2019 Cilt 28 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/16127
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Sempozyum tanıtımı: Osmanlı’da ilm-i tefsir(Uludağ Üniversitesi, 2019-02-13) Çol, Muhammet; Bursa Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.; 0000-0002-7667-2722Osmanlı’da İlm-i Tefsir Sempozyumu, İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı (İSAV) tarafından İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) 14-15 Aralık 2018 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Sempozyum, Osmanlı’da İlimler Sempozyumu geleneğinin dördüncüsüdür. Önceki yıllarda Osmanlı’da İlm-i Kelâm (25-26 Aralık 2015), Osmanlı’da İlm-i Fıkıh (24-25 Aralık 2016) ve Osmanlı’da İlm-i Tasavvuf (9-10 Aralık 2017) adıyla serinin ilk üç sempozyumu yapılmıştır. İki gün süren sempozyum, sekiz oturumda gerçekleştirilmiştir. Yirmi sekiz tebliğ otuz bir tebliğcinin sunumları ile icra edilmiştir. Sempozyum uluslararası bir kimliğe sahip olup tebliğler Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak sunulmuş, yerli ve yabancı pek çok akademisyen programa katılmıştır. Selamlama konuşmalarını sırasıyla M. Taha Boyalık, Mürteza Bedir ve Raşit Küçük gerçekleştirmiştir. Boyalık, sempozyumun Osmanlı’da tefsir ilminin genel tefsir tarihi içerisindeki yerinin tespit edilmesine katkı sağlayacağını vurgulamıştır. Bedir, “Osmanlı’da ilimler sempozyumu” projesinden bahsederek geleneğin içerisindeki Osmanlı döneminin tahlil edilmesinin öneminden bahsetmiş ve önümüzdeki yılın konusunun “Osmanlı’da İlm-i Hadis” olacağını söylemiştir. Küçük ise Osmanlı tefsir çalışmaları üzerine dayanağı olmayan şeyler söylenerek şerh ve hâşiye dışında özgün çalışmaların yapılmadığından hareketle dönemin küçümsendiğini haber vererek bunların dönemlerinin ilmi zenliğinin birer göstergesi olduğunu ve bunu da sadece alanın uzmanlarının kavrayabileceğini vurgulamıştır.Item Hz. Peygamber’in fıkhî hükümlerindeki usûl ve ilkeler(Uludağ Üniversitesi, 2019-02-13) Karadağ, Meryem; Bursa Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.; 0000-0001-9381-9039Hz. Peygamber’in Fıkhî Hükümlerindeki Usûl ve İlkeler adlı eser, yazarın önsözünde belirttiği üzere Rasulullah’ın fıkha dair ortaya koyduğu açıklamalardan hareketle, takip ettiği usul ve temel fıkhî ilkeleri tespit etmek amacıyla kaleme alınmıştır. Öncelikle böyle bir eserin meydana getirilmesi için hadislerin kapsamlı bir şekilde okunup, incelenmesi gerekir. Bu yüzden eserin hazırlık aşamasında yazar tarafından, Sahih-i Buhârî, Sünen-i Ebû Dvuûd, Sünen-i Nesâi, Sünen-i Tirmizi’de bulunan hadisler okunmuş ve usul bilgisi içeren hadisler tespit edilmeye çalışılmıştır. Tüm hadis külliyatı incelenmediği için sadece adı verilen hadis kitaplarından birtakım ilkeler çıkarılmıştır. Başka bir anlatımla yazar ilk olarak tespit ettiği ilkeyi verip, sonra bu ilkeyi hangi hadislere dayandırdığını göstermiştir. Eserde yazarın kendi tespit ettiği ilkeler verildikten sonra, eserin son bölümünde Rasulullah’ın ictihâd usulunun bu ilkelerle sınırlı olmadığını, diğer hadisler de aynı amaçla incelendiğinde daha birçok fıkhî ilkeye ulaşmanın mümkün olduğunu söylemiştir.Item Doğuşundan günümüze İslam felsefesi(Uludağ Üniversitesi, 2019-02-13) Şahin, Nur MuhammedRoy Jackson’ın İngilizce orijinali What is Islamic Philosophy? adıyla neşrettiği kitabın ilk baskısı 2014 yılında Roudledge tarafından yapılmıştır. Atilla Alan, bu eseri 2017 yılında Doğuşundan Günümüze İslam Felsefesi ismiyle Türkçe’ye kazandırmıştır. Eserin Türkçe baskısı Litera Yayıncılık tarafından yapılmıştır. Kitap, toplamda 295 sayfadan oluşan tek ciltlik bir eserdir. Kitabın dış kapağı haricindeki yazarın ve kitabın isminin geçtiği ilk sayfadan başlayarak ve kitabın sonundaki kaynakça da dâhil edilerek sayfalar numaralandırılmıştır. Bu anlamda sayfa numaralandırmasının başladığı kitabın asıl metin kısmı 13. sayfadan başlamaktadır.Item Son dönem mutezilesi ve determinizm: Filozofların tuzağı(Uludağ Üniversitesi, 2019-01-23) Madelung, Wilfer; Bektaş, Kevser Demir; Bursa Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.; 0000-0003-3811-193Xnsan fiilleri konusunda determinist Eşarî görüşün mutlak hakimiyetini ortaya koyan Fahreddîn er-Râzî, bu konudaki görüşünü Mutezilî âlim Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’nin “her fiil meydana gelmek için mutlaka bir motive ihtiyaç duyar” iddiası üzerine bina etmiştir. Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’nin fiil ile motiv arasında zorunlu bir bağ gören bu düşüncesinin kaçınılmaz bir biçimde çift katmanlı bir determinizme yol açtığı ileri sürülmüştür: Fiilin motivle belirlenmesi ve fiilin onun motivinin yaratıcısı olan Allah tarafından belirlenmesi. Ancak bu determinizm iddiasının bütün Mutezile, özellikle de fiil ve motiv arasında zorunlu bir ilişki görmeyen Kâdî Abdülcebbâr açısından geçerli olduğunu söylemek zordur. Mamâfih bu, fiil ile motiv arasında zorunlu bir bağ gören Ebü’l-Hüseyin el-Basrî ve ekolü için doğru olabilir. Ancak yine de onların, felsefecilerden etkilenen Râzî gibi mutlak bir determinizme düştükleri söylenemez.Item أْنم ا اا صّروُّمي م صّ عاع طادة لَحم عاَ أي دَ ا رعيةِ صّ ا طاُل صّ روُةِ ن ِ ي َ ز ح امل ْ ن َ َس يم ح ِ راه ْ َ َّمد إب َّهاب حُم َ عب(Uludağ Üniversitesi, 2018-12-14) Elmezain, Abdelwahab; Bursa Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.; 0000-0001-8006-1497Bu çalışmada, (Türk asıllı) şair Muhammed Emin ez-Zülelî (h. 1188-1241)’nin şiirlerindeki şiirsel imgeler ele alınmıştır. Yine bu araştırmada, Zülelî’nin şiirlerinde öne çıkan görme, işitme, koklama, tatma gibi duyusal olgulara değinilmiştir. Çalışmada bütün çeşitleriyle teşbih ve her iki türüyle istiâre (tasrîhiye ve mekniye) sanatları işlenmiştir. Ayrıca kinaye sanatına dayalı örneklere de yer verilmiştir. Çalışmada bütün bu görsel ve duyusal olgular için, şairin beyitlerinden örnekler sunulmasına özen gösterilmiş yine şairin şiirlerini kaleme alırken içinde bulunduğu psikolojik durum da açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır. Son olarak çalışma, bazı eleştirmenlerce zayıflıkla nitelenen bir dönemde yaşadığı ifade edilen Zülelî’nin şiirlerini, öne çıkan özellikleriyle tanıtmayı hedeflemektedirItem İdeal din dilinin imkânsızlığı(Uludağ Üniversitesi, 2019-02-01) Er, Hasan; Bursa Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.; 000-0001-7412-7635Dil felsefesindeki Mantıkçı Paradigma filozofları şu tezi ileri sürdüler: “Sadece kognitif önermeler anlamlıdır. Gündelik dilimiz az veya çok belirsizlikler içerir. Bu nedenle ideal bir dil oluşturmak zorunludur.” Bu anlayış indirgemeciydi. Dilimizin ifadelerinin çok çeşitli olduğunu, önermelerimizin ve sözcelerimizin kognitif önerme ve sözcelerle sınırlandırılamayacağını göz ardı etmişti ve bu haklı bir tepkiyi ortaya çıkardı. Bu haklı tepki de Gündelik Dil Felsefesi adını almıştır. Dil felsefesindeki bu gelişmeler, Din felsefesi yapma biçimlerine de etki etmiş ve din dili çalışmalarının yaygınlık kazanmasına neden olmuştur. Din dili çalışmalarının ise iki farklı biçimi vardır. Bunlardan ilki, din felsefesinin problemlerine kutsal metinlerdeki ifadelerden dayanak aramadır. Diğeri ise, tüm din felsefesi çalışmalarında uygulanabilecek genel geçer bir dilsel kriter aramadır. İkinci grup din dili çalışmaları, daha çok Mantıkçı Paradigma’nın biçimsel dil kuramının etkisiyle oluşmuşlardır. Bunun sonucunda, kutsal metinlerden seçilen bazı dilsel öğelerden hareketle, Din felsefesinde ideal bir dil ve terminoloji oluşturulmaya çalışılmıştır. Ayrıca ele alınan tezlerin mantıksal bir formda sunulmasına gayret edilmiştir. Oysa kutsal metinleri doğru anlamamızı sağlayan evrensel bir dilsel kriter inşa etmek mümkün değildir. Ayrıca, bir dinî metnin dilinin ve dilsel özelliklerinin idealleştirilmesi imkânsızdır. Kutsal metinler mesajlarını muhataplarına iletirlerken, genel bir dilsel anlamlılık ölçütü ya da bütün dillere kaynaklık eden biçimsel bir dil kullanmazlar. Tersine bütün dilsel ifadeler gibi, hitap ettikleri toplumun gündelik dilini kullanırlar.Item Arap dilinde i‘râb olgusu(Uludağ Üniversitesi, 2018-11-21) Özalp, Mehmet Sıdık; Bursa Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.; 0000-0002-9547-7535Bu makalede Arap dilinde i‘râb olgusu ele alınmıştır. Bu kapsamda konuyla ilgili temel kavramlardan olan i‘râb, binâ, mu‘rab ve mebnînin tanımı yapılmıştır. İ‘râbın mahiyeti hususunda farklı iki ekol temsilcileri tarafından öne sürülen görüşlere yer verildikten sonra i‘râbın özgünlüğü, faydaları, çeşitleri ve göstergeleri açıklanmıştır. Bu bağlamda i‘râbla ilgi çeşitli konular, soru-cevap şeklinde işlenmiştir. Ayrıca i‘râbNahiv, i‘râb-Sarf ve i‘râb-alfabe ilişkilerine dikkat çekilmiştir. Arapçanın da mensup olduğu Sami dil ailesine ait yazılarda sesli harflerin çoğu ile yardımcı fiillerin bulunmayışı, Arap dilinde i‘râb ve isnat sistemlerinin üretilmesine neden olduğunu belirtilmiştir. Buna karşılık Hint-Avrupa dil ailesine mensup dillerde varlık (to be) fiillinin bulunduğu ve söz konusu dillerin çoğunda kullanılan Latin alfabesinde sesli harflerin büyük bir kısmının mevcut olduğundan, isnat ve i‘râb gibi sistemlerin kullanılmasına gerek duyulmadığına dikkat çekilmiştir.Item İnciller tahrif edildi mi? Metin kritiği ve tercüme meselesi bağlamlarında bir değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 2019-04-17) Duygu, Zafer“Kitab-ı Mukaddes Kritiği” ifadesi, kutsal metinlerin bilimsel açıdan analiz edilmesi amacıyla geliştirilmiş birçok yöntemi kapsamaktadır. Metin kritiği bu yöntemlerden biridir ve mevcut el yazmalarının karşılaştırılması temelinde özgün metinlerin inşa edilmesine yönelik arayışları içermektedir. Bu yöntemin geleneksel İncil metinlerini ihtiva eden eski el yazmalarına uygulanması önemli sonuçlara ulaşmaya olanak vermektedir. Bir metnin bir dilden başka bir dile aktarılmasını tanımlayan tercüme faaliyeti ise eski metne yeni dilde yeniden hayat vermek anlamına gelmektedir. Ancak tercüme, kendisine has kusurlar da barındıran bir eylemdir. Nitekim Yunanca İncil metinleri çok eski tarihlerden itibaren birçok farklı dile tercüme edilmişlerdir. Bu makale, bir taraftan metin kritiği perspektifinden verilen örnekler, öte taraftan ise tercüme metinlere ilişkin birtakım tespitlerden hareketle, geleneksel İnciller’in tarihsel açıdan güvenilir belgeler olup olmadıkları sorusunu tartışmaktadır.Item Bursa Enarlı Zaviyesi Şeyhi Seyyid Mehmed Efendi ve manzum hac menâzilnâmesi(Uludağ Üniversitesi, 2019-02-13) Donuk, SuatKlasik Türk Edebiyatı nazım türlerinden biri hac menâzilnâmeleridir. Menâzilnâmelerde şair, hacı adaylarına seyahat güzergâhında yer alan menzillerin (konakların) su ve yiyecek durumu, bir önceki menzile mesafesi, insanlarının özellikleri gibi bilgilerini verir. Bu eserler Osmanlı coğrafyasının fizikî ve beşerî yapısı hakkında doğrudan bilgiler içerdikleri için oldukça önemlidir. Almanya Milli Kütüphanesi numara ms. or. oct. 1602’de kayıtlı el yazması nüshada Seyyid mahlaslı bir şair tarafından yazılmış menazilnâme türünde bir eser vardır. 1110 (1698/99) yılında yazılan eser, bu tarihten sekiz sene sonra vefat eden, Bursa Enarlı Zaviyesi Şeyhi Seyyid Mehmed Efendi tarafından kaleme alındığı izlenimi vermektedir. Mesnevî nazım şekliyle yazılan Manzum Hac Menazilnâmesi 145 beyitten meydana gelmiştir. Aruzun üç farklı uzun kalıbıyla yazılmıştır. Hac yolculuğunun ÜsküdarŞam etabında yer alan otuz yedi, Şam-Fâtıma Vadisi kısmında bulunan otuz altı konağı hakkında bilgiler içermektedir. Eser, menzil bilgilerinin yanı sıra yazıldığı dönemde cereyân eden adam kayırma, ahlâkî yozlaşma, rüşvet gibi sosyal ve idarî sorunları açıklıkla dile getirmesi, dinî-tasavvufî ve ahlâkî mesajlar içermesiyle diğer menâzilnâme örneklerinden ayrılmaktadır.Item Gazzâlî’nin usûl düşüncesinde te’vil(Uludağ Üniversitesi, 2019-04-24) Eşit, YusufTe’vil, kelâmcı yönteme göre elimize ulaşmış fıkıh usûlü kaynaklarında müstakil bir başlık olarak ilk defa Cüveynî’nin ele aldığı bir konudur. Te’vil mütekellim usûlünde lafzın manaya delaleti kapsamında ele alınmaktadır. Nass, zâhir ve mücmel olarak yapılan lafız taksimatında zâhir anlamın dışındaki lafzın muhtemel olduğu manalardan birinin tercih edilmesi olarak tanımlanan te’vilin muteber olması için belirli şartları taşıması gerekmektedir. Buna göre sahih ve bâtıl olarak ayrımı yapılan te’vilin Gazzâlî’nin düşüncesinde ayrıca fâsid kısmı da bulunmaktadır. Gazzâlî herhangi bir delil ile desteklenmeyen te’vili bâtıl, destelendiği delilin zâhir anlamdaki manayı tercihini gerektirecek kadar güçlü olmayan te’vili ise fâsid olarak görmektedir. Bu çalışma fukaha arasında önemli ihtilaf sebeplerinden biri olan te’vili Gazzâlî’nin usûl düşüncesindeki tanımı, türleri, şartlarını fürû örnekleri ile de zenginleştirerek ele almayı amaçlamaktadır.Item Bursa’da kalkan duvarlı camiler ve ön cephe düzenlemeleri(Uludağ Üniversitesi, 2019-02-14) Güler, SemraOsmanlı mimarisinde Bursa’ya özgü olarak bilinen kalkan duvarlı camiler; plan, malzeme, işçilik ve cephe düzenlemesi bakımından birbirine çok benzer. Ancak şüphesiz bu camilerin en dikkat çekici tarafı giriş cepheleridir. Üç kemer açıklıklı bu camilerin ön cephe duvarı, beden duvarlarını aşacak yükseklikte inşa edilmiş ve böylelikle Selçuklu mimarisindeki taç kapı görüntüsü verilmeye çalışılmıştır. Bursa’da tespit edilen 36 kalkan duvarlı caminin büyük çoğunluğu 15. yüzyılda mahalle mescidi olarak inşa edilmiştir. Daha sonradan camiye çevrilen bu eserlerin hepsi almaşık duvarlıdır. Ön cephelerindeki tuğla süslemeleriyle de fark yaratan bu camiler; Orta Asya, Selçuklu ve Osmanlı etkileriyle şekillenmiş, 15. yüzyıl Bursa’sında oldukça tutulmuş hattâ başka mimarî eserlere de örnek teşkil etmiştir. Ancak bu camiler 16. yüzyılda Bursa’da etkisini kaybederek bir daha tercih edilmemiştir.Item Rivayet türü tefsir mukaddimelerinin tefsir usûlü bilgisi bağlamında değeri (Hüseyin el-Begavî, Muhammed İbnü’l-Cevzî ve İbn Kesîr örneği)(Uludağ Üniversitesi, 2019-02-13) Bıyıkoğlu, Yakup; 0000-0003-0759-8634Tefsir usûlü ve ulûmu’l-Kur’ân’ın aslî kaynaklarından birisi tefsir kitaplarının mukaddime bölümleridir. Özellikle rivayet türü tefsirlerin mukaddimeleri bu hususta veri temininde ayrı bir önem arz etmektedir. Erken dönemde yazılması bağlamında rivayet tefsir türünün en bariz örneğini Taberî’de görmek mümkündür. Zira Taberî, tefsirinin evvelinde muhteva olarak zengin bir mukaddime ortaya koyar. Tedvin dönemi sonrası yazılan Taberî tefsiri başta olmak üzere, daha sonraki dönemlerdeki tefsirlerin mukaddimelerinde Kur’ân ilimlerine dair pek çok bilgiye ulaşabilir. Bu çalışmamızda yöntem olarak tefsir usûlü ile ilgili konuların tekâmülünü görmek için rivayet türü olması bağlamında Hüseyin el-Begavî, İbnü’l-Cevzî ve İbn Kesîr tefsirlerinin mukaddimelerini seçtik. Bunları kronolojik sıraya göre inceledik. Sonuç olarak mezkûr rivayet türü tefsir mukaddimelerindeki bilgilerden yola çıkarak bu tefsirlerin hangi usûl ve kaideler üzerinde yazılmış olduğu ortaya konulmuş olacaktır. Aynı zamanda bu çalışma ile tefsir usûl bilgilerinin hangi boyutlara vardığını görmek açısından son dönemlerde yazılan tefsir mukaddimelerinin tahlilinin teşvik edilmesi de hedeflenmektedirItem İnegöl adının menşei üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2019-02-13) Tarakçı, Muhammet; Bursa Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.; 0000-0002-9547-7535negöl’ün Türkler fethetmeden önceki adının “Melek Köyü” anlamındaki Angelokoma olduğu kabul edilmekle birlikte, İnegöl isminin kökeni hakkında üzerinde ittifak edilen bir açıklama bulunmamaktadır. Kimi araştırmacılar kelimenin başka bir dilden Türkçe’ye geçtiğini, yani yanlış semantik dönüşüm geçiren kelimenin aslının Angelocoma veya Linoe olduğunu savunmaktadırlar. Bazı araştırmacılar ise, kelimenin Türkçe kökenli olduğu iddiasındadır. Evliya Çelebi’nin Ezine (Cuma) Göl şeklindeki açıklamasının dışında, İnegöl’ün İne/Eyne (küçük) Göl, Ayna Göl, Ene (“iki yamaç arası düzlük”) Göl, İn (mağara anlamında) Göl kelimelerinden türediği de iddia edilmektedir. Kökeniyle ilgili bu farklı yaklaşımlara rağmen, araştırmaların neredeyse tamamı kelimeyi “ine” ve “Göl” şeklinde ikiye bölmekte ve bu kelimenin kökeniyle ilgili açıklamalarını “göl” ile ilişkilendirmektedir. Bu makale, yerleşik iki görüşün reddine dayalı iki temel iddia üzerine kurulmaktadır. Makalede reddedilecek görüşlerden ilki, İnegöl isminin “göl” ile ilişkilendirilmesidir. İnegöl isminin kökenine ilişkin burada önerilecek iddiayı, aslında bazı edebiyatçılarımız ses benzerliğine dayanarak daha önce dillendirmişlerdi. Ancak bu iddia ilk kez bu makalede akademik bir çalışma olarak açıklanmaya ve kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Makale, ikinci olarak, İnegöl’ün Türkler fethetmeden önceki ismi olan Angelokoma’nın, “Melek Köyü” şeklinde anlamlandırılmasını eleştirmekte ve alternatif bir mana önermektedir. Son olarak, makale ilkin Âşıkpaşazâde’nin Tevârih-i Âl-i Osman’ında geçen ve daha sonra bazı Osmanlı kroniklerinde ve çağdaş tarih kitaplarında da görülen İnegöl tekfuru Aya Nikola ismi üzerinde durmakta ve şu soruya ve benzerlerine cevap aramaktadır: İnegöl tekfuru olduğu söylenen Aya Nikola ismindeki “Aya” kelimesi “Aziz” anlamına geldiğine ve Hıristiyanlıkta azizlik ancak kilisenin onayıyla elde edilebildiğine göre, on üçüncü yüzyılda veya öncesinde Anadolu coğrafyasında “Aziz Nikola” isminde bir Hıristiyan azizi yaşamış mıdır? Bu ve benzeri soruların cevaplarını vermeye çalışan makale, Aya Nikola ismi ile İnegöl arasında bir ilişki kurarak söz konusu menşe tartışmasına alternatif bir açıklama getirmektedir.Item Hıristiyan iddialarına karşı Rabbi Hasday Crescas’ın Tevrat savunusu ve İncil eleştirisi(Uludağ Üniversitesi, 2018-04-18) Güç, Ahmet; Şengül, Fatma Seda; Bursa Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.XIII. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlar Yahudî dinine itirazlar yöneltme adına Rabbinik literatürü kullanmaya başlamışlardır. Bu kullanım iki yolla kendini göstermektedir. İlki Hıristiyanlığa ait hakikatlerini destekleme adına Yahudî kutsal kitap literatüründen deliller bulmaktır. İkincisi ise Yahudîlerin sahip olduğu bu literatürün geçersiz olduğunu anlatma çabasıdır. Hıristiyanlar genel anlamda, Yahudî kutsal metinlerini kabul etmekte; ancak onları “Eski Ahit” veya “Eski Tora” diye adlandırırken, kendi kutsal metinlerini ise “Yeni Ahit” veya “Yeni Tora” şeklinde isimlendirmektedirler. Hıristiyanların Yahudî kutsal metinlerine yaklaşımında genel hatlarıyla ikiye bölündüklerini söylemek mümkündür. Bir grup vahyin kaynağı ve mahiyeti açısından bir dereceye kadar Eski Tora’ya değer atfetmekte, öte yandan diğer grup, içeriğindeki çelişki ve birtakım kusurlara dikkat çekerek Yeni Tora’nın gelişiyle birlikte artık Eski Ahit’in geçersiz olduğunu vurgulamaktadır. Yaygın Hıristiyan inancına göre, İsa Mesih’le gelen Yeni Tora, Eski Tora’dan daha üstündür ve Eski Tora’nın eksiklerini gidererek onu mükemmelleştirmektedir. Yahudîler açısından bu durum kabul edilebilir değildir. Bu makale Hıristiyanların Tevrat’a yönelttikleri eleştirilere Yahudîlerin verdiği cevapları ve Yahudîlerin İncil’e yönelik eleştirilerini ele almaktadır.