1987 Cilt 2 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13370
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Osmanlı tefsir hareketine toplu bakış(Uludağ Üniversitesi, 1987) Yıldız, Sâkıp; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.İslam kültürünün önemli bir yönünü teşkil eden Kur'an tefsiri, ilahi vahyin de vamı sırasında ortaya ilk ilim dalıdır, önceleri, sadece Hz. Peygamber'in ve Sahabe'- nin sözlerine dayanan tefsir, hadislerin toplanıp tasnif edilmesi, bazı ilim dallarının sistemli bir hale gelmesinden sonra, nakli ve akli ilimleri bünyesine alarak gelişmesi ni sürdürmüştür. Türk'lerin İslamiyet! kabul ettiği X. miladi asırda ise, metot ve muhtevasıyla ilgi alanını belirlemiş, müstakil bir yapıya kavuşmuştur. İslam kültür tarihi incelenecek olursa, miladi VIII. yüzyıldan itibaren, akli ve nakli ilimlerin genellikle Türk'lerin hakim olduğu bölgelerde geliştiği görülür. Kur'an tefsiri de bunlardan biridir. Türk'lerin tefsir alanındaki faaliyetlerini inceleyen bu makalede, OsmanlIlar dan önceki dönemle, kuruluşundan II. Bayezid dönemine kadar devam eden üç asır lık dönem, özellenmeye çalışılmıştır. Üzerinde durulan konu aslında, makaleye sığacak derecede dar sınırları olan bir konu değildir. Bu alanda dikkati çeken bir araştırma yapılmadığı için mevcut boşluğu doldurmak, yapılacak köklü çalışmalara ışık tutmak üzere hazırlandığından, kendi çapında bir değer taşıyacağı ümit edilmektedir. Günümüzde, bu tür çalışma lara şiddetle ihtiyaç duyulduğu gözönünde tutulursa, Türk kültürüne sağlayacağı katkılar yanında, Kur'an tefsirinin dünü hakkında kısa da olsa bilgi vereceği düşünül mektedir.Item İbn Hazm'a göre hadis rivayetinde "mechûl"(Uludağ Üniversitesi, 1987) Başaran, Selman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Mechûl, hadis literatüründe, hadisle fazla meşgul olmadığı için muhaddisler arasında bilinmeyen kimse, anlamına gelir. Böyle olan kişiler ya fazla tanınmadığı, dolayısıyla hakkında araştırma yapılamadığı için ya da adaleti tesbit edilemediği için zayıf olarak nitelendirilirler. Endülüs âlimlerinden îbn Hazm da tanımadığı birçok râvîyi mechûl olarak vasıflandırmıştır. Elindeki kaynaklarda adı geçmeyen bazı kişilere mechûl deyi vermesi, onun tenkide en çok sebep olan yönlerinden birisini teşkil etmiştir. Başka hiçbir kimse tarafından mechûl olarak nitelendirilmeyen râvîler hakkında İbn Hazm bu tabiri kullanmışsa, onun bu ithamını ihtiyatla karşılamak gerekmektedir.Item Tirmizî ve İbn Mace’yi İbn Hazm'ın meçhul olarak vasıflandırması(Uludağ Üniversitesi, 1987) Başaran, Selman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Bir önceki araştırmamızda İbn Hazm'ın mechûl tabirinden ne anladığını İzah etmiştik. Bu makalemizde ise onun Tirmizî ve İbn Mâce’yi mechül olarak nitelen dirdiğine dair iddialara yer vermek ve bu konudaki bizim tesbitlerimizi sunmak istiyoruz.Item Mustafa Sadık er-Rafl'î'nin hayatı, edebî cephesi ve eserleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Ayyıldız, Erol; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.1881-1937 tarihleri arasında Mısır'da yaşamış olan Mustafa Sadık er-Rafi'ı, Arap nesrinin makale, hikaye, deneme, edebiyat tarihi vb. gibi türlerindeki ilgi çe kici çalışmaları ile tanınan başarılı bir edebidir. Çağdaş Arap nesrini klasik dönem lerdeki üslûbu ile kullanmaktaki ustalığının yanısıra, Rafi'ı aynı zamanda "Divan" sahibi bir şairdir. Ancak edebiyat alanındaki şöhretine ve verimliliğine rağmen, Rafi’ı, yazılarında ve özellikle sevgi konusuna dair duygu ve düşüncelerini yansıtan eserlerinde anlaşılması hayli güç bir yazardır. Bu makalede, eserlerini okuyacaklara fçydalı olmak amacı ile onun hayatı, edebi şahsiyeti, üslûbunun özellikleri ve bu üslûba yöneltilen belli başlı tenkidler in celenmiştir.Item Osmanlılar devrinde Kıbrıs seferinin mânevi cephesi ve Ebussuud Efendi'nin seferle ilgili fetvası(Uludağ Üniversitesi, 1987) Algül, Hüseyin; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Biz bu tetkikimizde İslâm Tarihinde ilk Kıbrıs Seferine değindikten sonra, Osmanlılar devrinde Kıbrıs Fethinin mânevi cephesini — Ebussuud Efendi'nin konuya yaklaşımından (fetvasından) yola çıkarak — aydınlatmaya çalışacağız.Item Bursa şer'î mahkeme sicillerinden notlar(Uludağ Üniversitesi, 1987) Çetin, Osmanlı; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Tarih boyunca İslâm devletlerinde adalet işlerine çok önem verilmiş ve kadı ların yetkisinde olup mahkemelerde görülen bütün işler ve alman kararlar özel defter lere işlenmiştir. Bu "sicil" geleneği OsmanlIlarda da devam etmiştir. Şer'iye sicilleri, kadı defterleri, mahkeme defterleri, zabıt defterleri gibi değişik isimler verilen bu sicil kayıtlarında İdarî, malî, askerî, İçtimaî, hukukî vs. konularda çok zengin kayıtlara rastlamak mümkündür. Tarihimiz, özellikle şehir tarihleri bakımından bu kayıtlar son derece önemlidir. XVI. yüzyıla ait Bursa Şer'iye Sicilleri'nden aldığımız muhtelif konuları içeren aşağıdaki kayıtlar, devrin, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatını yansıtan belgeler mahiyetindedir.Item Bursa tekkelerinin alfabetik olarak isimleri ve bellibaşlı kaynaklar(Uludağ Üniversitesi, 1987) Kara, Mustafa; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Tasavvuf Tarihi Bölümü.Bursa'nın din ve kültür hayatıyla olduğu kadar sosyal güvenlik ve mimari ta rihiyle de yakından ilgili olan Bursa Tekkeleri XIV. yüzyıldan itibaren kurulmaya başlamışlardır. Zaman içinde bir kısmı tarihe mal olmuş, bir kısmı da gelişerek te sir ve hizmet sahasını büyütmüştür. Bu makalede ilk asırlardan günümüze kadar kurulmuş olan tekke ve zaviye lerin bir dökümü verilecektir. Bunun yanında tekkenin bulunduğu mahalle, bağlı olduğu tarikat ve zikir günleri de tesbit edilebildiği kadarıyla verildikten sonra bazı kaynak eserlere de işaret edilecektir. Şüphesiz bu çalışma konu ile ilgili bir başlan gıç mahiyetindedir.Item Aşan B.Alt El-Berbehârı, hayatı ve îtikâdî görüşleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Kılavuz, Ahmet Saim; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Yaşadığı dönemde selef mezhebinin ateşli müdafilerinden biri olan Hasan B. Alî B. Halef El-Berbehârî (329/941), selef akidesi, hanbelî fıkhı, ahlâk ve âdâb ile ilgili bilgileri Ahmed b. Hanbel'in öğrencisi Ebûbekr el-Mervezi'den almıştır. Döne minin siyasi otoritesiyle zaman zaman çatışma halinde olan Berbehârî'nin hayatının belli süresi saklanmakla geçmiştir. Selefin genel kanaatlerinin hepsini benimseyen Berbehârî, bid'at mezheplerine, kelâmcılara ve müfrit sufilere karşı çıkmıştır.Item Cahiliyye devri insanında aklî durum(Uludağ Üniversitesi, 1987) Kazancı, Ahmet Lütfi; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Cahiliye devri insanı, putlara karşı sihirlenmişcesine itaatkâr, Peygambere karşı aklıyla mücadele eden iki türlü şahsiyyete sahiptir. O putuna bütün işlerinde itaat eder, onun hoşnudluğunu arar, gazabından korkar. "Bu put canlı değildir, ağaçtan, taştan yapılmıştır, faydası ve zararı olmaz" denildiğinde aklını kullanmaz. "Ben babamı buna ibadet eder halde buldum" der. Âynı insan Peygamberin karşısında böyle değildir. Akıl ve zeka sahibidir. Hayrına ve şerrine olanı bilir. Aklına güvenerek, Allahın ayetleri konusunda aldatılma imkânı olmayan bir kişinin mücadelesini verir. Şayet bu adam putunun canlı olmadığını, taştan yahut ağaçtan yapıldığını kabul etseydi yeni dini kabul edebilirdi.Item Hz. Muhammed'in tebliğinin kalıcı olması(Uludağ Üniversitesi, 1987) Kazancı, Ahmet Lütfi; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Rasulullahın tebliği kalıcı ve müessir olmuştur. Bugün öğrenilen ve yarın unu tulan bilgi çeşidinden değildir. Bununla beraber Rasulullah davetini çeşitli imkan sızlıklar içinde yürütmüştür. Mescid dardır. Halk geçim sıkıntısı içindedir. Ashabı arasında yaş birliği yoktur, genç, orta yaşlı ve ihtiyarlar vardır. Bununla birlikte Rasulullahm ashabı, Rasulullahdan aldıklarını, kendilerinden sonraki nesle mükem mel şekilde aktarmışlardır. Rasulullah insanlara akli durumlarına göre hitabetmiştir. Mücerred konular dan çekinmiş, toplu öğretimin yanında ferdi öğretime önem vermiş, dini hakkında sual soranı geri çevirmemiş ve söylediği her şeyi hayatında tatbik etmiştir. Bütün bunların üzerinde ruhlara tesir eden kuvvetli bir şahsiyete sahip olduğu unutulma malıdır.Item Cuma namazı ve kılınma şartları(Uludağ Üniversitesi, 1987) Döndüren, Hamdi; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/İslam Hukuku Anabilim Dalı.Cuma namazı kimi özürlüler dışında her ergin, akıllı, hür ve'mukîm erkek müslümana farzdır. İnsanların yerleşik bulunduğu belirli merkezlerde, Devletin izniyle ve büyük topluluklar halinde kılınması bu namaza ait özelliklerdendir. Cuma namazının tek başına kılınması veya evlerde yahut topluma kapalı özel yerlerde cemaatle kılınması sahih değildir. İşte bu nedenle bazı fakihler fitneyi önlemek ve insanlara gücünün yeteceğinden fazlasını yüklememek için Devletle bu namaz arasında bağlantı görmüşler ve izin verilmeyen ülkelerde cuma namazının farz olmadığı kanaatine varmışlardır. Bu konudaki delilleri bazı hadisler ve sahabe uygulamaları olmuştur.Item Kuruluşundan Osmanlılara kadar medreseler(Uludağ Üniversitesi, 1987) Hızlı, Mefail; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Eğitim öğretimin bir milletin hayatında oynadığı önemli rol bilinen bir husustur. Bu konuya gereği gibi eğilen toplumlar, tarih sahnesinde köklü devletler kur muşlar ve diğerlerine hükümran olmuşlardır. Bu gerçeği iyi bir şekilde kavrayan Türkler, Selçuklular döneminde "medrese” denilen eğitim-öğretim kurumlan tesis etmişler ve onların takipçileri olup devraldıkları mirası mükemmel bir biçimde değerlendiren OsmanlIlar ise, bu alanda daha da ileri giderek sonuçta bir cihan im paratorluğu kurmayı başarmışlardı. İşte bu çalışmada, genel olarak kuruluşundan OsmanlIlara kadar medreselerin tarihi gelişimine yer verilmiştir.Item Weber'in islam hakkındaki değerlendirmeleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Turner, Bryan S.; Kurt, Abdurrahman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Din Sosyolojisi Bölümü.Diğer âlemşümul dinler ve onların ortak medeniyetlerinde ortaya çıkan ve ge lişen literatür ile mukayese edildiğinde, sosyoloji, fenomenoloji ve dinler tarihinde İslâm'a dair sistematik araştırmalar ihmal edilmiş bir alandır. Gerçekten İslâm ve İslâm toplumuyla ilgili öneriili sosyolojik çalışmalar yok denecek kadar azdır* İslâm bilimcileri, İslâm'ın kendisine ait bir şeyi olmadığı ve onun başka dinlerden türemiş olduğu fikrine dayanarak İslâm'da ilmi bir geleneğin yokluğunu zaman za man ifade etmektedirler2 . Diğer bir ihtimal olarak, İslâm'ın ya bir din olmadığı, ya da kendisine has bir durumunun bulunduğu ve bu yüzden günümüze kadar din sosyologlarının ilgiledi dışında kaldığı ima edilmektedir3 . "Religionssoziologie".adh eseri, İslâm hakkında yeterli bilgilerle ikmal edilmeden önce Weber'in ölmüş olma sının yanında, Marks ve Durkheim’in İslâm'la ilgili çok az, ya da hiç bir şey söyle memiş olmaları gerçeği daha spesifik bir sebep olabilir. Bunun için sayısız araştırma projesi, sosyolojiyi Hristiyanhk, ilkel ve Asya dinleri üzerine kuran büyüklerin orta ya çıkardığı sorunlarla ilgilidir; fakat modem sosyolojinin temellerinde oluşan ciddi İslâmî incelemeler geleneği yoktur.Item Fârâbî'nln siyaset felsefesinde "ilk-başkan (er-Reîs el-Evvel)" kavramı(Uludağ Üniversitesi, 1987) Aydınlı, Yaşar; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/İslam Felsefesi Bölümü.Fârâbi'ye göre, her erdemli toplumun, mutlak anlamda ilk yöneticisi ve kanun koyucusu durumunda bulunan bir ilk-başkanı vardır, İlk-başkan toplumun yönetimi yanında eğitiminden de sorumlu olan insandır. O bu sorumluluğunu sahip olduğu iki üstün nitelikle, peygamber ve filozof olmakla yerine getirir, ilk-başkan, bir taraftan, maddi olana ilişkin bütün sınırları aşıp öte'de yaşarken, bir taraftan da bu bu ilişkiden sıyrılarak yeryüzünü düzenlemekte ve yönetmektedir. Fârâbl'ye göre, ilk-başkan bütün fonksiyonlarını Tanrı'dan almış olduğu vahiy doğrultusunda gerçekleştirir.Item Kitap tanıtma: İlim felsefe ve din açısından yaratılış ve gayelilik (teleoloji)(Uludağ Üniversitesi, 1987) Yücedoğru, Tevfik; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Kelam Bölümü.İnsanlığın ötedenberi ilgisini eksik etmediği insanın ve kâinâtın oluşumu problemi, son yıllarda çeşitli düzey ve statüde Türkiye gündeminde yeniden, kendisine bir yer bulmuş ve hararetli tartışmalara sebep olmuştur. Aynı zamanda, ehliyetli-ehliyetsiz birçok kaleme de malzeme teşkil etmiştir. Konu ile ilgili tartışmalar genelde, evrimci-darwinist görüşle, idealist-yaratıhşcı görüşün boygösterisi şeklinde ve daha çok ideolojik bir platformda cereyan etmekte; her ilmi kesimden insanı da çeşitli oranlarda ilgilendirmektedir. Bu arada, bazı resmi organların da konuya ciddi bir şekilde ilgi duyduklarını belirtmeliyiz, örnek olarak, M.E.G. ve S. Bakanlığı yayın lan arasında neşredilen "Yaratılış Modeli" isimli çeviri eseri zikredebiliriz. Aşağıda tanıtımı yapılacak olan eser de bir yönden, T.C. Diyanet İşleri Bakanlığı'nm konuya duyduğu ilginin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.Item U.Ü. İlâhiyat Fükültesl öğretim elemanlarının yaptıkları doktora ve yüksek lisans tezleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Sayar, Süleyman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Dinler Tarihi Bölümü.Item Kıraat ve tecvid ilimleri bibliyografyası(Uludağ Üniversitesi, 1987) Çetin, Abdurrahman; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Tefsir ve Hadis Bölümü.Kıraat ve Tecvid ilimleri, Kur'an-ı Kerim'in okunuşuyla ilgili iki bilim dalıdır. Bunlardan Kıraat ilmi; Kur'an kelimelerinin okunuş şekil ve çeşitlerini; Tecvid ilmi ise, Kur’an harflerinin mahreç ve sıfatlarını inceler. İkisi de "Ulumu'l-Kur'ân = Kur'an ilimlerindendîr. . Her bilim dalında olduğu gibi, Kıraat ve Tecvid ilimlerinde de, çok eski tarih lerden itibaren çeşitli eserler yazılmıştır. Başlangıçta şifahî olarak nakledilen bu ilimler, hicri ikinci asırdan (m. 9. yy.) sonra tedvin edilerek, kitaplara kaydedilmiş tir. Aslında bu iki bilim dalının konusunun, doğrudan doğruya Kur'an-ı Kerim ol duğunu düşünürsek, Kur'an'ın indirilmeye başlaması ve hemen yazılmasıyla bu iki ilmin de ortaya çıkmış olduğunu ve böylece Kur'an ilimlerinin ilki ve en kıdemlisi olduklarını ve doğar doğmaz da yazılmaya başlandığım söyleyebiliriz.Item Kur'an’da haberî sıfatlar ve mukâtil B. Süleyman'a isnad edilen teşbih fikri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Çelik, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Etbâu't-Tâbiinden olan Mukâtil B. Süleyman (ö. 150/767) Kur'ân'ı âyet âyet baştan sona sıra ile tefsir eden ve bu eseri günümüze kadar gelebilen ilk müfessirlerden birisidir. Emevîlerin sonu ile Abbâsîler devrinin ilk yıllarında yaşadığına göre henüz istikrara kavuşmayan birtakım siyasi ve itikadı görüşlerin tartışıldığı böyle bir ortamda hiçbir fikrin tesiri altında kalmadığı söylenemez. Fakat kaynaklarda belirtildiği gibi O'nun müşebbiheden birisi olduğu konusundaki ithamları haklı çı karacak açık bir ifadenin günümüze kadar gelebilen tefsirinde mevcud olmadığını görüyoruz. İlâhi sıfatlar, büyük günahlar, kaza ve kaderle ilgili âyetlere yaptığı açık lamaları incelediğimizde O'nun herhangi bir aşırılığa düşmediğini müşahede ederiz.Item Kur'an ışığında islamın inanç hürriyetine verdiği önem ve kişinin sorumluluğu(Uludağ Üniversitesi, 1987) Çelik, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Yüce Allah insanları, beşerî kabiliyetleri oranında hür iradeli yaratmıştır. Ki şilere tanınan haklar ve bunların karşılığında onlardan beklenen vazifeler de bu te mele dayanır. • Kişisel hakların en başta geleni, bir kimsenin, hiçbir baskı altında kalmadan, aklına ve gönlüne yatan bir dine bağlanabilmesidir. Kur'an'da bazı âyetler, dine davette zorlamayı katiyyetle yasak ederken, ba zıları da "din sadece Allah için oluncaya kadar” savaşmayı emretmektedir. İslam ta rihi ve âyetlerin nüzul sebeplerini dikkate alarak, konuyu incelediğimizde Kur'ân'ın İslâmî zorla kabul ettirmek için değil, fakat insanlarla bu dinin arasına giren engelle ri kaldırmak için savaşmayı emrettiğini görürüz. İnsan istediği bir dini seçebilir. Fakat isteyerek kabul ettiği dinin hak ve vazi felerini çiğnediği takdirde, dünyevî ve uhrevt sorumluluklarına katlanmak mecburi yetindedir. Zira külfetsiz nimet veren hiç bir sistem yoktur.Item Lâmî’î Çelebi'nin "Bursa Şehrengîzi'nde mekân tasvirleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Yurtsever, M. Murat; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Şehrengîzler, XVI yüzyıl başlarında Divan edebiyatımıza girmiş manzum şehir methiyeleridir. İlk örnekleri Piriştineli Mesihî ve Balıkesirli Zâti tarafından verilmiştir. Muhteva yönünden şehrengîzlerin toplu bir değerlendirmesi yapıldığında, genel anlamda, bir şehrin erkek güzellerini tasvir amacı ile yazılan din dışı konulu müstakil eserler olduğu düşünülmüştür. Lâmi'î Çelebi'ye ait Şehrengîz-i Burusa adlı bu eser, Bursa'nın tabiî ve coğrafi güzelliğinin tasviri gayesi ile yazılmıştır. Bu bakımdan konusu itibariyle yegânedir. Diğer şehrengîzlere göre ilk bakışta göze çarpan bu açık farkın sebebi, şâirin tasavvufi karakteri ve eserin devrin padişahı Kanuni Sultan Süleyman'a takdim gayesi ile yazılmış olmasıdır.