2018 Cilt 16 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/9260
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Adrenal hipoplazi ve iskelet displazisi birlikteliği: İMAGe sendromu(Uludağ Üniversitesi, 2018) Direk, Gül; Şiraz, Ülkü Gül; Tatlı, Zeynep Uzan; Akın, Leyla; Hatipoğlu, Nihal; Kendirci, Mustafa; Kurtoğlu, Selimİntrauterin büyüme geriliği (İUGR), metafizyal displazi, adrenal hipoplazi konjenita, genital anomalilerin birlikteliği olarak bilinen İMAGe sendromu, ismini bu hastalıkların baş harflerinden almıştır. Konjenital adrenal hipoplazi en ciddi bulgusudur ve genellikle hayatın ilk aylarında meydana gelir. Sunulan hastada da antenatal dönemde ektremite kısalığı saptanmış olup adrenal yetmezlik bulguları postnatal 4. gününde ortaya çıkmıştır. İMAGe sendromunun erken tanısı, sendrom bileşenlerinden olan surrenal yetmezliğin hayati tehlikeye neden olması açısından önemlidir. Sendromun diğer bileşenlerinin bilinmesi karşılaşılan olguda erken müdahaleyi de mümkün kılar. Burada nadir görülmesi nedeniyle İMAGE sendromlu bir olgu, sendromla ilgili kısa literatür bilgileri ile paylaşılacaktır.Item Çocukluk çağı kanserleri ve sağlık okuryazarlığı(Uludağ Üniversitesi, 2018) Muslu, Leyla; Kolutek, RahşanBu derlemenin amacı, çocukluk çağı kanserleri olan çocukların ve ebeveynlerinin sağlık okuryazarlığı düzeyi ve önemini güncel literatüre dayanarak tartışmaktır. Günümüzde kronik hastalıklar olarak tanımlanan çocukluk çağı kanserleri, hem bu çocuklar ve hem de ebeveynleri için zor süreçleri olan hastalıklardır. Bu çocuklar ve ebeveynlerinin sağlık okuryazarlığı düzeyi, bu hastalıklarla ilgili süreçlerde özel bir öneme sahiptir. Derlemenin giriş bölümünde, sağlık okuryazarlığı ve çocukluk çağı kanserleri ele alınarak, bu grubun sağlık okuryazarlığı düzeyinin neden önemli olduğu açıklanmaktadır. Ardından sağlık okuryazarlığı düzeyini ölçmek için kullanılan ölçekler değerlendirilmektedir. Ayrıca, özellikle bu grubun sağlık okuryazarlığı düzeyinin değerlendirilmesi için kullanılabilecek ölçekler gözden geçirilmektedir. Son olarak, çocukluk çağı kanserleri olan çocukların ve ebeveynlerinin sağlık okuryazarlığı düzeylerinin yükseltilmesi için önerilere yer verilmektedir.Item Hasta güvenliği kültürü(Uludağ Üniversitesi, 2018) Manav, Gülay; Karademirler, YükselKurumların başarısında önemli yer tutan hasta güvenliği kültürünün geliştirilmesi için; hastalara hizmet, müşteri odaklı olma ve bilgi çağındaki gelişmelerle hizmet sektöründe öncelikle sağlık kurumlarında hizmet sunumunda belirli standartları da beraberinde gerektirmektedir. Hasta güvenliği kültürünün oluşmasında verilen sağlık hizmetleri ile birlikte hastaların güvenliğinin de değerlendirilmesi hizmet kalitesini arttırmaktadır. Bu çalışmanın amacı; hasta güvenliğinin önemini vurgulayarak, kurumlarda hasta güvenliği kültürü oluşturulmasının önemini ve bu konuda hemşirelere düşen rol ve sorumlulukları ortaya koymaktır.Item Çocuklarda seçici yeme ve risk faktörleri(Uludağ Üniversitesi, 2018) Kermen, Seda; Aktaç, ŞuleSeçici yeme, çocukluk döneminde yaygın olarak görülen beslenme sorunlarından biridir. Çeşitli yeme davranışlarının bileşiminden oluşmakta olup, hem alışılmış, hem de yeni besinlerin reddedilmesi, güçlü besin tercihleri ile yetersiz miktarda veya çeşitlilikte besin tüketimi ile karakterizedir. Geçici veya hafif seçici yeme davranışları normal gelişimin bir parçası olarak görülebilmektedir. Fakat erken çocukluk döneminde görülen seçici yeme, bazı durumlarda kaçıngan / kısıtlayıcı yeme bozukluğu için öncül olabilmektedir. Seçici yeme davranışları, çocuklarda besin tüketimini, diyet kalitesini, normal büyümeyi ve gelecekteki sağlık sonuçlarını olumsuz olarak etkileme potansiyeline sahiptir. Erken çocukluk döneminde yaygın olarak görülen seçici yeme davranışlarının, okul yıllarında hatta yetişkinlikte de devam edebileceği ve olumsuz sağlık sonuçları göz önüne alındığında, seçici yeme için risk faktörlerinin belirlenmesi önemlidir. Seçici yeme davranışlarının çoğu, herhangi bir müdahale yapılmadan düzelebilir. Fakat hem ebeveynlerin çocuk beslenmesi ile ilgili bilgilerini geliştirmek hem de endişelerini azaltmak için beslenme eğitimi verilmelidir. Bu derlemede, mevcut çalışmalarda kullanılan değerlendirme yöntemleri, seçici yeme prevalansı, besin tüketim özellikleri, gelişimini etkileyen risk faktörleri ve seçici yemeye yaklaşım incelenmiştir.Item Akciğer: Sesimi duyan var mı?(Uludağ Üniversitesi, 2018) Emeksiz, Zeynep Şengül; Bostancı, İlknurYıllar içinde tanısal teknolojideki çeşitli gelişmelere rağmen fizik muayene önemini korumakta ve halen her türlü tıbbi tanının temelini oluşturmaktadır. Akciğer oskültasyonu fizik muayenenin olmazsa olmazıdır. Hipokrat’dan bu yana akciğer oskültasyonu bilinmesine rağmen 1816 da Laennec’ın steteskopu keşfi, ana akciğer seslerini sınıflandırması ve bunları akciğer patolojileri ile ilişkilendirmesi bu konunun dönüm noktası olmuştur. Zaman içinde akciğer sesleri ile ilişkili terminolojide izlenen değişiklikler klinisyenlerin ortak dil kullanımında zorluklara sebep olmuştur. Bu yazı ile günlük pratikte her gün defalarca dinlediğimiz solunum seslerinin güncel kılavuzlarla yeniden gözden geçirilmesi ve kolay, tekrarlanabilir, hızlı ve girişimsel olmayan bu tanı yönteminin akciğer patolojilerini saptamadaki öneminin vurgulanması amaçlanmıştır.Item Kanserli çocuklarda oral mukozit için kullanılan kanıta dayalı yöntemler: Sistematik derleme(Uludağ Üniversitesi, 2018) Yurdakul, Zeynep Osmanoğlu; Esenay, Figen IşıkGİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, kanserli çocuklarda gelişen oral mukozitin (OM) önlenmesi ve tedavi edilmesi için kanıta dayalı uygulamaların kullanıldığı araştırmaların incelenmesi amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Taramalar Ankara Üniversitesi Kütüphane ve Dökümantasyon Daire Başkanlığı’nın veri tabanları (Medline, OVID, EBSECOhost, Science Direct, Ulakbim Ulusal Veri Tabanları) üzerinden Ağustos 2017- Şubat 2018 tarihleri arasında yapılmış, araştırmalar hemşirelik ve sağlık bakım hizmetlerinde kanıt temelli uygulama rehberi kanıt listesi kullanılarak değerlendirilmiştir. BULGULAR: Kanserli çocuklarda OM’nin önlenmesi ve tedavisinde kullanılan 14 farklı yöntemi inceleyen 32 çalışmaya rastlanmış ve bu çalışmaların %62,5’inin randomize kontrollü, %21,8’inin ise randomizasyonun olmadığı deney kontrollü yöntemle yapıldığı saptanmıştır. İncelenen makalelerin, çoğunda kullanılan yöntemlerin OM semptomlarının yönetiminde etkili olduğu bulunmuş, bazı yöntemlerin çalışma sonuçlarının birbirini desteklemediği görülmüştür. TARTIŞMA ve SONUÇ: Kanserli çocuklarda gelişen OM’nin önlenmesi ve tedavi edilmesi için çok sayıda yöntem kullanılmaktadır. Ancak, kanıt oluşturacak çalışma sayısının az olması ve kanıtların tutarsız olması OM için standart bir ağız bakım protokolü oluşturulmasını engellemektedir. Anahtar Kelimeler: Çocukluk çağı kanserleri, geleneksel ve tamamlayıcı tedaviler, kanıta dayalı uygulamalar, kanserli çocuklarda oral mukozit, oral mukozit.Item Bursa’da pediatrik talasemi, hemofili ve lösemili olgu annelerinin aşırı koruyucu ebeveyn tutumları ve duygu durumlarının değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2018) Katrancıoğlu, Arzu Çırpan; Evim, Melike Sezgin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Hematoloji Bilim Dalı.GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, talasemi, hemofili ve lösemi tanısı almış çocukların annelerinin aşırı koruyucu ebeveyn tutumları ile duygu-durumlarının incelenmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya toplam 74 çocuğun annesi katılmıştır. 52 çocuğun annesi çalışma grubunu (talasemi, hemofili ve lösemi tanısı almış çocukların anneleri) ve 22 çocuğun annesi ise kontrol grubunu oluşturmuştur. Çalışmanın verileri Kısa Semptom Envanteri (KSE) ve PARİ ile elde edilmiştir. BULGULAR: Elde edilen sonuçlara göre, çalışma grubunda aşırı koruyucu ebeveyn tutumları kontrol grubuna göre anlamlı olarak fazladır. Çalışma grubu kendi içinde karşılaştırıldığında hemofili olguların annelerinin lösemili olanlara göre anlamlı olarak aşırı koruyucu tutumları olduğu gözlenmiştir. Çalışma grubunun depresyon, anksiyete, olumsuz benlik, somatizasyon ve hostalite puanları, kontrol grubuna göre anlamlı olarak fazladır. Aynı zamanda aşırı koruyucu ebeveyn tutumları ile anksiyete arasında olumlu bir ilişki vardır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Aşırı koruyucu ebeveyn tutumları, çocukların ileriki yaşamlarında gelişimsel geriliklere ve birçok psikopatolojiye neden olabildiğinden, kronik ya da ciddi bir rahatsızlığı bulunan çocuklar ve ebeveynleri ile bu tutumlara yönelik psikolojik görüşmeler ve müdahaleler yapılması gerekebilir.Item Sünnete bağlı olarak gelişen sekonder fimozis(Uludağ Üniversitesi, 2018) Kaçar, Mesut; Demirelli, Erhan; Oğuz, Ural; Öğreden, ErcanGİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada bir sünnet komplikasyonu olarak sünnet sonrası sekonder fimozis olgularını ve hastaların demografik verilerini göstermeyi amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Sünnet sonrası gelişen sekonder fimozis nedeniyle revizyon yapılan 47 hastanın verileri retrospektif incelendi. Hastaların demografik verileri değerlendirildi. BULGULAR: Kırk yedi hastanın yaş ortalaması 2.84 yıl (5 ay – 11 yıl) idi. Hastaların tamamı hekim olmayan sünnetçiler tarafından lokal anestezi ile ev ortamında sünnet edilmişti. 37 hasta sünnet sonrası ilk altı ay içinde, kalan 10 hasta ise daha geç dönemde (6 ay-8 yıl) başvurmuşlardı. Tüm hastalarda mukozanın daha fazla olmak üzere hem mukoza hem de penil derinin normalden daha uzun bırakıldığı ve iyileşme sırasında oluşan fibrotik halkanın glans penisi sıktığı saptanmıştır. Ameliyatta tüm bozukluklar düzeltilmiştir. Postoperatif erken ve geç dönem takiplerinde hastaların hiçbirisinde herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bizim çalışmamız, hastane ya da sağlık kuruluşları dışında hekim olmayan kişilerce yapılan sünnetlerde sekonder fimozisin sünnet revizyonu gerektiren bir komplikasyon olduğuna ve hastanede yapılan sünnet revizyonlarında sleeve rezeksiyon tekniğinin güvenli ve başarılıyla uygulanabileceğine dikkat çekmektedir. Çalışmamızın limitasyoları ise, bu çalışmanın retrospectif olması ve bir kontrol grubunun bulunmamasıdır.Item Hemiplejik serebral palsili çocuklarda nöromuskuler elektrik stimülasyonunun fonksiyonel hareketlilik üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2018) Duymaz, TomrisGİRİŞ ve AMAÇ: Serebral palsili (SP) çocuklarda ayak bileği deformiteleri sıklıkla görülmekte ve çocukların fonksiyonelliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışmanın amacı, hemiplejik spastik tip SP’li çocukların tibialis anterior, peroneus longus ve peroneus brevis kaslarına uygulanan elektrik stimulasyonunun eklem hareket açıklığı ve fonksiyonel hareket becerileri üzerine olan etkinliğini araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 5-15 yaş arası toplam 40 hemiplejik spastik tip SP tanılı çocuk alınmıştır. Çocuklar randomize olarak 2 gruba ayrılmıştır. Tedavi grubuna (n=20) nörogelişimsel tedavi ile birlikte nöromuskuler elektrik stimulasyonu (NMES), kontrol grubuna (n=20) ise sadece nörogelişimsel tedavi uygulanmıştır. Tüm tedavi yöntemleri haftada 3 gün olmak üzere 12 hafta boyunca toplam 36 seans uygulanmıştır. Tüm çocukların yaş, vücut kütle indeksi, kaba motor fonksiyon sınıflandırma sistemine (KMFSS) göre seviyeleri kaydedildikten sonra kaba motor fonksiyon ölçeği-88(KMFÖ-88) ile motor fonksiyonları, gonyometre ile ayak bileği eklem hareket açıklıkları, zamanlı ayağa kalk yürü ve zamanlı merdiven çıkıp inme testleri ile fonksiyonel hareket becerileri değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizinde SPSS 22.0 programı kullanılarak p<0,05 düzeyi anlamlı kabul edilmiştir. BULGULAR: Çalışmaya katılan çocukların yaş ortalaması 8.30±2.49’dur. Tedavi öncesi ve sonrası gruplar arası ve gruplar içerisinde yapılan karşılaştırmalarda tedavi grubunun aktif dorsi fleksiyon açıklığı, zamanlı kalk yürü testi ve zamanlı merdiven çıkıp inme testlerinde istatistiksel olarak anlamlı iyileşme gözlenmiştir(p=0,033; 0,015; 0,036). TARTIŞMA ve SONUÇ: NMES tedavisinin,hemiplejik SP’li çocukların zayıf olan kaslarını kuvvetlendiren, spastik kaslarda germe etkisi oluşturarak gevşemelerini sağlayan ve kas imbalansını normalize ederek kaba motor fonksiyonlar, yürüme kabiliyeti ve fonksiyonel yeteneğin artmasını sağlayan bir yöntem olduğu belirlenmiştir.Item Konya’da akut gastroenterit tanısı ile hastaneye yatırılarak izlenen çocukların demografik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 2018) Yorulmaz, Alaaddin; Özdem, Suna; Yücel, Mehmet; Sert, Sadiye; Karaçal, Şerife; İstanbullu, Hasan ArifGİRİŞ ve AMAÇ: Gastroenterit nedeniyle hastaneye başvuran hastalarda etkeni saptamaya yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Ancak hastaneye gastroenterit nedeniyle yatan hastalardaki epidemiyolojik araştırmalar sınırlı sayıdadır. Bu çalışmada; Konya bölgesinde çocuklarda akut gastroenterite neden olan etkenlerin dağılımı ve görülme sıklığının saptanması ve akut gatroenteritli çocukların demografik, klinik ve laboratuar bulgularını değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya Ocak 2015-Ocak 2016 tarihleri arasında hastanemiz Çocuk sağlığı ve hastalıkları servisine akut gastroenterit tanısıyla yatırılarak izlenen, 1 ay-16 yaşlarındaki 412 hasta dahil edildi. Hastaların verileri geriye dönük olarak incelenmiştir. Hastaların yaşı, cinsiyeti, mevsimsel dağılımı, semptomlar, hastanede yatış süresi, hastalığın seyri, akut gastroenteritin tipi, nazokomiyal infeksiyon sıklığı ve komplikasyonlar incelendi. BULGULAR: 12 aylık çalışma periyodunda çeşitli nedenlerle hastaneye yatan toplam hasta sayısı 3985 iken, %10.33’ünü ishal nedeniyle yatan vakalar oluşturmaktaydı. Hastaların 227’si (%55.1) erkek, 185’i (%44.9) kız idi. Yaş gruplarına göre hastaların dağılımı 0-24 ay arasında 57 hasta (%13.8), 24-60 ay arasında 262 hasta (%63.6), 60 ay üzerinde ise 93 hasta (%22.6) mevcuttu. Yaş grupları ile hastalık grupları arasında karşılaştırıldığında 24-60 ay arasında viral gastroenterit bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptandı (p: 0,001). 231 (%56.1) hastada viral akut gastroenterit, 74 (%17.9) hastada amibiazis, 107 (%26.0) hastada bakteriyel gastroenterit tespit edildi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çocukluk yaş grubu akut gastroenteritlerinde özellikle viral nedenler rotavirusler akılda tutulmalı; diğer etkenlerin sıklığı gözönünde bulundurularak tanı ve tedavi yaklaşımları planlanmalıdır.