuştur. Beyân teorisi naslara üst bir bakışı mümkün kıldığı gibi, teâruz gibi sorunların çözümünü de sağlamaktadır. Diğer yandan Şâfiî’nin er-Risâle’de ayrıntılı işlediği haber teorisi de kendisinin re’y nosyonunu ortaya koyduğu konulardandır. Haber teorisi çerçevesinde, âhâd haberlerle amel için, bunların sahih bir şekilde intikali ile yetinmeyip, pratikte kendileriyle amel edilebilmesi için ilave şartlar koymuş olması da yine aynı formasyona işaret etmesi bakımından önemlidir. Özellikle Hanefî düşünce açısından tespit edilen “ilkesel düşünme” eğiliminin esasen Şâfiî için de, bir ölçüde de olsa geçerli olması, ele aldığımız konu bakımından dikkat çekicidir. İslam hukukunun üçüncü kaynağı olan icmâın rasyonel içerik kazanmasının da ilk kez Şâfiî tarafından gerçekleştirildiği, yine konumuz bakımından önemli olan diğer hususlardan birisidir. Son olarak, hükümlerin bir gerekçeye bağlı olarak vazedildiği ve bu gerekçenin bulunduğu yerde hükmün de bulunması gerektiği, şeklindeki tespitleri ile Şâfiî, hukuk alanında nedensellik ve yasa fikrini benimsemiş olması bakımından da ayrıca önem taşımaktadır.