2023 Cilt 22 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/32899
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Post-truth kavramı üzerine yeniden düşünmek(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-29) Selim, FerdiHakikat tartışmasının geçmişi, insanın varoluşunu anlamlandırma çabası kadar eski ve kadimdir. Felsefe alanında ise neredeyse her sorgulama bir şekilde hakikatle ilişkilidir. Antikçağ’dan itibaren hakikat şeyleri temsil etmenin kusursuzluğuna bağlanmış ve modern çağın ardından zihinsel işlemler üzerinde incelikli bir bilgi birikimiyle farklılaşan yanlarına rağmen ilerleme idesi bu parolayla ilişkili düşünülmüştür. Fakat postmodernizm sonrası mutlak ya da evrensel hakikat iddialarının reddi ile ortaya çıkan süreç, post-truth çağı mümkün kılmış görünmektedir. Fakat hakikatin yitirildiği, önemsizleştirildiği ve görmezden gelindiği, din ve felsefenin ardından bilimin de itibarsızlaştırıldığı, her şeyin birer yoruma indirgendiği bir dönemi anlamak için kullanılan post-truh sözcüğünün ne olduğu üzerinde halen mutlak bir uzlaşı bulunmamaktadır. Bu nedenle hakikatin önemsizleşmesi üzerinden anlatılan bugünkü toplumsal durumun öncelikle felsefi açıdan araştırılması gerekmektedir. Bu doğrultuda çalışmada doğruluk, gerçeklik ve hakikat kavramlarının felsefi görünümleri açıklanmış ve doğruluk ölçütlerinden söz edilmiştir. Ardından “post-truth” kavramı hakkında literatüre dayalı bir inceleme yapılarak post-truth dönem ile postmodernizmin ilişkisini belirlemek amaçlanmıştır. Konunun kavramsal arka planı çok eski zamanlara kadar gitmektedir. Kavramsal arka planından hareketle, özellikle son dönemdeki değişikliklere ilişkin açıklamalar dikkate alınmıştır. Bu konuda başta yalan olgusu olmak üzere iletişim araçlarının yaygınlaşması, kişiselleşmesi ve sosyal medyanın etkileri üzerinde durulmuştur. Bu değerlendirmeler sonucunda ne tür çözüm önerileri getirilebileceğine dair çıkarımlar ortaya konulmuştur. Özellikle sosyal medya ile ivme kazanan post-truth çağın tarihsel sürecine göz atılarak hakikat kavrayışının nasıl bir dönüşüm yaşadığı, hakikatin önemini yitirmesinin yol açacağı zararlardan nasıl korunabileceği tartışılmıştır.Item Faydacılığın ve deontolojinin ötesinde: Hayvan etiği için ihtimam temelli bir çerçeve(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-29) Çekem, KarunAkademik bir disiplin olarak çağdaş hayvan etiği, ortaya çıktığı 1970’lerden bu yana ağırlıklı olarak faydacı ve deontolojik/hak-temelli yaklaşımların egemenliği altında olmuştur. Ne var ki bu yaklaşımlar hayvanlara muamelemizdeki problemleri adil bir şekilde çözmekteki yetersizlikleri nedeniyle pek çokları tarafından da eleştirilmiştir. Bu çalışmada, feminist ihtimam etiği geleneğinden gelen belirli bir eleştiriye odaklanacak ve faydacı ve deontolojik yaklaşımlar arasındaki kayda değer benzerlikleri ve bu yaklaşımların problemlerini feminist bir bakış açısıyla değerlendireceğim. Görünüşte karşıt olan bu iki yaklaşım arasındaki ortak nitelikleri ise şöyle sıralayacağım: 1) duyguları ahlaki yargılarımızın dışında bırakmakta ısrar etme, 2) hayvanlarla olan ilişkilerimizi temelde bir çatışma ilişkisi olarak düşünme ve bunun sonucunda da hayvanlara karşı salt negatif ödevlerimize yoğunlaşma, 3) hayvanlara karşı ödevlerimizi onlarla ortak olarak taşıdığımız niteliklerde temellendirme ve 4) bağlamsallıktan ziyade evrensel, soyut ahlaki ilkeleri tercih etme. Çalışmamda bu nitelikleri sırasıyla ihtimam-temelli alternatiflerle kıyaslayacak ve hayvan etiğinde ihtimam-temelli bir yaklaşımın hayvan etiğindeki problemlerimize ne bakımlardan daha tatminkâr sonuçlar önerdiğini göstermeye çalışacağım.Item Bursa Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencilerinin bölüme yönelik görüşleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-26) Çüçen, Abdulkadir; Şengül, Ahmet Asım; Eğitim Bilimleri Enstitüsü; Fen Eğitimi Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8092-1472; 0000-0001-7555-441XBu çalışmanın amacı, öğrencilerin Bursa Uludağ üniversitesi, Felsefe bölümünü tercih etme nedenlerini ortaya çıkartmaktır. Çalışmanın örneklemini, Bursa Uludağ Üniversitesinde öğrenim gören, 86 öğrenci oluşturmuştur. Öğrencilere daha önce geliştirilen anket uygulanmıştır. Bu anket sonuçları SPSS ile analiz edilmiştir. Bağımsız örneklemeler T testi kullanılarak kişilik özellikleri ve felsefe eğitimi alt faktörlerinin cinsiyet değişkeni ile aralarında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Fakat meslek bilgisi alt faktörü ile cinsiyet değişkeni arasından anlamlı bir fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır (t=2,38; p<,05). Anlamlı çıkan bu farklılığın ise kadınlar lehine olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Katılımcıların, ÖSYM sınavı sonucunda yaptıkları tercih sayısı anketten edilen faktörler arasındaki ilişkinin araştırılmasında tek yönlü ANOVA kullanılmış ve TUKEY testi sonucuna göre meslek bilgisi, kişilik özellikleri (f(3,82)=3,8, p>,05) ve felsefe eğitimi f(3,82)=4,33 p>,05) alt faktörlerine ilişkin tercih sırası arasından anlamlı bir farklılık olmadığı ortaya çıkmıştır. Bursa Uludağ Üniversitesi’ni tercih etme nedenine ilişkin bulguların analizinde, One Way ANOVA, TUKEY testi kullanılmıştır. Bu test sonucuna göre, kişilik özellikleri (f(4,81)=2,22, p>,05) , felsefe eğitimi f(4,81)=,15 p>,05) ve meslek bilgisi f(4,81)=2,38, p>,05) Faktörleri ile Bursa Uludağ Üniversitesini tercih etme nedeni arasından anlamlı bir farklılık olmadığı ortaya çıkmıştır.Item Dialectics and the problem of freedom in on war(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-29) Cinemre, CihanThis study deals with the dialectics of Carl von Clausewitz in conjunction with the philosophy of G. W. F. Hegel in particular, his insights regarding the relationship between the lord and the bondsman. Understanding war through this relationship is significant to understand the opposites through their predicates and in unity. Then, the opposites imply each other; they are not to be understood as fixed entities situated in a dualistic juxtaposition. Together with his dialectics, Clausewitz’s historicism is fundamental to educe the notion of freedom from his work. He emphasises the uniqueness of any war, in the sense that it is being a social interaction contingent on the social milieu. This corresponds also to the absolving of the commander from the doctrinal manuals on war drawn up with respect to wars that happened in the past. These manuals consider wars as if they were merely technical and military matters. His elaboration on war provides the scope for a commander to assert the subjectivity he constitutes through his insights into the objective world he acts within. Clausewitz’s method indicates that his theory possesses a discernible universal essence, thus, his work is relevant not only to understand the wars of the era that he lived in but also the contemporary ones.Item Kartezyen metafiziğin kurucu ilkeleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-02-13) Berke, Zeynep; Fen Edebiyat Fakültesi; 0000-0002-1389-597XBir filozofun felsefe tarihinde oynadığı rolü kavramak ve “ne” söylediğini tam anlamıyla idrak etmek için öncelikle filozofun tüm bunları “neden” söylediğini; hangi soruların ısrarla cevap talep ederek onun uykularını kaçırdığını; kısacası filozofun “derdinin” ne olduğunu anlamamız gerekmektedir. Bir eli Orta çağa diğeri moderniteye uzanan bir düşünür olarak Descartes, “devrim ve krizler çağı” olarak adlandırabileceğimiz 17. yüzyıl Avrupa’sına şahitlik etmiştir. Nitekim onun felsefi sistemi, dönemin ruhunu her yönüyle yansıtmaktadır ve ancak bu arka plan ışığında anlaşılır hale gelmektedir. Bu çalışmanın amacı Kartezyen metafiziğin kurucu ilkelerini, filozofun asli problemini ve nihai amacını hesaba katarak yeniden değerlendirmek ve nihayetinde töz düalizminin, insan zihnine, özgür iradeye ve ahlaka yer açma projesinin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıktığını göstermektedir.Item In quest for individual community relationship in contemporary age: Lessons from African (Yoruba) thought system(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-06) Aina, Adebayo; Atıf 4.0 UluslararasıThe contemporary African society is infiltrated with the consequences of postindependence cultures of individualism: terrorism, corruption, climate change, unstable and irresponsible government, poverty, greediness, etc. This has adversely affected the cherished African communal existence from her social through political to religious values. As a result of this, there is an urgent need to addressing these anomalies in African society through a genuine alignment between the individual and the community as embedded in Yoruba thought system. This study employed both the expository and analytical approaches in philosophy. These will undoubtedly promote and revamp, in Africa again, the spirit of individual initiatives within the framework of the communal structure without suppressing one for the other. This balancing strategy is basic towards achievement of human personality formation, reformation and development in Africa continent today.Item Soyut kavramların ontolojik ve epistemolojik boyutu(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-04) Coşkun, Svıtlana NesterovaSoyut kavramlar, başta bilim, hukuk ve ahlak olmak üzere istisnasız her tür insani faaliyet alanında kullanılan temel zihinsel oluşumlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Soyut kavramlar yaşamımızda ve düşünme sürecinde önemli yer işgal etmesine rağmen, bunların doğası ve işlevlerinin konusunda yeteri kadar araştırma yapılmadığı görünüyor. Bu çalışma mevcut alan literatüründeki eksiklikleri ve tartışmalı hususları tespit ederek, soyut kavramların mahiyetini ve özelliklerini ele almayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda öncelikle soyut ve somut kavramların ayrımını belirleyen hususlar ve tanımlama kriterleri üzerinde durulmuştur ve sonrasında soyut kavramların oluşum süreci incelenmiştir. Araştırmamız, kavramların işaret ettiği nesnelerin ontolojik statüsüne göre soyut kavramların tanımlanmasının elverişli olmadığını göstermektedir. Soyut ve somut kavramlar arasındaki temel farklılığın bunların oluşum sürecinde bulunduğunu göstererek, aralarındaki ayrımın ontolojik olmaktan çok epistemolojik olduğunu iddia etmekteyiz. Soyut kavramlar, somut nesnelere dair deneyimlerin ve kavrayışların ileriki analiziyle elde edildiği için daha üstün bir bilgi seviyesinin ürünleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Soyut kavramlar, somut kavramların içlemsel tanımlamasını sağladıkları için bilgi oluşum sürecinde kritik bir yere sahiptir. Bununla birlikte, soyut kavramlar çoğunlukta isim kategorisindeki sözcükler aracılığıyla ifade edildiği ve kategori hatalarına neden olduğu için, bilimsel araştırma sürecinde ve günlük kullanımda bunu dikkate almak önem taşımaktadır.Item “Hoşgörü”nün yokluğu: Türkiye’de LGBT bireylere yönelik nefret suçlarına felsefi bakış(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-02-27) Mumcu, Müge Kuş; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe Bölümü; 0000-0002-9493-5020Bugün Türkiye’de LGBT bireyler cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimleri nedeniyle nefret suçlarının hedefi haline gelmekte ve bunun bir sonucu olarak sayısız insan hakları ihlali yaşanmaktadır. Bu sorunun temelinde toplumumuzda Kuçuradi’nin anladığı anlamda bir “hoşgörü” kavramının yokluğu yatmaktadır. Dini ve kültürel yapıyla şekillenen ve insan yerine düşünceleri merkeze alan bir “hoşgörü” kavramının kişi ve toplumsal düzenlemelerde kullanımı kendisi gibi düşünmeyen ve davranmayan insanları dışarda bırakmakta böylece insan onurunu zedelemektedir. İşte bu duruma dur demek için çalışmada “hoşgörü” dediğimiz özelliğin kazandırılması ve değer farkının öğretilmesi adına yurttaşlarımıza etik eğitim verilmesi çözüm yolu olarak sunulacaktır.Item Politik yargı sorunu ekseninde bir Arendt Kant okuması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-09) Salman, SeldaArendt ve Kant arasındaki ilişki genellikle Arendt’in 1970’de New School’da verdiği derslerden derlenen Kant’ın Siyaset Felsefesi Üzerine Dersler’ine odaklanarak ele alınır ve Kant ile bağlantısı Arendt’in bu derslerde referans verdiği üzere Yargıgücünün Eleştirisi (Kritik der Urteilskraft) merkezinde değerlendirilir. Ancak Arendt üzerindeki Kant etkisinin izleri, burada olgunlaşmış düşünceleri de kapsayacak şekilde çok daha erken dönemden itibaren sürülebilir. Sistematik bir bütünlük arz etmese ve anlaşılması zaman zaman güç de olsa Arendt’in, Kant’ı bir milat olarak gördüğü ve transendental felsefenin temel ilkelerinin önemini teslim ettiği görülür. Arendt için Kant felsefe tarihinin en önemli dönüşümlerinden biri olan varlık ve düşünme arasındaki doğrudan bağlantıyı kaldırmış, dolayısıyla felsefenin Platoncu bir yaklaşımla ayrıcalıklı insanların tekelinde salt bir düşünme faaliyeti olarak algılanmasını değiştirmiş, ayrıca seküler bir biçimde “şimdi” ve “burada” olana ilişkin politik yargıda bulunabilmenin imkanını ortaya çıkarabilecek temelleri atmıştır. Bu temellerin açığa çıkarılmasında Arendt, yüzünü güzele ilişkin reflektif yargılarda betimlendiği şekliyle Kant’ın yargıgücüne dönmüştür. Arendt’te yargıgücü, yirminci yüzyılda dehşet verici boyutlara ulaşan bir mefhum olan “kötülüğün sıradanlığını” anlamada hem neden tespitini kolaylaştıran hem bir çözüm sunan bir yeti olarak öne çıkar. Aynı zamanda yargı yetisi insanı deterministik bağlantılarla ele almama ve eylemlerdeki sorumluluğun ehliyetinin taşınması anlamında da önemli bir noktada durur. Ancak yargıgücü verili ve belirlenmiş, nesnel bir yapıya sahip olmadığı için gelişmesi toplumsal iletişimi ve deneyimi gerektirir. Bu da ancak düşüncelerin kamusal alanda dolaşıma girebildiği bir özgürlük ortamı ile mümkündür. Bu çalışmada Arendt ve Kant arasındaki ilişki açığa çıkarılarak, Arendt’in bir hata tespiti olarak “düşünme”nin politika alanında yetersizliği ve tikel eğilimlerin düşünmenin önüne geçmesiyle ortaya çıkan bir olgu olan kötülük problemine yargıgücü merkezli çözüm önerisi ele alınacaktır. Arendt’in yaklaşımının Kantçı kökenleri ortaya konularak Arendt’in siyaset felsefesi yorumunun Kant felsefesi ilkelerine bağlı olmasının yanı sıra yaratıcı bir yorum olduğu ileri sürülecektir.Item Doğal dillerdeki çok anlamlılık olgusunun gündelik dil felsefecilerinin metafizik eleştirisindeki rolü üzerine(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-27) Toy, TolgahanGilbert Ryle, Ludwig Wittgenstein ve John Langshaw Austin’in başını çektiği gündelik dil felsefecileri metafiziksel sorunların gündelik dilin yeterince anlaşılmamasının bir sonucu olduğunu iddia etmektedirler. Bu çalışmanın amacı gündelik dil felsefecilerinin metafizik eleştirileri ile doğal dillerdeki çok anlamlılık olgusu arasındaki ilişkiyi göstermektir. Çalışmada Platon ve Aristoteles metafizikleri Sokratik sorunlara verilen bir cevap olarak sunulmaktadır. Doğal dillerdeki çok anlamlılık durumu Sokratik sorunların dayanak noktalarından birisi olarak ele alınmaktadır. Çok anlamlılıkta, eşadlılık durumundan farklı olarak, bir kelimenin birbirlerinden farklı anlamları arasında ilişkiler bulunmaktadır. Bu durumun felsefe açısından önemini örneklendirmek için “iyilik” kelimesinin farklı anlamları arasındaki ilişkiler verilebilir. Gündelik dil felsefecileri bu anlam ağının basit kurallara ve/veya yapılara indirgenemeyeceğini iddia etmektedirler. Buradaki karmaşık anlam ağının arkasında yaşam formlarımızın bulunduğunu ifade etmektedirler. Gündelik dil felsefecilerinin penceresinden bakıldığında, bu durumun yeterince anlaşılmamış olması metafiziğin çıkış nedenlerin birisi olarak görülmektedir.Item Gasset felsefesinde kitleselleşme sorunu, kültür eğitimi ve üniversitenin misyonu(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-22) Kocaman, Ayşe Çiğdemİspanya’nın önemli düşünürlerinden José Ortega y Gasset’e göre, Avrupa’da 19. yüzyılda başlayan kitleselleşme, 20. yüzyılda da toplumsal, kültürel, siyasal alanda önemli bir sorun haline gelmiştir. Kamusal yaşama bütünüyle kültürden yoksun, niteliksiz kitle insanının/kitlelerin hâkim olduğunu ileri süren Gasset, kitlelerin bu anlamda ayaklandığına, insanın kendini ve yaşamını yapılandırıp şekillendiren ortam koşullarının belirleyicisi haline geldiğine dikkat çekmektedir. Kitlelerin kamusal yaşam üzerindeki egemenliğini, kitleselleşme sorunu olarak nitelendiren Gasset, kendilerini dahi yönetmekten aciz olan kitlelerin ayaklanmasıyla birlikte, insanın kökten gerçekliği olarak gördüğü yaşamın her alanında sorumsuzluğun, başıboşluğun hüküm sürdüğünü düşünmektedir. Gasset’in gözünde bu durum, insanlığın geleceğini tehdit etmekte, tarihsel bir bunalımın kapısını aralamaktadır. Bu nedenle kitle insanını yeni baştan düzenlemenin, karakterini iyileştirmenin, ona sorumluluk ruhu, yaşamsal birtakım değerleri aşılamanın şart olduğunu belirtmektedir. Gasset’e göre bu da ancak üniversiteler aracılığıyla gerçekleştirilecek olan kültür eğitimiyle mümkündür. Yaşadığı dönemin toplumsal koşullarını şaşırtıcı bir berraklıkla tespit eden Gasset, kitleselleşme sorununa ilişkin ileri sürdüğü görüşleriyle güncelin ötesinde düşünebilen bir filozof ve eğitimcidir. Onun kitleselleşme sorununa yaklaşımı hem 21. yüzyılın dünyası hem de insanlığın geleceği açısından yol gösterici bir niteliktedir. Bu çalışma, Gasset’in felsefesinin odak noktasını oluşturan kitleselleşme sorununun doğasını, nedenlerini, bu sorunun çözümüyle bağlantılı olarak öne sürdüğü kültür eğitimiyle ilgili görüşlerini ve bu doğrultuda üniversiteye yüklediği misyonu ele almayı konu edinmektedir. Çalışmada Gasset’in, kitleselleşme sorunu ile kültür eğitimi ve üniversite, yükseköğrenim arasında nasıl bir bağ kurduğunu ortaya koymak amaçlanmaktadır.Item Yolun sonu: Kant’ın Spinoza metafiziğine bakışına dair bir tartışma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-26) Cengiz, ÖvünçBu çalışmada Kant ve Spinoza felsefeleri arasındaki ilişki ele alınmıştır. Belirli bir konsensusa göre Kant Spinoza felsefesi ile çok fazla ilgilenmemektedir. Ancak çalışma Kant’ın Spinoza’yı felsefe tarihinde özel bir yere konumlandırdığını savunacaktır. Kant’a göre akıl koşullu mevcudiyetin imkanını açıklarken belirli bir düşünsel silsileyi takip etmek zorundadır. Buna göre akıl önce koşulsuza ulaşmalı oradan da koşullu mevcudiyetin imkanını kurmalıdır. Ancak bu zorunluluk koşullu ve koşulsuz arasında belirli bir ilişkiyi varsaymaktadır. Makale, Kant açısından Spinoza’nın metafiziğinin felsefe tarihinde aklın geçmek zorunda olduğu bu uğrakları en tutarlı biçimde serimleyen felsefe olduğunu savunacaktır. Şüphesiz Kant için aşkınsal realizm aklın düştüğü bir illüzyondur. Ancak bu illüzyon olumsal değil zorunlu bir illüzyondur. Bir diğer değişle, aklı bu hataya sürükleyen şey bizzat aklın kendi yapısıdır. Bu nedenle bu hatadan kaçınmanın tek yolu aklın bilme iddialarına meşruiyetini sorgulayan aşkınsal idealizm felsefesidir. Ancak, yine de, eğer akıl koşulsuzu bir bilgi nesnesi olarak ele alacaksa sonuç Spinoza metafiziği olacaktır. Bir diğer deyişle, Kant açısından Spinoza felsefesi aşkınsal realizmin zorunlu sonucudur.Item Sartre’ın “Gizli Oturum” eserinde yaşam, ölüm ve özgürlük(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-11-28) Özcan, NilgünFransız Aydınlanmasında 20. yüzyılın başından itibaren, felsefe, edebiyat ve tiyatro birlikteliğindeki üretkenliğe en ideal örnek J. P. Sartre’dır. 20. yy. Çağdaş Fransız yazarları içinde görsel yönelimi en yüksek yazar olan Sartre hem algının önceliği hem de gözlem ve yargıların kasıtlı doğasını önemseyen fenomenolojik yaklaşım etkisinde, deneyimlerindeki görsel etkileri ve tekniği yazıya aktarmaya çalışmıştır. Bu bağlamda tiyatro, varoluşçu düşüncelerin geniş kitlelere ulaştırılmasında Sartre tarafından dâhice kullanılmıştır. Sartre okuyucularının sahip oldukları sınırsız sorumluluğun farkına varmalarını, değerlerin ve amaçların insanın şahsi yaratımı olduğunu görmelerini istemektedir. Dilimize Gizli Oturum olarak çevrilen bu felsefi oyunda Sartre ötekini; insanın şahsi cehenneminin bir dışavurumu olarak betimlemektedir. Ötekinin bakışı aracılığıyla kendimizi nasıl anladığımıza ve bunun nasıl rahatsız edici ve hatta acı verici olabileceğine odaklanan metin, öteki ile karşılaşmanın cehennemde sonsuz bir işkence biçimi olarak kullanılabileceğini anlatmaktadır. Ülkemizde daha çok romanları ile tanınan varoluşçu filozof Sartre’ın tiyatro eserleri ile ilgili felsefe literatüründe sınırlı çalışma bulunmaktadır. Gizli Oturum çerçevesinde yapılan varoluşçu analizin bu çerçevede alana katkı sağlaması umulmaktadır.Item Ezoterizm ve film eleştirisi: Dört katmanlı edebi tefsir yöntemiyle Alien: Covenant çözümlemesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-26) Denizel, Deniz; Otan, OzanBu çalışmada, ezoterik film eleştirisi örneği olarak, Dante Alighieri’nin “Şölen” (1307) eserinde tanımladığı “dört katmanlı edebi tefsir” yöntemiyle Alien: Covenant (2017) filminin çözümlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın kapsamı, genel hatlarıyla Ailen serisinde Ridley Scott’ın yönettiği Alien (1979) ve Prometheus (2012) filmleriyle sınırlı tutulmuş ve Blu-ray sürümlerindeki eklenti içeriklerle desteklenmiştir. Felsefe, mitoloji ve dinler tarihinden kuram ve örneklerle oluşturulan makalenin içeriğinde, filmin –sırasıyla– literâl, alegorik, morâl ve anagojik okuması yapılmıştır. Elde edilmesi amaçlanmış bulgular arasında David’in gizemli ajandasının içeriği, Alien Kozmolojisi’nde Mühendislerin konumu, Walter’ın hikâyedeki gerçek rolü ve Percy B. Shelley’in Ozymandias (1818) şiirinin Alien: Covenant bağlamında naratolojik çözümlemesi ile olası devam filmi Alien: Awakening projeksiyonu bulunmaktadır. Analizin ontolojik katmanları teolojik vizyon, eskatolojik perspektif ve ezoterik ayrımlamayla inşa edilirken, etimolojik bağlantılar ve semantik verilerle desteklenen araştırmanın içeriği neo-Plâtonist ve mültidisipliner bakış açısıyla felsefe, mitoloji, dinler tarihi, edebiyat, sinema ve sanat tarihinden metinlerarası örneklerle zenginleştirilmiştir.Item Pandemi (Covid-19) dönemini Albert Camus ile düşünmek: Nasıl yaşamalıyız?(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-20) Şerifoğulları, Gizem; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Felsefe Bölümü; 0000-0002-6613-5333Pandemi her çağda insan hayatını derinden sarsan, insanın yaşam şeklini değiştiren zorlu bir sürece neden olmaktadır. Bu dönemin en önemli niteliği ölüm gerçeğinin öne çıkmasıyla insandaki umutsuzluk ve bıkkınlık ile varoluşun amacına ve nesnel dünyaya ilişkin sorgulamaların artmasıdır. İşte bu sorgulama ise insana hayatın amacını, yaşamın yaşanmaya değer olup olmadığını, özgürlük olanağını ve nihayetinde tüm olumsuzluklara rağmen yaşamda nasıl bir yol haritası tercih edeceğini belirlediğinden oldukça elzemdir. Bu bağlamda çalışmada ilkin Covid-19‘un ortaya çıkışına kadarki dönemlerde öne çıkan epidemilerin insan hayatına olan etkileri kısaca ele alınıp ardından Covid-19 döneminde insan hayatındaki değişiklikler, insanın yapıp etmelerine olan etkileri ele alınacaktır. Bu noktadan hareketle Camus perspektifinden Covid-19 döneminde üzerinde daha fazla düşünülen ölüm kavramı ile insan ve dünya ilişkisindeki anlamsızlık -saçma- insan özgürlüğünün sınırlılığı tartışılacaktır. Ardından Camus’nun Veba adlı eserinden yola çıkarak veba günlerinde insanlara nasıl bir yaşam rehberi sunduğu analiz edilecektir. Çalışmanın amacı da pandemi (Covid-19) dönemini Camus açısından yaşamın saçmalığı çerçevesinde özgürlük ve başkaldırı kavramıyla değerlendirerek, pandemi dönemi aracılığıyla “nasıl yaşamalıyız?” sorusunu incelemektir.Item Osmanlılarda sözdebilim tartışması: Spiritüalizm örneği (1910)(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-20) Gözütok, Tarık TunaBilim ile bilim dışı ya da sözdebilim/sahte-bilim arasındaki ayırımı tespit edebilmek adına çoğunlukla sınır belirleme problemine başvurulmuştur. Bilimin sınırlarına dair görüşlerin kökenleri her ne kadar Aristoteles’e dayandırılabilse de sistematik bir biçimde tartışılması XX. yüzyılın ortalarında hız kazanmıştır. Ancak henüz sözdebilim kavramı bilim felsefecileri arasında bile yaygınlaşmadan önce Osmanlılardaki belirli birkaç isim ispirtizma/spiritizma olarak adlandırılan spiritüalizm akımının bilim ile bağdaşamayacağını iddia etmişlerdir. Günümüzden geçmişe bakınca bahsi geçen öncü itirazların bilim açısından değerleri anlaşılmaktadır. Temelde metafiziksel bir karşı duruş içeren bu önemi haiz itirazların mahiyeti bilim felsefesi açısından kısıtlı bir değerlendirilmeye tabi tutulacaktır. Bu türden bir analize başlamadan önce spiritüalizmin ortaya çıkış hikayesinden kısaca bahsedilecektir. Ayrıca bu akımı Osmanlılarda tanıtan metinlere, sadece konunun daha net anlaşılmasına yardımcı olması bakımdan değinilecektir. Bu kısa tanımların ve girişin ardından spiritüalizmin bilimsel olmadığını 1910 yılındaki yayınlarında savunan Osmanlı hekimlerinden dördünün yani Kemal Cenap [Berksoy], Orhan Tahsin Bey, Nazifi Şerif [Nabel] ve Mazhar Osman [Uzman]’ın argümanları incelenecektir. Son olarak, bahsi geçen öncü isimlerin öngörülerinin ardında yatan muhtemel nedenler, anakronizm yanılgısını hesaba katarak, bilim felsefesinin kavramsal perspektifinden irdelenecektir.Item Schopenhauercı İsteme’den Nietzscheci Dionysos’a ya da kötümserliğin üstesinden gelmenin trajik karakteri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-03-14) Şeref, CanberkBu çalışmada, en başta, Tragedyanın Doğuşu’nun Nietzsche düşüncesinin temeli olduğu fikri benimsenerek, bu metnin temel savını irdelemek amaçlanmıştır. Bir düşünürün fikirleri şüphesiz ki belli bir birikimden başlayarak şekillenir. İlk önce biriktirilen kütüphane, daha sonrasında özgünlük adına değiştirilecek ve dönüştürülecektir. Nietzsche için can alıcı bulduğumuz da Schopenhauer ile olan karşıtlığı bakımından budur. Bu sebeplerden, çalışmamızda Schopenhauer felsefesi ve estetik anlayışı, kaçınılmaz olduğu üzere Kant ile atılan temeliyle göz önüne alınmış, sonrasında Schopenhauer ve Nietzsche arasındaki göz ardı edilemez yakınlığa rağmen yine de radikal olan farklılık belirtilmiş, ardından da Nietzsche’nin antik Yunanlılarda gördüğü, tragedyayı kuran trajik bilinç serimlenmiştir. Tüm bu süreç boyunca göz önünde bulundurulan, Schopenhauercı kötümserlik ve Nietzscheci kötümserliğin ilişkisi ve farklı olmuştur.Item Erken Alman romantizminde ironik ve poetik hakikat(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-12-26) Kurti, Baki; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8407-8312Erken Alman romantizminin yeşerdiği dönemde hayatın her alanında izleri genel olarak modernitenin başlangıcı kabul edilen 16. yüzyıla kadar sürdürülebilecek birçok değişiklik meydana geldi. Özellikle doğa bilimlerinde yaşanan önemli ve olumlu gelişmelerin dinamiği, orta çağdan beri bilimlerin kraliçesi sıfatını taşıyan felsefenin konumu açısından olumsuz bir durum ifade etmekteydi. Tahtı sarsılan felsefe artık hakikat kaynağı rolünü ifa etmekte zorlanmaya başlamıştı. Nitekim erken Alman romantizminde hem geleneksel felsefeden hem de bilimden, sanattan ve politik ve toplumsal hayattaki değişmelerden kopuk olmayan bir felsefeyle karşılaşmaktayız. Bu çerçevede üzerinde duracağımız romantik ironi Sokratik septisizmden doğmuş ve Fichte’nin felsefesinden güç almıştır. Romantiklerin elinde ise hem empirist hem de idealist hakikat, bilgi ve kesinlik nosyonlarına karşı bir eleştiri olup, daha esnek ve dinamik bir hakikat anlayışı ifade etmektedir. Böylesi bir hakikatin peşinde olmanın mücadelesi romantikleri çok boyutlu bir felsefeye sevketti. Bu felsefeye farklı bir özellik katan unsur onun ironik ruha sahip olan romantik şiir sanatıyla ittifakıdır. Hakikatin dinamiklerini poetik bir perspektiften okuyan romantik şiir, taşıdığı ironik ruhuyla empirist ve idealist kesin bilgi çemberinde mücadele eden insan kavrayışına veya anlayışına sonsuzluğa doğru eşlik etmektedir.