2011 Sayı 17
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/10172
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Kitap inceleme: Political Romanticism(Uludağ Üniversitesi, 2011) Kaya, Funda Günsoy; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.Carl Schmitt, 1922 tarihli Politische Theologie. Vier Kapitel zur Lehre von der Souveränität (Siyasi İlahiyat: Egemenlik Kuramı Üzerine Dört Bölüm*), 1923 tarihli Römischer Katholizismus und politische Form (Roma Katolikliği ve Politik Form**) ve Die geistesgeschichtliche Lage des heutigen Parlamentarismus (Parlamenter Demokrasinin Krizi***), 1927 tarihli Der Begriff des Politischen (Siyasal Kavramı****) ve nihayet 1942 tarihli Land und Meer (Kara ve Deniz) gibi külliyatının hatırı sayılır bir kısmı Türkçe’ye çevrilen ve halihazırda çevrilmekte olan bir Alman hukukçu, politik teorisyen ve politik teologdur. Schmitt, yalnızca, egemeni basitçe hukuk yönetimiyle eşitleyen liberal devlet teorisine karşı hukukun değil egemenin, hukuk metninin değil, politik iradenin üstün otorite olduğunu söylemesi, politik olanın kriterini dost-düşman ayrımı olarak belirlemesi, savaşı insanın temel ontolojik durumu olarak kavraması ve egemeni istisnai duruma karar veren kimse olarak tanımlaması nedeniyle değil, aynı zamanda Hitler’in Kronjurist’i (baş hukukçu) olarak kazandığı kötü şöhret nedeniyle de akademik-entelektüel arenada tartışmalı bir şahsiyet olmuştur.Item Glokalleşme: Zaman-mekan ve homojenlik-heterojenlik(Uludağ Üniversitesi, 2011) Robertson, RolandGenel anlamda globalleşme konusunun çoğunlukla sosyolojide, sosyal ve kültürel kuramda önemi arttığından ve globalleşmeyle ilgili tartışmalarda geliştirilen perspektifler çeşitli entelektüel alanlar üzerinde etkide bulunduğundan dolayı, kimi temel sorunlara dikkat çekme gereği de giderek artmaktadır. Burada böyle bir sorun, muhtemelen de en merkezi olan, tartışılacaktır. Bu da globalleşmenin bizatihi kendisine atfedilecek olan anlamdır.Item Güncel tıp etiğinin felsefi temelleri üzerine bir deneme(Uludağ Üniversitesi, 2011) Kılıç, Mineş; Avdal, Elif Ünsal; Bursa Uludağ Üniversitesi/Sağlık YüksekokuluGelişen teknolojiyle birlikte sağlık alanında meydana gelen yenilikler, tıbbın etik boyutuna yeni bir çehre kazandırmıştır. Bir yandan hasta haklarının kapsamının genişletilmesi, diğer yandan paralelinde sağlık profesyonellerinin meslek hatalarının artması sağlık camiasında genel bir güvensizliğe ve huzursuzluğa yol açmıştır. Bu olumsuz ruh hali, sorunlara karşı bir tür önlem niteliği taşıyan etik yaklaşımlara yönelik ilgiyi arttırmıştır. Bilimsel bilgi üretimine yarar sağlayan, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan bilim insanlarını bağlayıcı, etik ikilemleri aşmaya yönelik karar alma sürecinde başvurulan etik yaklaşımlar vardır. Kapsamı genişletilerek yeniden bir düzenlemeyle etik yaklaşımlar günümüzde 4 temel başlık altında ele alınmıştır. Bu güncel yaklaşımlar; erdem etiği, yararcılık etiği, ödev etiği ve haklar etiğidir. Klinik ortamda sağlık profesyoneliyle hasta arasındaki ilişkinin etik yönden değerlendirilmesinde ve çözüm seçeneklerinin hazırlanmasında bu yeni yaklaşımlar zemin hazırlamaktadır. Sonuçta tıp etiğindeki güncel yaklaşımların yaşama geçirilmesi, hem mesleki hem de evrensel ilkelerin korunması ve yükseltilmesi yolunda önemli bir katkı sağlayacaktır.Item Postmodern siyaset anlayışı ve çokkültürlülük(Uludağ Üniversitesi, 2011) Yanık, CelalettinÇokkültürlülük teorik açıdan farklı düşünsel arka planlara sahiptir. Bu düşünsel arka planlardan biri postmodernizmdir. Postmodernizmin çoğulculuk, farklılık vb. söylemleri çokkültürlülük düşüncesinin şekillenmesine katkıda bulunmuştur. Bu anlamda, bu makalede, çokkültürlülük ile postmodernizm arasındaki aynılıklar ve farklılıklar üzerinde durulduğu gibi, farklılık söyleminin nasıl ve ne şekilde değerlendirildiği ele alınacaktır.Item İdealizm ve Kant’ın uzam görüşü(Uludağ Üniversitesi, 2011) Esenyel, Adnan; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.Modern felsefenin temel çıkmazlarından bir tanesi, bilen öznenin kendisinden bağımsız nesnel bir dünyayı haklılandırma çabası sürecinde ortaya çıkar. Descartes’tan başlayarak öznenin bilinç içeriğinden hareket eden modern felsefe kendisini çoğunlukla, Hume ve Berkeley’in de göstermiş olduğu gibi, idealizm ve solipsizm “batağına” saplanmış bulur. Kant, ortaya koymuş olduğu fenomen ve kendinde-şey arasındaki ayrım ile modern felsefenin çıkmazına bir çözüm üretme iddiasındadır. Ne var ki, temelde modern felsefenin varsayımlarından kurtulamayan Kant’ın kuramı da bu sebeple idealizm ve solipsizm tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu makalenin amacı Kant’ın uzam görüşünden hareketle, onun idealizm karşısındaki konumunu değerlendirmektir.Item W. Dilthey'da hermeneutiğin epistemolojik sınırları(Uludağ Üniversitesi, 2011) İsbir, ErdalYaşam dünyasını oluşturan insani fenomenlerin, modern doğa bilimlerinin bilimselliğe getirdiği ölçütlerle açıklanamaması, yeni bir bilimin temellendirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu temellendirme girişimlerinin belki de en önemli örneği, W. Dilthey'ın tin bilimlerine yönelik çabasıdır. Hermeneutiği, tin bilimlerinin yöntemi olarak belirleyen Dilthey, yine de modern bilimin deneyci çıkış noktasına ve tümelci açıklama modeline kısmen sadık kalır. Bu sadakatinden olsa gerek Dilthey, bazı epistemolojik sınırlar uyarınca bunu gerçekleştirir. Dilthey için hermeneutiğin dayandığı temel kavramlar olan tekilliğin ve tarihselliğin durduğu yerin, bu sınırılarla ilişkisi önemli bir sorundur. Bu iki kavram, birer epistemolojik kategori olarak Dilthey'ın düşüncesinde önemli bir yere sahip olsa da, burada asıl üzerinde durulan söz konusu bu kavramlara getirilen epistemolojik sınırların, tin bilimlerinin temellendirilmesindeki başarısı değil; bizzat bu başarının da arkasında yer alan ontolojik vurgudur. Geçekten de hermenutiğin bir yöntem olarak değeri, insan doğasının bütünselliğinde yer alan ontolojik köklerindedir. Öyle ki, tarihselliğin ve tekilliğin epistemolojik görüntüsünden değil de ontolojik doğasından hareket etmek, hermeneutiğin temellendirilmesi konusunda çok daha önemlidir.Item Küreselleşme, postmodernizm ve siyasal İslam(Uludağ Üniversitesi, 2011) Gülenç, KurtulYazıda 1980’lerden sonra dünyada ve Türkiye’de yaşanan siyasal değişim ele alınmaktadır. Bu inceleme üç temel kavram aracılığıyla yapılmaktadır: küreselleşme, postmodernizm ve siyasal İslam. Bu inceleme çerçevesinde, 80’lere kadar geçerli olmuş ekonomik, siyasi ve ideolojik söylemlerin eskimeye yüz tuttuğu, hemen hemen tüm egemen düşünme biçimlerinin ters yüz edildiği - küreselleşme olarak tarif edilen - bu yeni süreçte geçerli olan postmodernist söylem ile yeni siyaset sahnesindeki en etkili siyasal hareketlerden biri olarak yorumlanabilecek İslami hareket arasındaki ilişki sorgulanmıştır. Bu sorgulama sonucunda postmodernist ve İslamcı söylem arasındaki benzerlikler ve farklılıklar gösterilmiş ve son olarak iki söylem türünün şu anki durumları değerlendirilmiştir.Item Tarih bilinci bağlamında kültür, kriz ve birey(Uludağ Üniversitesi, 2011) Günay, MustafaKriz yalnızca ekonomik bir olgunun ötesinde, bir anlam ve değer krizini de kapsamaktadır. Bu nedenle ekonomik kriz, aslında bir uygarlık ve yaşama biçiminin krizine dönüşmekte ve dünya tablosunun kaotikleşmesine ve faklı düzen arayışlarına da yol açmaktadır. Bunalım ve arayış sürecinde, bireyin karşılaştığı problemlerle hesaplaşabilmesi ve ufuk açıcı sorular sorabilmesi ancak bir tarih bilinci bağlamında mümkün görünmektedir. Rothacker, Gasset ve Nermi Uygur’un düşüncelerinden yola çıkarak, günümüzdeki krize dair söylem ve politikaların felsefi arka planındaki temel kavram ve düşüncelerin tarihselci açıdan bir yorumu yapılmaya çalışılacaktır.Item On the possibility and necessity of the land ethic(Uludağ Üniversitesi, 2011) Özer, MahmutEnvironmental scientists warn us that we, together with nature, might be doomed unless necessary measures are taken. Aldo Leopold asserts that an ethic which makes us responsible for the preservation of whole nature, with all its constituents, is evolutionarily possible and ecologically necessary. Land ethic has been especially criticized for its holistic perspective. For this may lead to violation of individual rights, and to a sort of fascism, called ecofascism. J. Baird Callicott’s attempts to save land ethic from ecofascism make land ethic impotent to save nature, and contrary to his intentions, also anthropocentric. In this paper, it is argued that this dilemma that land ethic faces can be resolved by endorsing a weak anthropocentric position, which is fairly compatible with Leopold's own views.Item Doğruluğun uygunluk kuramı ve bilimsel açıklama modeli bağlamında pozitivizm ve Hempel(Uludağ Üniversitesi, 2011) Anlı, Ömer FaikPozitivizm, geleneksel felsefi anlayışların büyük bir bölümünü ve bu anlayışların açığa çıkardığı problemleri metafizik olarak adlandırarak kendisinden ayırmaktadır. Fakat bununla birlikte, kendisi, Platon ve Aristoteles’te kökleri bulunan doğruluğun uygunluk kuramının izleyicisidir. O halde, pozitivizm, bu kuramı kabul ederek bilimsel bilgiyi kendisine konu edindiğinde, epistemoloji tarihinin bilgiye ve ‘doğruluk’a ilişkin problemini de devralmış olmaktadır. Ancak, pozitivizmin konu edindiği bilgi, geleneksel felsefi bilgi olan epistemeden farklıdır. Bu bilgi, 19. yüzyıl biliminden doğmuştur ve felsefi düşünce için yeni bir boyuttur. Bu metinde, pozitivizmin ‘yeni’liği ve uygunluk kuramı bağlamında gelenekselliği Hempel düşüncesi üzerinden ele alınacak ve tartışılacaktır.Item Popper and the theory of evolution(Uludağ Üniversitesi, 2011) Duman, MusaThis article examines the ideas Popper propounded about the scientific status of the theory of evolution, about whether the theory has a truly scientific character. I first present Popper’s perspective on the criteria that need to be met by the kind of knowledge that claims to be scientific. In the following, I discuss Popper’s basic theses in the philosophy of science and their implications for an assessment of epistemological structure of evolutionary theory. Basic position of evolutionary theory concerning biological reality is roughly described, with a view to bringing out the structure of evolutionary argumentation. I note that while Popper, up to 1977, maintains that the evolutionary theory is a “metaphysical research programme”, a comprehensive and fertile one, he, in his later thought, abandons this claim and attempts to carve out a scientific status for the evolutionary theory, which, however, involves some tensions for the whole logic of the falsificationist strategy.Item Heidegger ve Adorno’nun perspektifinden teknik kavramının değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2011) Aşkın, ZehragülMakalenin amacını Heidegger ve Adorno’nun perspektifinden teknik kavramının incelenmesi oluşturmaktadır. Bu bağlamda, öncelikle Kıta Avrupa’sı postmodern felsefe geleneğinin gelişiminde bir kavşak rolü üstlenen Heidegger’in teknik kavramını hangi kavram çatıları altında ele aldığına değinilecek, daha sonra, çağının kapitalist üretim tarzının teknoloji ve kültür üzerindeki analizini gerçekleştiren ve Heidegger ile olan ayrımında tekniğin toplumsal ve siyasi bir denetim aracı olarak kullanılmasına vurgu yapan Adorno ve Horkheimer’in açıklamalarına geçilecektir.Item Heidegger bir varoluşçu muydu?(Uludağ Üniversitesi, 2011) Önder, ÖzlemHeidegger, düşüncesi boyunca, her ne kadar fundamental ontolojinin izlerini sürmek istemişse de, onun felsefesini başlıca fenomenoloji ve hermeneutik gibi geleneklerden ayrı ele almak hemen hemen olanaksızdır. Bunun yanında, Fransız düşüncesinin belirgin etkisiyle, Heidegger felsefesi daha sonra varoluşçulukla birlikte de anılmıştır. Özellikle Kojève, Hegel felsefesini Heidegger üzerinden yorumlayarak Heidegger felsefesindeki varoluşçu temalara yönelmede öncülük etmiştir. Buradaki amacımız, Heidegger’in itirazlarını gözden kaçırmaksızın, varoluşçuluğun onun düşüncesinden ne ölçüde beslendiğini göstermek olacaktır.Item What is this thing called love? A gender implication of the ontologico-epistemic status of love in an African traditional marriage system(Uludağ Üniversitesi, 2011) Ukpokolo, Isaac E.Though its actual nature and content remain debatable, the importance of love in human relations is indubitable. This paper attempts an exploration of the phenomenon of love in the institution of marriage in Esan traditional culture. The paper raises a fundamental question as to the status of love in marriage among these people. The question is directed at either the reality or ontology of love or the epistemic content. In other words, the question is, is there love in Esan traditional marriage system? If there is none, then it is an ontological issue. And if there is, with what epistemological framework can it be accessed? This is an epistemological question. To this end, the paper employs what could be regarded as a working definition of love which could include notions such as commitment, care, intimacy, and self-giving. With this understanding, the paper interrogates the doctrine of love among the Esan people and sets out how gender is implicated in the conception of love and marriage in traditional Esan society.Item Sezginin arı formu ya da formel sezgi olarak Kant’ta zaman: Heidegger’i Marburg Okulu’ndan ayıran yitimsellik paradoksu(Uludağ Üniversitesi, 2011) Kurtar, SenemBu çalışma, Kant için, sezgi ve düşüncenin “ortak kökü”nün imgelem olduğunu savlayan tartışmalı görüşü doğrultusunda Heidegger’in Kant yorumunu ayrıntılı bir biçimde açımlamaktadır. Bu bağlamda, Heidegger için, Kant’ın imgelem anlayışı, düşüncenin tamamen “synthesis speciosa” (ya da “figüratif sentez”) olarak sezgi ile ilişkili olduğu düşüncesini gerekçelendirmektedir. Bu açıkça, bizim tüm bilişsel yetilerimizin, insan varlığı olarak Dasein ve Varlık’ın kendisinin yitimselliği temelinde, kökensel olarak yitimli olduğunu söylemektir. Heidegger’in belirttiği gibi, “insan asla, varlığın kendisini açığa çıkarmak bakımından mutlak ve yitimsiz değildir; ancak yalnızca gücü yettiği kadar onu anlama çabasındadır”. Heidegger’e karşıt olarak, Marburg Okulu Yeni-Kantçıları, Kant için, varlıkbilimsel olanın yitimsizliğinin en genel anlamda ‘olan’ın deneyimi ile ilişkili olduğunu irdeler. Bu nedenle, Yeni-Kantçılar, yalnızca bu türden bir anlayışın, insan gibi yitimli bir varlığın bilgi, us ya da hakikate ulaşabilirliğini açıklayabileceğini savunur. Yeni-Kantçılar’a göre, Kant’ın sorunu tam da şudur: “İnsan yitimselliği hem zorunlu hem de evrensel hakikatlerin olanaklılığını nasıl sağlayabilir?” “Sentetik apriori yargılar nasıl olanaklıdır?”. Bu çalışma, ayrıca “sezginin arı formları” ve “formel sezgi” arasındaki ayrımın, Heidegger-Marburg Okulu arasındaki tartışmaların asıl nedeni olduğunu açıklığa kavuşturmaktadır.