1998 Cilt 25 Sayı 1-2-3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22067
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Tümörgenezisinde c-erbB2 onkoproteininin rolü(Uludağ Üniversitesi, 1998) Bayer, Sibel Altınok; Bayer, AhmetMalign bir tümörü erken teşhis etmek kadar, tümörün klinik seyrini, hastanın yaşam süresini, tümörün tedaviye göstereceği cevabı tespit etmek son yıllarda yapılan çalışmaların hedefi olmuştur. İnsanlarda görülen çeşitli malign tümörlerde onkogenlerin ekspresyon ve overekspresyonlarının tümörün prognozu ile ilişkisi gösterilmiştir.Item Tedavi sonrasında tümör lizis sendromu gelişen iki hodgkin dışı lenfoma olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1998) Manavoğlu, Osman; Orhan, Bülent; Evrensel, Türkkan; Usta, Mehmet; Özkocaman, Vildan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Onkoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dal.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Akut tümör lizis sendromu (TLS), hızlı prolifere olan malign tümör/erin tedavisi sırasında; nadiren de spontan olarak gelişen fatal bir sendromdur. Takdim edilen olgulardan ilki; boyunda hızlı büyüyen kitle sebebi ile başvurmuştu ve yapılan biyopsi sonucunda Diffüz Büyük Hücreli lenfoma tanısı konularak tedavi başlandı. ikinci olgu ise, anemi ve boyunda lenfadenopati nedeni ile başvurmuş sonrasında lenfoblastik lenfoma tanısı konularak tedaviye başlanmıştır. Her iki vakada da tedaviyi takiben TLS gelişmesi nedeni ile nadir görülen bu klinik tablo literatür bilgilerinin ışığı altında gözden geçirildi.Item Ektopik ACTH salgılayan büyük hücreli akciğer kanseri olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1998) Manavoğlu, Osman; Evrensel, Türkkan; Orhan, Bülent; Kıyıcı, Murat; Ertürk, Erdinç; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Onkoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.1988 yılında inoperabi Büyük Hücreli Akciğer kanseri tanısı konan, Radyoterapi ve kemoterapi ile tedavi edilen hasta. ektopik ACTH sendromu klinik ve laboratuvar olarak tanımlandı. Akciğer kanserlerinde ve özellikle küçük Hücreli Akciğer Kanserlerinde stk olarak rastlanan bu sendromun Büyük Hücreli Akciğer Kanserlerinde nadir olarak gözlenmesi ve yaşam kalitesine, süresine olan etkileri nedeni ile literatür bilgileri gözden geçirilerek sunuldu.Item Yassı epitel hücreli akciğer kanserli bir hastada görülen paraneoplastik limbik ensefalopati(Uludağ Üniversitesi, 1998) Orhan, Bülent; Manavoğlu, Osman; Bora, İbrahim; Kurt, Ender; Evrensel, Türkkan; Yolcu, İbrahim; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Onkoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dal.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Nörolojik Paraneoplastik Sendromlar malignitelerde görülebilen sendromlardır. Bunlar içerisinde de limbik ensefalopati nadir görülen e genellikle küçük hücreli akciğer kanserine eşlik eden bir durumdur. Yassı epitel hücreli akciğer kanserinde limbik ensefalopati gözlenmesi alışılmış değildir. Bu nedenle yassı epitel hücreli akciğer kanseri talimat ile takip edilen bir hastada yada gözlendiği bu nörolojik paraneoplastik sendrom olgusunu takdim etmeyi ve konuyla ilgili literatür bilgilerini gözden geçirmeyi amaçladık.Item Perfore apendisitli çocuklarda yara kapatılması(Uludağ Üniversitesi, 1998) Kılıç, Nizamettin; Kırıştıoğlu, İrfan; Sınmaz, Kutluğ; Balkan, Emin; Gürpınar, Arif; Doğruyol, Hasan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı.Apendektomi sonrası yara problemleri halen en önemli morbidite sebebi olmayı sürdürmektedir. Perforeapendsitli çocuklarda yara kapatılması konusunda tartışmalar devam etmektedir. Eksplorasyon esnasında apendiksin perlore olduğu takdirde yaranın kontamine olduğu ve atılan her dikişin enfeksiyon olasılığı arttıracağı kabul edilir. Bu çalışmanın amacı çocukluk çağı perfore apandisitlerde uyguladığımız primer yara kapatılması PYK ve geç primer yara kapatılması GPYK yöntemlerinin karın içi yara yeri ile ilgili komplikasyonlar ve hastanede kalış süresi açısından karşılaştırılmıştır. 1988-1997 yılları arasındaki kliniğimizde tedavi edilen 110 perfore apandisit olgunun kayıtları değerlendirilmiştir. PYK grubundaki % 16.2 komplikasyon gelişirken GPYK grubunda 5 17. Komplikasyonu görülmüştür p/0.05 Batın duvarı ile ilgili komplikasyonların incelenmesinde PYK grubunda % 6.9 GPYK grubundaki % 13.4 0.05 PYK grubundaki hastaların ortalaması HKS 6.9 gün iken GPYK Grubundaki hastalarda bu süre 9.1- 4.7 gün olarak saptanmıştır 0.05 Bizim serimizdeki perfore apendisitli olgularda PYK yöntemi Gpyk yöntemine göre daha az komplikasyona sebebiyet veren ve hastanede kalış süresini kısaltan bir yöntem olarak bulunmuştur.Item Küçük hücreli akciğer kanserlerinde tedavi sonuçları ve prognostik faktörlerin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1998) Özkan, Lütfi; Özgen, Zerrin; Kızılkaya, Orhan; İncekara, Oktay; Engin, Kayıhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyasyon Onkoloji Anabilim Dalı.1989-1991. yıllarılan arasında Şişli Etfal Hastanesi Rardyasyon Onkolojisi Kliniğine "Küçük Hücreli Akciğer Kanseri " tanısı ile başvuran ve tedavi edilen 60 olgu prognostik faktörlerin ortaya konabilmesi amacıyla retrospektif olarak incelendi. Ortalama yaş 58 idi (sınırlar 35-85). Olgularda hastalık tanısı balgam sitolojisi. bronkoskopi yada aspirasyon biyopsisi ile konulmuştu. Olguların 15 'i (% 25) sınırlı hastalık. -45 'i (% 75) uygun hastalık olarak değerlendirildi. Olguların büyük bölümünde "Eastern Cooperative Oncology Group (ECOG " performance duruma' 2 ve 3 olarak bulunan . Sınırlı hastalık saptanan 15 olgunun sekizine (% 53) kemoradyoterapi ve yedisine de (% 47) yalnızca kemoterapi uygulanırken yaygın hastalık saptanan olguların 16 sına (% 36) kemo radyoterapi ve 29 'unada % 64) yalnızca kemoterapi uygulanmıştır. Sistemik kemoterapi amacıylla en sık kullanılan ajanlar yalnlızca kemoterapi idi. Toplam kemoterapi kür sayısı 6 iken arası interval 28 gün olarak belirlendi. Radyoterapı sınırlı hastalık olan olgularda 3 kür kemoterapi sonrasında 30Gy (10*03 Gy olarak verildi. Başlangıç vena kava süperior sendromu olan olgularda radyoterapi kemoterapi öncesi uygulandı.Tüm olgular içinde medyan sağkalım 10.7 ay olarak bulundu. Medyum sağkalım süresi sınırlı hastalıkta 17 ay iken yaygın hastalıkta 8,6 ay idi. Kemoradyoterapi uygulananlarda medyum sağkalım 13,3 ay iken yalnızca kemoterapi uygulamalarda bu süre 8,7 ay olarak hesaplandı. Hastaların ECOG performans skoru da diğer önemli prognostik faktör olarak ortaya çıktı.Item İleri evre küçük hücre dışı akciğer kanserlerinde (Evre lll-IV) tedavi sonuçları ve prognostik faktörlerin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1998) Erkal, Handan; Kızılkaya, Orhan; İncekara, Oktay; Özkan, Lütfü; Engin, Kayıhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Radyasyon Onkoloji Anabilim Dalı.1989-1991 yılları arasında "Küçük Hücre Dışı Akciğer Kanseri (KHDAK) tanısı ile Şişli Etfal Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğine baş vuran ve tedavi edilen 247 olgu prognostik faktörlerin ortaya konulabilmesi amacıyla retrospektif olarak incelendi. Erkek kadın oranı 24/1 ve ortalama yaş 54 idi (sınırlar 32-78). Tanıda balgam sitolojisi bronkoskopi yada ince iğne aspirasyon biyopsisi kullanılmıştı. Olguların 185 'inde (%75) histoloji skuamöz hücreli karsinom iken diğerlerinde (%25) adekarsiom idi. Olguların performans durumları "'Eastern Cooperative Oncology Group" (ECOG) skorlama kriterlerine göre değerlendirildi . Olguların 97 'sinde (%39) başvuru esnasındaki değerlendirmede uzak metastazı saptandı ve bu olgular prognostik faktörlerin saptanması amacıyla yapılan değerlendirmenin dışında tutuldu. Radyoterapi konvansiyonel olarak 1.8-2 Gy 'lik fonksiyonel haftada 5 gün uygulandı. Primer tümör bölgesi ve mediasten tedavi edildikten sonra (45 Gy primer tümör bölgesine 15-20 Gy boost uygulanacak toplam tumor dou olarak 60-65 Gy e ulaşıldı Sistemik kemoterapi amacıyla en sık kullanılan ajanlar sisplatin, etoposide ifosfamide idi. Yaş ve histoloji istatistiksel anlamlı prognocu etkilenmemiştir. Olası prognostik faktörler performans durumu yaş ve uygulanan tedavi modalitesi incelendiğinde performans durumu ve tedavi modalitesinin istatistiksel olarak anlamlı biçimde prognozu etkilediği ortaya çıkmıştır (p< 0.05).Item Bursa ili Gemlik ilçesinde ve çevresinde ilkokul öğrencilerinin beslenme durumları ile ilgili kesitsel çalışma(Uludağ Üniversitesi, 1998) İkiz, İhsaniye; Gülesen, Özdemir; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anatomi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Halk Sağlığı Anabilim Dalı.Gemlik ilçesi ve köylerinde 7-11 yaşları arasında toplam 1166 ilkokul öğrencisinde beslenme durumları ile ilgili hir kesitsel araştırma yapılmıştır. Araştırma. Gemlik ilçe merkezinde iki ilkokul (kentsel) ile Umurbey Kasabası, Hamidiye ve Muratoba Köyü ilkokullarını (kırsal) kapsamaktadır.Öğrencilerin boy ve ağırlık ölçüleri yapıldıktan sonra bir gün önceki yemek yeme durumları ile ilgili anket uygulanmıştır . Kentsel ve kırsal kesimdeki öğrencilerin okula ,aç gelip gelmedikleri ve kaç öğün yemek yedikleri sorulmuş yaşa, cinse ve sosyo-ekonomik duruma göre değerlendirme yapılmıştır. Öğrencilerin % 90.1 'i kahvaltı. % 90. 9 ·u öğle yemeği ve % 98. 7 'si akşam yemeği yemektedir. % 9.1 oranında öğrencinin öğle yemeği yemeden okula geldikleri saptanmıştır. Okula devam eden çocukların büyük bir çoğunluğunun çiftçi ve işçi çocuğu olduğu görülmektedir. Öğle yemeği yiyen ve yemeyen çocukların boy ve ağırlık ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.Item Nefrotik sendromlu hastalarda antikardiyolipin antikor prevalansı(Uludağ Üniversitesi, 1998) Bulucu, Fatih; Oğuz, Yusuf; Vural, Abdülgaffar; İnal, Ali; Kocabalkan, FİkriAntikardiyolipin antikorlar (AKA) klinik olarak hiperkoagülabilte ile ilişkili otoantikorlardır. Nefrotik sendrombir hiperkoagülabilite durumu olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada erişkin nefrotik hastalardaki hiperkoagülabilite durumuyla ilişkili olabilecek IgM ve IgG sınıfı AKA'nın prevelansının araştırılması amaçlandı.Item Hemodiyaliz hastalarında antikardiyolipin antikor prevalansı(Uludağ Üniversitesi, 1998) Oğuz, Yusuf; Bulucu, Fatih; Vural, Abdülgaffar; İnal, Ali; Kocabalkan, FİkriAntikardiyolipin antikorlar (AKA) klinik olarak hiperkoagülabilite ile ilişkili olan oto antikorlardır. Immünsupresyon ve otoimmünite gibi immünolojik anormallikler son dönem böbrek yetmezlikli hastalarda sıklıkla bulunur ve bu hastalarda trombotik olaylardan kaynaklanan kardiyovasküler komplikasyonlar en sık ölüm nedenlerindendir. Bu çalışmanın amacı hemodiyaliz ile tedavi edilen son dönem böbrek yetmezlikli hastalarda AKA sıklığını araştırmaktı.Item Disk hernisi operasyonlarında sevorane + N2 0 İle propofol + alfentanil anestezilerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1998) Erinçler, Tuna; Lüleci, Nurettin; Gül, Remziye; Erbüyün, Koray; Tutan, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.Mikrocerrahi ile elektif lumbal disk hernisi operasyonlarında uygulanan inhalasyon anestezisi (sevoflurane + N2 O) veya total intravenöz anestezi (propofol + alfentanil} arasındaki hemodinamik reaksiyonlar. ameliyat sonrası derlenme ve anaijezik gereksinimi yönünden farkiart saptayabilmek için, ASA I-II risk puanlamasında ve 18-65 yaşlarında 50 hasta, randomize olarak 25 'erlik iki gruba ayrılmıştır. 20 pg/kg alfentanil, 1.5 mg/kg propofol,0,1 mg/kg vecuronium ile standart anestezi indüksiyonunda sonra birinci grupta anesteziye 6 mg/kg /st. propofol 1 pg/kg/dak. Afemanil infüzyonu ikinci grupta % 50 N20 ( oksijen) karışımında sevofluran ile devant edilmiştir. 1.grupta alfentanil ve propofol infüzyonu ll. grupta sevofluran konsantrasyonları, cerrahi girişim için yeterli anestezi derinliğini sağlayacak şekilde ayarlanmıştır. Ameliyatın sonunda infüzyonlar veya sevofluran akmu kesilerek anesteziden uymuş yeterli 5 spontan solunumun geri dönüş (Vr>-4 ml/kg), trakeal eksplinasyon, hastanın gözlerini açması ve ismini söyleyebilmesi ile aptamil. Postoperatif dönemde analjezik isteminin sıklığı ve gerekli hasta kontrollü analjezi uygulanarak iki saat süre içinde izlenmiştir. Ağrı şiddeti visuel analog skala ile saptanmış, bulantı ve kusma. postoperatif üşütme titreme kaydedilmiştir. Sevofluran anestezisi uygulananlarda. trakeal intiiba lezyon ve cilt insizyonu, sistemik arter basmcmm ve kalp atım morlaşma neden , gruplar arasında bunun başka hemodinamik fark izlenmemiştir. Spanlan remilasyonım geri dönüşü (3.2 vs 6,3 min). ekstübasyon (3,8 vs 9,5 min). hastanın gözlerini açması ve isminin söyleyebilmesi alfentanil + propofol grubunda daha kısa sürede gerçekleşmiştir. Alfentanil + propofol grubundaki hastalarda postoperatif üşüme titreme daha sıklık izlenmiş. ağrı skorları, analjezik gereksinimi ve bulantı-kusma sıklığı yönünden gruplar arasında fark saptanmamıştır.Item Esansiyel hipertansiyonlu olgularda angiotensin konverting enzim (ACE) inhibitörü, kalsiyum kanal blokeri kombinasyonunun ACE inhibitörü, hidroklorotiyazid kombinasyonu ile karşılaştırtlması(Uludağ Üniversitesi, 1998) Güllülü, Mustafa; Ersoy, Alpaslan; Güllülü, Sümeyye; Dilek, Kamil; Yavuz, Mahmut; Karakoç, Yüksel; Ediz, Bülent; Yurtkuran, Nustafa; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nefroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Kardiyoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Romatoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.Esansiyel hipertansiyonlu olgularda ACE inhibitörü kalsiyum kanal blokeri kombinasyonu ACE inhibitörü hidroklorotiazid kombinasyonu ile karşılaştırmak amacıyla bu çalışmayı planladık. Bir aylık tedavisiz takip döneminden sonra. 28 olguya (19 kadın, 9 erkek) 5 mg/gün benazepril + 10 mg/gün nitrendipin kombinasyonu (Grup I), 20 olguya 13 kadın. 7 erkek) 5 mg benazepril + 6.25 mg/giin hidroklorotiazid (Grup-ll} kombinasyonu, 3 ay süreyle verildi. Tedavisi öncesi ve sonra her iki grupta arteriyel kan basıncı nabız dakika sayısı, serum açlık glukoz, insulin, serum elektrolitleri ve lipid parametreleri ile renal fonksiyonlar belirlendi. Her iki grubun tedavi öncesi ve sonrası. kalp atım hızı. serum üre, ürik asid, glukoz, kolesterol, trigliserid, sodyum. potu 1y ıı dii=ey/eri karşı/aştm/ ığında anlamlı fark saptanmadı. Gruplar arasında da bu parametrelerde tedavi öncesi ve sonrası farklılık yoktu. Her iki kombinasyonun da arteriyel kan hastanın etkili bir şekilde düşürdüğünü ancak ACE inhibitörü hidroklorid kombinasyonunun renal fonksiyonları klinik olarak aşikar olmasa da olumsuz olarak etkilendiğini buna karşın kalsiyum kanal blokeri + ACE inhibitörü kombinasyonunun renal fonksiyonları etkilemediğini ve insülin tansı üzerine olumlu etkileri olduğunu gözlemledik.Item Dudak-damak yarıkiarı onarımında zamanlama(Uludağ Üniversitesi, 1998) Kahveci, Ramazan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.Dudak-damak yarıklarının onarım zamanı cerrahtan cerraha değişmekte ve her zamanlamanın avantaj dezavantajlarında bahsedilmektedir Bugüne kadar herhangi bir cerrahi zamanlamanın diğerinden daha olduğu gösterilememiştir .Geleneksel olarak dudak yarıkları 6. aydan önce kapatılırken. damak yarıkları 12.-18. aylar arasında onarılmalıdır. Bu derlemede dudak-damak yarığı onarım zamanlamaları konusundaki diğer görüşler de ele alınmıştır.Item Hiperlipidemik ve normolipidemik kişilerde beta-karoten düzeyi ile serum lipidleri arasandaki ilişkilerin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1998) Ulukaya, Engin; Dirican, Melahat; Tokullugil, H. Asuman; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.Bu çalışma hiperlipidemi ve normolipidemic beta-karotenle serum lipidlerinin ilişkisinin incelenmesi amacıyla üç değişik tip hiperlipidemik ve bir normoipidemik kontrol grubu olmak üzere dört grupta gerçekleştirildi. Bu amaçla tüm olgularda serum beta-karoten. eşitli lipid parametreleri total kolesterol, trigliserid. yüksek dansiteli lipoprotein cholesterol HDL-K). düşük dansiteli lipoprotein-cholesterol LDL-K)j. apolipoprotein B ve A-1 düzeyleri tayin edildi. Çalışmaya 25-50 yaş grubundaki sağlıklı erkekler dahil edildi. Serum beta-karoten düzeyinin hiperkolesterolemik grupta kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek olduğu bulundu rp<0.05). Normolipidemic kontrol grubunda beta-korotenin HDL-K ile negatif =-0.626). total kolesterol HDL-K oranı ile ise pozitif (r = 0. 711) yönde anlamlı korelasyonlar gösterdiği saptandı. Hipertrigliseridemik ve karışık tip hiperlipidemik gruplarda beta-karoten ile HDL-K arasındaki pozitif korelasyonlar istatistiksel olarak anlamlı olmadığı bulundu. Beta-karoten kontrol grubunda total kolesterol: hiperlipidemik gruplarda ise trigliserid ile ilişkinin göreceli olarak daha yüksek olduğu görüldü.