2001 Bahar Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/16369
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Porselen adamlar(Uludağ Üniversitesi, 2001) Bilmiş, UğurBizler porselen adamlardık gerçi Aşk hariç her şeydik Bizler korkunun korkusunu korkanlar Yüzlerimizde erguvan çiçekler Ellerimiz yirminci asrın eller Dağadamlar yıkıldı da düşlerimizde Gözlerimiz değmedi dahi gözlerimize Dört çarpı koştuk yorulduk Varamadık bir türlü cennetlerimize Her yanı kıpkırmızı Şakaklarımıza çökmüş ağrıydı gökyüzü Sevdiğimize bir kez olsun seni Seviyor diyemediğimiz Kime sorduysak hep böyleItem Ah insan(Uludağ Üniversitesi, 2001) Servet, AkılAh İnsan Ve eşyanın süslü yüzü ... Solgun çarmıhlarınızda ben geriliyim Mabetlerde satılan Kolye diye boyuna asılan ... Beni eşyaya gömdünüz ... Taşımak için dışınızda Ah bilmez misin İnsan kendini içinde taşımalı Dışında değil ...Item Şiir(Uludağ Üniversitesi, 2001) Ergül, EkremKervanlar geçiyor Kuzeyden Güneye Ve eşya Ve ten Ve ruh Siliniyor etimde geçmişin izi Ahh ! alnımdaki bu çizgiler derimin çürümesidir. Suyun öte yanı yok ! Yok düşlerin ülkesi. Ben ki bir ışık hüzmesiyim Su üstünde yüzerim Beni uzaktan sevin. Kimdir ahh! Şimdi erdemin tefinde Gerinen kinik Mutlak bir sanrının duvarlarında Kim parçalanır. Bellek paslı aynasıdır tarihin.Item Ezberlenen yaşam ve 9. köyün hikayesi(Uludağ Üniversitesi, 2001) A. Kadir, YamanKendimizin "kendisi" olmak çoğu zaman güç bela bir iştir. Kimi zaman rüzgar olup uçtuk; kimi zaman da ertelediğimiz "umutlarımız" olduk. Artık "ezberledik yaşamı" ... Türlü çelişkilerimizle renklendirdiğimiz, yaşama kattığımız "oyun ve roller", yeni yeni erteleyeceğimiz yaratıcılığımızı; gerçek yaşamdan kopuşumuzu "müjdeliyor". Yiten umutların ardından attığımız "sevinç naraları", hayattan henüz ders al(a)madığımızı ve yeni kopuşlara-kaçışlara dönüşümünü algılamamız pek zaman almıyor. Kendimize olan güvensizlik, beklentilerimizdeki umutsuzluk, sevgi düşmanlığına dönüşüyor! Ne elde hüner, ne serde yaratıcılık(!)...Item Ontolojinin ışığında bilgi(Uludağ Üniversitesi, 2001) İskeçe, Fadime; Hartmann, Nicolai; Tepe, H.Yirminci yüzyılda ontolojik bakışı yeniden şekillendiren Nicolai Hartmann'ın önemli metinlerinden biri olan "ontolojinin ışığında bilgi", Türkiye Felsefe Kurumu tarafından yayınlandı. Harun Tepe'nin Almanca aslından çevirdiği metin, Türkçe' de Nicolai Hartmann'a ait tek kaynak olma özelliğini taşıyor. Türkiye Felsefe Kurumu'nun çeviri dizisinde yayınlanan Kant'ın, Husserl'in, ve Heidegger'in metinlerinde olduğu gibi bu metin de Almanca-Türkçe olarak basılmış. Dolayısıyla eleştiriye açık bir biçimde yayınlandığını söyleyebileceğimiz bu metin, Türkçe' de Hartmann' la ilgili boşluğu doldurmaya çabalıyor.Item Portre: Albert Camus(Uludağ Üniversitesi, 2001) Tetik, Şükran;"Ya her şey bana açıklansın istiyorum, ya da hiç. Ama kalbin bu çığlığı karşısında akıl güçsüzdür." Hiçbir filozof içinde yaşadığı çağdan ayrı, çağının dışında veya yalıtılmış düşünülemez. Camus, yaşadığı çağın iyi bir gözlemcisi ve analizcisi olmuştur. Çağının bunalımlarını birebir yaşamış, fikirleriyle ve yazılarıyla tepkisiz ve duyarsız insanlara bir bilinç kazandırmaya çalışmış, her türlü olumsuzluğa karşı başkaldırmaya dayalı bir felsefe geliştirmiştir. Daha çok roman ve tiyatro eserleriyle, yani edebiyatçı kimliğiyle tanınmasına ve bir filozof olduğunu kabul etmemesine rağmen yazılarında ortaya koyduğu yaşama felsefesi, onun filozof tavrını ele vermektedir.Item Röportaj: Önay Sözer'le "günümüzde felsefe ve Türkiye'deki durumu" üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2001-02-05) Mesut, KeskinÖnay Sözer, 1936 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Erkek Lisesinden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesini bitirdi. Bir dönem, Almanya'da Husserl-Arşivinde (Köln) Ludwig Langrebe ve Hegel-Arşivinde (Bochum) Otto Pöggeler ile araştırmalarda bulundu. Türkçe, Almanca, Fransızca ve İngilizce olarak yazdığı bir çok makalenin yanında önemli uluslararası kollokyumlar düzenleyen Önay Sözer Alman İdealizmi, Fenomenoloji, Yorum bilgisi, Semiotik, Çağdaş Fransız Felsefesi üzerine çalışmakta ve şu anda Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümünde dersler vermektedir. Yayınlanmış kitapları ise şunlardır: Berkeley'de Varlık.ve Algı Sorunu , İstanbul, 1973 Edmund Husserl'in Fenomenolojisi ve Nesnelerin Varlığı Sorunu, İstanbul, 1977 Anlayan Tarih. Dil-Tarih ilişkisi Üzerine Bir İnceleme, İstanbul, 1981 Felsefenin Abc' si, İstanbul, 1992, 1995, 1998 Kadın ve Benzeri. Bir Kadın Ütopisi, İstanbul, 1993 Leere und Fülle- Ein Essay in Phaenomologischer Semiotik, Münih, 1988.Item Sokrates'in öncesi ve sonrası(Uludağ Üniversitesi, 2001) Conford, F. M.; Nuyan, ElifHerhangi bir bilgi dalında, araştırmalarının* özünü ve amacını, dört saatlik sınırlı bir zaman dilimi içerisinde alanların uzmanlarından oluşmayan bir dinleyici kitlesine sunmaya davet edilen bir öğrenci kendisini ilgili disipline teslim etmekle şüphesiz iyi yapar. O, uzmanın, önermelerinden bazılarının içerik bakımından sorgulanabilir, nitelik itibariyle da dogmatik olduğu gerekçesiyle çürütebileceği ve birçok şeyin hiçbir mazereti olmayan ihmaline dikkat çekeceğini bilir. Bununla birlikte koltuğuna yaslanması ve ayrıntılar tarafından çoğunluk karanlıklaştırılan ana çizgileri takip etmesi onun için daha iyi olacaktır. Sokrates'in benim incelemekle yükümlendirildiğim dönemin merkezi şahsiyeti olarak görülmesi gerektiği ve benim işimin onun felsefeyi doğaya ilişkin araştırmadan insan yaşamına ilişkin araştırmaya döndürmesinin anlamını aktarmak olduğu açık görünmektedir. İşte bu yüzden Erken İyonya bilimini, Sokrates'i niçin tatmin etmeyi başaramadığını gösterecek şekilde betimlemeye çalıştım. Ve Platon ve Aristoteles'in sistemlerini, Sokrates'in keşfinin sonuçlarını dünyaya dair yoruma taşıma teşebbüsleri olarak ele aldım. Söz konusu keşfe dair daha derinlikli bir kavrayışı Mr. Henry Bergson'un, bu konferansları tasarlamakta olduğum sırada elime geçen Les deux sources de la morale et de la religion (ahlak ve dinin iki kaynağı) adlı kitabından kazandım.Item Özne, eğitim, hakikat(Uludağ Üniversitesi, 2001) Mikeshina, Ludmilla A.; Dalgıç, Nezihaİnsan kültüründe ve toplumda birbirine karıştırılan iki süreç gelişir. Hegel'e göre, ilki her bireyde evrensel bilgi ve deneyimin gelişmesidir, çünkü bireyler tam olarak olmaları gereken şeylerle doğmazlar. İkincisi, birey ve bireyin bilinçliliğin de biricik ve tek formda evrensel bilgi ve deneyimin öznelleştirilmesidir. Felsefe tarihinde bu iki sürecin analiz edilmesi, bilen özne, hakikat, eğitim ve paideia nın birbirine bağlı olduğunu gösterir. Başkaları için kaygılanma ve onları yönetme yeteneklerini geliştiren hermeneutik "kendine bakma" ilkesi, bütünlüğünde bu özellikleri içinde bulunduran ve paideia özelliğini belirleyen geleneklerden birisini betimler. Bu prensip Sokratesçi, Platoncu, Epikürosçu ve Stoacı gelenek tarafından geliştirildi ve cogito 'ya doğru giden düşüncesiyle Descartes tarafından gerçekleştirildi. "Kendine bakma" 17.yy' da bilimsel bilgiyi elde etme koşulu olarak düşünüldü; ama daha sonraları egotizm ve bireycilik olarak nitelendirildi ve kendini kavrama ile yer değiştirdi. Foucault, modern hermeneutik yetişme kavramının temeli olarak ilk anlamında "kendine bakma" ilkesinin tekrar gözden geçirilmesi için gereklilikleri kanıtlar. Böylece "yol gösteren" ya da "özel öğretmen" olarak felsefenin rolü, süreci gözden geçirmektir.Item Uygunluk olarak doğruluk anlayışı(Uludağ Üniversitesi, 2001) Naziha, DalgıçBu çalışmanın amacı, uygunluk olarak doğruluk anlayışının içinde bulunduğu durumu ve sıkıntılarını, bu sıkıntılarla ortaya çıkan diğer doğruluk kuramlarını ve onların yetersiz kaldığı noktaları eleştirel bir gözle göstermeye çalışmak, ayrıca uygunluk olarak doğruluk anlayışını, Tarski'nin T-şeması yardımıyla yeniden gözden geçirerek, bu doğruluk anlayışını formüle etmek ve bu formüle edilmiş doğruluk görüşünde bulunan sıkıntıları ve bu sıkıntıların nereden kaynaklandığını, bunların çözümlerini vermeye çalışmaktır. En son bölümde de günümüz felsefecilerinin neler yapması gerektiği ortaya konulacaktır.Item Aristoteles'in varlık felsefesi(Uludağ Üniversitesi, 2001) Metin, BecermenAristoteles 'e gelene kadar 'varlık' konusuna sistemli bir yaklaşımı görememekteyiz. Varlık konusunda Sokrates öncesi filozoflardan Herakleitos ve Parmenides kendilerince varlıkla ilgili bazı düşünceler geliştirmişlerdir. Herakleitos doğayı belli bir düzene (logos'a) göre değişen bir birlik-oluş ve yok oluş (değişim) halinde bir birlik- olarak görmektedir.Parmenides ise, Herakleitos'a göre, varlık konusundaki sorularıyla farklı bir söylem geliştirmiştir. Varlığın ve aynı zamanda yokluğun ,varolanın varlığında aynı anda olduğuna karşı tepki gösteren Parmenides, mantığın ilkelerini uygulayarak, bunun bir çelişki doğurduğunu söyler. Bu sorunun çözümlenmesi gerekmektedir. Parmenides yalnız varolanın olduğunu, varolmayanın ise olmadığını dile getirir.Item Descartes'ın epistemolojik perspektifi(Uludağ Üniversitesi, 2001) Karl, Vorlander; Kosbatar, Önder; Atıf 4.0 UluslararasıDescartes felsefesinin çıkış noktası en açık bir şekilde, Regulae ad directionem ingenii (1)'de görülebilir. Gerçekten de bu gençlik yazısı tarihsel bakış açısından sonraki metafizik prensiplerine bir yol açar ve 1628-29 yıllarındaki durumunu gösterir. Fakat kendince uygun ifadesiyle, daha bu sıralarda belli olmaya başlamış olan kendisine özgün yöntemini, temel düşüncelerini "kaideler"inde (2) sonraki metafiziğinden daha saf bir şekilde kapsar.Item Bilimin sınırları(Uludağ Üniversitesi, 2001) Gherdjikov, Serghey Stoilov; Akyol, EnisBilimin sınırları var mı? Bilim adamlarının cevabı olmadığı yönünde. Felsefecilerin ise görüşlerinde farklılıklara sahiptirler. Sosyal bilimler, bilimin insani olmadığı görüşündeler, dolayısıyla metafiziksel açıdan derinliğinin bulunmadığını söylerler. Bilim adamları ve felsefecileri, bilimin dünya hakkında sahip olduğumuz en iyi bilgi olduğu görüşündeler. Bilimin, biçimi tarafından sınırlandırılmış olduğu düşüncesindeyim. Bilimin insan biçiminden türemiş herhangi bir nesnesi yoktur. İnsanın bedeni boyutuyla karşılaştırılamayan her şey, bu bedenle aynı ölçüye sahip kavramlara indirgenebilir. Bu fenomenolojik olarak, çağdaş bilimdeki keşiflerin en önemlilerinin bazılarını açığa çıkarır. Özel rölativite kuramı, sistemin (evrenin) açıklamasını uzay ve zamana bağlayarak gösterir. Kuantum mekaniği gözlemin sınırlarını (Heisenberg) ve mikro nesnelerin makro-tasarımlarının meydana getirdiği mantıksal belirsizliği gösterir ve eklenmecilik ilkesiyle mantık etrafında (Feyerabend) yoğunlaşır. Deneysel bilim, dünyanın kendi aşkın düzeninin bir yansıması olarak değil insan bedeninin yapay bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. "Yaşam dünyası", modern ussallığın "nesnel dünyasıyla başarılı bir biçimde yer değiştirir.Item Bilim nedir? Ne değildir?(Uludağ Üniversitesi, 2001) Özlem, DoğanBursa Uludağ Üniversitesine hemen her sene, bazen senede iki kez olmak üzere gelen bir kişiyim. Bundan da oldukça memnunum. Burada meslektaşlarımla, dostlarımla ve siz öğrencilerle birlikte olmaktan memnuniyet duyuyorum. Bu sefer de aynı memnuniyeti duyduğumu belirtmek ve beni davet etme nezaketi gösteren öğrenci arkadaşlarımıza, Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünün öğretim üyelerine teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Ben daha önceki bir konferansımda "Bilim nedir ne değildir?" başlığına uygun bir sunumda bulunmuştum. O konferansımdaki çerçeveyi burada da muhafaza etmeye çalışarak, birkaç şey daha eklemek suretiyle "Bilim nedir ne değildir?" sorusuna bir konferansın elverdiği ölçüde, belli süre içerisinde bir yanıt getirmeye çalışacağım. Bu bana ait bir yanıt olmaktan çok günümüzde belli bir akımın, belli bir anlayışın yanıtı olarak sizlere sunulacaktır.Item Soğuk itiraf(Uludağ Üniversitesi, 2001) Servet, AkılNe oldu bilmiyorum ... Yitirdim galiba inançlarımı Tanrıyı bulma adına çıktığım yükseler Başımı döndürdü Düştüm Sözü kaybederek havada Bir et yığını olarak çakıldım yere Yerle-birim Bir korkum bir de kaygım var Korkum: Sözün üstüme düşmesi Kaygım: Tanrı ya sözsüz ulaşılıp ulaşılamayacağı ... Başka da bir şey bilmiyorum Hatırlamıyorum ...