2002 Bahar Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/16368
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Hayat(Uludağ Üniversitesi, 2002) Mollaoğlu, TuğçeItem Sessiz gölgeler(Uludağ Üniversitesi, 2002) Sarıoğlu, AyhanItem Ayrılığa sürgün(Uludağ Üniversitesi, 2002) Güzel, BerrinItem Yeni pragmatizm, hermeneutik ve postmodernizm(Uludağ Üniversitesi, 2002) Ömer, FundaYaklaşık iki bin yıl önce Platon kral-filozofları ya da filozof-kralları, başka bir deyişle, iyinin ve doğrunun idesine mazhar olmuş bu biricik ırkı, Devletin gerçek sahipleri olarak selamlarken, sanatçıları ve bilhassa şairleri gerçeği çarpıttıkları ve yurttaşları moral bakımdan ahlaksızlığa sürükledikleri gerekçesiyle, kimi zaman kibar ve nazik kimi zaman sert ve alaycı bir dille Devletinden kovmuştu. Çünkü, şairler, moral, epistemolojik ve toplumsal bilginin evrensel, tarih dışı, değişmez ve zorunlu temellerini sağlayan filozoflara karşıt olarak, illüzyon dünyasının ebedi sakinleriydiler.Item Tarih felsefesi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Pompa, Leon; Yavuz, AyşeTarihçiler insanın geçmişi, ne olduğu ve onun nasıl ve niçin olduğu ile ilgilenirler. Fakat geçmiş zor bir çalışma konusudur. O, algı eriminin ötesinde ve algının yetkinleştiği bilginin ölçütünü sağlamada başarısız olduğu sonuçlara yol açabilen araştırmanın özel metotlarını gerektirir. Onun içerikleri hemen hemen sınırsızdır ve tarihçinin savlarını doğru diye etkileyebilen, seçim kararlarını gerektirdiği için ayrıntının daha büyük ve daha küçük düzeylerinde çalışılabilir. O, bireysel geçmişin eylem deneyimlerini ve bizim herhangi bir doğru açıklamaya ulaşıp ulaşamayacağımızdan ya da onları anlayıp anlamadığımızdan emin olamayacağımız kendimizinkinden yeterince farklı olabilecek toplumları içerir. Sonuçta tarihçiler bulgularını, savlarının epistemolojik durumunu da etkileyebilen formlarda açıklamak zorundadırlar. Modern tarih felsefesi tüm bu zorluklarla ilgilenmektedir. Öncelikli sorun, objektif doğruluğa ulaşmak için tarihçilerin yeteneğinin araştırmanın her bir alanında ortaya çıkan zorluklarca ne kadar etkilendiğinin saptanmasıdır. Bu, bu bölümde, tarihçilerin kendilerine en azından felsefi bakımdan daha fazla problematik olduğunu düşündükleri aktiviteler ve muamelelerin şaşırtıcı yönü ile birlikte başlayan merkezi soru olacaktır.Item Sofistler ve retorik(Uludağ Üniversitesi, 2002) Nuyan, ElifAntik çağda geniş anlamıyla, dili ikna edecek biçimde kullanma sanatı olarak bilinen rhetorica, Eski Yunanca rhetorikos (konuşmacıya ilişkin olan, yetenekli bir konuşmacı olmaya uygun olan) sıfatından türeyen rhetorike tekhne (konuşmacının sanatı; konuşma sanatı-hem kuramsal hem de kılgısal anlamda) terimi ile karşılanır. "Retorik nedir?" sorusu oldukça tartışmalı bir sorudur. Eski Yunanlıların retorik. tanımlarına göz atacak olursak, sofist sokrates'in kaybolan bir retorik kitabında, onun bu sanatın, insanın bir yetisi (dynamis) olduğuna inandığı ve "retoriği, ikna etme işini gören bir işçi (peithous demiourgos)" olarak tanımladığı görülür.Item "Eleştiri" ile bakıldığında teknoloji, "mutluluk" mudur?(Uludağ Üniversitesi, 2002) Çiçekdağı, CanerGünümüz insanı artık alıştığı rahatlık ve konfor sağlayan araç ve gereçlerden pek ödün veremiyor. Elektrik, su, telefon vb. aygıtların kısa süreli kesilmelerine bile tahammül edemez bir duruma geldik. Özellikle cep telefonlarının yaygınlaştığı şu ortamda insanlarımız onsuz yapamaz bir hale gelmiştir. Çevremdeki kişilerin böylesine bir yaşam biçimini "rahatlık", dolayısıyla da "mutluluk" olarak algıladıklarını gözlemliyorum. Mutluluğun bu şekilde algılanışı, teknolojiyi kutsama ve giderek daha iyi bir yaşam biçimine doğru gittiğimiz anlayışını da içinde barındırmaktadır. Felsefeye uzak olan insanlara doğanın yok edilmesinden veya teknolojinin egemenliğinden söz ettiğimizde yukarıda bahsedilen türde değerlendirmeler yapılmaktadır.Item Düşünmek yaşamaktır(Uludağ Üniversitesi, 2002) Çüçen, A. Kadirİnsan diğer canlı varlıklar gibi, bir bedene sahip olması nedeniyle doğa yasalarına tabi bir varlıktır. Doğar, büyür ve ölür. Bu aşamalar, insanın yazgısıdır. İnsanın yazgısında her aşamanın belli ölçüde payı vardır. Biz buna biyolojik yazgı adını veriyoruz. Biyolojik yazgıdan kaçış yoktur; belki bu yazgıyı biraz uzatmak veya kısaltmak mümkündür. Yazgı sınırlı ve ölümlü bir süreçtir.Item Tasımsal şekillerin matematiksel saptanmasına dair(Uludağ Üniversitesi, 2002) Leibniz, Gottfried Wilhelm; Kahveci, KutsiBu durumlardan anlayan hiç kimsenin tasımın şekli. ve modlarıyla ilgilenen mantık bölümünün geometriksel şekilleri azaltabileceği den şüphe etmediğini düşünüyorum. Gerçektende bir kaç yetenekli insan kendilerini bu durumu ispatlamaya vermişlerdir. Ancak işe yarar modların sayısının henüz belirlenmemiş olduğu dikkate değer bir olgudur. Şimdi yapmaya çalışacağım da budur ve bu geometri için değerli olduğunu düşündüğüm bir iştir. Çünkü eğer düzenli nesnelerin sayısını belirleyen insanlar methedilirse - bunu düşünmenin keyifli olması dışında faydasızdır- ve eğer conchoid ya da cissoid'in ya da nadiren kullanılan diğer bazı şekillerin daha zarif özelliklerini aydınlatmak için matematiksel özellikleri değerli olan bir araştırma olduğu düşünülürse, sahip olduğumuz en kullanışlı ve mükemmel şey olan insan aklı matematiksel kanunlar altında ne kadar iyi açıklanabilecek.Item Dil, hakikat ve kaygı(Uludağ Üniversitesi, 2002) Inwood, Michael; Dalgıç, NezihaYorumlama dil ile yapılmamalıdır. Eğer o (dil) bozulmuşsa, işlevini tam yapmıyorsa, yetersizse, başlangıçta mevcut değilse ya da bir şeyin (konunun) acemiye açıklanması gerekiyorsa muhtemelen açık olan şeyler hakkında yorumumu yaparım. Fakat dil ifade ettiği mana ya da anlamdan ve yorumdan ortaya çıkar: 'kelimeler, anlamlara sahiptirler'. Kelimeler ve onların ifade ettiği varlıklar iki ayrı dünyada değildirler: kelimeler aslında varlıklardan söz ederler ve buna karşılık varlıklar anlamlar yüklüdür ve böylece kelimelerin oluşmasına neden olurlar. Heidegger'in görüşüne göre; dilin temel formu, Rede, konuşma ya da söylemdir. Konuşma, bir şey hakkında birisine yapılan söylemdir.Item Messkirch'in Aziz Martin Heidegger'i(Uludağ Üniversitesi, 2002) Inwood, Michael; Dalgıç, NezihaHeidegger her şeyden önce bir filozoftur. Siyaset bir sınır çizgisidir. Fakat 1930'ların başlarındaki karanlık olayı -Nazizme karışmasını- unutamayız. Bu olay, Heidegger'in felsefesi hakkında bize ne söylemektedir? Buna karşılık onun felsefesi o olay hakkında ne söylemektedir? Fazla bir şey değil. 1948'de Heidegger eski öğrencisi Herbert Marcuse'ye, 1933'te Nasyonal Sosyalizmden, bütününde yaşamın tinsel yenilenmesini, sosyal düşmanlıklardan uzlaşmasını ve Batı Dasein'ının komünizm tehlikesinden kurtuluşunu beklediğini yazdı. Onun taraftarlarından bazıları, Nazizmin bu dönemde komünizme tek alternatif olduğu temelindeki kararını doğrularlar, Niçin komünizme karşı Nazizm tercih edilir?Item Seduction(Uludağ Üniversitesi, 2002) Gündüz, OlgunItem Nietzsche'nin nihilizmi alt etme projesi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Küçükalp, KasımGeç 19.yy. filozof olarak Nietzsche, çağının hemen her şeyine; varlık bilgi, ahlak, siyaset anlayışına, kurumlarına toptan bir karşı çıkışı sergilemektedir. Nietzsche'nin felsefesinin bu yönünden hareketle onun felsefesini yalnızca bir karşı çıkış felsefesi olarak görmek, Nietzsche'nin felsefesini anlamamak ya da daha iyimser bir dille ifade edecek olursak, eksik anlamak anlamına gelir. Nietzsche yapmış olduğu eleştirilerde ve yorumlarda sadece durum tespiti yapmakla kalmaz, aynı zamanda eleştiriye konu ettiği metafizik geleneğin bir şeceresini de çıkarır. Çünkü Nietzsche'ye göre kendi çağının içinde bulunduğu nihilist dönemin geriye doğru mantıksal takibi bizi bu metafizik geleneğin başına götürür.Item İyi ve kötünün ötesinde Nietzsche(Uludağ Üniversitesi, 2002) Erbil, Metinİnsanlara geldiğimde, onları bir eski büyüklenme üzere kurulmuş gördüm. Hepsi de, insan için " iyi ve kötü" olan şeyleri çoktandır bildiğini sanıyordu. Uykularını kaçırdım, şöyle öğrettiğimde : İyi ile kötünün daha ne olduğunu kimse bilmiyor. Meğerki yaratıcı ola ! 19.yy felsefesine ve bu dönemden sonraki felsefe geleneğine - ancak 20. yy' dan sonra anlaşılabilmesine karşın- damgasını vuran Nietzsche' nin, bütün felsefesinin özeti olabilecek nitelikteki bu sözleri ile başlıyorum bu yazıya.Item Nietzsche ve felsefesi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Demirtaş, PınarNietzsche'nin yapmak istediği felsefenin temelinde yatan fikir Batı Metafiziğinin çöküşü ve Tanrı'nın ölümüdür. Nietzsche metafiziğin en üstünde olan kişi, diğer bir deyişle son metafizikçidir. Ortaya koyduğu metafizik, içinde bir ters çevrilmişlik taşır. Yaptığı felsefede duyulur dünya ve duyulur üstü dünya yer değiştirmiştir. Gelenekten gelen duyu üstünün değeri fikri ortadan kalkmış ve eğer varolana yani gerçek dünyaya yüklenmiştir. Artık yapılacak olan duyulur-üstünü, geleneğin metafizik alanına bırakmayacaktır. Duyulur dünyada Tanrı somutlaşacak ve ölecektir. Burada yapılan temel somutlaştırmanın nedeni, Tanrı’nın yok oluşunun açıklamasını karşılamaktır.Item Büyük öğle(Uludağ Üniversitesi, 2002) Ekinci, HediyeNietzsche doğallığını kaybetmiş bir kültürle hesaplaşmaktadır. Bu doğallık yitimi ise Sokrates sonrası filozofların güç istemine, içgüdülere karşı onu dizginleyecek aklı koymaları ile başlamıştır. Sokrates' in temsil ettiği İskenderiye kültürü; insan aklının ve bilimin sınırsız gücüne olan güvenin ama ayn zamanda insanın içgüdülerine olan güvensizliğin bir sonucudur.Item Nar Mesel(Uludağ Üniversitesi, 2002) Bilmiş, UğurBu Narla uğraşmak ne ola ki Nardan yare, yardan da Başka yere gidilmez. Kimse yalnızım demez; şu yazı da olmasa. Hüznün halleri, öyle kolay bilinmez. Bu gülden bülbüle gitmeler ne ola ki Canda acı, kalpte yokluk. Böyle çıkınsız, alıp başın gidilmez Saklı Zamanlar' da bir kapı gıcırtısı. Çok söylenmiş, az yaşanmış ten Vay aşıksan! Öyle kolay gülünmez.Item Mitos ve felsefe ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2002) Becermen, MetinÇağımız her şeyin ussallaştırılmaya çalışıldığı bir ortamda iki dünya savaşı ve sayısız bölgesel savaşlar yaşadı ve yaşıyor. Savaşlar ve şiddet her yönüyle ussal bir temele dayandırılarak devam ediyor. İnsan kendi varoluş alanından, kendi insansal olanaklarından gittikçe uzaklaşıyor. Doğada yapılan her yıkım , aynı zamanda, insan dünyasında da büyük hasarlara, onarılmaz yaralara yol açıyor. Her savaşın sonunda aç, evsiz ve yardıma muhtaç insanların sayısı gittikçe artıyor. Milyonlarca insan açlığın pençesinde ölümle burun buruna yaşamakta. Buna karşın silahlanma ve yıkımlar devam ediyor ve yapılanlar da ussal bir temele oturtulabilir.Item Bilim ve felsefe ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2002) A. Kadir, ÇüçenBu yazımızda felsefe ve bilim ilişkisini ele alarak, bilim ve felsefenin ne tür bir etkinlik olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.' Böylelikle günümüz insanının çeşitli gerekçelerle bilime verdiği değeri niçin felsefeye vermediğini araştırabiliriz. Acaba gerçekten bilim doğruyu, hakikati ve gerçeği veriyor mu? Bilim özellikle Tanzimat sonrası Türk Aydını için önemli olurken, bilimin arka planını oluşturan ve bilimin olma koşulunu sağlayan felsefi düşünce niçin küçümsenmektedir? Gerçekten felsefe bir işe yaramaz mı? Neden kültürümüz soyut düşünmeye önem vermemektedir? Tüm bu sorulara cevap verebilmek için felsefe ve bilim ilişkisini ortaya koymak gerekir. Böylece bilimden ve felsefeden ne anlaşılması gerektiği açığa çıkmış olur.