2013 Sayı 21

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/12973

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 13 of 13
  • Item
    Humanism: A new view on an eternal problem
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Mamedov, Nizami M.
    The article reveals that the main socio-philosophical doctrines: 1) approach social development mainly in an abstract way, regardless of human nature; 2) do not take into consideration the factors of vagueness and self-organization which are an integral part of human being’s vital activity; 3) do not adequately inquire into the role of cultural facts in a historical perspective. Cataclysms in the modern world, socio-economic, ecologic and other crises appear in a different light if considered in the context of conceptions about human nature. A move of society towards genuine humanistic existence depends, to a great extent, on the prospects of all round development of a human being, his/her personal moral qualities. It is highlighted that the inability to reasonably manage social processes, which are determined by the archaic human nature, causes danger to humankind. The human mind has its own history and many traces of the previous stages of development are imprinted into the psyche. The unconscious recreates our original nature, its instincts and a special mode of thinking. One cannot give up the idea of existence of aggressive instinct rooted in our contemporaries. This factor poses serious threats for civilization in the context of unprecedented increase of technical equipment within the community. Awareness of the necessity to redirect aggression along with a geographically widespread implementation of this global program may become a turning point in the history of humankind.
  • Item
    Şehir ve entelektüel üretkenlik
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Kavlak, Ahmet
    İnsan zihni, duyulardan elde edilen kavramlarla hem düşünme yeteneğini icra eder, hem de bu elde ettiği kavramlarla ilişkilendirdiği kelimelerle iletişim kurar. Nesneler, olaylar ve duygular kelimelerle aktarılır. Dolayısıyla düşünme ve iletişim halinde iken kelimeler zihindeki daha önce oluşturulmuş olan kavramların çağırılması görevini görür. Zihin sadece kavramlarla düşünmekle kalmaz, kavramlar üzerine de düşünür. Anlama ise kavramlardan ibaret değildir. Ancak kavramlar olmadan anlama gerçekleşemez. Zihin ne kadar çok kavram dağarcığına sahipse anlaması o kadar kolaylaşacaktır. Dolayısıyla insana en çok kavram sağlayan ortam, anlamayı en çok kolaylaştıran ortamdır. Bu ortam ancak kalabalık ortamdır. Burada insan zihninin kavram yakalama şansı daha yüksektir. Kavramlar üzerine düşünme etkinliği olarak felsefe de ancak kalabalık bir ortamda hususan şehir hayatında var olabilir. İnsanın bulunduğu farklı ortamlar, farklı yaşam tarzları, kelimelere farklı anlamlar yükleyecek, aynı kelimenin zihinde farklı çağrışımları uyanacaktır. Anlama bir tür çağrışımların örtüşmesi olduğuna göre doğru anlama, ancak kavram sayısının çokluğu ile elde edilebilme şansına sahip olacaktır. Öyleyse daha çok kavram üretimi daha çok doğru anlayabilme imkânı demektir. Daha çok kavram da ancak daha çok ihtiyaçlardan ve onların karşılanabilmesi için daha çok insanla yaşantı tecrübe etmekle mümkündür. Bu ortam ancak şehir hayatı olabilir. Felsefe de bu nedenle ancak şehir hayatının bir sonucu olabilir.
  • Item
    BIV şüpheci argümanı ve çağdaş tepkiler
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Öztürk, Fatih S. M.; Sarı, Mehmet Ali
    BIV argümanı, dış dünya bilgisinin olanaksız olduğu sonucunu desteklemeye çalışan radikal bir şüpheci dedüksiyondur. Geçerli ve hatta son derece makul öncülleri olan bu çıkarıma, güvenilirliği noktasında yani öncüllerinin doğru olmadığı yönünde bir takım itirazlar yapılmıştır. BIV argümanınşüpheci sonucunun önünü kesmek için geliştirilen bu itirazlar çağdaş epistemolojide önemli bir yer tutar. Argümanın temel dayanaklarını hedef alan bu tepkiler, Moorecu anti-septisizm, yanılabilircilik, ilgili alternatif teorileri ve bağlamcılık başlıkları altında toplanabilir. Fakat ne var ki bilginin imkanı problemi hakkındaki bu tartışmalar Türkçe literatürde yok denecek kadar azdır. Bu makalenin temel amacı, literatürdeki söz konusu bu boşluğu az da olsa doldurmayı denemektir.
  • Item
    The richness of perceptual content
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Sandıkcıoğlu, Pakize Arıkan
    This study aims to present one of the most effective arguments given against conceptualism about perceptual content. Conceptualism is the view that perceptual content is wholly conceptual, so that a subject cannot undergo a perceptual experience unless he possesses concepts that properly characterize the content of his experience. The Argument from Richness of Perceptual Content states that perceptual content cannot be conceptual because it contains so many details that it is unlikely that a subject deploys so many concepts while having a perceptual experience
  • Item
    Deleuze-Guattari: Şizoanalitik ontoloji düzleminde oedipal bilinçdışının yersizyurtsuzlaştırılması
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Kılıç, Sinan
    “Arzu nedir?”, “arzunun temelinde ne yatmaktadır?”, “arzunun oluşumunda biyolojik yapı mı yoksa sosyal yapı mı belirleyicidir?” “arzunun işlevi nedir?” vb. sorulara düşünce tarihi boyunca farklı anlamlarda pek çok yanıt verilmiştir. Bu yanıtlar analiz edildiğinde ise düşünce tarihinde arzuyu negatif ve pozitif düzlemde irdeleyen iki farklı düşünce geleneğinin yer aldığı görülür. Arzuyu pozitif düzlemde çözümleyen gelenek hazzı olumlayan Aristoppos ve Epikuros’dan başlayıp Spinoza, Nietzsche, Lyotard, Deleuze-Guattari çizgisiyle devam ederken; arzuyu olumsuzlayan gelenek Sokrates, Platon çizgisiyle başlayıp Descartes, Freud, Lacan çizgisiyle devam eder. Arzuyu olumsuzlayan gelenek arzuyu daha çok iştaha ile özdeş kıldığından, arzuyu yoksunluk olarak değerlendirir; arzuyu olumlayan gelenek ise onu libidinal enerji, varlığını sürdürme çabası, yaratım gücü olarak değerlendirdiğinden, arzuyu sevinç ve güç istenci anlamında olumlar. Deleuze-Guattari’ye göre arzuyu olumsuzlayan geleneğin bir ürünü olan psikanaliz arzuyu bilinçdışındaki yoksunluk olarak değerlendirdiğinden, psikanalitik çözümlemede bireyin bilinçdışında yoksun kaldığı şeyin kökenine doğru, geriye doğru bir iz sürülür. Buna karşın şizoanaliz bireyin bilinçdışının herhangi bir şeyden yoksun kaldığı ön kabulü yerine, bireyin bilinçdışındaki arzusunun, libidinal enerjisinin yeni bağlantılarla üretime, yaratıma geçişinin, akışının nasıl olanaklı olabileceği üzerine kurulur. Bu çalışmada ise aşkınlığa değil içkinliğe dayalı şizoanalitik ontolojiyle arzunun sürekli yersizyurtsuzlaştırılmış bağlantılarla şizoid geçişinin, akışının olanaklılık düzlemi çözümlenecektir.
  • Item
    Provokatif bir düşünür olarak H. G. Gadamer
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) İsbir, Erdal
    Hermeneutiğe, yöntemsel olarak farklı bir açıklama getirmek amacında olmayan Gadamer’in en çok eleştirilen yönü, belki de kullandığı provokatif kavramlardır. Kullandığı “önyargı”, “gelenek” ve “otorite” gibi kavramların provokatifliğini kabul eden Gadamer’in bu tür kavramları tercih etmesinin yine de felsefi dayanakları vardır. Anlayan ‘ben’in ve anlaşılan şeyin tarih tarafından etkilendiğini ifade eden “etki tarihi ilkesi” ve anlamanın ön-koşulluluğuna vurgu yapan “hermeneutik daire” fikri, Gadamer’in söz konusu bu dayanaklarıdır. Bu nedenle Gadamer’in etki tarihi ilkesini ve hermeneutik daire fikrini provoke ettiğini iddia etmek yanlış olmayacaktır. Ama bu noktada onun bu provokatifliği neye karşı gerçekleştirdiği sorusu akla gelir. Bu soruya verilecek yanıt, Gadamer'in provokatifliğini açıklayıcı nitelikte olacaktır. Bu çalışmada, Gadamer'in etki tarihi ilkesi ve hermeneutik daire fikrini ne bakımdan ve söz konusu kavramlara nasıl anlamlar yükleyerek, neye karşı provokatörlük yaptığına açıklık getirilmeye çalışılmıştır.
  • Item
    Michel Foucault’da söylem ve iktidar
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Güneş, Cevriye Demir
    Felsefesini, sorunsallaştırma üzerinden kurgulayan ve bunu bir sistemin söylemi haline gelmeden yapmaya çalışan Foucault için önemli olan, söylem ve söylemi meydana getiren birliklerin anlaşılmasıdır. Süreksiz olmasına rağmen, süreklilik gösteren bir süreç gibi algılanan söylem yasak, akıllılık - delilik, doğru-yanlış karşıtlığı gibi dışlama usulleri üzerinden anlaşılmalıdır. Bu noktada bir entelektüelin rolü de, söylem ve söylem birliklerine ilişkin reçeteler sunmak değil, sadece zihinlerde alışkanlığa dönüşen bir takım düşünme tarzlarını yerle bir edip, genel kabulleri kuşkulu hale getirerek onları sorunsallaştırmak ve değerlendirmek olmalıdır. Çalışma iki başlıktan oluşmaktadır, ilk bölüm söylem ve söylemin doğasına, ikinci bölüm ise söylemin iktidar ile olan ilişkisine ayrılmıştır. Çalışmaya Foucault’nun Collège de France’ta yaptığı açılış konuşmasındaki söylemin dışında kalma arzusu ve bunu gerçekleştiremeyecek olmanın kaygısı kaynaklık etmiştir.
  • Item
    Foucaultcu eleştiri nasıl anlaşılmalı?
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Gündoğdu, Hakan
    Bu makalede Foucault’nun eleştiri anlayışı ve ona yöneltilen itirazlar üzerinde durulmuştur. Son zamanlarda bazı entelektüeller Foucaultcu eleştiri anlayışında bir görecelik problemi olduğunu iddia etmektedirler. Onlara göre, Foucaultcu eleştiri, eleştirinin kendisine dayanacağı bir hakikat fikrinden, bir doğrulukyanlışlık ölçütünden ve normatif bir temelden yoksundur. Böyle bir eleştiri anlayışı kendisini görecelikten kurtaramayacağı için de, burada eleştiri anlamını ve işlevini kaybetmek durumundadır. Bu makalede bu gibi itirazların Foucault’nun eleştiri anlayışının amacı ve işlevine dair bir yanlış anlamadan kaynaklandığı öne sürülmekte ve Foucault’nun eleştiriden ne anladığı açıklığa kavuşturulmaya çalışılmaktadır. Doğrusu, Foucault, çalışmalarında eleştiri üzerinde yeniden düşünmemizi talep ederek ve eleştirinin bizzat kendisini sorunsallaştırarak, bize, bir takım hakikat normlarına başvurmadan nasıl eleştirel olunabileceğini göstermeye çalışmaktadır. Onun bir ethos, bir tutum, bir erdem, bir teşhis ve çok fazla yönetilmeme sanatı olarak eleştiri kavramsallaştırması klasik eleştiri anlayışından oldukça farklıdır.
  • Item
    Nietzsche’nin “Kadınlara mı gidiyorsun? Kırbacı unutma!” sözü üzerine bir inceleme
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Becermen, Metin; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.
    Bu yazıda, Nietzsche’nin “Kadınlara mı gidiyorsun? Kırbacı unutma!” sözü üzerinde durularak, felsefe metinlerini çevirmenin önemi dile getirilecektir. Bu yapılırken Nietzsche’ye dair bazı yanlış anlamalar da ele alınıp değerlendirilecek ve bu şekilde Nietzsche’nin sözünün değeri ve önemi ortaya konacaktır.
  • Item
    Spinoza’nın antropomorfizm eleştirisi ya da aklın hayalgücünü ifşası üzerine
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Elmas, Mehmet Fatih
    Bir bütün olarak olgusal alan idelerle kurulan varlık alanıyla veya idelerin sunduğu idealler ölçüsünde determine edilir. Bu ideler “doğru” ve “yanlış” olabilirler. Yanlış bir ide kendi içerisinde tutarsız veya düzensiz bir saçmalık değildir, fakat onun da tıpkı doğru bir idede olduğu gibi kuralları ve bir dizgesi vardır. Bu bakımdan, yanlış ideler sistemin bir parçası olarak doğrunun oluşumu açısından zorunlulukla bulunur. Bu bağlamda, filozofun işi, her şeyden önce yanlış olanı teşhis ve teşhir etmek ve ardından doğru olanı ortaya koymak suretiyle yanlış olanı zihinlerden ötelemektir.
  • Item
    Heideggerian interpretation of primordial thinking in heraclitus' philosophy
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Çüçen, A. Kadir; Uludağ Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi/Felsefe Bölümü.
    The main aim of this presentation is to explain and analyse the primordial thinking structure of Heraclitus’ philosophy according with the basis of German philosopher Martin Heidegger’ philosophy, especially in the ontology of his interpretation of pre-Socratic philosophy. Heidegger holds that Anaximander, Parmenides, and Heraclitus were the only primordial thinkers because they thought the beginning, Being. These Pre-Socratics represent the most significant historical philosophical period because they asked the most primordial philosophical question, the question of Being, Seinsfrage. Rainer Martin calls Heidegger's understanding of the primordial thinking as beginning and nonprimordial thinking as inception. At the Beginning of philosophy, there were many philosophers, but only a few of them thought "Beginn". Heidegger distinguishes these from the rest of the Greek philosophers. Heraclitus' thinking is presented in contrast to Parmenides' thought of Being. For Heraclitus, everything is in flux; so everything is becoming. For Heidegger, this distinction runs through the whole history of philosophy. However, Heidegger points out that the doctrine of becoming must not be interpreted at the same level with Darwinism because the contrast of becoming and Being is represented in Greek thought uniquely and selfsufficiently and not as in later thoughts.Heidegger maintains that although the distinction between Being and appearance is equally primordial with the distinction between Being and becoming, the connection has been inaccessible to us. Heidegger explains the distinction between Being and appearance in the following quotation: "At first sight the distinction seems clear. Being and appearance means: The real in contradistinction to the unreal, the authentic over against the inauthentic."
  • Item
    Hiyerarşik varlık algısından ontolojik varlık algısına geçişin imkânı
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Kahraman, Yakup
    Kartezyen özne yaklaşımının yaşam perspektifimizin oluşumunda özelliklede çevre üzerindeki etkisinin irdelendiği çalışmamızda bu felsefi zeminin modern dönemin varlık algısı üzerindeki etkisi ortaya konulmak istenmiştir. Descartes’ın teorik zeminini kurguladığı varlık algısının modernite sürecinde ne gibi olumsuzluklara yol açtığı üzerinde durularak bu sorunun aşılması ve farklı bir pratik zeminin oluşturulabilmesi için gereken felsefi alt yapının ne olabileceği sorgulanmıştır. Bu zeminin oluşabilmesi için modern özne’nin kendinden yola çıkarak varlığı inşa etme sürecinin yerine varlıkla etkileşimin öne çıkarıldığı diyalojik bir tarz benimsemesi gerektiği belirtilerek varlığı yatay düzlemde gören felsefi yaklaşımlar alternatif olarak teklif edilmiştir. Buna göre öznenin kendi tecrübesinin dâhil olduğu fakat sadece kendinden yola çıkarak kavrama algısının ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bunun olabilmesi için ise teorik sınırlamaların üzerinde pratiğinde içerisinde olduğu, ontolojik anlamayı mümkün kılacak felsefi zemin olarak Heidegger ve Habermas’ın felsefi yaklaşımları örnek gösterilmiştir.
  • Item
    “Ortak” bir dile doğru yolda olmak mı? Heidegger’in Japon bir ziyaretçi ile diyaloğu
    (Uludağ Üniversitesi, 2013) Wei, Zhang; Bal, Metin
    Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden biri olan Heidegger Doğu dünyasının ne olduğunun Batı düşüncesi tarafından henüz yeterince anlaşılmadığını fark eder. Bu nedenle Heidegger Çin Daoizmi’yle ve Japon Zen Budizmi’yle ilgilenir. Heidegger’e göre Doğu dünyasına özgü olan düşünce insanın teknolojiyle ilişkisinde bir alternatif sunabilir. Böylece Heidegger bir Doğu-Batı diyaloğu geliştirmeye karar verir ve bu amacını gerçekleştirmeye dilin ortak özelliklerini ortaya çıkarmaya çalışarak başlar.