1992 Cilt 19 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22055
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Kalsiyum kanal blokerlerinin nörolojide kullanımı(Uludağ Üniversitesi, 1992) Turan, Ömer Faruk; Balkır, Nihat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Klinik çalışmalar kalsiyum kanal blokerinin (KBB) anevrizmal subaraknoid kanamaya sekonder vazospazma bağlı kötü nörolojik gidişi azaldığı ve önlediğini düşünülmektedir. KKB nin akut serebral iskemik infarktı nörolojik gidişi düzeltmedeki terapötik rolü için halen ilave bilgilerin desteği gereklidir. Flunarizin ve nifedipinin intraktabl epilepsili hastaların tedavisinde faydalı ilaç olduğu belirtilmektedir. KBB leri migren profilaksisi ve küme baş ağrısı tedavisinde etkilidirler. Son olarak, Flunarizinin vertigoda etkili olduğu gösterilmiştir.Item KOAH'lı hastalarda değişik yollarla verilen teofilinin tedavideki etkinliği(Uludağ Üniversitesi, 1992) Karadağ, Mehmet; Özyardımcı, Nihat; Gözü, R. Oktay; Ege, Ercüment; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı.Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniğinde 40 olguya, üç ayrı yoldan (oral, intravenöz ve inhalasyon) Teofilin uygulanmış ve bu olgularda solunum fonksiyon testi kan teofilin düzeyi ve trakea lavajı teofilin düzeyi ölçülerek korelasyon ile araştırılmış, teofilinin hangi yolla daha etkin olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Bu makalede olguların laboratuvar sonuçları ve bu sonuçların korrelasyonları tartışılmış ve takdim edilmiştir.Item Serum tiroglobulin düzeyinin klinik tanıda yeri ve önemi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Öztürk, Emel; Güneş, İlknur; Sarıkaya, İsmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.Bu makalede tiroglobulin salınımını düzenleyen mekanizmalar ve serum tiroglobulin ölçümlerinin klinik değeri vurgulanmış çeşitli patolojilerdeki tanısal uygulama alanları tartışılmış ve konu ile ilgili literatür gözden geçirilmiştir.Item Fibronektin ve fibronektin reseptörü(Uludağ Üniversitesi, 1992) Güler, Asuman H.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.Hücre dışı matriks elemanlarından olan fibronektin (F), bir gliko proteindir. Son yıllarda çeşitli hücresel olaylarda (hücrelerin tutunması, yayımı, fagositoz ve hücre morfolojisi) önemli rolü olduğu anlaşılmıştır. Hücre-hücre, hücre-substrat ilişkilerinde, adeta bir aracı görevi yaparak ilişkiyi sağlar. Bu derler de F'in tipleri, sentezi, işlevleri, ligandların ile olan ilişkilerinden ve kısaca molekül yapısından söz edildi. Ayrıca hücre ile ilişkisinin reseptör düzeyinde olduğu ve 140.000 daltonlar bir intrensek zar proteininin fibronektin reseptörü olarak işlev gördüğü belirtildi.Item Paratestikuler rabdomyosarkoma(Uludağ Üniversitesi, 1992) Yerci, Ömer; Erol, Oktan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Paratestikuler rabdomyosarkoma (RMS) çocukluk çağının nadir tümörüdür. Kaynaklarda genellikle ufak gruplar halinde, tümörün evresi ve tedavi yöntemlerini içeren makaleler bulduk. Laboratuvarımızda 1975'den beri sadece iki olgu gördük. Bunlar 3 ve 15 yaşlarında erkek çocuklara ait olup aynı hafta içerisinde laboratuvara getirildi. Olgulardan biri pleomorfik, diğeri alveolar rabdonıyosarkoma idi.Item Kolon kanseri ile birlikte olan bir familyal polipozis koli olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1992) Kaya, Ekrem; Duman, Hakan; Karagöz, Cengiz; Yılmazlar, Tuncay; Zorluoğlu, Abdullah; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.Kliniğimizde kolon kanseri ile birlikte olan familyal polipozis kolili bir hastaya total kolektomi, ileorectal anastomosis (İRA) ve geçici ileostomi prosedürü uyguladık. Bu yayında bu tip olgularda total kolektomi ve IRA 'nın diğer ameliyat prosedürlerine olan üstünlüğü ve postoperatif takiple periyodik endoskopik rektal muayenenin önemi vurgulandı.Item Transatrioseptal yolla mitral kapak cerrahisi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Özler, Azmi; Kalangos, Doli; Çimen, Serdar; Yerlioğlu, Enver; Canik, Sevim1980-1990 yılları arasında İstanbul Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi'nde 83 olguya transatrial septal yolla mitral kapaga cerrahi girişimde bulunulmuştur. Olguların 49 tanesi kadın (% 59), 34 tanesi erkek (% 41), yaş dağılımı kadınlarda ortalama 30 ( 19-40), erkeklerde 36 (21- 50), olguların cerrahi anatomik dağılımı 29 olgu daha önce mitral commissurotomy geçmiş (% 34), 23 olguda mitral yetmezligi (% 27. 7), 34 olguda mitral darlığı, mitral yetmezligi mevcuttu. İlave lezyon olarak( 7 glguda atrial septal defekt (% 8.4), 43 olguda triküspid yetmezliği vardı (% 51.8). Cerrahi girişim olarak 75 olguya mitrale mekanik yapay kapak (% 90.3), 4 olguya bioprotez (% 4.8), 3 olguya açık commissurotomy, 1 olguya carlos duran ring annuloplasty uygulanmış, 7 olguda ASD yama ile tamir edilmiş, 43 olguda aynı anda triküspit kapağa müdahale edilmiş (2 olguya mekanik kapak, 28 olguya dewege annuloplasti, 3 olguya puig massana annuloplasty, 1 olguya bioprotez takılmıştır). Postop dönemde 2 olguda A-V tam blok oluşarak kalıcı pacemaker implantasyonu gerektirmiştir. Tüm olgularda mortalite % 6.02'dir.Item Kalıcı pacemaker ve endikasyonları (bir olgu nedeniyle)(Uludağ Üniversitesi, 1992) Cordan, Jale; Gemici, Kani; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.56 yaşında, 5 yıldır zaman zaman senkop, başdönmesi, halsizlik şikayetleri ile tedavi gören, klinigimize başvurduğunda Il. 0 A-V Blok (Mobitz Tip ll) tanısı alarak kalıcı Leptos M(VVI) Pacemaker konulan Aterosklerotik bir olgu sunulmuştur. Literatür ışığında kalıcı pacemaker endikasyonları gözden geçirilmiştir.Item Çocuk ve adölesan dönemindeki sporcularda egzersizle ortaya çıkan bronkospazm(Uludağ Üniversitesi, 1992) Çelebi, Bilal; Sapan, Nihat; Küçükoğlu, Selçuk; Songür, Semih; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Spor Hekimliği Bilim Dalı.Egzersizle ortaya çıkan bronkospazm ağır egzersizden sonra gelişen geçici hava yolları aktivitesindeki artış şeklinde tanımlanmakta olup astımlı olgular yanında, herhangi bir yakınma hissetmeyen sporcular arasında da görülmekte ve bu sporcuların performansını etkileyebilmektedir. Çeşitli ülkelerde yüksek performansa ulaşmış -sporcularda yapılan çalışmalarda, egzersizle ortaya kan bronkospazm oranının % 2.8 ile % 14 arasında değiştiği gösterilmiştir. Bu çalışmada Bursa DSİ Nilüferspor Klübünde spor yapan, anamnez ve fizik muayene ile atopik hastalığı saptanmayan 10-16 yaş grubundaki 129 sporcu egzersizle ortaya çıkmış bronkospazm yönünden değerlendirildi. Bu amaçla sporcuların egzersiz öncesi ve sonrası Ekspiratuvar Zirve Akım Hızı değerleri tespit edildi. Egzersiz sonrasında yapılan ölçümlerde, egzersiz öncesine göre % 10 ya da daha fazla oranda azalma gösteren sporcular egzersize bağlı bronkospazmın bulunduğu kabul edildi. Bursa DSİ Nilüfer Spor Kulübünde spor yapan 129 sporcudan 6'sında (% 4.6) egzersizle ortaya çıkan bronkospazm saptandı. Bu sporcuların egzersizle ortaya çıkan bronkospazm konusunda bilgilendirilmeleri ve tedavi önerilmesi durumunda gerçek performansına ulaşabilecekleri açıktır. Bu nedenle sporcu sağlığı ve performansı açısından bütün sporcuların egzersize bağlı bronkospazm konusunda taranmasını önermekteyiz.Item Elektif kolon operasyonlarında sistemik seftriakson-ornidazol kombinasyonu profilaksisi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Yılmazlar, Tuncay; Zorluoğlu, Abdullah; Duman, Hakan; Akbulut, Erol; Kızıl, Ayhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalında 1991 yılında (12 ay) değişik kolon-rektum patolojisi nedeni ile yatırılan 38 olguda; 3 günlük klasik barsak hazırlığı takiben preop, postop 12. ve 24. saatlerde (3 doz) olmak üzere Seftriakson (I gr) + Omidazol (0.5 gr) kombinasyonu (IV) sistemik profilaksi amacıyla uygulanmıştır. Toplam 3 olguda (% 7.8) yara enfeksiyonu gelişmiştir. Sonuç olarak; kolon cerrahisinde seftriakson-omidazol kombinasyonunun, uygun kemoprofilaktik ajanlar olduğu kanısına varılmıştır.Item Çocukluk çağı diyaralerinin rotavirus salmonella ve ETEC yönünden değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Helvacı, Safiye; Mıstık, Reşit; Gedikoğlu, Suna; Akdiş, Cezmi; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Mikrobiyoloji Anabilim Dalı.0-5 yaş arası 261 diyareli çocuğun dışkısı Rotavirus, Salmonella ve tennostabil toksin (ST) oluşturan enterotoksijenik E.coli (ETEC) yönünden incelendi. Olguların 92'sinde Rotavirus (% 35.2) 65'inde Salmonella (% 24.9) saptandı. Izole edilen Salmonella'ların 62'si S. typhimurium, ikisi S. enteritidis, biri S. augustenburg (Türkiye'de ilk izolasyon) idi. Olgulardan ETEC (ST) suşu izole edilmedi.Item Propafenon'un antiaritmik etkinliği(Uludağ Üniversitesi, 1992) Çobanoğlu, Nedim; Cordan, Jale; Sakar, Mehmet; Aydınlar, Ali; Güllülü, Sümeyye; Öztürk, Mahmut; Özkalemkaş, Fahir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.1. Propafenon uygulanan tüm VPS'Iü olgular değerlendirildiğinde yeterli cevap % 94'tür. 14 olguda VPS'ler tamamen kayboldular, 1 olguda VPS'ler % 50'den fazla azaldılar, 1 olguda VPS'ler % 50'den az azaldılar. 2. Paroksismal supraventriküler taşikardili olgularda başarı oranı % 75'tir. 3. Propafenon'un kalp hızına ve arteriyel tansiyona anlamlı bir etkisi yoktur. 4. Elektrokardiyografik olarak PR-intervalinde ve QRS-kompleksi süresinde uzama meydana gelmektedir. 5. Hemogram, idrar tahlili ve biyokimyasal değerlerde anlamlı bir değişiklik olmamaktadır. 6. Hastaların hiçbirisinde önemli bir yan etki gözlenmedi.Item Elektif kolesistektomilerde drenajın yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Yılmazlar, Tuncay; Zorluoğlu, Abdullah; Güneş, İlknur; Kızıl, Ayhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalında 35 elektif kolesistektomi olgusunda prospektif bir çalışma ile safra sızıntısını görüntülemek için kolesintigrafi yöntemi uygulanarak rutin dren kullanımının gerekliliği araştırıldı. Bu amaçla olgular operasyondaki safra sızıntısı veya şüphesine göre dren gerektiren 10 olgu (Grup I); safra sızıntısı veya şüphesi olmayan drenli 10 olgu (Grup Il) ve drensiz 15 olgu (Grup lll) olmak üzere 3 grupta ele alındı. Sintigrafik olarak toplam % 15'inde safra sızıntısı saptanan olgularımızın asemptomatik seyretti. Kolesistektomi sonrası meydana gelen safra sızıntısının çoğu kez sorunsuz kaldığı, bu nedenle komplike olmayan elektif kolesistektomilerde rutin drenajın gereksiz olduğu sonucuna varıldı.Item Subaraknoid kanamalar (125 olgunun takdimi)(Uludağ Üniversitesi, 1992) Doygun, Muammer; Seçkin, Basri; İpekoğlu, Zeki; Bora, İbrahim; Zarifoğlu, Mehmet; Turan, Faruk; Korfalı, Ender; Aksoy, Kaya; Cordan, Teoman; Balkır, Nihat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.Çalışmaya, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji ve Nöroşirürji kliniklerinde Ocak 1985-Aralık 1990 tarihleri arasında yatırılarak tetkik ve tedavileri yapılan 125 Subaraknoid Kanama (SAK) olgusu alındı. Olgular 1 - klinik semptomatolojileri, Hunt ve Hess'e göre Grade'leri, nöroradyolojik inceleme sonuçları takip ve tedavi sonuçları gibi değişik parametrelerle değerlendirildi. Hastaların ilk değerlendirmede % 8.8'i Grade I, % 34.4'ü Grade Il, % 32'si Grade III, % 12'si Grade IV, % 12.8'i Grade V idi. Olguların 116'nın Komputerize Tomografilerinde (KT) % 79.3'ünde SAK veya SAK ile ilgili patolojiler saptandı. 125 hastanın 77'sine 4 kanal anjiografi yapıldı. Anjiyografi yapıları hastaların % 76'da (58 hastada) kanama nedeni olacak patoloji bulundu. Postoperalif genel mortalite % 12.2, Grade'de % 0, grade Il'de % 10, grade lll'de % 9.5, grade IV'de ise % 33.3 idi. Yüksek grade nedeni ile opere edilmeyen ya da anjiografide patoloji tespit edilmeyen hastalarda ise mortalite oranı % 39.5 bulundu.Item Koroner arter bypass cerrahisinin solunum fonksiyon testlerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Özler, Azmi; Çimen, Serdar; Bilgen, Fuat; Yerlioğlu, Enver; Çınar, Bayer; Kudsioğlu, Türkan; Takımoğlu, AyşenAçık kalp ameliyatından sonra solunum fonksiyon testlerindeki düşüş ve bu azalmanın hastaların postoperafuar seyrine etkisini araştırmak amacıyla 39 aorta-koroner bypass ameliyatı olmuş, hasta prospektif olarak incelendi. Ayrıca internal mammary arterinin (IMA) kullanımının ilave bir kısıtlayıcı etken olup olmadığı araştırıldı. Tüm hastalara ameliyattan bir gün önce ve taburcu olmadan bir gün sonra solunum fonksiyon testleri yaptırıldı. Ayrıca perop. anestezi almadan önce ve taburcu edilmeden bir gün önce arteriyel kan gazları incelendi. 25 olguda preop. dönemde hafif ve orta derecede obstrüktif ve restriktif tarzda solunum yetersizliği vardı. Diğer hastalarda bir özellik yoktu. Postoperalif 8-10. günlerde solunum fonksiyonları (FVC, FEVI, MMV) . % 30 civarında ve arteriyel PaO2 % 20 civarında azaldı. IMA kullanılan hastalarda sadece PaO2 de daha fazla düşüş görülmesine rağmen anlamlı sonuç çıkmadı. Hastalarımız 9-11. günlerde taburcu oldular. Sonuç olarak ameliyat öncesi devrede solunum fonksiyon testleri ileri derecede bozuk olmayan hastalar, koroner bypass cerrahisinden sonra ortaya çıkan solunum fonksiyonlarındaki azalmayı rahatlıkla tolere edebilmekledirler ve IMA kullanımı kısıtlayıcı bir faktör değildir.Item Fallot total korreksiyon sonrası reoperasyonlar(Uludağ Üniversitesi, 1992) Özler, Azmi; Bilgen, Fuat; Arkan, İzzet; Kopman, Ercümentİstanbul Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi'nde 1963-1989 yılları arasında fallot tetralojisi nedeniyle total korreksiyon yapılan ve hastane mortalitesi dışında kalan olgu sayısı 273'tür. Bu olgulardan 5 tanesi reopere edilmiştir (% 1.83 ). Reoperasyon nedeni 3 olguda rezidüel ventriküler septal defect, bir olguda rezidüel VSD ve transannuler perikard yama anevrizması, bir olguda ise triküspid kapak endokarditine bağlı triküspid yetmezliği olmuştur. Reoperasyonlarda 2 olguda VSD yama ile tamir edilmiş, bir olguda ilave olarak triküspide Dewega annuloplasti yapılmış, bir olguda VSD kapatılması ve anevrizmektomi uygulanmış, bir olguda ise triküspid kapak replasmanı yapılmıştır. Ameliyat sonu dönemde bir olguda uzamış mekanik ventilasyon, bir olguda A-V tam blok nedeniyle kalıcı pacemaker implantasyonu gerekmiştir. Hasta mortalitesi yoktur.Item Akut el yanıklarının tedavisinde aldığımız sonuçlar(Uludağ Üniversitesi, 1992) Kışlaoğlu, Erol; Kahveci, Ramazan; Özdemir, Ali; Yüksel, Fuat1986-1991 yılları arasında GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Plastik Cerrahi Kliniği ve Yanık Merkezinde yatırılarak tedavi edilen 64 olgudaki 90 el yanığı retrospektif olarak incelenmiştir. Akut el yanıklarının tedavisinde; hastanın yaşı, mesleği, genel durumu, yanığın genişliği, lokalizasyon, derinliği, eşlik eden yaralanmalar göz önüne alınmış kişiye uygun tedavi seçilerek uygulanmıştır. Elde ettiğimiz sonuçlar literatür verilerinin ışığında gözden geçirilmiştir.Item Ağrılı omuz tedavisinde balneoterapinin yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Yurtkuran, Merih; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı.42 ağrılı omuzlu hasta rastgele yöntemle iki gruba ayrıldı. I. gruptaki (n:21) hastalara balneoterapi uygulandı. Il. gruptaki (n:21) hastalara ultrason uygulaması yapıldı. Ağrı, basmakla duyarlılık, omuz eklemi hareket açıklığı çalışma parametreleri idi. İki haftalık tedavi bitiminde omuz eklem hareket açıklığında balneoterapi uygulanan hasta grubunda, ultrason uygulanan hasta grubundan istatistiksel anlamlı farklı bir düzelme görüldü. Ağrı ve basmakla duyarlılık parametreleri ise her iki grupta da düzelmişti.Item Skuamöz akciğer kanserli bir hastada ve ailesinde sitogenetik değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 1992) Egeli, Ünal; Karadağ, Mehmet; Özyardımcı, Nihat; Memik, Faruk; Türkel, Berrin; Uludağ Üniversitesi/Fen Fakültesi/Genel Biyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Bu çalışmada skuamöz akciğer kanserli (SQC) bir hastada ve onun birinci derece yakınlarında sitogenetik değerlendirme yapıldı. Periferik kan lenfasit kültürlerinden G-bantlama yöntemi ile yapılan sitogenetik değerlendirme sonucunda gap ve lank şeklindeki kromozom kusurlarının ve ortak frajil bölge ekspresyonunun arttığı gözlendi. Frajil bölgeler arasında en sık olarak fra(3) (p14) ekspresyonu belirlendi.Item Kobaylarda deriye uygulanan "krom oksit"in böbrekler üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Güler, Asuman H.; Genç, Zehra; Dirican, Melahat; Ediz, Bülent; Uludağ, Sumru; Özkan, Kemal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Bilim Dalı.Krom (Cr) organizma için esansiyel bir elementtir. Ama fazla alındığında toksik etkileri görülebilir. Özellikle deride aşırı duyarlılık reaksiyonIarına yol açan Cr, deriden emilime uğrayıp, sistemik etkilerde gösterebilir. Bu araştırma, derisine krom oksit (CrO3) uygulanan (n =25) ve uygulanmayan (n =25) kobay gruplan üzerinde gerçekleştirildi. 21 gün CrO3 uygulandıktan sonra, tüm kobayların serumlarında böbrek işlevlerini gösteren bazı biyokimyasal parametreler (üre, kreatinin, sodyum, potasyum klorür, kalsiyum, fosfor vb.) ölçüldü. Sonra glukoz ve üre ile bu parametrelerin korelasyon ile araştırıldı. Sonuçta, deriden absorbe olan kromun özellikle kan glukozu ve insülin üzerindeki etkilerine ikincil, bu parametrelerde değişimlere yol açtığı kanısına varıldı. Kromun böbrek üzerindeki zararlı etkilerinin ise minimal düzeyde olduğu gözlendi.