2004 Cilt 30 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18144
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item 21. yüzyılın eşiğinde fetal cerrahi(Uludağ Üniversitesi, 2004-03-17) Özgenel, Güzin Yeşim; Tıp Fakültesi; Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim DalıFetal görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler sonucunda doğum öncesi dönemde fetal malformasyonların tanısının konulabilmesi, diğer taraftan ölüm riski taşıyan ya da doğum öncesi düzeltilmesi halinde prognozun olumlu yönde etkileneceği patolojik durumların intrauterin dönemde onarımının yapılabilme olasılığı günümüzde fetal cerrahi üzerine ilgiyi artırmıştır. Ayrıca deneysel fetal cerrahi araştırmalarda, intrauterin dönemde fetusun ektoderminde oluşturulan yaranın, klinik ve histolojik olarak skar oluşmadan iyileştiği gösterilmiştir. Böylelikle yara iyileşmesi alanında da önemli bilgiler elde edilmiştir. Bu makalede, fetal cerrahinin gelişimi, endikasyonları, kullanılan teknikler ve komplikasyonlar literatür ışığında anlatılmaktadır.Item Bir olgu nedeniyle ikinci primer akciğer karsinomlarının değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2004-03-22) Sarıhan, Süreyya; Gebitekin, Cengiz; Yerci, Ömer; Kurt, Meral; Çetintaş, Sibel K.; Engin, Kayıhan; Tıp Fakültesi; Radyasyon Onkolojisi Ana Bilim DalıModern kanser tedavi yaklaşımları ile kürabilite ve sağkalım arttığı için tedavi sonrası ikinci primer tümör görülme sıklığı da artmıştır. İkinci primer tümör insidansının; erkek cinsiyette, ileri yaşta ve ilk tanıdan itibaren geçen süre ile ilişkili olarak arttığı bildirilmiştir. İkinci primer akciğer kanseri insidansı en çok akciğer kanserli hastalarda incelenmiş ve %0.5 oranında bulunmuştur. Akciğerde saptanan nodülün metastaz veya ikinci primer tümör olup olmadığının ayırımı önemlidir. İkinci primer akciğer kanserini intrapulmoner metastazdan ayırtedici tanı kriterleri olarak; farklı histolojik tip, karsinoma insitu orijin ve radyolojik olarak primer akciğer kanserini destekleyecek görünüm olması gerektiği bildirilmiştir. Renal hücreli karsinomlu bir olgumuzda ilk tanıdan 31 ay sonra ikinci primer akciğer kanseri saptanması üzerine ikinci primer akciğer tümörlü olgularımız değerlendirilmiştir.Item Kültüre insan keratinosit üretimi ve klinik uygulanımları(Uludağ Üniversitesi, 2004-03-17) Özgenel, Güzin Yeşim; Tıp Fakültesi; Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim DalıGeniş yanıklarda ve kronik ülserasyonlarda, derinin rekonstrüksiyonu çözümü zor bir problemdir. Otolog deri greftleri deri rekonstrüksiyonunda en ideal çözümdür. Ancak geniş yanık vakalarında yeterli otogreft verici alan olmaması nedeniyle kalıcı yara örtümü sağlanmasında zorlukla karşılaşılır. Bunun sonucu olarak, hastalar sepsis ya da diğer komplikasyonlar nedeniyle kaybedilebilmektedir. Doku mühendisliğindeki ilerlemeler, kültüre keratinositlerden otolog epitelyum elde edilmesini sağlamıştır. Kültüre epidermal otogreft elde etme tekniği pahalı olmasına rağmen, geniş yanık vakalarında kısa sürede kalıcı örtüm sağlaması nedeniyle hayat kurtarıcıdır. Özellikle yanık tedavisinde insan keratinosit kültürünün önemli bir yeri olması nedeniyle bu yazıda kültüre keratinosit elde etme tekniği, kullanım şekilleri ve klinikte kullanım alanları gözden geçirildi.Item Uyku apne sendromu ve trafik kazaları(Uludağ Üniversitesi, 2004-03-09) Ursavaş, Ahmet; Ege, Ercüment; Tıp Fakültesi; Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Ana Bilim DalıUykululuk ve konsantrasyon kaybı trafik kazalarının sık bir nedenidir. Yeni çalışmalar trafik kazalarının %1-16’sının, sürücünün uyuyakalması veya uykulu olmasına bağlı olduğunu göstermiştir. Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) gibi uykudaki solunum bozuklukları aşırı uykululuğun sık bir nedenidir ve otomobil kazası riskini arttırmaktadır. OUAS uyku sırasında üst solunum yolunun tekrarlayan kollapsı, nokturnal hipoksemi ve fragmente uyku ile karakterizedir. OUAS’lu hastaların trafik kazası riski, OUAS olmayan kişilere veya genel populasyona göre 2-3 kat yüksektir. Bu derlemede OUAS ile trafik kazaları arasındaki ilişkiyi vurguladık.Item Karadeniz delibal’i ve andromedotoksin zehirlenmesi: nodal ritimli bir hasta(Uludağ Üniversitesi, 2004-02-18) Çiçek, Davran; Gemici, Kani; Eryılmaz, Ufuk; Cordan, Jale; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim DalıTürk halkı arasında ‘delibal’ olarak bilinen ve Nepal, Brezilya, Japonya ve Türkiye’de de Karadeniz bölgesinde üretilen balda bulunan, Rhododendron ponticum isimli nektarın, şiddetli bradikardi ve hipotansiyon yaptığı bilinmektedir. Bu bal Rhododendron cinsi bitkilerin iki üyesi olan R. Luteum ve R. Ponticum’den Türkiye’nin kuzey bölgelerinde üretilmektedir. Grayanotoxin I, diğer adıyla andromedotoxin yalnızca Ericaceae bitkileri tarafından oluşturulmaktadır ve toksikasyondan sorumlu içerik olarak kabul edilmektedir. Tipik zehirlenme semptomları genellikle gastointestinal olup bazen yaşamı tehdit eden şiddetli bradikardi ve hipotansiyon gelişebilmektedir. Bizde son beş yıl içinde kliniğimize, Karadeniz Bal’ı yedikten sonra tipik zehirlenme semptomları göstererek başvuran tek hastayı sunduk. Karadeniz Bal’ı (delibal) zehirlenmesi oldukça nadir olmakla beraber erken farkedilip müdahale edilmezse ölümcül bir tabloya dönüşebileceği akılda tutulması gereken bir durumdur.Item Vazospastik angina pektoris tanısında asetilkolin stimülasyon testi(Uludağ Üniversitesi, 2004-02-18) Gemici, Kani; Çiçek, Davran; Cordan, Jale; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim DalıVazospastik angina, tipik göğüs ağrısı ve EKG değişiklikleri ile seyreden ve aterosklerotik koroner arter hastalıklarından klinik olarak ayrılması zor bir sendromdur. Tanıyı kesin olarak koyabilmek için bir çok metot ve ajan denenmiştir. Bunlar hiperventilasyon, soğuk uygulama testi, dopamin, serotonin, asetilkolin gibi medikal ajanlarla yapılan testlerdir, fakat optimal seçenek bulunamamıştır. Uygulanacak ajan güvenilir, maliyeti düşük ve kolay ulaşılabilir olmalıdır. Tüm bunların ışığında biz asetilkolini vazospazmı stimüle etmede bu formata uygun bularak üç hastamızda uyguladık ve başarılı sonuçlar elde ettik. Burada örnek olarak vazospastik angina pektoris düşündüğümüz ve tanısını asetilkolin stimülasyon testi yaparak kesinleştirdiğimiz bir hastamızı sunduk.Item Yenidoğan hipoglisemisinde hiperinsülizmin yeri(Uludağ Üniversitesi, 2003-04-19) Sağlam, Halil; Köksal, Nilgün; Tarım, Ömer; Öztürk, Bülent; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Neonatoloji Bilim DalıNeonatal hipoglisemi bir çok nedene bağlı olarak ortaya çıkan, mortalite ve morbiditeyi önemli ölçüde artıran ciddi bir sorundur. Bu nedenle acil ve spesifik tedavinin en kısa zamanda başlatılması gerekmektedir. Bu çalışmada yenidoğan yoğun bakım ünitemizde Mayıs 1995-Nisan 2000 döneminde izlenen 111 hastanın demografik, antropometrik ve hormonal özelliklerini, hipoglisemiye neden olan etyolojik faktörleri, kullanılan tedavi yöntemlerini ve hastaların tedaviye yanıtını araştırmayı amaçladık. Bebeklerin %57’si erkek %43’ü kızdı. Ortalama doğum ağırlığı 3461±876 gram olup olguların %25’i düşük doğum ağırlığına (LBW), %42’si yüksek doğum ağırlığına (HBW) sahiptiler. Yine bebeklerin %12’si gebelik yaşına göre küçük (SGA), %44’ü gebelik yaşına göre büyük (LGA) bulundu. Annelerin %37’sinde gestasyonel diyabet, %6’sında tip I diyabet, %2’inde tip II diyabet mevcuttu. Gestasyonel diyabeti olan annelerin %71’i gebelik esnasında insülin tedavisine gereksinim duydular. Bebeklerin %61’inde hipoglisemi esnasında alınan kan örneklerinde hiperinsülinizm saptandı. Dekstroz infüzyonuna ilaveten olguların %31’i prednizolon, %14’ü ise prednizolonla birlikte diazoksit tedavisine gereksinim duydular. Sonuç olarak neonatal hipoglisemide hiperinsülinizm önemli bir etkendir, hipoglisemi esnasında alınan kan örneğinde rutin olarak aranmalı ve tedavi planı ona göre düzenlenmelidir.Item Fetal ve erişkin tavşan özofagus düz kas hücrelerinin morfolojik özelliklerinin ve büyüme kinetiklerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2004-04-19) Korkmaz, Mevlit; Güvenç, B. Haluk; Yağmurca, Murat; Baysal, Kemal; Bilir, Ayhan; Yakut, Tahsin; Yiğit, Barbaros; Tıp Fakültesi; Tıbbi Genetik Ana Bilim DalıÖzofagus doku kültür çalışmaları çoğunlukla mukozal değişiklikleri incelemeye yöneliktir. Çalışmamızda, tavşan modelinde in vitro fonksiyonel özofagus segmenti hazırlamaya yönelik olarak, fetus ve erişkin distal özofagus düz kas hücrelerinin morfolojik özellikleri ve büyüme kinetiklerinin hesaplanarak karşılaştırılması amaçlandı. Erişkin ve fetus Yeni Zelanda tipi tavşanların özofaguslarının distal 1/3 kısımındaki dokuların kas tabakası kültüre edildi ve üreyen hücreler anti-aktin ve anti-miyozin antikorları ile immünositokimyasal boyama yapılarak tiplendirildi. Popülasyon kinetikleri, popülasyon sayısını ikiye katlama zamanı (Population doubling time, PDT) ve timidinle işaretlenme indeksi (Thymidine labelling index, TLI) kullanarak hesaplandı ve karşılaştırıldı. Trypan blue ile boyanarak hücrelerin canlılık oranları hesaplandı. Heriki hücre popülasyonu, anti-aktin ve anti-miyozin antikorları ile % 90’ın üzerinde pozitif boyandı ve hücrelerin iğ şeklinde, düz kas morfolojisine sahip oldukları görüldü. Fetal ve erişkin hücrelerin PDT değerleri sırasıyla 95,2 ve 145,5 saat, TLI değerleri ise birbirlerine yakın bulundu. Uygun besiyeri ve yeterli doku disseksiyonu ile kolaylıkla izole özofagus düz kas hücre kültürü elde edilebilmektedir. Erişkin özofagus düz kas hücrelerinin, kültür ortamında daha hızla çoğaldıkları gözlendi. Sonuç olarak, farklı dokulardan elde edilen düz kas hücrelerinin kültür ortamında benzer üreme özellikleri gösterdikleri söylenebilir.Item Kalori bilgisinin yeme miktarı üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2004-03-23) Gürel, Fazıl Serdar; Gemalmaz, Ayfer; Dişçigil, Güzel; Tekin, Nil; Şensoy, Nazlı; Başak, OkayObezite tüm dünya için önemli bir sorun haline gelmektedir ve tedavisinde davranış tedavileri de yer almaktadır. Kendini-izlem amacıyla, tüketilen gıdanın içerdiği kalorinin bilinmesinin o anda yenilen miktara olan etkisini araştırmak üzere planlanan çalışmaya, yaş ortalaması ve standart sapması 40,39±11,62 ve Beden Kitle İndeksi (BKİ) 29,71±4,98 olan 41 kadın alınmıştır. Katılımcılar enerji kaynakları ve vücudun enerji kullanımı konusunda 45 dakikalık bir eğitime tabi tutulmuştur, eğitim ile aynı akşam ve bunu takip eden günde içeriği aynı olan iki akşam yemeği açık büfe şeklinde verilmiştir. İlk akşam yiyeceklerin içerdiği kaloriler hakkında bilgi verilmemiş, ikinci akşam her gıdanın 100 gr’lık miktarı bir tabak içinde ilgili servis tepsisinin yanına konulmuş ve üzerine içerdiği kalori miktarı etiketlenmiştir. Her iki açık büfede katılımcılar tercih ettikleri gıdadan istedikleri miktarda almışlar, aldıkları gıdalar ayrı ayrı tartılarak kaydedilmiş ve kalorileri hesaplanmıştır. İkinci gece kişi başına ortalama kalori alımı 207,51±129,01 kcal azalmıştır. Sonuç olarak bizim çalışma grubumuzdaki kişiler aldıkları gıdanın kalorisini bilerek tükettiklerinde, yüksek kalorili gıdalar yerine düşük kalorili gıdaları tercih etmişler ve toplamda aldıkları kalori miktarını düşürmüşlerdir.Item Akut inferior miyokard infarktüsünde sorumlu arterin öngörülmesinde yeni EKG kriterleri(Uludağ Üniversitesi, 2004-03-15) Çiçek, Davran; Yeşilbursa, Dilek; Saltan, Yelda; Serdar, Akın; Cordan, Jale; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim Dalıİskemik kalp hastalığı önemli bir morbidite ve mortalite nedeni olup, yaklaşık %99 olguda koroner ateroskleroza bağlıdır. Akut miyokard infarktüsünde yüzey EKG ile sorumlu arterin tespiti birçok çalışmada araştırılmış, EKG kriterleri tek tek ve kombine olarak çalışılmış, fakat ideal kriter veya kriterler tanımlanamamıştır. Biz bu çalışmada akut inferior miyokard infaktüsünde yüzey EKG’sini kullanarak erken dönemde infarktüsten sorumlu arteri tespit etmeyi amaçladık. Pratik olarak kullanılabilecek 2 kriter tek tek ve kombine olarak değerlendirildi. Bu kriterler şöyle idi: A) DIII’te ST elevasyonu > DII’de ST elevasyonu ise ve B) aVL’de ST depresyonu > DI’de ST depresyonu. Çalışmaya 41 akut inferior miyokard infarktüslü hasta dahil edildi. Kriter A ve kriter B’nin sağ koroner arter lezyonunu belirlemedeki sensitivite ve spesifisitesi yüksek saptanmasada her iki kriter beraber kullanıldığında yüksek spesifisite gösterdi. Sonuç olarak, bu çalışmamızda EKG kriterleri ile akut inferior miyokard infarktüsünde infarkttan sorumlu arterin tahmin edilebileceğini gösterdik. İnfarktüsten sorumlu arterin erken ve doğru tanımlanabilmesi risk altındaki miyokard miktarını öngörebilmemize, klinik riski tahmin edebilmemize ve acil revaskülarizasyon için harekete geçmemize yardımcı olur.Item Tüberküloz tanısında tüberkülin deri testinin güvenilirliği ve bazı parametreler ile ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2004-03-09) Ursavaş, Ahmet; Karadağ, Mehmet; Sağlam, D. Ali; Yavuz, Zekiye; Yıldız, Feride; Rodoplu, Erkan; Ege, Ercüment; Özyardımcı, Nihat; Tıp Fakültesi; Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Ana Bilim DalıTüberkülin deri testi (PPD) immünolojik testlerin en eskisi ve en yaygın kullanılanıdır. PPD her hastanın epidemiyolojik ve çevresel enfeksiyon potansiyeli dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Pozitif PPD M.Tuberculosis’e karşı tip IV gecikmiş hipersensitivite reaksiyonunun bir göstergesidir. Fakat PPD, BCG aşılaması veya nontüberküloz atipik mikobakteriler ile de pozitif olabilir. Diğer yandan; immünosüpresif hastalıklar ve ilaçlar gibi belirli biyolojik durumlarda negatif PPD’ye neden olabilir. Bu nedenle çalışmamızda PPD’nin tüberküloz tanısındaki etkinliğini araştırmayı amaçladık. Aktif akciğer tüberkülozlu 116 erişkin kişi ile klinik, radyolojik ve bakteriyolojik olarak akciğer tüberkülozu olmadığı gösterilmiş olan 109 olgunun PPD sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Endurasyonun çapı hasta grupta sağlıklı gruba göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde büyük bulundu. Sınır değer olarak 5,10,15 mm kabul edildiğinde sensitivite ve spesifite sırasıyla %74-%10, %56-%45 ve %18-%68 saptandı. PPD’nin tüberküloz için önemli bir tanı yöntemi olduğu fakat yalnızca PPD sonuçlarına dayanarak tüberküloz tedavisi başlamanın doğru olmadığı sonucuna varıldı.Item Acil servise epigastrik ağrı yakınmasıyla başvuran hastalarda helicobacter pylori sıklığı ve tanıda kalitatif serum Ig G testinin yeri(Uludağ Üniversitesi, 2004-02-25) Bulut, Mehtap; Armağan, Erol; Kıyıcı, Murat; Balcı, Veysel; Atar, Nurşen; Gürel, Selim; Tıp Fakültesi; Acil Tıp Ana Bilim DalıÇalışmamızın amacı acil servise epigastrik ağrı ile başvuran hastalarda H. pylori sıklığını saptamada Rapid H. pylori cassette testi ile üreaz testinin sensitivite ve spesifisitesini karşılaştırmaktır. Bu çalışma, ocak 2000 ile şubat 2001 tarihleri arasında prospektif olarak yapıldı. Hastalardan alınan 2-3 cc kanın santrifüj edilmesiyle hazırlanan serum, Rapid H. pylori cassette testi için kullanıldı. Sonra hastalara endoskopi yapıldı ve ayrıca H. Pylori üreaz testine bakıldı. Toplam olgu sayısı 47 olup (21 erkek, 26 kadın) yaş ortalaması 38.5 (16-71) yıl idi. Endoskopi ile 19 hastaya gastrit, 10 hastaya peptik ülser tanısı kondu H. pyloriyi saptamada üreaz testi ile Rapid H. pylori testi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Üreaz testi ile karşılaştırıldığında Rapid H. pylori testinin spesifisite, sensitivitesi sırasıyla %81.4 ve %95 olarak saptandı. Non-invazif bir yöntem olan ve kolaylıkla uygulanabilen serum Rapid H. pylori cassette testinin spesifisite ve sensitivitesi invazif H. pylori üreaz testi ile karşılaştırıldığında kabul edilebilir sonuçlar ortaya koymuştur. Bu nedenle endoskopi yapma imkanı olmadığı durumlarda bu testin kullanılması önerilebilir.Item Nilüfer halk sağlığı eğitim araştırma bölgesinde dört ilköğretim okulundaki öğrencilerin sağlık durumlarının değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2003-12-29) Aydın, Neriman; İrgil, Emel; Akış, Nalan; Pala, Kayıhan; tıp Fakültesi; Halk Sağlığı Ana Bilim DalıBu çalışma, Nilüfer Halk Sağlığı Eğitim Araştırma Bölgesi’nde bulunan 4 ilköğretim okulunda öğrenim gören öğrencilerin sağlık ve gelişme durumlarının değerlendirilmesi amacıyla, 3 Nisan-29 Mayıs 2002 tarihleri arasında yapılmıştır. Görme keskinliği, renk körlüğü, diş muayeneleri ve sistemik muayeneleri yapılmış, ağırlık ve boyları ölçülen öğrencilerin beden kütle indeksi (BKİ) hesaplanmış, CDC (Center for Disease Control and Preventation)’nin BKİ persantil tablo ve grafiklerine göre değerlendirilmiştir. Çalışmada 6-17 yaş arasında 1414’ü (%50,6) erkek, 1379’u (%49,4) kız toplam 2793 öğrenci değerlendirilmiştir. En sık rastlanan patolojiler, çürük diş (%77,7), gözde kırma kusuru (%25,3) ve kulak patolojileridir (%23,2). Muayene edilen öğrencilerden %12,5’i zayıf, %6,2’si hafif obez, %2,1’i obez olarak bulunmuştur. Çok yaygın bir sorun olan çürük dişlerin erken dönemde saptanıp tedavi edilmesi, diş kayıplarını önleyecektir. Gözde kırma kusurunun tedavisi çocukların okul başarısını arttıracaktır. Okul sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi, daha sağlıklı bir gençlik için vazgeçilmez koşuldur.