1991 Cilt 18 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22050
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Vekuronyum ve Pankuronyumun çocuklarda entübasyon dozlarının karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1991) Özcan, Berin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.Bu çalışmada çocuklara endotrakeal entübasyon için yeni bir non depolarizan kas gevşetici olan Vekuronyum Bromür (Norcuron ORG NC 45) 0.07 mg/kg. ve Pankuronyum Bromür (PAVULON) 0.12 mg/kg. dozlarında verilmiştir. Her iki kas gevşeticinin etki başlama ve devam süreleri ile hemodinamik etkileri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Sonuçlar, literatür bilgileri gözden geçirilerek tartışılmıştır.Item Anorektal malformasyonlarda radyodiagnostik yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 1991) Parlak, Müfit; Elçin, Fadıl; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Anorektal malformasyonlarda 1980'li yıllara gelinceye kadar konvansiyonel radyolojik yöntemler kullanılmıştır. 1980'li yıllarda yaygınlaşan US, BT ve MR görüntüleme yöntemleri ile anorektal yapılar ve eşlik eden oluşumlar direkt olarak görüntülenmekte, bu yöntemler postoperatif değerlendirmede de yararlı olmaktadır. Bu yazıda modern görüntüleme yöntemleri ile ilgili literatür özetlenmekte, US, BT ve MR görüntüleme yöntemlerinin konvansiyonel yöntemlere üstünlüğü vurgulanmaktadır.Item Klinik biyokimyada yöntemlerin kalite kontrolü(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güler, Asuman H.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.Bir laboratuvarın verdiği sonuçların güvenilirliği, öncelikle o laboratuvarda kullanılan yöntemlerin belirli kurallara göre, kalite kontroldan geçmesine bağlıdır. Klinik biyokimyacı ister yeni bir yöntem oluştururken, isterse hazır kitleri değerlendirirken, bazı analitik işlemleri yapmak ve sonuçlarını değerlendirmek zorundadır. Ancak bundan sonra o yöntemin kabulü ve laboratuvarda kullanılması uygun olur. Burada bir klinik biyokimya laboratuvarında yeni kurulan yöntemlerin kalite kontrolunu yaparken nasıl bir yol izlenmesi gerektiği kısaca anlatılmaya çalışılmıştır. Aynı kriterler, hazır biyokimyasal kitlerin yöntemlerinin irdelenmesinde de kullanılmalıdır.Item Tümör invazyon ve metastazları(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güler, Asuman H.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.İnsanlardaki "malign" olayların çoğunda başlıca ölüm sebebi metastazlardır. Metastaz yapan tümör hücresi, invazyon ve metastazlarının birçok devresinde hücre dışı matriks'le ilişki kurmak zorunda kalır. Matriks'in özel bir kısmı olan bazal membran (BM), invaziv tümörlerin ilerlemesinde ve hematojen yayımında çok önemli bir rol oynar. Tümör hücrelerinin matriks'le olan biyokimyasal ilişkileri tam olarak açıklandığı zaman, invazyon ve metastazların da esas mekanizması anlaşılacaktır. "Malign" hastalıklarda rol oynayan özgün biyokimyasal faktörlerin saptanması olasıdır. Bunların belirlenmesi ile, bu hastalıkların tanı ve tedavisinde daha başarılı sonuçlar elde edilebilir.Item Harlequin fetus(Uludağ Üniversitesi, 1991) Kayıhan, Günseli; Eralp, Özgen; Hacımustafaoğlu, Mustafa; Köksal, Nilgün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Ichthyosiform dermatazlar klinik olarak kuru ve soyulan deri ile karakterli bir deri hastalığı grubudur. Harlequin fetus tüm ichthyosislerden en ağır şeklidir, nadir görülür ve otosomal resesif geçer. Kliniğimizde yatan harlequin ichthyosisli olgu sunuldu. Hastalığın klinik özelikleri ve gelişimi gözden geçirildi.Item Gonadoblastoma(Uludağ Üniversitesi, 1991) Tolunay, Şahsine; Özuysal, Sema; Erol, Oktan; Yerci, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Gonadoblastoma hemen her zaman disgenetik gonadlardan gelişen ve nadir görülen bir tümördür. 15 yaşında ve karyotipi 46 XY olan bir kız hastada gonadektomi materyallerinde bilateral gonadoplastoma tesbit edilmiş ve Anabilim dalımızın 14 senelik kayıtları içerisinde saptadığımız tek olgu olması nedeniyle kaynaklar gözden geçirilerek yayınlanmıştır.Item Bilateral pulmoner arter anevrizması (Olgu sunumu)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Parlak, Müfit; Adapınar, Baki; Sadıkoğlu, Yurtkuran; Tuncel, Ercan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Behçet hastalığı nedeniyle takip edilen hasta öksürük, hemoptizi, nefes darlığı yakınmaları ile göğüs hastalıkları kliniğine başvurdu. Göğüs röntgenogramında her iki hilusta uniform yapıda yer kaplayan kitle lezyonları dikkati çekmekteydi. "Hilum overlie sign" pozitif olarak saptandı. Daha sonra yapılan toraks BT incelemesinde her iki pulmoner arter anevrizması olabileceği düşünüldü. Hastanın genel durumunun çok kötü olması nedeniyle pulmoner anjiografi yapılamadı. Ancak BT incelemesi yapılarak bilateral pulmoner arter anevrizma tanısı desteklendi. Bilateral pulmoner arter anevrizmasının çok nadir görülmesi nedeniyle olgumuzu sunmayı amaçladık.Item Milroy hastalığı (Bir olgu bildirimi)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Hacımustafaoğlu, Mustafa; Köksal, Nilgün; Eralp, Özgen; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Milroy hastalığı başlıca klinik özelliği alt ekstremitelerin bir veya ikisinde kronik lenfödem olan nadir bir durumdur. Yeni doğan döneminde tanı koyduğumuz ve 12 ay izlediğimiz bir Milroy hastalığı olgusu sunuldu ve kaynaklar taranarak tartışıldı.Item Beyin sapı hemorajileri (Klinik, CT lokalizasyonları ve prognoz açısından yaklaşım)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Bora, İbrahim; Turan, Faruk; Zarifoğlu, Mehmet; Balkır, Nihat; Oğul, Erhan; Sadıkoğlu, Sadık; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.Bu çalışmada, CT ile beyin sapı hematomu tanısı konulan 24 olgu klinik, CT lokalizasyonları ve prognoz açısından incelenmiş ve sonuçlar literatür ışığı altında tartışılmıştır.Item İsofluran'ın bazı karaciğer fonksiyon testleri üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Tokat, Oğuz; Özcan, Berin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.Bu çalışmada, Isofluran 'ın bazı karaciğer fonksiyon testleri üzerine olan etkileri değişik zaman dilimlerinde kıyaslamalı olarak incelenmiş ve elde edilen sonuçlar tartışılmıştır.Item Dermatomyozitte distrofik kalsifikasyonlar (Bir olgu bildirimi)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Köksal, Nilgün; Eralp, Özgen; Okan, Mehmet; Gülen, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Juvenil dermatomyozitis iskelet kaslarını ve deriyi tutan nonsupuratif enflamatuar bir kollagen doku hastalığıdır. Juvenil dermatomyozitisin seyri sırasında % 40-70 oranında distrofik kalsifikasyonlar görülür. Kliniğimizde yatan distrofik kalsifikasyonlar ve eklem kontraktürleriyle komplike bir dermatomyozit olgusu sunuldu ve kaynaklar taranarak tartışıldı.Item Yaşlılık çağı üriner sistem enfeksiyonlarında günde tek doz Seftriakson kullanılması ve sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yurtkuran, Mustafa; Dilek, Kamil; Ertürk, Erdinç; Yavuz, Mahmut; Güllülü, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Nefroloji Bilim Dalı.Bu çalışmada üriner sistem enfeksiyonu tanısı konulan 30 yaşlı hastada (Ortalama Yaş: 69.4) günde tek doz 1 gr (im) Seftriakson 10 gün süre ile kullanımının bakteriyolojik ve klinik etkinliği araştırıldı. Olguların tamamında tedavinin sonunda ateş, dizüri, pollaküri, niktüri, lökositüri değerlerinde anlamlı azalma bulunurken idrar kültürlerinde bakteri üremedi. Yine olgularımızda çalışma periyodunda herhangi bir yan etkiye rastlanmadı.Item Genel anestezi sırasında göz içi basıncındaki artış önlenmesinde Pankuronyum ve Lidokain'in ön tedavi (pretreatment) etkilerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1991) Şahin, Şükran; Avcı, Remzi; Özcan, Berin; Sevdar, Mustafa; Kan, İsmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göz Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.Onar olguluk 3 gruptan oluşan 30 hastanın 60 gözünde yapılan bu çalışmada Pankuronyum 0.01 mg/kg, Lidokain 1 mg/kg. ve Serum Fizyolojik (2 ml), Sodyum thiopental (6 mg/kg) ve Suksinilkolin (1.5 mg/kg) ile yapılan indüksiyondan 3 dakika önce ön tedavi olarak uygulanmış ve göz içi basıncı anestezi öncesi (I), ön tedaviden önce (II), tiopental ve sulesinilkolinden sonra (III), entübasyondan hemen sonra (IV) ve entübasyondan 2 dakika sonra (V) ölçülmüştür. Her üç ilaç da intübasyondan sonra göz içi basıncında görülen yükselmeyi önlememişler, pankuronyum ve lidokain arasında bu bakımdan anlamlı bir fark bulunamamıştır.Item İntravezikal BCG tedavisi ile mesanede meydana gelen histopatolojik değişiklikler(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yerci, Ömer; Gücin, Zuhal; Erol, Oktan; Bağcıoğlu, Ahmet; Oktay, Bülent; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.Yüzeyel mesane tümörlerinin tedavisinde intravezikal BCG uygulamasının tümör nükslerini azalttığı bilinmektedir. Fakat bu uygulama sonucu mesane epitelinde ve subepitetial bağ dokusu ile adale tabakasında bazı histopatolojik değişiklikler meydana gelmektedir. Laboratuvarımızda 1989 ve 1990 yıllarında intravezikal BCG tedavisi görmüş 25 hastanın biopsi slaytları incelendi ve histopatolojik değişiklikler kaynaklarla karşılaştırıldı.Item Fötal nöral greftlerin korpus striatum innervasyonlarının farmakolojik yönden incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Doygun, Muammer; Korfalı, Ender; Uluçay, Mehmet; Savcı, Vahide; Ulus, İsmail Hakkı; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Farmakoloji Anabilim Dalı.İntraparenkimal veya intraventriküler 6-0HDA verilerek tek veya çift taraflı SN harabiyeti yapılan erişkin sıçanlara 15-16 günlük fetuslardan alınan ventral mezensefalon greftleri konularak, denerve edilmiş KS da greftlerin reinnervasyon üzerindeki etkileri incelendi. İmplantasyondan 3 ay sonra KS'larda yapılan TOH aktivitesi ölçümlerinde; tek taraflı SN destrüksiyonu yapılan sıçanlarda aynı tarafta, bilateral destrüksiyon yapılan grupta ise her iki KS'da enzim düzeylerinde % 84 oranmda düşüş gözlendi (p < 0.005). Greftlemeden sonra tek taraflı destrüksiyon yapılan sıçanlarda aynı taraf KS'da TOH aktivitesi artarken (p < 0.001), karşı taraf KS'da artış olmadı. Enzim düzeyindeki artış, ilaçla uyarılmış dönme testleriyle de teyid edildi. Bilateral SN destrüksiyonu yapılan grupta ise tek taraflı konan greftin sağ ve sol KS'un TOH aktivitesini normal değerin % 43'üne yükselttiği saptandı (p < 0.01). Sonuç olarak iki taraflı Parkinson Hastalığı belirtileri olan hastalarda tek taraflı greftin konulmasının yeterli olabileceği kanısına varıldı.Item Safra yolları taşı olgularında klinik deneyim(Uludağ Üniversitesi, 1991) Korun, Nusret; Bilgel, Halil; Kılıçturgay, Sadık; Zorluoğlu, Abdullah; Kızıl, Ayhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Kliniğinde, Ocak 1985-0cak 1990 tarihleri arasında ameliyat edilmiş 327 safra yolu taşı olgusu retrospektif olarak incelenmiştir. Olgularda ameliyat öncesi almış oldukları klinik ve ultrasonografik (US) tetkik bulguları ameliyat sırası almış oldukları tanılarla karşılaştırılmıştır. Ameliyat sırası yapılan kolanjiyografiler ve endikasyonları irdelenmiştir. Olgular 17 - 93 yaşlar arasında dağılmakta olup, ortalama yaş 50.9 ± 13.4 yıldır. Ameliyat öncesi konulan ön tanılarla ameliyat bulguları arasında % 8.8 yanılma olduğu görülmektedir. Bu değer içine akut karın tanısı konulan olgular da dahil olup, aynı zamanda klinik tanı patolojinin safra yollarında olduğunu göstermesine karşın kesin değerleri bildirilmeyen olgular da buna dahil edilmiştir. US bulguları safra yollarındaki patoloji göstermede % 98.8 sensitif, % 37.5 spesifik olarak bulunmuştur (testin güvenirliği % 97). Ameliyat sırasında kolanjiyografi ve koledok eksplorasyonu yapılması klasik endikasyonlarla cerrahın kararıyla olmuştur. Kolanjiyografi 56 olguda (% 17.1) gerçekleştirilmiştir. 49 akut kolesistit olgusunun 15'i (% 30.6) gangrene safra kesesi veya ampiyem gibi komplike olgulardır. Bunun yanında bunların 12'sine (% 80.0) kolesistektominin gerçekleştirebildiği görülmüştür. Olgularda mortalite 2 olguyla % 0.6'dır. Bunların hepsi akut olgular içinde olup, bu olgulardaki mortaliteyi % 4.0 olarak oluşturmaktadırlar.Item Atopinin in vitro tanısında phadiatop(Uludağ Üniversitesi, 1991) Sapan, Nihat; Tunalı, Şükran; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Dermatoloji Anabilim Dalı.Allerjik yakınmalan olan olgularda tanı amacıyla çeşitli laboratuvar testleri yapılmaktadır. Bunlardan total lg E tayini parazitlerin yaygın olarak bulunduğu bölgelerde yanlış sonuçlar verebilmektedir. Deri testlerinin değeri ortaya konmuştur, ancak, küçük çocuklarda, yaygın atopik dennalitli ve dennograjizmi olan olgularda yapılması güçlükler göstermektedir. Son yıllarda atopinin tanısında yeni bir in vitro test olan Phadiatop'un kullanılabileceği ileri sürülmektedir. Phadiatop değişik alerjenleri içeren kağıt diskler yardımıyla serumdaki spesifik lg E antikorlarının bağlanması esasına dayanmaktadır. Bu çalışmada üst ve alt solunum yolları ile ilgili alerjik yakınmalan olan 106 olguda total lg E, deri testleri ve Phadiatop testi yapıldı ve sonuçlar karşılaştırıldı. 106 olgudan 81'i pediatrik, 25'i ise erişkin yaş grubundaydı. Olgulardan 71'inde total lg E yüksek olarak bulundu (% 67). Deri testleri 69 olguda pozitif sonuç verdi (% 65 ). Phadiatop testi ise 65 olguda pozitif olarak bulundu (% 61). Deri testleri ile Phadiatop'un uyumu % 85, deri testleri esas alınarak Phadiatop'un spesifikliği % 86, sensitivitesi % 92 ve etkinliği % 85 olarak bulundu. Bu sonuçlarla Phadiatop'un atopi tanısında in vitro test olarak kullanılabileceği düşünüldü.Item Plevral tabanlı toraks kitlelerinde US eşliğinde perkütan iğne biyopsisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Savcı, Gürsel; Parlak, Müfit; Sivri, Zafer; Tuncel, Ercan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Torakal lezyonların tanısında perkütan transtorasik iğne biyopsisi (PTİB) iyi bilinen ve yaygın olarak kullanılan girişimsel bir tanı yöntemidir. Kullanılan iğneler, kesici ve ince aspirasyon iğnesi olmak üzere iki arklı tiptedir. PTİB nin yapılabilmesi için lezyonun kılavuz görüntüleme tekniği ile görülebilmesi gerekir. Çalışmamızda göğüs duvarına komşu lezyonu olan 39 olguya US eşliğinde kesici iğne biyopsisi, aspirasyon biyopsisi veya aynı seansta her ikisi de yapıldı. Doğru tanı oranını kesici iğne biyopsisi uyguladığımız olgularda % 86, aspirasyon biyopsilerinde % 80 olarak bulduk. Komplikasyon saptamadık. Kanımızca US göğüs duvarına komşu ve kemik yapılar tarafından maskelenmeyen kitle lezyonlarının tanısında güvenli ve kolay uygulanabilir olması nedeniyle seçilecek kılavuz görüntüleme yöntemi olmalıdır.Item Çocuklarda üriner sistem enfeksiyonun radyolojik incelenmesinde ultrasonografinin değeri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Fidansoy, Bülent; Eralp, Özgen; Köksal, Nilgün; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Bu çalışmada 65 üriner enfeksiyonlu olgunun 130 böbreği ultrason (US) ve intravenöz pyelografiyle (IVP) incelenmiş, bulunan patolojiler açısından her iki yöntem karşılaştırılmıştır. Bulunan patolojiler incelendiğinde US'nin, IVP'ye göre sensitifliği % 46.8, spesifitesi % 91.8 olarak bulunmuştur. Gros patolojilerden hidronefrozda US'nin sensitifliği % 100, atrofik böbrekde % 50 bulunmuştur. Minör patolojilerde ise US'nin IVP'ye göre sensitifliği % 19 olarak tespit edilmiştir. Minör patolojilerde US'nin yetersiz kaldığı ancak noninvazif olması nedeniyle başlangıçta tarama yöntemi olarak kullanılmasının yararlı olacağı kanısına varılmıştır.Item Gemlik ilçesi ilkokul çocuklarında antropometrik ölçümlerle büyüme ve gelişmenin değerlendirilmesi ll- boy ve oturma yüksekliği ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) İkiz, İhsaniye; Gülesen, Özdemir; Oygucu, Hakan; Cankur, Şimşek; Şendemir, Erdoğan; Çimen, Ahmet; Erem, Türkan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anatomi Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Halk Sağlığı Anabilim Dalı.Gemlik bölgesi ilkokul çocuklarında büyüme ve gelişmenin değerlendirilmesi amacıyla oturma yüksekliği ölçüldü. Boy uzunluğu ile ilişkisi yaşa, cinse ve ekonomik düzeylere göre incelendi. Yaşa bağlı olarak boy arttıkça oturma yüksekliğinin arttığı saptandı. Ortalama değerler benzer araştırma sonuçlarıyla karşılaştırıldı. Sonuçlarımız ülkemizde yapılan araştırmalarla benzerlik gösterirken Amerika'da yapılan araştırmaya göre daha düşük olduğu tespit edildi. Ölçümler sırasında sakatlık durumu araştırıldı. Yöremizde fiziksel sakatlığın sorun olmadığı görüldü.