2003 Cilt 29 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18071
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Üst ekstemitede fasyotomi: Endikasyonları ve tekniği(Uludağ Üniversitesi, 2003-03-25) Özbek, Serhat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.Deprem felaketi sonrasında, ezici tipte yaralanmalar ve bunun sonucunda kompartman sendromu ile sık karşılaşılmaktadır. Kompartman sendromunun tedavisi fasyotomi yapılmasıdır. Fasyotomi kısaca kompartmanları saran fasyanın bir tarafından kesilerek açılması ve böylece kompartman içi artmış basıncın azaltılması işlemidir. Fasyotominin ne zaman gerekli olduğunun, hangi bölgede ne şekilde yapılmasının uygun olacağının bilinmesi ekstremite açısından hayati önem taşır. Basit görünsede belli kuralları vardır. Bu kurallar genellikle göz ardı edildiği için, üst ekstremitede fasyotominin endikasyonları ve tekniği gözden geçirilmiştir.Item Pulmoner arter sarkomu(Uludağ Üniversitesi, 2003-04-21) Topal, Uğur; Yurtsever, İsmail; Yerci, Ömer; Bayram, Sami; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı.Pulmoner arter sarkomları nadir görülür. Klinik ve radyolojik bulguların özgün olmaması nedeniyle genellikle tanı ameliyat sırasında veya otopsilerde konur. Hemoptizi yakınmasıyla araştırılan 53 yaşında erkek olgunun göğüs röntgenogramlarında ve BT incelemesinde sağ akciğer hilusunda kitle ve akciğerde nodül saptandı. BT eşliğinde transtorasik iğne biyopsisi yapılarak pulmoner arter sarkomu tanısı kondu. Bu yazıda, olgumuzun klinik ve radyolojik bulguları literatür verileri ışığında sunulmuştur.Item Dermal sinus traktusu ile ilişkili enfekte serebellar dermoid kist: olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2003-02-04) Yılmazlar, Selçuk; Taşkapılıoğlu, Özgür; Kocaeli, Hasan; Doğan, Şeref; Aksoy, Kaya; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.Giriş: Dermal sinus traktusları deri ve derin dokular arasındaki anormal bağlantılardır. Konjenital kranial dermal sinuslar yüzeysel dermal tabaka ile derin kranial yapılar arasında uzanan çok katlı yassı epitel ile döşeli orta hat traktuslarıdır. Traktus seyri boyunca herhangi bir yerde dermoidleri veya daha az olarak epidermoidleri oluşturacak şekilde genişleyebilir veya bu kistik yapılar ile sonlanabilir. Kranium içinde çoğunluğu oksipital bölgede lokalizedir. Dermal sinus traktusuna bağlı serebellar abse nadir bir olaydır. Benign konjenital lezyonlar olmalarına rağmen, özellikle bakteriyel veya aseptik menenjitler ve serebellar abseler gibi yüksek sıklıkta komplikasyonları vardır. Klinik sunum: Tekrarlayan menenjitler ile kendini gösteren, enfekte dermoid kist ve serebellar abse ile birlikte olan, oksipital dermal sinus traktusuna sahip altı yaşında hasta sunulmuştur. Dermal sinus traktusu serebelluma doğru takip edilerek, enfekte dermoid kist ve abse kesesi tamamı ile çıkartıldı. Sonuç: Dermal sinus traktusları tekrarlayan menenjitler, abse gelişimi ve kafaiçi basınç artışı ve hidrosefali gibi non-spesifik klinik tablolara sahiptir. Manyetik rezonans görüntülemeye ilave olarak kemik pencere bilgisayarlı tomografi incelemesinde kemik defektinin saptanması patoloji için tanı koydurucudur. Manyetik rezonans görüntüleme ile yumuşak doku ve traktusun kendisi gösterilebilir, birlikte olan dermoid kist görüntülenebilir. BT incelemesi (kemik pencerede) kemiği kateden traktusu gösterebilir. Manyetik rezonans görüntülemeden ve BT çalışmalarından elde edilen en önemli bilgi dermal sinus traktusunun, bilhassa intrakranial uzanımı veya bir intrakranial kist ile sonlanmasının olup olmadığını ortaya koymaktır. Cerrahi olarak intrakranial-ekstrakranial kısımları ve sinus traktusunu tamamı ile çıkarmak rekürrensin önlenmesinde önemlidir.Item Alt ekstemitede fasyotomi: endikasyonları ve tekniği(Uludağ Üniversitesi, 2003-03-25) Özbek, Serhat; Bozkurt, Cengiz; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.Deprem sonrasında, vücudun diğer bölgelerinde görüldüğü gibi, alt ekstremitede de ezilme tipi yaralanmalarla çok karşılaşmaktayız. Bu tip yaralanmalar sonucu kompartman sendromu gelişmektedir. Alt ekstremitede kompartman sendromu oluştuğunda fasyotomi açılması gereklidir. Uygun bir fasyotomi yapılabilmesi için alt ekstremite kompartmanlarının ve insizyon yerlerinin bilinmesi gereklidir. Bazı basit kurallara uyulması ekstremitenin gelecekteki fonksiyonları açısından büyük öneme sahiptir.Item Mesane tümörlü hastalarda radikal sistektomi öncesi klinik evrelemenin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2003-04-22) Yavaşçaoğlu, İsmet; Vuruşkan, Hakan; Kekilli, Onur; Oktay, Bülent; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.Sistektomi uyguladığımız mesane tümörlü hastalarda preoperatif klinik evreleme yöntemlerinin doğruluğunu değerlendirdik. Öncelikle bilgisayarlı tomografi (BT) ve mesanedeki tümörün transüretral rezeksiyonu (TUR-MT) ile evrelenen mesane tümörlü 80 hastanın, radikal sistektomi sonrası elde edilen son patolojik evreleri karşılaştırıldı. Evreleme 1997 TNM sınıflamasına göre yapıldı. TUR-MT uygulananlarda patolojik evreleme, 9’unda Ta; 36’sında T1; 28’inde T2; 7’sinde T3, BT ile değerlendirildiğinde, 2’sinde Ta; 3’ünde T1; 14’ünde T2; 46’sında T3; 15’inde T4 olarak belirlendi. Radikal sistektomi sonrasında yapılan patolojik evrelemeye göre TUR-MT ve BT ile doğru evreleme sırasıyla hastaların %56 ve %66’sında sağlandı. TUR-MT sonuçlarıyla %38.4 düşük evreleme ve %5.6 ileri evreleme, BT ile değerlendirmede %3.4 düşük evreleme ve % 30.6 ileri evreleme gerçekleşti. TUR-MT için yüzeyel tümörlerde duyarlılık artarken özgüllüğün azaldığı, BT ile değerlendirmede ise özellikle T3 tümörlerde duyarlığın arttığı izlendi. TUR-MT ile değerlendirirken mesane tümörlü hastaların anlamlı bir kısmında düşük evreleme gerçekleşmektedir. Mesane duvarındaki küçük çaplı bir tümörün tanınamaması veya TUR sonrası ödemle tümör ayrımının yapılamaması BT ile değerlendirmenin ileri evrelemeye yol açan bir kısıtlamasıdır.Item İleri evre yaşlı küçük hücreli dışı akciğer kanseri hastalarının tedavisinde sisplatin ve etoposid(Uludağ Üniversitesi, 2003-04-21) Kanat, Özkan; Evrensel, Türkkan; Özkan, Atiia; Demiray, Mutlu; Ercan, İlker; Kurt, Ender; Gönüllü, Güzin; Arslan, Murat; Demıray, Hülya; Manavoğlu, Osman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nükleer Tıp Anabilim Dalı.Bu çalışmanın amaçları 70 yaş ve üzeri ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) hastalarında sisplatin ve etoposid tedavisinin aktivitesini ve tolerabilitesini araştırmaktı. Yirmi dört hasta çalışmaya alındı. Sisplatin 60 mg/m2 dozunda 1. günde ve etoposid 120 mg/m2 dozunda 1-3. günlerde verildi. Toplam 116 siklus uygulandı. On iki (%50) hasta altı siklus tedaviyi tamamladı. Üç hastada (%12.5) kısmi yanıt elde edilirken, 12 hastada (%50) stabil hastalık ve 9 hastada (%37.5) progresyon mevcuttu. Ortalama sağ kalım 48.5 ± 6.06 hafta ve 1 yıllık sağ kalım oranı %38’di. Grade 3-4 nötropeni hastaların %16.6’ında, grade 4 trombositopeni %4.1’nde ve grade 1-2 nöropati %25’inde görüldü. Bir hastada grade 3 nefrotoksisite nedeniyle tedavi sonlandırıldı. Sonuç olarak sisplatin ve etoposid yaşlı KHDAK hastalarının tedavisinde aktiftir ve nisbeten iyi tolere edilmektedir. Yeni, aktif ve iyi tolere edilen rejimler mevcut sonuçları iyileştirebilir.Item Karotis aterosklerozu gelişmesinde etkili risk faktörleri(Uludağ Üniversitesi, 2003-04-15) Ertan, Nurcan Sönmez; Karşıdağ, Sibel; Duran, Cihan; Özer, Feriha; Arpacı, Bakiİskemik inme gelişiminde karotis stenozu önemli bir etyolojik faktördür. Bu çalışmada akut iskemik inme tanısı ile yatırılan 90 hastada karotis aterosklerozunun gelişiminde etkin risk faktörleri araştırılmıştır. Doppler ultrasonografide saptanan stenoz derecesine göre hastalar hafif stenoz grubu (stenoz derecesi< % 30), orta dereceli stenoz grubu (%30-69 arası), ağır stenoz grubu (> %70) olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Tek yönlü analizde, ağır stenoz grubunda yaş ortalamasının ve sigara kullanım oranının belirgin yüksek olduğu dikkat çekmiştir (sırasıyla p=0.02, p=0.001). Bu grubda, iskemik kalp hastalığı ve periferik arter hastalığı yüksek oranda saptanmıştır (sırasıyla p=0.05, p=0.02). Logistik regresyon analizinde ise sigara kullanımı ve iskemik kalp hastalığı ağır karotis stenozu gelişiminde bağımsız risk faktörü olarak belirlenmiştir. Karotis plaklarının ultrasonografik karakterleri araştırıldığı zaman, soft, heterojen plakların, ağır stenoz grubunda diğer grublara oranla daha fazla olduğu gözlenmiştir. Sonuç olarak sigara ve iskemik kalp hastalığı, karotis aterosklerozunun gelişmesinde bağımsız risk faktörü olarak görülmektedir.Item Erektil disfonksiyonlu hastalarda sildenafil sitratın klinik etkinliği ve güvenilirliği(Uludağ Üniversitesi, 2003-04-15) Yavaşçaoğlu, İsmet; Vuruşkan, Hakan; Oktay, Bülent; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Üroloji Anabilim Dalı.Bu çalışmanın amacı, erektil disfonksiyon yakınması olan hastalarda sildenafil sitratın etkinliğinin ve güvenilirliğinin belirlenmesidir. Ağustos 1999 ve Temmuz 2002 tarihleri arasında erektil disfonksiyon yakınması olan 101 hastaya oral sildenafil sitrat verildi. Hastaların ortalama yaşı 52 ± 3.7 (35-74 yaş arası) ve erektil disfonksiyon yakınmasının ortaya çıkış süresi ortalama 28 ± 16 ay olarak belirlendi. Erektil disfonksiyonun şiddeti ve tedaviye alınan klinik yanıt uluslararası erektil fonksiyon endeksi ve global etkinlik sorgulaması ile subjektif olarak değerlendirildi. Hastalar 3 ay süre ile takip edildi. Hastaların %79.2’sinde uluslararası erektil fonksiyon endeksi ve global etkinlik sorgulaması ile değerlendirilen tatminkar ereksiyonlar meydana geldi. 19 hastada (%18.8), başağrısı, ateş basması, nasal konjesyon ve görme bulanıklığı gibi yan etkiler gelişti. Eşlik eden kronik hastalıklarına göre olgular ED şiddetine bakılmaksızın ilaca verdikleri olumlu yanıta göre değerlendirildiğinde en iyi yanıt (%83.3) iskemik kalp hastalığı olan grupta alındı. Oral sildenafil sitratın erektil disfonksiyonu olan hastalarda etkili ve güvenilir bir ilaç olduğu görülmektedir.Item Mekanik intestinal obstruksiyonlu ratlarda somatostatin analogu sms 201- 995 (octreotide) ve omeprazolun etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2003-03-25) Kapıcıoğlu, Sait; Kuşkonmaz, İbrahim; Taşkın, Abdullah; Günaydın, Murat; Kaya, Nadir; Demircan, Celaleddin; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Çalışmanın amacı: Uzun etkili somatostatin analogu SMS 201-995 (Octreotide) ve bir proton pompa inhibitörü olan omeprazolun mekanik incebarsak obstruksiyonu oluşturulmuş rat modelindeki etkilerini incelemektir. Materyal ve metod: Deney için ortalama ağırlığı 150-200 gr olan erkek albino ratlar kullanıldı. Ratlar 24 saat süreyle aç bırakıldı. Eter inhalasyonu ile anestetize edildikten sonra laparotomi yapılarak terminal ileumda 10 cm.lik kapalı lup oluşturuldu. Ratlar 8 saatte bir subkutan olarak somatostatin analogu 50 µg/kg (n:10), salin 0.5 ml (n:10) ve omeprazol 7 mg/kg (tek doz verildi, sonraki dozlar salin olarak verildi) (n:10) almak üzere randomize edildiler. Tedavinin başlangıcından 24 saat sonra ratlar sakrifiye edildi ve barsakları çıkarıldı. Lup ağırlıkları ve luminal volümleri ölçüldü, pH ve elektrolit (sodyum, klor ve potasyum) analizleri yapıldı. Barsak lupları histolojik olarak incelendi. Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında somatostatin analogu ve omeprazol tedavileri ile ince barsakta lup ağırlığı, luminal volüm, sodyum, klor, potasyum konsantrasyonları, pH değeri ve obstrukte barsakların makroskopik ve mikroskopik incelenmesinde anlamlı bir fark görülmedi. Sonuç olarak; İntestinal obstruksiyonlu bu rat modelinde 24 saatlik somatostatin analogu ve omeprazol tedavileri ile belirgin bir yarar sağlanmadı.Item Tuberous sclerosis’de böbrek tutulumu: klinik ve radyolojik bulgular(Uludağ Üniversitesi, 2003-01-30) Sadıkoğlu, Ganime; Erdoğan, Cüneyt; Özdemir, Hakan; Alper, Züleyha; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Aile Hekimliği Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyoloji Anabilim Dalı.Tuberous sclerosis (TS) otozomal dominant geçişli, birçok organ sisteminde hamartomlarla karakterize bir hastalıktır. Klasik klinik triadı epilepsi, mental retardasyon ve adenoma sebaseum olarak adlandırılan deri lezyonlarıdır. Böbreklerde en sık görülen lezyon angiomyolipomdur (AML). AML hastaların % 40-80’inde saptanır. Bu lezyonlar büyümeye eğilimlidirler ve ciddi hemorajiye yol açabilirler. Çalışmamızda klinik bulgular ve radyolojik tetkiklerle (kranial BT-MR) TS tanısı alan 14 hasta böbrek tutulumu yönünden incelendi. Olguların yakınmaları, fizik muayeneleri, laboratuar bulguları, renal US ve BT bulguları retrospektif olarak değerlendirildi. Ondört olgunun 8’inde (%57) US ve BT tetkikleri ile renal AML saptandı. Bunlardan ikisinde böbrek fonksiyonları belirgin şekilde bozulmuştu. Bu iki olgu da ileri yaşta ve büyük AML’lar bulunan olgulardı. TS da böbrekte sıklıkla izlenen AML’lar yaş arttıkça boyut ve sayı olarak artmaya eğilimlidir. Böbrek yetmezliğine neden olabilirler. Ancak AML’ların nasıl ve neden büyüdüğü hala bilinmemektedir. Bu konuda ileri araştırmalara gerek duyulmaktadır.Item Safra yolu yaralanmalarının perkütan biliyer drenaj ile tedavisi(Uludağ Üniversitesi, 2003-01-30) Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Sadıkoğlu, Ganime; Erdoğan, Cüneyt; Uludağ Üniversitesi/Radyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Aile Hekimliği Anabilim Dalı.Safra yolu yaralanmaları genellikle iatrojenik nedenlidir. Başta laporoskopik kolesistektomi olmak üzere hepatobiliyer cerrahinin komplikasyonu olarak görülür. Safra yolu yaralanmalarının tedavisinde cerrahi olarak yapılabilecekler sınırlı ve zordur. Bu nedenle tedavi için en az invaziv yöntem safra yolunun kateterizasyonu veya geçici olarak plastik stent yerleştirilmesidir. Çalışmamızda 8 yıllık dönemde Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim dalında safra yolu yaralanması saptanan ve radyolojik yöntemlerle tedavi edilen 16 olgu sunularak tartışılmıştır. Olgularda peritona sızan safra perkütan kateter drenajı ile drene edildi ve perkütan biliyer drenaj uygulandı. Biliyer drenaj kateterleri 15-50 gün arasında (ortalama 28 gün) tutuldu. Olgular ortalama 44 ay (5-90 ay) izlendi. 16 hastadan 14’ü radyolojik yöntemlerle tamamen tedavi edildi. İki olguya cerrahi operasyon önerildi. Perkütan biliyer drenaj safra kaçağına neden olan yaralanmaların primer tedavisinde, etkin bir yöntemdir. Genellikle tam iyileşme sağlamaktadır.