1991 Cilt 18 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22052
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Dubin Johnson Sendromu (bir olgu nedeniyle)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Memik, Faruk; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Yerci, Ömer; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim Dalı9 yıldır tekrarlayan, direkt hiperbilirubinemi ile karakterize sarılık atakları saptanan, 31 yaşındaki kadın hasta kliniğimize yatırılarak tetkik edildi. Dubin Johnson Sendromu tanısı konulan vakamızı bu oldukça nadir görülen bilirubin metabolizma bozukluğuna sahip olması nedeniyle takdim etmeyi uygun bulduk.Item Salmonella typhimurium gastroenteritli çocuklarda bakteriyemi insidansı ve tedavi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Ildırım, İbrahim; Özeke, Turgut; Köksal, Nilgün; Songür, Semih; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kliniğinde 13 Ekim-31 Aralık 1990 tarihleri arasında gaita kültürlerinde Salmonella typhimurium üreyen 64 olgu çalışmaya alındı. Olguların 49'u (% 76.5) 0-3 ay arasındaydı ve bu gruptaki olgulardan 43'ü (% 67.1) yenidoğan dönemindeydi. Üç ayın altındaki olgularda bakteriyemi görülme oranı % 8.1 iken, üç ayın üstündeki olgularda bakteriyemi saptanmadı. Kan kültüründe Salmonella typhimurium üreyen 4 olgunun hepsi yenidoğan dönemindeydi. Bu olguların tümünde klinik olarak sepsis bulguları mevcuttur ve eksitus oldular. Eksitus oranı 3 ayın altındaki olgularda % 8.1 olarak bulundu. Üç ayın üstündeki olguların tümü iyileşti.Item Endotrakeal intübasyon tüplerinde aspirasyon riski(Uludağ Üniversitesi, 1991) Şahin, Şükran; Yılmazlar, Aysun; Tokat, Oğuz; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıTrakea yüzeyi ile kaf arasındaki basınç trakeamn kapiller perfüzyon basıncını (20-30 mmHg) aşarsa mukozada iskemik bozukluk ortaya çıkabilir. Kauçuk endotrakeal tüp kaftan yüksek basınç oluştururken, PVC den yapılanlarda basınç düşük ve trakeaya bası azdır. Ancak bu tüplerde de katlanma ve invajinasyona bağlı aspirasyon olabilecegi ileri sürülmüştür. Bu çalışmada her iki grup tüplerde oluşabilecek aspirasyon risklerini araştımıayı amaçladık. Genel anestezi verilen 14-75 yaşlan arasında 26 kadın, 26 erkek, 52 hastadan 39'u kauçuk (Grup I), JJ'ü PVC tüplerle (Grup 2) intübe edildiler. 1. gruptaki 39 hastadan 23'ünde kaf, hava kaçmasını önleyen minimal volüm/e (MOV = Minimal Occluding Volume), 16'sında minimal hava kaçışı yapan volümle (MLT = Minimal Leak Technique) şişirilirken, 2. gruptaki 13 hastadan 8'inde MOV, 5'inde MLT uygulanarak şişirildi. Kaf basıncı manometre ile ölçülerek kaydedildi. % 1' lik metilen mavisinden 5 cc. orofarinkse ince bir kateterle verildikten sonra yaklaşık her 5 dk. da bir tüp aspire edilerek 30-60 dk. süre ile metilen mavisinin trakeaya geçip geçmediği saptandı. Sonuçlar Student's t testi ile değerlendirildi. Bulgularımıza göre PVC tüplerin hiçbirinde her iki teknikle de 60 dk. da aspirasyon olmadı. Kauçuk tüple entübe edilen grupta MOV uygulanan 23 hastadan 5'inde (% 22), MLT uygulanan 16 hastadan 4'ünde (% 25) yaklaşık 30 dk. da minimal aspirasyon saptandı. PVC tüplerde kaf basıncının dolaşımı engelleyecek düzeyde olmadığı, kauçuk tüplerde bu düzeyi çok açtığı saptanmış, ayrıca PVC tüplerde trakea duvarı ile kaf arasında sıkı bir engel oluşturarak aspirasyonu engellediği gözlenmiştir. Bunun yanında kauçuk tüplerin trakea yüzeyine oluşturdukları yüksek basınç yanında minimal de olsa aspirasyonu önlemedikleri, dolayısıyla kullanımının sakıncalı olduğu sonucuna varılmıştır.Item Basit febril konvülsiyonlarda rekürrens riski(Uludağ Üniversitesi, 1991) Köksal, Nilgün; Eralp, Özgen; Çil, Ergün; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıKliniğimizde basit febril konvülsiyon tanısı konan 70 olgu çalışma kapsamına alındı. Olguların % 82'si iki yaşından küçüktü. İki yaşından önce ilk febril konvülsiyon geçiren 57 olgunun 33'ünde (% 58) recurrens saptanırken, iki yaşın üstünde geçiren 13 olguda rekürrens görülmedi. Rekürrens riski fazla olan yaşamın ilk iki yılında geçirilen febril konvülsiyonlarda risk faktörü bulunmasa bile rekürrensi önlemek için antikonvülsan tedavi başlanmasının yararlı olacağı sonucuna varıldı.Item Nörolojik açıdan paraneoplastik sendromlar(Uludağ Üniversitesi, 1991) Tokat, Eren; Bora, İbrahim; Sadıkoğlu, Sadık; Balkır, Nihat; Oğul, Erhan; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim DalıGünümüzde kanserli hastalarda erken tanı, tedavi edilebilirlik yönünden önem taşımaktadır. Paraneoplastik sendromlar ya da uzak etki sendromlar % 50 oranında kanser teşhisinden önce belirti vermektedir. Bu çalışmada, çeşitli kanser olgularının metastatik olmayan komplikasyonlarının görülme sıklığı ve tespit edilen malignite türü ile ilişkisini saptamak amacıyla çeşitli kliniklerde malignite tespit edilen 34 olgu ele alınmış ve sonuçlar literatür ışığı altında değerlendirilmiştir.Item Bazal hücreli karsinamaların histopatolojik özellikleri (1989 yılında tam konan 75 olgunun retrospektif incelenmesi)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Gücin, Zuhal; Yerci, Ömer; Erol, Oktan; Tolunay, Şahsine; Özuysal, Sema; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıBazal hücreli karsinoma derinin en yaygın tümörüdür. Klinik seyri iyidir. Fakat rekürrens potansiyelleri yüksektir. Klinik ve histolojik olarak değişik formları vardır. Agresif tümörler belirli histopatolojik özellikler gösterir. Bu çalışmada 75 bazal hücreli karsinoma olgusu gözden geçirildi. Yaş, cinsiyet lokalizasyon ve histolojik türleri gibi özellikleri saptandı. Agresif formlar ve bunların histopatolojik değişiklikleri karşılaştırıldı.Item Luteal faz defekti(Uludağ Üniversitesi, 1991) Bilgin, Tufan; Esmer, Ahmet; Erdoğan, Eftal; Baş, Hüseyin; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıLuteal faz yetmezliği, luteal faz süresinin kısalması veya corpus luteumun honnonal salgısının azalması ile ortaya çıkan bir infertilite nedenidir. Tüm infertil popülasyonun % 5'inden sorumludur. Hiperprolaktinemi, hiperandrojenik durumlar, hipotiroidizm, indüklenmiş sikluslar, doğum ve abortus sonrası, menarştan hemen sonra ve menopoza yakın sikluslar, rekürrent abortus, ağır egzersiz yapan sporcularda ve açıklanamayan infertilite olgularında luteal faz yetmezliği görülür.Item Atheroskleroz hücreleri: IV. makrofajlar(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güler, Asuman H.; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim DalıMakrofaj (Mk) lar atherosklerotik lezyonlarda çok miktarda bulunan hücrelerdendir. Atherogenezis'de Mk'ların rolleri giderek önem kazanmaktadır. Ateroskleroz (As)'un "immünolojik başlangıçlı, enflamatuar bir yanıt" olarak geliştiği teorisini Mk'ın çeşitli aktiviteleri açıklar ve destekler gibidir. Mk'dan salgılanan çeşitli toksik maddeler, enzimler, bağ dokusu elemanları, sinyol maddeleri ve gelişim faktörlerinin salgılanması, atherogenesis de önemli olabilir. Özellikle As'da Mk modifiye lipoprotein (Lp) reseptörlerinde görülen artış, hiperlipidemiye bağlı As patogenezini açıklayabilir ve virütik enfeksiyonlar sonucu gelişen As'da olduğu gibi "enflamatuar bir yanıt" gibi kabul edilebilir. Ama diğer risk faktörleri (ör. diabet, hipertansiyon, emosyonel stres) ile Mk'ın enflamatuar yanıtı arasındaki ilişki henüz tam açıklanamamıştır.Item Atheroskleroz hücreleri: lll. trombositler(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güler, Asuman H.; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim DalıNormalde hemostazda görevli olan trombositlerin, son yıllarda, atherogenezis'de saptanan etkileri nedeniyle önemleri giderek artmaktadır. Özellikle endotel hücre (EH)'lerinde meydana gelen zedelenmeyi takiben trombositler ateroskleroz (As) olayna katılırlar. Başlangıçta EH'lerinden savunma amacıyla salgılanan PAF (trombosit aktive edici faktör), trombositlerin aktivasyonunda önemli rol oynar. PAF'la aynı zamanda EH'den salgılanan PGl2 (prostasiklin) ise vazodilatasyon yapar ve uyarılmış trombositlerin damar endotelinden uzaklaştırılmasını sağlar. Gene, EH yüzeyinde bulunan heparin, antifrombini aktive ederek, antikoagülan etki gösterir. Trombosit ve EH'Ieri arasındaki bu ilişkiler ve trombositlerden salgılanan kemotaktik ve mitojenik maddeler, özellikle de PDGF (trombositten çıkan gelişim faktörü), bir yerde olayın geleceğini belirler. Sonuçta; zedelenme derecesi, trombositlerin aletivasyon miktarı ve kişinin yatkınlığı ile orantılı olarak proliferatif atherosklerotik lezyonlar gelişir.Item Parkinson hastalığında fötal ventral mezansefalon transplantasyonu(Uludağ Üniversitesi, 1991) Korfalı, Ender; Doygun, Muammer; Bekar, Ahmet; Uluçay, Mehmet; Oğul, Erhan; Tıp Fakültesi; Nöroşirürji Ana Bilim Dalı16 yıldan beri Parkinson Hastalığı nedeni ile medikal tedavi altında olan ve son yıllarda klinik belirtileri ağırlaşan ve yatağa bağımlı hale gelen olgunun kaudat nukleusun sağ frontal kraniotomi ile transkonikal girilerek 3 aylık fötal mezensefalondan alınan 2x2x3 mm'lik doku implante edildi. Postoperatif hızla klinik belirtileri düzelmeye başlayan, tremor ve rijiditesi azalan hastanın 4. ayda yapılan muayenesinde Webster Visibilite Skoruna göre belirtilerinde ameliyat öncesine göre % 34'1ük bir düzelme saptandı.Item US ve BT ile saptanan bir ektopik dalak ve böbrek olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1991) Boz, Adil; Demiriz, Zafer; Savcı, Gürsel; Parlak, Müfit; Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Tuncel, Ercan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıEktopik dalak ektopik böbrekten daha nadir görülen bir anomalidir. Literatürde aksesuar dalak, splenogonadal füzyon ve ektopik pelvik dalak gibi birçok konjenital dalak anomalisi bildirilmiştir. Araştırabileceğimiz kadarıyla ektopik dalak (Wandering dalak) ve ektopik böbreğin birlikte görüldüğü literatür bilgisi bulamadık. İlginç olması ve nadir görülmesi nedeniyle tanısı US ile konan, EU ve BT ile doğrulanan olguyu ilgili literatürü gözden geçirerek sunmayı amaçladık.Item 112 Mide kanserli olgunun analizi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yılmazlar, Tuncay; Zorluoğlu, Abdullah; Karagöz, Cengiz; Kızıl, Ayhan; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalında Man 1983-Aralık 1989 (6 yıl 10 ay) tarihleri arasında cerrahi girişim uygulanan histopatolojik olarak tanısı konmuş 112 mide kanserli (adenokarsinom) hasta retrospektif olarak incelenmiştir Olguların 52'si (%46.4) rezektabl geri kalan 60'ının (% 53.6) non rezektabl olduğu saptanmıştır. Rezektabl olguların % 62'sine küratif rezeksiyon, kalan % 38'ine palyatif rezeksiyon uygulanmıştır. Non Rezektabl olgulara çeşitli palyatif girişimler uygulanmıştır. Yaşam süresi küratif rezeksiyon yapılanlarda 4 ay - 4.5 yıl, palyatif rezeksiyon yapılanlarda 3-14 ay arasındadır. Palyatif girişim uygulanan non rezektabl olgular postoperatif ilk 5 ayda ölmüşlerdir. Sonuç olarak; rezektabl mide kanserinde, palyatif amaçlı bile olsa rezeksiyonun olabildiğince geniş tutulmasına çaba gösterilmesinin yaşam süresine olumlu katkıda bulunacağı yargısına varılmıştır.Item Diabetes mellituslu hastalarda glikozillenmiş hemoglobin ile serum trigliserid ve kolesterol seviyeleri arasındaki ilişkiler(Uludağ Üniversitesi, 1991) Erdinç, I.; Bolat, Ö.; Demirel, N.Bu çalışmamızda 26 diabetes mellituslu (DM) hastada glikozillenmiş hemoglobin (GHb, HbA1c) konsantrasyonları ile serum trigliserid ve kolesterol arasındaki ilişkiler incelenmiş, ayrıca sonuçlar 21 kişilik sağlıklı bireylerden oluşan kontrol grubu ile karşılaştırılmıştır. Çalışma grubuna dahil edilen hastaların yaş ortalaması 48,11 ± 17,23, ortalama diyabet süresi 8,23 ± 4,8 yıldır. Çalışma sırasında hastaların hiçbirinde diyabete ait akut komplikasyon tespit edilmedi ( diyabetik ketoasidoz, nonketotic diabetik koma vb.). Kontrol grubuna göre DM'lu hastalarda GHb konsantrasyonu, serum trigliserid ve kolesterol seviyeleri önemli derecede yüksektir (p < 0,001). DM'lu hastalarda GHb konsantrasyonu ile serum trigliserid seviyesi arasında yüksek derecede korelasyon gözlenmiştir (r: 0,80, p < 0,001). Serum kolesterol seviyesi ile GHb konsantrasyonu arasında, trigliserid seviyesi ile GHb konsantrasyonu arasındaki kadar yüksek olmamakla beraber anlamlı bir korelasyon mevcuttur (r: 0,40, p < 0.05).Item Serebellar kanamalar (klinik, radyolojik özellikleri, tedavi ve prognoz yönünden incelenmesi)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Turan, Ömer Faruk; Bora, İbrahim; Zarifoğlu, Mehmet; Balkır, Nihat; Oğul, Erhan; Sadıkoğlu, Sadık; Erim, Mustafa; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim DalıBu çalışmamızda 1985-1990 yılları arasında CT ile tanı konulan yaşlan 23-75 arasında 5'i kadın, 5'i erkek toplam 10 serebellar kanamalı hasta incelendi. Hipertansiyon % 90 hastada risk faktörü olarak bulundu. 1 hastada hematom boşaltıldı. 9 hasta medikal tedavi aldı. 2 hasta eksitus oldu. 7 hastanın 1 yıllık takiplerde çeşitli derecelerde iyileşme izlendi. Serebellar kanamalar cerrahi tedavi endikasyonları literatür bilgileri ışığı altında tartışıldı.Item Bening ve malign plevral sıvılarda carcinoembriyonik antijen değerleri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Aksel, Nilüfer Ç.; Özyardımcı, NihatBu çalışmada 27 benign plörezili ve 14 malign plörezili olmak üzere toplam 41 hastanın plevral sıvı CEA değeri tespit edilerek malign plörezilerde ortalama CEA değeri benign plörezilerdeki ortalama CEA değerinden yüksek bulundu.Item Geç Bizans dönemi insanında talus'ların calcaneal eklem yüzlerinde görülen farklılıklar(Uludağ Üniversitesi, 1991) Çimen, Ahmet; Oygucu, İ. Hakan; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim Dalıİznik Tiyatro kazılarında çıkanlar Geç Bizans Dönemi (MS. 13.yy' başları) insan iskeletlerine ait 179 talusun (88 sağ, 91 sol) calcaneal eklem yüzlerinde görülen tipler dağılımları incelendi. Talus'lardan 50'si tip I (% 27.9), 99'u tip II (% 55.3), 19'u tip lll (% 10.6), 9'u tip lV (% 5.1) ve 2'si tip V (% 1.1) olduğu saptandı. Aynı kişilere ait 40 çift talusun (40 sağ, 40 sol) % 80 oranında sağda ve solda aynı tipte olduğu görüldü.Item Plörezilerde serum albumin pievral sıvı albumin gradienti(Uludağ Üniversitesi, 1991) Özyardımcı, Nihat; Akkaya, Ahmet; Atak, Tekin; Karadağ, Mehmet; Gözü, R. Oktay; Ege, Ercüment; Tıp Fakültesi; Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı1990 Eylül - 1991 Haziran ayları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniğinde plörezi tanısıyla yatırılmış olan 25 hastada serum plevral efüzyon albumin gradienti ile light kriterleri karşılaştırılmış ve sonuçlan takdim edilmiştir.Item 1977-1990 yılları arasında tanı konan 146 intrakranial meningioma olgusunun retrospektif incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1991) İnce, İbrahim; Erol, Oktan; Yerci, Ömer; Avşar, T.; Tolunay, Şahsine; Özuysal, Sema; Gücin, Zuhal; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada Patoloji laboratuvarımıza 1 Ocak 1977-31 Aralık 1990 tarihleri arasında gönderilen ameliyat piyesleri içinde intrakranial tümör tanısı konan 699 olgu materyal olarak kullanılmıştır. Bu tümörler içerisinde yer alan 146 intrakranial meningioma olgusuna ait dökümanlar tekrar gözden geçirilmiştir. Meningiomların yaş ve cinsiyet dağılımı, intrakranial lokalizasyonları, histolojik tipleri ile sekonder değişiklikleri kaynaklardaki bilgi ve bulgularla karşılaştırılarak tartışılmıştır.Item Ankilozan spondilitisin tedavisinde balneoterapinin etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Ender, Üzeyir; Yurtkuran, Merih; Çerçel, Nuran; Tıp Fakültesi; Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı28 Ankilozan Spondilitli hastada balneoterapinin etkisi incelendi. Grup I (n= 17) günlük kükürtlü su ile tedavi gördü. Grup II (n= 11) günlük sıcak su banyosu ile tedavi edildi. Tüm hastalar tedavilerinin bitiminde egzersiz uygulamalarını sürdürdüler. Ağrı, tutukluk, kafa (occiput)- duvar aralığı, çene manibrium aralığı, schober, göğüs ekspansiyonu değerlendirme ölçütleri idi. Ölçümler tedavi biçimini bilmeyen bir araştırmacı tarafından yapıldı. I. grup hastalarda üç haftalık tedavi bitiminde istatistiksel anlamlı bir düzelme görüldü.Item Bursa bölgesinde 0-17 yaşlar arasındaki çocuklarda bifrontal ve bikaudat genişlik oranları(Uludağ Üniversitesi, 1991) İkiz, İhsaniye; Çimen, Ahmet; Erem, Türkan; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim DalıÇalışmamızda Bursa bölgesindeki çocuklara ait CT görüntüleri üzerinde normal ventriculus Lateralis büyüklüğü ile ilgili olarak bifrontal ve bikaudat genişlik oranları saptandı. 0-17 yaşlan arasında 25 laz ve 19 erkek olmak üzere toplam 44 kişiye ait nominal CT görüntüleri ölçüm için kullanıldı. Bifrontal oran kızlarda 28.24 +. 5.30 (ortalama ve standart sapma), erkeklerde 28.63 + 5.29; bikaudat genişlik oranı kızlarda 10.36 + 2.74, erkeklerde 10.11 + 2.47 olarak tespit edildi. Bulgularımız arasında cinsiyete göre anlamlı fark saptanmadı. Bursa bölgesi çocuklarına ilişkin ortalama değerlerin başka toplumlara ait çocukların ortalamalarından anlamlı olarak küçük olduğu görüldü.